Yeni Üyelik
54.
Bölüm
@saudade47

İpek: İmdat!


İpek: İmdat!!


İpek: İmdatlar olsun.


Emin: Yavrum, neye sinirlendin bu kadar?


İpek: Sinirli değilim kurtarılmaya ihtiyacım var mafya bozuntusu.


İpek: Hem de şimdi!


Emin: Seni kaçırayım yani?


İpek: Evet, bunu nesini anlamadın mafya bozuntusu!


İpek: Gel beni kurtar bu kargaşadan.


Emin: Gelemem.


İpek: Neeee?


İpek: Ne demek gelemem lan! Müşkül durumdayım diyorum, biraz daha burada kalırsam İmdat diye çığlığımı tüm mahalle duyacak!


Emin: Sen istemiyor muydun kına ve düğün olmazsa olmaz diye?


Emin: Al sana kına için zaman. Nasıl istiyorsan öyle organizasyon kur yavrum.


İpek:


Yazıyor...


Çevrimiçi...


Çevrimdışı...


5 DAKİKA SONRA...


İpek: Ben burada kınamız düğünümüz için uğraşırken sen orada camış gibi oturacaksın yani Emin?


Emin: Ben sana dedim yavrum. Yıldırım nikahı direkt kıyalım hiç bunlarla uğraşmayalım diye.


Emin: Yok illa olacak diye tutturdun, keyfini çıkarmaya çalış hatun. Bol kolay gelmeler olsun.


İpek: Öyle mi Emin??


Emin: 


Yazıyor...


İpek: Tek başına evlen Emin, o zaman.


Emin: Gel seninle yıldırım nikahı kıyalım yavrum.


İpek: Bu sefer sana kanmayacağım Emin. İsteme günündeki gibi olmayacak.


İpek: Ya şimdi gelip beni kaçırırsın ya da kına, düğün alışverişine yardım edersin.


İpek: Sen akıllı adamsın ilkini seçersin bilirim. Benim kuduruk mafyamsın neticesinde.


Emin: Haklısın yavrum.


İpek: Ya biliyordum işte ilkinin cazip geleceğini. Ee, ne zamana burada olursun? Mavileneyim yine.


Emin: Kına ve düğün alışverişinden kaçmak olmaz. Sonuçta bu ikimizin güzel anları.


İpek: İmdat, neee?


İpek: Yanlış yazdığını söyle ne olur?


Emin: Seni Şu an kaçırırsam bir daha bu fırsatı sana vermem hatun. Direkt nikah kıyarız. O zaman da ağzıma sıçarsın bilirim. Dayanacak gücü bana vermiyorsun yemin ediyorum kadın!


Emin: Vicdansız kadın.


İpek: Allah'ın horozu! Bu fırsatı kaçırdığın için asıl o zaman ağzına sıçacağım bekle sen!


İpek: Yarım saat içinde burada ol! Olmazsan...


Emin: 


Çevrimdışı...


🕯


"Yoruldun mu hatun?" Elimden tutup diğer mağazaya ilerlediğimizde ayaklarım pertti. Yürüyecek halim yoktu artık. Bir elim ara ara bacağıma gittiğinde Emin'in de dikkatini çekti.


Ardından beni mağazada duran küçük koltuklara doğru kucağında taşırken "Emin ne yapıyorsun?" Diye sordum etrafa göz atarken.


"Hatunumu Kucağımda taşıyorum."


"Tebrik ederim hayatım seni o zaman! Kendim yürüyebilirim ayrıca herkes bize bakıyor?" Derken göğsüne fırsattan istifade daha çok sığındım.


"Ayaklarının ağrıdığını söylememiş miydin yavrum. Ben de seni bu dertten kurtarıyorum." Deyip koltuğun üstüne bedenimi bıraktığında önüme doğru eğildi.


Gözlerim kocaman olurken "Yok artık!" Diye bağırdım.


Topuklu ayakkabımı çıkarıp ayağımı avucunun arasına alırken o sırada mağazanın çalışanı yanımıza geldi.


"Emin bey hoş geldiniz! Nasıl yardımcı olalım size, ondan önce bir meşrubat alır mıydınız?" Kadın, Emin'i tanıyormuşçasına gülümseyerek etrafında dört dönerken Emin ona dönmeden bana bakıp "Soğuk bir şeyler içer misin hatun? İyi gelir?" Diye sorduğunda başımla itiraz ettim. Fakat Emin beni duymayıp kadına emir verirken onaylayıp yanımızdan ayrıldı.


