Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9.BÖLÜM "İnsanın kendine yaptığı kötülüğü kimse ona yapamazdı."

@sbeyza97

 

 

Saye, Aren ile yaptıkları plandan sonra eve gelmişti. Kardeşine hiçbir şey belli etmemeye çalışacaktı (ona bu kadar sinirliyken ne kadar zor olsa da). O yüzden onunla pek karşı karşıya gelmemeye çalışıyordu gerçi kardeşi de Saye’yle karşı karşıya gelmemeye çalışıyordu. O yüzden karşılaşmamak için ekstra bir çaba harcamasına gerek yoktu. Genelde bir şeyler karıştırdığında böyle yapardı. Ancak bunu yapmasına gerek yoktu çünkü Saye zaten onun bir haltlar karıştığından emindi. Sadece gerçekten neler döndüğünü merak ediyordu.

 

 

Mesaj sesiyle irkilen Saye, mesajın kimden olduğunu anladı; mesaj Aren’dendi.

 

 

“Plan başlasın mı?” yazıyordu.

 

 

“Başlasın.” Yazdı Saye. Mesajı gönderir göndermez Gaye’nin odasına gitmek için yattığı yerden kalktı. Kapının önüne geldiğinde hasta yüz ifadesini takınarak kendini hazırladı. Kapıyı çalıp bekledi.

 

 

“Gel.” Odaya girdiğinde Gaye kendini oturur pozisyona almıştı. Sanki Saye’nin gelmesini bekliyor gibiydi. Ona baktığında içinin öfke dolduğunu ve ona sorması gereken bir sürü olduğunu düşünse de kendini role bürüyüp yüzünü buruşturdu.

 

 

“Gaye, ben kendimi çok kötü hissediyorum. Başım çatlayacak gibi.” Deyip bir yandan da başını tutuyordu. Ciddi yüz ifadesiyle Saye’ye bakan Gaye onun hasta olduğunu duyunca telaşla oturduğu yerden kalkıp yanına gitti.

 

 

“Ne oldu Saye?” Saye yere çömelerek başını tutmaya devam ediyordu.

 

 

“Bilmiyorum bir saattir fena halde başım ağrıyor. Geçer dedim ama geçmedi. Evde de ağrı kesici kalmamış. Sende var mı?”

 

 

“Bilmiyorum bir bakayım.” Aslında bakmasına pek gerek yoktu. Saye olmadığını biliyordu çünkü kalan son ağrı kesiciyi de kendi elleriyle atmıştı.

 

 

“Yok tüh ya. Eczaneler de kapalıdır şimdi ne yapalım?”

 

 

“Bilmiyorum ama çok kötüyüm.” Deyip bu sefer de öğürerek lavaboya koştu Saye. Başını tutup bir yandan istifra etmeye çalışıyormuş gibi görünüyordu. Bugün gerçekten boğazlarını mahvetmişti. Öğürmesi bitince lavaboda çömelip kaldı.

 

 

“İyi misin? Korkuyorum Saye neler oluyor?”

 

 

“Bilmiyorum lütfen bana ağrı kesici bul.” Dedi Saye. Kendini öyle zorlamıştı ki gözleri dolmuştu.

 

 

“Tamam tamam hemen bir nöbetçi eczane bulur, alıp gelirim.” Gaye koşarak çıkmıştı evden. O çıkar çıkmaz Saye koşarak odasına gitti, telefonunu alıp “Çıktı” yazarak Aren’e yolladı.

 

 

“Özür dilerim kardeşim iyiliğin için.” Dedi kendi kendine. Yatağına yatıp planı bir daha gözden geçirdi.

 

 

Plan şuydu: Önce Gaye’yi birkaç gün okuldan ve o arkadaşlarından uzak tutmaları gerekiyordu ki Saye rahatlıkla Gaye’nin yerine geçebilsin. Saye, Gaye’nin okuluna gitmeyecekti çıkışta yalnızca o kızlarla vakit geçirecekti o kadar. Onlar hakkında insanlara zorbalık yapıyorlar mı yapmıyorlar mı kanıt toplayacaktı. Kardeşiyle ilişkileri neydi bunu öğrenecekti. Sonra da kardeşini onlardan uzaklaştırıp onlardan korumuş olacaktı. Gayet iyi fikirdi tabii ters bir şeyler olmazsa.

 

 

O sırada Gaye’nin Instagram adresine hiç bakmadığı aklına geldi. Telefonu açıp baktığında kardeşinin hesabının hâlâ durduğunu ancak kitli olduğunu gördü. Demek Saye öğrendikten sonra artık kapatmıştı Instagram adresini. O sırada telefonu çalmaya başladı. Arayan Gaye’ydi. Telefonu açtığında acı dolu sesi kulaklarında yankılandı.

