Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26.BÖLÜM"Ölmek istemekten daha kötü olan şey neydi?"

@sbeyza97

Daha en başından planlamıştılar her şeyi. Aleyna’nın o derginin yüzü olduğunu ve göz önünde ne kadar da bulunmayı sevdiğini biliyordular. Onun kendisi hariç kimsenin göz önünde olmasını sevmediğinin de farkındaydılar. Ama Saye onu çıldırtacak şeyler yapmayı ve kendi dergisinde arka plana atılması gerektiğini düşünmüştü. Sonrası ise çorap söküğü gibi gelecekti.

Atay hoca Aleyna’nın yanında çekime katılacak modeli araştırmış, hangi ajanstan geleceğini öğrenmişti. Ona göre de oturup beraber bir plan yapmıştılar.

Aleyna ve Saye o gün daha dergiye giderlerken Saye, Atay hocaya mesaj atmış ve plan uygulanmaya başlamıştı. Atay hoca adamlarından birini ajanstan gelecek modelin arabasının peşine takmış ve onların yolunu keserek bir şekilde onları oyalamıştı. Bu fikir Saye’nin aklına gelmişti çünkü bir keresinde Aleyna ona çekimde en sevmediği şeyin özellikle kendisinden amatör olan modeli beklemek zorunda kalması olduğunu söylemişti. Beraber derginin önüne gelip içeri girerlerken Saye Aleyna’yı süzüp:

“Umarım model kız gelmiştir.. sonra biraz düşünüp.. ama gelmiştir ya çünkü derginin sahibinin kızını kimse bekletmeye cüret edemez.” Diye kışkırtmıştı onu. Aleyna da onu onaylayarak “Tabii ki de. Hele bir gelmesin onu asla beklemem demişti.” Saye onların hemen model bulamayacaklarını da biliyordu. O yüzden kendisine teklif edeceklerini de tahmin etmişti. Tabii etmezseler de kendisi teklif edecekti ama buna gerek olmamıştı.

Şimdi ise beraber onların evlerine içmeye gidiyorlardı.

******

Aleyna’ların evlerinin önüne gelmişlerdi. Her gün uzaktan baktığı bu evin içine bir adımını atma vaktiydi. Aleyna kapıyı çaldığında Saye’nin onların yardımcıları olduğunu tahmin ettiği bir kadın açtı kapıyı. Yüzü hafif solgun, saçlarında hafif beyazları olan 40lı yaşlarda bir kadındı.

“Aleyna Hanım hoş geldiniz.” Diyerek kedinin köpek görmesi gibi irkilmişti. Aleyna’dan oldukça çekindiği belliydi. Aleyna hemen üzerindeki ceketi alsın diye kadına sırtını döndü. Ukala bir tavırla kadının yüzüne bile bakmayarak “Arkadaşım Saye, bu akşam misafirimiz bir zahmet onu en iyi şekilde ağırla.” Dedi hole doğru yürüyerek. Ağırlaması gereken kişi aslında Aleyna’ydı. Çünkü Saye onun misafiriydi kadının değil. Saye kadınla göz göze geldiğinde gülümsedi ve mahcup bir şekilde o da ceketini çıkarıp uzattı. “Hoş geldiniz efendim.” Diyerek kadın hayran olmuş bakışlarını Saye’nin üzerinde gezdirdi. Saye, kadının kendisine neden böyle baktığını anlayamasa da Aleyna’nın çığırmasıyla kadını geride bıraktı.

“Hadiii gel Saye.” Dedi Aleyna şımarık bir edayla. “Yukarı çıkacağız.”

İçerisi kocamandı. Burası bir ev değil, bir villa da değil, burası şaheser bir yerdi. Saye etkilendiğini belli etmek istemese de oldukça etkilenmiş bir o kadar da ürkmüştü. Uzaktan bu kadar büyük gözükmüyordu ama içi devasa büyüklükteydi.

İçeri girer girmez ihtişamlı ama antika eşyaların bolca bulunduğu bir salon sizi karşılıyordu. Hemen cam kenarın bulunan kocaman bir masa vardı. Saye o an o masanın yemeklerle bile tam olarak dolup dolmadığını merak etti. Muhteşem bir dekor, muhteşem bir zenginlik vardı evin içinde. Adeta insanı büyülüyordu. Kapıdan girer girmez karşınıza çıkan sağ ve sol da ayrı ayrı merdivenler üst kata ulaştırıyordu sizi. Saye, gözlerini ayırmadan evi incelerken “Hadi asansörü çağırdım.” Dedi Aleyna. Evde asansör bile vardı. Saye bir an için bu zenginliğin içinde kaybolup gitmişti.

