Yeni Üyelik
61.
Bölüm

ÖZEL BÖLÜM

@saudade47

Bu arada bölümün sonunda yarım kalmış gibi hissedebilirsiniz çünkü yazdıkça bitmedi bölüm. Baya uzadı. Bir yerden sonra kesmem gerekiyordu.

 

İpek: Pişt Yakışıklı, gelsene yukarı?

 

İpek: Çocuklar amcasının yanındayken bir özlem öpücüğüne ne dersin?

 

Emin: Terbiyesiz.

 

İpek: yukarıya gel göstereceğim ben sana Terbiyesizi!

 

Emin: Hanımefendi ben evliyim.

 

İpek: biliyorum kocacım, hatta benimle evlisin.

 

Emin: Öyleymişmiş? Bak sen şu işe. Demek hatırladınız evli olduğunuzu Hanımefendi?

 

İpek: Sen bana tavır mı yapıyorsun dingil Mafya!

 

İpek: Göstereyim istersen Kocacığım. Evli olduğumuzu kanıtlarla;)

 

İpek kişisi bir fotoğraf gönderdi

 

Emin: 

 

Yazıyor...

 

Çevrimiçi...

 

Emin: Göstereceksin deyince ben de bir şey sandım. Kadın nikah defterin resmini atmış.

 

İpek: Edepsiz!

 

İpek: Dört çocuk babası ama hala ekmek peşinde.

 

Emin: Dinime küfreden Müslüman olsa yavrum. Az önce sen de edepsiz edepsiz konuşmuyor muydun?

 

İpek:

 

Yazıyor ...

 

Çevrimiçi...

 

İpek: İmdat!

 

*Emir kişisinden bir mesaj*

 

Emir: Çabuk o telefonu bırak ve kardeşimin kötü emellerine alet etmeyi kes yenge!

 

İpek: Çekilsene be aramızdan kara çalı!

 

Emir: Çekileyim de kardeşim kötü yola düşsün. İmdat yetişin dostlar bu kadın benim kardeşimi yoldan çıkarıyor.

 

İpek: Evliyiz biz evli! Senin kardeşini kötü yola sokalı 11 yıl oldu. Üstelik dört çocuğu var!

 

Emir: puh!

 

İpek: Ya çekilsene Emir, kocamla konuşuyordum ben burada!

 

Emir: Aşağı in o zaman yenge. Adamı ayartıp durma.

 

İpek: SANA NE BEE KAYIN BOZUNTUSU!

 

İpek: Kocam değil mi? Aradan çekil yoksa kocama söylerim, özenle bakıp sürmeye kıyamadığı arabayı çaldığını.

 

İpek: Üstüne arabayı hurdaya çevirdiğini!

 

Emir: 

 

Yazıyor....

 

Çevrimiçi ...

 

Emir: Yok öyle bir şey! Üstüme iftira atamazsın!

 

İpek kişisi bir fotoğraf gönderdi

 

Emir: Hain!

 

İpek: Benim yaptığımı sanıyordu ya, bana kızamadığı için suçu üstlenmiştim.

 

İpek: Kocamla arama bir daha girersen, senin yaptığını söylerim. Delirtmek istemezsin değil mi beni?

 

Emir: Al kocanı başına çal pis ispiyoncu yenge bozuntusu!

 

Emir: Bu arada bir şey söylemem lazım. Ama nasıl söylesem...

 

Emir: Söyleyemem lazım ama... sonuçta sende karısısın.

 

İpek: Emir! Dökül?

 

Emir: Bugün bir görüşme olacakmış sunum yapılacak toplantı sonrasında. Duyduğuma göre görüşmeyi .... şirketinin Ceo'su Zeynep Hanımla baş başa yapacaklarmış.

 

Emir: Benden duymadın. Klavye kendi kendine yazdı.

 

İpek:

 

Yazıyor...

 

Çevrimiçi..

 

Yazıyor...

 

"EMİN!!"

 

Emir: Yenge, kardeşim şu an masum masum yukarıya bakıyor artık ne yazdıysa ona sinirlendiğini düşünüyor.

 

Emir: Hadi ben bakmıyorum size. Çocuklar da bende.

 

İpek: SALAK!

 

İpek: Seninki yukarıya doğru çıkıyor. Size kolay gelsin.

 

"Emin ne olsun ki Emir ne olsun! Aynı gen değil mi sonuçta. Sen hele birine aşık ol ben o kızı sana karşı doldurmaz mıyım?"

 

"Karıcığım?" Çekingen bir şekilde kapıyı açan Emin'le telefonu yatağa attım. Zeynep hanım ha!

 

"Kocacığım?" Dedim gel manasında. Yüzümdeki tebessüme güvenerek rahatlayıp yanıma hızla gelirken elleri belimi buldu.

 

"O kadar çok mu özlendim ben hı? Adımı seslenecek kadar mı?" Dudakları yanaklarımı bulduğunda "Emir diyecektim ben hayatım dilim sürçtü." Dedim ellerini tutarken.

 

Tek kaşını havaya doğru kaldırdı. "Emir'le konuştuğundan bana dönmedin öyle mi yavrum? Aşağıda o yüzden deli gibi kahkaha atıyordu?"

 

"Senin bu abin aramıza gece sızan Barış gibi yemin ediyorum! İki dakika bırakmadı sana iş atayım!" Diye söylenip durduğumda muzurca sırıttı.

 

"Bence hala iş atabilirsin hatunum? Çocuklar aşağıda Emir ile uğraşıp duruyorlardı. Kapıyı kilitleyim mi?" Diye sorduğunda beni kendine daha çok çekmişti.

 

"Bilmem olur mu?" Derken elim ensesindeki saçlarını buldu.

 

"Olur, bal gibi." Dudağıma küçük bir öpücük bırakıp kapıya doğru ilerlediğinde kapının pat diye açılmasıyla içeriye barış girmişti. Adımları beni bulduğunda Emin hüsranla bana baktı.

 

"Anne!"

 

"Annecim." Deyip kucağıma alırken bu sefer de İrem girdi. Emin ağzı içinde Emir'e sayarken bacağına yapışan kızını kucağına alarak yanıma geldi.

 

"Ulan ben bu puştu niye eve aldım! Bu yaptığı adilik değil de ne?"

 

"Baba ayıp." Diye kızdı İrem, babasının ağzına vururken.

 

"Ayıp kızım ayıp. Senin bu amcanın yaptığı çok ayıp." Deyip aşağıya indiğinde Barış ile baş başa kalmıştık.

 

"Oğlum, senin bu baban çok şebek değil mi?"

 

"Erkek adama şebek deme!" Diye kızan Oğlumla tek kaşımı havaya doğru kaldırdım.

 

Burnunu öpüp "Emin'in kopyası seni! Ablanlar geldi mi bakayım?" Diye sordum odadan çıkarken.

 

Başını olumsuzca iki yana doğru salladı. "Gelmediler ikizler."

 

"Ablalarım, Barış. Abla demek çok mu zor?"

 

"Ama birbirinilerine çok benziyorlar ayırt edemiyom."

 

"Sen de isimleriyle değil abla dersen ikisine de ortada bir sorun kalmaz değil mi bebeğim?"

 

"Abla deyince de ikisi de bana bakıyor, tırsıyorum." Göz kırpıştırıp durduğunda yanaklarından bir öpücük aldım. Aşağıya indiğimiz de Emin, Emir'e kötü kötü bakış atıp duruyordu. İrem ise küçük saçlarıyla oynayıp babasına yapışık dururken beni gördüğü gibi daha çok sırnaştı.

 

Hain evlat!

 

"Yenge nihayet geldin ya. Bu kocan olacak herif beni gebertecek gibi bakıyor?" Diyerek arkama sığındığında Barış Kucağımdan indiği gibi babasına doğru koştu.

 

"Gebertecek zaten Emir! Adama komple kurup duruyorsun, tabi ki bilenecek sana."

 

"O da azıcık dursun be yenge! Kaç yaşında hala iş peşinde. Ben seni kurtarıyorum suç mu oldu?"

 

Ters bir bakış attım. "Senin evin yok mu, defolup gitsene!"

 

Yalandan kırılmış gibi kaşlarını indirdi. "Kovuyor musun beni? Biricik kaynını."

 

"Evet."

 

Gözlerini kıstı. "Kırıldım. Gücendim yenge. Ben sana yardıma geleyim sen beni kov."

 

"Yardıma mı geliyorsun yoksa aramıza girmeye mi? Barış bile senin kadar değil be!"

 

"Emir! Karımı rahat bırak. Tüm hıncımı senden çıkarırım!" Koltuktan abisine doğru dönüp sertçe baktığında saçlarımı arkaya atarak kocamın yanına oturdum.

 

"Gel yeğenim gel. Bu iki yaşlı bunakların arasında sizde psikolojinizi bozmayın." Deyip İrem'i kucağına aldığında İrem de hemen boynuna ellerini sarmıştı. Babasına düşkün olsa da Amcasına daha düşkündü.

 

"Emir."

 

Barış da kendini paydan sanıp babasının kucağından inip amcasına doğru koşarken Emin sinirle homurdandı.

 

"Oğluma ne büyüsü yaptın lan çabuk söyle? Bu ne ya, kızlarım ve Oğlum amcalarını gördü mü beni unutuyorlar."

 

"Şeytan tüyüm derinse demek ki kardeşim? Kızların zaten yakışıklı cazibeme bayılıyorlar. Barış ise yalnız bırakamıyor kardeşlerini zaten."

 

"Şeytan tüyün batsın Emir! Olmayan cazibeni..." Çocukları hatırlar gibi küfürleri boğazından geri yuttuğunda Emir iki çocuğu kucağına alıp bize el sallayarak bahçeye çıkmıştı.

 

Emin Anında bana doğru döndüğünde "Bu çocuklar kime çekti böyle hatun? Hiçbiri bize benzemiyor bile?" Diye yakındığında imayla gözlerine baktım.

 

"Acaba? Kime çekmiş olabilirler? Barış zaten tam sen, İrem desen ben." Dediğimde salonda yalnız kalmamızı fırsat bilerek beni daha da yamacına çekti.

 

Elleri rahat durmayıp aşağıya doğru kaydığında kulağıma doğru eğildi. "Peki ikizler?" Diye sorduğunda sertçe yutkundum yakınlığıyla.

 

"Ortaya karışık." Diye mırıldandım gözlerine bakarken.

 

"İlk çocuk hayırlı çıkarmış hatun. Bir ikiz yaparak bunu iki katına çıkardık. İlk çocuk çalışması baya başarılı." Dediğinde kaşlarımı çattım.

 

"Edepsiz edepsiz konuşmaya başladın sen yine!"

 

"Ne dedim sanki yavrum. Çocuklar çok başarılı Dedim." Elleri boynuma gitti bu sefer. "Yukarıdaki kadını istiyorum hatun. Beni yukarıya davet eden karımı." Deyip boynumdan öptüğünde "Kızlar birazdan burada olur Emin!" Diye kızdım.

 

"Amcasına salarız. Zaten hepsi amcacı."

 

"Senin iş Toplantın vardı hani?" Diye sordum bedenini kendimden uzaklaştırırken.

 

Zeynep ile iş Toplantısı.

 

"Daha var hatun. Ama istersen iptal de edebilirim?" Deyip muzurca göz kırptığında et demek içimden gelse de gaza gelmeyecektim bu sefer.

 

"Etme hayatım. İş sonuçta, mühim."

 

"İşten daha mühim bir şey varsa o da sensin hatun." İçim eridi.

 

"Karından daha mühim bir iş ne olabilir ki zaten?" Genişçe gülümsediğimde "Var aslında..." Demesiyle merakla gözlerimi açtım.

 

"Var mı?" Diye sorduğumda suratım asılır gibi oldu. Dingil herif!

