Yeni Üyelik
55.
Bölüm
@saudade47

"Abin mi?" Diye şaşkınlıkla sorduğumda sıkıntıyla ensesini ovaladı. Bir abisi olduğunu bilmiyordum.


"Abim denilemez aslında. Bana abilik yapmayan biri abim olamaz." Adını ağzına almış gibi gerilirken ne diyeceğimi bilemedim.


"Ne için gelmiş ki?"


"Huzur kaçırmaya gelmiş siktiğimin ibnesi!" Daha fazla dayanamayıp küfür ettiğinde ağzına bir tane vurdum.


"Küfür etmeyi kes!"


"Sen de bu konuyu açmayı kesersen neden olmasın?" Deyip beni yeniden kucağına yan bir şekilde oturttuğunda boynumda sakinleşmeye çalıştı.


"Ama Emin senin bir abin olduğunu bile yeni öğreniyorum. Senin hakkında doğru düzgün bir şey bile bilmiyorum. "


"Yeni mi aklına geldi yavrum?"


"Anlamadım?" Gözlerim kocaman açıldı.


"Beni hakkımda hiçbir şeyi bilmemen?" Dediğinde "Sanki sen çok biliyorsun benim hakkımda bir şey!" Diye cevabını yapıştırdım anında.


"Maviye aşıksın. Dans senin için bir tutku meselesi. Saçlarını ruh haline göre boyuyorsun. Bir şeyi öğrenmeden peşini bırakmadığın gibi çıkar ilişkisine başvuruyorsun. Çiçeklere bayılıyormuşsun bunu geç farkına vardım ama biliyorum. Karete kursuna gittin. Canını sıkan olunca kafa dalıyorsun direkt. Bak bu huyunu seviyorum ama alnın Kızarınca sana kızasım geliyor. Sabah açken ayrı bir asabileşiyorsun. Teknoloji aletlerine karşı bir alerjin var zaten. Sürekli telefonunu bir yerlerde ya unutuyorsun ya da karıştırıyorsun." Ağzım o şeklinde büyüdü.


"Doğum günümü de saysaydın bir o kalmıştı bilmediğin?"


"26 Ocak."


"Tamam. Tamam sus." Deyip hemen susmasını diledim.


Ben ne biliyorum peki? Bir hiç! Canım sıkıldı şimdi. Yüzüm düşerken çekingen bir şekilde etrafıma bakındım.


"Yavrum?" Dedi eli çenemi bulurken. "Hım."


"Bana bak, üzüldün mü sen?"


"Üzüleceğim tabi! Hiçbir şey bilmiyormuşum ben, senin hakkında."


"Sen, beni biliyorsun hatun. Hem de çok iyi." Demesiyle bakışlarım onu buldu.


"Az önce öyle demiyordun ama!"


"Biraz da sen sorguda ol dedim hatun." Göz kırpıp dudak kıvırdığında "Öldürürüm seni!" Diye çıkıştım.


Cidden hiçbir şey bilmiyordum ki ben.


"Kıyamazsın bana yavrum." Deyip elleri belimi bulunca konuya geri dönmek istedim ama Emin bu konuda nasıl delirebileceğini az çok tahmin ederken akışına bırakmayı seçtim.


"Senin doğum günün ne zamandı?"


🕯


"Kız gülmeyi kessene! Kınada ağlaman gerek!" Diye uyaran annemle omuz silktim.


"Evleniyorum diye niye ağlayayım ki? Güle güle beni göndermek için çırpındığını bilmiyor muyum sanki?" Bacağımda hissettiğim acıyla inledim.


"Anne ya!"


"Burada sen ağlayacaksın diye perişan olduk. Bari sahteden iki gözyaşı dök aptal kızım." Kulağıma doğru fısıldayıp kırmızı duvağı geri kapattığında yeniden etrafımda döndüler.


Ağlamak içimden gelmiyordu ki nasıl ağlayacaktım ki ben?


Ellerim dizlerimin üzerinde duruyordu. Kadınlar ise ellerinde mumlarla etrafımda kına şarkısını söylerken karşıda oturan Nergis hanımla göz göze geldim.


Bana gülümseyerek baktığında gülmemi ister gibi gözlerini açıp kapattığında kaynanam bile ağlamamı istemiyordu.


"Ay yeter yeter ben dayanamıyorum yoruldum." Pes ederek etrafımda durmalar kesildiğinde annem önüme geçerek duvağımı açtı.


