Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20.BÖLÜM"Bazen kan bağınızın olmadığı insanlar kan bağınızın olduğu insanlardan daha

@sbeyza97

 

Aylar geçmişti. O günden sonra öğretmeninin ısrarına ve içinde en sevdiği yeteneklerinden birisini göz ardı edememiş ve Atay öğretmenin yanına yerleşmişti. Burada oldukça güzel vakit geçirmişti. Atay hoca her fırsatta yanına geliyor ve ona çalıştığının fazlası ücret ödüyordu. Verdiği dövüş dersleri hem öğrenciler hem de veliler tarafından oldukça da seviliyordu. Ama artık büyük gün gelmiş çatmış, tüm bunlara bir ara verme zamanı gelmişti. Yaklaşık 1 sene durmadan çalışıp hazırlandığı o üniversite sınavına girme zamanıydı.

 

Sınava gireceği okulun önüne geldiğinde tek başına bu kadar yolu kat ettiğine bile inanamıyordu. Tabii ki bazı insanların desteklerini göz ardı edemezdi. Özellikle Aren ve Atay öğretmenin. Aren ile uzun zamandır konuşmuyordu. Anneannesinin evinden çıktığından beri bir süre araları limoni olmuştu. Çünkü Aren onun orada güvende olacağını diretip durmuş Saye ise her zamanki gibi bildiğini okumuştu.

 

Hem çalışmış hem okumuş ve üniversite sınavına hazırlanmıştı. Kendisiyle bunun için bile gurur duyuyordu. Artık sınava dakikalar kalmıştı o yüzden okula girmek için merdivenlerden çıkıyordu. Merdivenlerden çıkarken bile karnı kasılmaya başlamış kalp atışları hızlanmıştı. Derin derin nefes alarak kendini sakinleştirdi.

 

“Sonuçta elimden gelenin en iyisini yaptım.” Dedi kendi kendine. Sınav salonuna girdi ve sınava gireceği sınıfa doğru gitmeye başladı. Bu arada artık doktorluk istediğine de karar vermişti. Tabii ki zorlukları olacaktı ama bunu yapabilecek kapasitede olduğunu biliyordu. Etrafında onun gibi sınav salonuna giden insanları izledi. Bazıları oldukça heyecanlı, bazıları son derece umursamazdı. Saye ise orta kısımda yer alıyordu. Ne aşırı heyecanlı ne de vurdumduymaz. Sonunda sınav salonuna gelip sırasına oturdu ve ona verilen kitapçığı önüne aldı. “Lütfen başarılı olmama yardım et. Lütfen.” Diye içinden dua etmeye başlayarak zamanın gelmesini bekledi. Sınav görevlisinin:

 

“Başlayabilirsiniz.” Dediğini duyunca kitapçığını açtı ve soruları çözmeye başladı.

 

Sınav başladığında eğdiği kafasını “Sınav bitti.” Sesini duyana kadar kaldırmamıştı. Sonunda ise “Sınav bitti arkadaşlar kalemleri bırakın” demişti sınav gözetmeni. Boynunu saatlerdir ilk defa kaldırınca boynunun fena halde tutulduğunu fark etti. Sınav kitapçığını teslim ederek sınav salonundan çıktı. Mutluydu, üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Bu sene mutlaka bir yeri kazanacaktı buna emindi. Okulun merdivenlerinden inerken uzun zamandır görmediği kişiyi görünce içi mutlulukla doldu. En büyük destekçisi Aren karşı kaldırımda duvara yaslanmış bir şekilde onu bekliyordu. “Hey” dedi Saye onu görünce elini kaldırarak. Hukuk fakültesini kazandıktan sonra oldukça havalı olan Aren taktığı güneş gözlükleriyle çok daha havalı duruyordu. Öyle ki okul bahçesinde ki tüm kızlar Aren’e dikkat kesilmiş bakıyorlardı.