 

Beni yeniden kendine doğru çekti. Elleri tişörtümün içine girdiğinde ne demek istediğini anladığım gibi elini oradan çekip vurdum.

 

"Terbiyesiz kart horozu!" Diye çığırdığımda "Benim nerem kartlaşmış hatun. Taş gibiyim taş!" Diye övdü kendini.

 

"Ne taşı be adam! Yakında elinde bastonla gezeceksin hala taş gibiyim diyor!"

 

"Kırka daha girmedim ben yavrum. Sen de beni gömdün üstüme toprak attın iki dakika da."

 

"Ayy imdat vallahi de billahi de imdat! Bir uzaklaş be adam!" Deyip yerimden kalktığım gibi geri yerime oturttururken buldum kendimi.

 

"Tamam, sinirlenme hemen hatunum. Ne yapalım, kahve mi içelim karşılıklı?" Diye sordu dudaklarımdan öperek.

 

"Olur, içerim. Ben gidip yapayım?" Tekrardan kalkacaktım ki durdurdu.

 

Sinirle ona doğru döndüğümde "Ne yapıyorsun dingil Mafya? Bırak yakamı da kahve yapayım?" Diye kızdım omzuna bir tane vururken.

 

"Elif ne güne duruyor hatun. İki kahve yapar getirir."

 

"Yok, hayatım. İki kahve için Elif'i yormayalım. Ben şimdi." Deyip göğsünü hafif okşadım. "Kocama kendi ellerimle yaparım." Deyip kaçarcasına yanından çıktım. Mutfağa geçtiğim gibi fincanları çıkardığımda dolapları karıştırmaya devam ettim. Aradığım şeyi bulamayınca ofladım.

 

Kahve makinesini köşeden alıp iki fincan için kahve koyduğumda iki şeker de attım. Suyu da ekleyip düğmesine bastım.

 

Birçok kez iş görüşmesi yapıyordu, hatta birçoğu kadındı da. Fakat Emir şu bu kadın gelecek Dediğinde o işte bir bit yeniği olurdu.

 

Kerem şerefsizi Abisini hiç satmasın zaten. Kimler geliyor gidiyor rapor vermezsin ama canım kaynım öyle mi? Anında yumurtluyor bana. Fedaim benim.

 

"Ya bıraksana saçımı!"

 

"Asıl sen bırak! Anne, şu kızına bir şey de! Saçımı çekiyor."

 

"Üstüme ketçap sıkmasaydın sen de! Gitti elbisem."

 

"Ay ne olmuş sanki. Gören de elbisesi yırtıldı diyecek. Alt tarafı iki damla ketçap döküldü kokoş!"

 

"İki damlacık mı? Baba bırak beni şu kızın saçını başını yollayım."

 

Kahveler olduğunda fincana boşaltıp tepsiye koydum. Ardından tepsiyle salona geçtiğimde her zaman ki kargaşayla göz göze geldim. Peri yine Mehir'i kızdıracak bir şey yapmıştı.

 

Emin ikisini zapt edemeyecek gibi olduğunda otoritesini ortaya koymak zorunda kaldı.

 

"İkinizde derhal ayrılın!"

 

İkisi anında birbirinden ayrılıp yan yana dizildiklerinde tepsiyi masaya bıraktım.

 

"Siz yine neyi alıp veremiyorsunuz?" Diyerek yanlarına gittiğimde Emin koltuğa geri oturmuştu.

 

Anında aynı anda konuşmaya başladılar.

 

"Peri Üstüme ketçap döktü."

 

"Ay merak etme kokoşluğuna zarar gelmedi." Diye cevap vermekten alıkoyamadı kendini Peri.

 

"Seni var ya!" Mehir yine elini saçına atacakken "İkiniz de rahat durun hemen!" Diye kızdım.

 

Mehir'in üzerine bakındım. Elbisesinin aşağısına doğru birkaç damla ketçap bulaşmıştı. "Annecim iki damla için mi bu yaygarayı çıkardın? Kardeşine bunun için kızılır mı?" Diye yakındım.

 

"Ama hep böyle yapıyor. Bir de en sevdiğim elbisem bu." Deyip surat asar gibi durduğunda "Yıkarız geçer." Dedim.

 

Ardından Peri'ye dönecektim ki yerinde göremedim. Bakışlarım koltuğu bulurken babasının kucağındaydı. İkisi muhabbete dalmışlardı bile. Gözlerimi kıstım.

 

"Peri!" Diye seslendim. Bakışları anında beni bulduğunda "Efendim anneciğim." Dedi.

 

"İkinizde birbirimizden özür dileyin."

 

Emin de beni onayladığında Peri oflayarak babasının kucağından indi.

 

Mehir'in yanına gidip sıkıca sarıldı. "Özür dilerim kokoş."

 

Mehir'e hadi der gibi baktığımda "Ben de özür dilerim saçını acıttığım için süslü." Dedi.

 

Gülümsedim genişçe. "Aferin benim ikizlerime. Hadi yukarıya çıkın üstünüzü değiştirip ellerinizi yıkayıp gelin."

 

İkisi çantalarını yerden aldığı gibi merdivenlerden çıkarken didişip durdular yine.

 

"Sen çok başarılı yaptık gibi bir şey diyordun değil mi Kocacığım?" Hızla yanına geçip tek kaşımı sorar gibi yukarıya doğru kaldırdığımda kahvemi elime almıştım.

 

"Teknik bir arıza hep olabilir karıcığım." Deyip kahvesini eline aldı.

 

"Teknik bir arıza?" Dedim imayla.

 

"Evet hatunum. Ama bunu düzeltebiliriz." Deyip yanağıma yaklaştı.

 

"Ne yapacaksın, ikizleri karnıma geri gönderip düzeltip geri mi getireceksin! O dediğin imkansız hayatım. İkizler 10 yaşına gireli aylar oldu."

 

"Bir ikiz daha yaparız diyecektim aslında." Gözlerimin içine masum bir istek ister gibi baktı.

 

"Oldu hayatım nereden sipariş veriyoruz peki?" Alayla sırıtıp anında kızgın ifadeye geri döndüm. "Defol Emin! Beni bir kere daha kandırdın ama bu sefer hayatta olmaz!"

 

"Üf, çok güzel kanmıştın ama hatun. O gece bir başkaydı." Anında elimle ağzını kapattım.

 

"Terbiyesiz! Dört çocuk neyine yetmiyor be?"

 

"Bana sen yetmiyorsun hatun. Her seferinde seni daha çok sevişim hiçbir zaman yeterli gelmiyor."

 

"Ağzın hala iyi laf yapıyor. Bu hünerlerini git görüşme toplantısına göster!"

 

"Ne ima ediyorsun yine?"

 

Omuz silktim. "Hiç hayatım. Senin iş sağlamak için güzel bir dille konuşman gerekiyor ya eforunu ona harca."

 

"Emir söyledi değil mi? Başka kim söyleyebilir ki zaten!" Sinirle kaşlarını çatıp Emir'i çağıracakken içeriye giren Emir'i görmesiyle çocuklar yanında olduğundan bir şey demedi.

 

"Anne?" Barış kucağıma atlayıp yan bir şekilde oturduğunda heyecanla bir şeyler anlatmaya başlamıştı.

 

Hevesle oğlumu dinlerken Emin de kendi kendine homurdanıp duruyordu.

 

"Amcamla parka gidecekmişiz. Orada kız tavlayabileceğimi söyledi." Anında gözlerim kocaman oldu.

 

Emir anında Barış'a Kınar gibi baktı. "Lan hani aramızda kalacaktı yerden bitme! Dakikasında Annene yumurtlamak erkekliğe sığar mı?"

 

"Sen benim oğluma çapkınlık mı yaptırıyorsun Emir?" Diye bağırdığımda Emin gülmemeye çalışır gibi sinirli durmaya çalışsa da beceremiyordu.

 

"Ama amca ben annemden hiçbir şey saklamam ki?" Masum bir şekilde Amcasına baktı Barış.

 

Emir kaçmaya hazırlanır gibi durduğunda Barış'ı, İrem'in yanına oturtup ayağımdaki terliği çıkardım.

 

Gözleri anında kocaman olurken İrem sevinçle haykırdı. Emin'in işine gelir gibi rahat bir şekilde koltuğa yaslanırken bacaklarına vurdum.

 

"Yenge ne yapıyorsun sen ya! Koskoca adama terlik dayağı mı çekilirmiş! Ayrıca ben senden büyüğüm, biraz saygı canım."

 

Yemek masasının köşesine sığınırken köşe kapmaca oyunu oynuyorduk resmen. O bir köşeye kaçarken ben ise o köşeye doğru koşuyordum.

 

"Koskoca adam, küçücük çocuğa çapkınlık dersi mi verir be kayın bozuntusu? Oğlum aynı babası gibi mi olsun?"

 

"Yavrum beni araya niye katıyorsun? Benim ne günahım var?"

 

Emin'e döndüm hızla! "Ben bilmiyor muyum sanki Barış'a verdiğin dersleri!" Emin Anında teslim olur gibi ellerini havaya doğru kaldırdı.

 

"Haklısın karıcığım."

 

"Ya çocukların önünde ayıp olmuyor mu yenge? Hani moderndin sen? Çocukların önünde şiddet göstermek psikoloji bozar benden söylemesi."

 

Kafasına isabet ettiğim terlikle anında susarken eli alnını buldu.

 

"Yardın kafamı yenge! Vicdansız mısın sen." Bir tane daha terlik atıyordum ki merdivenlerden inen ikizlerle duraksadım. Emir'in arkasından koşturacağım diye nefes nefese kalmıştım.

 

Emir bunu fırsat bildiği gibi ikizlerinin arkasına sığınırken ikisini önüne kalkan yapmıştı.

 

"Anneniz delirdi yine yeğenlerim. Koruyun beni." Dediğinde ikizler tek kaşını havaya doğru kaldırıp omuzları üzerinden amcalarına baktılar.

 

Emin, Barış ve İrem'e eğlence çıkarken gözlerini hiç bizden ayırmadan seyretmeye devam ediyorlardı.

 

"Bu sefer ne yaptın amca?" Diyen Peri'yle gözleri kocaman oldu.

 

"Aşk olsun ama hep ben de mi suç? Anneniz de hiç mi suç yok?"

 

Mehir de dik dik bir bakış atarak ellerini belinde kavuştururken "Yok!" Der gibi beni korudu.

 

Anneniz sizi yesin kurban olduklarım.

 

Kollarımı İkizlere doğru açtım. "Annelerin Prensesleri işte! Gelin bakayım Anneniz sizi bir koklasın. " Dediğimde koşarak kollarıma atıldılar. Yanaklarından öperek kokularını içime çektiğimde Emir bana homurdanarak baktı.

 

"Oğluna daha çok çapkınlık dersleri vereyim de kudur yenge!"

 

"Ben öğretirim oğluma. Babası dururken Amcasından mı öğrenecek. " Diyen Emin'le gözlerimi sertçe kıstım.

 

İkizlerin ellerinden tutarak Emin'in karşısına geçtiğimde "Öyle mi Emin!" Diye azarladım.

 

Pişkin bir gülümsemeyle "Babasından bir şeyler kapmalı sonuçta değil mi yavrum?" Dedi göz kırparken.

 

Ben Emir'i niye dövüyorum ki? Asıl dingil burada.

 

Emir fırsat bildiği gibi salondan kaçmadan önce Barış'a işaret çaktı.

 

Barış anında koşarak Amcasına koşarken kucağına aldığı gibi evden çıktı. Çıkmadan önce de sinsice sırıtıp "Sizin aranıza hiç girmeyelim biz. Yeğenimle küçük bir kaçamak yapıp geliriz." Der demez kapıyı suratımıza çarptığında sinir sistemim bozuldu.

