Yeni Üyelik
57.
Bölüm
@saudade47

"İki adım geri üç adım ileri. Evet arkadaşlar böyle devam edin."

 

Dans hareketlerini göstere göstere tekrar ettirirken bir yandan da bacaklarımı esnetiyordum.

 

Daha sonra etrafta dönerken "Bir daha." Diye hareketleri başa döndürdüm. Onlar devam ederken ben de kısa bir mola vermiştim. Bugün kendimi çok yormama rağmen bitkinmiş gibi hissediyorum.

 

Gözlerim de kayar gibi kapanıp duruyordu.

 

"İpek, bak sabah da iyi görünmüyordun. Gidip dinlesene." Diyen Adem'le başımı salladım onaylarcasına.

 

"Haklısın, gidip dinlensem iyi olur." Deyip yorgunca gülümsedim. Çantamı sahnenin merdiven kısmından alıp "Sana kolay gelsin." Diyerek binadan çıktığım gibi arabaya atladım.

 

"Kerem, eve sür. Varınca uyandırsın beni." Başımı cama doğru yaslayıp genişçe esnerken Kerem başıyla onayladı.

 

"İyi misin yenge?" Diyerek telaşla bana doğru döndüğünde "Erken çıktın danstan?" Diye devam etti.

 

"İyiyim Kerem. Sadece yorgunum biraz. Sakın abini arayıp da telaşa sokma. Tamam mı?" Diye tembihlediğimde "Bende zaten seni bıraktıktan sonra abimin yanına geçmem gerekiyordu. Çocuklar kapıda zaten bir şey oldu mu onlara söylersin yenge." Dedi.

 

"Tamam." Deyip gözlerimi yumdum birkaç dakikalığına. Ara ara karnıma sancı girse de anlık olup geçiyordu. Rglim yaklaşıyordu normaldi.

 

Aradan geçen yarım saatlik yoldan sonra Kerem beni uyandırdı.

 

Arabadan inip eve doğru ilerlediğimde anahtarımı çıkarmaya bile mecalim yoktu.

 

"Biriniz kapıyı açar mısınız?" Diye kapıdaki adamlara söylediğimde başıyla onayladı biri. Hemencecik kapıyı açtıklarında teşekkür edip kapıyı kapattım.

 

Evlendiğimizin üzerinden iki ay falan geçmişti. Emin'le mutluyduk. Arada bir tepemi artırsa da hemencecik yumuşatıyordu beni.

 

Bu adam, evlendiğimizden beri daha da romantikleşmişti.

 

Bustiyere Çantamı asıp salona geçerken yukardan bir ses geldi. Pencere mi cereyan yapmıştı acaba? Yukarıya doğru çıkıp etrafa göz atsam da kimse yoktu ki bizim odamızdan bir ses daha yankılandı. Adımlarım o tarafa doğru ilerlerken bizim odamızın kapısı yarı aralıktı.

 

Ay imdatlar olsun gündüz vakti hırsız mı girdi!

 

Mafya evine girmeye cesaret eden o aptal canına susamış herhalde.

 

Saçmalama İpek! Uykusuzluk sen de geri zekalılık yaptı. Dışarda o kadar koruma varken kim cesaret eder ki eve girmeye. Üstelik bizim mahremize.

 

Hizmetçi olabilir miydi? Gerçi o da buraya giremezdi ya! Ama hazır evde kimse yokken...

 

"Lan valla öyle bir şey yaptıysan saçlarını yollarım senin!"

 

"Lan başlama yine. Eve geçtim... sence İpek evdeyken bu halde girer miyim eve! Ümüğünü sıkar kadın... Ne korkması Lan ibne! Üzülmesin diye... Lan senin evliyatını sikerim!"

 

Emin miydi evdeki? Neyden bahsediyordu? Kapı aralığından biraz daha dinlemeye devam ederken devam etti konuşmasına.

 

"Hastaneye gittiğimi ne zaman gördün? Hallederim ben yarayı. Ufak bir şeydi zaten."

 

Gözlerim kocaman oldu. "Ne yarası bu? Hayır canım yaralanmış olmaz değil mi?"

 

Kapıyı biraz daha araladığımda Emin'in yatakta karnına pansuman yaparken buldum. Telefonu ise yatağın üzerinde hoparlördeydi.

 

Nabzım hızlandı endişeyle. Gözlerim seğirirken kapıyı sertçe açtım.

 

"Ananı avradını... İpek?" Beni gördüğü gibi küfür etmeyi keserken gözlerim karnını buldu. Hala kanayan karnına...

 

Yerinden kalkmaya yeltendiğinde sert bir şekilde uyardım. Hani mafyalığı bırakacaktın Emin! Bu muydu sözün.

 

"Bakma yavrum bana öyle. Valla..."

 

"Sus Allah'ın cezası herif! Bu mu senin sözün ya! Bu mu? Eve yaralı geliyorsun ya Allah korusun..." Sana bir şey olsaydı.

 

Boğazım düğümlendi. Sürekli bir çatışma içinde olduğunu bilsem de şu an yaralı bir şekilde kanlı canlı karşımda görmem korkumu arttırıyordu.

 

"Hatun?"

 

"Hatununa başlatma! Yaralısın resmen bu lanet olası mafyalık yüzünden. Bu hep böyle mi olacak Emin? Ben sana her an bir şey olacak korkusuyla mı yaşayacağım?" Şoktaydım.

