Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8.BÖLÜM "Bazen insanları incitmeliyiz daha sonra incinmemeleri için."

@sbeyza97

Saye, sabah alarmın sesiyle kendine geldi. Alarmın sesi ona her zaman okul zamanının geldiğini hatırlatırdı. Ancak bu sefer farklı bir şeyin zamanının yaklaştığını hatırlatıyordu: “O kızlara gününü göstermenin”.

Hemen aklına en son Aleyna’ya gönderdiği fotoğraf aklına geldi. Telefonunu eline alıp internetini açtığında yığınla bildirimler gelmeye başladı. Hepsi de Instagram’dandı. Bu telefonu aldığından bu yana toplasan bu kadar bildirim gelmemiştir diye düşündü. Aleyna’nın mesajlarına girdi. “Sen kimsin?”, “Kim oluyorsun da beni tehdit ediyorsun?” ,“Sıkıyorsa bu fotoğrafları paylaş ve olacakları gör!” tarzında bir sürü tehdit edici mesajlar vardı. En son mesajında akıllanmış gözüküyordu: “Ne istiyorsun para mı?” Gaye’nin adını zorunlu olmadıkça vermemeye çalışacaktı. “İnsanları rahat bırakmanı istiyorum.” Yazdı ve gönderdi. Anında görüldü oldu.

“Hahahah kimi rahat bırakacakmışım biraz daha açıkla!” Hâlâ dalga geçiyordu.

“İnsanlara zorbalık yapmayı bırak.”

“Nesin sen kahraman mı? Kendi işinle ilgilen ve seni uyarıyorum bana bulaşma.” Saye mesaja bakarak sadece görüldü attı. Bu fotoğraf yeterli olmayacaktı daha fazlasına ihtiyacı vardı. Eski ve kırık dökük dolabını açtı. Fazla eşyası yoktu ama yine de tanınmayacak şekilde giyinmeliydi. Siyah kapşonlu sweatshirtünü çıkarttı. Zaten genelde siyah giyinirdi. O yüzden siyah sweatshirtten daha fazla dolabında bir şey yoktu. Siyah pantolonunu da üzerine geçirdi. Saçını topuz yapıp daha önce kullandığı siyah bir şapka geçirdi kafasına. Bugün okula gitmeyecek bu kızları takip edecekti.

Kardeşinin uyanıp uyanmadığını öğrenmek için odasına gitti. Kalkmıştı. Büyük ihtimalle de tuvaletteydi. Ona görünmeden bir an önce evden çıkmalıydı. Aldığı bazı şeyleri çantasına attı. Önce kendi okuluna gitmeli yoklamaya yazılmalıydı daha sonra hasta numarası yapıp okuldan çıkabilirdi bir şekilde. Sabah hep aynı yolu kullanmaktan bıkmıştı. Sürekli belli bir süre yürüyüp, sıkış pekiş bir otobüse biniyordu. Arkasında bir de sırt çantasıyla bu gerçekten zor oluyordu. Ancak bugün sırt çantası pek de dolu değildi. O yüzden biraz daha rahat olabilirdi.

Okula geldiğinde ise bütün gün kafasını kaldırmadı sadece yattı. İki haftadır herkesi oldukça şaşırtan ders dinlemeleri ve derse katılımları bugün yoktu. Ve neredeyse her yanından geçenden aynı şeyleri duyuyordu: “Artık derslerini önemsediğine neredeyse inanacaktım.”

Aslında öyle olacaktı. Derslerini önemseyecek, kimseye bulaşmayacaktı. Bir süre dayandı da ancak insanlar rahat durmuyorlardı. Özellikle çok değer verdiği birine karşı böyle şeyler yapılınca asla yerinde duramazdı. Kendisine yapılsa belki bir süre katlanırdı ancak söz konusu Gaye olunca her şey bir yanaydı. Çünkü o bu hayatta en değer verdiği ve Sayeye de en değer veren insandı.

