Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22.BÖLÜM "İyi olanlar değil, iyi oynayanlar kazanır.”

@sbeyza97

Saye elinde tuttuğu kırmızı kâğıt parçasındaki yazıyı en az 50 kere okumuştu. “Kurtar beni kardeşim!” İçinde kordan oluşan bir ateş gittikçe büyüyüp tüm vücudunu ele geçiriyordu sanki. Kardeşinin başı dertteydi ve o bunu göremeyecek kadar kardeşinden nefret etmişti. Sonunda ise öldürülmüştü.

Gözlerini kapadı ve düşünmeye çalıştı. “Her şeyi senin için yaptım. Sen zarar görme diye.” Yazmıştı kardeşi. Kafasını sallıyor bu olan biteni kabullenemiyordu. Kendisini böylesine güzel kandırmışken şimdi her şey alt üst olmuştu.. Kazada öldüğünü değil de kardeşinin öldürüldüğünü düşünmeye başladığı her an Saye’nin tüm aklı, fikri, vücudu uyuşmaya başlıyordu. Kendini varlığını bile hissedemiyordu şu an. Bacakları tutmaz hale geldiğinde kendini sert bir şekilde yere bıraktı. Yıllardır kendini kandırmıştı. Kardeşinin kendisini ölüme terk ettiğini sanıp ondan nefret etmişti. Güya acı çekmişti, ağlamıştı ama kardeşini bir kere bile aramamıştı. Bir kere bile yazmamış tam tersi izini kaybettirmişti. Kardeşinin en ihtiyacı olduğu an da yoktu. Kardeşi onu korumaya devam ederken o hayatını yaşamış, rahatına bakmıştı. İçindeki suçluluk duygusu tüm benliğini kemiren bir parazit gibi yiyip bitirmeye başlamıştı onu. Baş döndüren bir acı ve suçluluk tüm bedenini sarmıştı.

Kafasında ki parçalar, göremediği tüm eksikler birleşmeye başladı. Ama artık kardeşi için çok geç olmuştu. Bodrumun kapısını açmaya çalışan Aren’in sesini duydu ancak öylesine uzaktan geliyordu ki sesi sanki ıssız bir dağdaydı ve ses yankı yapıyordu. Saye tepkisiz bir yüz ifadesiyle onun yanına gelip kollarından tutup sarsan Aren’in yüzüne baktı.

“Hastaneye gidelim. İyi değilsin” diyordu Aren sürekli. Saye kafasını hayır anlamında sallayarak “İlay’ı bulup getirir misin?” dedi. Sesi hâlâ zar zor duyuluyordu. Öyle çok bağırmak istemişti ki.. Ama bağıramamıştı. “Lütfen onu getir.” Dedi tekrar Saye. Aren hiç ikiletmeden kalkarak çıktı bodrumdan. O da olanlara oldukça şaşırmış gözüküyordu. Saye kardeşinin ona yazdığı kâğıdı aldı ve uzun uzun sarıldı kâğıda. Yattığı yerden kalktı ve elini yüzünü yıkamak için yukarı çıktı. Aren’in almış olduğu sulardan 1lt. olanı aldı ve banyoya gidip kafasından aşağıya döktü. Kendine gelmeliydi. İki gündür üst üste yaşadıkları onu alt üst etse de kendine gelmesi ve neler olup bittiğini öğrenmesi lazımdı.

Ne yapmalıydı? Kardeşinin ölümünde parmağı olanları bir bir öldürmeli miydi? Yoksa onlara ölümden bile daha acı şeyler mi yaşatmalıydı? Katil olmaya hazır mıydı? Peki ya onlar gibi canavarlaşmaya?

Ne kadar zaman geçtiğini fark etmeden kafasında birçok düşünceyle savaşmıştı. Bu düşüncülere öyle çok kaptırmıştı ki İlay ve Aren’i duymamıştı. İlay, Saye ile göz göze gelince ona hüzün dolu gözlerle baktı. Saye’nin gözlerindeki acıyı görmüş olmalıydı ki yaptıklarından ve söylediklerinden pişman olmuş bir hali vardı.