Beraber asansöre bindiler. Saye, Aleyna’nın evine duyduğu hayranlığı belli etmemeye çalışsa da Aleyna anlamış gibiydi. Gerinerek “Nasıl büyük mü evimiz?” diye sordu.

“Tam size layık bir ev bence daha aşağısı sizin aileye olmazdı.” Diyerek gülümsedi Saye. Ne hayranlık içeren bir cevaptı ne de küçümseyen. Cevap Aleyna’yı da tatmin etmiş olacak ki:

“Hadi odamıza gidip pijamalarımızı giyelim geceye başlayalım.” Diyerek el çırptı.

Asansörün dink sesiyle kapısı açıldı ve büyük, uzun bir koridor onları karşıladı. Duvarlarda sırayla dizilmiş pahalı tablolar vardı. Hepsine tek tek bakarken birinin önünde durdu; o tablo aile resimleriydi. Uzun uzun resme bakıp inceledi resmi. Herkes mutlu çıkmışken bir kişi oldukça mutsuz gözüküyordu. O kişinin tek başına resmi yapılsaydı belki hüznün tablosu ismini bile alabilirdi. Peki neden bu kadar hüzünlü duruyordu? Bu ölmüş olan anneleriydi. Saye, bu ailenin geçmişini araştırırken bu kadının resmine oldukça fazla rastlamıştı.

“Aile resmimizi nasıl buldun?” diye sordu Aleyna.

“Çok güzel bir aileniz var.” Dedi Saye tekrar resimdeki kadının yüzüne bakarak. Aleyna gülümseyerek “Öyledir.”

Saye etrafına bakındığında bu koridorda fazla oda bulunmadığını fark etti. Sadece karşısındaki oda ve onun yanında bir oda bulunuyordu. Sungur ve Seçkin Özen’in odalarının nerede olduğunu da merak etmişti. “Sen önden git. Ben hemen geliyorum. Karşındaki kapı.” Diyerek Aleyna telefonunu çıkarıp birini aradı. Saye ise koridor boyunca devam ederek karşısındaki kapıyı açtı.

Odaya girdiğinde doğru odaya mı girip girmediğini önce bir sorguladı çünkü oda bir yatak odasına göre oldukça geniş ve büyüktü. Aleyna’nın odası Saye’nin şu an ki evi büyüklüğündeydi hatta daha da büyük olabilirdi. Girer girmez bembeyaz bulutların sırayla dizilişini andıran kocaman bir yatak karşı duvarın dibinde duruyordu. Kapının sol kenarındaki camın orada yuvarlak şeklinde sıralanmış bembeyaz koltuklar, ortasında ise siyah bir orta sehpa vardı. Masanın üzerinde dergiler dizili şekildeydi. Masanın tam karşısına, kendi sağına döndüğünde orada bulunan büyük girişte kıyafet odasını gördü. Neredeyse bu oda kadar büyük gözüküyordu. Saye ışığın açık olmadığını bilmesine rağmen oradan ışıl ışıl parıltılar geldiğine emindi. Tavanda gösterişli bir avize vardı. Saye onun bir an kafasına düşme olasılığını düşününce ürktü. Bu eve gelmeden gizlice girme girişimine bulunsaydı kesinlikle içinde kaybolabileceğini düşündü.

“Otursana. Koltuklarım çok rahattır.” Dedi Aleyna arkasında belirerek. Kıyafet odasına yönelerek “Ya da oturma gel de sana kıyafet odamı göstereyim. Hem pijamalarımı da giyerim.” Dedi. Saye onu takip ederken odayı hayranlıkla inceliyordu. Kıyafet odasının ortasında büyük yuvarlak şeklinde bir dolap vardı. Burada adeta müze de bazı eşyaların korunması gibi kilitli bazı çantalar ve ayakkabılar bulunuyordu.

“Bunlar çok değerli çantalar. Türkiye de bir tane bulunuyorlar o yüzden böyle bir koruma yöntemi bulduk.” Dedi çantaları göstererek. Sonra tüm duvarı kaplayan cam kapaklı, kenarlarında led ışıkları bulunan dolabının önüne geldi. Demek o parıltılar bu dolaptan geliyordu. Dolabının içi oldukça düzenli gözüküyordu. Elbiseler bir tarafta sıralanmış, pantolonlar bir tarafta sıralanmış hepsinin yeri ayrıydı. Pijamalar bölümüne gidince hepsinin en iyi markalar olduğunu gördü Saye.

