Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Giriş

@sayfaarasinda

(20 yıl önce)

Etraftaki tek ses şifacıların adımlarıydı. Şifacı Lamia, elindeki mor renkte olan çiçeği özenle ve dikkatlice taşıyordu. Mor renkli çiçeğin henüz bir adı yoktu.

Lamia beraberindeki iki şifacıyla birlikte kurak topraklardan geçiyordu. Yoldaki yeşil yapraklar o yürüdüğünde kurumaya başlıyordu. Lamia bu duruma acısa da görevini bitirmeliydi.

En sonunda bir göle vardılar. Yanındaki şifacı Flora “Çok yaklaştık.” diye fısıldadı. Lamia anında Flora’ya bir bakış atıp onu susturdu. En ufak bir fısıltıda adadaki elfler bunu duyabilir, başlarına bela açabilirdi.

Lamia gölün içine bir adım attığında bütün su çekildi. Göl tamamen kurudu. Lamia sessizce iç geçirip kuruyan gölde yürümeye devam etti. Yanındaki iki şifacı arkasında kalmıştı, zaten maskesiz ve eldivensiz buraya kadar gelmeleri bile tehlikeliydi. Onların aksine Lamia bu görevi üstlenmişti, elinde eldivenleri, kafasında maskesiyle gölün ortasına ilerliyordu.

Büyük bir lotusun yanına geldi. Lotusun iç kısmı boştu, elindeki çiçeği buraya koyacaktı.

Lamia dikkatle elindeki çiçeği lotusun içine bıraktı. Lotus anında solmaya başladı. Görevi bitmişti Lamia’nın ancak geri dönüp kurak gölden çıkacakken bir fısıltı duydu. Adımları bıçak gibi kesildi ve etrafına baktı. Görünürde kimse yoktu. Yanındaki iki şifacı arkadaşına baktı. Onlar da endişeyle etrafına bakıyor ve Lamia’ya hemen gelmelerini işaret ediyordu.

Lamia kurak gölden çıkmak için adım attığında gölün içini çamurlar kaplamaya başladı. Lamia bunun olacağını biliyordu, çiçeği lotusun içine koyduktan sonra sadece 30 saniyesi olacaktı ama geç kalmıştı. Göl bataklığa dönmeye başlamıştı. Hızlı yürüdü ama bir faydası olmadı, çamurlar hızla arttı. Yardım için arkadaşlarına baktığında bir tanesinin geri geri yürüdüğünü ve kaçtığını gördü.

Diğer şifacı Flora kaçanın aksine Lamia’yı kurtarmak için elini uzattı. Lamia, Flora’nın elini tutmayı başardı ancak Flora’nın Lamia’yı çekmeye gücü yetmiyordu. Flora da Lamia’nın olduğu bataklığa düştü.

Lamia bütün kuralları ve tehlikeleri unutup bir çığlık attı ve Flora’yı tuttu. Ancak Flora çoktan çamur yutmuştu. Normal bir çamur olsaydı ve normal bir bataklıkta olsalardı ölmezdi ama o çiçeğin bataklığı kendisi gibi zehirliydi.

Bataklık dolmaya devam etti ve artık çamurlar Lamia’nın çenesine ulaşmıştı. Çaresizce etrafına bakınıp yardım aramaktan başka yapacak bir şeyi yoktu.

Artık umudu kestiğinde bir ses duydu. Karanlıktan bir silüet geldi ve bataklığa girip Lamia’nın bedenini kucakladı. Lamia çaresizce “Flora.” diye fısıldadı. Silüet Flora’ya bakıp başını iki yana salladı. Lamia’yla birlikte o bataklıktan çıktı ve Lamia’yı toprağa yatırdı.

Lamia silüete tekrar baktığında bir insan değil bir elf olduğunu fark etti ve hemen doğruldu. Elf, Lamia’nın omuzlarından tutup tekrar toprağa oturttu. Lamia’nın yüzündeki maskeyi çıkardı. “Naia.”

Lamia anlamsızca kaşlarını çattı. “Ne?”

“Naia.” diye tekrarladı elf. “İsmim Naia.”

“Lamia.” Elf kaşlarını çattığında Lamia tekrar konuştu. “İsmim Lamia.”

Tekrarladı Naia. “Lamia. Orada ne yapıyordun?”

Söylediklerini es geçerek “Flora’yı kurtaramaz mısın?” diye sordu Lamia. Naia tekrar başını iki yana salladı. Lamia acıyla iç geçirdi. Naia tekrar konuştu. “Orada ne yapıyordun diye sordum Lamia?”

“Seni ilgilendiren bir şey değil. Beni kurtardığın için teşekkür ederim. Artık gitmeliyim.” Ayağa kalktı. “Sende burdan uzaklaş. Hatta bu adadan.”