 

"Yavrum bana bir şey olmaz. Neden korkuyorsun ki." Yanıma doğru acı içinde yüzünü ekşiterek geldiğinde ellerini yanağıma götürdü.

 

"Alt tarafı bir yara."

 

Sinirle kaşlarımı çattım. "Alt tarafı bir yara mı? Alt tarafı bir yara öyle mi? Emin, sen sen..." konuşamıyorum şoktan dolayı. Neden böyle bir tepki veriyordum bilmiyorum.

 

Sonuçta biliyordum ne işle uğraştığını. Sakin kal İpek sakin kal.

 

"Benim bu işle uğraştığımı bilmiyormuş gibi konuşma İpek." Kendisi de ciddi bir ifadeye bürünmüştü.

 

"Sen de bana bu işi bırakacağını söylemiştin Emin!"

 

"Kolay olmadığını da söylemiştim!"

 

"Ne fark var? Bu yara alacağın anlamına gelmiyor! Kendine dikkat edeceğini söylemiştin bu mu dikkat edişin!" Omzuna bir tane vurdum. Sonra pişman olup omuzundan öperken Emin bana şaşkınlıkla baktı. Bakışlarım yarasını bulunca kendince pansuman yapmaya çalışmıştı.

 

"Yavrum sen gerçekten iyi misin?" Alnımda öpünce derin bir nefes aldım.

 

"Sence iyi gibi mi görünüyorum? Sen dur şu yarana bir bakalım canını okumaya devam edeceğim!"

 

"Yavrum bu yüzden söylemiyorum işte sana. Bir kızıyorsun bir seviyorsun. Korkuyorsun sonra da."

 

"Kızacağım tabi ki? Kızmayıp da ne yapayım?"

 

"Mesela yaramı sarıp sonra da Öpebilirsin." Muzurca sırıttığında "Ümüğünü sıkarım senin!" Dedim az önceki telefon konuşmasına atıf yaparak.

 

Daha sonra karnı için ilaç pamuk falan banyodan alıp geri odaya döndüğümde Emin yatağın ucuna oturmuş acıyla kıvranıyordu.

 

Beter ol diyeceğim ama diyemiyorum.

 

"Yatağa geç!" Dediğinde dediğimi yapıp yatağa baş kısmına oturdu. Önüne doğru oturup ilk önce kanı temizlemeye başladım.

 

"Yavrum yapma böyle.. siktir ağlıyor musun?" Yerinden kıpırdamaya çalıştı ama can acısıyla geri otururken Emin demese ağladığımın farkına varamayacaktım.

 

"Sikeyim yarayı, bunun için ağlanır mı hatun?"

 

"Kapa çeneni, sana ağladığımı kim söyledi?" Tamamen hormonsal bozukluğundan dolayıydı.

 

"Yavrum ne oluyor sana anlamıyorum ki? Bir kızıyorsun sonra seviyorsun şimdi de ağlıyorsun? Bunlar bana sinirlendiğin için olduğunu..."

 

"Sen bir daha eve yaralı gel bak o zaman kavga neymiş görürsün!" Diye sözünü kestim.

 

"Eve yaralı bir şekilde gelmem artık."

 

"Emin, ciddiyim!" Yüzüne doğru öfkeyle baktığımda iç geçirdi.

 

"Yaralanmamak için elimden geleni yapacağım söz karıcım. Yeter ki ağlama sen."

 

Canı yanıyordu ama adam hala ağlamama takmıştı.

 

"Bu işi bırak dedim sana, biliyorsun değil mi?"

 

"Dedin ama ben ne yaptım salak gibi, dinlemedim seni."

 

"Kendine salak demeyi kes!"

 

"Ahmak deyim?"

 

"Emin!"

 

"Tamam hatun kızma hemen. Horoz derim mutlu musun?" Parmaklarıyla yanağıma akan yaşları silerken "Dingilin önde gidenisin!" Dedim sinirle.

 

Yarayı temizledikten sonra sargı beziyle sardığımda yüzüm göğsüne iyice yaslandı.

 

İşim bittiğinde ise yataktan kalkıyordum ki eliyle durdurdu. Yanına doğru çekip belime elini attığında ellerim omuzlarına gitti.

 

"Nereye hatun?"

 

"Cehenneme gideceğim Emin gelcen mi?"

 

"Senin yerin Cehennem değil ki? Olsa olsa cennet olur. Ama sen nereye gidersen ben de ardından gelirim." Deyip dudaklarıma bir öpücük bıraktığında "Beni mezara soktuğun yetmezmiş gibi bir de orada da rahat bırakmayacaksın yani? Kalsın canım, bu korku bana yetti." Dedim kaşlarımı çatarken.

 

"Yavrum!" Sinirlemeye başladı. Kudur Emin kudur. Delir.

 

"Ben biraz uzanacağım sakın yerinden kalkıp gelme peşimden!"

 

"Odamızda olduğunu mu unuttun hatun. Zaten yataktasın uyu yanımda."

 

"Hayır hayatım. Diğer odada uyuyacağım. Sen de dinlen tabi bir kere daha yaralanmak istiyorsan bilemem." Yataktan kalkıp odadan çıktığım sırada yan odaya geçtim.

 

Sinirle kapıyı örtüp kilitledim. Biliyorum sinirlenmem yersizdi ama elimde değildi. Onu öyle görünce ne yapacağımı şaşırdım.

 

"İpek?" Kapıyı çaldıktan sonra açmaya zorladı. Fakat kilitli olduğu için becerememişti.