 

Emin de anında ayaklanıp peşinden koştu. "Lan oğlumu geri getir, başlatma çapkınlık dersine! Burada babası varken sana mı kaldı lan?"

 

"Amcam yine ortalığın anasını ağlatıp Barış'la kaçtı. Çok seviyorum bu huyunu." Diyen Peri hızla bana doğru döndü. Hevesle yerinde zıplarken "Ben de gideyim mi anne, lütfen!" Diye yalvarmasıyla Mehir de ortak oldu.

 

"Eğlenceyi kaçırmak istemiyorum Anne."

 

"Sizi gidi bücürler! Hayatta olmaz geçin bakayım yerinize!" İkizler oflayarak koltuğa oturduklarında sinirle Emin'in yanına vardım.

 

"En sonda delireceğim imdatlar olsun! Emin, valla oğlum bu yaşta ne çapkınlık yapacak ya. Bir tanesinden çektiğim azmış gibi bir de ikincisini mi çekeceğim Emin?"

 

Emin Anında beni kendine doğru çekti. "Yavrum az sakinleş. O zibidi, oğluma çapkınlık dersi verecek de biz de bunu gireceğiz. Onun iş başka?" Deyip göz kırpınca "Kendi için mi?" Dedim çığlık atarak. "Geçmiş olsun o zaman. "

 

Tek kaşını havaya doğru kaldırdı. "Kıza mı yoksa bizimkine mi?"

 

"Kıza tabiki! Bizimkine kim aşık olur ki? İnsanı çileden çıkartır bir kere!"

 

"Karımı çileden çıkarttığı gibi değildir kesin. O kıza kul köle olur benden söylemesi."

 

"Abini arada boğazlasım geliyor!" Yanaklarımdan öptüğünde "Karımın sinirleri gerilmiş. Gevşetsek mi?" Deyip beni sarıp sarmaladı.

 

Boynumdan öpünce "Gerildi tabi! Gerilmeyecek gibi mi Emin?" Diye homurdanıp durdum. Göğsüne sığınırken.

 

"Çok haklısın hayatım." Deyip dudaklarımdan öpecekti ki araya giren üç kişiyle birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık.

 

İrem anında kucak der gibi ellerini yukarıya doğru kaldırdığında Emin iç geçirerek kucağına aldı.

 

"Bu bana yapılır mı kızım?" Diye söylenip dururken öpemediği için sinirlenmişti.

 

İkizler de bacaklarına yapıştığında Emin'in acı çeken bakışları beni buldu.

 

"Biz üç tane kız çocuğu yapmayacaktık hatun. Bir tane neyimize yetmiyordu ki?"

 

"Aşk olsun baba! Küstüm ben sana!" Mehir saçlarını savura savura babasından uzaklaşırken Peri de tavır yaparcasına bir şey demeden ikizinin yanına geçti.

 

"Şaka yaptım ben sizden hiç bıkar mıyım?" Kulağına doğru imayla konuştum.

 

"Kızlarım haklı Kocacığım. Sen bizden bıkmışsın." Saçlarımı savurarak kızlarımın yanına geçerken arkamdan şaşkınlıkla söylendi.

 

"Hatun sana ne oluyor! Kızlarımın tribinden kendine pay çıkarmasana!"

 

"Nankör." Demişti kucağındaki İrem kızım.

 

Emin kızına uydu hemen. "Nankörler Prensesim. Benim gibi babayı, kocayı bulmuşlar süründürüp duruyorlar."

 

"Sen toplantına gitmiyor musun hayatım? Geç kalırsan bu ne biçim patron derler arkandan sonra!"

 

Tek kaşını havaya doğru kaldırdı. İrem'e söyler gibi bakışlarıyla beni gösterdiğinde "Annenin derdi ortaya çıktı." Dedi kızına sır paylaşıyormuşçasına.

 

İrem şirinlikle kıkırdamakla yetişmişti.

 

"Gidiyorum yavrum ama sen de geliyorsun?" Dememle hızla kocama doğru dönüp yanına doğru koştum.

 

"Gerçekten mi?" Diye heyecanla sorduğumda başını salladı.

 

"Kaç yıllık karımı tanıyorsam o toplantıya bir şekilde dalar. İçi rahat edecekse buyursun gelsin."

 

Boynuna atladım hemen. İrem mızmızlansa da kocamı öpmeden bırakmadım. "Kocaların en yakışıklısı! Canım kocam."

 

"Şimdi de yakışıklı, canım kocam olduk?"

 

"Bir saate hazırlanıp geliyorum." Deyip koşa koşa merdivenlerden çıkarken ikizler hayıflanıp durdular.

 

"Annem erkenden su koyuverdi ama!"

 

🕯

 

"Annecim sen niye bizimle gelmek istedin ki şimdi? Ablaların ve Abinle evde çizgi film izlerdiniz."

 

İrem, ne yapsam etsem gelmek istemişti doğal olarak. İki yaşındaki çocuktu sonuçta. Çocuk çantasını arabanın arka tarafına bırakmıştık. İşimiz kısa sürerdi ama ne olur olmaz yanımıza almıştık.

 

"Kerem, ben seni ararsam çantayı getirirsin olur mu?"

 

"Tamam yenge, getiririm." Dedikten sonra girişte bizi bekleyen kocamın yanına ilerledik. İrem anında kucaktan inmek ister gibi hareketlenirken "Dur anneciğim, az sabret ben seni yere indireceğim." Deyip yanaklarından öptüm. Anında uslu durdu.

 

"Benim güzeller güzeli kızım babasının iş yerine ziyarete mi gelirmiş?" Kucağımdan alıp gülümsediğinde İrem de babasının göğsüne yüzünü gömmüştü.

 

Ardından bana doğru döndüğünde boşta kalan elini uzattı. "Hatunum, özledin mi burayı?"

 

Genişçe gülümsedim. "Çok özledim. Uzun zamandır gelemiyordum zaten buraya." Deyip elinden tuttuğum gibi koridorda yürümeye başladık.

 

"Öyleyse görüşme öncesi bir kahveye ne dersin yavrum?"

 

"Memnuniyet duyarım."

 

Odasına geçtiğimiz gibi İrem'i yere bıraktı. Odada kendi kendine yürümeye başladığında Emin yerine geçip iki kahve söyledi.

 

"Baba, oyuncak?" İrem, koltuğun üzerinde duran oyuncak poşetini bulduğu gibi saldırırken Emin'e döndüm hemen. Ne ara oyuncak getirmişti buraya?

 

Ne düşündüğümü anlamış gibi gülümseyip cevap verdi. "İrem için dün getirtmiştim. Geçen gün amcasıyla geldiğinde sıkılıp duruyordu. Uğraş olur kızıma."

 

"Onlar senin güzel kızım. Koltukta oyna ama dikkat et düşme." Diye tembihlemeyi de unutmadı.

 

Başını hevesle salladığında oyuncaklarını boşaltmaya başlamıştı.

 

"Ya adam ben seni yerim yerim. Sen ne düşünceli bir babasın öyle!"

 

Çapkınca göz kırptı. "Yiyebilirsin hayır demem hatun. Çocuklarım benim için önemli, onları düşünmek vazifem." Dediğinde dayanamayıp yakasından tutup kendime doğru hafifçe çektim. Yanaklarından uzunca öpüp geri bıraktığımda gülümsüyordu.

 

"Bu neydi yavrum, akşam için hazırlan mı?" Ters bir bakış attım.

 

"Edepsizsin Emin!"

 

"Karımı sevmek suç mu?"

 

"Sana suç hayatım. Sana özel." Dedim arkama yaslanıp arada bir İrem'i kontrol ederken.

 

"Suçumu kabul ediyorum. Ben karımı çok seviyorum." Diye itirafta bulundu sanki ilk defa dile getiriyormuş gibi.

 

Yüzüm kızarır gibi oldu anında. "Karın da seni çok seviyormuş."

 

Tek kaşını hayretle yukarıya kaldırdı. "Öylemiymiş, bunu neden kendisi söylemiyormuş acaba?" Muzurca sırıttığında "Kızarmış çünkü Emin! İllaki söyletecek misin ya?" Diye çıkıştım.

 

"Çok güzel utanıyorsun ama yavrum."

 

"Ee Kahveler nerede kaldı ya?" Diyerek bakışlarımı kaçırdım.

 

O sırada kapı çaldı. Yerimde doğruldum rahatlar gibi. Emin gel Dedikten sonra içeriye sekreteri elinde iki kahveyle girdiğinde birini önüme birini de Emin önüne bırakmıştı.

 

"Afiyet olsun." Deyip çıkıyordu ki durdurdum. "Bir tane de taze sıkılmış meyve suyu varsa getirir misin İrem için?" Diye ricada bulununca gülümseyerek "Getiririm tabi ki İpek hanım." Deyip çıktı.

 

Kahvemi elime aldım. Emin de arkasına yaslanarak kahvesini beni seyrederek içmeye başladı.

 

"Mavi yakışmış yine." Dedi hayranlıkla.

 

"Sen seviyorsun diye dolabım mavilerle dolu hayatım. Takıntı gibi bir şey oldu zaten."

 

"Ben bir tek seni severim hatun." Dedi pat diye. Kahvemden yudumdadım hızla. Bu adam hep aşka geliyordu ve ben her seferinde böyle kalakalıyordum. Ama sanki son birkaç yılda sevgisi daha da büyümüş gibi hissettiriyordu. Hani derler ya zamanla soğur insan sevdiğinden. Öyle değildi. Soğumuyordu sevgisi.

 

"Yaşlandın ama hala maşallah."

 

"Yaşlanıyoruz diye sevgimiz mi eskiyormuş hatun. Kim uyduruyor bunu?"

 

"Ha yani yaşlı olduğunu kabul ediyorsun?"

 

"Kabul etmiyorum. İstersen gösterebilirim?" Deyip öne doğru eğildi.

 

İrem'i gösterdim sertçe. "Edepsizlik etme çocuğun yanında!" Diye kızsam da gülümsedi.

 

"Ama yavrum sen de yani hemen aklın o tarafta. Tamam bana doymak imkansız ama yeri değil." Deyip göz kırptı.

 

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. O kadar laf söyleyemek yerine sadece "Ay imdatt!" Çıktı ağzımdan.

 

Sinirlenerek önüme döndüğümde "Kuduruksun yemin ediyorum." Dedim daha fazla içimde tutamayıp sessizce dile getirirken.

 

"Gelsene bi' şöyle?" Deyip eliyle gel işareti yaptığında bakışları İrem'i buldu. Oyuncaklarıyla oynamaya o kadar Dalmıştı ki bizi görmüyordu bile.

 

Öne doğru eğildim. Kaşlarımı çatsam da sorar gibi baktım gözlerine. Anında çenemden yakalayıp dudaklarımdan hızlı bir öpücük kaptığında omuzuna bir tane geçirdim.

 

"Ne yapıyorsun ya?"

 

"Karımı öpüyorum." Dedi geniş bir rahatlıkla.

 

"İyi halt ediyorsun Emin! Çocuğun yanında beni öpme diye kaç defa diye uyaracağım seni ya!"

 

"Ama bize bakmıyor ki?" Masum masum konuştu.

 

"Emin!"

 

"Sus yoksa daha beter öperim seni?"

 

"Terbiyesizleşme?"

 

Kapı yeniden çalınca içeriye yine sekreter girdi. "Zeynep hanım geldi Emin bey?" Dediğinde başıyla onayladı.

 

"Tamam, geliyorum birazdan." Demesiyle kapı kapandı.

 

Zeynep hanım geldi demek...

 

"Hatunum ben toplantıya geçiyorum siz keyfinize bakın." Deyip ayağa kalkıp karşıma geçti. Boynumdan öpüp ardından kızının yanına ilerledi.

