@saturnsring
|
hello 🪇
burda olup okuyanlar bir kendini belli etsin🪈
bir iki dedikodu yapalım kitap hakkında beraber 🪼
O yok olurken onu fark edemediğim için sistemin içinde boğulduğum için ve daha niceleri için kendime kızdım. Yolun ortasında başım gökyüzüne dönükken gerçeği kendi kendime fısıldadım. Onu fark edemediğim için onun katillerinden biriside bendim.
~~
Üzerimdeki beyaz tişörtü siyah şortumun içine sokarken yakamda ki dünya rozetine gülümsedim.
Efla'nın odasının kapısını sertçe açtığımda yatağında kulaklığı ile uyuyordu. Elimdeki sürahi ile ona bakarken bilgisayar ekranından müzik listesine girdim. Twenty One Pilots'dan Car Radio şarkısını açtığımda sesini hızla son ayara getirdim. Muhtemelen kulaklığından kurtulup uyanması için on saniye vardı ve elimdeki sürahiyi hızla üzerine doğru boca ettiğimde kulaklığına çoktan uzanmıştı.
Sinirle olduğu yerden doğruluğun da ağzının içinde bir küfür mırıldandı.
"Günaydın Efla."
Neşeli tutmaya çalıştığım sesim ile karşısına geçtiğimde önce elimdeki sürahiye sonrada bana baktı.
"Sana da günaydın."
"Dedim ki bugün seni dinlemeye gelebilirim?"
"Sabah asla gelmeyecek gibiydin."
Yerinden doğrulup üzerindeki tişörtü çıkardığında bakışlarımı duvarlarını süsleyen posterlerde gezdirdim. Yüzünü kuruladığı tişörtü bana fırlattığın da yeniden ona baktım. Üzerindeki gri eşofman altı ile bana bakarken elimdeki tişörtü geri ona fırlattım.
"Üşürsün gece soğuk oluyor."
"Senin montunu alırım."
"Hay aksi! Montumu giymek istemiyorum."
"Hızlı hazırlan aşağıda seni bekliyorum." Dolabından aldığım siyah sweeti ile odadan çıkarken arkamdan seslenişine göz devirdim.
"Kalsaydın."
Tepkimi anlaması için orta parmağımı havaya doğru kaldırıp ilerlediğim de gülüşü beni takip etti.
Arabasının önünde onu beklerken sweetini üzerime geçirmiştim. Beden farkımız yüzünden artık siyah bir elbise giyiniyor gibi gözüküyordum.
"Benden çok sana yakışmış."
Söylediğine cevap vermektense arabaya yerleştiğim de oda kendi yerine yerleşmiş emniyet kemerini takıyordu. Bende bir hareketlilik göremeyince benim tarafıma uzanıp emniyet kemerimi taktı.
"Önce seni sağlama alalım."
Hemen burnunun dibinden gelen odunsu kokusunu solumamak için nefesimi tuttuğum da yüzüme bakıp geri çekildi. Yüzüne uyuz olduğum bir gülümseme eklerken söyleyeceği şeyin karşılığını verecek enerjiyi aradım kendimde.
"Nefesini tutmana gerek yok. Nefessiz kalmandansa heyecandan bayılmanı tercih ederim."
Başımı cama doğru çevirirken elimi aracın radyosuna uzattım. Beni hiç beklemediğim bir parça karşılarken gözlerimi ona diktim.
"Cidden en son Tarkan mı dinliyordun?"
"Şımarık seviyorsak demek ki."
Söylediğine gülerken şarkıyı çevirmeden yeniden yolu izlemeye başladım. Zihnimi susturup öylece akan yeşilliğe dalmışken sessizliğe tahammül edememiş olacak ki yerinde kıpırdanıp duruyordu.
"Söylemek istediğini söyle Efla."
"Sahneye çıkmama altı saat var. Bunca zaman ne yapacağız?"
"Asıl merak ettiğin seni bu altı saatte öldürüp öldürmeyeceğim ise katil olmaya henüz hazır değilim."
"Gerçekten ne yapacağız?"
"Beni gezdirmek için sana fırsat sunuyorum işte."
Söylediğime seslice gülerken radyoda değişen şarkıların takibi bırakıp gülüşünü dinledim.
"O zaman ilk randevumuzda seni sinemaya götürüyorum."
"Sanırım sen beni öldürmeyi planlıyorsun."
"Uzun zamandır sana göstermek istediğim bir yerdi. Eski klasikleşmiş filmleri sunuyorlar vizyona."
"Titanic izleyeceğiz anlaşılan."
"Daha iyi Romeo ve Juliet seni bekliyor."
"Sadece tiyatrosu ve kitabını seviyorum."
"Sinemasını da seviyorsun huysuzlanma."
William Shakespeare'ı ne kadar sevdiğimi tabi ki de biliyordu ve onunla ilgili her şeyi de sevdiğimi biliyordu.
"Filmden sonrada seninle şöyle bir Meksika yemeği yeriz."
"Meksika?"
"Acılı ve baharatlı şeyleri seviyorsun."
"Kore mutfağı yiyelim."
"Olur."
İkimizde de olan bu sakinliğin sonunun neye varacağını bilmiyordum ama bu sakinliğe eşlik eden yeşilliği izlemek keyif vericiydi.
En son beraber bir şeyler yaptığımızda kavga ile sonuçlanmıştı. Her büyük kavganın sonucu gibi odamda saklanmıştım ve o gelip beni oradan çıkarana kadar günlerce cam kenarından onu izlemiştim.
Beni benden iyi tanıdığını biliyordum. Aramızda ki anlamsız ilişkinin boyutunu düşünmekten kaçtığımızdan bitmek bilmeyen bir savaşın içinde dönüp duruyorduk.
Önüme uzattığı sinema biletini alırken elimdeki mısırı ortamıza koyup pipetleri bardaklarımıza yerleştirmiştim.
"Ağlamak istersen omzuma uzanabilirsin."
"Ağlamak mı?"
"Sen Hamlet'ciydin dimi?"
"Hayır ben William Shakespeare'cıyım."
Işıklar söndüğün de beyaz perdeye yansıyan görüntülere odaklandım. Sinema filminden çok bir tiyatro oyununun kamera kaydı olan filmi izlerken yeniden içten içe sövdüm. Güzel bir kız gördü diye ilk aşkından vazgeçişini izlerken içimdeki öfke alevlendi.
Tüm film boyunca yaslandığım koltukta kendimi esnetirken bardağımda ki limonatayı yudumluyordum.
Üzerimdeki sweetin şapkasını başıma yerleştirirken gözlerimden süzülen yaşları gizlemeyi hedefledim. Işıklar yanıncaya kadar içimden boşalmayı bekleyen yaşları özgürleştirirken ağlayışımı dinlediğini biliyordum.
Işıklar yeniden ortamı aydınlattığın da sweetin kollarını yüzümden indirdim. Tek tuk kişinin olduğu salon boşaldığında yerimde hareketlendim.
"Yüzünü saklamak istersen önden çıkabilirim."
"Neden saklayacakmışım?"
Yüzümü ona doğru diktiğim de elini yanağıma uzatıp son kalan damlaları sildi. Yüzünü yüzüme doğru eğip dudaklarını gözümün kenarına değdirdiğin de soluğum boğazımı yaktı. Dudakları bir kaç saniye boyunca olduğu yerde dururken ellerimin terlemeye başladığını hissettim.
"Gözlerin kıpkırmızı oldu. Bir daha ağlayacağın filme gelmek yok."
Kulağımın hemen yanında fısıldadığında başımı bana yakın duran boynuna yasladım.
~
|
0% |