 

"Aç şu kapıyı?"

 

Oldu canım açayım da hiçbir olmamış gibi koynumda uyu. Yok ya, sürün biraz.

 

"Yavrum, yapma böyle. Şu an çok yersiz yere kavga ediyoruz?"

 

"Yersiz mersiz belki akıllanırsın da bir daha böyle evde bulmam seni!"

 

"Yavrum, aç şu siktiğimin kapısını öyle konuş yüzüme."

 

"Neden açayım? Beni yumuşatmak için şey yapacağını bilmiyor muyum sanki?" Sesim titredi.

 

Sesi imayla çıktı. "Ney yapacağımı hatun. Açık açık Söylesene?"

 

"Şey işte!"

 

"Sevişmeyi işte Allah'ın kudurduğu!" Kapı ardından kahkaha attı.

 

"Yavrum biz o konuları seninle evlendiğimiz günün gecesinde atlatmamış mıydık? Seninle her seferinde.."

 

"Yaralı maralı demem dalarım sana Emin!"

 

"Dalsana Yavrum. Dört gözle bekliyorum." Gözlerim kocaman açıldı. Kapıyı hırsla açtığım vakit Emin içeriye geçtiği gibi kapıyı örtüp sırtımı kapıya yasladı.

 

"Edepsiz seni! Yaralanmış hala şey peşinde bay mafya bozuntusu!"

 

"Ney peşindeymişim ben hatunum?" Kulağıma doğru eğilip fısıldarken Allah kahretsin ki itemiyordum yarası kanar diye.

 

"Emin!"

 

"Hım..." deyip boynuma dudaklarını değdirdiğinde "Sana hala kızgınım. Dokunma bana?" Deyip yerimde kıpırdanıp durduğumda bir eli kapıya yaslandı.

 

"Kızgınken daha güzel oluyor?"

 

"Ney?" Dedim merakla gözlerine döndüğüm gibi saf saf sorarken.

 

Güldü. Hatta kahkaha attı. "Emin ne güzel oluyor söylesene!"

 

"Hiç." Dedi masum bir çocuk gibi. "Kızgınken daha güzelsin demek istedim."

 

"Fesatlık yok yani?" Şüpheyle gözlerimi kısarken "Yok." Dedi kıkırdayıp.

 

"Bir daha ağlama tamam mı yavrum. Sana ağlamak yakışmıyor." Deyip alnımdan öptü.

 

"Sen de yaralanma bir daha Emin, senin için çok korkuyorum zaten... Üstüne birde yaralanman." Yarım yamalak bir şekilde konuşup derin bir nefes alıp verdim.

 

Yanağımı okşadı. "Dikkat ederim hatun. Seni üzecek hiçbir şey yapmam isteyerek veya istemeyerek."

 

"Canın acıyor mu?" Sordum sakinlikle.

 

Dudağı kıvırır gibi oldu. "Şimdi de endişeleniyorsun. Bunların tam tersi olması gerekmiyor hatun? Sen bırak beni de sen niye erken geldin eve?"

 

"Pardon ya kocacım senin evde yaralı bir şekilde olduğunu bilseydim gelmezdim." Dedim homurdanarak.

 

"Yavrum!" Diye uyardı iç geçirerek.

 

"Tamam be hemen sinirlenme mafya bozuntusu. Yoruldum, eve erken geleyim dedim."

 

"Çok mu yoruldun sen dansta, kendini niye yoruyorsun hatun bu kadar!"

 

"Kendimi yorduğum falan yok Emin. Bir anda kendimi yorgun hissettim o kadar."

 

"Doktora gidelim mi?" Dedi hemencecik.

 

"Bir yorgunluk için hastaneye mi gidilir? Ama unutmuşum pardon kocacım. Seninki de küçücük bir şeydi zaten. Ne gerek var şimdi hastaneye değil mi?" İmayla kaşlarımı çattım.

 

"Başımın etini yiyeceksin değil mi bütün gün?" Bıkkınlıkla ofladı.

 

"Malesef evet kocacım. Evde olmanın cezası."

 

Kapıdan beni çekip yatağa doğru götürdüğünde küçük bir çığlık attım.

 

"Ne yapıyorsun be dingil?" Yatağa beni uzandırıp üzerime çıkınca "Cezadan önce ödülümü almaya ne dersin hatun?" Dediğinde "Yaralısın be adam!" Diye çığırdım.

 

"Sen de yorgunsun ama çene maşallah yorgunluğun bir ona işlemiyor galiba?" Deyip üzerimdeki gömleği çıkardı. Yarım atletle kaldığımda göğsüm inip kalktı.

 

"Ne sandınız Emin bey! Bu çeneyi sen bir ömür çekeceksin!" Dedim kaşlarımı çatarken.

 

Göğsümün üzerimden öpüp yukardan bir bakış attı. "Ben o çeneye bir ömür kurban olurum."

 

Çenemden uzun uzun öptü.

 

"Sen zaten birilerine kurban oluyordun az kalsın, bana kurban olsan ne olur?" Diye laf soktuğumda elleri bacaklarımı buldu.

 

"Hatun susacak mısın yoksa susturayım mı?" Sertçe göz devirdim.

 

Bir süre sessiz kaldığımda ilk başta memnun kalsa da sonradan vazgeçer gibi homurdandı. "Böyle de tadı çıkmıyor ki? Konuş hatun hatta kafamı şişir ama çeneni oynat." Deyince anında bülbül gibi şakıdım.

