Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21.BÖLÜM"Ölüyken hiçbir duyguya sahip olamazdınız."

@sbeyza97

“Saye herkes gitti sanırım.” Dedi Aren. Saye annesinin gülümsediğini gördükten sonra donup kalmış kimlerin gidip gitmediğini bile görmemişti. Aren’den destek alarak zorla kalktı. Arabadan beri elinde tuttuğu börek poşetiyle beraber mezarlığın başına gitti. Mezar taşına baktığında kardeşinin adını görünce uzun bir süre bakışları mezar taşına bakılı kaldı. 21.06.2000 - 25.03.2021 doğum ve ölüm tarihleri yazıyordu. Daha çok gençti. O ölmeyi hak etmiyordu. Toprağını eliyle okşarken “Yanına gelme mi ister misin?” dedi tüm çaresizliğiyle. “Seni burada yalnız bırakmama mı? Orada kavuşmayı? Ya da…” dedi gözlerindeki yaşları silerek “Orada da yanında beni istemez misin?” Bir süre böyle mezarın yanında durdu. Ona aldığı börekleri hemen mezar taşının kenarına koydu.

Kafasını Aren’e bakmak için kaldırdığında ise bambaşka bir yüzle karşı karşıya geldi. Bu kız yıllardır görmediği ve burada gördüğüne oldukça şaşırdığı biriydi. İlay. Kendisini tanımaması için gözlüğünü takıp gitmeye kalksa da İlay onu tanımış olmalıydı ki koşarak gelip koluna yapıştı.

“Saye!” Saye kendini gizlemeye çalışarak kolunu ondan kurtardı.

“Karıştırdınız galiba.” Diyerek adımlarını hızlandırdı ama bu sefer İlay onun önüne geçerek gitmesine izin vermedi. Saye’nin gözlüğünü birden çekerek çıkardı.

“Bu gözleri nerede görsem tanırım.” Saye hiç karşılık vermeden İlay’a baktı.

Saçlarının şeklini ve rengini değiştirse de dibinden kendi saç rengi gelmeye devam ediyordu. Bıraktığı kahkül ise gözlerini kapayacak kadar uzamıştı. Dudakları hâlâ oldukça dolgun ama şu an hiç olmadığı kadar renksizdi. Göz altları ise beyaz teninin daha çok ortaya çıkartmasıyla mosmordu. Saye ona karşıda içinde nedensiz bir öfke hissetmişti. Gönderdiği videolara bir türlü sahip çıkamamış ve Gaye’nin almasına izin vermişti. Belki o videoları Gaye alamasaydı tüm bunlar yaşanmayacaktı. Şu an kendisi de dahil herkes Saye’nin gözünde suçluydu.

“Beni tanıyıp tanımaman umurumda değil İlay. O yüzden şimdi beni rahat bırak.”

“Her yerde seni aradım.” Diye bağırdı İlay. Saye gitmek için adımlarını atmaya başlamışken. Hiçbiri Saye’nin umurunda bile değildi. Saye ilerlemeye devam ederken İlay var gücüyle tekrar bağırdı. “Kardeşinin sana bıraktığı mektubu okumak istemiyor musun?” Saye’nin bir ayağı havada kaldı ve olduğu yere adımını indirdi. Daha fazla ilerlemedi. Aren de duyduğu seslerden dolayı endişelenmiş Saye’nin yanına gelmişti. Saye arkası dönerek “Ne mektubundan bahsediyorsun sen?” İlay yaşlarla dolmuş gözlerini yere indirdi.

“Gaye bundan birkaç ay önce bana bir mektup bıraktı. Yakın zamanda buradan çok uzaklara gitme ihtimali olduğunu ve o zaman ne yapıp ne edip seni bulup o mektubu sana vermem gerektiğini söyledi.” Saye içindeki kanın sıcaklıkla beslendiğini hissetti. Coşkun ve hareketli bir heyecan içini tam şu an da besliyordu. Gözleri parlıyor sanki yüzündeki her hücre tekrar canlanıyordu. Demek kardeşi onu unutmamıştı. Ama neden şimdi mektup bırakmıştı? Neden daha önce değildi birkaç ay önce? Başı mı beladaydı?