Ardından elimi kapatmamı ister gibi kaş göz işaretiyle sertçe uyarırken kapattım elimi.


Annemin bakışları kaynanamı bulduğunda "Nergis hanım, gelininiz elini Açmıyor?" Diye bağırdı.


Nergis hanım ayaklanıp yanıma geldiğinde çantasından bir tam altın çıkarıp avucumun içine koymak istercesine elime dokunurken anında açtım.


Altını kınayla beraber elimin ortasına koyup elimi tekrar kapatırken alnımdan öptü bu sefer.


"Gelinim, bizim oğlana da bir kına yakmayalım mı?" Diye imayla gülümsediğinde içimdeki şeytani dürtü ortaya çıktı.


Munzurca sırıtıp "Neden olmasın Nergis hanım?" Dedim.


Daha sonra yanımdan ayrılıp erkeklerin olduğu kısma geçerken birkaç içinde kaşları çatılı bir ifadeyle Emin göründü. Huysuzca annesine söylenip dursa da etki etmiyordu. Yanıma bir sandalye daha çekildi. Emin o tarafa oturduğu gibi bana sinirle bakındığında kulağına doğru fısıldadım.


"O kına serçe parmağına sürülecek demiştim."


"Biz de bu konuda seninle anlaştığımızı söylemiştik yavrum. Ne çabuk unuttun?" Serçe parmağına bakışları dönerken yüzü anında ekşidi.


"Erkeğe ne zaman görülmüş kına sürüldüğü! Ne biçim adet bu! Dur hatun dur sen, bu gece bir bitsin. Serçe parmağının intikamını senden çok pis alacağım."


"Alırsın hayatım."


"Dalga geçme benimle hatun?"


"Serçe parmağına kına çok yakışacak sevgilim. Mafyalığına yeni bir renk katacak."


"İpek!"


"Kudurma hayatım. Birkaç güne geçer kınası. Ama o güne kadar parmağında kınayla kalacaksın."


"Ya sabır ya selamet." Yandan ters bir bakış attığında cümlesini tamamladım. "Ya imdat."


"İmdatı sana birazdan göstereceğim hatun. O zaman da bu kadar kolay imdat diyebiliyor musun?"


Parmağına kına sürülmeye başladığında benim aklım yine abisindeydi. Ne olmuştu da bu kadar düşman kesilmişlerdi birbirlerine. Hiçbir şey anlattığı yok ki dingilin.


"Emin?" Dedim sorar gibi gözlerine dönerken. Dişlerini sinirden sıkmaktan diş bırakmayacaktı ağzında.


"Efendim?"


"Abinle neden bu kadar düşman kesildiniz?" Duyduğu soruyla kaskatı kesildi.


Serçe parmağına kına sürme işi bitince küçük bir bezle sardılar. Ardından bana dönünce çenesi seğirdi.


"Ha, yani illaki o meraklı burnunu sokacaksın kapı aralığına?"


"Seni bu kadar delirtme sebebini bilmek istiyorum ne yapayım?"


Bir şarkı çaldı o sırada. Emin elimden tuttuğu gibi beni yeniden dansa kaldırınca kendimi bir anda dans edenlerin arasında buldum.


"Bize dön yavrum. Yarından sonra evleniyoruz nihayet. O güzel kafanı buna yorsan nasıl olur?" Dudakları kulağımın dibinde durduğunda derin bir nefes alıp verdim.


Nihayet evleniyorduk değil mi?


İmdatlar olsun! O an geldi değil mi?


"Artık birlikte yaşayacağız."


"Kokun bir adım uzağımda olacak sadece." Deyip yana doğru sallandı.


"Seninle birlikte uyuyacağım."


"Eh, onu zaten şimdi de yapıyorduk." Derken munzurca sırıttı.


"Neden acaba?"


"Senden bir saniye olsun ayrı kalamadığımdandır hatun." Deyip yanağıma naif bir öpücük kondurdu.


"Bilnez miyim?" İmayla gözlerine baktığımda "Kaçırayım seni?" Dedi bu ortamda daha fazla kalmaz istemezcesine.


"Kaçırıp ne yapacaksın acaba mafya bozuntusu. Kınadan kız kaçırıldığı nerede görülmüş? Hem de kendi kınasında, herkes buradayken."


"Bir ilk olur hatun. Hem." Deyip serçe parmağını işaret etti. "Bu parmağının acısını senden çıkarmam gerek."