"O kadın seni nerede tanıyor?"


Sertçe çatılan kaşlarımı fark edip gülümsediğinde sinirle kızmaya devam ettim.


"Emin!"


"Buraya ara sıra annem gelir hatun. Oradan biliyorsa demek ki?" Muzipce dudak kıvırırken elindeki ayağımı yere bırakıp diğer ayağımı eline alıp masaj yapmaya başladı.


Koskoca mafya benim ayağıma masaj yapıyordu hem de bir mağazanın içinde. İmdatlar olsun!


"Senin ne işin var ya kadın mağazasında dingil Mafya?"


"Belki güzel kız tavlarım diye hatun." Demesiyle gözlerim büyüdü. Ayağımı elinden çekip ayaklandığımda topuklarımı giydim.


Şerefsiz bir de benimle dalga geçiyor!


Horoz, mafya horozu!


"Hatun."


"Hatununu si*" demeden beni kendine doğru çekip dudaklarıma küçük öpücükler kondurdu.


"Kıskanınca ayrı bir güzel olduğunu söylemiş miydim?"


"Başkalarına da demişsindir sen şimdi bunu?" Deyip kollarından sıyrılmaya çalışsam da izin vermedi.


"Senin damarına basılmamak gerekmiş gerçekten. Tırnakların çok keskin."


Kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Senden başkası bana haramdır yavrum. Aklına bir daha böyle şeyler girmesin. Yer zaman demem öperim ve bilirsin ben bir öpersem kolay kolay bırakmam da."


"Sen de bir daha bana bu tarz muhabbetlerle gelme mafya bozuntusu."


Kaçarcasına yanından ayrılıp mağazada dolanırken Emin bu tarafa doğru ağır ağır adımlarla gelirken kıyafetlerle ilgileniyormuş gibi yaptım.


"Şu da güzelmiş." Diye kendi kendime mırıldandığımda Emin'in bakışları beni buldu ve çenemden tutarak gözlerimi gözlerine çevirdi.


"Yavrum bugün sen de ayrı bir huysuzluk var gibi? İyi misin?"


Değilim valla değilim. Bu rgl denen şey çok kötü. Özellikle duygular sorununda.


"İyi değilsin sen, gel eve geçelim. Yarın devam eder..."


"İyiyim ya ben bir şeyim yok Emin. Şeyden dolayıdır büyük ihtimalle heyecan." Dedim ardından gülümseyerek. "Heyecandandır. Kına için tek tük eksiklikler kalmıştı zaten. Annemler çoğunu halletti. Yer ve elbise gibi kısımlar kaldı." Dedim konuyu değiştirerek.


"O yüzden yani?" Dedi.


"Hıhım o yüzden."


"O zaman ben mekana dönsem hatun." Deyip beni arkadaki duvarla arasına sıkıştırıp bir elini duvara yasladı.


Diğer eli çenemi bulunca sertçe yutkundum.


"Sen de şu kına elbiseni seçip bana resmini atsan... kınanın olacağı mekanını da dert etmesen... Ben çocuklara söylerim. Size güzel bir yer ayarlarlar." Deyip dudaklarımdan öpünce nefesim kesilir gibi oldu.


Kına alışverişinden sıyrılmaya çalışıyor çakal. Ben buna izin verir miyim hiç!


Dudağını sertçe ısırıp kapattım. Ardından kaşlarımı çatıp "Yok öyle kaçmak mafya bozuntusu! Her şey birlikte!" Dediğimde sitem eder gibi homurdandı.


"Ulan hatun, mafyayı da Kına için alışverişe çıkarmazsın! Hem bu Kına ıvır zıvır şeyler kadınlar kendi aralarında yapmıyor muydu?"


"Öyle yapılıyor." Dedim kışkırtırcasına.


"O zaman benim ne işim var burada?"


"Eziyet, tamamen eziyet olsun diye mafya beycim." Deyip kapüşonunun yakasından tutup dudaklarına yükseldim.


Daveti hemencecik kabul ederken geriye çekildim. Onu, duvarla baş başa bırakıp girişteki elbiselere doğru yürümeden önce "Beni kaçır Dediğimde ciddiye alsaydın şu an famfarklı bir yerde olurduk. Annemler Kına ile uğraşırdı." Dedim uzaktan öpücük atarken.


"Aklımı sikiyim!"