“Neden?” O sırada bir terslik hissetti. Havayı kokladı. “Neler oluyor Lamia?”

Tek tek anlatırsa çiçeğin zehirli havasında boğularak ölebilirlerdi. Elfleri öldürüp öldüremeyeceğini bilmiyordu Lamia ama kendisi hiçbir zaman ölmek istemezdi. Kısa kesti. “O çiçek bu adayı zehirleyecek. Daha fazlasını anlatamam, burada kalma.” Lamia Naia’nın yanından geçip gitti.

(18 yıl önce)

Ridio Krallığı’nda Kral Qu’nun önünde idam edilecekti Lamia. Tabure, ip her şey hazırdı. Lamia’yı iki muhafız kollarından tutup ipe götürdüler. En başta Kral Qu olmak üzere herkes buraya, krallığın en büyük meydanı olan Sliqs’te toplanmıştı. Halk büyük bir merak ve mutlulukla idamı bekliyordu.

Lamia üzülmüyordu, 2 yıl önce sorsalar Ales’e kaçmayı bile düşünürdü. Ancak Lamia yaşayacağı hayatı yaşamıştı, aşkı da nefreti de ihaneti de tatmıştı. Ölüm onun için bir şey ifade etmiyordu. Ama şimdi tek üzüldüğü şey kızıydı. Rosa’ydı. Ona bir şey olacak korkusu değildi, onu kendinden mahrum etmenin vicdan azabıydı. Daha 2 yaşındaydı, annesiz büyümenin ne demek olduğunu biliyordu Lamia. Teyzesi ona anne gibi olacak, diye düşündü.

Muhafızlar Lamia’yı tabureye çıkarttı. Taburenin çıkardığı gıcırtı, boynuna dolanan urganın hissiyatı onu korkutmadı. Düşündüğü iki şey vardı. Kızı ve Naia. Naia’yı hatırlayınca yüzünde bir gülümse oluştu Lamia’nın.

Kral Qu, Lamia’nın yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde nefretle bakmayı sürdürdü. Sırtını ona dönüp halkının yüzündeki mutlu ifadeyi gördü. “Sevgili Ridio Halkı! Bugün sonunda o zehirli çiçeğin sorumlusunu bulduk. Bu kişi arkamda gördüğünüz Lamia’dır.” Kalabalıktan yuhalama sesleri yükseldi.

Kral Qu kalabalığı susturup konuşmasına devam etti. “Sonunda suçluyu bulduk ve cezasını vereceğiz!” Yüzündeki gülümsemeyle arkasındaki Lamia’ya döndü.

Lamia’nın yüzündeki gülümseme genişledi. Kral Qu nefret dolu bakışlarıyla Lamia’ya karşı konuştu. “Bakın hala gülüyor aptal kadın! Zila Adası’nı zehirledin, çok mu hoşuna gitmişti Lamia?”

“Hiç hoşuma gitmedi. Ama adadan başka seçeneğim yoktu.”

“Adadan başka seçenek yok muydu?! Çiçeği yok etmeyi düşünmedin mi?!”

“Onu yok edemezdim. Anlayacaksın. Anlayacaksınız.” Lamia’nın gözleri kalabalığa döndü ve gür bir sesle bağırdı. “Hepiniz anlayacaksınız! Savaşlar çıkacak! Hiçbiriniz engel olamayacaksınız!”

Kalabalık arasında uğultu başlamıştı. Kral Qu dişlerini sıktı ve elini kaldırarak kalabalığı susturdu. Nefret dolu gözleri hala Lamia’nın üzerindeydi. Gülümsemesi silinmişti. “Boş iddialarınla gider ayak halkımı galeyana getirmeyi düşünüyorsan bu olmayacak. Söylediklerin gerçek olsa bile sen bunu göremeyeceksin. Arkadaşın bile umurunda olmadı.” dediğinde Lamia’nın gözlerine acı yerleşti. Flora’yı hiçbir zaman unutmamıştı, unutmayacaktı.

“Son bir sözün var mı Lamia?” diye sordu Kral Qu. İsmini tükürür gibi söylemişti.

“Naia.” dedi Lamia. “O çiçeğin adı Naia.”

Son sözlerinde hayatını adadığı çiçeğin adını koydu, sevdiği, ölse bile sevmekten vazgeçmeyeceği adamın adını söyledi ve tabureye atılan tekmeyle ayakları boşaldı, boynundaki urgan boğazını sıktı.

Gözleri kapanırken Naia ve Rosa, diye düşündü Lamia. Hep sevdim sizi, hep seveceğim. Yaşasam da ölsem de.

Loading...
0%