 

"İki dakika dayanamadın değil mi sessizliğime ne oldu Emin bey! Pek şikayetçi gibiydiniz? Sen benim çenemi bir daha zor duyarsın Emin bey! Bu kafayla gidersen... dursana be adam yaralısın! Hala ekmek peşindesin burada ciddi bir şey söylüyorum ah.. bacağımı niye ısırıyorsun be! Emin dursana bir şey diyeceğim?"

 

Son sözlerimle dudaklarını ısırdığı yerden çekip bana döndü..

 

"Söyle Yavrum?" Yerimde kıpırdandım. Terlemiştim. Bir yandan da karnına dikkat etmeye çalışıyordum.

 

"Benim aşırı uykum var." Aval aval yüzüme baktı anlamayarak.

 

"Ne?" Diye şapşal bir şekilde sorduğunda "Hadi gel birlikte uyuyalım hatta." Dediğimde bana homurdanarak baksa da üzerimden kalktı.

 

"Ben bir duş alıp geleyim o zaman. Üstüm başım kokuyordu."

 

Kokmuyordu, aksine hala kokusu buram buram odada yayılıyordu hatta.

 

"Sargı bezini yeni sardım gel şuraya!" Diye emir verdiğimde itiraz etti ama sonra beni daha çok sinirlendirmek istemeyip yanıma geçtiğinde başını yastığa gömdü.

 

"Uyuyacak mıyız gerçekten?" Dayanamayıp tekrar sorduğunda "Evet." Dedim ciddi bir ifadeyle.

 

Gülmemeye çalıştım. Nasıl da masum bakıyor... "Ah!" Karnıma giren anı sancıyla iki büklüm olurken Emin telaşla yerinde doğruldu.

 

Elim karnımı bulduğunda bir sancı daha girdi. Bu sefer daha keskindi. "Emin!" Diye çığlık attığımda elimin altından kayan sıvıyla dondum kaldım.

 

"İpek..." Emin de akan kırmızılığı görünce bir kere daha "Emin!" Diye çığlık attım. "Çok acıyor." Beni kucağına aldığı gibi yere atılan tişörtlerden iki tanesini de eline alıp odadan çıkarken aşağıya indi aceleyle.

 

"Yavrum dayan hastaneye gideceğiz? Dayan tamam mı?" Üzerime tişörtü geçirip evden çıktığında Kerem'e doğru bağırdı.

 

"Kerem arabayı getir?" Saniyeler içinde araba önümüzde durduğunda arka kapıyı açtı. Kucağında benle içine atlarken Kerem de hemen gaza bastı.

 

Çok kötü sancım vardı. Kıvranıp duruyorum. Sanki bıçak saplıyorlar gibiydi.

 

"Abi ne oldu, yenge?" Diye sordu önden telaşla bize bakan Kerem.

 

"Soru sorma, sür şu siktiğimin arabayı!" Diye bağırdı.

 

"Tamam abi, sizi hemen yetiştireceğim hastaneye."

 

"İpek bu kanamanın sebebi şey olabilir mi?" Zorlukla yukunup titreyen bir sesle sorduğunda "Neyle ile ilgili Emin? Söyle açık açık!" Diye kızdım.

 

Söylemekle söylemek arasında kaldı. "Gebeyle ile...ilgili."

 

Gözlerim kocaman oldu. "Ne gebeliği, ben hamile değilim k..." Sözümü hızla kestiğimde kamyon çarpmışa döndüm.

 

Sabahleyin halsizliğin nedeni olabilir miydi?

 

Gözlerim karnımı buldu. Olabilir miydi gerçekten içimde bir can taşıyor olabilir miydim? Peki bu kanama neyin nesi...

 

Emin'e döndüm hızlıca o da korkuyla karnıma bakıyordu. "Düşük değildir değil mi Emin eğer öyle bir ihtimal varsa?" Korku içinde sordum.

 

Alnımı öptü. Güven verircesine "Öyle bir şey olmayacak İpek. Eğer gebeysen düşük olma fikrini aklına gelmesin." Dedi. Bana diyordu ama kendisi de bilmiyordu.

 

"Peki... Ne olabilir başka Emin? Bu kadar kanamam normal değil."

 

Bir sancı daha girdi. Derin derin soluk alıp verdim.

 

Cevap vermedi. Birkaç dakika sonra hastaneye vardığımızda Emin beni kucağına alıp acile götürdü.

 

"Sedye, sedye?" Diye koridorda bağırdığında bir hemşire sedyeyle yanımızda durdu.

 

Sedyeye bırakıldığım gibi bir odaya alındığım vakit Emin'i içeriye almamışlardı

 

Kanamayı bir süre sonra durdurmayı başardıktan sonra "Eşinizi çağırabilirsiniz?" Dedi doktor, kanamaya müdahale ettikten sonra.

 

"Niye oldu peki bu kanama doktor bey?" Diye sorduğumda ısrarla eşinizde olsun yanınızda Demesiyle Emin'i çağırdı.

 

Emin Anında yanıma gelip elimden tutunca gözlerinde korku vardı.

 

"İpek'im iyi misin, durmuş mu kanama? Neden olmuş peki?" Diye soruları yardırsa da ben de bilmiyordum. İçeriye başka bir doktor daha girince merakla doktora döndük.