🕯


"Yavrum bu kaçıncı deneyişin yeter! Tüm günümüzü bir elbise seçememekle geçti resmen!" Huysuzlanan Emin'le kendimizi başka bir mağazaya atmıştık. Bir türlü istediğim elbiseyi bulamıyordum. Üstelik saat, akşam üstüne geliyordu.


"Ne yapayım istediğim gibi bir şey yok bu lanet yerde!"


"Bana bırakmayı ne dersin? İnan böylesi daha az yorucu olur?" Bir umut bir öneride bulununca "Hayır. Bulurum ben burada?" Diye itiraz ettim.


Tek kaşını havaya doğru kaldırıp "Emin misin hatun? Bu son bilesin. Başka mağaza gezemem." Demesiyle "Evet." Dedim uzatarak.


"Kusura bakma hayatım bugün benim emrin altındasın. Bugünün otoritesi bende." Diye devam etmemle Emin yanımda bitti.


"O otoriteni alaşağı etmeyeyim hatun?" Imayla söylediği sözlerle gülümsedim.


"O zaman da pencere işini unutursun bu gece. Yoruldun sonuçta benim yüzünden bir ödülü hak ettin."


Boğazından sert bir soluk aldı. "Kabahatinin farkındasın yani?"


"Telafi etmek de bizim işimiz?" Deyip kulağına doğru fısıldadım. "Neticesinde bugün boşuna bütün gün peşindeydin. Ben çoktan elbisemi ayarlanmıştım." Dememle gözlerime öfkeyle döndü. Göğsü anında hızla inip kalkarken her adımda üzerime doğru geldi. Alev alev olan bakışlarıyla beni korkutur gibiydi.


Geriye doğru adım atıp şirince sırıttım. "Emin'im? Gelmesen mi artık üzerime üzerime. Burası işlek bir yer hem? İnsanlara..." diyemeden beni sırtüstü omuzuna atıp mağazadan çıkarken bu tepkiyi de beklemiyordum.


"Evi mi arıyorsun yoksa mesaj mı atıyorsun ne yapıyorsan yap, bugün bizim evdesin."


İmdatlar olsun. Adamı delirttik sonunda. Kızım sen de az insaflı olsaydın ya! Ne diye tüm gün peşinden sürüklersin ki? Al, adam kuduruktan deliye geçiş yaptı.


Ama hak etmedi mi şimdi canım aa.


"Tövbe aramam! O eve gelinlikle girmeden bir daha girmem! İndirsene be adam! Mafyalığın çakma senin vallahi. " Beni arabanın içine nazikçe bırakıp yanıma otururken Kerem de yerini alıp aracı çalıştırınca Emin'in bakışları beni buldu.


"Gelinliğinle girersin o zaman hatun. Ayrıca sen hayatında kaç kere mafya gördün de çakmasının da olduğunu sanıyorsun?"


Ağzım hırsla aralandı. Yüzüm sinirle Kızarınca "Nikahı seneye yaptırayım da gör sen o zaman anyayı konyayı. Bir tanesini görmem yeterli oldu." Dedim kinaye dolu bir sesle.


"Hatun!"


"Efendim hayatım?" Dedim az öncekine nazaran daha sakin bir şekilde.


"O nikahı şu an bile senin ruhun duymadan kıyarım biliyorsun değil mi?"


"Ama yapmazsın." Dedim kendimden emin bir şekilde. "Çünkü, benim istediklerim senin için de değerli. O yüzden hayatım. Benimle uğraşmasan yararına olur." Deyip göz kırptığımda üzerime doğru eğildi.


"Ne o hatun, sen de mi başladın racon kesmeye? Ama yakışmadı da değil. Dehşet verici alev ateşsin şu an yavrum." Deyip boynuma yönelirken bacak üstüne bacak atıp geriye çekildim. Dudaklarının arasına elimi koyup uzaklaştırdım.


"Seni zapt etmenin yolunu buldum diyelim. Yoksa sana kalsa..."


"Bana kalsa ne, yavrum?" Deyip elimi tutup bacağının üzerine bıraktı. Saçlarımdan bir tutam eline sarıp kokladığında derin bir nefes bıraktım.


Bu herif her seferinde nabzımı yoklamayı nasıl başarıyordu ya!


"Direkt." Deyip kulağıma doğru edepsiz cümleler kurmaya başladı. Tenim bu sefer haddinden fazla ısındı.