 

İrem babasını gördüğü gibi ellerini kocaman açtı. "Baba!"

 

Emin kızını öpüp kokladıktan sonra "Babacığım." Dedi gülümseyerek. "Baba şimdi toplantıya girecek. Çıkınca da sizi parka götüreceğim tamam mı?" Dediğinde hevesle başını salladı.

 

"Park, Barış da gelsin. İkizler de."

 

"Onlarsız olur mu hiç Babacığım. Babacığına bir öpücük ver bakayım?" Sağ yanağını yüzüne doğru hafif yaklaştığında eliyle yanağını göstermişti. Masanın üzerindeki telefonu kapıp bu anı yakalar gibi anında çekerken İrem, yanağına kocaman bir buse kondurmuştu.

 

Diğer yanağını da Oyunbaz bir şekilde gösterince İrem o tarafı da öptü.

 

"Güzel meleğimden şans öpücüğümü aldığıma göre gidebilirim." Çömeldiği yerden kalkıp yanıma tekrar gelince telefonu masanın üzerine koydum.

 

"Sıra büyük meleğimde. Kocana ver bakayım bir öpücük." Yanağını yerine dudaklarını işaret ettiğinde "Az önce aldığına say hayatım." Dedim imayla.

 

"Kocana öpücük vermiyor musun sen şimdi?" Surat asar gibi kaşlarını indirdi.

 

"Vermiyorum kocacım. Hadi sana bol kolay gelmeler." Deyip odanın kapısını açtım. Emin homurdanarak odadan çıkacakken kapıya adım attığı an ne olduğunu anlayamadan belimden tuttuğu gibi dudaklarımdan bir öpücük kapıp geriye çekildi. Neye uğradığımı şaşırırken kapıyı örtmüştü.

 

"Emin!"

 

Kapı yeniden açıldı. Emin'in geldiğini sanarak söylenmeye başlıyordum ki sekreteri görünce sustum.

 

"Ben taze sıkılmış meyve suyu getirmiştim ama?"

 

"Ver Aylin ver." Dedim derin bir iç çekerken. Bardağı elime verip geri çıkarken kızımın yanına doğru ilerledim.

 

"Kızım benim, seninle baş başa mı kaldık? Baban tam bir serseri biliyor musun?"

 

"Serseri." Diye tekrar etmişti İrem.

 

"Evet meleğim. Serseri. Şşş, babanın yanında söylemek yok tamam mı?" Sır vermiyormuşçasına parmağımı dudağımın üzerine koydum. Aynısını İrem de yapınca kıkırdayıp "Şşş." Dedi.

 

"Serseri." Deyip elindeki bebeği kenara attı. Meyve suyu ağzına doğru uzattığım sırada bardağı iki eliyle tuttu. Alttan ben de tutup dudaklarına götürdüğümde kana kana içti.

 

İçerken üzerine dökmeyi ihmal etmemişti. "Daha yeni değiştirmiştim üzerini annem?

 

"Serseri." Diye tekrar ettiğinde dilini dışarıya hafif çıkardı.

 

Tek kaşımı havaya doğru kaldırdım. "Bana değil babaya diyeceksin bebeğim. Babaya."

 

El çırptı. "Babaya ayıp. Olmaz."

 

Gözlerimi kıstım. O sırada ıslak mendil ararken çantada olduğunu hatırladım. "Babaya ayıp olmaz, de gitsin. Hak etti." Deyip ayağa kalktım. Boş bardağı masanın üzerine koyarak telefonu elime aldığımda Kerem'i aradım.

 

"Kerem, çantayı odaya getirir misin lütfen?" Diye ricada bulununca "Tamam yenge." Der demez aramayı sonlandırıp masanın üzerine koydum telefonu.

 

"Hak etmedi." Diyen kızımla huysuzca gözlerine baktım. "Ne demek hak etmedi? O yanaklarını ısırırım senin."

 

İrem Koltuktan inerek kaçmak ister gibi koşarken ısıracağımı anlamış gibi kaçıyordu.

 

"Isırma!" Arkasından yavaşça koştum. Çığlık atıp daha hızlı koşmaya çalışırken belinden yakaladığım gibi havaya kaldırdım.

 

"Anne bırak." Kendime doğru yüzünü çevirdiğimde yüzünü elleriyle kapatmaya çalışıyordu.

 

Ellerini tutup şapır şupur öptüm. Çok tatlıydı. "Anne ısırma ne olur."

 

"Ama çok tatlısın annecim. Isırmamak elde değil ki?"

 

"Baba!" Diye bağırdı bu sefer.

 

Kapı yeniden çaldı. "Gel!" Dediğim vakit Kerem içeriye girdi. İrem kurtulmak ister gibi Kerem'e ellerini uzatınca kaşlarımı yukarıya doğru kaldırdım.

 

"Kerem'i gördün tabi!" Deyip Kerem'e döndüm. "Birileri seni istiyor? Üzerini değiştirip sana vereyim İrem'i." Dediğimde çantayı yerden aldım.

 

"Prenses beni özlemiş mi?" Deyip genişçe gülümsedi.

 

"Evet, Kerem." Demişti bizim kız. Mızmızlanmaya başlamıştı bile.

 

"Tamam kızım, üzerini değiştirelim gidersin amcana."

 

Kerem iki dakikalığına bize izin verirken rahatça üzerini değiştirdim. Bezini kokladığım zaman ise bir şey yoktu şu anlık.

 

Kirlileri boş poşete koyup çantaya geri koyduğumda ağzını da ıslak mendille sildim.

 

Küçük pembe elbisesini giydirmiştim. "Bıcır bıcır oldum ben." Kıkırdayarak el çırptı.

 

"Evet benim meleğim misler gibi oldu." Deyip göbeğinden öptüm. Kıkırdamıştı yeniden.

 

"Kerem kurtar beni."

 

"Senin bu amca sevdanı ne yapacağız acaba minik?" Gözlerimi hafif açıp tek kaşımı havaya doğru kaldırdığımda "Kerem?" Dedi yeniden.

 

"Tamam, tamam. Gidiyoruz Kerem amcana." Kucağıma alıp odadan çıktım. Kerem köşede bekliyordu. İrem'le beni gördüğü gibi yanımıza gelirken İrem yine kucak açmıştı.

 

Kerem, İrem'i kucağına aldığı gibi sohbet etmeye başladı.

 

"Benim küçük yeğenim Amcasını mı özlemiş? Ver bakayım bir yanak?" Demesiyle yanağını yüzüne doğru döndürdü. Kerem yanağından öperken diğer yanağını işaret etmişti oyunbaz bir edayla.

 

"Gel bakalım, ben seni bir gezdireyim?" Deyip bana döndü izin ister gibi.

 

"Gidin bakalım ama dikkat et kızıma, Kerem?" Diye tembihleyi unutmadım.

 

"Merak etme yenge. Minik prenses bende. Evham yapma." Deyip kızımla koridorda kayboldular. Arada bir havaya atıp geri tuttuğunda yüreğime indirse de Evham yapmamak konusunda kendimi tembihlemeye çalışıyordum.

 

Kerem'le, İrem gözden kaybolur kaybolmaz odada tek başıma oturmayı istemeyip adımlarımı Emin'in toplantı odasına doğru attım.

 

Camlı bölmede kocamı gördüğüm gibi istemsizce yüzümde bir tebessüm oluşurken içeriye girmeyip kocamı izlemek daha cazip gelse de karşısında oturan kadını gördüğüm an kapıya elim gitti bile. Bilinçsizce olmuştu aslında. Emin'in bakışları beni bulduğu gibi gülümserken eliyle gelmemi işaret etti.

 

Kocam be!

 

İçeriye geçip karşılarına geçtiğimde Emin yerinden kalkıp bir elini belime atıp saçlarımdan öptü. "İrem nerede?" Diye sordu endişeyle.

 

Yanımda görmeyince paniklemişti. "Kerem'e talip oldu bu sefer." Dememle kaşlarını çattı kıskançlık yapan baba edasıyla.

 

"Talip deme şuna hatun!"

 

"Sen de hemen inanıyorsun hayatım ama." Derken hafifçe gülümseyip bizi izleyen kadına döndüm.

 

"Umarım bölmedim konuşmanızı? Odada canım sıkılınca kocamın yanına uğramak istedim."

 

Zarif bir şekilde gülümseyerek karşılık verip ayağa kalktı.

 

"Estağfurullah. Bizim konuşmamız da az kalmıştı zaten."

 

"Tanıştırayım hatun, Zeynep hanım. Birkaç projesiyle birlikte çalışmak için iş anlaşması yapmaya çalışıyordum?"

 

Bir elim dudağımı kaşır gibi yapıp sessizce mırıldandım. "Görüşmeye tek başına geleni de ne bileyim. Bana pek inandırıcı gelmedi."

 

"Bir şey mi dedin karıcım?" İmayla bana baktığında elimi geriye çektim. Başımı olumsuz bir şekilde sallayıp tebessüm ettim.

 

"Ne diyeceğim hayatım, memnun oldum dedim." Deyip Zeynep hanıma döndüm.

 

Elimi uzattım. "Ben de İpek Yıldırım. Emin'in eşi." Uzattığım eli nezaket ederek tutup sıktı.

 

"Ben de memnun oldum İpek hanım. Çok genç görünüyorsünüz, eşiniz biraz sizden bahsetti de. Bu yaşınızda dört çocuk doğurmak gerçekten sağlam psikoloji ister." Demesiyle bir ısınmadım değil.

 

Hülyalı bir şekilde kendime bakındım. "Gerçekten genç mi görünüyorum?" Dediğimde beni nereden vuracağını çok iyi biliyordu sanki.

 

Emin kulağıma doğru fısıldadı o sırada. "İlk günkü gibisin yavrum. Genç ve çok güzel..."

 

Ters bir attım. Arsız herif.

 

"Evet, İpek hanım." Diye onayladığımda samimiydi sözlerinde. Boş bir yere oturdum ardından Emin ve Zeynep de oturunca sohbet etmeye başladık bir ara verir gibi.

 

"Ya aslında karnımda hala fazlalıklarım var. Normal geliyor dört çocuktan sonra ama."

 

"Fazlalığınız yok İpek hanım gerçekten. Benimkiler daha fazlaydı hatta. O kiloları vermek için baya bir yılım gitti."

 

Gözlerim kocaman oldu. "Siz evli misiniz?"

 

"Evet, İpek hanım. 7 senedir Allah bozmasın çok güzel bir evliliğim var." Demesiyle Emir'e daha çok sövdüm.

 

"Eşi de bizimle bir ara çalışıyordu." Diye açıklama yapan Emin'le hızla ona döndüm. "Öyle mi?" Hafif bir şaşkınlıkla konuşurken başıyla onayladı.

 

"Ay ne güzel! Allah mutluluğunuzu daim etsin."

 

"Teşekkür ederim İpek hanım, sizin de inşallah. " Demesiyle genişçe gülümsedi. "İpek de bana. Hanımı boş ver." Dediğim an tereddütle bana baktı.

 

Çekinmişti sanki.

 

"Olur mu öyle şey İpek hanım?"

 

"Olur, niye olmasın. İpek de direkt." Heyecanım fazla belirgin olmuş ki Emin bana İmayla bakmaya devam etti.

 

"Peki, İpek han... İpek."

 

"Allah muhabbetinizi arttırsın karıcığım?"

 

"Amin amin." Diyerek kocamı geçiştirdim. Bizi rahatsız etme der gibi Zeynep'e daha çok yaklaşıp konuşmaya devam ettiğimde Emin arkasına yaslanıp beni izledi sohbet boyunca. Bir ara Kerem, İrem'i getirmişti.