 

Saye karşısında durup ona sevinç dolu gözlerle bakarak “Aren hoş geldin. Geleceğini söylemedin.” Dedi. Birkaç akşam önce konuşmuştular Saye ona nerede sınava gireceğini söylemişti. Ama Aren ona sadece başarılar dilemiş geleceğinden bahsetmemişti. Aren ona kocaman sarılarak “Sürpriz yapmak istedim.” Dedi. Aren’in sarılmasıyla afallayan Saye geri çekilerek “Sevindim.” Demekle yetindi. Parfümü oldukça güzel kokuyordu. Aren’in yakışıklılığı her ne kadar bazen Saye’yi etkilese de onu kaybetmek istemediği için ona hiçbir zaman o anlamda bir adım atmamıştı.

 

“Sınavımın güzel geçmesi şerefine ne istersen sana ısmarlayabilirim.” Dedi Saye gülerek.

 

“Sen daha öğrencisin o yüzden bendensin.” Dedi göz kırparak.

 

“Sende öğrencisin.” Aren buna bozulmuş gibiydi ama çaktırmayarak “Senden büyüğüm.” Dedi.

 

“Tamam bugün seninle tartışmayacağım.”

 

“Oooo demek birilerinin sınavı gerçekten iyi geçmiş.”

 

“Başka şekilde geçme ihtimali var mıydı?”

 

“Haha yoktu bayan ukala” İlerde duran kırmızı lüks bir aracı göstererek “Arabam orada.” Dedi.

 

“Vayy motoru bıraktın herhalde?”

 

“Şöyle ki savcı olduğum da duruşmalara motorla gitmem hoş karşılanmazdı.”

 

“Ooo daha okulu bitirmeden savcılık he.”

 

“Tabii ki.” Dedi gülerek. Bu arada arabanın yanına gelmişlerdi. Saye arabaya binerek ne kadar güzel olduğunu inceledi “Doktor olduğumda bende en güzel arabayı alacağım” diye iç geçirmişti. Beraber İstanbul’un en güzel semtlerinden birine giderken Aren’in neler yaptığını sordu Saye. Aren üniversite hayatını anlattı. Fazla arkadaşı yoktu. Aslında Aren’in liseden beri pek arkadaşı yoktu oldukça cana yakın bir insan olmasına rağmen (Saye’nin aksine) onun arkadaşının olmaması da Saye’yi şaşırtan şeylerden biriydi. Aren seneye mezun oluyordu ve mezun olduktan sonraki hayatında neler yapmak istediğinden söz ediyordu. Uzun uzun konuşmuşlar ve güzel bir balıkçı da balık ekmek yemişlerdi. Aren bir süredir İstanbul’da değildi o yüzden özlediği her şeyi yemek istiyordu. Dolaşırlarken boğaza karşı duran bir bankta oturmuşlardı.

 

“İstanbul’dan başka bir yere gidersen burayı çok özleyeceksin.” Dedi Aren.

 

“Özleyeceğimi biliyorum bu şehirde çok fazla anım var. Ama biraz daha sakin bir şehirde okumayı planlıyorum. Özellikle daha ucuz.” Dedi gülerek Saye. Buradan başka bir şehirde okuması en büyük önceliklerinden biriydi. Artık burasının havasını solumak istemiyordu. Özellikle kardeşinin döndüğünü ve artık temelli burada kaldığını öğrenince buradan hemen gitmek istemişti ancak kazanması gereken bir sınavı olduğunu hatırladığında gidemeyeceğini anlamıştı.

 

“İstanbul da en çok özlediğim şey ne biliyor musun?”

 

“Boğaz manzarası.” Dedi Saye bağırarak.

 

“Hayır seninle olan anılarım.” Dedi denize derin derin bakarak. “Seninle ilk tanıştığım zamanı hatırlıyorum da kulaklığın kulağında olduğu halde deli gibi onu arıyordun.” Deyip kahkaha atmaya başlamıştı. O an Aren’e ne kadar komik gelse de Saye için aslında acıklıydı çünkü o an hiç de aklı başında değildi.

