Yeni Üyelik
24.
Bölüm

23.BÖLÜM "İyi olmayalım, iyi oynayalım ve bu oyunu kazanalım."

@sbeyza97

 

Saye bir haftadır bu yanmış evin bodrumunda kalıyordu. Düşünmekten neredeyse kafayı yiyecek duruma gelmiş ama sonunda güzel bir plan bulmuştu.

 

Bilgisayarını ve yazıcısını aşağıya bodruma indirmiş ve planı için ilk adımlarını başlatmıştı. Fazla bekleyecek sabrı yoktu çünkü ne olursa olsun uzun sürecek bir plandı bu. Onlar her şeyi unutmuş keyiflerine bakarken karşılarına çıkmalı onları hazırlıksız yakalamalıydı.

 

Günlerce araştırma yaptı. Hepsini tek tek araştırmaya başladı. Seçkin Holding’in kuruluşundan itibaren başladı araştırmasını yapmaya. Sungur’un dedesi daha Seçkin Bey dünyaya geldiği zaman bu ismi vermişti Holding’e. Sonra ise dede ölünce başa Seçkin Bey gelmişti. Dede her ne kadar çalışanlarıyla iyi anlaşıp onlara sahip çıkıyorsa Seçkin Bey tam tersi onlara kölesi gibi davranıyordu anladığı kadarıyla. Tabii Seçkin Bey sevdalıları da vardı. Her ne olursa olsun onu koruyan sevdalılar. Anne babasının da bu insanlardan birileri olduğunu biliyordu Saye. En başa Holding’in kurucusu Dede Özen’i yapıştırdı Saye. Sonra altına Seçkin Özen’i koydu. Bu ikisi arasında pek hoş olmayan bir ilişki vardı ama ne olduğunu sonra bulacaktı. Seçkin Özen’in yanına karısının resmini koydu. Daha Aleyna ve Sungur küçükken vefat eden karısını. Magazine göre ikisinin dillere destan bir aşkı vardı ama ölüm onları ayırmıştı.

 

Altına problem bir çocuk olan Sungur’un resmini koydu. Şu an da babasının ülkeden iş için ayrılmasıyla şirketinin başına geçici olarak geçen hayırlı evlattı Sungur. Ne çabukta unutuluyordu bazı şeyler. Gaye ile boy boy fotoğrafları vardı Sungur’un. Kaçamak yaparken çekilen fotoğraflarını aradı Saye ama ne yaparsa yapsın bulamadı. Ya gerçekten Gaye’ye çok aşıktı ya da çok profesyoneldi.

 

Evin cici mi cici kızı Aleyna’yı Sungur’un yanına yerleştirdi. Ah nasılda iyi kalpliydi. Bir sürü yararlı vakıflara üye, iyilik meleği kızımız. Bir süre yurtdışında dil eğitimi almış Türkiye’ye ise vakıflar için dönen hayırlı kızımız Nasıl görünmek istediğini insanlara çok güzel aktarmış ve profesyonel bir şekilde kameralara oynuyordu.

 

Ve diğerleri… Ceyda, Dilara ve onların etrafında bulunan herkes. Seçkin Holding’de olan yeni çalışanlar, eski çalışanlar, evlerinde çalışmış olanlar. Hepsini tek tek yazdı önemli olmayanları karaladı önemli olanları yuvarlak içine aldı. Sungur ve Gaye’yle ilgili olan bütün haberleri çıkartıp duvara yapıştırdı ve hepsinin ortasına ise kardeşinin tek başına olan resmini koydu.

 

“Söz veriyorum kardeşim senin yitip giden benimse kaybolan hayatım için hepsinin icabına bakacağım.” Dedi. Bunun için önce o aileyi ve çevresindeki tüm herkesi araştırması gerekiyordu. Hatta kendi anne babasının bile bu evden sonra ne yaptığını hepsini bilmek istiyordu. Aren evden gittikten sonra bir daha gelmemişti. Saye bunu bekliyordu çünkü Aren temiz ve masum biriydi. Onu bu işlere kendisi de bulaştırmak istemiyordu o yüzden en iyisi buydu. Sonra telefonunu çıkarıp İlay’a mesaj attı.

 

“Seni bodrumda bekliyorum. İyi bir planım var.” İlay anında mesajına geri dönmüştü: “Geliyorum.”