 

"Doktor, karımın nesi var?" Diye bu sefer doktora sorunca "Ben kadın doğum uzmanı doktoru Onur, Kanamayı durdurduk çok sürmeden. Bu dönemlerde düşük riski yüksektir. Eşinizin bundan sonra daha dikkatli hareket etmesi gerekiyor?" Demesiyle Emin şaşkınlık ve sevinç arasında "Karım hamile mi?" Diye sordu.

 

Tahmin ettiğimiz şey gerçek miydi yani? Benim şimdi karnımda bir can mı vardı?

 

Afalladı doktor. "Bilmiyor muydunuz?"

 

"Hayır." Dedik aynı anda.

 

Doktor gülümsedi bu sefer. "Ultrasonla bakalım isterseniz?" Diye sorduğunda Emin'le birbirimize baktık.

 

"İsteriz." Dediğimde Ultrasonu açıp karnıma jel sürdü.

 

Ekranda bir görüntü belirlediğinde Emin'in elini heyecanla sıkıyordum.

 

Doktor daha da gülümseyince merakla gözlerimi ekrana diktim. "Ne oldu doktor bey?"

 

"Tebrik ederim." Dedi. "İki aylık İkizlere hamilesiniz."

 

"Ne?" İkiz mi?

 

Emin de şaşkınlık içinde donup kaldığında az önceki korkusu uçup gitmişti.

 

"Biliyordum be! O spor salonunda..." demeye kalmadan ağzını hızla elimle kapattığımda gözlerim kocaman oldu.

 

Edepsiz yemin ediyorum Edepsizin önde gideni!

 

Emin bana munzurca bakarken sinirle gözlerine baktım.

 

"İpek hanım bu süreçte çok dikkat etmesi gerekiyor az önce dediğim gibi. Kendisini hiç yormaması gerek ve ani hareketlerden kaçınmalı."

 

"Siz hiç merak etmeyin doktor. Karım benim himayem altında."

 

"Ayrıca stresten de uzak durmalı?" Dediğinde imayla baktım Emin'e

 

"Duydun değil mi kocacım?"

 

"Duydum karıcığım." Deyip elimin üstünden öptü.

 

"Ben size liste hazırlayıp sekretere bırakırım. Geçmiş olsun." Deyip ultrasondan bir fotoğraf verdi elime.

 

Bu bizim bebeklerimizdi. Fasulye kadarlardı.

 

"O gecenin tohumları sağlammış. İkiz yaptığımıza göre?"

 

"Emin Edepsiz edepsiz konuşmasana! Doktorun yanında da öyle dedin adam bizi şey sandı." Utana sıkına kızgınca Emin'e konuştuğumda muzurca göz kırptı.

 

"Ney sandı hatun? Doktor bir şey sanmasa zaten bilmez mi çocuk nasıl yapıldığını?"

 

"Ama bu kadar kudurukluğuna da rastlamamıştır kocacım. Sayende."

 

"Bırak şimdi doktoru." Deyip alnımdan öptü. "Ben şimdi baba mı oldum?" Heyecanla sorduğunda başımı salladım sevinçle.

 

"Evet kocacım. Baba oldun."

 

"Sana bir şey olacak diye çok korktum Yavrum. Ölüp ölüp dirildim." Deyip yanağımı okşadığında "Ben de aynen böyle oldum." Dedim karnını göstererek. "Şimdi ise çocuklarımız için ayrı bir korktum. Ya kanama durmasaydı Emin? Ya biz onları kaybetseydik?"

 

Susturdu beni. Dudaklarıma küçük bir öpücük bıraktığında "Onlara bir şey olmadı İpek. Öyle düşünme bir daha." Dedi iç çekip.

 

"İki aydır bizimleymiş ve biz bunu anlamadık?"

 

"Öyle olması gerekiyormuş demek ki hatun."

 

"Dingil herif, bir tane neyine yetmiyordu? İkizmiş bir de? Nasıl baş edeceğiz biz iki taneyle? Gülmesene?"

 

"Yavrum, bir bana baksana? Sence o kadar özene bir tane tek tutar mıydı? Üçüz bile olma potansiyeli yüksekti."

 

"Ayarsız arsız herif!"

 

"Babacığım, kulaklarınızı kapatır mısınız? Babanız, annenize bir şey demesi gerekiyor da?" Başını karnıma dayayıp konuştuktan sonra bana doğru döndü.

 

"Ne diyorduk hatun?" Deyip arsızca konuşmaya devam etti.

 

"Arsız, kudurmuştan beterdir Yavrum. Ben bu Evin kuduruğuysam sen de arsızısın." Ardından Kerem'i aramış ama yanımda konuşmamıştı. Neymiş sürpriz yapacakmış!

 

🕯

 

"Emin Allah'ını seversen bırak biraz yürüyeyim. Sen de yaralısın zaten. Her seferinde beni kucağında taşıyamazsın ya, risk var diye."

 

Ellerim boynunda laf anlatmaya çalışsam da durmuyordu beni. Omuzuna bir tane vurdum. "Emin!"

 

Bahçeye ilerlediğinde ise tüm korumalar yerindeydi. "Sen daha mühimsin yavrum. Zorla taşımıyorum ki seni, zevkle taşıyorum hatta. Bunun tadını çıkarır mısın?"

 

"Emin!"

 

"Efendim Karıcığım?"

 

"Döverim seni!"

 

Adımları durunca anında sustum. Gözlerime döndüğünde şirinlikle gülümsedim. "Aferin." Deyip devam edince merakımı ortaya çıkardım bu sefer.