Kulağına doğru eğilip ellerimi boynunda doladım. Gözlerine şur bir bakış attığımda çoktan kıvama gelmiş gibiydi. Ensesindeki saçları ağır ağır okşadığım sırada "Evlenince bol bol çıkaracaksın hayatım. Az daha bekle." Derken sesimi Hem masum ayarında Hem de onu kışkırtmaya yakın bir şekilde ayarladığımda belimdeki elleri sıklaştı.


"Bekleyemem!" Diye sabırsız bir şekilde soluduğunda "Bekleyeceksin sevgilim."


"Sen?.."


"Ben ne, Emin?" Ensesindeki saçları hafif sıktım.


"Masum bir şey görünen ama altını deştiğinde bambaşka bir şey olan bir kadınsın."


"Ne demişler..."


"Ne demişler?" Diye soludu hızla.


"Her masum kadın aslında birer..."


"Unuttun değil mi yine?" Sonunu getirmediğim için yine unuttuğumu sanırken bilerek devam ettirmemiştim.


"Unutmuş olabilirim evet."


Emin'in bakışları etrafı taradı hızla. Ardından dans şarkısı bittiğinde ise herkes yerine geçerken kalabalık alan daha da dolmuştu. Fırsattan istifade diyerekten beni tuttuğu gibi kına alanından çıkarırken "Nikahtan gelin kaçırılır ama Kınadan ilk defa kız kaçırılnasına şahit oluyorum." Diye sevinçle çığlık attığımda "Şahit olmuyorsun hatun bizzat kendin yaşıyorsun." Dedi muzipçe.


"Ee, mafya beycim beni nereye kaçırılıyorsunuz?" Hevesle konuşup durduğumda "Bana kızmayacaksın yani?" Diye sordu şüpheyle.


"Neden kızayım canım."


"İlla kına da olacak dediğin için."


"Kına oldu da bitti maşallah. Türkü söylendi, kına yakıldı, dans edildi, elime altın koyuldu. Bitti kına." Dememle elime baktı yeni aklına geliyormuş gibi.


"O şeyi suyla yıkasak geçer mi?" Diye şapşal bir şekilde sorduğunda ne için sorduğunu anlamasam da "Evet." Dedim.


"İyi bari." Deyip arabaya bindirdi beni. Kendisi de öne binerken kısa bir bakış attı üzerime.


"Niye sordun ki?"


"O ellerle öpüşmek zor olur."


"Ne?" Diye çığlık attığımda bana göz kırptı.


"Hatun ellerin sakalımda gezinmeyecekse o öpüşmenin ne anlamı var?"


Gözlerim kocaman oldu. "Edepsiz!" Diye çığırıp cama doğru döndüm.


"Bana diyene bak. Kendisi az önce edepsiz edepsiz konuşmamış gibi..."


"Tövbe, kuru iftira. Ne demişim ki sanki?"


"Evlenince bol bol acısını alırsın, bu sende bir şeyler çağıştırıyor mu yavrum?"


Gözlerimi kaçırdım anında. "O benim maşuk olmayan kişiliğim. Yine ortaya çıkmış demek ki... Bir uyarayım da bir daha yerinden çıkmasın."


"Sen bir o kişiliğini uyar. Bir daha masum kişiliğini ortaya çıkarmasın." Dediğinde omzuna bir tane yumruk attım.


"Kuduruk horoz!"


"Ben sana göstereceğim kuduruk horozu da kınayı da... Sen benim öpücüklerimi unutmuşsun bir hatırlatayım!"


"Allah'ın dingil herifi, daha sabah yumulmadın mı dudaklarıma?"


"Öyle mi olmuştu?" Muzip bir şekilde bana baktığında kafasına bir şeyler geçirmek istedim o an.


Ay imdat billahi de imdat vallahi de!


"Hani sana bu kuduruğun bir sebebi var demiştim ya geçen gün?"


"Hatta senin kadar edepsiz olamam demiştin?"


"Seni yaparlarken çok mu kudurdular anlamıyorum ki? Yok yani yok. Başka bir sebep bulamıyorum."


Küçük bir şaşkınlık ardından arabada gür kahkahası yankılandı.


"Ya gülenecek ne var bunda? İçler acısı bir durum söz konusu! Emin, gülme. Bak valla dalarım sana! Emin!!"


"Biliyor musun, aramızda kalsın ama. Annem de babam için böyle söylüyordu."


Neeeee.


"İmdatt!"