Öğle arası zili çaldığında hevesle yerinden kalktı. Öğretmenlere hiç hastayım numarası yapacak hali yoktu o yüzden öğle arasında yemeye çıkarken çantasını da aldı. Öğleden sonra okulda olmayacaktı. Çantasını koluna takıp okuldan çıkarken okulun kendisini popüler kızlarından sanan Işıl önünde durarak ismi gibi ışıl ışıl olan saçlarını savurdu ve: “Çalışkan öğrencilik bu kadar mı sürdü?” diye sordu. Gözlerinde dalga geçer bir ifade vardı. Saye uzun uzun yüzüne boş boş baktı. Cevap verilmeyeceğini anlayınca ucuz parlatıcı sürülmüş dudaklarını büktü ve gözlerini devirip yanından geçip gitti. Etraflarında bir olay olacak umuduyla toplanan insanlar Işıl gidince dağılmaya başladılar. Saye de kimseye bulaşmamak için kendini tutarak okuldan çıktı. Onun hedefi farklıydı.

Okul kamerasının olmadığı bir yere gidip yanına aldığı siyah şapkasını ve kardeşinin aldığı güneş gözlüğünü çantasından çıkarıp taktı. Kapüşonunu da başına geçirerek otobüs durağına ilerledi. Böyle şeylerde havalı olmak için taksi çevirmesi gerekirdi ancak o fakir işi olan otobüsü beklemeliydi. O kızların takıldığı yerleri öğrenmeliydi ve onları takip edip diğer insanlara yaptıklarını videoya çekmeliydi. Bu kanıtlar toplandıktan sonra artık kimseye bir şey yapamayacaklarına emindi. İşler kötüleşirse polise bile verebilirdi o videoları. Oturup durakta otobüsü beklemeye başladı. Saat’e baktığında henüz öğlen bir olmuştu, kendisi de acıkmaya başlamıştı. O, otobüsü beklerken yanına yaşlı bir teyze geldi ve yanına yaklaştı.

“Kızım buradan 50T otobüsü geçiyor mu?” Kız dönüp baktığında saçındaki beyaz saçların yarısını kapatan bir eşarp takan ama ona rağmen oldukça beyazları gözüken, gözlükleri buğulanmış zar zor önünü görmeye çalışan, bastonlu bir teyze vardı karşısında.

İnsanlara yardım etmekten hiçbir zaman hoşlanmamıştı. İnsanlar başını ağrıtıyor ve çok soru soruyordular. Şimdi bu teyze de başlardı: “Okulun nerede? Kaç yaşındasın, Ne olmak istiyorsun?” “Okuyun yavrum memur olun” diye soru yağmuruna tutup tavsiyeler verirdi. Ancak merhameti insanlara yardım etmek istememesine her zaman karşı çıkıyordu. “Yazık.. Teyze yaşlı, gözleri de zor görüyordur aynı şey senin başına gelse hoşuna gider mi?” diye içindeki o insancıl iyilik meleği konuşmaya başlamıştı. Önce durakta otobüslerin saatleri yazan listeye baktı. 50T listede yoktu. “Teyze buradan geçmiyor o.” Dedi. Teyze endişelenmiş bir ifadeyle, beyaz kaşlarını çatarak:

“Eee ne yapacağım ben şimdi?” dedi. İşte demek istediği de buydu almıştı başına belayı. Şimdi bu teyzeyle uğraş dur. “Teyze sen nereye gideceksin?”

“Kızım ben Anadolu hastanesine gideceğim”

“Seni hastaneye götürecek oğlun, kızın yok mu?” Bu yaşlı teyzesi nasıl böylesine yalnız bırakabilmişlerdi?

“Yok be yavrum. Hepsi işinde gücünde.” Ne hayırsız insanlar var diye düşünmeden edemedi. İşte kastettiği de hep buydu insanlar işlerine geldiği gibi davranırdılar her zaman. Ama sorsanız onlardan iyisi yoktu. Herkes, başkalarının onlara yaptığı kötülüklerden bahsederdi. Peki bu kadar kendisine kötülük yapılan insan varsa bu kötülükleri kimler yapıyordu?

Bir şekilde teyzeye yardım edip sonunda kardeşinin okuluna gelebilmişti. Okulun orada bulunan daha önce beklediği parkta beklemeye başladı. Saate baktığında çıkmalarına 15 dakika kaldığını gördü. Az daha kaçıracaktı çıkışlarını. Şapkasını ve gözlüklerini takmış kızların çıkmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Daha merdivenin başında yürüyüşlerinden fark etmişti o kızları. Gülüşerek merdivenden iniyordular. Uzaktan izledi onları, her hareketleri gözlerinin önünde olacaktı artık. Madem adının anlamı “gölge” demekti. Onların gölgesi olacaktı şimdide. Fark edilmeden etraflarında bulunacaktı.