“Bizi yalnız bırakır mısın Aren?” dedi Saye birden ona dönerek. Aren itiraz ederek “Sizi en son yalnız bıraktığımda koca insanlar saç baş girmiştiniz birbirinize.” Dedi. Haklıydı da. İlay araya girerek: “Şu an birbirimizi anlamış gözüküyoruz. O yüzden bir sorun olmayacağından eminim.” Dedi Aren’e gülümsemeye çalışarak. Aren ikisine şüphe dolu kara gözlerini dikerek yavaşça bodrumdan çıktı. İlay ve Saye artık baş başaydı.

“Artık bana inanıyor musun?” diye sordu İlay. Saye onun yüzünü incelediğinde eskiden ürkek ve masum olan kız çocuğunun gittiğini yerine ise kendi başına kalan bir savaşçı olduğunu gördü. O ürkek kız gitmiş yerine savaşmaktan çekinmeyen ve birçok darbe almış kız gelmişti. Bir an bunların sebebinin kendisi olduğunu düşünerek “Özür dilerim.” Dedi Saye.

“Ne için? Kavga içinse bende az fena değildim.” Dedi hafif yumuşamış yüz hatlarıyla.

“Başına gelenlerin nedeni biraz da benim.” İlay hiç konuşmadan önüne baktı. Hem hak vermiş hem de vermemiş gibiydi. O da Saye’yi inceliyordu. Saçını boyamış olmasına rağmen Saye kendisini tanımasına şaşırmıştı.

“Olanların suçlusu sen değilsin Saye. Aleyna ve o aile.” Dedi kısa kesmeye çalışarak. Onlardan bahsettikçe İlay daha da geriliyor ve vücudundan ateşler yükseliyordu. Onlardan nefret ettiği öyle belliydi ki tüm yüzü değişiyordu. “Sana bunu kim yaptı?”

“O gün…” diye başladı İlay.

Bir bir anlattı başına neler geldiğini. Eve gittiğini, Gaye’nin yanına geldiğini ve aslında tüm her şeyi planını ona anlattığını, sonrasında videoları silmek zorunda kaldığını ama Gaye’nin planının işe yaramadığını. Aleyna’nın yurt dışından geldiğinde İlay’ın hayatını kararttığını. Bir dergi de yazarken onu nasıl kovdurttuğunu. Gaye’nin gizlice onu ziyaret edip her şeyi ona anlatmasını ve son gördüğünde ise Gaye’nin perişan bir halde olduğunu…

“Onu Sungur bile koruyamazdı.” Dedi sonunda. “O aile… Çok kötü Saye. Çok.”

“Benim de kötü olduğumu biliyorsun.” İlay yutkunarak “Biliyorum.” Dedi.”

“Ancak Seçkin Özen çok güçlü.”

“Geç kaldım. Kardeşimi korumak için geç kaldım.” Dedi Saye kendini suçlayarak. Bu yükü taşıyarak nasıl yaşayacaktı bilmiyordu. Ancak İlay’ın bir cümlesi onun ruhuna işledi.

“İntikam yalnızca geç kalındığında soğuk yenir. Daha fazla geç kalmayalım Saye.” Haklıydı. Artık her şeyini kaybetmişti daha ne kaybedebilirdi ki? “O ürkek kıza ne oldu?”

“Kaybetmekten korktuğun her şeyi kaybedince ürkekliğin kalmıyor.”

“Peki ne istiyorsun İlay?” diye sordu. İlay tüm öfkesini yine göğsünde biriktirmişti. Nefesini yavaşça verip: “Aleyna’nın sahip olduğu her şeyi kaybetmesini istiyorum. Hem de her şeyi.” Dedi öfke dolu bakışlarıyla. “Bahse girerim ki kardeşinin ölümünde bir şekilde onun da parmağı var.”

“Başka birilerinin de mi parmağının olduğunu düşünüyorsun?”

“Herkesin olabilir Saye. Hem de herkesin.” Burada vurguladığı kişiler annesi babası da olabilir miydi?