 

“Dua et o gün kendime söz vermiştim yoksa seni fena halde pataklardım.”

 

“Biliyorum neden avukat olmak istedim sanıyorsun sırf senden kendimi koruyayım diye.” Dedi Aren. Gözleriyle derin derin Saye’ye bakıyordu. Saye o an Aren’i çok özlediği fark etti.

 

Mesajlaşsalar, birbirlerinden haber alsalar da görüşmek bambaşkaydı. Eğer başka bir şehire giderse onu daha da özleyecekti çünkü görüşmeleri eskisi kadar mümkün olmayacaktı. Ama yine de burada kalmak istemiyordu.

 

O gün geç saate kadar beraber vakit geçirdiler. Gezdiler, eğlendiler, yediler, içtiler. Geç olduğun da ise artık ayrılık vaktiydi. Aren sabah ilk uçakla yurt dışına uçuyordu. Bir süre Türkiye’ye gelemeyecekti. Geldiğinde ise Saye nerede olurdu bilemiyordu. Saye’nin kaldığı yere geldiklerinde kapının önünde durdular. Saye durup onu göz ucuyla inceledi:

 

“Aren sana sormak istediğim bir şey var. Olur ki bir daha görüşemezsek bilmek istiyorum.” Aren meraklanmış gibiydi. “Öyle bir şey olmayacak ama neymiş sormak istediğin şey?” diye sordu.

 

“Neden hayatımdasın? Neden hayatıma girdin ve hayatımda olmaya devam ettin?” diye sordu ciddiyetle Saye. “Nasıl bir soru bu böyle?”

 

“Ciddiyim. Sen iyi bir aileden geliyorsun, neden bana yardım ediyorsun?” Aren oldukça ciddileşmiş, uzaklara dalmıştı.

 

“Seni ilk tanıdığımda hayatında kalma gibi bir nedenim yoktu ama sonra kardeşinden bahsettin. Onun başının belada olduğu düşüncesi seni mahvetmişti. Buna seyirci kalamadım.” Dedi ve durdu, yutkunarak konuşmaya devam etti. “Ben kardeşimi koruyamadım Saye ve onu kaybettim. Senin kardeşini koruma çaban beni etkiledi ve senin yanında olmaya karar verdim.” Saye bundan oldukça etkilense de daha fazla uzatmaması gerektiğini biliyordu. Çünkü Aren bu konuyu pek konuşmak istemiyor gibiydi. Sonra minnettar bir ifadeyle Aren’in elini tuttu.

 

“Benim için yaptıklarını asla unutmayacağım. Ailem yokken aile, kardeşim yokken kardeşim olduğun için teşekkür ederim.” Saye’nin ailesi olmuştu. Tam anlamıyla her kötü anında yanında olan o’ydu. Bazen kan bağınızın olmadığı insanlar kan bağınızın olduğu insanlardan daha çok aile olabiliyordu.

 

“Hop o kadar da değil Saye. Ailen olabilirim belki ileride bir koca.” Dedi Aren gülerek sonra ciddileşip “Ama kardeşin falan değilim.” Dedi onun gözlerinin içine bakarak. Aren çok farklı bakıyordu. Özellikle bugünden beri sanki Saye’ye bir şeyler söylemek istiyor ama her seferinde vazgeçiyor gibiydi. Saye’de gülümseyerek “Lafın gelişi dedim zaten.” Dedi. Sonra sarılarak ayrıldılar. Saye içinde derin bir üzüntü duydu. Hayatında yıllardır bulunan nadir insanlardandı Aren ve onu özleyecekti. Aren arabasına binip gittiğinde onu şimdiden özlediğini fark etti ve arkasından baka kaldı.

