@saturnsring
|
Merhabalar🤍
Elime tutuşturulmuş sıcak çikolata omuzlarıma ikinci bir beden gibi sarılmış battaniye ve kırmızı çoraplar ile üç senedir bu anı beklermiş gibi karşı koltuğumda buram buran kahve kokusu eşliğinde içeceğini yudumlayan arkadaşımı izliyordum. Gözleri bana zorla yaptığı korkunç kombinde dolaşıp kendi içinde güldüğünü biliyordum. Acı çekme kombinim hoşuna gidiyordu bu durumdan daha çok hoşuna giden bir şey varsa da haklı oluşuydu. Anladığımız üzere ben olayları eksik dinlemiştim. İddia bu yöndeydi Kevin bunu gayet doğru buluyordu. En acısı da durup düşündüğümde bende bunu doğru bulmaya başlıyordum. Ama kuyruğumu dik tutmak istediğim için asla bunu kabul etmeyecektim. ‘Yani dememek için kendimi yıpratıyorum ama’ bir saniyelik es verip yeniden beni süzdüğünde omuzlarımı dikleştirdim. Gelecek olanı göğsümde yumuşatıp hazmetmeye hatta şut çekmeye hazırdım. ‘Sen küçük ergen insanların düşünceleri ile yerle bir ettiğin özgüvenin sayesinde hayatının aşkı diyebileceğin bir adamı yanlış anlayıp evini terk ettin’ ‘ Öyle bir şey değil’ bana inanamadığını dile getirmesine bile gerek bırakmayan bakışları benim üzerimde turlamaya devam ederken. Bir yandan telefonunda ki bildirim sesleri ile gözleri keyifle kısılıyordu. Bilerek açık bıraktığı mesaj sesinin beni delirtmesini umuyordum ve gerçekten de delirme eşiğine geliyordum. Bu aptal adamalar benimle iletişim kurmak yerine gerçektende arkadaşımın ağına takılıyorlardı. ‘Peki nasıl bir şey ?’ ‘Duyduğum şeyler netti’ ‘Ama bu gün elimizde yeni veriler var sesin basit bir romantik komedi başrolü gibi konuşma bitmeden evden ağlayarak kaçman gibi’ ‘Hayatım için basit romantik komedi demen hoş değil’ Ayaklarımda ki çorapları izlemeye devam ettiğimde elimdeki çikolatadan halen içmemiş olduğumu fark ettim. Bir yudum aldığımda boğazımı yakan acı ile gözlerim yeniden Kevin’ı bulurken keyifle gülümseyen gözlerine hayretle bakmaktan kendimi alamadım. ‘Yeni bir çeşit acılı çikolata sen acıya duyarlısın diye aldım’ ‘Bazen benden nefret ettiğini düşünüyorum’ ‘Keşke etsem ama maalesef kız kardeşim gibi bir şeysin lanet olsun ki sende kendi aptallığımı görüyorum ve bu beni daha çok sinirlendiriyor’ İkimizin de aşk konusunda ki muhteşem performansı benzer olduğundan kendini benim yaşlılık halim olarak adlandırmaya devam ediyordu. ‘Kendine vermek istediğin cezaları bana yaşatmıyorsun inşallah’ ‘Aslında tam olarak bunu yapıyorum seni küçük aptal yıllardır ağladığın şeyin yanlış anlaşılma olması kimin hatası. Neden o salona dalıp birkaç saat önce seni kollarında uyutan adama hesap sormadın mesela? Çünkü söylediklerinin doğru olduğuna inanmak ikiniz için savaşmaktan kolay geldi.’ ‘Öyle değil’ ‘O zaman büyük uyku sersemi halinle ben ne hata ettim diyip kaçtın her halde. Sonrada pişmanlık yaşadın’ ‘Kev’ ‘Bana Kev deme’ Gözlerimi yeniden parmaklarıma yönelttiğimde bilerek oturduğu camın önünde hemen ardında kalan evi görmemek için yaptığım bu hamleye gülüşünü duyuyordum. Bilerek oraya oturduğuna yüzde yüz emindim perdeyi sonuna kadar açmış olması da bu tezimi doğruluyordu. Kumaşları ile uğraşması gereken bir saatte oturmuş benimle vakit geçiriyordu. ‘Acaba sen işine mi dönsen?’ karasız sesim ile kendime bir kaçış yolu aradığımda gözlerinin kenarında beliren çizgiler ile beni süzdü. Aklında geçenleri tahmin edebiliyordum onun gibi sonradan pişman olmadansa şuan bunu dibine kadar yaşayıp akıllanmamı bekliyordu. Ama elimizde akıllanacak bir ben var mıydı? Sürekli kaçırdığım gözlerim onu daha da sinirlendiriyordu. Bir birimizi bu kadar tanımasak daha güzel olabilirdi ama nasıl ben onu okuyabiliyorsam oda beni bir kitap gibi okuyordu. ‘Sonradan pişman olmak istemiyorsan bugün uğraşacaksın Ayşin yarından sonra biraz daha ılımlı ol. Ama hayır ben onunla bir hayat istemiyorum dersen ilk iş olarak hesabını engelle biliyorsun ki ilk günden beri buda bir seçenekti.’ Elindeki boş fincanı camın önündeki pervaza bıraktığında gözlerim her hareketini takip ediyordu. Aklımda engelle seçeneği sekmeler halinde açılırken benden önce konuştuğunda bu gece ilk kez bu kadar net bir şekilde göz göze geldik. ‘Ama ilk gün bu hamleyi yapmadığına göre kapıyı açık bıraktın diye yorumluyorum’ ‘Senden nefret ediyorum’ Oturduğu yerden kalkarken yüzündeki keyifli ifade söylediğim şey ile daha da büyürken. Gerçeğin bu olmadığını bilen haliyle saçlarımı karıştırdı. Yüzüme dökülen saçlarımı elimle itmeye çalışırken neşeli sesini duydum ‘Hayır en çok beni seviyorsun’ ardından kapan kapı ile üzerimdeki battaniyeyi attım. Gözlerim ışıl ışıl parlayan yere takılırken bir yandan da elimdeki telefonu sıkı sıkı tutuyordum. **** Kesinlikle daha kötü sabahlarım olmuştu ama daha iyi sabahlarımda olduğu gerçeği değişmiyordu. Ortada bir sabahta buram buram uyku diye ağlayan gözlerim otomatik bir şekilde altıda açıldığında geri uyuyamıyordum. Ruh halimin en kötü olduğu zamanda bile alışkın olduğum disiplin beni ayakta tutuyordu. Sabah koşusu için evden ayrıldığımda henüz yeni aydınlanan alacalı gökyüzünün altında her zaman koştuğum rotama ilerledim bu sefer ne olursa olsun o sahile inecektim. Hızımı normal zamanlardan daha fazla tuttuğum için tahmin ettiğimden daha hızlı bir şekilde ormanın içinde olmuştum. Bu sefer kulaklığım olmadığı için duyduğum seslerin arasında ilerliyordum. Her daim seslerin duyabildiğimiz kuşların ne zaman uyuduğunu düşünecek kadar ormanın sesi ile bütünleştiğimde sahili gördüm gözlerim hızla vuran dalgalara takıldığında gerçektende buranın hiçbir zaman sakinleşmediğine emin oldum. Hızımı azaltıp daha sakin bir halde sahilin ucuna geldiğimde gelen dalga ile savrulan sulardan damlalar yüzüme değdi. Bir an için dalga öpücüğü diyebileceğim bu olay ile gülümsediğimde aklımda buraya ait şeylerin hızlı tekrarları oynuyordu. Defalarca kaleler inşa ettiğim kum ayakkabılarıma rağmen ayaklarıma