"Annemle çok iyi anlaşacaksınız siz. Belli oldu."


"Ya sussana!"


"Kızardın mı sen?" Yoldan bakışları Kısa bir an bana çevirip geri önüne döndüğünde "Allah'ın kudurduğu!" Diye çığırdığım yeniden.


"O kuduruk şu an seni öpmesin dikkat et." Göz kırptığında ayakkabılarımı çıkardım.


"Onlarla kafamı yarmayacaksın değil mi yavrum?" Yarı şakayla karışık tedirgin bir şekilde sorduğunda sinsice dudak kıvırdım.


"Çok isterdim kafanı yarmayı ama ayaklarım ağrıdı topuklularda. O yüzden çıkardım."


"Ayaklarını dizlerimin üzerine koysana hatun?"


"Neden ki?"


"Koy sen?" Dediğini yapıp ayaklarım dizlerine yatırdığımda başımı cama yasladım. Emin anlık bir arkaya dönmesiyle şişme yastığı bana uzatınca başımın altına yerleştirdim.


Ardından tek eliyle direksiyonu tutup diğer eliyle de ayaklarıma elinden geldiğince masaj yaptı. Anında mayışan ayaklarımla gevşedim.


"Sen bu işi biliyorsun hayatım." Diye mırıldandım.


"Ben de daha ne hünerler var bil bilsen hatun. Gideceğimiz yere biraz daha var. O zamana kadar keyfine bak. Bu arada telefonunu sessize al. Yokluğunu fark edip arayıp durmasınlar."


"Tamam." Deyip dediğini yaptım en son.


🕯


"Al yavrum." Arabaya tekrar geçip elindeki yarım ekmeği bana uzattığında karnımın guruldama sesi arabada yankılanıyordu resmen. Ayranını öndeki boşluğuna bıraktığında direkt ekmeğe gömüldüm.


"Yavaş ye hatun, boğulacaksın."


"Çok acıkmışım ne yapayım?" Lokmamı yutup konuştum.


"Normal tabi. Sabahtan beri kına ile uğraşıp durursan düğünü düşünemiyorum." diye azarladı.


"Düğünde valla ben de düşünemiyorum çünkü daha telaşlı olacak. Seni bile görecek zamanı bulamam."


"O yüzden düğüne kadar vaktimizi harcamayalım boş yere." Dedi gülümseyip kendi ekmeğinden büyük bir parça ısırırken.


Arabayı deniz manzaralı bir yere park etmişti. Karşımız şehrin ışıklarıyla doluydu.


"Ne gibi mesela?"


"Öpüşelim mesela. Konuşalım sohbet edelim bu gece. Gün batımını izleyelim."


"Oldu canım gün batımına kalalım da annem iyice canıma okusun. Kim bilir ne kadar kızmıştır şimdi?" İçimi bir korku saldı.


"Beni sever kaynanam. Ben izah edelim." Demesiyle tek kaşımı havaya doğru kaldırdım.


"Neyi izah edeceksin acaba mafya bozuntusu?"


Yüzüme doğru yaklaştı. "Öpüşürken zamanın ne çabuk geçtiğini mesela?"


"Bir öpüşmeyle gün batımı doğacak olsaydı oho."


"Deneyelim istersen hatun." Deyip dudağımın kenarından öpünce uzaklaştım.


"Almayım ben sağ ol canım." Deyip ayrandan içtim.


"Kırıyorsun beni."


"Kırılmazsın hayatım, ciğerini biliyorum senin. Bu konuda ne kadar yüzsüz olduğunu çok iyi biliyorum."


"Yüzsüz olduk şimdi de iyi mi?"


"Sen zaten hep öyleydin." Dememle beni kucağına çekip ikimizin elindeki ekmekleri ayranların yanına koydu.


"Kadın delirtme beni. Öpüşmenin neresi yüzsüzlük da?"


"Söyleyeyim hayatım." Deyip gömleğinin iki düğmesini açıp elimi içine sızdırdım. "Fırsatçılık kolladığın her saniye beni öpmüyor musun? Hatta bahaneleri dizdiğin daha çok." Deyip göğsünü okşadığımda sertçe yutkundu.


"Senin şu an yaptığın ne peki?"


"Hakkım olanı alıyorum. "


İki dudağı yana doğru kıvrıldı. "Ben yapınca yüzsüzlük sen yapınca hak?"


"Hıhım."


"Çok mu fenasın sen acaba yavrum?"