“Mektup Nerede?”

“Bende bana gidelim.” Dedi İlay. Saye heyecandan göğsü inip kalkarak konuşamaz bir halde sadece kafasını salladı. Onlar Arenle beraber Aren’in arabasına bindiler. İlay ise beyaz bir arabaya bindi. İlay önde Sayeler ardından gidiyordular. Aren’in olan bitenden haberi olmadığı için sürekli ne olduğunu soruyordu. Saye mezar başındayken Aren onu kardeşiyle yalnız bırakmak için arabada kalmayı tercih etmişti. Bu yüzden hiçbir şeyden haberi yoktu.

Saye kısaca olan biteni anlattı. İlay’ın eskiden kardeşinin yakın arkadaşı olduğunu, kardeşinin okulunda kendisine yardımcı olduğunu.. Hepsini anlattı. Şimdi ise onun evine gidiyordular.

Saye hiç bilmedikleri sokakları arabayla geçtiklerinde İlay’ın eskiden oturduğu yerde oturmadığını gördü. Taşınmıştı. Hem de olduğundan daha harabe bir yere. O zaman İlay’ın o olaydan sonra neler yaptığını merak etti. Sonuçta Aleyna ve arkadaşlarına bir sürü şey yapmıştılar. Saye ne kadar o olaydan sonra gizlense de emindi ki İlay gizlenememişti. O an İlay’ın kendisinden nefret etmesi gerektiğini düşündü. Çünkü hayatı Saye yüzünden alt üst olmuş gözüküyordu.

Beraber kenar mahalle sayılan bir sokağa girdiler ve mahallenin neredeyse en güzel apartmanının önünde durdular. Mahallenin en güzel apartmanı olması, apartmanın güzel olduğunu göstermiyordu. Çünkü yaşadıkları semte göre en kötü apartman olabilirdi ancak mahalle o kadar harabe evle doluydu ki İlay’ın önünde durduğu apartman onların yanlarında bir rezidans gibi duruyordu. Dış cephesinde neredeyse hiç boya kalmamış bu apartmana girmek için İlay arabasından çıktı ve Saye’yi yanına gelmesi için bekledi. Mahalledekiler Aren’in arabasına hayran hayran bakıp etrafına doluşunca Aren korkarak “Saye ben senin o eve girmeni istemiyorum.” Dedi. “Aren kardeşim bana mektup bırakmış.” Dedi Saye, Aren’e inanamayan gözlerle bakarak.

“Ya tuzaksa?” Saye bunu hiç düşünmemişti ama öyle bir şey olduğunu düşünmüyordu eğer bir tuzak olacaksa bu zamana kadar zaten olurdu.

“Nerede olduğumu biliyorsun sonuçta. O yüzden denemeye değer.” Dedi Aren’i rahatlatarak. İlay önde Saye arkada binaya girdiler.

Merdivenleri bile kırık dökük olan bu yerde Saye hiç kendini güvende hissetmese de nereden geldiğini unutmamalıydı. Çünkü o da böyle bir yerde yaşamıştı. Ta ki o güne kadar… Kardeşi ardında onu bırakıp gidene kadar öyle yaşamıştı. Aren ve dövüş öğretmeni ise ona hiç kalamayacağı yerlerde yaşaması için fırsat yaratmıştı. Aslında kardeşinin yanında olmaması hariç gayet güzel bir yaşamı olmuştu. Kendi eski evlerinden çok daha iyi yerlerde kalmış, orada yediklerinden daha güzel şeyler yemişti. Ancak Gaye yokken hiçbirinin tadını alamamış hiçbiri tatlı gelmemişti. O eski, harabe evde Gaye’yle yaşamayı tercih ederdi. Bu arada İlay ahşap ama hiç sağlam durmayan evinin kapısını açmış ve içeri girmiş Saye’nin etrafa bir uzaylı gibi bakmasını seyrediyordu. Saye kendisine dikilen gözleri hissedince utanarak gözlerini kaçırdı.

“Bu hale nasıl düştüğümü merak ediyor gibisin Saye Arslan.” Saye ona bakamadı. Çünkü içinden bir ses kendisi yüzünden olduğunu söylüyordu. Saye onun gözlerine bakarak “Ben..” diyecekti ki İlay lafını ağzına tıktı.