“Aleyna kolay lokma.” Dedi Saye sakinleşmeye çalışarak. “Peki babası? Onunla baş edebilir miyiz?” İlay mutlu gözüküyordu. “Biz herkesle baş edebiliriz. Kaybedecek bir şeyimiz yok ama onların kaybedecek çok şeyi var.” Dedi. Evet, doğruydu kaybedecek hiçbir şeyleri kalmamıştı artık. Saye zamanında hep bir gölge olarak yaşamıştı ve şimdide gölge olabilirdi. “Tekrar gölge olma zamanı yani?” İlay elini uzatarak “Başladığımız işi yarım bırakmıştık tamamlayalım.” Dedi. Saye ise ona elini uzatarak sıkıca karşılık verdi. Artık bu iki kız beraberlerdi ve neler yapabileceklerini, ne kadar kötü olabileceklerini kendileri bile bilmiyorlardı.

“Benden hep bir gölge gibi davranmamı istediler. Kardeşimin gölgesi olmamı dilediler. İstedikleri gibi olsun. Bundan sonra kardeşimin gölgesiyim. Onun bıraktığı işi tamamlayacak ve onun yerine geçen bir gölge olacağım.” Dedi tüm öfkesini midesinde hissederek. Midesi bulanıyordu. Aklına bir sürü insan geldi: Annesi, babası, Seçkin Özen, Sungur, Aleyna, Dilara, Ceyda… Hepsini kafasında tek tek öldürdü. Ama onları öldürmeyecekti. Onlara hayatlarında tatmadıkları acılar gösterecekti. İçinde, derinliklerinde hissettiği şeytani bir güç hareketlenmiş adeta patlamıştı. Bu güç öylesine haz veriyor, öylesine heyecanlandırıyordu ki onu tüm yaşam hücreleri bunun için canlı kalmış gibiydi.

 

******

İlay gitmişti, Saye ise düşünceleriyle baş başaydı. Merdivenden gelen gıcırtı seslerinden Aren’in geldiğini anladı. Onu bu işe bulaştırmak istemiyordu. Mesleğini Saye yüzünden yakmamalıydı zaten onun için çok şey yapmıştı.

“Hey.” Dedi Aren içeri girerek “İyi misin?” Bu soruyu sorduğunda Saye’yi tuhaf bir şekilde inceliyordu. Bir şeylerin değiştiğinin farkına varmıştı ama ne olduğunu anlayamıyordu.

“Neler oldu?” diye sordu sonunda. Kaşlarını çatmış, güçlü kollarını göğsünün önünde kavuşturmuştu.

“Ben artık ben değilim Aren.” Dedi Saye gözlerindeki ateşle Aren’e bakarak. Aren zaten bunu geldiği gibi anlamıştı ama Saye’nin neler yapacağından ne kadar ileri gideceğinden haberi yok gibiydi. Aren ayrıntıları öğrenmek istemiyormuş gibi konuyu değiştirdi.

“Bugünlük biraz ara verelim mi? Yemek yemelisin, senin için bir şeyler aldım.” Bu çocuğun anne vari yaklaşımları Saye’ye komik geliyordu. Her an anneler gibi Saye’nin ağzına bir şey tıkma derdindeydi. Ama yine de bu Saye’nin hoşuna gidiyordu. Çünkü gerçekten onunla kimse bu kadar ilgilenmemiş ve onun için endişelenmemişti. “Hem artık burada kalma. Burası çok eski, küf kokuyor ve o eski adamlar tekrar gelebilir.”

“Burada işlerim var.” Dedi Saye kestirip atarak. Tüm bunlar ona da fazla olmalıydı ama bu daha başlangıçtı. Saye bir süre cevap vermedi. “Yaz tatili boyunca bende kalabilirsin ve gündüzleri buraya gelirsin. Sonra da okula döneceksin zaten.” Saye istemsizce ağzından bir inilti çıkarttı. Bu konuyu Aren’e söylemenin zamanı mıydı bilmiyordu ama söylemeliydi.

“Aren, ben bir süre okulu dondurmalıyım.”

Aren ne yapacağını bilmiyor gibi ellerini saçlarına götürmüş saçlarını deli gibi karıştırıyordu. Stresli olduğunda ve düşünemediğinde hep böyle yapardı.