"Öyleyim." Deyip yeni çıkmış sakallarını okşadığımda elleri belimi buldu. Kına bindallımı çıkarmıştım. Üzerimde kan kırmızısı renginde uzun bir elbise vardı. Elimdeki kınayı da yollamıştım. Kokusu elime sinmişti.


"Ve ben bu fena hallerine bayılıyorum."


"Bayılıyorsan ispatla mafya bozuntusu. Hep sözde hep sözde hiç icraat yok canım?"


Hayretle baktı bana.


"Hiç icraat yok öyle mi hatun?"


"Yok." Dediğim an dudaklarıma saldırırken elleri boynumu buldu. Benimkilerde ensesini bulurken kışkırtmaya bayılıyordum.


Boynu alev alev olurken yerimde kıpırdanıp durdum. Emin rahat durmam için bacaklarımı kendi bacaklarının arasında sıkıştırken daha aceleci bir şekilde öpmeye devam etti.


Nefes nefese kalırken dudaklarımı zor da onunkilerinden çektim.


"Hala icraat yok muymuş yavrum?" Gözlerimin içine kanıtlamak ister gibi konuştuğunda oyunuma devam ettim.


"Eh, birazcık. İdare eder."


"Çıkarcı seni."


"Fırsatçıya çıkarcı lazım ne yapalım?" Derken kıkırdadım.


"Ne yapalım?" Düşünür gibi iç çekti. "Devam edelim." Der demez tekrar dudaklarıma gömülürken elleri kolumun aşağısına doğru indi.


Rahatsızca kıpırdandım yeniden. Daha sert öpmeye devam etti. Böyle rahat edemeyip beni koltuğuma geri oturttururken devam etti öpücüğüne. Ellerim sırtını bulduğu an onunkilerde belimin aşağısını bulmuştu.


🕯


İpek: Düğüne birkaç saat kaldı.


Emin: Karım olmana saatler kaldı desene yavrum.


Emin: Karım... Ne güzel bir kelime.


İpek: Karınım çünkü hayatım.


Emin: Daha olmadın ama?


İpek: Ay imdatlar olsun olacağım değil mi?


Emin: Çok mu heyecanlısın sen bakayım?


İpek: Heyecandan ölmek üzereyim Emin.


Emin: Heyecanını almamı ister misin?


İpek:


Yazıyor...


Çevrimiçi...


Yazıyor...


Emin: Fesat algılayan Karım var resmen.


İpek: Hiç de fesat anlamadım.


Emin: Tabi, kesin öyledir.


İpek: Bana inanmıyor musun yoksa?


Emin: Sana değil sezgilerine inanmıyorum sadece yavrum.


İpek: Defol.


Emin: Nereye defolayım hatun? Evimizden mi yoksa yatak odamızdan mı?


İpek: İkisinden de!


Emin: Bunun için çok geç kaldın yavrum. Nikahımız kıyılmak üzere.


İpek:


Yazıyor...


Çevrimiçi...


*Emin kişisini engellediniz*


"Kuduruk! Allah'ın kuduruğu!"


"Eniştem yine ne yaptı da seni delirtti yine?" Arkamdan beliren Eylem'le küçük bir çığlık attım.


"Ne sessiz sessiz geliyorsun Eylem?"


"Sorry. Sen söylesene ne oldu?"


Suratımı ekşidim. "Her zaman ki Emin işte." Kuduruk horoz.


"Çok seviyor ama seni." Deyip kenara koyduğu paketleri eline aldı.


"Bunlar ne?" Dedim merakla.


"Senin aç kalacağını bilerek Kerem'le yolladı."


"Ay benim dingil herifim bana atıştıracak bir şeyler mi almış?" Sevinçle haykırıp hemen elinden aldığımda paketleri açmaya başladım.


"Dur kız şimdi mi yiyeceksin?" Bana engel olmaya çalışsa da paketleri gövdeme doğru yasladım.


"Evet. Yemeyeyim de ne yapacağım?"


"Gelinliğine sığmazsın diyeceğim de sen zaten Gelinliğini giymiştin."


"Giydim saç, makyajım hallolunca Gelinliğimi giydim." Masum masum açıklama yaptığım sırada genişçe gülümsedi.


"Tamam tamam sen ye biraz. Üstüne bir örtü çek yine de. Birazdan enişte de buraya gelir. Ben aşağıda ihtiyaç var mı bakayım?"