 

"Kerem'e ne dedin peki? Nereyi hazırlayacaklarmış, sürpriz ne peki? Böyle küçük bir şey mi yoksa büyük bir şey mi?"

 

"Odaya geçince görürsün." Demesiyle gözlerim büyüdü. "Fesatlık yapma hatun." Ne diyeceğimi anlamış gibi uyarırken burun kıvırdım.

 

"Öyle bir şey düşünmedim bile. Üzerime kuru iftira atma."

 

Eve girdik. Hala beni indirmeyi düşünmüyordu. Göğsünü okşadım şefkatle.

 

"Ciğerini biliyorum senin. Aklına ilk o gelmediyse ben de bir şey bilmiyorum." Yukarıya, merdivenlerden çıktığımızda odamıza doğru ilerlemeye devam etti.

 

"Karını tanıman da iyi bir şey."

 

"Her zerresini hem de." Bunu derken samimiydi. Sözlerinde arsızlık yoktu.

 

Odanın kapısını açtığı an gözlerime inanamadım. Emin'e baktığımda genişçe gülümsedi. "Emin..."

 

"Sana layık değil ama bir şeyler yaptım işte."

 

"Ama bu çok güzel..." Etrafta çiçekler vardı. Başucunda ise bir takım hediyeler. Yatağın üzerinde ise tatlılar vs.

 

Bir çerçeve vardı ama ambalajı daha sökülmemişti.

 

"Ne var bu çerçeve de?" Diye sorduğumda çerçevenin yanına ulaşıp almamı işaret etti. Gözlerimi devirsem de bir şey demedim.

 

Ambalajı yırtığım gibi gördüğüm resimle bunu ne zaman çekildiğini hatta kara kalem çizimini yaptığını bilmiyordum.

 

"Sen bunu nasıl çektin Emin? O gün fotoğraf falan çekilmemişti ki?"

 

Beni nihayet yatağın üzerine bırakırken yanıma oturdu. Kameralar vardı orada hatun. Oradan buldum."

 

Doğru ya kameralar. Tango yaptığımız günün resmini almış ayrıca çizmişti ya da çizdirmişti.

 

"Ne ara yaptırdın bunu Eminnn?"

 

"Oldu bir iki hafta. Şansımıza bugüne özel hediyem oldu. İkiz bebeğimiz bize çok iyi gelecek." Deyip bana sarıldığında çiçekleri uzattı ardından.

 

"Bir sen kadar güzel kokmuyorlar ama."

 

"Bu çiçekler sana kızgın olduğum için alınmadı değil mi?" Tek kaşımı havaya doğru kaldırdım.

 

"Hayır Yavrum. Tamamen size özel." Deyip karnımdan iki kere öptü. Hadi dinlen sen Yavrum. Çok yoruldun bugün."

 

Yataktaki tatlıları kaldırırken "Tatlı?" Diye sordum masum masum.

 

"Peki, yedirelim bakalım sana tatlıyı." Deyip ilk önce pastadan bir dilim ayırdı. Çatala bir parça batırıp bana yedirirken gözlerimi yumdum.

 

"Çok güzelmiş bu." Bir parça da yedirirken ben de kocama bir parça yedirmeye çalıştım. "Benim taklıyla pek aram yok Yavrum. Bir tatlı severim o da sensin."

 

"İltifatlar başladı yine. Hadi kocacım bir parça sadece." Başımı hafif yana doğru eğip tebessüm ettiğimde çataldan pastayı alıp yedi.

 

"İpek?" Dedi aklına yeni gelmiş gibi.

 

"Efendim hayatım?"

 

"Biz cinsiyetlerini öğrenmedik bebeklerin."

 

"O korkuyla bunu düşünmedik değil mi?" Surat asarken "Yarın gidip öğrenelim?" Dediğinde hevesliydi. Gülümsedim.

 

"Hayatım şimdi belli olmaz diye biliyorum bir ay falan sonra net olarak cinsiyetleri belli olur?" Dediğimde yüzü düşer gibi oldu. Ya kıyamam ben horozuma.

 

"Biz o kadar bekleyecek miyiz şimdi?" Ellerimi yanaklarına götürüp öptüm.

 

"Sen bizim bebeklerimize ne çabuk alıştın Emin'im. Ben bile idrak etmekte zorlanıyorum."

 

"Bu haberi uzun zamandır hayalimde kuruyordum Yavrum. İlmek ilmek düşünüp duruyordum. Senden doğacak iki can... etrafta baba baba diye koşacaklar benim kızlarım."

 

Kaşlarımı çattım. "Ya ikisi de erkekse? Ya da biri kız biri erkekse?"

 

"Erkek istemem açıkçası. Ha oldular mı başımın üstüne. Ama iki tane cıvıl cıvıl kız çocukları hele ki sana benzeyen kız çocukları." Hayalini kurar gibi gülümsediğinde ona hak verirmiş gibi başımı salladım.

 

"Haklısın hayatım. Ya oğlanlar da sana çekerse? Hele huyları." Sahte bir dehşet bir ifadeye büründüğümde huysuzca soludu.

 

"Ne varmış benim huyumda hatun?"

 

"Ne yok ki kocacım. Arsızlık, edepsizlik, terbiyesizlik, kırmızıyı gören Boğa gibisin her an. Özellikle mavi rengi görünce."

 

"Ya sana ne demeli karıcım? Kışkırtma, cilve, istemiyorum yan cebime koy naraların, sen de az değilsin hani?" Dediğinde şaşkınlıkla dudaklarım aralandı.