 

 

“Alo Saye benim. Endişelenme ama küçük bir kaza geçirdim.”

 

 

“Ne?” diye bir yaygara kopardı Saye, sanki hiç haberi yokmuş gibi.

 

 

“Hastasın gelme sakın, annemler yolda geliyorlar. Sadece ağrı kesicini alamadığım için üzgünüm.” Kendisi kaza geçirmiş ve hâlâ Saye’yi düşünüyordu. “Canım kardeşim özür dilerim.” Dedi içinden. “Senin için endişeleniyorum Gaye lütfen beni habersiz bırakma” Dedi Gaye’ye.

 

 

“Merak etme ölmüyorum. Sadece ayağım incinmiş olabilir üzerine basamıyorum.” O sırada acı dolu bir inleme duyuldu.

 

 

“Tamam tamam lütfen beni haberdar et.” Dedi Saye hasta gibi konuşmaya dikkat ederek. Ve telefonu kapadı. Telefonu kapattığında Aren’in ona yaklaşık 20 dakika önce attığı mesajı yeni görmüştü.

 

 

“İşlem tamam. Hastaneye gidiyoruz.”

 

 

“Umarım ona nazik davranmışsındır yoksa bittin sen!” diye cevap verdi Saye.

 

 

Ne kadar kardeşinin yanına gitmek istese de gidemezdi. Birincisi; annesi babası yanına gideceklerdi o yüzden orada azarlanmaya hiç niyeti yoktu. İkincisi; şu an hasta numarası yapmalıydı. Ancak yanına gidemiyorsa da boş durmamalıydı.

 

 

Kalkıp kardeşinin odasına gitti. Kendi odasının iki katı olan bu odaya girdiğinde adeta ferahlıyordu. Hiç değilse nefes alacak bir alanı vardı. Odası büyük olduğu kadar bu evin en güzel odası olarak da kabul edilebilirdi. Eşyalarından tutunda, içindekilere kadar her şey yeni olmaya özen gösterilmişti. Annesi her zaman kendini kardeşiyle avutur: “Benim kızım her şeyin en iyisini hak ediyor ki bize de ileride her şeyin en iyisini verebilsin.” Der, burada bile kendini düşünürdü.

 

 

Kapıdan girdiğinde karşıda güzel bir ders çalışma masası vardı. Üzerinde eski de olsa bir bilgisayar. Masa’nın üzerinde ders çalıştığını her zaman belli edecek kitaplar. Peki gerçekten de o kadar ders çalışıyor muydu? Hemen masanın sol yanında evin en güzel penceresi vardı. Önünde de koltuk burada yatıp kitap okuyabilirdiniz. Kapıdan girdiğiniz de sağ tarafınızda büyük bir gardırop kalıyordu (tabii ki evin en büyük gardırobuydu.) Gardırobu açtı. Her zaman gördüğü tişörtleri, pantolonları asılıydı.

 

 

Diğer tarafı açtığında ise okul forması ve birkaç elbise olduğunu gördü. Ancak bu elbiseler sade ve tam onun tarzı olan kıyafetlerdi. O sırada gardırobun boş kısmında eşyaların yığınla durduğunu fark etti. Gaye böyle dağınık bırakmazdı ki. Eşyaları biraz karıştırınca eline sert bir şey geldi. Eşyaları kaldırdığında ise altından kare ve boyutları orta düzey bir sandık çıktı. Sandığı saklamak için mi eşyaları dağınık bırakmıştı? Sandığı kaldırmaya çalıştı ancak kilitliydi. Önce sandığın fotoğrafını çekti. Sonra masadan bir tel toka buldu. Filmlerde böyle kilitleri tel tokayla açıyordular. Umuyordu ki kendisinde de işe yarasın.

 

 

Tokayı kilide taktı, nefesini tutuyordu. Bu sandıkta ne vardı da kilitliydi? Ve tokayı çevirdi. Klik sesinden sonra sandığın açıldığını anladı.

 

 

“Yes be.” Sandığı kaldırdığında içinin bir sürü kıyafet dolu olduğunu görünce şok oldu. Şaşkınlıktan açık kalan ağzı bir süre açık şekilde kaldı. Sonra çenesi ağırınca fark ederek ağzını kapattı. Eşyaları karıştırınca hepsinin en lüks markalardan olduğunu gördü. Zara marka gömlekler, H&M etekler, Mavi’den alınmış kot şortlar… O fotoğrafta gördüğü kıyafetlerin hepsi neredeyse içindeydi. Bunları asla burs paralarıyla alamazdı. Sandığın dibine indikçe daha da farklı eşyalar buldu. Birkaç marka pahalı çanta, takılar ve pırlanta yüzük kutusu. Pırlanta mı?