"Kerem!" Diye bağırdım sanki yanı başımızda değilmiş gibi. Anında perdeyi açtı. Omzu üstünden bana bakınca "Torpidoda su vardı uzatır mısın? Mağaza mağaza gezerken damağım kurumuş resmen." Deyip alelacele bir şekilde cama doğru daha yanaştım.


Bu adam beni yer yutardı. Öyle böyle değil. Sen mafyasın dingil, biraz ağır olsana. İmdat!


Kerem bana soğuk su uzatınca Emin bana muzip dolu bir bakış atmakla meşguldü.


Suyu aldığım gibi kana kana içtikten sonra yanıma koydum. Ensemi Sıvazladığım zaman Kerem'e bir telefon geldi.


"İyi misin yavrum, bentin benzin attı hatta kızardı?"


Sus kuduruk herif sus!


Ters bir bakış attığımda "Masum masum soruyor musun bir de!" Diye çıkıştım.


"Ne dedik sanki hatun. Sonuçta aynı yat..." demeden ağzına bir tane vurdum. O sırada Kerem telefon konuşmasını bitirip Emin'e dönünce "Abi, mekana geçmemiz lazım?" Demesiyle tüm dikkati Kerem'e verip sorar gibi kaşlarını çattı.


"Ne oldu?"


"Bir sorun çıkmış." Dedi üstü kapalı bir şekilde tedirgin bir şekilde.


Emin'in bakışları tekrar beni bulunca ciddi bir şeydi sanırım. "Ne gibi bir sorun?" Diye sorsam da beni geçiştirdi. Çünkü beni bu tür konulardan uzak tutmaya çalışıyordu.


"Hadi bugün kurtuldun elimden hatun. Ama..." deyip kulağıma doğru eğilip fısıldadı. "Kınadan sonra elimden kurtulamayacaksın." Ardından kulağımdan dudaklarını çekip çenemin sağ tarafından öptü.


Kerem ne olduysa Allah razı olsun diyeceğim! Sen beni kurtardın ya benden ne dilersen!


Şirince sırıttım. "Şansına küs mafya. Tüh, bugün ne güzel eğlenebilirdik yazık oldu."


"İki kat telafi ederim merak etme yavrum." Deyip Kerem'e döndü.


"Yengeni eve bırakacağız." Diye emir verdi.


"Tamam abi."


Meraklı hatunum ben. Ne olduğunu bilmediğim bir şeyi kurcalarım. O yüzden....


Emin'e yanaşıp göğsünü okşadım. "Emin?" Dediğimde son harfini uzatarak söyledim cilve ile.


"Hayır hatun." Demesiyle şaşkınlıkla gözlerimi açtım.


"Daha ne diyeceğimi bilmiyorsun ne hayırı?"


Üstten bir bakış atıp "Mekana gelmiyorsun." Dedi bu sefer açık açık.


"Ama ben senin müstakbel eşin değil miyim? Senin bulunduğun yerlere istediğim gibi giremeyeceksem..."


"Her yere girebilirsin. Özellikle de evime. Hatta sana bir anahtar da yaptıralım, geceleyin özlersin falan gelir bende kalırsın. Ama.." dediğinde aması vardı işte.


"Mekan olmaz yavrum. Orası yasak bölge." Dediğinde göğsünden hırsla uzaklaştım.


"Neden gittin yine uzağa hatun? Ne güzel dibindeydin?" Huysuzlanarak söylendiğinde kaşlarımı çattım.


"Bütün gün bana sırnaştın zaten. Az bir ayrı dur."


Tek kaşını yukarıya doğru kaldırdı. "Senin tribini yerim hatun."


"Bir o kalmıştı zaten yemediğin! Boğazına dizilsin."


"Sen de az yemedin beni hatun. Ben sana beddua ediyor muyum?" Deyip beni yeniden göğsüne çektiğinde saçlarımın ucuna öpücük bıraktı.


"Ne münasebet! Ben seni... Ne zaman yemişim. Üstüme kuru iftira atma!" Tek kaşımı havaya doğru kaldırıp Emin'e baktığımda muzip dolu bir bakış attı.


"Sayayım mı gerçekten hatun? Teker teker. Benim işime gelir hem tekrar etmiş de oluruz." Deyip elleri belimi bulduğunda zorlukla yutkundum.


"Aklın fikrin hep kudurukluğunda. Aklıma neden böyle olduğunun sebebi geliyor ama neyse. Sus İpek Sus."