 

İtiraz edecek gibi dursam da ağzımda tek bir kelime çıkmadı.

 

"İmdat!" Diye çığlık attım onun yerine.

 

"İmdatların bol olsun hatun." Ağzına bir parça daha parça tıkıştırken "Senin de yemelerin bol olsun kocacım. " Dedim.

 

"Annecim, canım bebeklerim siz bana çekin tamam mı? Bu arsız herife sakın çekeyim demeyin?" Karnıma doğru konuşurken şimdiden uyarmak iyi olurdu.

 

Valla iki tane daha Emin çekemezdim.

 

"Anneniz doğru diyor. Kesinlikle annenize çekmeniz yararına olur." Deyip elimdeki pastayı alıp baş ucuna bıraktı. Daha sonra örtüyü de kaldırıp yatağın içine beni koyup kendisi de uzandı. Başım göğsünü bulduğunda yaralı olmayan tarafındaydım. Eli, elimin üzerine karnıma giderken hafifçe okşadı.

 

Masaj yapar gibi karnımı ovalarken çoktan mayışmış gibi yatağa daha çok yayılıp gözlerimi yumdum.

 

Güvendiğim kollara sığınırken saçıma konulan öpücükle birkaç şey mırıldandı.

 

"Sizi ne pahasına olursa olsun koruyacağım meleklerim veya oğullarım. Sizi çok seviyorum eğer beni duyuyor ya da hissediyorsanız bilin ki sizin için her şeyimi feda ederim. Anneniz duymasın tamam mı sonra bana sarıyor. Aramızda kalsın hissediyorum siz kız doğacaksınız. Şşş çaktırmayın ama tamam mı?"

 

🕯

 

Yana dönüyorum geçmiyor diğer tarafa dönüyorum yine olmuyor. Sırt üstü durdum bir süre ama yine ayni. Emin'e kısa bir bakış attığımda horul horul uyuyordu.

 

En son dayanamayıp yatakta doğruldum. Ben hiç bu kadar yoğun bir şekilde bir şey istemezdim. Ne oluyor bana böyle. Sanki o şeyi yemezsem ölecekmiş gibi hissediyordum.

 

Evde de yoktu ki mutfağa gidip yiyeyim? Hayır yani bir evde nasıl turşu bulunmaz. Ağzım sulanmışçasına dudaklarımı ıslatırken "Emin?" Dedim sessiz bir mırıltıyla.

 

Homurdanıp arkasını döndü. Beyefendinin işi bitince sırtını da döner bize tabi. Şerefsiz.

 

Omzunu dürttüm. "Emin!"

 

Uyanmıyordu Dingil herif. Omuzunu ısırdım. Anında yerinde sıçrayıp çekmecesini açacakken son anda durdurdum.

 

"Ne oluyor lan?"

 

"Emin!" Diye tekrar ettim. Bakışlarının bana dönmesiyle beraber uykulu bir şekilde gözlerini kırpıştırdı.

 

"İpek, bir şey mi oldu? Sancın mı var, hazırlayalım seni hastaneye gideriz şimdi." Der demez yataktan kalkıyordu ki elini tutup engelledim. Ağzım yeniden sulanmış gibi dudaklarımı emerken "Emin, uykundan ettim üzgünüm ama bu şey beni uyutmadı. Aşırı, bir anda iştahım kabarmış gibi hissediyorum. Evde turşu yok. Gidip alır mısın?" Diye ricada bulunduğumda gözlerini kırpıştırdı yeniden.

 

Dediklerimi algılamaya çalışıyordu şu an. "Aşerdin mi yavrum sen?" Başımı hızlıca salladım.

 

"Çok.. delirmiş gibi sanki iştahım. Öyle böyle değil." Diye devam ettiğimde Emin yanıma ulaşıp alnımdan öptü.

 

"Ben Kerem'e söylerim getirir." Demesiyle sinirle kaşlarımı çattım.

 

"Kerem değil sen getireceksin? Bu çocukların babası sensin mafya!"

 

"Yavrum ben bu saate turşuyu nereden bulayım?"

 

"Öyle mi Emin bey? Ama çocuğu yapmadan önce şöyle yaparım böyle yaparım. Aşerdiğinde ne istersen alırım diyordun ne oldu şimdi? Yaparken iyiydi ama!"

 

Anında teslim olur gibi davranıp yataktan kalktı. Pantolonunu giyerken onu izlemekten alıkoyamıyordum. Hayır İpek sen şu an sadece turşuya odaklan başka bir şeye değil. Silkelenir gibi gözlerimi kapatıp açtığımda yüzümün önüne doğru elimi salladım.

 

Tişörtünü de yerden aldığı gibi sabırsız bir şekilde "Acele et olur mu?" Diye soludum.

 

"Ben sana getireceğim Yavrum turşuyu. Başka bir şey istiyor musun?"

 

Evet.

 

"Hayır." Dedim itiraz ederek.

 

Yanıma geldi. Dudaklarımdan öpüp "Tamam." Dedi. "Canın başka bir şey isterse ara hatun."

 

"Olur." Dedikten sonra odadan çıktı. Tırnaklarımı kemirmeye başladığımda bu açlığımı bastıracak gibi değildi.

 

"Çabuk bulsa bari."

 

Ellerim karnıma gitti. "Oluyor mu şimdi bu yaptığınız? Gece gece babanız sizin için turşu bulmaya gitti. Gündüz vakti aşermeyin zaten hiç."