Onlar okuldan çıkarken arkalarından bir kız koşmaya başladı; tanıdık koşuşuyla diğer 3 kıza el sallayarak arkalarından geliyordu. Bu kız; kardeşiydi. Samimi bir şekilde yanlarına gitti ve bir şeyler konuştular. Saye onları görünce içini derince kaplayan huzursuzluğu hissetmeye başladı. Kendisine anlattığı gibi hiç de zorla onlarla görüşüyor gibi değildi. Gaye kızlarla konuştuktan sonra yanlarından ayrılıp okulun önünde duran, daha önce de gördüğü o üstü açık pembe arabaya bindi.

Direksiyon da sarışın, saçları dalgalı bir erkek vardı. Ne yazık ki Saye çocuğun yüzünü göremiyordu. Bu hiç hoşuna gitmiyordu. Bu çocukla baş başa nereye gidiyordu?

Araba yoğun mazot kokusunu arkasında bırakarak ortalıktan kaybolmuştu. Saye ise sadece arkalarından baka kalmıştı.

Taksiye binecek parası bile yoktu. Ama arabanın plakasını ezberlemişti. “34 RCH 666” O arabayı yakın zaman da bulacaktı. Kardeşini aradı ama yine açan olmadı. Derken bir mesaj geldi: “Etüde geçiyorum canım kardeşim. Seni ararım.” Koca bir YALANDI.

Kardeşinin bu insanlarla ne işi vardı? Ona zorbalık mı ediyordular, zorla mı yanlarında tutuyordular? Hiç zorla gibi durmadığı kesindi. Ama ne işler karıştırdığını mutlaka öğrenecekti.

Bugün yaptığı plan değişmişti. Şu an da bu kızlara odaklanamazdı. Kardeşinin nerede olduğunu, ne yaptığını öğrenecek çok daha iyi bir plan bulmalıydı. O kızlara yine kol kola girmiş başkalarına sataşarak yollarına devam ediyordular. Arkalarından bakarak “Sizinle işim bitmedi.” Deyip arkasını dönüp giderken birisi ile fena halde çarpıştı. Çarpışmanın ardından taktığı güneş gözlükleri de yere düşmüş, ona çarpan çocukta gözlüklerinin üzerine düşmüştü. Çocuk, yerde oturmuş şaşkın şaşkın ona bakarak “Gözlerin...” dedi.

“Ne? Evet farklılar ne olmuş? Şimdi kalk gözlüğümün üzerinden” diyerek ittirdi çocuğu. Çocuk hâlâ yerde, simsiyah zeytin gibi gözlerini Saye’ye doğrultmuş bir şekilde

“Hayır, hayır yanlış anlama. Onlar çok güzeller.” Dedi. Saye bir an duraksadı. Farklı renkteki gözlerini, çocuğa çevirerek ciddi olup olmadığını anlamak için baktı. Sonra o çocuğu hatırladı. Kulaklıkları kulağındayken aradığında onunla dalga geçen çocuktu bu. O yüzden söyledikleriyle kendisiyle dalga geçtiğini sandı “Dalga mı geçiyorsun sen benimle yine?”

“Gözlüğümü de kırmışsın! Sana bana bulaşma demiştim bunu sen istedin.” Diyerek çocuğu kolundan tutarak ters çevirdi. Kolunu öyle sert çevirmişti ki çocuk bir an bağırmaya başladı.

“Hayır bak gerçekten yemin ederim amacım dalga geçmek değil. Gözlerin gerçekten çok güzel.”

“Kes sesini artık. Parkta geçen dalga geçmenin cezasını da göstereceğim sana.” Çocuk şaşkın gözlerle Saye’ye bakmak için arkasını döndü. Ama arkasını dönmeye çalışırken daha da canı yanınca acıyla yüzünü buruşturdu.

“Doğru. Sen o kızsın, o zaman gözünde gözlük vardı.”

Sonra canı yanmasına rağmen kıkırdayarak “O zaman da çok tatlıydın.” Dedi. Saye bu sefer çocuğun kıvırdığı koluna dizini koyarak daha da canını yakmaya başladı.