"Aklına geleni bana da paylaşsan diyorum?" Gözleri Muzipce parıldadı.


"Ben senin kadar edepsiz olamam malesef. O yüzden söylemem."


Dudaklarımdan öpe öpe dururken "Şimdi daha merak ettim." Dedi.


"Merak, hiç iyi değil sevgilim. Merak falan etme."


"Bunu söyleyen de sen olsan gerek. Senin merakını bilmesem."


"Ben senin gibi edepsiz şeylere merak duymuyorum ama. Arada fark var."


"Geldik." Diyen Kerem'le araba evin önünde durdu.


Emin Anında derin bir iç çekerken yanağından öpüp arabadan inmeden önce "Ama mekana gelmene izin verirsen de merak duyduğum şeyleri değiştirebilirim?" Diyerek karşısındaki poşetleri aldığım gibi eve doğru koştum.


Yarından sonra kına vardı.


Kapıyı çaldığım vakit annem karşıma çıkarken elimdeki poşetleri alıp kenara koydu. O sırada bakışları hala motoru çalışan arabayı bulunca "Damadımı da çağır bir iki bir şey yesin. Sabahtan beri peşinden koşuyor çocuk." Demesiyle içeriye geçmeden önce cevap verdim.


"Çok istiyorsan kendin çağır anne."


"O ne demek kız şimdi? Kavga mı ettiniz siz?"


"Tövbe çek anne! O ne biçim söz öyle."


"Ee, o Zaman kendin çağırsana." Deyip salona yanıma geldiğinde ayaklarımı koltuğa uzattım.


"İşi var beyefendinin anne. Ben ikna etmeye çalıştım ama istemedi. Belki sana hayır demez." Dediğimde göz ucuyla anneme baktım. O sırada bir ses duyuldu. Arabanın uzaklaşma sesi.


Hayıflanarak pencereden gidişine baktı annem. "Al işte gitti çocuk. Sana çene yetiştireceğim diye."


"Çağırsaydın anne bana laf yetiştireceğine!" Ters bir bakış atıp yastığı düzeltip uzanma moduna geçtim.


Karnım felaket ağrımaya başlamıştı. Tüm gün ağrımadı eve adım attığım gibi ağrısı belirtmişti.


"Sen iyi misin?" Diye sordu kaşlarını yukarıya doğru kaldırıp.


"İyiyim anne, izin verirsen biraz dinleneyim sonra yemek yerim olur mu?" Bir elim karnıma gitti. Sertçe baskı yapsam da ağrısı dinmiyordu.


Genelde karnımın üzerine baskı yaptığımda az da olsa ağrısı hafifliyordu.


"Ben sana ıhlamur kaynatayım, dur." Halimi anlamış gibi mutfağa geçerken aklım Emin'deydi.


Başına bir şey gelmezdi değil mi?


Yerimden kalkıp yanına gidesim ağır bassa da şu an yerimden kıpırdayacak takatim yoktu.


Gözlerim yorgunluktan kapanırken buldum kendimi en son. Annem sonradan gelip ıhlamuru içirdikten sonra derin bir uykuya Dalmıştım.


🕯


"Açmıyor, Açmıyor. Bu kaçıncı arayışım! Dünden beri ulaşamıyorum. Yok, yok yine o zamanki gibi bir durum yoktur değil mi? Hayır, hayır!" Tekrar tekrar aradım. Açmadı.


Açmadıkça korkum büyüdü. Endişeyle surat astığımda tekrar aradım.


"Allah'ın kudurduğu açsana telefonu!"


Evde midir acaba, oraya gitsem? Gideyim, gideyim de bir kulağını çekeyim!


Evden çıktığım gibi arabaya bindim. Kerem önden bana doğru dönüp "Nereye götüreyim seni yenge?" Dediğinde "Emin'in evine." Dedim.


"Sen biliyor musun nerede olduğunu?" Diye sordum Kerem'in illaki haberi vardır.


"Dünden sonra konuşmadık daha yenge. Bir şey mi oldu?"


"Oldu Kerem Oldu. Abin olacak o zırpatoz telefonlarıma cevap vermiyor. Kim bilir hangi delikte ne yapıyor."


Kerem'in gözleri kocaman olurken tedirgin olmuştu. "Yenge, abime hakaret etmesek? Duyar falan."


"Abin nereden duyacak Kerem? Arabada dinleme cihazı var da ben mi bilmiyorum." Dememle yüzüme bir şey demeden baktı.