 

Emin, İrem'le uğraşırken biz sohbet etmeye devam ediyorduk.

 

"Miniğim, senin annen neden böyle?" Dediğini duysam da cevap vermedim.

 

"Serseri." Diyen İrem'le sözü yarıda kaldı. Dudağımı tedirginlikle ısırırken Emin direkt bana baktı.

 

"Kocacığım, siz kalan iş konuşmanıza devam edin. Zeynep'i çok tuttum. Toplantı kaldı öyle. Hatta İrem'i de alayım, rahatsızlık vermesin." Diyerek yerimden kalkıp kızımı kucağıma aldığımda bir kere daha elini ağzına götürüp "Serseri." Dedi. Fakat Emin'e değil de bana söylediğini fark edince tek kaşımı havaya doğru kaldırdım.

 

"Kızım, çok ayıp. İnsan annesine serseri der mi hiç?"

 

"Sen dedin ama?" Deyip gözlerini doldurduğunda Emin ayağa kalktı.

 

"Zeynep hanım, ben birazdan geliyorum. Eşime odaya kadar eşlik edeyim?" Dediğinde Zeynep hanım da ayaklanmıştı.

 

"Siz rahatınıza bakın Emin bey."

 

"Tanıştığımıza çok memnun oldum tekrardan Zeynep." Deyip sarıldım bu sefer. İrem arada kalırken uzaklaştırmaya çalışıyordu.

 

Zeynep de karşılık verip kısa bir süre sonra ayrıldık. Önden kızımla ilerlerken arkamdan Emin de geliyordu.

 

Sessizce kulağıma doğru fısıldadı. "Serseri demek? Kızlarımız niye bana karşı böyleler daha iyi anladım. Meğerse anneleri fişekliyormuş?"

 

Gözlerimi büyütüp Yalandan itiraz ettim.

 

"Tövbe, üzerime kuru iftira atma Kocacığım. Kızlarımız kendileri söylüyorlar arkalarından ben fişeklemiyorum?" Masum masum gözlerine bakarken odaya doğru ilerlemeye devam ediyorduk.

 

"Hım.. anlarız şimdi?" Deyip kızını kucağına çekti. İrem anında boynuna sarılırken "Babacığım, sana bu kelimeyi kim öğretti. Serseri kelimesi çok ayıp bir şey, bir daha söyleme tamam mı?" Dedi Emin.

 

İrem kocaman açmış gözleriyle babasına bakarken "Ben dedim. Ayıp. Olmaz. Annem söyledi," Demesiyle gözlerimi kıstım.

 

Hain evlat!

 

Emin kısa bir bakış attı bana doğru. Görmezden gelip saçlarımı arkaya atarak önden ilerledim. "Zaten bizde sıkılmıştık burada. Eve geçeriz, değil mi kızım?"

 

Odaya nihayet geçmiştik. "Babamla park, sen gidebilirsin." Diyen kızımla homurdanarak kızıma döndüm.

 

"Minik kızım, parka gitmek istiyordu zaten. Gideriz Babacığım, işim bitsin. Annen de gelecek onsuz olmaz." Deyip yanaklarından öptü.

 

Yüzünü saklamaya çalışan kızım kıkırdamaya başlamasıyla babasının öpücüklerinden kurtulmaya çalışıyordu.

 

"Baba dur yeter!"

 

"Yeter babası, yüzü kızardı senden kaçacak diye?" İmayla söylendim.

 

"Hatun kıskanmana gerek yok. Seni de öperim ben?" Göz kırpıp sırıtığında gözlerim kocaman oldu. Kızımı tekrar kucakladım.

 

Edepsiz kuduruk horoz!

 

"Ne münasebet, kızımdan kıskanacak değilim. Sen işine geri dön. Biz gideriz." Deyip kapıyı açıyordum ki belimden yakalayıp kendine doğru çekti.

 

"Nereye hatun, ifadeni almadan? Kolay kolay kaçabileceğini mi sandın?" Deyip yanaklarımdan öptü.

 

"Akşam ifademi alırsın hayatım. Biz yeterince meşgul ettik seni." Deyip yanaklarından öptüm. Kaçarcasına çıkacaktım ki kolları arasında olmamla adım attığım an geri döndüm.

 

"Benim şimdi alasım var hatun." Deyip köşedeki uzun koltukta oturan Keremi çağırdı. Kerem anında yanımıza geldiğinde Emin ona doğru döndü.

 

"İrem'i arabaya götür, birazdan geliyoruz. Yanında otur." Diye tembihlemesiyle başını salladı. İrem'i tekrar alırken "Peki abi." Deyip odadan çıkmasıyla kapının kapanması bir oldu.

 

Emin direkt bana döndüğünde şirinlikle gülümsedim. Odadaki panjurları kapattığında her adımda duvara doğru itekledi bedenini.

 

"Nerede kalmıştık yavrum?"

 

"Zeynep'le yarım kalan görüşmen..." demeden belimden tuttuğu gibi kendine doğru çekti.

 

"Küçücük çocuğa serseri dedirtmeye utanmıyor musun sen hatun? Babalarına söylemesi için yanında bilerek söylüyorsun değil mi?"

 

Dudakları dudaklarımla yanağımın arasında kalan boşluğa sürtündüğünde kesik kesik soluklandım.

 

"Ben hiç öyle şey yapar mıyım kocacım? Birinden duymuş demek ki?" Diye itiraz ettiğimde gözlerine masumca baktım.

 

"Hım, kimden duymuş olabilir ki minik kızımız?" Eli bel boşluğumu buldu. Sertçe yutkundum.

 

"Amcası." Diye atıldım hemen. "Amcasından duymuştur. O çok söyler ya böyle şeyler?"

 

"Yani, seninle hiçbir alakası yok öyle mi karıcığım?" Gözlerime inanmayarak bakıp tek kaşını hayretle yukarıya kaldırdı.

 

"Yok." Dedim ellerim boynuna giderken. Duvara yaslı duruyordum. Emin ise kendini bana iyice bastırdı.

 

Dudaklarımdan yavaşça öpüp durduğunda "11 yıllık karım hala bana bu yalanların sökülmeyeceğini anlamamış sanırım. İfadesini geniş bir vakitte almam şart oldu." Dedi kısık bir sesle.

 

"Geniş bir vakitte bol bol alırsın hayatım, evet." Deyip ensesindeki saçlarıyla oynayıp durdum.

 

"Ben şimdi alayım en iyisi. Geniş bir vakitte başka bir ifadeyi de alırım." Deyip boynuma doğru yüzünü gömdü. Hafif öpücükler bırakırken gözlerim kapanıyordu.

 

Elleri yukarıya doğru çıktığında sol askılığı hafif aşağıya doğru kaydırdı. Bu adamın bu yaşında hala bu enerjisi olması...

 

"Emin, burası iş yeri!" Dedim durmasını istercesine.

 

"Benim iş yerim evet." Dedi kanıtlar gibi altını bastırırken.

 

"Ama yine de disiplini olan bir iş yeri." Dedim gözlerimi aralarken. Dudaklarını boynumdan çekip gözlerime döndürdü.

 

"Ben de şu an bir disiplin sağlamaya çalışıyorum hatunum." Deyip dudaklarımdan öptü.

 

"Anlamadım?" Dedim ondan ayrılır ayrılmaz kaşlarımı çatarken. "Sen disiplini böyle mi sağlıyorsun yani?"

 

Kahkaha attı söylediklerimle. Surat asıp omzuna bir tane yumruk attım. "Ne gülüyorsun ya?"

 

"Yavrum, bu disiplin bir sana özel." Belimi okşadı. "Huysuzlanma hemen." Deyip gerdanımdan öptü.

 

"Sen de bir daha öyle şeyler deme, bilmiyor musun beni? Fesat anlarım ben!"

 

"Bilmez miyim hiç... Karım tam bir fesat canavarı. Her söylediğimi başka algılıyor. Oysaki hepsi sana ima edilmiş Fesatlıklar." Deyip öpmeye devam ettiğinde durdurmak zorunda kaldım. Toplantısı devam ediyordu ve Zeynep'e yeterince ayıp olmuştu.

 

"Hayatım, Zeynep bekliyor?" Dedim uyararak.

 

Ofladı. "Akşam benimsin duydun mu beni? Çocuklar var itirazını dinlemem bu gece. Çok özledim ben karımı. Barış yüzünden sana doyasıya dokunamıyorum zaten." İsyan eder gibiydi. Haklıydı da.

 

İrem'den daha çok Barış yüzünden hasretik birbirimize.

 

"Amcasına yollayalım?" Dememle itiraz etti.

 

"Baban ne zamandır torununu görmek istiyordu, ona göndeririz toptan hepsini. Biz seninle evde baş başa.. ." Deyip boynumdan öptü özlemle.

 

"Dört çocuk istersen olacağı bu olur Kocacığım. Sonra böyle kaçak göçek..." Beni duvardan ayırıp kucağına aldı aceleyle. Çığlık attığım gibi göğsüne tutunduğumda sertçe kızdım.

 

"Ani hareketlerden ne zaman kaçınacaksın sen ya?"

 

"Sen de Ani sözlerinden ne zaman kaçınacaksın acaba yavrum." Deyip masasına doğru ilerledi. Beni masanın üzerine bırakıp ellerini iki yanıma bastırdı.

 

"Sen kuduruyordun değil mi, tüh unutmuşum. Üzgünüm Kocacığım." Derken bir suç işlemişim gibi bakışlarımı kaçırdım.

 

"Telafi edebilirsin hiç sıkıntı değil." Göz kırptı çapkınca.

 

Ellerim, ellerinin yanını buldu. Bacak üstüne bacak atıp öne doğru eğildim. Gözleri aşağıya doğru kaymıştı bile.

 

"Anlaştık Kocacığım ama şimdi sen işine biz de hazırlanmaya gidelim. Çocukları parka götüreceğini söylemiştin." Gömleğinin iki düğmesi çözülmüştü. İlikleyip yakasından tuttuğum gibi dudaklarına etkili bir öpücük koyup aşağıya indim. Yukarıya doğru kayan eteğimi düzeltip askımı omzuma taktım geri. Daha sonra odadan çıkarken genişçe gülümsemiştim.

 

🕯

 

"Emir bir daha karımı boş yere gazlarsan abi mabi demem o olmayan aklını alırım."

 

"Abi demiyorsun zaten saygısız herif! Yengeme önceden haber vermem gerek ki önlemini alsın. Valla kardeşim senin şirket, şirket değil." Demesiyle ensesine bir tane şaplak yemişti Emin tarafından. Sert bir şekilde gözlerine bakarken İrem'e çorba içiriyordum.

 

İkizler ise eğlence ayağına kadar gelmişçesine didişen ikiliyi izliyorlardı.

 

Barış ise Amcasını kollar gibi önüne elini uzatıp duruyordu.

 

"Emir! Kes sesini dalmayayım sana!"

 

"Yenge sende bir şey desene?" Topu bana atan Emir'le ters bir bakış attım.

 

İrem'e bir kaşık daha çorba içirip "Beni boş yere gazlıyorsun kayın biradercim? İnsanların günahına sokuyorsun beni resmen. O günahlar seni bulsun Emir. Bir daha beni fişekle bak ne yapıyorum?" Derken gözlerine imayla baktım.

 

Anında anlayıp suratını ekşiltip homurdandığında Barış'a döndü.

 

"Barış, büyüyünce annenin karşısına bir değil üç beş tane gelin çıkar tamam mı?" Dediğinde gözlerim kocaman açıldı. Tam bardağı kafasına atacaktım ki sofrada çocukların olduğunu hatırladım.