 

Kendisi de bu hafta içinde Çanakkale’deki eşyalarını toplamış ve buraya eski evine dönmüştü. Bu arada yıpranmış evin bazı yerlerini de yaptırmış eskiye oranla evi daha iyi olmuştu. Kardeşinin odasını da temizlemiş, Aren’in anneannesinde kaldığı zaman oradaki yatak odasında unuttuğu kardeşiyle olan fotoğrafını alıp buraya getirmişti. Bu ev her ne kadar eskisi kadar bakımlı olmasa da yine de biraz burada kalıp planının en temel işlemlerini burada yapmaya karar vermişti. Bilgisayarın yanında duran kardeşinin yazdığı mektubu aldı ve bir süre içindekileri düşündü. Kâğıdı ıslatmadan önce bir fotoğrafını çekmişti. Cebinden çıkardığı telefonundan resmi açtı ve bir kere daha okudu.

 

“Sana bir hediyem var. En çok vakit geçirdiğin yerde.” Yazıyordu. O yer bodrumdu ancak Saye günlerdir hiç farklı bir şey görememişti. Küçük bir şey miydi bunu bile bilmiyordu. Sonra aklına arka tarafta kardeşinin çöp niyetine attığı koca bir poşet içinde bir şeyler olduğunu hatırladı. Hemen arka kısma giderek siyah büyük çöp poşetini karıştırdığında içinde Gaye’nin bilgisayarını buldu. Bu Gaye’nin eski bilgisayarıydı. Kendi bilgisayarının şarj aleti uyduğu için hemen onu kullanarak bilgisayarı şarja taktı. Şarjın dolması zaman alsa da sonunda bilgisayarı açmayı başarmıştı. Ancak şifre istiyordu. Önce ikisinin de doğum gününü denedi ama olmadı. Anne babasının doğum gününü denedi yine olmadı. Gaye’nin eski telefon numarasının son 4 hanesini, kendi telefon numarasının son 4 hanesini denedi ama yine de şifreyi bulamadı. Sonra aklına mektupta yazan ve çok alakasız bulduğu bir tarih geldi. 27 Ocak. Mektubu kuzeni için yazarken doğum gününü kutlamış ve 27 Ocak gibi gereksiz bir tarihten söz etmişti. Acaba bu tarih bir şifre miydi? Şifre kısmına “2701” yazınca bilgisayar ekranı açıldı. Doğruydu demek. O bir şifreydi.

 

Bilgisayarın ekranında ise kardeşinin kendisiyle resmi vardı. İstemsizce gözleri doldu. Ne aradığını bilmeden bilgisayar da gezinse de hiçbir şey bulamadı. İçinde sadece birkaç fotoğraf vardı o kadar. Kapının çalmasıyla İlay’ın geldiğini anladı ve bilgisayarın ekranını kapatarak yukarı çıktı. Kapıyı açtığında ise karşısında duran kişi İlay değil Aren’di.

 

Ancak oldukça farklı gözüküyordu. Normalde daha kısa kullandığı saçları biraz daha gürleşmiş ve fön çekilmiş, güzel bir şekil verilmişti. Simsiyah gözlerine ise sürme sürerek daha da koyu hale getirmişti. Kulağında küpe mi vardı onun? Normalde siyah renkten hiç hazzetmemesine rağmen üzerinde siyah bir tişört ve siyah deri ceket giymiş, pantolonuyla beraber simsiyah olmuştu.

 

“Sen..” dedi Saye ne diyeceğini bilemeyerek. “Kurtarıcın olan Aren gitti Saye.” Dedi Aren onun gözlerinin içine bakarak. “Senin dediğin gibi iyi olmayalım, iyi oynayalım ve bu oyunu kazanalım.” Dedi Aren o kömür gözlerindeki kendinden emin bakışlarıyla.

 

****

 

 

Saye, Aren’in bu halinden gözünü ayırmayı başarınca beraber bodruma indiler. Aren onun duvarda oluşturduğu sanat eserini görünce önce bir şaşırdı sonra ise övgüler yağdırmaya başladı. Onlar plan hakkında konuşurlarken kapı çaldı ve Saye yukarı çıkıp İlay’ı içeri aldı. İlay da oldukça heyecanlı gözüküyordu. Onu cenazede gördüğünden beri gözlerindeki o yaşam ışıltısının gittiğini fark etmişti ama şimdi o ışıltı geri gelmişti.