 

 

********

2021 Yılı

 

 

Aradan yıllar geçmişti. Saye sınava çok çalışmış ve sonunda başarmıştı. İstanbul’a benzeyen ama onun kadar gürültülü olmayan bir tık daha sakin Çanakkale’ ye okumaya gelmişti. Tabii ki de hâlâ ona çok destek olan hocasıyla görüşmeyi bırakmamıştı arada İstanbul’a gidiyordu ve hocası da onu ziyarete geliyordu. Ama bir süredir bu görüşmeyi yalnızca telefonla sürdürüyorlardı. Hocası onu İstanbul’a dönmesi için ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştı. Aren ile ise uzun zamandır hiç konuşmuyordular.

 

Saye onu bir kere aradığında telefonu bir kız açmıştı ve Aren’in evinde olduğunu ancak Aren’in müsait olmadığını söylemişti. Bu Saye’yi oldukça incitmişti. Sadece telefonu kızın açması değil Aren’in bir daha ona geri dönmemesi asıl onu inciten şey olmuştu. Sonrasında Aren tekrar aramaya başlamış ancak bu seferde Saye açmamıştı. Yani Arenle bağları kopmuştu. Zaten Saye böyle bir şeyin olacağını beklediği için şaşırmamıştı. Ama yine de Aren’e gerçekten değer verdiğini ona kırılmasından anlamıştı.

 

Bu arada büyük bir hırsla çalışıp kazandığı tıp fakültesini kazanmaktan ziyade o bölümü okumanın çok daha zor olduğunu gördü. Tam 6 sene okuması gerekiyordu ve bu bittiğinde de henüz istediği pozisyonda olamayacaktı. He bir de o kadar okuyup mezun olduktan sonra Türkiye’de bir doktor olarak dayak yeme ihtimaliniz de oldukça fazlaydı. Hatta silahla vurulma da olabilirdi. Sen o kadar oku oku sonra da gelsin herhangi biri istediği bir şey olmuyor diye sinirlensin ve gelip sana saldırsın. Olacak iş değildi. Bir ara bırakmayı bile düşündü ama başlamıştı bir kere başladığı bir şeyi yarım bırakmak ona göre değildi.

 

Ayrıca büyük bir amacı da vardı. Anne babasının karşısına geçip istediğinde ne kadar önemli bir insan olabileceğini gösterecekti.

 

Her ne kadar zorlansa da Saye artık 3. Sınıf’ı bitirmesine az kalan bir tıp öğrencisi olmuştu. Bulunduğu yerde de kendini oldukça mutlu hissediyordu. İnsanlar burada onun farklılıklarıyla dalga geçmiyor hatta gözlerinin farklı renkte olmasına iltifat bile ediyordular. Öğretmenleriyle de iyiydi yani ona iyi davranıyordular. Yine de insanlarla pek samimi olmamaya özen göstererek aralarına katılmaya çalışıyordu. Tıpta ne kadar zorlanırsa zorlansın bunu başarmalıydı. Vize ve finallerde tamamen başka bir insana dönüyor, kimseyle konuşmadan yalnızca ders çalışıyordu. Hatta sokakta yürürken ya da otobüste giderken bile.

 

Bir gün son finallerini vermiş bunun mutluluğuyla bahçede oturup gökyüzünü seyrederken fakültenin bahçesinde çok tanıdık bir yüzün ona doğru geldiğini gördü. Yıllardır görmediği ama görünce kalbini yerinden çıkaracakmış gibi hareketlendiren bu yüz Aren’e aitti.

 

3 senedir birbirlerini görmemelerine rağmen bir anda karşısındaydı. Yüzünde ciddi bir ifadeyle kaşları çatık bir şekilde etrafına bakınıyordu. Saye ayağa kalkıp ona doğru giderken o da Saye’yi gördü ve yüzü yumuşak bir gülümsemeye büründü. Yalnız, gözlerinde gördüğü şey Aren’de daha önce görmediği bir ifadeydi. O ifade: Hüzündü.

 

Saye tam da her şeyin yolunda gittiğini düşünürken nedense Aren’in yüzündeki ifadeden hayatının alt üst olacağını anlamış gibiydi. Ama anlamadığı bir şey vardı bu hayatını karıştıracak olayların başlangıcıydı.