 

"Ama olmaz ki? Benim kalbim hepsini nasıl sevsin? Bir annemi sevsem olmuyor mu amca?" Diyen Barış'la, Emir gözlerini kısarak baktı. Emin oradan keyiflrnircesine arkasına yaslanırken "İşte benim oğlum." Diye takdir etmişti.

 

"Hain yeğen!" Deyip bu sefer de İkizlere döndü.

 

"Amca hiç bize bakma. Benim bir sevdiğim var zaten. Babamın karşısına onu çıkaracağım." Demesiyle Emin ve Emir yer değiştirmiş gibiydi. Emir keyiflenirken Emin homurdanmaya başlamıştı.

 

Tek kaşımı sorar gibi kaldırıp hüzünle sordum. "Aşk olsun kızım. Bana niye anlatmıyorsun?"

 

Emin hızla bana doğru döndü. İrem'le ilgilenmeye döner gibi yaptım.

 

"Peri'm benim! Senin, amcacı olduğunu biliyordum be! Çıldırt babanı delirsin." Ellerini çırpıp Peri'nin yanına doğru geçti. Mehir hafif şaşkınlıkla kardeşine bakarken tek kaşını hayretle yukarıya kaldırdı.

 

"O çocuk olduğunu söyleme bana süslü?"

 

Omuz silkti. "Olur söylemem kokoş." Deyip yemeğine döndüğümde Emin kalpten gidecek gibi kızına baktı.

 

"Ablam bu yaşta sevgili mi yapmış? Kim o şanssız lavuk?" Diyen Barış olmuştu.

 

Peri anında "Lavuk deme ona. O bir beyefendi." Deyip hayranlıkla iç çekerken babasının radarına yakalanınca bakışlarını kaçırıp bana döndü.

 

"Anne, babama ne oldu? Kilitlenmiş gibi bana bakıyor?"

 

Adama ivme indirdin kızım, daha ne olsun.

 

"Sorun yok Peri. Babana kâl geldi azıcık. Annen çözer şimdi." Der gibi pişkince sırıtırken sertçe masa altından ayağına tekme attım.

 

"Baba?" Dedi Mehir gözünün önüne elini sallarken.

 

"Babamın kalbine indirdi, ablam. Öyle pat diye söylenir mi?" Diye hayıflanmıştı Barış.

 

"Baba?" Diyen İrem olmuştu.

 

"Numara yapıyor babanız, her seferinde yutuyorsunuz sizde." Deyip "Emin!" Dedim sinirle. Anında kendine gelirken sertçe yutkundu.

 

"Ha, düzeldi. Ne diyordum?" Deyip konuşmasına devam etti Peri.

 

"Bir sevdiğin var diyordun Peri. Nasıl tanıştınız siz?" Emir, Allah'ın cezası kayın biraderi! Kessene sesini!

 

"Tokam yere düşmüştü. O sırada düştüğünü bilmiyorum tabi. Tokayı aldığı gibi bileğine takmış. Ay amca benden hoşlandığını göstermiş, Tokayı bileğine takarak." Heyecanlı heyecanlı anlatmaya devam edecekken Emin araya girdi.

 

"Bildiğin sapık, bu kızım. Uzak dur sen o çocuktan! Hatta bir daha denk gelirseniz tekmele."

 

"Ama annem Demişti ki, bir erkek senin tokanı bileğine takıyorsa senden hoşlandığını göstermek içinmiş?" Bakışları beni buldu. "Öyle değil miydi Anne?"

 

Emin hızla bana döndü. Şirince sırıttım.

 

"Yenge, gazabın mübarek olsun."

 

"Hatun, çocuğa yalan yanlış bilgiler niye veriyorsun? Sapıklık resmen yaptığı!" Diye homurdandığında Peri surat astı.

 

"Ne yani, gerçekten Sapık mı?"

 

Mehir ortaya atıldı. "Hayır süslü. Babamız senden hoşlanan bir erkeğin olduğunu duyunca seni vazgeçirmeye çalışıyor."

 

"Babam doğru diyor, onun yaptığı tam bir sapıklık. Senin tokanın bileğinde ne işi varmış?" Diye diklendi Barış.

 

"Ya sen bir sussana!" Diye aynı anda bağırdı ikizler.

 

"Siz babanıza bakmayın." Dedim imayla. "Kendisi sanki benim tokamı bileğinde taşımıyor!" Der demez sol elini masanın altına gizledi.

 

"Hatun!" Diye uyarsa da "Sen de o zaman Sapıksın Emin." Dedim kimsenin duyamayacağı bir şekilde kulağına doğru fısıldarken.

 

Tek kaşını sinirle yukarıya doğru kaldırdı.

 

"Baba!" Diye seslendi Peri, sesinde kızgınlık vardı.

 

"Ben başkayım meleğim. Annenizle evliyim."

 

"Ben de evleneceğim o zaman!"

 

"Sapık o kızım, evlenilmez onunla. Sen babanın dizinde oturacaksın değil mi?"

 

"Oldu kardeşim. Yaşlana kadar evde kalsın."

 

Eliyle Abisini işaret etti. "İlk defa doğru bir şey dedi hayırsız. Aynen öyle, güzel olmaz mıydı kızım benim." Bir umut soğutmaya çalışır gibiydi fakat Peri inatçıydı, diklenirdi.

 

"O zaman ben de babamın evine gideyim Kocacığım? Sonuçta benim babam da dizinin dibinde durmamı istiyordu?" Olaya el attım anında.

 

"Gel yenge, biz seni bu hödükten boşatalım. Sen de bir babanın göz bebeği değil miydin?" Fişekleme, kayın bozuntusu!

 

"Çocuklar kulaklarınızı kapatın!" Diye uyardı Emin. Çocuklar mırın kırın etse de kulaklarını kapattılar. Ben de İrem'inkini.

 

"Emir, senin evliyatını sikerim! Ne demek boşandırmak! Seni..." Diyerek küfürleri sandığında Emir göz devirdi.

 

Emin'i zar zor zapt etmiştim. Önüne döndüğünde ise gülmemeye çalıştım.

 

"Gülme sende hatun!"

 

"Oy tamam ikizleri kıskanan Kocacığım." Deyip iki yanağında öptüm. O sırada çocuklar kulaklarından ellerini çekmişti.

 

Bakışları anında ikizleri bulan kocam "Bir daha o sapığa izin verme tokanı alsın! Bu yaşta bu numaralar iyi değil." Diye uyarmıştı.

 

"Anne, sen de izin verme tamam mı? Babamı duydun, tokağı bileğine takmak kötüymüş." Diyen kızımla Emir anırdı evin içinde.

 

"Kötü." Diye ortak çıkmıştı İrem de.

 

"Bir daha olursa bana söyle, ben döveyim." Diyen Barış'la, Emin derin bir iç çekti.

 

Adamı hepten kalpten götürecekler imdat!

 

"Kocamla uğraşmayı kesin bakayım? Dönün önünüze yemeğinizi yiyin." Diye son noktayı koyup kocamın kulağına doğru fısıldadım.

 

"Kız çocuğu diye tutturursan böyle Kudurursun kıskançlıktan işte Kocacığım. Al sana paytak paytak yürüyen üç kız çocuğu. Keyfini çıkar bunlar daha iyi günlerin. Aman dikkat et o kalbine ha. Sen bana lazımsın." Deyip göz kırpıp önüme döndüğümde bacak üstüne bacak attım.

 

"Aklıma tüküreyim!" Diye sitem etmişti en son.

 

🕯

 

"Çocuklar siz daha hazırlanmadınız mı? Servis kaçacak. Kime diyorum ikizler, Barış!" Diye odadan bağırsam da kimseden çıt çıkmıyordu. Sol kulağıma küpemi de takıp odadan çıkarken ilk önce ikizlerin odasına girdim. Odada olmayışıyla Barış'ın odasına daldım.

 

"Barış!" Diye seslensem de odada olmayışıyla aşağıya telaşla indim.

 

"Çocuklar neredesiniz? Sabahtan beri size sesleniyorum." Salonda olmayışıyla mutfağa girdiğimde rahatladım. Derin bir nefes aldığımda korkudan ölecek gibiydim.

 

"Sabahtan beri size sesleniyorum, duymuyor musunuz beni? Barış, ikizler!" Diye seslensem de duymadılar beni.

 

İkizler yemek masasının en sonunda oturuyorlardı, Barış ise hemen yanlarındaydı. İrem bu saatte uyanmazdı ki? Emin! Sen de mi duymuyorsun beni?

 

Yanlarına doğru ilerlrdim. Fakat hiçbiri beni duymadı. Emin'e seslensem de bana bakmadı. Emin bana bakmadı..

 

Ne oluyor burada? Sizin yüzünüz niye asık? Emin'in omzuna dokundum. Ardından yanağına dokunsam da tepki vermedi.

 

Şu an çoktan beni kucağına çekip günaydın demesi gerekmiyor muydu?

 

Bu sefer çocukların yanına doğru ilerledim. İkizlerin önüne geçsem de görmediler beni.

 

"Baba, annemin soğukluğunu hissedebiliyor musun? Onsuz bu kahvaltı hiç eğlenceli değil. Keşke burada olsa?" Diyen Mehir olmuştu.

 

O ne demekti şimdi?

 

"Keşke Miniğim, ama burada değil. Gelemez artık."

 

Neden!

 

Yanına doğru koştum hemen. Elimi salladım görsün diye. Bağırdım çağırdım ama varlığım yokmuş gibi hissedildi.

 

"Annemi kaybedeli çok uzun zaman geçmiş gibi hissediyorum ama sadece üç gün geçti." Diyen Peri hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

 

Ağlama meleğim. Ben buradayım.

 

"Peri!" Diye bağırdım yeniden ama duymadılar.

 

Yataktan nasıl uyandım bilmiyorum ama çığlık atarak doğrulmuştum.

 

Benim çığlığımla Emin de kalkarken nefes nefese kaldım. Bir elim kalbimi bulduğunda "İpek, ne oldu yavrum? Kabus mu gördün?" Deyip baş ucundaki suyu bana içirdi. Kana kana içirirken kalbim yerinden çıkacak gibiydi.

 

Bardağı yerine koyup bana doğru döndü. Nefes nefeseydim hala. Kendimde değildim.

 

"Meleğim, bana odaklan. Her ne gördüysen kabustu tamam mı? Ben buradayım." Deyip saçlarımı öptü. Sıkıca göğsüne sığınırken varlığımın gerçeğine yavaş yavaş inanmaya başladım.

 

Sırtımı sıvazlayıp durduğunda bir çocuk gibiydim şu an.

 

"Emin.." diye fısıldadım zar zor. Gözlerine doğru döndüğümde boynuna sarıldım. Emin'in varlığına ihtiyacım vardı.

 

"Söyle hatunum? Seni bu hale sokan kabus ne, söyle. Söyle ki ecdadını.." demeye kalmadan dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum.

 

"Hissediyor musun beni?" Diye saçma bir soru sorduğumda anlamayarak yüzüme baktı.

 

"Hissediyorum tabiki yavrum. O nasıl bir saçma soru?"

 

"Öpsene beni." Dedim nefessizce.

 

"Yavrum." Demeye kalmadan ben öptüm onu. Bir süre sonra karşılığını verince boynuna daha çok sarıldım. Yatakta üzerine çıktığımda elleri belimi bulup benden ayrılıp yanaklarımı okşadı.

 

"Hatunum, yanımdasın, hissediyorum varlığını. Görüyorum seni." Dediğinde sanki ne gördüğümü anlamış gibiydi. Doğruydu da.

 

"Seni görmemem mümkün mü? Ben senin o kokunu daha odaya girmeden alırken..." Dudaklarından öptüm yeniden. "Çok gerçekçiydi. Çocuklar bile duymuyordu beni."

 

"Geçti ama meleğim. Sadece bir kabustu." Deyip sarıldı bana.