 

“Anlat bakalım şu planı.” Dedi İlay. Saye, intikam planını anlatmaktansa bu planda onun için düşündüğü rolden bahsetti. Saye anlattıkça ilay daha da heyecanlandı, Aren ise oldukça endişeli bir ruh haline sahip gözüküyordu. Bir süre konuştuktan sonra Saye kalkarak “Şimdiii. Bu planda bize katılacak bir kişi daha olacak.” Aren ve İlay gözlerini belerterek “Kim?” diye bağırdılar. İstemsizce yükselttikleri seslerini sonradan eski hallerine getirseler de buna karşı gibi gözüktükleri öyle belliydi ki Saye bunu onların bakışlarından anladı.

 

“Emin olun bize çok yardımı dokunacak biri. O yüzden daha fazla soru yok gittiğimizde görürsünüz.” İlay ve Aren daha fazla bir şey soramayarak Saye’ye uymak zorunda kalmışlardı. Hepsi evden çıkarak Aren’in evin arka sokağında duran arabasına binmişlerdi ve Saye’nin aklında olan adrese gidiyordular. Her ne kadar Aren sorsa da Saye sürpriz olduğunu söylemişti. Bu işe girişmeden önce ne olursa olsun birbirlerine güveneceklerine söz vermişlerdi. Aren ise Saye’den 1 söz daha istemişti.

 

“Her şey bittiğinde benimle buradan uzaklaşıp hayatını yaşayacağını söz ver.” Demişti Aren. Saye onun böyle söylemesine çok şaşırıp içten içe mutlu olsa da sonlarının nasıl olacağını hâlâ bilmiyordu. Çünkü neye bulaştıkları hakkında ve ne olacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

 

Sonunda Saye’nin tarif etmesiyle ve Aren’in arabasını biraz delice sürmesiyle Saye’nin dediği yere gelmişlerdi. Karanlık bir sokağın bir ucunda duran, siyah dış cephesinden dolayı neredeyse gözükmeyecek bir binanın gerisinde arabayı park ettiler. Eğer tabelasındaki led ışıklar olmasaydı Aren gerçekten burayı karanlıkta görmekte zorlanacağını düşünmüştü. İlay ise büyülenmiş bir şekilde “Bu bar umarım Sungurların barı değildir.” Demişti.

 

“Hahaha yok henüz oraya gitmeyeceğiz. Orası daha sonra.”

 

“Peki burası neresi?”

 

“Sabırlı olun öğreneceksiniz. Ama önce buraya girerken ufak bir şov yapmamız gerekecek. Buna hazırlıklı mısınız?”

 

“Liseden sonra gözüne girebilmek için birkaç teknik öğrendim.” Dedi Aren mahcup bir şekilde.

 

“Ben pek hazır olmadığımı söylesem bir şey fark eder mi?” İlay endişeli gözlerle onlara bakıyordu.

 

“Umarım doğru öğrenmişsindir çünkü şimdi lazım olacak ve sen İlay seni çağırana kadar arabada otur.” Dedi Saye bara doğru giderken.

 

“Başlangıç kısmında nasıl bulunmam.” Diye söylenerek İlay arabaya doğru giderken Saye de barın kapısında izbandut gibi bekleyen adamın önünde durup içeri girmek istemişti. “Siz..” dedi adam ters ters bakarak “Giriş kartınız var mı?”

 

“Burası bir bar değil mi? Girmek için neden giriş kartına ihtiyacımız var?”

 

“Soru sorma varsa göster yoksa ikile.” Dedi adam Saye’ye.

 

“Öncelikle bir kadınla nasıl konuşacağını bilmemen oldukça üzücü.”

 

“Keste ikile be kadın.” Derken Saye adamın onu ittiği parmağını çevirerek kırdı. Sonrasında okkalı bir yumruk geçirerek yere devirdi. “Koş.” Dedi Aren’e bakarak. İçeri girdiklerinde yaklaşık on tane adam sıralanmış onları bekliyordu.

 

“Vay dedikodu çabuk yayılıyor demek.”