“Ah! Lütfen tamam özür dilerim.” Diyerek diğer elini acıdan yere vuran çocuğu bıraktı.

Saye, yerden aldığı kırılmış gözlüğe baktı. O koca poposuyla gözlüğünü resmen ikiye ayırmıştı. Bu gözlüğü kardeşi almıştı. Onunla alakalı bütün her şey kırılıyordu zaten. Gözleri dolsa da bu çocuğun karşısında ağlamamak için kendisini tuttu. Bu aptal çocuk karşısına çıkıp ona çarpmasaydı böyle olmayacaktı.

“Bu gözlükle gözlerini saklıyordun.” Dedi daha çok soru sorar gibi.

“Seni ilgilendirmez. Senin yüzünden mahvoldu.”

“Özür dilerim gerçekten bilerek olmadı.” Sesi gerçekten üzgün gibiydi ancak üzgün olmasının ne önemi vardı ki gözlüğü gitmişti. İnsanların bakışlarından onu koruyan tek şeyi de kaybetmişti.

“Bak, benim suçum. Sana çarptığım için özür dilerim o yüzden bırak sana yeni bir gözlük alayım.” Saye’nin birden gözleri açıldı ve kocaman, parlayan gözlerle çocuğa baktı. Çocuk gülümseyerek:

“Seni mutlu etmek bu kadar kolay mı?” diye sordu. “Kolay derken? O gözlük benim için çok önemli”

“Tamam ben sana yenisini alacağım. Yarın burada ol, gözlüğü veririm.” Çok mutlu olmuştu. Her ne kadar kardeşinin verdiği gözlüğün yerini tutmayacak olsa da gözlüğünü tamamen kaybetmiş sayılmazdı. Ama bu çocuğa güvenebilir miydi? Gerçi şu ana kadar hiçbir insanla bu kadar sohbet dahi etmemişti ama yine de belli olmazdı.

Çocuğu incelerken siyah, dalgalı saçlarının üzerindeki güneş gözlüğünü gördü. Çok iyi bir marka olmalıydı çünkü pahalı bir görüntüsü vardı. Hafif kepçe kulaklarında bluetoothlu kulaklıklar takılıydı (hem de apple.) Simsiyah gözlerinin içi gülüyordu. Güzel bir yüzü vardı ama yine de aşırı gıcık oluyordu bu çocuğa. Önceki dalga geçişini unutmamıştı henüz. Sonra aklına bir şey geldi.

Madem bu çocuk zengindi o zaman ondan lens almasını isteyebilirdi. Evet harikaydı bu fikir. Biraz fırsatçılık olsa da sonuçta ikisine de para verecekti.

“Sen şimdi gözlüğe para vereceksin ya.” Diye başladı cümleye Saye.

“Evet.” “İşte onunla aynı fiyatta başka bir şey isteyebilir miyim senden?” Çocuk önce bir duraksadı, sonra:

“Gözlük için anlaşmıştık ama söyle bakalım.”

“Lensleri biliyorsun değil mi?”

“Evet genelde gözleri bozuk olanlar gözlük takmamak için kullanır da ne alaka?”

“İşte benim de gözlerim bozuk gibi o yüzden artık gözlükte takmak istemiyorum. Gözlük yerine bana lens alır mısın?” Çocuk pembe dudaklarını kıvırarak “kim senin gözlerinin bozuk olduğunu söyledi.” “Yaniii bozuk değil de farklılar işte. Görüyorsun.”

“Ben çok güzel ikisi de farklı renklerde bir çift göz görüyorum.” Ciddiydi. Yüzünde hiçbir mimik bile oynamıyordu. Gülmüyor ya da dalga geçmiyor tam tersi hayran hayran bakıyordu.

Saye gözlerini ona dikmiş bakarken kızardığını hissetti. Daha önce hiç iltifat almamıştı özellikle gözleri için. Ya da bu gerçekten bir iltifat mıydı onu bile bilmiyordu.

“Neyse ne. Bana lens alacak mısın almayacak mısın?”

“Almayacağım. Gözlükte sözleşmiştik.” Saye’nin yüzü düşse de şu an gözlük almasına bile razıydı.

“Peki.”

“Numaranı verir misin?” dedi adını bile henüz bilmediği çocuk.

“Anlamadım?”