Bir şey dememi beklemeden odadan çıkınca Emin'e mesaj attım hızla.


*Emin kişisini engelini kaldırdınız*


İpek: Emin 👉👈


İpek: Hayatımın anlamı


İpek: Dingil Mafyam


Emin: Hediyem ulaşmış sanırım elinize?


Emin: Engeli kaldırdığına göre?


İpek: Ulaştı ulaşmaz olur mu hiç düşünceli sevgilim benim.


Emin: Ama az önce bana bir şeyler diyordun? Defol muydu yoksa dingil miydi neydi ya o?


İpek: Düşünceli sevgilim demişimdir. Ben sana hiç dingil der miyim? 💅


Emin: Demez misin?


İpek: Asla!


Emin: O zaman ben yanlış görmüşüm.


İpek: Kesinlikle.


İpek:


Yazıyor...


Emin: Akşam kaçarın yok biliyorsun değil mi?


İpek: İmdattt!


İpek: Allah'ın kudurduğu!


Aradan geçen saatlerle heyecan daha da artarken Emin giyinmeye geçmişti. Ben de odada son dakikaları sayarken kapı açılıp kapandı. İçeriye girmesiyle nutkum tutulurken takım elbisesinin içinde daha daha... yakışıklı olmuştu.


Yanıma gelip kolunu bana uzatırken ilk başta hareketsiz kaldım sonra elimi kolundan geçirdiğimde "Çok güzel olmuşsunuz yine hatun." Diye mırıldandı yanağımdan öperken.


"Sen... Sen de öyle.. şey yani yakışıklı olmuşsun." Dudağı iki yana doğru kıvrıldı.


"Gidelim mi gelinim?" Dediğinde başımla onayladım.


"Gidelim bakalım nikahımıza."


Kalbim bugün bir başka atıyordu. Yerinden çıkıp fırlayacakmış gibi....


Aşağıya merdivenlerden inerken ağır çekimdeydik sanki. Her şey ağır ağır ilerliyordu. Nihayet nikah masamıza ulaştığımızda ön masalarda bizimkiler oturuyordu.


Salon tıklım tıklımdı. Korumalar kenarda duruyordu ama sanki davetliymiş gibiydiler.


Gelinliğime dikkat ederek sandalyemi çekip oturmama yardımcı oldu ardından kendisi de yerine geçince şahitler de yerini aldı. Kerem ve Eylem yan tarafımıza geçerken nikah memuru da o an gelmişti.


"Nihayet evleniyoruz ha?"


Öyle oldu valla Emin. Beni bir sıcak bastı heyecandan.


"Gelin ve damat da geldiğine göre nikah akdimine başlayabiliriz."


Alkışlar havada uçuştu.


"Siz Kenan kızı İpek Derin, Yusuf oğlu Emin Yıldırım'ı hiçbir baskı altında kalmadan, hastalıkta sağlıkta, iyi günde kötü günde evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" Diye sorduğunda hiç düşünmeden "Evet!" Dedim.


Aynı soru Emin'e sorulduğunda bir süre bana bakakaldı.


Daha sonra gür bir şekilde "Evet!" Diye bağırınca bir alkış daha koptu.


Şahitler de Evet deyince eylem kulağıma doğru fısıldadı.


"Ayağına bass!"


Emin'in ayağına sertçe bastığımda ilk başta ne olduğunu anlamadı. Ayağının acısını hissedince benim yaptığımı anlayınca ima dolu bir bakış attı.


O ima dolu bakış hayra alamet değildi. Önüme döndüm hızla. Defteri imzalayıp Emin'e uzattım. Daha sonra nikah defterimi bana uzatan memurla elinden alıp havaya kaldırdım.


Evlenmiştik nihayet.


Düğün dansla başlayıp halayla devam ederken gün sonunda baya yorulmuştuk. Arada yine Emin'in şuursuzluğuyla geçse de çok güzel bir düğün olmuştu. En sonda da gözlerimin önünde zeybek oynayınca düğün bitmişti ve biz evimize geçmiştik.


Emin evin kapısını açıp beni kucakladığında içeriye girip kapıyı ayağıyla kapattı.


"Evine hoş geldin karıcığım." Diyerek dudaklarımdan bir öpücük çaldığında "Hoş bulduk kocam." Diye karşılık verdim.


Sonrası...


Sonrası odamızda geçirdiğimiz yoğun anlardı. Emin nihayet bana kavuşmuştu ben de ona.


Loading...
0%