Gözlerimi kocaman açtım. Şaşkınlıkla "Yok artık!" Dedim. "O kadar da değil! Manyaklaşmaz o kadar."


Hala cevap vermeden durmakla yetinmeyip gözlerini kaçırınca "Yok ebesinin nikahı!" Diye bir nida patlattım.


"Eve ışınla, nasıl yaparsın ama beni en hızlı bir şekilde eve ulaştır." Dediğimde başıyla onayladığı gibi gaza bastı.


"Yeni mi koydu peki yoksa sonradan mı?" Diye merakla sorduğumda "Yeni koydurttu yenge." Diye cevapladı.


"Beni duyuyorsan eğer hangi cehennemdeysen eve gel. Ha evdeysen de kendine kaçacak delik arasan iyi olur dingil Mafya! Duydun mu beni!" Arabanın içinde nerede dinleme cihazı olduğunu ararken bir yandan da konuşup duruyordum.


Eğer beni şu an duyarsa Diye.


"Yenge?" Dedi Kerem tereddütle.


"Ne var?" Diye öfkeyle Kerem'e döndüğümde sesi tedirginlik içinde çıktı.


"Şu an seni duyamaz. Cihazın ışığı yanmıyor." Dediğinde cihazın yerini gözleriyle gösterdi.


"Az önce duyar demedin mi sen?"


Bağırmamla yerinde irkilirken "Dedim." Dedi Nefes nefese. "Ama abim bu, işi belli olmaz."


"Abine..." Derin bir nefes alıp arkama yaslandım sakinleşmek ister gibi. Acaba telefonumu bir yerlerde bıraksam fark eder miydi? Yok, yok bu sefer başıma bela gelir yine hiç o taraflara bulaşmayım.


"Sen ara?" Dedim bu sefer. Belki önemli bir şey olduğunu düşünüp açardı.


"Araba kullanıyorum eğer açarsa boşuna azar yemeyim yenge. Allah göstermesin bir azarlamasıyla kaza yaptırır." Deyip telefonunu bana uzatınca ters bir bakış atıp elinden aldım. Ekranda şifre belirince "Şifre istiyor?" Dedim.


"170796." Dediğinde hızlıca girip Emin'in numarasını aradım.


"Kerem, yengene mi bir şey oldu?" Telefonu direkt telaş içinde açınca kuşkuyla kaşlarımı çattım.


Bana ne olacaktı ki?


"Lan cevap versene? Yengen yine korumaları mı atlattı, ne?"


"Sevgiinin telefonu açılmasın ama Kerem arayınca anında aç! Sevgilin korktu mu Endişe mi etti hiç aklına gelmezsin."


"İpek?"


"İpek ya!" Tüm sakinliğim o an uçup gitti. Öfkeyle nefesim hızlanıp dururken ona hitaben bağırdım.


"Neredesin sen, bu telefonlarım neden açılmıyor mafya bozuntusu?"


"Yavrum."


"Bana yavrum da deme cevap ver hemen?"


"İşlerim yoğundu hatun."


"İşlerin? Hangi işler bunlar Emin? Adam öldürmeli bir iş mi yoksa dövmeli kırmalı bir iş mi, hangisi?"


"İkisi de değil. Gelince..."


"Dün akşam ki sorunla ilgili değil mi? Aramalarıma dönmeyecek kadar sorunlu geçti galiba?" İmayla söylenip durduğumda Emin'den bir süre ses çıkmadı.


Telefonu kapattığını sanıp ekrana baktığımda hala arama açıktı.


"Yavrum bir cümlemi bitirmeme..."


"Neredesin?" Dedim sözünü yine keserek.


"Sakın buraya geleyim deme? Sakın." Diye uyarmasıyla nerede olduğunu bilip suratına telefonu kapattım. Kerem'e geri uzattığımda "Mekana.' Dedim emir verir gibi.


"Yenge sen beni, abime öldürtmek mi istiyorsun?"


"Seni öldürmeyecek Endişelenme. Çünkü onu ben geberteceğim!"


YARIM SAAT SONRA...


Araç durduğu gibi inip mekanın girişine doğru ilerledim. Beni gören çalışanlar anında yanıma gelirken "Hoş geldiniz İpek hanım. Emin beye haber vereyim..." diyemeden sözü kesildi.


"İpek!" Kızgın bir şekilde yanıma gelen Emin'le ben de kızgınca yüzüne döndüm.