“Aleyna yüzünden.” Dedi birden tüm öfkesiyle. Öfkesi öyle kuvvetliydi ki tüm ses telleriyle bunu hissettirerek söylemişti İlay. Saye ayrıntıları pek merak etmiyordu çünkü okul olayından sonra olduğunu tahmin edebiliyordu.

“Kardeşimin mektubu nerede?” dedi kestirip atarak. Şu an buna vakit ayıramazdı.

“Cık cık cık..” dedi İlay kafasını sallayarak.

“Her zaman duygusuz bir kız olduğunu düşünmüştüm. Kardeşine olan sevgin hariç. Ancak seninle biraz da olsa vakit geçirince duygusuz biri olmadığını anladım. Sen sadece öyle gözükmek istiyordun. Ailenin sana yapıştırdığı gölge etiketiyle tüm hislerini de gölgelemiştin. Senin onu açığa çıkarman için ışığa ihtiyacın var. Aynı okuldaki gibi.” Dedi İlay.

Lisede tanıdığı kızdan daha fazlasıydı karşısında ki. İnsan dibe batınca her şeyi gözden çıkarıyor muydu böyle? Gerçi şu an Saye de öyleydi. Ancak Saye dipte değildi ki Saye artık ölüydü. Bu dipte olmaktan daha kötüydü ancak bir o kadar da iyiydi. Çünkü dipteyken birilerine öfkeli olurdunuz ancak ölüyken hiçbir duyguya sahip olmazdınız. İşte şu an İlay ve Saye arasındaki fark buydu. İlay dipteydi ve o yüzden korkusuz, fevri davranabiliyordu. Ancak Saye öyle bile davranamıyordu. O yalnızca ifadesizdi çünkü şu an içinde hiçbir duygu yoktu.

“İlay benim kimseyle konuşacak, kimsenin hayatını dinleyecek halim yok. Bana kardeşimin mektubunu ver lütfen.” Dedi birden sesini yükselterek. Buradan derhal gitmek istiyor ve bir daha bu kızı görmek bile istemiyordu.

“Özenler hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu birden İlay. Gözlerini hırs bürümüştü. Sadece hırs yoktu öfke de vardı. Saye o hali çok iyi bilirdi.

“Canları cehenneme.” Dedi sadece. İlay şaşırmış bir ifadeyle ağzı açık kalmıştı.

“Nasıl yani? Onlara hiçbir şey yapmayacak mısın?”

“Neden yapayım? Kardeşim kendi seçimlerinin sonucunu yaşıyor.” Sonuçta onlarla yaşamayı kardeşi seçmişti. İlay kafayı yemiş gibi Saye’yi alkışlıyordu. Gözleri dolmuş ama dudakları gülümseyerek kahkaha atıyordu.

“Gaye ondan kolaylıkla nefret edebileceğini söylemişti ancak buna inanmamıştım. Şimdi onun ne demek istediğini daha iyi anladım.” Dedi İlay ona nefretle bakarak.

“Ne? Nasıl yani? Gaye sana neden böyle bir şey söyledi? Ne zaman söyledi?” Saye içinde yayılan öfkeyi hissediyor ancak engel olamıyordu.

“Ne öne mi var? Sen zaten onu boş vermişsin baksana. Sana mektup falan da yok. Defol git buradan hemen!” diye bağırdı İlay. Saye daha fazla dayanamadı ve tüm hıncını İlay’ın üzerine boşaltarak bir tokat attı.

“Ne diyorsun sen be? Ne diyorsun? Kim kimi boş vermiş. Beni arkasında ölüme bırakan insan hayatına bir şey olmamış gibi devam ederken ben neler yaşadım haberin var mı?” İlay geri çekilmiş Saye’nin söyledikleri karşısında neye uğradığını şaşırmıştı.

“Ben az daha onun yüzünden ölüyordum. Günlerce hiçbir şey yemedim, günlerce sadece hayattaydım ama yaşamadım.” İlay’ın şaşıran bakışları gitmiş yerine kendinden emin bir gülümseme gelmişti. Saye ağzından çıkanları kulağı duymayıp söylenmeye devam ederken İlay bir şeyleri ararmış gibi etrafı karıştırıyordu. Sonunda ise elinde beyaz bir kağıtla Saye’nin karşısına dikildi.