“Sonuçta bir şey olurda gelemezsem haber veririm. Ya da buradan uzakta olursam seni ararım başka bir yerde görüşürüz.” Daha önce kimseye özel olarak numarasını vermemişti. Okuldaki arkadaşlarında numarası vardı ama aynı gruptalar diye zorunlu olaraktı. Ama şu an ilk defa birisi numarasını istiyordu. Kimseye numarasını söylemek zorunda olmadığı için numarasını ezberlememişti bile. Bilmediğini belli etmemek için

“Sen bana söyle çaldırayım seni.” dedi.

“Tamam.” Dedi ve çocuk numarasını söyledi. Saye çaldırdığında çocuk cebindeki son model telefonu çıkarmıştı. O an bu çocuğa çok özenmişti. Çünkü kendisi ya para biriktirerek ya da kardeşinden para alarak bir şeylere sahip olurdu ve bu hiç de kolay olmazdı. Bazen biriktirmesi haftalar, aylar ve seneler sürebilirdi. Ne kadar kolaydı bir gece de gidip istediğin gözlüğü alabilmek.

Çocuğun numarasını kaydetmek için “Adın ne?” diye sordu. Siyah gözleri öylesine derindi ki yansımasından kendini oldukça net görüyordu.

“Doğru isimlerimizi bile öğrenmedik daha yeni arkadaşım.” Dedi ve elini uzatarak “Ben Aren.” Dedi. Elleri, Saye’nin kendi ellerinden oldukça büyüktü. Saye, çocuğun elini sıkmadan dümdüz bir ses tonuyla “Saye.” Deyip onun yanından uzaklaşacağı sırada aklına bir şey takıldı.

“Baksana sen bu okulda okumuyorsan burada ne işin var?”

“Anladığım kadarıyla sen de okumuyorsun senin ne işin var?” Bu çocuk her şeye böyle karşılık soru mu soracaktı. Neden ona soru sorma gereği duyduysa.

“Neyse anladığım kadarıyla konuşulması gereken biri değilsin.” Deyip arkasına dönmüştü ki:

“Hey hey tamam. Bir arkadaşım bu okulda. Onunla çıkışta buluşacaktık ama okula gelmemiş.”

“Peki sen? Bence sen arkadaşınla buluşmaya gelmedin.” Sesinde belirsiz bir ciddilik sezmişti Saye. Sanki neden burada olduğunu anlamış gibiydi. Belki bu çocuk o kızları ve kardeşinin arabasına bindiği çocuğu tanıyor olabilirdi. Şansını denemeliydi o yüzden cebinden o üç kızın fotoğrafı bulunan telefonunu çıkardı. Resmi açarak çocuğa gösterdi.

“Tanıyor musun bunları?” Çocuğun yüzü hiç anlayamadığı bir ciddiyete bürünmüş, fotoğrafa dikkatle bakarken göz bebekleri olduğundan çok fazla küçülmüştü. Saye hemen telefonu geri çekti.

“Bunlarla ne işin var?” diye sordu kaşlarını çatarak.

“Bir işim yok yalnızca hadlerini aşıyorlar. Kim olduklarını merak ediyorum.”

“Onlar buranın belalı tipleri. Çok zenginler ve paraları olduğu için de fazlasıyla güçlüler.”

“Zengin olmaları onları güçlü yapıyorsa sende zenginsin, sende güçlüsündür.” Çocuğun o ciddi suratındaki ifade birden dudaklarının kıvrılmasıyla gülümseye dönüştü.

“Benim zenginliğim onlarınkinin yanına bile yaklaşamaz maalesef.”

“Şöyle düşün benim zenginliğim senin o güzel saçlarındaki bir parça tel; onların zenginliği ise saçlarındaki bütün saç telleri.”

“Kardeşimle ne alakaları var öğrenmem lazım.” Dedi arabanın önceden durduğu yere bakarak. İstemsizce bir ayağını tempo tutar gibi yere vurmaya başlamıştı. Stresli olduğunda genelde yaptığı şey bu olurdu. Sonra telefonundaki pembe arabanın resmini gösterdi.

“Bu arabayı biliyor musun?” Çocuğun dikkatli bakışlarıyla beraber çatılan kaşları moralinin bozulduğunu gösteriyordu. Oflamaya puflamaya başlayarak ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi.