 

22. Bölüm

 

“Nefret ve sevgi birbirine oldukça yakındı.”

 

Hayat, oldukça garipti. Aynı nefret ve sevginin olduğu gibi. Birbirine oldukça yakın olan bu hisler kısa sürede yer değiştirebilirdi. Birini çok severken sonrasında ondan ölesiye nefret edilebilirdi. Peki o nefreti de besleyen sevgi değil miydi? Öyle olmasa o kadar nefret ettiğini sandığı kardeşi için şu an ölesiye üzülebilir miydi?

 

Saye eski evlerinin bodrumunda, sandalyesinde otururken bunları düşünüyordu. Gittiği yere, kurtulmak istediği cehenneme geri dönmüştü. Hem de daha feci bir şekilde. Aklında tonlarca düşünce vardı. Yaşadıklarının kâbus olmasını diliyordu ama olamayacak kadar gerçek olduğunun da farkındaydı. Dün geceden beri ilk defa bu kadar sakindi. Hiçbir şey hissedemiyor, düşünemiyordu.

 

Aren dün Saye’nin yanına geldikten sonra Saye bir şeylerin kötü gittiğini anlamıştı. Aren ona güvenmesini söyleyip durmuş Saye de onu dinleyerek bir şey sormamıştı. Ama içini kemiren o kurt asla susmamıştı. İstanbul’a geldiklerinde ise bir hastanenin önünde durmuşlardı. Saye önce öğretmenine bir şey olduğunu düşünmüştü ancak Aren öğretmenini tanımıyordu. Hastane kapısının önünde beklerlerken Aren onun elini tutmuştu. Yalnızca gözlerinden Saye kendi hayatının artık eskisi gibi olmayacağını anlamıştı. Saye ona bakarak:

 

“Kardeşim.” Diye fısıldamıştı. Aren ise cevap vermeyerek kafasını yere eğmişti. Bu cevap oldukça yeterli olmuştu. “Kardeşin…” demişti yutkunarak Aren. “Kaza geçirmiş. Sungur’un kullandığı araç defalarca takla atmış.” O kelimeler hâlâ Saye’nin kulaklarındaydı. Adeta bir yankı gibi kafasının içinde yankılanıp duruyordu. Ama bundan daha da acısı vardı.

 

Hastaneye girdiklerinde resepsiyona kardeşinin adını soyadını söylediğinde bir türlü adının çıkmaması, Saye’yi çileden çıkartmıştı. Sungur’un adı ise çıkıyordu. Önce başka bir hastane de olduğunu düşünmüştüler. Ancak gerçek çok geçmeden yüzüne vurmuştu.

 

Hastane kapısından üstünü başını yırtarak giren annesi, bembeyaz yüzüyle yanındaki babası ve onları teselli etmeye çalışan Seçkin Özen’i görmüş ilk başta buna anlam vermese de sonra onların Morg’a gittiğini duymuştu. İşte dünya o an başına yıkılmıştı. Hastane koridoru etrafında dans edercesine dönmeye başlamış, tüm evren bir anda yok olmuş gibi hissetmişti. Aren onu ne ara dışarı çıkarmış ne ara arabaya götürmüş bilmiyordu ama Aren ona saatlerce şok içinde kaldığını söylemişti. Haykırmamıştı, bağırmamış ya da ağlamamıştı. Yalnızca şok içinde donup kalmıştı.

 

Kendisini bırakıp mutlu olduğu için nefret ettiği kardeşi artık yoktu çünkü. Onsuz mutlu olduğu için kin beslediği kardeşi artık mutlu olamazdı. Saye dayanılmaz olan suçluluk duygusuyla baş başa kalmıştı. Ona mutluluğu bile çok görmüş ve kin beslemişti. Keşke hayatta olsaydı da hiç görüşmeseydiler ve kardeşi hep onsuz mutlu olsaydı. Ama artık çok geçti. Kapının ardından gelen sesle irkildi.