“Kardeşinin ufak bir araba kazasıyla mı öldüğünü düşünüyorsun Saye?” dedi ona kâğıdı uzatmadan önce. Neden böyle saçma bir soru sormuştu İlay? Saye ne diyeceğini bilemeyerek: “Başka neden olabilir?” aslında bu soru direkt olarak İlay’a sorulmuştu.

“Zeki olduğunu düşünmüştüm Saye. Ama galiba biraz aptalmışsın.” Saye, İlay’ın yakasına yapışarak onu duvara ittirmişti.

“Ne diyorsun sen be? Ne kastediyorsun. Sen benden ne istiyorsun ya?”

“İntikam.” Dedi İlay. Sesi adeta bir yılanın tıslaması gibi çıkmıştı. Aklına Aren’in dedikleri geldi. “Ya tüm bunlar bir plansa.”

“Senin derdin benden intikam almak mı? Yaşadıklarının sorumlusu ben miyim?” İlay gülümseyerek Saye’ye yaklaştı. “Senin- Kardeşin- diye heceledi sonra da devam etti- Ölmedi geri zekalı. O öldürüldü.”

 

 

 

****

 

İlay’ın evinden geldikleri saatler olmuştu. Saye, eli ayağı hâlâ öfkeden titrerken karşısında duran kâğıt parçasına bakıyordu. Doğru olabilir miydi? Kardeşi öldürülmüş olabilir miydi? O an annesinin mezarlıkta gülen yüzü aklına geldi. Kalbine saplanan derin bir ağrıyla göğsünü tuttu. Bu arada Aren onun sakinleşmesini beklerken artık dayanamamış olacaktı ki:

“Saye orada ne oldu da sen bu hale geldin? Ne dedi o kız?” diyerek bir hışımla kalktı yerinden. Saye arabaya bindiğinden beri kulaklarında yankılanan o kelimeyi duymak istemiyor gibi kulaklarını kapadı. “Öldürüldü.” Demişti İlay. “Kardeşin ölmedi, öldürüldü.” Aren, Saye’nin konuşmadığını, yalnızca bir noktaya kitlenmiş bir halde bakakaldığını görünce gidip ona bir bardak su getirdi. Saye kana kana suyu içti. Geldiğinden beri düşünceleriyle baş başa olan Saye kendi kendine “Eğer böyle bir şey varsa onlara bu dünyayı dar ederim. Yemin ederim.” Dedi. Aren daha da endişelenerek:

“O evden çıktığımızdan beri hiç iyi değilsin. Anlat bana kime dünyayı dar edeceksin?” diye sordu. Daha fazla dayanamayan Saye, İlay ile bütün konuşmalarını anlatmaya başladı. O kızın eskiden nasıl bir hayatının olduğunu, kimin yüzünden bu halde olduğunu, kardeşi hakkında ve kendi hakkında neler söylediğini. Sonunda ise onu delirten cümleyi söyledi. Aren duyunca şok olmuş bir halde kalakalmıştı. “Neye dayanarak söyledi bunu?”

“Bilmiyorum Aren kafam çok karışık. Şu mektubu açmalıyım belki de. Beni biraz yalnız bırakır mısın?” Aren önce kararsız kalsa da ona izin vermenin doğru olacağını düşünerek evden çıktı. Saye, Aren’in gittiğinden emin olunca karşısında duran kâğıdı alıp derin bir nefes alarak açtı.