 

O gövdesi gözümün önünde belirlenince nefes alamaz gibi soludum. Gebeler sadece yiyeceklere aşermez miydi ya! Bu daha felaketti.

 

"Kocan kadar başına taş düşsün İpek! Kocanı zaten her saniye aşermiyoemuşsun gibi.. Bir de hamilelik döneminde Aşer ayıp İpek yemin ediyorum ayıp." Söylene Söylene yatakta kıpırdanıp durduğumda soğuk bir şu içsem iyi olurdu.

 

Odadan çıkıp mutfağa geçtiğimde dolaptan su alıp masadaki bardağa boşalttım. Suyu kana kana içsem de bir türlü kesmiyordu. Boynum bile sıcaktan terlemişti.

 

Boynunu oyalayıp sandalyeye oturdum. Beklemekten başka çarem yoktu şu an.

 

🕯

 

"Ver, ver Emin! Daha fazla dayanamıyorum."

 

"Yavrum, tabağa koysaydım bari." elinden turşu bidonu hızla aldığımda Şok olmuşçasına bana baktı.

 

"Gerek yok." Deyip kucağıma daha çok bastırdım bidonu. Turşuyu ağzıma atıp gözlerimi yumduğumda istediğimi almış gibi rahatlama gelmişti üzerime. Emin de yanıma otururken öyle iştahlı yiyordum ki gözü kalmışçasına elini turşu bidonuna daldırdığı an eline vurup uzaklaştırdım.

 

"Ne yapıyorsun?" Diye sorduğumda tek kaşını hayretle yukarıya kaldırdı.

 

"Turşu yiyeceğim hatun. O kadar iştahlı yedin ki canım çekti."

 

"Sana zırnık yok Emin. Hepsini yerim ben. Üç canlıyım."

 

Gözleri kocaman oldu. "Yavrum hepsini yersen dokunmaz mı sana? Gece gece mideni bozma şimdi."

 

"Dokunmaz kocacım. Bu bana yetmez belki de?" Gözleri yuh der gibi bakındığında omuz silktim. Ben ne yapayım? Bebekler durmuyordu. Yoksa ben bırak bir parça turşu yemeyi bir bidonu hayatta bitiremem.

 

"Yavrum ne yaptın sen, ne demek yetmez bu bana? Karnında iki can bu kadar şey yer mi ki?"

 

"Demek ki yiyorlarmış. Sen benim lokmalarımı sayacaksın Emin?" Yüzümü astığımda hemen toparlamaya çalıştı. Gizlerim dolu dolu olunca kem küm etti.

 

"Hayır, yavrum ben senin yememi isterim aksine. Nereden düşünüyorsun böyle şeyleri. Ağlamasa kadın! Tamam, tamam kızmadım hatun."

 

"Bana kızıyorsun ama..." turşu bidonunu kucağına bırakıp "Al, ye! Göz diktin resmen iki parçacık turşuma. Bir yerlerin şişsin inşallah dingil Emin." Sandalyeden kalkıp odaya doğru ilerlediğimde arkamdan geliyordu.

 

Odanın kapısını hızla kilitledim. Emin kapıya vursa da açmadım.

 

"Yavrum ne oldu şimdi? Ne sikim yaptım da kapıyı kilitledin yine."

 

"Defol!"

 

"Sen alıştın sürekli Kapı kilitlemelere! Ortada Kapı bırakmayacağım o zaman bak bakalım yüzüme Kapı çarpıyor musun?"

 

"Kırsana, sen alışıksındır bir şeyleri kırmaya zaten. Senin için bir kapı nedir ki vız!"

 

"Kapının önünden çekil Yavrum."

 

"Ne?" Dediğim vakit kapıdan çekilmiştim istemsizce.

 

"Yavrum, üçe kadar sayıyorum çekil." Üçten geriye saydığında kapıyı kırmıştı ayı! Tiz bir çığlık attığımda beni kendine doğru çekti.

 

"Bir daha bu Kapı dahil hiçbir Kapı kilitlenmeyecek!" Diye uyardığında "Ayı mısın sen ya!" Diye çığırdım.

 

"Belki?" Deyip dudağımın ucuna bir öpücük kondurdu. Yapma, yapma... daha yeni temkin verdim kendime. Sakinleşmişken yapma....

 

"Emin..." Dedim sakinlikle.

 

"Söyle meleğim.?" Deyip belimi okşadı.

 

"Turşu getirsene?"

 

"Ne?" Dudakları anında boynumdan sıyrılırken gözlerime aval aval baktı.

 

"Doymadım ben. Doymam lazım yoksa seni de uyutmam!"

 

"Başka bir şekilde uyutmamanı tercih ederim." Deyip tişörtümün eteklerini tutarken havaya doğru kaldırdı.

 

"Ama turşu Emin." Az önceki duygu değişimlerim bir kenara giderken yeniden turşuya dönmüştüm. Emin benim bu gelgitlerime alışmıştı zaten.

 

"Turşu mu istiyor benim kızlarım?" Anında Huyuna giderek başımı salladım.

 

"Evet babaları. Kızların turşu istiyor. Çok açlarmış."

 

"O Zaman ilk onları doyuralım." Deyip dudaklarımdan öpüp kulağıma doğru eğildi. "Sonra biz doyarız." Sertçe yutkundum. Hormonlar lütfen defolup gidin.

 

"Edepsizleşme!" Diye kızsam da sesimi ben bile duyamamıştım.

 

Loading...
0%