 

"Çocuklara bakacağım." Deyip hızla ondan ayrılırken.

 

"İçin rahat edecekse gel bakalım." Deyip yataktan kalktı. Üzerine pantolonu geçirip tişörtünü de giyerken sabahlığımı giydim bende.

 

Odadan çıkıp ikizlerin odasına girerken mışıl mışıl uyuyorlardı. Beşikte ise İrem eli ağzında uyumaya devam ederken Barış'ın odasına geçtim. Gece yine yanımıza sızmıştı. Emin dayanamadın yatağına geri götürmüştü.

 

"İçin rahatladı mı yavrum?" Diye sorduğunda başımı salladım. Bedenimi kendine doğru çekince "Saat kaç?" diye sordum.

 

"Yedi buçuk." Demesiyle "Çocuklar okula gidecek, kahvaltıyı hazırlayalım o zaman." Dememle odadan çıkarmıştı bizi.

 

"Sen hiç yorulmuyorsun ve masada oturup kocanın hünerlerini izliyorsun tamam mı?" Muzurca sırıttığında gülümsedim genişçe.

 

"Şarkı da var mı Kocacığım, seni izlerken iyi gidiyor." Dememle kahkaha attı.

 

Mutfağa indiğimiz de beni masanın üzerine oturttu ve dudaklarımda küçük bir öpücük çaldığında "Hizmetimiz de müzik bulunmuyor maalesef. Sesim çok kötüdür de.." dedi sırıtarak.

 

"Eh ne yapalım, seni böyle aldık zaten. Geri de iade edemiyoruz."

 

"Kocana böyle şeyler söylememelisin Hanımefendi. Alırken pek memnundunuz." Deyip burnuma küçük bir fıskiye vurup tezgahın önüne geçti. Korkum geçmişti yine sayesinde.

 

Bir kabustu ama çok korkutucuydu.

 

"Kandırıldım." Dedim söylenir gibi.

 

"Bende Kandırıldım ama karıcığım." Yandan bir bakış attığında Yalandan kaşlarımı çattım.

 

"Ben seni kandırmadım! Üstüme iftira atma. "

 

"Çok güzel yemekler yapıyorum dedin, mutfaktan çıkmam dedin. Ama gel gör ki mutfağa girdiğin yok. Yine Kocana iş kitledin."

 

Ağzım şaşkınlıkla açıldı. Kaşlarımı çattım. "Yalancı mı oldun şimdi de başıma dingil herif! Daha demin kendin dedin ya ben kahvaltıyı hazırlarım diye? Ayrıca iftira atacaksan tutarlı bir şey at. Yemeklerime ölüp biten kimdi?"

 

"Ben sana ölürüm bir tek yavrum." Göz kırpıp çaydana su koydu.

 

"Edebiyat yapma bana!"

 

"Sabahları hiç çekilmediğini söylemiş miydim karıcığım?"

 

"Emin!" Diye kızdım.

 

"Efendim yavrum?" Diyerek bana doğru döndüğünde sertçe yutkundum.

 

"Dön önüne." Dedim hızlıca. Hormonlar defolun gidin!

 

"Emriniz olur hatun." Deyip önüne döndüğünde manzaramı seyrederek tadını çıkarmaya başladım. Arada bir sinir etse de işine devam ediyordu.

 

"Emin?" Dedim iç ceker gibi. Domatesi doğrarken bana baktı.

 

"Efendim hatun?" Bir sıkıntılı durum olduğunu fark edince bıçağı ve domatesi bırakıp elini sildi. Yanıma geldiğinde ise elleri yanağımı buldu.

 

"Söyle Yavrum?"

 

"İçime kötü bir his oturdu gitmiyor. " şurama çökmüştü gitmiyordu. Alnımdan öptü.

 

"Meleğim, kabusun etkisidir. Düşünme onu, beni; bizi düşün. Gerçek olmayacak bir şey için kendini üzmeye değer mi?" Gözlerimin içine şefkatle baktığında tebessüm etti rahatlamamı isteyerek.

 

"Değmez değil mi?" Dudaklarından öptü.

 

"Değmez." Dedi hafif kızarcasına. "Hiçbir şey senden değerli değil yavrum. Üzme kendini."

 

İçime bir rahatlama çöktü o an. Derin bir nefes aldığımda "Emin?" Dedim son harfini uzatarak.

 

"Hım."

 

"İyi ki varsın." Dedim yanaklarından öperek.

 

Haylaz bir çocuk gibi sırıttı. "Ben olmazsam zaten senin yemek yapacağın yok hatun. İyi ki beni almışsın yoksa sen benim gibi kocayı zor bulursun."

 

Gözlerimi kıstım. "Kendine pay çıkardın yine bravo sana hayatım."

 

"Fırsatçılık bunu gerektirir hatun, sana da tavsiye ederim. " deyip iki elini yanıma koyup yüzüme doğru eğilirken munzurca gülümsedim.

 

"Hım, öyle mi yapayım?" Derken göğsünü okşuyordum.

 

"Kesinlikle yapmalısın yavrum." Deyip dudaklarıma dudaklarını sürttü.

 

"Sen ilk başta böyle değildin?" Dedim saçlarımı yana doğru atarken.

 

"Nasıldım ki Hanımefendi." Gözlerinde munzurluk parıltısı oldu.

 

"Sana sormak lazım Emin bey. Nasıldınız?"

 

"Senden önce bir hayatım vardı ama senden sonrası yaşamak gibiydi."

 

"Klasik erkek yalanı." Desem de sözümü böldü.

 

"Eksik söylüyorsun hatun. Herkeste farklı hissettiren klasik erkek doğrusu." Deyip boynuma doğru yöneldiğinde "Şimdi de böyle mi kandırıyorsunuz?" Dedim imayla.

 

Gözleri yeniden beni buldu. "Sana bir şey itiraf edeyim mi? Kandırılmak ile ilgili?"

 

"Et bakalım?" Dediğimde dudaklarımdan öptü yeniden.

 

"Sen beni kandırdığın zamanlar aslında her şeyi bilerek beni kandırmana izin verdim." Dediğinde kafam allak bullak oldu.

 

İmdatlar olsun o ne demek şimdi?

 

Beni bu itirafla baş başa bırakıp işine geri döndüğünde yerimden inip yanına geçtim. Meraklı yanımı ortaya çıkarmıştı bir kere.

 

"O ne demek dingil Mafya şimdi? Ya bıraksana domatesi, bana dön!" Dedim kolundan tutup kendime doğru çevirirken.

 

Eşek herif muzurca gülüyor bir de.

 

"Döndüm hatun, ne oldu?"

 

"Ne mi oldu? Az önce bana itirafta bulundun ve beni merak içinde bırakarak işine döndün Emin! O ne demek söylesene, çatlatma insanı!"

 

Beni kendine doğru çekip ellerini belime attı. "Bir öpücüğe veririm cevabını?"

 

Fırsatçı herif! O öpücüğü alırdı ama yine de söylemezdi.

 

"Söylemezsen söyleme be! Çok da merak etmedim zaten."

 

Yalanı yiyeyim İpek!

 

Mutfaktan çıkıp yukarıya çıktığımda Emin eğlenircesine ıslık çalmaya başladı.

 

"Allah'ın Fırsatçı herifi!" Diye aşağıya doğru bağırdığım sıra Emir karşıma çıktı. Küçük bir çığlık attığımda "Hayırdır yenge, kardeşim yine ne Fırsatçılık yaptı?" Diye sordu eğlenir gibi.

 

"Git kardeşine sor!" Deyip ikizlerin odasına girdim. İkizler hala uyuyordu. İki yatak arasına geçip ikisini uyandırmak istercesine öptüğümde ilk başta homurdandılar.

 

"Peri, Mehir hadi uyanın." Diye sesli uyardığımda Peri kıçını bana doğru çevirdi. Ayıplarcasına kınadım.

 

"Ayıp, insan hiç annesine kıçını döndürür mü?"

 

Mehir yavaş yavaş uyanmaya başladığında yataktan doğrulup yanaklarımdan öptü. "Günaydın Annecim."

 

Bende kızıma karşılık verip kokusunu içime çektiğimde "Günaydın meleğim." Dedim. Bakışları kardeşini bulunca "Süslü hala uyuyor. Kalk kız!" Deyip ayağıyla kalçasını dürttü.

 

"Mehir!" Diye kızsam da bir kere daha aynını yaptı. Peri bu sefer yataktan hızla kalkıp Mehir'e doğru saldıracakken aralarına girdim.

 

"Yine başlamayın bücürler! Derhal elinizi yüzünüzü yıkayın!" Deyip Peri'yi de öptüğüm gibi Barış'ın odasına daldım.

 

Yatakta yüzüstü uyuyordu yine. Deli gibi bir yatma şekli vardı. Yanında oturup yanağından öptüğümde huysuzlandı ablaları gibi.

 

"Barış?" Ayağıyla beni iteklediğinde kaşlarımı çattım.

 

"Ablalarına mı uydun sende küçük oğlan! Yakıştıramadım sana!"

 

"Uyucam ben!"

 

"Uyanma vakti küçük oğlan! Okul vakti, gece yine aramıza sızıp uyumazlık yaparsan sabah da uyanmazsın böyle!" Deyip küçük poposuna bir tane vurdum..

 

Anında uyandı. Bana döndüğü gibi söylenmeye başlamıştı. "Anne, git ikizleri uyandır. Niye hep ben önce kalkıyorum ya!"

 

Burnunu sıktım. "Onlar kalktı bile küçük oğlan." Dedim yanaklarından öperken.

 

"Uyandılar mı, hayret. Seni bezdirirler diye düşünmüştüm anne."

 

"Çabuk Uyandılar bu sefer değil mi?" Hafif şaşkınlık içinde kıkırdarken Barış da gülümseyerek onayladı.

 

"Evet, hayret edilesi!"

 

"Hadi bakalım babanız kahvaltı hazırladı. Soğumadan mutfakta olun." Deyip odadan çıkacakken Barış'ın imalı sesini duydum.

 

"Yine babama mi kitledin kahvaltıyı Anne?"

 

"Barış!" Diye yalandan kızdım.

 

"Gideyim de babama yardım edeyim. Evin kızlarından bize hayır yok." Dediğinde iç çeker gibi söylemişti.

 

"Hain evlat!" Aşağıya indim ardından.

 

İkizler çoktan sofraya geçmiş bizi bekliyorlardı. Emin ıslık çalmaya devam ederek tabakları önüne bıraktığında beni görmesiyle göz kırptı.

 

Sert bir bakış atıp Barış'ı bekledim. İrem'i şimdi kaldırmak istememiştim. Sonra huysuzlanıyordu uykusuzluktan.

 

"Yenge, hayırdır yüzün yine öfke satıyor?" Diyen Emir'le, Emin cevap verdi.

 

"Meraktan o, abi."

 

Şerefsiz horoz!

 

Emir hızla bana döndü. Eliyle kocamı işaret ettiğinde "Kız sen bu herife ne yaptın da bana abi diyecek kadar mutlu? Sırrını bana da söyle, bu herifin Somurtkan ifadesi hiç çekilmiyor şirkette." Dedi anlaşma ister gibi.

 

"Lan katıksız herif!"

 

"Ne olacak beni merak içinde bıraktı ya onun mutluluğudur!" Dediğimde ters bir bakış attım kocama.

 

Barış da merdivenlerden hızla inerek yanımıza gelirken babasının tarafına geçmişti.

 

"Günaydın baba, annem yine kahvaltıyı sana kitlemiş?" Dedi kucağına çıkar çıkmaz. Hain.

 

Emin bana bakınca "Eh biraz öyle oldu." Dedi sırıtarak.

 

"Annem de sizinle uğraşıyor minik. Bırak da biraz babam hazırlasın kahvaltıyı." Diye savunmaya geçiş yaptı Mehir.