“Böyle zengin insanlarla bizim işimiz olmaz. Hele gördüğüm kadarıyla bu insanların da bizimle hiç işi olmaz. Kardeşim için endişeleniyorum.” Çocuk biraz düşündü, uzaklara daldı. Saye, sakince onun karar vermesini bekliyordu. Haklı olarak başını belaya sokmak istemiyordu. Eğer onlarla ilgili bilgi vermezse onu anlayabilirdi.

“Sana yardım edeceğim.” Saye, farklı renkteki gözlerini kocaman açarak “Harika! O zaman bu arabanın sahibinin kim olduğuyla ilgili bilgileri bana verebilirsin.”

“Sana sadece bilgi vermekten bahsetmiyorum. Sana yardım edeceğimden bahsediyorum. Ne yapmak istiyorsan beraber yapalım. Kardeşin neden bu insanlarla öğrenelim.” Saye’nin yüzü düşmüştü. Daha yeni tanıştığı birine fazla yardım alacak kadar güvenemezdi.

“Bana sadece bilgi lazım. Sana güvenemem ve dediğin gibi belalı insanlarsa seni de belaya bulaştıramam.”

“Onlarla tek başına uğraşamazsın. Seninle değilsem bilgi de yok.” Aren denilen bu çocuk resmen rest çekmişti. Saye’nin ondan anlayamadığı bir şey vardı. Hem oldukça sempatik gözüküyor ancak bir yandan da karanlık bir tarafı var gibi duruyordu.

“Sen kimsin de beni tehdit etmeye çalışıyorsun. Kimsin de bana yardım edeceksin? Kimseyi buna karıştırmaya niyetim yok. Büyük bir şey yapmayı da düşünmüyorum. Sadece amacım kardeşimin bana neden yalan söyleyip durduğu ve bu insanlarla ne işi olduğu.”

“Bende sana kardeşin için yardım edeceğim sadece. Hayatında hiç mi kimseden yardım almadın? Hiçbir çıkarı olmadan hayatında kimse sana yardım etmedi mi?” Daha ikinci defa gördüğü çocukla bile kavga etmeyi başarmıştı. Ama söylediği şey de ağırına gitmişti. Ancak düşününce gerçekten kimsenin ona şu ana kadar karşılıksız yardım etmediğini hatırladı (Gaye hariçti.)

“EVET ETMEDİ! Benim annem, babam bile bana yardım etmezken sen kimsin? BANA KİMSE YARDIM ETMEDİ. ÇIKARI OLMADAN KİMSE KİMSEYE DE YARDIM FALAN ETMEZ.” Diye bağırıp arkasını dönerek koşarak uzaklaştı oradan.

O kadar bağırmıştı ki boğazları acıyordu. Geri zekalı çocuk ondan kesinlikle hiçbir şey istemiyordu. Gözlükleri hariç. O gözlükler onun yüzünden kırılmıştı gözlükleri alıp telefondan onu silecek bir daha da görmeyecekti. Çok sinirliydi. Kardeşine ise ayrı bir sinirliydi. Her şey o aptal yüzünden olmuştu. Ne boka bulaşmıştı da bu insanlarla takılıyordu? Nereye gitmişti?

Aklına kardeşinin onlarla arabaya bindiği gelince aklını kaçıracak gibi hissetmişti. Kafasını dinlemeye ihtiyacı vardı. Koşa koşa geldiği yerin kalabalık büyük caddelerin ortası olduğunu gördü. İnsanların arasında durmak istemiyordu. Sonra aklına onu neyin rahatlatacağı geldi. Şu an kimseyi düşünecek hali yoktu. Çünkü öfkesini ve sinirini atmazsa birilerinden bunun acısını çıkarabilirdi. Sağ tarafta henüz inşaat halinde yüksek bir bina gördü. Karşıya geçerek onun en üst katına çıkmaya karar verdi.

Kocaman bir binaydı. Belki 20 katlı belki de 30 yarısında saymayı bırakmıştı. Orada tepesinde oturabilirdi. Asansörü olmasını ümit ediyordu ancak henüz devreye girmemişti.

“Kahretsin!”