 

 

Neye bulaştın böyle Gaye? Para mı senin gözlerini boyayan şey?” dedi kendi kendine. Pırlanta kutusunu alıp içinde pırlanta olup olmamasına bakmalıydı. Buradaki eşyaları belki bir şekilde almıştı ama asla pırlanta alamazdı. Kutuyu açtığında bir hayal kırıklığıyla daha karşı karşıya kaldı. Pırlanta, öyle çok parlıyordu ki gerçek olduğuna emindi.

 

 

Kardeşi ne yapıyordu böyle? Tüm bunlar da neydi? Küçük bir kutu daha vardı. Bir telefon kutusu; Apple’dı. Kutuya baktığında açılmadığını gördü ancak içinde kesinlikle telefon vardı biliyordu. Hepsinin fotoğrafını çekti.

 

 

Bu kızlardan mı gelmişti bu hediyeler? Yoksa arabasına bindiği çocuktan mı? Odasına gidip büyük bir çanta aldı. Telefon ve pırlanta da dahil hepsini çantanın içine attı. Hepsini iade edecekti. Sandığı kapatıp üzerine eşyaları doldurdu. Gardırobun tam karşısında duran komedine doğru gidip yanı başındaki yatağa oturdu. Çekmeceyi açıp içinde bir defter aramaya başladı. Bir defter vardı biliyordu. Günlük ya da içine ne yazıyorsa. Evet başkalarının günlükleri, özel şeyleri okunmamalı ve karıştırılmamalıydı. Ama bu önemli bir durumdu.

 

 

Çekmece de aradığı defteri bulamayınca yataktan kalkıp bazayı kaldırdı. Bazanın altındaki yerde bir sürü defter ve kalemler vardı. Bir sürü defterden hangisiydi günlük olan? Biraz daha karıştırarak mor renk ve diğerlerinden daha güzel gözüken bir defter buldu. İçini açtığında o olduğunu anladı. Önce son sayfalarından başlayarak defteri karıştırdı. Bir sürü yazı vardı hepsini okumaya zamanı yetmezdi. Sonra bir sayfa da durdu.

 

 

Sayfanın sağ tarafında bir erkeğin yüzünün karakalemle çizimi vardı. Hafif uzun, dalgalı kahverengi saçları, büyük gözleri, up uzun kirpikleri vardı. Yüz hatları oldukça belirgindi, burnu ise oldukça düzgündü ya da kardeşi öyle çizmişti. Nedense resmi çizilmiş erkeğin saçlarıyla kardeşinin arabasına bindiği çocuğun saçlarının oldukça benzediğini fark etti. Ona mı âşık olmuştu?

 

 

 

Defterin sol sayfasında ise “Bugün onlarla arkadaş olmaya karar verdim.” Yazıyordu. Devamında ise “Onun için yapmalıyım. Onlarla anlaşmaya çalışmalıyım. Sonunda onlar gibi olsam bile onu kazanacaksam bunu yapmalıyım.” Yazıyordu.

 

 

Yani o kızlarla arkadaş mı olmuştu? Mesaj sesiyle kendine geldi: “Geliyoruz.” mesaj Aren’ dendi. Birkaç sayfanın daha fotoğrafını çekerek hemen defteri yatağın altına attı. Eşyaları doldurduğu çantayı ve kardeşinin okul formasını alıp kapıyı çekti. Odasına gidip çantayı dolaba koyarak yatağa attı kendini. Sinirleri bozuktu. Kardeşi nasıl böyle şeyler düşünebilirdi?

 

 

Tamam birini sevebilirdi ancak o kızlara benzemekte ne demekti? Bunun böyle devam etmemesini sağlamalıydı. Madem o kızlarla arkadaş olursa o çocuk onu severdi o zaman o kızlarla da arasını bozacaktı. Sonucunda o okuldan atılsa bile bunu yapacaktı. O kızlardan da o çocuktan da hiç hoşlanmamıştı ve buna engel olacaktı.

 

 

Aren’e güvenmiyordu ancak ona ihtiyacı vardı. Çünkü şu an hiçbir şey düşünemiyordu ve güvenebileceği tek kişi de Aren idi.