 

“Saye hazır mısın?” diye sordu Aren. Saye sıçrayarak kendine geldi. Kıpkırmızı, uykusuz gözleriyle yalnızca düşünceleri, kendisi ve bodrumun küf kokusuyla bu sandalye de geceden beri oturuyordu. “Hazırım işte.” Dedi omuz silkerek. Sesi öylesine cılız çıkıyordu ki kendi bile zar zor duymuştu.

 

Şimdi ise kardeşi için son görevini (daha önce ona karşı sanki tüm görevlerini yerine getirmiş gibi) yapmaya gidiyordu. “Cenazesi…” diye konuşacakken Aren cümlesini yarıda bıraktı.

 

“Neyse hadi çıkalım.” Dedi ve Saye’ye yardımcı olarak onu kaldırdı.

 

“Cenaze” dedi içinden Saye. Ne kadar da uzak gelen ama bir o kadar da herkese yakın bir kelimeydi. Yaşarken oldukça uzak görünen ancak her an size sahip olabilecek bir kelime.

 

“Saye gidiyoruz ama seni orada görmemeliler. Eminim ki birçok güvenlik olacaktır.” Saye oturduğu yerden gözyaşlarıyla Aren’e baktı. Aren onun gözlerindeki çaresizliği dibine kadar hissetti. Daha önce birçok kez hayal kırıklığı, acı, öfke yaşayan bu kızı daha öncesinde hiç böyle görmemişti.

 

“Tamam ama en arkada duracağız ve maske ile gözlük takacağız. Tamam mı?” Saye öyle çaresizdi ki bunu bile kabul etmek zorunda kaldı.

 

“Şimdi güçlenmen için önce bir şeyler yemeğe gidelim. Aç karnına olmaz, bir lokma da olsa yemeye çalış.” Saye hiçbir şey söylemiyor yalnızca kafasını sallıyordu. Beraber camdan çıktılar ve arka tarafta duran Aren’in arabasına bindiler.

 

“Seçkin kolejinin oradaki börekçiye gidelim.” Dedi Saye zar zor duyulan sesiyle. Aren hiç ikiletmeden dediğini yapıp o yöne yöneldi. Canı börek çektiyse börek yemeliydi. Ancak Saye’nin amacı o okulu görmekti. Her şeyin başlangıcı olan o okul: Özel Seçkin Koleji’ydi. Börekçiye giderken oradan geçmek zorundaydılar. Börekçinin güzergâhı o yöndeydi.

 

İşte Özel Seçkinler Kolej’i oradaydı. Heybetiyle bu mahalledeki en büyük ve geniş bina olarak göze çarpıyordu. Dış tasarımıyla bile oldukça dikkat çekiyor tam bir zengin okulu gibi gözüküyordu. İşte her şey bu okulda başlamıştı. Kardeşi bu okuldaki %100 bursu kazanmış sevinçle havalara uçmuştu. Tabii herkes onun için oldukça sevinmişti (Saye de dahil.) Yıllarca kardeşinin neler yaşadığını bilmeden onun bu okula gitmesine gurur duymuş her zaman ona imrenmişti. Ancak kardeşinin neler yaşadığını bilememiş ve hiçbir şeyin gözüktüğü gibi olmadığını anlamamıştı. Sonuçta kardeşi Türkiye’nin en iyi kolejlerinden birindeydi ama nereden bilebilirdi ki bu okulun kardeşini büyük bir bataklığa sürükleyeceğini. Ta ki bugüne kadar bilememişti…

 

O çok sevdiği ve kardeşini beklerken arada uğrayıp börek yediği yere gelmişlerdi artık. Börekçinin önünde durduklarında buradaki anıları aklına geldi Saye’nin. İlk defa kardeşi sayesinde tanışmıştı bu börekçiyle ve ilk defa yediği börek hayatında bu kadar farklı bir yer edinmişti.