 

“Oha Saye emin misin bunun için?” diye sordu Aren.

 

“Hadii ama daha yeni başlıyoruz Aren.” Diyerek karşıdan gelen adama bir tekme indirdi.

 

Saye’nin tahmin ettiğinden çok daha zor bir dövüş olmuştu. Aren ise birkaç yumruk yemişti. Son adamı Saye yere devirdiğinde Aren de yere devrilmişti. O sırada bir tanesi yerde yatarken Saye yanına gidip “Patronun nerede?” diye sordu.

 

“Sen kimsin?” dedi zorla konuşan adam.

 

“Patronuna de ki… Öğrencin sana hak verdi ve geri döndü.”

 

“Sen.. sen kimsin ki?” deyip durdu adam.

 

“Sen dediğimi söyle patronuna.” Adam bir kelime daha etmeden kalkıp zor da olsa merdivenlerden çıktı. Bu arada Saye, Aren’in yanına giderek “İstersen vazgeçebilirsin. Henüz geç değil.” Dedi Saye ona gülümseyerek.

 

“Bence çok eğlenceli.” Dedi Aren patlayan dudağını büzüştürerek. Merdivenden ayak sesleri duyunca ikisi de merdivene doğru döndüler. Merdivenden inen kişinin önce simsiyah ayakkabıları sonra simsiyah takım elbisesi göründü. En son ise yakışıklı yüzü. Bu Saye’nin dövüş öğretmeni Atay’dı.

 

Saye’yi görüp etrafına baktığında yavaş yavaş alkışlamaya başladı. Sonra da kahkahalarla onların yanına geldi. Bu arada yere serilen adamların çoğu kalkmış etraflarında toplanmıştı.

 

“İşte benim öğrencime yakışır bir dönüş bu.” Dedi gözlerinin kenarlarında bulunan kırışıklarla gülümseyen adam.

 

Aren korkutucu gözlerle onlara bakan adamı iyice süzdü. Görüntüsünden anladığı kadarıyla bu bir mafyaydı. Saye’ye bakıp “Saye bizi neye bulaştırıyorsun?” dedi. Saye ona cevap vermeden adama bakıp gülümsedi ve ayağa kalktı.

 

“Adamlarını pek yetiştirememişsin gibi.”

 

“Senin yetiştirdiklerin gibi olamıyorlar.” Dedi Adam Saye’nin omzuna dokunarak. Senin yetiştirdiklerin derken? Aren burada takılı kalmıştı. Saye mafyaya mı bulaşmıştı? Gözlerini üzerinde hissettiği takım elbiseli adam Aren’i baştan aşağıya süzüp “Yukarı çıkalım.” Dedi. Acayip cool bir havası vardı. “Bir arkadaşımız daha var.” Dedi Saye öğretmenine.

 

“Tamam çağırın fazladan bir kişi her zaman iyidir.” Aren kapıya çıkıp İlay’ı çağırırken Saye ve öğretmeni birbirini özlemişler ve sarılarak konuşup merdivenden çıktılar. Aren de İlay gelince o merdivenden çıkmaya başlamışlardı. İlay merdivenden çıkarken ürkek tavırlarıyla “Burası tekin bir yere benzemiyor.” Dedi.

 

“Bence Saye de pek tekin biri değil.” Diyerek güldü Aren. Yukarı çıktıklarından mafya tarzı adamla Saye’yi samimi gördüklerinde şok içinde ikisinin nasıl bir ilişkisi olduğunu anlamaya çalıştılar. Bu adam mafyaydı bu kesindi ama Saye onun neyi oluyordu?

 

Hepsi beraber üst kattaydılar. Adam Aren ve İlay’a yaklaşarak “Bu arada ben Atay. Saye’nin ilkokuldan öğretmeniyim. Tabii şu an öğretmen değilim. O işler biraz karışık.” Dedi elini uzatarak.

 

“Me.. Merhaba efendim ben Aren.” Dedi elini sıkarak Aren. Biraz terlemişti.

 

“Bende İlay.” Dedi İlay adamı baştan aşağı süzerek. Her şeyiyle acayip karizmatik bir adamdı. Bakışları, ses tonu, ağır oturuşu İlay resmen adama hayran olmuştu.