 

 

Öğrendiğim şeyler hoşuma gitmedi.” yazdı Aren’e. Planı değiştirmişti yarın okula gidip Gaye’nin yerine geçecekti. Gaye eve gelip uyuduğunda telefonunu almalı ve onun ağzından o kızlara da yazmalıydı. Tekrar telefonunu açıp o kızların Instagram hesaplarına baktı.

 

 

Dilara’nın hikayesinde birine zorbalık yaparken çekilen bir video gördü. Ortalarında tuttukları kızın kafasında yumurta kırıyordular sonrasında video yarıda kesilip “devamı tik tokta izlemek için tıklayın” adlı bir link vardı. Saye, yatağında sinirden gülmeye başlamıştı. Gerçekten mi? Saye onların zorbalık yaparken çekip atarak tehdit etmeyi düşünüyordu bir de. Ama yanılmıştı çünkü onlar zaten zorbalıklarını yayınlıyorlardı. Ona daha fazlası lazımdı. Bu da onların içine girerek olacaktı.

 

 

Kapının açıldığını duyunca telefonu hemen bırakıp yattı. Girer girmez kardeşinin sesini duydu: “Saye’ye bakacağım önce.”

 

 

“Bırak o uğursuzu her şey onun yüzünden geldi başımıza zaten.” Demişti sesi aynı masallardaki cadılara benzeyen annesi.

 

 

“Annee.” Diye kızınca annesi bir an sustu. Anladığı kadarıyla Aren’de yanlarındaydı:

 

 

“Oğlum seni davet ederdik ama ev pek müsait değil. Ama başka zaman mutlaka bekleriz.” Dedi Annesi. Belli ki vampir gibi paranın kokusunu almış, Aren’in zengin olduğunu anlamıştı. Yoksa kolay kolay bir insana böyle davranmazdı.

 

 

“Sorun değil efendim. Tekrar geçmiş olsun.” Diyerek Aren’in ayak seslerinden gittiğini duydu. “Aren’i bu paçoz eve davet etmeye utanmıyor bile.” Diye düşündü Saye.

 

 

“Çok Efendi çocuk bayıldım.” Dedi annesi sinsi sinsi. Saye annesini biraz tanıyorsa efendi olup olmaması umurunda falan değildi zengin olduğunu anlamıştı o kadar. Babası da annesine katılarak “Kesinlikle çok efendi.” Dedi.

 

 

O sırada uyuma numarası yapan Saye her şeyi duyuyordu. Koltuk değnekleriyle gelen kardeşini duydu. Hâlâ hasta numarası yapıp inliyordu. Odasının kapısı açıldı.

 

 

“Saye, iyi misin?” dedi Gaye koltuk değneklerini tıkırdatarak yanına gelerek. Saye gözlerini yavaşça aralayınca karşısında Gaye’yi görür görmez(sanki geldiğinden haberi yoktu) birden fırlayıp

 

 

“Gaye iyi misin? Ne oldu?” diye bağırdı sonra başını tutarak inledi.

 

 

“Sakin ol, önemli bir şey değil. Ufak bir çatlak. Doktor bir süre ayağımın üzerine basamayacağımı söyledi. Sen iyi misin? Baş ağrın devam ediyor gibi.”

 

 

“İyiyim iyiyim.” Dedi Saye yüzünü biraz buruşturarak hâlâ biraz ağrıdığını göstermek istiyordu. “Nasıl oldu bu? Hep benim yüzümden.” Dedi kendini suçlu hissettiğine ikna ederek. Aslında gerçekten suçlu da hissediyordu bunu yapmak hiç istememişti ama mecbur kalmıştı.

 

 

“Özür dilerim” diye fısıldayıp sarıldı.

 

 

“Sorun değil bir süre dinlenirim evde.” Dedi Gaye omuz silkip.

 

 

“Tamam şimdi gidip dinlen. Ayağa kalkana kadar kölen olurum ne istersen benden iste” dedi Saye başını eğip saygılarını sunar gibi yaptı.

 

 

“İşte bak bu hoşuma gitti.” Deyip Saye’nin alnına bir öpücük kondurdu. Sonra kardeşinin gözlerinin altındaki mor halkalara daha önce hiç dikkat etmediğini fark etti. Daha doğrusu önceden olmadığına emindi. Peki ne zamandır vardı? Gaye gitmeden Saye onun kolundan tutarak “Ne zaman konuşmak istersen buradayım biliyorsun.”

 

 

“Biliyorum.” Diyerek gülümsedi Gaye. Bir anlamda asla bir şey anlatmayacağını da anlamıştı. Gaye kalkıp koltuk değnekleriyle zar zor yürüyerek odadan çıktı. Saye o gidince yastığının altına sakladığı telefonunu çıkarıp:

 

 

“Yarın okula gidiyorum (Gaye olarak).” Yazıp Aren’e gönderdi. Anında mesaj geldi

 

 

“Ne saçmalıyorsun? Sabah erkenden buluşalım.”