değiyormuş gibi bir his içimde alevlenirken tek olmadığımı hissettim. Birisinin daha burada olduğunu fark edebileceğim bir koku yada ses yoktu ama sırtımdan aşağıya inen o yakıcı his tek olmadığımı söylüyordu. Kimi beklediğimi bile bilmediğim bir beklenti ile döndüğümde gördüğüm kişi Andrei’di. Yüzündeki her zaman bulunan gülümsemesi ile beni izleyen hali içime dağılan bir soğukluğa sebep olurken ondaki beni rahatsız eden şeyden emin olamıyordum. İyi biriydi ama bazen böyle sadece ikimizin olduğuna emin olduğum anlarda içimde tuhaf bir duygu uyanıyordu. Kalabalıklar içinde onunla konuşurken olduğum kadar rahat olamıyordum. Asla bir noktaya koyamadığım bu duygular ile onu izlemeyi sürdürdüğümde benden önce geldiğini üzerinden ve nefesindeki sakinlikten anlayabiliyordum. Ama bu kadar açıklıkta ilk anda onu fark etmemiş olmam imkansızdı. ‘Günaydın Ayşin’ ‘Günaydın’ ‘ Yorgun görünüyorsun ama sabah sporunu ihmal etmiyorsun’ sorudan çok sorulmak için öylesine olduğunu hissettiren cümleler ile bana bakmaya devam ettiğinde birkaç adım atıp ona doru ilerledim. Bugünde bu sahilde kendimi dinleme hayalim yarım kalmıştı. ‘Disiplin böyle bir şey sen daha iyi bilirsin tabi sizin işler daha kapsamlı’ ‘Doğru ama benim alışkanlığım farklı şeyler. Burayı seviyorsun sanırım sık sık bu tarafa koşuyorsun’ sende sık sık beni izliyorsun diyen iç sesim bundan hoşlanmadığını gizlemezken bunun izlerini yüzüme taşımadım. Bir şeyler diyen iç sesime rağmen bende onun gibi gülümsedim. ‘Tek başına kalmanı sağlayan bir gizliliği var bu durumu seviyorum’ ‘Yani başka özel bir sebebi yok’ ‘Özel sebep arayacak olursam buradaki her noktaya bir anım denk gelebilir’ Dönüşe geçmek için hareketlendiğimde onunda adımları benimle beraber ilerliyordu. İçimdeki bu gergin tuhaflık ile ormana girdiğimizde çok geçmeden normal yola çıktık. Sessiz kalışı benimde işime geldiği için ona ayak uyduruyordum. Hızımı artırıp iyice yaklaştığımız evimin önüne geldiğimizde birkaç adım uzağımda duran adama döndüm. ‘Birkaç gün buralarda olamayacağım. Gitmeden önce seni görmek istemiştim’ ‘Sanırım defile gününe kadar buralarda olamayacaksın?’ ‘Maalesef ama o gün burada olacağım. O zamana kadar dikkatli ol’ bir an için ne konuda dikkatli olmam gerektiğini sormak geçti içimden ama bunun en basit temenni cümlesi olduğunu söyledim içimdeki durmayan o şüpheci sese. ‘ Sende dikkatli ol. Umarım o gün görüşürüz’ yüzündeki gülümseme bir anlık keskin bir ifade ile yer değiştirirken çok kısa süren bu değişim yeniden yumuşak gülümsemenin ardına gizlendi. Kesinlikle bir şeyler dönüyor diyen iç sesime uzun zaman sonra ilk defa bu kadar hak veriyordum. ‘Kesinlikle görüşeceğiz’ kendinden emin hali ile söylediği sözlerden sonra koşarak uzaklaştığında bu kesinliğin midemi bulandırdığını hissettim. Hakkında daha fazla şey öğrenmeliydim ama bunlar internette yazan şeylerden farklı şeyler olmalıydı. Orda yazılan iyi şeyleri çoktan