"Sana buraya gelmeyeceksin demedim mi?" Dese de duymazlıktan gelip "Bana bir orta kahve getirir misiniz?" Dedim kadın çalışana doğru.


Başıyla onaylayıp yanımızdan ayrılmadan önce "Emin'in odasına." Diye de ekledim.


Odasına geçtiğim gibi arkamdan Emin geldi. Kapıyı sertçe kapayınca koltuğa oturdum.


"Ben sana buraya gelmeyeceksin demedim mi hatun? Neden söz dinlemiyorsun?"


"Sen telefonlarını açtın mı ki sözünü dinleyeyim?" Derken kaşlarımı çattım.


"Ya sabır ya selamet." Sabır çekerken cümlesine bir söz de ben ekledim. "Ya imdat."


"Hadi gel seni eve götüreyim. Orada konuşalım?" Dediğinde itiraz ettim.


"Burada konuşacağız." Dedim gözlerinden bakışlarımı çekip üzerini süzerken. Gömleğinin kollarını yukarıya kadar sıvamış göğsünü gösterecek kadar düğmesi açık dururken hemen yanıma doğru eğilmesini Rica ettim.


"Eğil azıcık."


"Yavrum..."


"Bir eğil!" Dedim bu sefer emir verir gibi. Dediğimi yapıp hafifçe önüme doğru eğilirken düğmelerini ilikledim. Böylesi iyiydi.


Tekrar açacak gibi elini düğmelerine götürürken anında uyardım. "Açma!"


"Hatun boğuluyorum zaten. Bırak bir iki düğmem açık kalsın."


"Bütün gün böyle mi gezdin etrafta?" Diye sordum bu sefer, kıskanç yanım ortaya çıkarken.


"Ne?" Anlamayarak yüzüme aval aval bakarken kendi kendime mırıldandım. "Etrafta kadın da çok tabi."


"Bir daha etrafta böyle gezme! Odanda aç, açacaksan." Ne dediğimi anlamış gibi dudaklarını iki yana doğru sırıtarak açarken masanın üzerine oturdu tam dibime doğru.


O Sıra düğmelerini geri açmıştı.


"Yavrum kıskanmış mı?" Eğlenir gibi güldüğünde yüzümü ekşittim.


"Ne kıskanması! Ar edep bilmez misin sen?"


"Bilirim." Dedi sonra yüzüme doğru eğildi. "Ama senin yanındayken ar, edep bilmiyorum."


Göğsüne elimi koyup ittirdim azıcık. "Uzaklaş!" Dedim sinirle.


"Özledim seni."


İmayla göz devirip "Özleseydin telefonlarımı yanıtsız birakmazdın?" Dedim.


Bana doğru tekrar eğildi. "Bırak şimdi bu tatsız konuları." Dudaklarıma hiç dokunmamış gibi özlemle bakarken "Özlediğim kısma geçelim." Deyip dudaklarıma dokunurken elleri yanağımı buldu.


Ee hani hesap soracaktım ben? Daha ilk dakikasında oluyor mu bu?


Olmaz!


Hızla kendimden ittirip hesap sormaya giriştim. "Emin!"


Bıkkınlıkla ofladı. "Şerefsizin biri geldi." Dedi sadece kısa ve öz bir şekilde.


"Ee?" Dedim devamı der gibi.


Böyle olmayacaktı. Ağzından kerpetenle laf alırsam akşama kadar sürerdi. O yüzden işimi kolaylaştırmaya çalışıp göğsünü okşamakla başladım.


Anında dili çözülür gibi oldu. "Canımı sıktı bende..."


"Ee sonra?" Deyip ellerimi boynuna sardım. Dudakları arasından hırıltılı bir ses döküldü.


"Bende... Bende... işte şey yaptım."


"Ney yaptın?" Cilveli bir şekilde bakış atıp dudaklarına uzanır gibi yükseldim.


Elleri belimi bulunca beni tek bir hareketle koltukta kaldırdığı gibi yerime geçip bedenimi kucağına oturttu. Böylesi daha iyiydi. Ona uzanmaktan boynum tutulacaktı.


"Hatun..."


"Hım..." diye mırıldandım. Tüm sinirim uçup gitmişti sanki. "Sen beni hep sorguya mı çeksen ne?"


"Çok mu hoşunuza gidiyor mafya bey?"