 

Saye o sırada öğretmeninin ofisini incelerken öğretmen Aren’e yaklaşarak “O nasıl? Yani olanlardan sonra.” Dedi Saye’ye dikkatle bakarak. Aren ciddileşerek gözlerini Saye’ye dikti. Onun en kötü hallerini bile görmüştü. Kabuslarını, haykırmalarını, durgunluklarını…

 

“Çok zor günler geçirdi. Ama iyi olacak.” Dedi. Kalın kaşları çatılmıştı.

 

“Beni burada gördüğüne pek şaşırmamış gibisin.” Dedi Saye ciddileşerek. Öğretmeni biliyor olmalıydı.

 

“Geleceğini biliyordum ama ne zaman geleceğini bilmiyordum. Şartlar iyi olmasa da yine de seni burada görmek güzel.”

 

“Şartlar böyle olmasaydı gelmezdim. Başka planlarım vardı ama maalesef böyle oldu.” Dedi Saye. Ses tonunda en azından üzüntü ya da acı olmasını bekleyen öğretmeni onun böyle duygusuzca konuşmasına şaşırmıştı.

 

“Şimdi… Bana hak verdiğini söyledin he.” Dedi öğretmeni. Saye bara girdiğinde aşağıdaki adama söylediği şeyi hatırladı. “Öğrencin sana hak verdi ve geri döndü de patronuna.” Demişti.

 

“Hangi konuda?” diye atladı Aren merakına yenik düşüp. Saye ona göz ucuyla bakıp öğretmenine dönerek “Evet haklı olduğunu anladım. Bana demiştin ki yaşadığımız dünya adaletini kendin sağlaman gereken bir hal alıyor. Bende o zaman sana inanmamıştım ama şu an inanıyorum.” Aren boğazını temizleyerek “Yanınızda bir savcı var bilmem farkında mısınız?” dedi.

 

“Ah inanmıyorum savcı mısın?” diye şaşırdı öğretmen.

 

“Neden onun savcı olduğunu bana söylemedin?” diye hafif bir sitemle çıkıştı Saye’ye.

 

“Merak etme o bizden. Kendi adaletimizi kendimiz sağlamamız için bir savcıya da ihtiyacımız var.”

 

“Tabii amaa ne bileyim bir mafya ve savcı aynı masada tuhaf oldu.” Dedi öğretmeni gülerek. Sanki Aren’den çekinmişti ama nedense bu Aren’in hoşuna gitmişti.

 

“Evet neyse ne.” Dedi Saye ellerini kavuşturup. “Buraya geliş amacımıza dönelim.”

 

“Bende onu merak ediyorum açıkçası. İstersen adamlarımdan Sungur’u ya da onlara çarpan adamı tokatlatabilirim.” Sonra Aren’e bakarak “Tabii sadece göz korkutmak amaçlı.” Diyerek gülümsedi.”

 

“Aren bizden diyorum artık yanında rahat konuşmaya alışsan iyi olur.” Dedi Saye sinirli bir ifadeyle. Sonra bir kahkaha atarak “Pataklamak mı? Benim kardeşim ölmüş ve sen bana pataklamak mı diyorsun?”

 

“Sonuçta bir kaza değil mi? Yanii ne yapabiliriz ki Sungur ölmedi diye onu mu öldürmek istiyorsun?” demişti öğretmeni şakayla karışık. Bir yandan da bu deli kızın ne istediğini anlamaya çalışıyor gibiydi.

 

“Kaza değil, cinayet.” Dedi Saye kendini sıkarak. Cinayet derken bile içi buz gibi olmuş, o korkunç bakışları geri gelmişti. Öğretmeni şok içinde kalakalmış bir süre hiçbir şey diyememişti.

 

“A..anlamadım ben, nasıl?” Saye daha fazlasını anlatamayacaktı o yüzden dışarı hava almaya çıkarken İlay ona kendisinin anlatabileceğini söyledi. O dışarıda uzun uzun yürüyüp hava alırken İlay ve Aren öğretmenine bir şeyler anlatıyordu.

 

Saye ılık havanın esintisiyle biraz huzurlanmıştı. Sonra bir süre gökyüzüne baktı. Gökyüzü karanlık olmasına rağmen içinin daha da karanlık olduğunu düşündü. Hiç değilse gökyüzünü aydınlatacak şeyler vardı. Ama onun içini aydınlatan hiçbir şey yoktu tamamen zifiri karanlıktı.