“Canım kuzenim…” diye başlıyordu mektup. Kuzen mi? Ve devam ediyordu… Bugün 27 Ocak ve senin doğum günün. Ben yanında değilim özür dilerim ama ileride telafi edeceğim…” Saye şaşkın şaşkın kâğıda bakıyordu. Eğer o İlay denilen kız kendisiyle bu konuda dalga geçtiyse onu gerçekten fena benzetirdi. Mektubu okumaya devam ettiğinde yazılanlar kardeşinin hayatını anlatıyordu. Sungur’la mutlu olduğunu ancak onun ailesiyle yaşamaktan pek hoşlanmadığı yazıyordu. Sonlara doğru geldiğinde ise dikkatini çeken bir yazıyı okudu. “Hayatta yaptığımız bazı şeyleri silip geri alıp tekrar yazamıyoruz ama elimizdeki kâğıdı silip yeni şeyler ortaya koyabiliriz.” Saye şu anda düşündüğü hiçbir şeyden emin değildi. Ama nedense içinden bir ses düşündüğü şeyi yapmasını istiyordu. Çünkü mektup kendisine hiçbir şey ifade etmiyordu. Ortalığı karıştırarak bir silgi buldu. Mektubun başladığı kısmı “Canım kuzenim…” yazısını sildiğinde ortaya başka bir yazı çıktı. “Kardeşim…” yazıyordu. İşte… İşte buydu. Vermek istediği mesajı Saye almıştı. Ama neden ona böyle gizli bir mektup yazmak zorunda kalmıştı? Nazikçe tüm kâğıdı yavaş yavaş sildi. Sonunda mektubun gerçek hali ortaya çıkmıştı.

“Kardeşim…”

Daha başında “Her şey için senden binlerce kez özür dilerim.” Yazıyordu. İşte asıl mektup şimdi elindeydi. Hevesle mektubu okumaya başladı. Kardeşinin onu asla bırakmadığını ancak bırakmak zorunda kaldığını yoksa onu bulursalar ona da dadanmalarından korktuğunu yazmıştı. Her şey onları Saye’den uzak tutmak için miydi yani? Bu kadar acı çekmesine sebep olan şey aslında Gaye’nin onu korumak istemesi miydi? Uzun uzun yazmıştı.

Önce Sungur’a çok aşık olduğunu sonra Sungur’un öfke problemi yaşadığını ve ondan ayrılmak istediğini ancak Sungur’un asla bırakmadığını. Saye’de bundan sonra devreye girmişti zaten. Sungur’un öfke problemi olduğunu görünce delirmiş Gaye için elinden geleni yapmaya çalışmıştı. Ancak Gaye’nin planını alt üst etmişti. Çünkü mektupta Gaye de o zamanlar bir plan yapmakta olduğunu belirtmişti. O yüzden bu kadar öfkelenmişti Saye’ye her şeyi batırdığı ve Saye’den ayrılmak zorunda kalacağı için aslında kötü şeyler yapmıştı. Yine de Saye’nin yaptıkları sayesinde Sungur kendisini terk edeceğinden korkarak öfke kontrolü için tedavi görmüş, Aleyna ise uyuşturucu kullandığı ortaya çıkınca yurt dışına gitmişti.

O zamanlar her şeyin güzel olduğunu yazmış hatta günlerce Saye’yi aradığını da belirtmişti. Ama Saye gidip herkesten uzak olmayı tercih ettiğini hatırladı. Belki kaçmasaydı ya da kardeşini aramaya çalışsaydı bu kadar uzak kalmayacaklardı birbirlerinden. Saye bunu öğrenince derin bir üzüntü duydu. “Keşke ona yazsaydım.” Dedi mektubu okurken. Ama artık keşkeler için fazla geç olmuştu. Mektubun devamında her zaman Saye’yi sevdiği, hayatından en çok sevdiği kişinin o olduğu yazıyordu. Sonunda ise Saye’ye bir hediye bıraktığından bahsediyordu. “Senin en sevdiğin ve en çok vakit geçirdiğin yerde bir hediye bıraktım. Onu bulduğunda her şeyi anlayacaksın…”Saye okuduklarından gözyaşlarını tutamamış ve ağlamaya başlamıştı. Gözyaşlarının kağıda döküldüğünü fark etmeyen Saye birden kağıdın kan kırmızısı bir renge dönüştüğünü fark etti. Saye’nin göz yaşlarının damladığı her nokta kan kırmızı olmuştu. Saye kenarda duran şişeden bir su aldı ve üzerini ıslattı. Hepsini kâğıda döktüğünde kâğıt kıpkırmızı olmuş ve üzerinde siyah, akmış bir mürekkeple kocaman harflerle: “KURTAR BENİ KARDEŞİM!” yazıyordu.

Loading...
0%