“Saye sen deli misin? Ne kadar uğraştın onun için biliyorsun?”

“Aren hiçbir şey umurumda değil. Okulumu donduracağım bırakmayacağım.”

“Hayatını mahvetmeni istemiyorum Saye.” Aren hiçbir şey olmamış gibi davranabileceğini mi sanıyordu gerçekten. Hiç mi tanımamıştı onu?

“Tamam Aren. Bu zamana kadar yanımda olduğun için teşekkürler artık gidebilirsin.” Dedi kestirip atarak. Gözü öylesine kararmıştı ki yoluna çıkan tüm engelleri kaldırmaya hazırdı.

“Ne diyorsun Saye sen? Ne demek bu zamana kadar? Bundan sonra yanında olmayacak mıyım?”

“Olmayacaksın.” Dedi birden Saye. Aren’in yüzünde büyük bir hayal kırıklığı vardı. Bu kadar kolay mıydı kendisini hayatından çıkarmak?

“Yine bu kadar kolay mı çıkaracaksın beni hayatından?” dedi. “Yine” kelimesini vurgulamıştı. Saye eskiden daha o zaman çok yeni tanışmışlarken tek hatasında onu hayatından çıkardığını hatırladı. Aren’in gözlerindeki hayal kırıklığı onu kendine getirdi.

“Çıkartmayacağım Aren. Seni hayatımdan çıkartmıyorum ama beni engellemene de izin veremem.”

“Onlara ne yapacaksın?” dedi korku dolu gözleriyle. Saye’nin ipleri kopardığını fark etmiş olmalıydı. Çünkü gözü kimseyi görmüyordu.

“Korkma onları öldürmeye çalışmayacağım ama bu işe bulaşmanı istemiyorum artık. Gidip kendi hayatını yaşamanı istiyorum. Ben artık yaşamıyorum ama sen yaşamalı kendi hayatına bakmalısın. Sana bunu yapmaya hakkım yok.” Aren bir süre kafasını ellerinin arasına alarak düşünmeye başladı.

“Ne yapacaksın Saye bunca seneye rağmen bunu bilmeye hakkım var.” Dedi bir süre sonra.

“Onlara ölümden beter bir hayat sunacağım. Öyle ki bu ev gibi başlarını sokacak bir evleri bile olmasın, tüm dünya onlara sırtını dönsün.”

“Seçkin Özen çok güçlü Saye bunu biliyorsun.” Onun endişelenmesini anlıyordu. Gayet normaldi ama Saye için hiçbir şey önemli değildi. O sadece kardeşinin öcünü almak istiyordu.

“Sen ne kadar kabul etmesen de iyi bir insansın Saye.” Doğru söylüyordu ama o bugüne kadardı bunu bilmiyordu. İntikamı için herkesi ve her şeyi yakabilirdi, kendini bile.

“İyi olanlar değil, iyi oynayanlar kazanırmış Aren ve ben artık pek de iyi biri olmayabilirim.” Kararlı yüz ifadesi ve deli gibi bakan gözleriyle bambaşka biri gibi gözüküyordu. Gözü tamamıyla kararmış ve onlara bunun acısını yaşatmadan pes etmeyecek olması Aren’i korkutsa da yıllardır çektiği acılara da şahit olan Aren’di.

“Sen benim kurtarıcımsın Aren. Ama benim senin gibi masum bir kurtarıcıya şu an ihtiyacım yok. Benim idamıma yardım edecek bir cellada ihtiyacım var.” Dedi ve daha önce hiç yapmadığı bir şey yaparak Aren’e yaklaşarak dudaklarını onun dudaklarına değdirmişti. Aren onun vücudunun sıcaklığını tüm bedeninde hissederek afallamış, adeta hipnoz olmuştu. Bu öpücüğün anlamı neydi? Veda mı? Yoksa itiraf mı? Yoksa bir teklif mi?

Aren kafasında bir sürü soru işaretleriyle evden ayrılmıştı. Bundan sonra ise kurtarıcı olup Saye’nin hayatından çıkacak mı yoksa idama yardımcı bir cellat mı olacağına kendi karar verecekti.

 

Loading...
0%