okumuştum. Aklımda ki isim sorularımı cevaplayabilecek tek kişi olabilirdi. Babamın onu tanıyıp tanımadığından emin olamıyordum ama yinede şansımı deneyebilirdim. Evin içinde onu her zaman bulabileceğim çalışma odasına girdiğimde birkaç dosyası açık şekilde bilgisayar ekranını inceliyordu. Benim gelişim ile gözleri beni bulduğunda henüz terim kurumadan buraya geldiğim için yüzümdeki kırmızılık ile endişelenen gözleri üzerimdeki kıyafetleri gördüğünde normale döndü. ‘Ayşin bebeğim bir sorun yok değil mi?’ ‘Aslında bir sorun değil de bir sorum var baba. Andrei’yi tanıyor musun?’ ‘Andrei’ gözleri kim olduğunu düşündüğünü belli eden bir ifade ile kısıldığında telefonumdan resmini gösterdim. Gözleri fotoğrafın üzerinde birkaç saniye geçirdiğinde yeniden bana döndü. ‘Bir sorun mu var ?’ ‘Benimle görüşmek istiyor ama hakkında hiç olumsuz yorum yok ve daha önce Kayahan amcalar ile iş yapmış belki senin gördüğün bir şeyler vardır diye düşünmüştüm.’ ‘Aslında direk kendisi değil de babası ile kontak kurmuştum. Pek hoşlanmadığım birisi oğlunu tam tanımıyorum ama seni rahatsız eden bir şeyler varsa bir göz atabilirim?’ benden onay beklemeden çoktan bu konu hakkında düşündüğünü belli eden hareketleri ile gülümsediğimde biraz daha rahatlamış hissediyordum. Bu his yanlış bir yanılsımada olabilirdi ama bu işe başladığım günden beri meslektaşlarımın başına gelen şeyleri de biliyordum. En ufak bir hata bir çok şeye sebep olabiliyordu. ‘Birde Alp’e soracağım oda pek sevmiyor onu’ ‘Alp Arslan rahatsız oluyorsa bir şeyler vardır.’ Babamın ona olan güveni bir kez daha kelimelere dökülürken bu hikayede ona gerçek anlamda güvenmeyen tek kişinin ben olduğum gerçeği bir kez daha önüme seriliyordu. Odada çıkmadan önce onun yeniden bilgisayarına döndüğünü görene kadar bekledim. İş ortamındayken büründüğü kişilik ve annemle benim yanımdayken büründüğü hali en yalın gözlediğim anlarda bunlardı. Bizi sevgi seline boğan hali dosyaları ve bilgisayarı ile buluştuğunda bu sefer boğulma sırası onlara geçiyordu ama sevgi ile değil. ‘Dikkatli ol Ayşin’ ‘Tamamdır baba’ Ondan aldığım kuşkucu halimle odama geçtiğimde sorularıma asla tarafsız yanıt vermeyeceğini bildiğim halde yinede sorularımı sormak için ona gideceğimi biliyordum. İçimdeki huzursuz ses gideceğim kişi ile kendi kendine başka hikayeler yaratmaya başladığında gözlerim ondan aldığım kıyafetlerin durduğu köşeye gitti gerçektende geri vermek gibi bir huyum yoktu. Parmaklarıma taktığım farklı farklı yüzüklerin hepsinin stres anında yardımcı olabilmek gibi kutsal bir görevi vardı. Onu kesinlikle bulacağıma emin olduğum yere giderken bir yandan da yaptığım şeyi sorgulamamaya çalışıyordum. Gözlerim binada dolaşırken üzerimdeki elbise ile buraya ne kadar aykırı olduğumu yeniden fark ettim. Spor salonundan içeriye girdiğimde saat henüz sekizi biraz geçiyordu. İçerdeki birkaç kişi şaşkınlıkla bana bakarken onlara gülümsedim. O kadar da şaşıracakları