 

Kardeşinin neler yaşadığını bir yandan aklında canlandırmaya çalışsa da bir yandan bu düşüncesine engel olmaya çalışıyordu. Çünkü düşündükçe delirecek gibi oluyor ve uzun soluklu bir intikamdansa o evi yakıp hepsini öldürmek istiyordu. Ama bu onlar için bir lütuf olurdu. Bu yüzden Saye onları öldürmeyecek daha da beter edecekti. Yaşamak istemeyecek kadar.

 

Çok geçmeden Aren geldi ve Saye’ye seslendi. “Saye. Hadi yeterli gel artık.”

 

Beraber yukarı çıkarken Saye düşünceliydi, öğretmeninin ne diyeceğini merak ediyordu. İçeri girdiğinde ise öğretmeninin kendisine nasıl baktığını gördü. Acımış, öfkelenmiş gözleri ateş saçıyordu. Öğretmeni birden ayağa kalkarak Saye’ye sarıldı.

 

“Sana söz veriyorum her zaman yanındayım.” Saye onun sarılmasıyla bir an duygusallaşsa da hemen kendini toparlayarak öğretmeninden ayrıldı.

 

“Be..Ben bilmiyordum yani belki kardeşini son kez göremedin diye Sungur’a kızgınsın sanıyordum. Sonuçta o bir keş sayılır belki de kafası güzeldi arabayı sürerken diye düşündüm.”

 

“Böyle bir şey neden aklınıza gelsin ki benim bile gelmedi.”

 

“Peki ne yapmak istiyorsun?” diye sordu hocası ellerini Saye’nin omzuna koymuştu ve gözlerinin içine bakıyordu. Asla savaşmaktan kaçmayan ve savaşa hazırlanan bir komutana benziyordu bu haliyle.

 

“Sorun çıkarmak.” Dedi Saye gözlerinde intikam istediğini şiddetle göstererek. Öğretmeni gülerek “Sorun mu? Sorun benim işim güzel öğrencim. Bence sorun çıkarmayalım.” Dedi. Aren, Saye ve İlay onun bu sözüne şaşırmıştılar. İntikam da yer olmayacak gibi konuşmuştu. Ama sonra ellerini havaya kaldırarak “Sorun küçük olur, biz ortalığı ateşe verelim.”

 

“Hem benim de Seçkin Özenle küçük bir hesaplaşmam var ve ona karşı içimdeki ateşi uzun zamandır durdurmaya çalışıyordum” Dedi ve yumruğunu havaya kaldırarak “İntikam vakti.” Diye bağırdı. Hepsi ona bakarak “İntikam vaktiii.” Diye bağırdılar.

 

Hepsi koltuklara oturduktan sonra Saye başından beri ne planlıyorsa hepsini onlara bir bir anlattı. Öğretmeninin nerelere eli uzanabiliyordu hepsini beraber konuştular. Bir ara acıktılar ve adamları dışarıdan yemek alıp getirdi. Saye ne kadar öğretmenine bunu ilk zamanlar yakıştıramasa da gerçek bir mafya olduğunu anlamıştı. Hatta mafya olsa bile kafasında onun küçük bir mafya olduğunu düşünmüştü. Ama konuştuklarından sonra anlamıştı ki hiç de öyle değildi.

 

“Öncelikle şunu söylemeliyim daha doğrusu seni uyarmalıyım Seçkin Özen gerçekten zor bir düşman ve tehlikeli.”

 

“Üstünde baya araştırma yaptım meraklanma hocam. Ama sen bu işe karışmak istemiyorsan anlarım.” Dedi Saye. Gerçekten de istemeyen kimseyi bu işe karıştırmak istemiyordu.

 

“Neyse ki Seçkin Özen’den alınması gereken bir intikamım var. Demek zamanı şimdiymiş.”

 

“Evet planının ilk adımı nedir?” diye sordu öğretmeni tek kaşını kaldırarak. Saye televizyon ekranında açık olan Seçkin Özen’in resmine bakarak: “Yılanın inine girmek.” Dedi.

 

Artık intikam zamanıydı!

 

Loading...
0%