 

Bu börekçiye Saye en son geldiğinde ise okulda olay çıkacağını bildiğinden rahatlamak ve mutlu olmak için gelmişti. O zamandan beri de maalesef bir daha gelememişti. Şimdi ise tekrar buradaydı ancak yanında Gaye değil Aren vardı. Saye oturmuş camdan bakıp anılarıyla yüzleşirken Aren’in cama tıklatmasıyla kendine geldi.

 

“Gelmiyor musun?”

 

“Paket yaptır yolda yerim.” Dedi ruhsuz ses tonuyla börekçinin içine bakarken.

 

Börekçi amca hiç değişmemişti. Hâlâ güler yüzlü ve hâlâ bıyığının altından gülerken gözleri gülüyordu. Müşterileri bekletmemek için gösterdiği telaştan alnı her zamanki gibi ter içindeydi. Bu amcaya karşı Saye içinde sıcacık bir duygu hissetti. Etrafında gördüğü nadir iyi insanlardandı. Belki de şu an kardeşiyle anılarını anımsattığı için böyle hissetmişti ama sonuçta bu amcanın iyi biri olduğu gerçeğini değiştirmezdi.

 

Arabanın kapısı açıldı. Aren elinde tuttuğu poşetteki buram buram börek kokusuyla arabaya bindi. Saye’ye poşeti uzatarak “Sıcak sıcak ye.” Dedi. Saye hiç ikiletmeden hipnoz olmuş gibi hemen poşeti açıp birkaç parça börekten koparıp ağzına attı. Böreği yerken duyduğu haz, bir uyuşturucu bağımlısının uyuşturucuyu çektiğinde aldığı hazla aynıydı. Gözlerini kapatıp kardeşiyle yediği zamanı yaşadı. Saye birkaç dilim zorla yedikten sonra gözlerindeki yaşlara engel olamayarak nereye gittiklerinin bir kere daha farkına vardı. Arada unutsa da her seferinde kötü gerçek yüzüne vuruyordu.

 

“Geldik.” Dedi Aren. Mezarlıktan biraz daha uzak bir alanda durmuşlardı. Geri kalan yolu yürüyeceklerdi. Aren siyah bir maske uzattı Saye’ye. Saye maskeyi aldı ve güneş gözlüğüyle beraber taktı. Aren de aynı şekilde maskesi ve gözlüğüyle tanınmayacak şekle bürünmüştü. Beraber arabadan inerek yürümeye başladılar. Saye yürürken bütün vücudunu saran bir ateş hissetti. Sanki büyük bir alevlerin ortasında kalmış ve alevler gittikçe onu içine alıyor gibiydi. Ateşinin ortasında ani bir sancı duyarak yere kapaklandı.

 

“Saye. İyi misin? Ne oldu?” Aren bütün benliğini ele geçiren panikle ne yapacağını bilemez halde Saye’nin etrafında dolanıyordu.

 

“Aren ben yapamayacağım galiba.” Dedi Saye. Konuşacak gücü olmadığından sesi öylesine çıkmıyordu ki Aren onu duyabilmek için kulağını yaklaştırmak zorunda kalmıştı.

 

“Ben onun toprağa gömülüşünü izleyemem. Yapamam.”

 

“Tamam tamam arabada beklemek ister misin?” Saye bir süre durup düşündü. Güçlü olmalıydı ama şu an hiç olmadığı kadar güçsüzdü. Canı öylesine yanıyordu ki sanki biri her defasında bir parçasını ondan canlı canlı koparıyor gibiydi. Derin derin nefes alarak ayağa kalktı.