bir şey değildi en azından bence. ‘Günaydın Alp bey burada mı?’ asla emin olamadığım sesim zorlukla yüksek çıkarken arka tarafımdan keyifle gelen ses ile gerçekten de bazı insanların hiç değişmediğine emin oldum. ‘Vay canına sonunda yüz yüze geldik’ gözlerim ne ile karşılaşacağına emin bir şekilde hemen ardımda duran adam döndüğünde topladığı siyah saçları hafif kirli sakalı ve her an birine saldıracak gibi kışkırtıcı gözleri ile çokta değişmediğini fark ettim. ‘Sana merhaba Oğuz’ ‘Ah adımı hatırlıyorsun’ hadi ama hafızamı silinse onu unutamayacağım kesindi. Kim kendini merdivenden düşüren çocukluk arkadaşını unuturdu sonuçta. Kendisinin bu sayede benimle arkadaş olması da çocukken nasılda hemen kandırıldığımın en büyük kanıtıydı. ‘Nasıl unutabilirim ki en unutulmaz anılarımdan birinde başrolsün’ hatırlattığım anı ile yüzü kefili bir hale büründüğünde gerçekten deli olduğuna ikna oldum. ‘Alp soyunma odasında dinleniyor istersen çağırabilirim?’ ‘Gerek yok kendi işimi kendim çözerim’ ‘Hay hay efendim’ meraklı gözlerin birkaç dakika sonra hemen ardımdan fısıldayacağına emin olduğum alının dışına çıktığımda yan yana duran odalarda yazan şeyleri okuyordum. Gerçekten de bu kadar çok odaya ihtiyaç duyabilecekleri asla kestiremediğim uzun kolidorun sonuna geldiğimde bulduğum kapıyı nezaket kuralları gereği çaldığımda sessiz bir küfür kulağıma doldu. ‘Git başımda Oğuz yediğin dayak yetmedi sanırım’ Sesi öfkesini kapının ardından bile belli edecek kadar yüksek gelirken biraz önce gördüğüm adamın çenesindeki morluğun sebebini de böylece anlamış oldum. Uyumadığına göre konuşabiliriz düşüncesi ile odaya girdiğimde gözlerim ona ulaşmadan önce etrafta dolaştı. ‘Demek ki in diye burayı kullanıyorsun’ alay eder gibi söylediğim şeyler ile gözlerim peş peşe dizilmiş metal dolaplar ve hemen önündeki oturmak için konuşmuş banklarda ve duvarda asılı duran eldivenler arasında hızla dolaştı. Birkaç saniyenin sonunda ona baktığımda yüzündeki ifade ne kadar absürt bir durumda olduğumuzu gösteriyordu. Üzerindeki şortu ve eldivenlerinin altına sardığı sargılar ile öylece delirmiş gibi oturan adam yüzündeki şaşkınlığı gizleyemeyen gözleri ile beni süzmeye devam ediyordu. Bir yandan gözlerim onun üzerinde dolaşırken hasar tespiti yapmaya da çalışıyordum. Açık dolaptan sarkan tişörtü gördüğümde ona doğru fırlattım. Kendi can sağlığım için zaten her halinden o gibi kokan odada birde vücut şovunu izlemek gibi bir hataya düşmek istemiyordum. Attığım kıyafeti hızla tuttuğunda üzerine geçirmek yerine öylece bana bakmaya devam ettiğinde ona en uzak noktaya oturdum. ‘Bir konuda fikrine ihtiyacım var’ ‘Benim fikrime’ halen gözlerim üzerine giymediği tişörtte dolaşıyorken başımla onu onayladım. Nefeslerim bana yetmediği bir an yaşıyordum dört tarafta saldırıyordu bana sanki. ‘Seni sabahın bu vaktinde buraya düşüren dert nedir?’ ‘Andrei’ Söylediğim isimle derin bir nefes bıraktığında yeniden göz göze geldik. Tıslama gibi bir ses bıraktığında bir yandan da ne bekliyordum ki diye sayıklıyordu. Duyduğum farkında değil gibi olan hali sinirle tişörtü giydiğinde gözlerimin önünden çekilen teni ile rahat bir nefes bıraktım. Odaklanmamız gereken konu sıkı kaslar değil peşimdeki adamdı. ‘Düşündüğün gibi bir şey değil Alp onun hakkında ne biliyorsun?’ ‘Sabah sabah bunu neden merak ediyorsun? Bundan önce benimle konuşmak istediğin başka konular yok mu?’ vardı ama onlar için henüz hazır olmadığıma göre diğer meseleye odaklanabilirdik. ‘Sırayla konuşuruz ama şuan önceliğim Andrei hakkında ne bildiğin onda beni rahatsız eden bir şeyler var’ ‘Uzak dur dediğimde burnunun dikine gidip konuşmasaydın adamla’ haklı olduğunu bildiğim için sessiz kalıp zemindeki taşları izledim. Gözlerindeki öfkeye bakmak istemiyordum. ‘Bir şey mi yaptı?’ ‘Aslında ama bir şey var insanlar kusursuz değildir o sanki öyleymiş gibi duruyor’ aptalca bir hissin peşinde buraya geldiğime pişman olmamak için dudaklarımı ısırmaya devam ettiğimde oturduğu yerden kalkıp odanın içinde turlamaya başladığında iyice küçülen odada nefesim tıkanır gibi oldum. Boynum yanıyordu ve bunun için hiçbir çaba sarf etmeden öylece önümde turluyordu. Ne güzel ama ‘Birbirimizden nefret ediyoruz babasının işleri bir dönem kötü gitti. Babamı suçlu görüyorlar bu işlerle ilgilenmediğimi biliyorsun tam detaylara hakim olmamakla beraber ortaklıktan döndük diye bilirim.’ ‘Neden vazgeçtiniz’ ‘Çünkü iflas açıklayacaklarını gizleyip anlaşma teklif ettiler bende öğrenip babama söyledim oda değerlendirip vazgeçti’ ‘Otomatik olarak düşman oldunuz’ ‘Yani bence düşman değiliz ama onun tarafından öyle değil anladığım kadarı ile beni yenebileceğini iddia eden herkese para akıtmaya devam ediyor’ hemen önümde duran adımları ile oturduğum yerde dikleştiğimde söylediklerini kafamda tartıyordum. Bu sebepten bana yaklaşmış olma ihtimalini düşünürken bunun imkansız olduğunu da düşünüyordum. Benimle nasıl bir anlaşma yapabilirdi ki. ‘ Bu dediğin olay ne zaman oldu’ ‘Üç yada dört yıl önce’ kafamdaki tilki hemen senaryoları birleştirmeye başlarken yinede neden bana yaklaştığı kısmına emin olamıyordu. ‘Ne düşünüyorsun’ ‘Bu anlattıklarının benimle yakınlaşmak istemesinin bir bağlantısı olabilir mi?’ söylediğim şey ile yeniden rahatsız olduğunu belli etmekten geri durmadığında. Ağzından çıkan kısık küfürleri duymuyor gibi yapmaya devam ettim. Bendense değerlendirebileceği başka seçenekler aklımda dolaşırken kendime engel olamadan onunda ne düşündüğünü anlamak için fikrimi öne sürdüm. ‘Gerçi o zaman babama yönelmesi gerekirdi’ ‘Baban hayatta babama kazık atmaz hem daha çok problemi benimle gibi davranıyor’ ‘Senden kaynaklı mı bana geliyor?’ ellerini iki yana doğru açıp bana baktığın da yüzünden anladığım şeyi anlamamayı tercih ettim. Ben ona nasıl bir imkan sunacaktım ki. Ondan nefret ettiğini düşünüyor olabilir diyen iç sesim ile yeniden önümde ki manzaraya baktım. Fark etmediğim bir anda yine aramızdaki mesafeyi azaltmıştı. Yüzüme doğru eğildiğinde gözlerinden geçen ifade tilkilerimin çıkarımları ile çatışıyordu. ‘Yumuşak karnım olduğunu anlamıştır.’ ‘Yıllardır görüşmüyoruz’ Aldığım nefes onun solukları ile kesilecek kadar yakın bir mesafede birbirimizi izlemeye devam ederken. Bir an için onun dediği ihtimal daha mantıklı geldi. Ondan intikam almak için beni kullanma ihtimali beynimin içindeki kibar halleri ile çatışırken yüzüme dokun parmak uçları ile yeniden göz göze geldik. Aramızda ki mesafe gittikçe azalırken zihnimin bulutların ardında kaybolduğunu hissede biliyordum. Aramızda milimler kala kapı açıldığında bu sefer daha net duyduğum küfür ile benden uzaklaştı. Ben halen olduğum durumu anlamaya çalışırken Oğuz’un o gıcık neşesi kulağıma doldu. ‘Sizi bacağıma inanmazdım’ Ateş saçan gözlerim ona doğru döndüğünde hedefi benden çokta uzaklaşmamış bedendi. Yüzündeki eğlenceli hal Alp’in ona doğru atılması ile değişirken hızla uzaklaşması arasında ki hızı sayamadığım bir andı. ‘Ben gitsem iyi olacak’ Bacaklarımın beni taşımadığı anlardan birinde doğrulduğumda hemen önümde duran adamdan bir adım uzaklaştım. Zihnim karmaşa halinde çığlıklarını savururken yeninde göz göze geldik. ‘Uzak dur ne olduğunu çözeceğim’ ‘Tamam’ tüm itiraz hazırlıklarıma rağmen onaylama cümlesi ile odadan çıktığımda peşimden geldiğini hissedebiliyordum. Yeniden insanların olduğu alana çıktığımızda gözlerim dedikodu ağına dağıtım yapmaya hazırlanmış Oğuz’u buldu onunda sinsi gülümsemesi beni bulduğunda ona doğru ilerledim. ‘Biliyor musun? Seni o merdivenden iterim Oğuz aklındakileri sustur’ iteceğim merdiven gerçek bir merdiven olmadığı için onu gafil avlayacağım bir anın gelemsini delice bir istekle istiyordum. ‘ Artık çok geç’ ‘O zaman senin içinde çok geç’ yüzündeki keyifli ifade yırtıcı bir birine dönüşürken aramıza giren el beni kendine doğru çekti. Yaslandığım sırtta hızla atan kalbi duyumsadığımda kendimin mi onun mu kalbi olduğunu anlayamıyordum bile nefesim boğazımda takılı kalmış son nefesimmiş gibi can çekişiyordu. ‘Oğuz gözüme gözükme’ olduğu yerde zıplayıp uzaklaşan adamın bu çocuksu hareketlerine göz devirmemek için kendimi zor tutarken alındığım ablukadan uzaklaştım. Yeniden yüz yüze geldiğimizde gözlerim yeni düşmanını takip etmeye devam ediyordu. Gıcık herif küçükken onu merdivenden itip kafasını kırmış olmayı diliyordum şimdi. ‘Ayşin şimdi işine gidiyorsun ben sorununla ilgileneceğim’ onu onayladığımı belli etme ihtiyacı duymadan yeniden temiz havaya çıktığımda kaç dakikadır nefes bile alamadığımı hissettim. Aldığım soluklar ciğerimi yakarken eski bir his saklandığı o yerden çıktı. Alp Arslan Eğilmez’in kolları arasında olmak böyle bir his işte diye kendice bir çıkarım yaptığında gözlerim insanların üzerinde dolaşıyordu.
Fikir ve görüşlerinizi bırakmayı unutmayın iyi geceler 🦋 ⭐
|
0% |