Neyse ki çok öfkeliydi sinirini bacaklarından çıkararak durmadan koşup o merdivenleri çıkarabilirdi. Merdivenlerin önüne gelerek oldukça dik olduklarını gördü ancak durmaya niyeti de yoktu. Hızlıca koşarak çıkmaya başladı. O koşarak merdivenden çıktıkça, kardeşinin o arabaya bindiği aklına geliyordu. Kendisine söylediği yalanları düşünüyordu.

Henüz 7. Kata ulaşmıştı ama bacakları daha şimdiden fena acımaya başlamıştı. Durup “AH!” diye bağırdı. Çömelerek daha da bağırdı. Nefes nefese kalmıştı ancak kendine hiç acımaya niyeti yoktu.

Öfkesi dinmiyordu. Daha hızlı koştu, daha hızlı… Göğsü patlayacak gibiydi. Kalbi öyle hızlı atmaya başlamıştı ki bayılmaktan korktu. Çatı katına ulaştığında ise kendini sertçe yere attı. Kendini yere attığında binlerce küfür savurdu. Canı gerçekten yanmıştı, bacaklarını hissetmiyordu. Göğsü hâlâ fena şekilde inip kalkıyor, kalbi dışarı çıkacak gibi atıyordu. O kadar koştuktan sonra birden yatınca vücudunu daha da çok sıcaklık basmış, terlemeye başlamıştı. Sanki saatlerdir saunaya girip beklemiş ve neredeyse buharlaşmaya yakın gibi hissediyordu kendini. Bir süre olduğu yerde yatarak gökyüzüne baktı.

Hayatında hiç mi kimseden yardım almadın?” Çocuğun söylediği şeyler kulağında yankılanıyordu. “Hiçbir çıkarı olmadan hayatında kimse sana yardım etmedi mi?” Etmemişti. Kardeşi hariç. Ancak o da şu an ne yapmaya çalışıyor hiç anlamıyordu. Kalbinin atışı biraz daha iyi hale gelmiş, nefes alışverişi düzelmişti. Ancak hâlâ oldukça sinirliydi. Çatının kenarına gelip avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:

“HERKES TAM BİR GERİ ZEKALI”, “SALAK GAYE TAM BİR SALAK”, “GÖRDÜĞÜM EN YALANCI İNSAN”, “KENDİ YALANLARINDA BOĞULL!” Bugün oldukça bağırmıştı, boğazları artık hata veriyor, sesini çıkartmaya çalıştıkça daha da acıyordu. Öksürmeye başladı. HEPİNİZDEN NEFRET EDİYORUM. CANINIZ CEHENNEME.” Artık boğazları daha da kötü haldeydi. Bir süre boğazlarını tuttu. Yutkunamıyordu bile.

Birden birisinin üzerine çullanmasıyla yere yapıştı. “Ne oluyor be?” diye kafasını kaldırınca bir çift siyah gözle karşı karşıya geldi. Bu gözleri tanıyordu. Oldukça masum görünen ancak içinde hiç de öyle olmadığını söyleyen gözlerdi bunlar; Aren’in gözleriydi.

“Aren?” deyip birden kalkerken kafasını burnuna vurdu. Amacı kafa atmak değildi ancak canını yakmak istemişti. Galiba fazla olmuştu çünkü Aren geriye giderek burnunu tutup acıyla kıvranıyordu. “Seni kurtarmanın karşılığı bu mu?” diye boğuk sesiyle konuştu.

“Beni kurtarmak mı? Neyden?”

“İntihar etmeyecek miydin?” diye sordu yerde olan kafasını ona çevirerek.

“Haha neyden bahsediyorsun ne intiharı? Hem sen sapık mısın? Beni mi takip ediyorsun?” Aren yüzünü yaklaştırıp “Bak bakalım şu güzel yüze sapığa benziyor muyum?”

Gerçekten çok güzel bir yüzü vardı. Burnu hafif kemerliydi ancak bu bile ona güzel bir hava vermişti.

“Sapıkları yüzünden anlayamıyoruz maalesef.” Dedi Saye kendini toparlayarak. Sonra boğazını tuttu hâlâ boğazları acıyordu. Aren onun boğazını tuttuğunu görmüş olmalıydı. Gidip merdiven girişinde attığı çantasını alıp içinden bir su çıkardı.