 

 

“İşler anladığımızdan daha karışık.”

 

 

“Tamam.”

 

 

Yatıp uyumalıydı artık ancak bunu nasıl yapacağını bilmiyordu. Günlerdir doğru düzgün uyuyamıyordu. Sabah 5’e alarm kurup yattı. Erken kalkıp önce kardeşinin telefonunu almalıydı. Sonra formalarını bulup yanına alarak dışarda onları giyip Gaye olmalıydı. Gaye’yi hep sevecen tatlı bir kız olarak tanımıştı ama okulda da öyle miydi?

 

 

Neyse ne bazı potlar kırarsam kaza geçirdiğimi söyleyip kafa travmam olduğunu söylerim demişti kendi kendine. Umarım işe yarardı. Bir sağa bir sola dönerek uyumaya çalıştı. Bir süre uyuyamayıp düşünceler kafasını meşgul etse de sonunda dalmaya başlamıştı.

 

****

 

 

 

Karnının fena halde ağrımasıyla gece uyandı. Saate baktığında yalnızca 1 saat uyumuş olduğunu gördü; fena halde tuvaleti gelmişti. Kalkıp tuvalete giderken Gaye’nin odasından hıçkırık sesleri geldiğini duydu. Ağlıyor muydu? Kapı eşiğine geçip dinlemeye çaltı.

 

 

“Kaza geçirdim diyorum nasıl cevap verebilirdim telefonuna?” sessizce kızıyordu güya ama bu çırpınış sesleriydi.

 

 

“Nasıl önemsemek bu anlamadım kaza geçirdim diyorum sen bana kimle beraberdin diyorsun?”

 

 

“Git kamera kayıtlarına bak.” Uzun bir bekleme. Büyük ihtimal karşıdaki kimse o konuşuyordu.

 

 

“Tamam özür dilerim her şekilde telefonuna bakmam gerekti. Haklısın.” Saye kendi kendine

 

 

“Ne oluyor be? O kim? Gaye bu halde kime hesap veriyor?” diye konuşurken fena halde sıkıştığı aklına geldi. Koşa koşa tuvalete gitti.

 

 

“Kardeşinin birilerine korkarak hesap vermesi canını fena halde sıkmıştı.” Kendi kendine deli deli gülmeye başladı. Kaza geçirmesine rağmen “özür dilerim” mi demişti o? Saatin 5 olmasına 2 saat vardı. Uyuyamayacaktı. Kendini o kadar zor tutuyordu ki kardeşinin elinden telefonu almamak için. Bunu yapmamak için evden çıkması gerekti. Hemen odasına sessizce dönüp yatağının içini yorganla doldurarak Aren’e yazdı.

 

 

“Uyuyor musun?” cevap yoktu. Uyuyordu tabii ne yapacaktı başka?

 

 

“Ben evde nefes alamıyorum dışarı çıkmam lazım.” Yazarak hırkasını alıp sessizce evden çıktı. Çıkarken hâlâ Gaye’nin mırıltılarını duyuyordu. Yürümek değil de bisiklet sürmek istiyordu; uzun zamandır bunu yapmamıştı. Bodrumda çok eski bir bisiklet olduğu aklına geldi. Ses çıkarmamak için aşağı yavaş adımlarla inmeye çalışıyordu. Gaye uyanıktı eğer ses duyarsa merak edip dışarı çıkabilirdi.

 

 

Anahtarla bodrumun kapısını açınca kırmızı tozlu bisikletini gördü. Bir zinciri atmıştı ama çok önemli değil kendisi yapabiliyordu. Bayadır kullanmadığı için bazı bölgeleri paslanmıştı. Güç bela ses çıkarmadan yukarı çıkarmayı başarmıştı. Üzerine bindiğinde bile hafif bir gıcırdama sesi çıkıyordu. Sessiz davranmaktan beş dakika da yapacağı işi neredeyse yarım saatte yapabilmişti.

 

 

Sonunda ise bisikletle dışarıya çıkmayı başarmıştı. Bir süredir kullanmadığı bisikletine bindi. Bisikleti sürerken o hissettiği hafif esintiyi hissetti, işte bunu seviyordu. Saçlarının arkaya doğru uçuşarak boynundan uzaklaşmasını ve boynunun ferahlaması onu mutlu ediyordu. Sokaklar bomboştu. Ellerinin ikisini de açarak aşağı doğru salındı. “Ah. İşte özgürlük. Bu hissi seviyorum” diye söylendi kendi kendine.