"Çok." Diye harfleri uzatırcasına söylerken elleri rahat durmuyordu.


"Sen çok hoşuma gidiyorsun hatun."


"Hoşunuza gidiyorsam neden telefonlarıma dönülmüyor?"


"Hay sikeyim telefonu!" Diye soluğunca dudaklarıma parmağımı koydum.


"Çok ayıp."


"Kapı çalıyor?" Dedim az önce tıklatılan kapıyla.


Mayışmış bir ses tonuyla mırıldandı. "Çalar çalar gider."


"Ev mi burası çalıp çalıp gitsin?"


"Değil, de mi?"


"Değil." Deyip dudaklarına bir öpücük kondurdum. "Kahvem gelecekti, odur gelen."


"Kahveyi boş ver şimdilik." Deyip elleri bacağımı bulurken dudakları boynuma gitti.


"Boş veremem. Kahve içmek istiyorum. Sen de o sırada sorularıma yanıt versen iyi olur." Deyip kucağından indiğimde masanın üzerine çıktım. Gel demeden önce düğmelerini iliklerken hoşnutlukla güldü.


"Gel."


Kapı açıldı. Az önceki kız elinde kahveyle yanıma gelirken "Afiyet olsun İpek hanım?" Dedi kahvemi uzatırken.


"Teşekkür ederim, çıkabilirsin. Çıkarken de sekreter midir burada varsa söyle odaya kimse girmesin." Diye emir verdiğimde Emin bana kısa bir bakış attı.


Kız, Emin'den onay almak ister gibi ona dönerken "Ben dedim benden onay alacaksın!" Diye çıkıştım.


Emin emir büyük yerden der gibi bakışlarıyla beni işaret ederken "İpek burada olduğu müddetçe emirleri benden değil ondan alacaksın." Demesiyle memnun bir şekilde gülümsedim.


Aferin kerata.


Kız "Peki, Emin bey." Diyerek odadan çıkınca kahvemden yudumdadım.


Jeton yeni yeni kafama düşerken elimdeki kahveyi hızla masaya bırakıp Emin'e baktım.


"Sen az önce ne dedin?" Şaşkınlık içinde heyecan yaparken "Hatunum ne derse o, Dedim." Dedi rahat bir şekilde.


"Onu mu soruyorum dingil! Burada olduğu müddetçe emirleri ondan alacaksın, derken ne demek istedin?"


"Açık değil mi dediklerim hatun?" Munzurca sırıttı.


"Yani buraya istediğim zaman gelebilirim?"


"Az önceki gibi hesap sormaya geleceksen evet."


Gözlerimi kıstım. "Edepsizleşme!"


"Edepsizleştiren utansın." Deyip göz kırptığında koltuğuna daha çok yayıldı.


"Kına da serçe parmağına kına sürülünce bak bakalım eğlenebilecek misin?" Dememle hızla yerinde dikleşti. Kaşlarını çatınca "Kına yapılacak derken?" Diye sordu huysuzca.


"Bildiğin kına hayatım?" Dedim serçe parmağını gösterip. Emin daha da kaşlarını çattı. Serçe parmağına bakarken yüzü ekşidi.


"Hayatta o şeyi parmağıma sürmem!" Diye çıkıştığında içimden eşek gibi süreceksin diye geçirdim.


"Bir konuda anlaşırsak serçe parmağına kına sürmekten kurtarabilirim seni." Deyip parmaklarımı inceledim.


"Ne konusuymuş bu hatun?" Az çok tahmin ediyordu zaten.


"Canını sıkan ve içten bir şekilde gülümsemene engel olan kişisi kim?"


İfadesi değişti. Boynundaki damarlar seğridiğinde "Fırsatçı mısın sen?" Dedi yutkunurken.


Yüzüne doğru eğildiğimde saçlarım önüne doğru düştü. "Hayır, çıkarcıyım." Deyip dudaklarından öptüm.


"Fırsatçıya, çıkarcı gerek diyorlardı değil mi öyle duymuştum?"


Başımı salladım onaylayarak. "Doğru duymuşsun kimse duyduysan. Şimdi bana cevap mafya bozuntusu. Kim senin canını sıktı. Ki sıkacak olacak ki aramalarıma bile dönmedin?"


"İllaki deşeceğim diyorsun?"


"O yüzden buradayım zaten sevgilim."


"Abim." Dedi lafı hiç uzatmayarak.


"Ne?"


"Abim geldi."

Loading...
0%