 

"Hanımefendinin incileri dökülür sonra değil mi? Baba, sen boş ver Kız milletini. Ben sana yardım ederim." Dediğinde yerime oturdum.

 

"Aslan oğlum." Deyip yanaklarından öptü.

 

"Kız milleti dediğin de annen, kardeşlerin be!" Diye çıkıştı Peri.

 

"Oy sen kırıldın mı Peri abla."

 

"Birbirinizle uğraşmayın bakayım! Hepinize kurban olurum ben." Deyip sofraya oturdular.

 

Barış da yana geçtiğinde "Sabah sabah didişmeleriniz enerjinizi getirdiyse Kahvaltınızı yapın." Dedim.

 

"Annenizi duydunuz, konuşmak yok. Sadece ağzınız oynasın." Diyen Emin'le bana İmayla baktı yine.

 

Çocuklar önlerine döndüğünde Emir de onlara uymuştu.

 

"Pişt yenge, ne kızdırdı seni yine? Bizim damat da pek sinir bozucu canım. Gül gibi yengemizi sinirlendirip duruyor."

 

"Gazlama beni Emir!" Diye uyardım.

 

"Yaparsın sen yengelerin bir tanesi. Sen bu çakalı süründürürsün."

 

"Emir!" Diye kızdım alttan bacağına tekme atarken.

 

"Aman iyi, toz kondurma Kocana!"

 

"Yavrum, merak kediyi öldürülmüş biliyor musun?" Diyen Emin ballı ekmeği bana uzattı.

 

"Hem merak ettir, sonra da gel bana nutuk çek. Dua et çocuklar burada. Yoksa ben sana gösterirdim merak ettirmeyi." Diye söylenip elini ısırarak ekmeği aldım ağzıma.

 

Kulağıma doğru eğildi. "Hım, neymiş benim karımın merak ettirme yöntemi?" Diye haylazca sorduğunda Emir çocuklarla ilgileniyordu.

 

Kulağına doğru ağır ağır fısıldadım. Ardından gülümseyip çayıma doğru dönüp bir yudum içtiğimde boğazından gelen yutkunma sesini zevkle seyrettim.

 

Merak ettirmek öyle değil böyle yapılır kocacım.

 

"Ben gidiyorum!" Pat diye sofradan kalkınca herkes ona doğru döndü. Bende Yalandan bir merakla "Nereye Kocacığım daha kahvaltı etmedin?" Dememle bana öfkeyle baktı.

 

Peyniri ağzıma attım. "İşe geçeceğim müsaaden olursa hatun?"

 

"Git tabi Kocacığım. Git de işler birikmesin." İmayla gülümsediğinde "Beni kapıya kadar geçirmeyecek misin yavrum?" Demişti.

 

Ayağa kalktım. O sırada çocuklar seslenmişti.

 

"Baba okul harçlığı vermeden nereye?" Başlarına dikilen üç minik elini açmıştı para der gibi.

 

"Ahajafadf bayram harçlığına mı denk geldik yine. O zaman ben de bir harçlık alırım." Diyen Emir, üç çocuğun arkasına dikildiğinde gülmemeye çalıştım.

 

Emin üç çocuğunu anlar gibi baksa da Emir'e anlamayarak baktı.

 

"Sen ne alaka lan?"

 

"Ee, harçlık verecekmişsin? Ben de payımı istedim, ne var?"

 

"Lan sen benden büyük değil misin? Sürekli bunu kafama takmıyor musun? Şimdi mi küçüldün sen gevşek!"

 

"Para akışı nerede ben orada kardeşim. Hadi ama çocuklar ağaç öldü burada."

 

Gülmemi daha fazla tutamayıp dışarıya attığımda elim karnımı bulmuştu.

 

Emin homurdanarak elini cebine atıp 10 lira çıkarıp eline verdiğinde Emir beğenmeyerek elindeki tomar dolu parayı işaret edince "Al lan al!" Diye çıkıştı en son.

 

Parayı kaptığı gibi çenesinde sürttü. "Bereket versin damat."

 

"Ya baba versene artık bizim harçlığı." Diye sızlanıp duran Mehir yerinde sıçradı.

 

"Al kızım, al. İliğimi sömürdünüz!" Söylenip durdu. Ellerine para bıraktığında hepsi babasına yapıştı. Yanaklarından öpmek ister gibi uzanandıklarında yere doğru Çömeldi üçünü kucağına almak yerine.

 

"Teşekkür ederim Babacığım." Deyip sağ yanağından öpüp kaçtı Peri. Sol yanağından Mehir de öpünce o da kaçmıştı kardeşinin yanına.

 

"Al baba bunu, çok verdin bana." Deyip elindekinin yarısını eline bıraktı Barış.

 

"Aslan parçası, o parayı alıp kaçman gerekiyordu. Enayilik yapmayı değil." Diye azarlar gibi konuştu Emir. Sertçe gözlerine baktığımda geriye çekildi.

 

"Aman iyi be, size de ders vermeye gelmiyor!"

 

"Annem dedi ki, ihtiyacının fazlasından alırsan bu fuzuli olurmuş. Hem bu bana yeter." Dediğinde yanaklarından öpesim geldi.

 

"Annen halt etmiş senin çocuk! Sanki kendisi fuzuli harcama yapmamış gibi." Ayağına tekme savurdum çaktırmadan, susması için.

 

"Kötü örnek olmayacaktık hani yenge?" İmayla Barış'ı işaret edince gülümsedim Yalandan.

 

"Olmayacağız kayın biradercim. Hepimiz için geçerli." Diye uyardım.

 

"Annen doğru diyor Barış oğlum. Aferin sana kerata. Hadi git sen de ablaların yanına." Dediğinde koşa koşa gitti.

 

"Azıcık çakallık öğret şu çocuğa Emin. Bu böyle enayi yürümez." Emir susmadıkça kocam daha da sinirleniyordu.

 

"Lan gevşek herif! Kaybol!" Dediği an elindeki parayı da kapıp bizi yalnız bıraktığında arkasından küfürleri basıyordu.

 

"Sakin ol hayatım. Sana sinirlenmek yakışmıyor. " deyip göğsüne sığınırken bana doğru döndü.

 

"Hepiniz delirtin sonra da sinirlenmek yakışmıyor de?"

 

"Ama sinirlenince ayrı bir caziben çıkıyor ortaya Kocacığım." Dediğimde başımı hafif yana doğru kaydırdım.

 

"Öyle mi?" Der gibi konuşup elini belime attı.

 

"Öyle Kocacığım." Deyip yanağından öptüm.

 

"O zaman ben hep sinirleneyim yavrum." Deyip belimi okşadığında itiraz ettim.

 

"Arada bir hayatım arada bir."

 

"Sen bir şöyle gelsene?" Deyip beni odaya çekti. Merdivenlerden hızlı çıkmasıyla peşinden ilerledim.

 

Bizim odanın kapısını açtığı gibi içeriye soktu beni. Kapıyı kapatıp bedenimi kapıya yasladı.

 

"Aşağıda söylediklerin doğru muydu hatun?"

 

"Bilmem doğru da olabilir de olmayabilir de. Sana kalmış." Deyip ellerim boynunu buldu.

 

"Ne istiyorsun hatun?" Ne demek istediğimi anında anlayıp sorduğunda "Ne demek istediğini? Aşağıda kandırmalardan söz ettin? Ne ima ettin?" Dedim göz kırpıştırarak.

 

"Söyleyeceğim ama kafamı yarmak yok." Önceden uyarını yapar gibi söylediğinde tek kaşımı havaya doğru kaldırdım.

 

"Söz veremem." Dedim.

 

"Kıyacaksın yani Kocana?" Hayret eder gibi sitem etti.

 

"Ne söyleyeceğine bağlı dingil Mafya."

 

"O gönderilmeyen mesajların vardı ya hepsini o an okudum aslında. Ne söylediysen her şeyi." Deyip kulağıma doğru eğildi.

 

İlk başta algılamakta zorlandım. Sonra zihnim o günlere gittiğinde ağzım açık kaldı.

 

Lan o mesajlar, nasıl görmüş olabilir ki?

 

İmdatlar olsun!

 

Ne yani her şeyi biliyordu ve bilmezlikten gelmişti? Aklım almıyordu.

 

"Sen her şeyi biliyordun öyle mi?" Diye bağırdım.

 

"Hıhı."

 

"Ulan ben senin gibi çakalını daha önce görmedim. Çakal herif!" Kafasına bir şeyler atmak ister gibi etrafıma bakınsam da Emin'in gövdesi buna izin vermiyordu.

 

Ellerimi havaya kaldırdım ki elleriyle engelleyip ellerimi tuttu sıkıca. "Göndermediğin bir mesajına cevap verdiğimi hatırla yavrum. O zaman da mı çakmadın durumu?"

 

Düşündüm. Nerede telefonumu karıştırdım diye yollamadığım bir mesaj vardı. Emin de hemen AVM'de diye cevap vermesi.

 

İmdat!

 

"Sen bile bile mi yaptın her şeyi? Benim..." devam ettiremedim gerisini.

 

"Senden gelecek her şeyim kabulum yavrum. Bak şimdi? Çok güzel bir yuvamız olmadı mı?"

 

Ellerimden öptü.

 

"Ağzına sıçtım senin Emin! Çakallık bile senin yanında çırak kalır valla bak!"

 

Yüzüme doğru yaklaştı. "Yavrum, küfür ağzına yakışmıyor." Deyip dudaklarımdan öpünce "Fırsatçı demek yanında az kalır Emin! Allah seni kahretmesin emi!" Diye çıkışsam da tınlamayarak kucağına aldı beni.

 

"İşe geçmeden önce senin işini görelim hatun. Bana laf kalabalığı yapmayı kes de karşılık ver!" Deyip dudaklarıma dudaklarını sardı yeniden.

 

"Avucunu yalarsın Emin! Onu beni kanldırmadan önce düşünecektin!" Deyip kucağından indiğim gibi odadan çıktım. Çıktığım gibi geri odaya çekildiğimde Emin'in göğsüne çarptım.

 

"Yavrum. 11 yıl oldu. Seninle çok güzel zamanlarımız, Çocuklarımız oldu. Bunun keyfini çıkarsana sen!" Deyip boynumdan özür diler gibi öptüğünde nazlandım.

 

"Ama çakalın önde gidenimişsin sen! Ben de sanıyorum ki göndermediklerimle eğlenip duruyorum. Meğerse asıl eğlenen senmişsin dingil herif!"

 

"Bence birlikte eğlenebiliriz." Deyip göz kırptığında "Sana zırnık yok bundan sonra Emin! Hadi!" Deyip elimi uzattım. Anlamayarak elime baktığında "Alışverişe gideceğim para lazım!" Dedim çocukların ve Emir'in sömürdükleri yetmezmiş gibi.

 

"Hatun!"

 

"Hiç horozlanma öyle! Beni kandırmanın cezası." Deyip cebini işaret ettiğimde ofladı.

 

"Oflama!" Diye kızdığımda elime para bıraktı. Diğer cebindekine de göz dikerek baktığımda gözlerini kocaman açtı.

 

"Sömürdünüz beni iyice ha!"

 

"Hadi kocacım bütün gün seni bekleyemem."

 

Diğer cebindekilerini de boşaltıp elime bıraktığında göğsüme koydum bir kısmını. Hak etti pis horoz!

 

"İşe kalma hayatım." Deyip odadan çıktığımda arkamdan seslendi.

 

"Hatun, bana verdiğin söz geçerli mi hala?" Diye sordu küçük bir çocuk gibi.

 

"O şansı kaybettin hayatım! Üzgünüm." Deyip suratına kapıyı çarptım en son.

Loading...
0%