 

 

Saat epey geçti. Geçtiği sokakların hiçbirinde evlerin ışığı yanmıyordu. Normalde bu saatte Türkiye de genç bir kız rahat rahat sokağa çıkmamalıydı. Güvenli değildi. Ama o başının çaresine bakabileceğini biliyordu. Özellikle birkaç senedir daha dikkatli biriydi çünkü ailesi onu rahat durmazsa kimsesizler yurduna vermekle tehdit etmişlerdi. Aslında bu onun için iyi olabilirdi ancak kardeşini bırakamazdı. Sırf o yüzden onlarla hâlâ bir arada yaşıyordu. Ve şimdi kendi kıyamadığı kardeşine başkalarının kıymasına asla izin vermeyecekti. Çünkü bu hayattaki tek ailesi o’ydu.

 

 

Uzun bir caddede yol boyunca ilerledi. Ağaçların yapraklarının rüzgârda sallanmasıyla, kendini etrafın huzurlu sessizliğine ve mükemmel görsel şölenine bırakıyordu. İnsanlar yokken etraf ne kadarda güzeldi. İlerlemeye devam ederken gözüne bir şey takıldı; bir kadını ittirip kaktıran ve yalpalayarak yürüyen bir adam gördü. “Beni ilgilendirmez.” Diye kafasını çevirip başka bir sokağa gidecekken kadının bağırış seslerini duydu. “Hayatımda defol git.” Diyordu kadın. Adam, kadın bağırdığı an ona bir tokat yapıştırmıştı. Saye bir an durdu ve ne yapıp yapmayacağını düşündü. Müdahale etmeli miydi? Kadın yere düşmüş ve adam ise ona vuruyordu. Saye istemsizce kaşlarını çattı.

 

 

O sırada telefonu çalmıştı; arayan Aren’di.

 

 

“Efendim Aren.”

 

 

“Neredesin?”

 

 

“Bisikletle dolaşıyorum ne oldu?”

 

 

“Bu saatte?”

 

 

“Evet.”

 

 

“Konum at geliyorum.”

 

 

“Gerek yok birazdan dönerim zaten.” Dedi kadına vurmaya çalışan adama bakarak. “Şimdi kapatmam gerek tamam mı?” derken

 

 

“Çok önemli bir şey buldum acil göstermem lazım. Konum at.” Dedi Aren heyecanla.

 

 

“Tamam.” Deyip Saye telefonu cebine soktu. Dayanamıyordu. Her zaman ki yaptığı şeyi yapacaktı. Bisikletini son sürat sürerek birden yere atarak adama yandan bir tekme attı. Yere düşen ve sarhoş olduğunu anladığı adam neye uğradığını şaşırmıştı. Ağzı burnu kan içinde olan kadını görünce Saye kendini kaybetti. Yerde yatan adama bir tekme attı, bir tekme daha, bir tekme daha. “Nasıl?” dedi. “Dayak yemek nasıl seni şerefsiz?” Adam yalpalayarak kalkarken cebinden bir bıçak çıkarttı. Bıçağı tutarak Saye’ye doğru koştu. Saye kendini kurtarmayı başardı. Adam var gücüyle Saye’nin bisikletini dibindeyken bisikletine tekme savurdu. Bir tekme daha attı bisikleti kırılmıştı.

 

 