 

“Son görevimi yapmalıyım.” Dedi Aren’e tutunarak. Aren hiçbir şey demeden o ne derse uyuyor ve karışmamaya çalışıyordu. Beraber yalpalayarak da olsa sonunda mezarlıktaydılar. Cenazenin tam karşısında durdular. Saye insanları arkadan değil önlerinden görmek istemişti. Herkesin yüzünü görmek isteyip, kimin gerçekten üzülüp üzülmediğini anlayabilmek için. Uzun uzun baktı kalabalığa sonra en önde anne ve babasını gördü. Ağlamaktan gözleri şişmiş neredeyse gözleri zar zor açılan annesi babasına yaslanmıştı. Babası ise omzundan tutmuş annesini teselli ediyor gibi duruyordu. Babalar güçlü olmalıydı. Uzaktan hepsine bakarken herkesin yüzünü tek tek inceledi. Sonra gözünü her şeyin onun başının altından çıktığını düşündüğü o kişiye çevirdi; Sungur’a. Sungur ise bir kolu sarılı, yüzü yara bere içindeydi. Kirli sakalı yüzünün hatlarını kapamış ancak yüzündeki acı dolu ifadeyi örtememişti. Sadece sessizce durmuş, felç geçirmiş bir insan gibi kafasını sağa yatırmış tabuta ölü gözlerle bakıyordu.

 

Annesinin feryadı, babasının gözyaşları nedense Saye’ye hiç inandırıcı gelmemişti ama Sungur’un duruşu nedense onun oldukça acı çektiğini düşündürmüştü. Hepsi sahteydi de sadece onun acısı gerçekmiş gibi. Saye kafasını sallayarak bu düşünceleri sildi. Bu arada imam gelmiş duasını yapmıştı. Herkes bir bir hakkını helal ettiğini dudaklarından çıkan sade cümlelerle dile getirmişti. Sonra Saye arkada taraflarda tanıdık birkaç yüz daha gördü. Sessizce aralarında gülen 3 tanıdık yüzdü bunlar: Aleyna, Dilara ve Ceyda. Kardeşinin ölümü onlara komik mi gelmişti? O an içinde büyük bir öfke dalgası hissetti. Yumruklarını sıktı ve gözlerini onlara dikti. Nefretle gözünü ayırmadan onları izledi.

 

Sonunda ise her şey bitmişti. Kardeşi toprak altındaydı, Saye onu ardından bırakmak zorunda kalmıştı. Herkes yavaş yavaş dağılırken o ayakta durmaktan ve insanları izlemekten yorgun düşmüş olduğu yere çömelmişti. Aren ayaktaydı ve insanların dağılıp dağılmadığını, kaç kişinin kaldığını kontrol ediyordu.

 

“Sadece Sungur kaldı.” Dedi Aren sessizce. “Onu kaldıramıyorlar, oldukça kötü gözüküyor.”

 

“O da ölmeliydi.” Dedi Saye duygusuzca. Aren, Saye’nin acımasızca söylediği cümlelerden irkilmiş gibiydi ve Saye’ye korkarak baktı.

“Saye zaten çocuk ölü gibi. Bence aralarından en kötü halde olan o. Annenden babandan bile daha kötü durumda gözüküyor.” Gözlüğünün altından mezarlığın çıkışına bakarken anne ve babasının zorla yürüdüğünü gördü. Yanlarında Seçkin Özen vardı. Bu arada annesi oldukça değişmişti. O cadı gibi savruk saçları, kararmış dişleri gitmiş yerine oldukça elit ve zengin duran bir kadın gelmişti. Saye ilk gördüğünde onu tanımakta zorlansa da dikkatli baktığında içindeki o pis kötülüğü hissederek annesi olduğunu anlamıştı. Babası bir tanıdık görüp zar zor konuşmaya çalışırken. Annesi ve Seçkin Özen beraber önden yürümeye devam etti. Sonra bir şey oldu. Seçkin Özen, annesinin kulağına eğilip bir şey söyledi ve annesi sanki daha demin bağırıp çağırmamış, kendini yırtmamış gibi gülümsedi. Ama bu gülümseme sanki önceki hallerinin rol olduğunu belli eder gibi bir gülümsemeydi. Hain bir gülümsemeydi. Bir an yanlış gördüğünü düşünse de tekrar baktığında hâlâ gülümsediğini gördü. Evet, doğru görmüştü. Annesi kurtulmuşçasına gülümsüyordu

Loading...
0%