“Hiç içilmemiş ve açılmamış su.” Dedi Saye’ye suyu fırlatarak. Saye suyu alarak hiç düşünmeden bir dikişte içti. Sonra ağzını silerek:

“Nereden buldun beni?” Sen gittikten sonra biraz o kızların Instagram’ına baktım. Ve bil bakalım ne buldum. 4 kızın olduğu bir fotoğraf gösterdi. Az önce paylaşılmış biri fotoğraftı.

“Şu kız?” dedi kardeşini göstererek.

“Aynı sen. Ancak onun gözleri tek renk.” Dedi Saye’ye bakarak.

“Kardeşim dediğin ikizin miydi?” Saye onun sorduğu soruyu cevaplamayıp soruyla karşılık verdi.

“Kim atmış fotoğrafı?”

“Kızıl kafalı olan hikâye atmış ama konum yok. Yalnız arkalarında bir ayrıntıyı fark ettim.” Fotoğrafı yaklaştırarak bir çocuk gösterdi. Saye onun nedense pembe arabayı süren çocuk olduğunu düşündü. Çünkü saçları birebir arabada gördüğü çocukla aynıydı.

“Çocuk bu muydu?”

“Tam hatırlamıyorum arkadan gördüm ama daha önce diğerleriyle marketten çıkarken görmüştüm bu çocuğu. O zamanda bu kullanıyordu arabayı.”

“O zaman aradığın çocuk bu.” Çocuğun yanında başka erkekler de vardı.

“Hep beraberler mi yani?” dedi Saye kendini yere atıp yatarak gök yüzüne baktı. Bu işin peşini bırakmalı mıydı? Yoksa kardeşinin ne karıştırdığını öğrenmeli miydi emin değildi.

“Öyle gözüküyor.”

“Eğer onların zorba bir insan olmadığını sansaydım bu arkadaşlıklarına bu kadar takıntılı olmazdım. Ama o kızların kardeşimi kullandıklarını düşünüyorum.”

“Bende.” Demişti Aren. O bile böyle düşünüyorsa kesinlikle ters giden bir şeyler vardı. Sonra Aren heyecanla “Bana güveniyor musun bilmiyorum ama iyi bir planım var.” Saye, kardeşinin ne işler çevirdiğini öğrenmek istiyordu. O yüzden Aren’e de güvenmek zorundaydı.

“Neymiş planın?”

“Fotoğrafı gördüğümde ilk başta onu sen sandım. Hatta o kızlarla beraber benimle oyun oynuyorsunuz sandım. Ancak dikkatli baktığımda bunun imkânsız olduğunu gördüm çünkü sen yanımdan ayrıldığın an paylaşılmıştı.”

“Yani?”

“Yani diyorum ki sizi ayırt edemedim. Kardeşinin ne işler çevirdiğini öğrenmek istiyorsan onun yerine geçebilirsin.” Saye kaşlarını şaşkınlıkla kaldırmış bir süre Aren’in dediklerini düşünmüştü.

Bu Saye’nin aklına hiç gelmemişti. Mantıklı duruyordu ancak bir o kadar da mantıksız. Mesela bunu yaparken kardeşiyle karşılaşabilirdi. Kardeşinin o an evde durması ya da başka bir yerde olması gerekiyordu. Aslında dışarı çıkmadan birkaç gün evde kalsa olabilirdi. Mesela hasta olsa ya da bir şekilde okula gidemese. Birkaç gün ona fazlasıyla yeterdi.

“Yerine geçtiğimde Gaye’nin bu olanlardan haberi olmaması gerekiyor. Evden çıkmaması ve onlardan haber almaması gerek.” Dedi ve düşünmeye başladı. Düşünürken birden bunu şansa bırakamayacakları bir şey geldi aklına. Aren’e heyecanla dönerek “Buldummm!” dedi.

“Ne? Ne buldun?”

“Bu plan Gaye’yi biraz incitebilir ama önce kardeşimi biraz incitmeliyiz ki daha sonra incinmemesi için.” Dedi. Bazen insanları önceden incitmek gerekir; sonradan daha fazla incinmemeleri için.

.

.

Merhaba arkadaşlar bölümler nasıl gidiyor? Bu kitap Wattpad'de neredeyse bölümleri tamamlanmış haldeydi ancak biliyorsunuz Wattpad kapandı. O yüzden burada da paylaşmak istedim. Lütfen beğenilerinizi ve düşüncelerinizi paylaşın. İyi okumalar <33

Loading...
0%