“Sen? İyi bir dayak mı yemek istiyorsun?” Yerde ki kadın ayağa kalkarak “Lütfen yapma. O sadece çok sarhoş” dedi. Adam gelip kadını ittirdi. “Sen sus evde göreceksin sen.” Dedi. “Şimdi ise şu kızın ağzını yüzünü dağıtmam gerek” diyerek gelip bir tane vurdu Saye’ye. Buna Saye izin verdi. “Ona vurmam için bir sebebim var.” Dedi kadına bakarak. “Bisikletimi kırdın ve bana vurdun.” Dedi. Adama yavaş yavaş yaklaşırken adam ona bir kere daha vuracaktı ama o kaçarak adama bir tekme savurdu. Boğazını tutarak sıktı. “Seni öldürmemem için bana bir sebep söyle.” Dedi kulağına. “Senin gibi pisliğin yaşaması için bir sebep söyle.” Daha demin dayak yiyen kadın bağırarak “Bebeğimin babası! O bebeğimin babası.” Diyerek araya girdi. Sayeye yapmaması için yalvarıyordu. Gözleri yaşlarla dolmuştu. Yüzünü her tarafı neredeyse yara bere olan bu kadının yediği dayak sadece bu akşamla kalmıyordu bu belliydi. Saye adamın boğazını hâlâ sıkarken son anda bıraktı ve üzerinden kalktı. Kendini öyle zor tutuyordu ki derin derin nefes alıp verdi. “Bu onun yaşaması için bir sebep değil tam tersi yaşamaması için bir sebep. Sen bu haldeyken sana bu şekilde davranan adamla olma.” Dedi kadına yaklaşarak. “Kendin için olmasa bile çocuğun için yap bunu. Uzaklaş, kaç ondan.” Dedi Saye. Adam ayağa kalkarak “Öldüreceğim lan seni de bebeği de.” Dedi. Kadın kafasını sallayarak adama baktı, gözleri yaşlar içindeydi. Adama aşıktı ve her ne yaparsa onun düzelmeyeceğini o an anlamış gibiydi. Kadın arkasını dönerek koşarak uzaklaştı. “Gel lan buraya gidemezsin!” diye bağırıyordu adam. Saye ise arkasını dönüp gidecekken adama doğru dönüp bir kere daha tekme attı. Yere yuvarlanan adamın ağzı yüzü kan içindeydi. Hıncını alamıyor ona deli gibi zarar vermek istiyordu. O hamile kadına ne yaptıysa aynısını ona yapmak istiyordu. Bu mahlukat yaşamayı bile hak etmiyordu. Kocaman bir taş buldu ve eline aldı. Yerde duran adamın başının ucuna geldi. Şu an en çok istediği şey bu taşı onun kafasına atmak ve onu öldürmekti. Uzun uzun ağzı burnu kan içinde olan adama baktı.

 

 

“Saye!” diye bir ses duyunca taşı elinden hemen attı. Sonra adama yaklaşarak “Bisikletimin parasını hemen ver.” Diye bağırdı. Adam elleri titreye titreye cebindeki cüzdanını çıkarıp verdi. “Al da defol git psikopat. Al ve git.” Saye’nin onu öldürmesinden korkmuş gibiydi. Saye parasını alıp cüzdanını attı.

 

 

Aren uzakta motoruyla durmuş korku dolu gözlerle onu izliyordu. Aren’in yanına gitti ve “Gidelim.” Dedi. Bisikletini ve yerde yatan adamı da bırakıp oradan uzaklaştı.

 

 

Aren ne olduğunu hiç sormamıştı sadece yüzü bembeyaz olmuş neye uğradığını şaşırmıştı. Saye de ona bir şeyleri açıklamakla uğraşmamıştı. İkisi de yol boyunca sessizdi. En sonunda boş bir tepeye geldiler; şehir, ayaklarının altındaydı. Saye motordan inip “Güzel yermiş.” Dedi. Bakışları büyülenmiş gibiydi.

 

 

“Neler oluyor Saye? Gördüklerim neydi?

 

 

“Nasıl anlamadım?” dedi Saye bir kaşını kaldırıp.

 

 

“O adam? Sen onun tepesinde taşla duruyordun?”

 

 

“Ne kadarını gördün?” diye sordu Saye. Adamın kadına yaptıklarını görmüş müydü bilmiyordu.

 

 

“Bir kadının yanınızdan kaçarak gittiğini senin ise o adama vurup durduğunu gördüm.”

 

 

“O şerefsiz adam o hamile kadına vurdu, hem de kaç kere. Ben de dayanamadım.” Dedi Saye elini alnına koyarak.

 

 

“Saye sen o adamı öldürmek istedin? Belki de öldürecektin?” Aren’in kaşları çatıktı ve fazla düşünceli gözüküyordu. Saye gülümseyerek

 

 

“Öldürmek istedim, onun gibi bir pisliğin yaşamayı hak etmediğini düşünüm ama öldürmezdim.” dedi sakin kalmaya çalışarak. Aren ise hiçbir cevap vermeden moralsiz moralsiz yere bakıyordu. Saye’ye suç işlemiş gibi davranması Saye’nin canını oldukça sıkmıştı.

 

 

Sonda taşla başında durup öldürmek istemesi anormaldi ama öldürmeyecekti sadece adamı korkutmak istemişti. Bu konu da fazla hassas davrandığının da farkındaydı çünkü aklına kardeşi gelmişti. O sevdiği, haklıyken özür dilediği çocuğun da kardeşine böyle davrandığını düşünmüştü. Saye, Aren’e baktı. Aren gerçekten ne olduğunu asla bilmiyordu ve bunu bilmeden Saye’yi yargılaması Saye’nin hoşuna gitmemişti.

 

 

“Bunun ne zaman olacağını merak etmiştim. Çok sürmedi.” dedi hayal kırıklığıyla Saye.

 

 

“Anlamadım.” Dedi Aren korkmuş siyah gözlerini Saye’ye dikerek.

 

 

“Ne bulmuştun?” diye sordu Saye konuyu değiştirerek ama kafasında bazı kararları vermişti.

 

 

“Bir şey bulmadım seni merak ettiğim için böyle bir şey uydurmuştum.” Saye, kafasını sallayarak uzaklara baktı. Aren ondan korkmuştu. Saye bunun bir gün olacağını biliyordu. Kendisinden korkacağını ondan çekineceğini biliyordu ancak bunun şu an da olması hoşuna gitmemişti.

 

 

Çocuk haklıydı; tanımadığı bir kıza mağdur olarak yardım etmeye çalışıyordu ancak o kız daha tehlikeli çıkıyordu.

 

 

“Ben gelmeseydim o adamı öldürecek miydin?” diye sordu Aren konunun üzerine giderek. Saye bu çocuğun kendisini tanımadığını biliyordu ancak bu da fazlaydı.

 

 

“O adamın sen gelmeden önce neler yaptığını keşke görseydin.” Dedi sessizce.

 

 

“İnsanlardan uzak durmam gerektiğini bir kere daha bana kanıtladın. İnsanlara neden güvenmediğimi…” dedi Saye. Aren toparlamak istese de Saye ona söz hakkı vermemişti.

 

 

“Çünkü siz her şeyi görmek istediğiniz tarafından görüyorsunuz. Tek bir yere takılı kalıp bir sürü yargı dağıtıyorsunuz. Bu yüzden de kardeşim hariç herkesten uzak duruyordum.” Hava ya bakıp kendine tekrar kızdı. Neden güvenmişti ki ona? Tüm planını da anlatmıştı.

 

 

“Bir kere farklı birine şans vermek istemiştim, farklı birine güvenmek istemiştim. Ama yine yanılmadım. Beni yanıltmadın. Teşekkür ederim.” Dedi Saye. Bu iş burada bitmişti. Arkadaşlık, sadece yardımlaşma ya da adı her neyse.

 

 

“Saye neden böyle konuşuyorsun? Sadece çok şaşırdım ve anlam veremedim.”

 

 

“Ne olup bittiğini bilmeden hemen beni suçladın Aren.” Dedi Saye. Aren hiçbir şey demeden yere kafasını eğdi.

 

 

“Ben seninle yola çıkamam. Bana gerçeği başta gösterdiğin için çok teşekkür ederim.”

 

 

“Saye bak haklısın.”

 

 

“Beni eve bırak ve bir daha karşıma çıkma.”

 

 

Aren onun gözlerinde bittiğini görmüştü. Bu can yakıcıydı. Çünkü haksızdı ve elinden bir şey gelmiyordu. Hiçbir şey demeden motora bindiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Bir ara Aren saçmaladığı için özür dileyecekti ancak vazgeçti. Gerçekten korkak olduğunu düşündü. Sayelerin evlerinin bulunduğu sokağa geldiklerinde Aren cebindeki lensleri çıkarıp Saye’ye uzattı. Saye teşekkür bile etmedi çünkü bu lensler kırdığı gözlüklerin yerine alınmıştı. Teşekküre gerek yoktu.

 

 

Saye tam gidecekken Aren onu tutarak “Ne zaman ihtiyacın olursa buradayım.” Dedi ancak Saye’nin aramayacağından o kadar emindi ki bu onu daha da üzdü. Saye ona dikkatle bakarak

 

 

“Planımı yalnız sen biliyorsun ve eğer birinden duyarsam ya da birinin öğrendiğini işte o zaman aklındaki gibi birine dönüşürüm.” Dedi. Başka hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitti. Artık bu işte yalnızdı.

 

 

Kalbi saçma şekilde kırgındı. “Ne sandın Saye koşulsuz şartsız birinin sana yardım edeceğini mi? Kardeşin hariç birine güvenebileceğini mi? Bunca zamandır hâlâ akıllanmadın mı?” Akıllanmamıştı demek ki. Hâlâ içinde bir tutam insanlara güveni kalmıştı demek. Ama ileride bu güven de tamamen kül olacaktı. Çünkü asla unutmamalıydı en yakınına bile sonsuz güvenmemeliydin. Ama ne olursa olsun, insanlara ne kadar güvenmezsen güvenme sonunda insanın kendine yaptığı kötülüğü kimse ona yapamazdı. Saye geçte olsa bunu öğrenecekti.

 

 

 

 

 

Loading...
0%