“Ben çıkıyım sen giyin.” Dedi. Arkasını dönerek Aleyna’nın odasında koltukların olduğu yere yöneldi. Çok zengindiler, devasa zengindiler. Saye o an içinde ilk defa bir korku hissetti. Ya başaramazsa ya bu zengin insanlara ne yaparsa yapsın hiçbir şey olmazsa. İçindeki korkunun bir an büyüdüğünü fark edince kendini durdurdu. Sakin olmalıydı. Her şeyi düşünmüştü. Akıllı olduğu sürece her şey yolunda gidecekti.

Bu sırada kapı tıklayıp açıldı. Çalışan kadın elinde büyük bir tepsiyle geldi. Ortada duran masaya tepsinin içindekileri dizdi ve Saye’ye bir içecek uzattı. Saye içeceği alttan tutarak aldığında bardağın alt tarafına yapışmış bir kâğıt fark etti. Kadın gözlerinin içine bir şeyleri anlaması için yalvararak bakıyor gibiydi. Ya da Saye gerçekten aklını kaçırıyordu. Saye eline gelen kâğıdı alarak pantolonunun cebine sıkıştırdı. Kadın ise başını tamam anlamında sallayıp arkasını döndü ve odadan çıktı. Aleyna şort takımlı pembe, saten pijamalarını giyerek yanına gelmişti.

“Sende giy pijamalarını hadi.” Dedi Aleyna. Allahtan Aleyna’yı az çok tanımıştı da ona göre bir pijama getirmişti. “Yan odaya geçebilirsin. Orayı senin için hazırlattım.”

“Teşekkürler. Giyinip geleyim.” Dedi Saye ve odadan çıktı. Yan odaya girer girmez tam bir misafir odası olduğunu anladı. Aleyna’nın odasının yarısı büyüklüğündeydi. Beyaz bir nevresimle örtülü bir yatak, yanında komedin, orta büyüklükte bir gardırop ve sürekli tik tak, tik tak diye ses çıkaran duvarda asılı bir saat vardı. Kenara sırt çantasını bıraktı ve içinden pijamalarını aldı. Onun pijamaları da şort takımlıydı ancak saten değildi hatta saten pijamaları hiç sevmezdi. Avokado resimli pijamalarını giyip terliklerini de ayaklarına geçirdi. Evet terliklerini de getirmişti. Odanın içerisinde bulunan banyoya gidip aynaya bakarak ellerini yıkadı. Sonra da odadan çıkarak Aleyna’nın yanına geçti.

“Hadiii dedikodu zamanı..” diye bağırmaya başladı Aleyna daha onu kapıda görür görmez. İçki bardaklarına elinde tuttuğu kırmızı şaraptan boşaltıyordu. Saye de ellerini çırparak “Harikaaaa.” Dedi. “Eeeee kimden başlıyoruz?”

“Sungur’dan.” Dedi gülerek. Sungur’dan başladığını duyunca bütün kanının çekildiğini hissetti Saye. Çünkü Sungur demek Gaye demekti. Ve konu Gaye’ye giderse sonraki konuşmaların hiçbir anlamı olmazdı.

“Benceee.” Dedi Saye. “Onu en sona mı saklasak yani bilirsin en güzel şeyler hep sona saklanır.” Dedi gülerek kadeh tokuşturdu.

“Akıllıca.” Dedi Aleyna kendinden emin bir ses tonuyla.

“Ben Dilara’den başlamak istiyorum. Söylesene onun gibi ailesi sizden çok daha aşağıda olan birisiyle nasıl arkadaş oldunuz? Bunu başından beri merak ediyorum.” Bu gece biraz onların da arasını bozmalıydı.

“Yanii aslında olmazdık.” Dedi dudak bükerek. “Ama lisede pis işlerimizi üstlenecek birileri lazımdı.” Saye şaşırmış gibi yaparak “Pis işler derken?” diye sordu.

“Merak etme öyle pis işler değil. İşte mesela bir suç işlediğimiz de bunu o üstlenirdi. Bizde arada para verir ya da marka olan eşyalar hediye ederdik. Öyle öyle yanımızda kaldı.”

Sonra yavaş yavaş içerek Dilara ve Ceyda ile nasıl tanıştıklarını anlattı. Nasıl derslerden kaçtıklarını, eğlendiklerini. Arada küçük zorbalıklar yaptıklarını. Ama bu zorbalıkları asla büyük bir şey değil de küçük eğlenceler olarak anlatıyordu. Eski sevgililerini, gelecek planlarını… Her şeyi anlattı. Bu arada gittikçe hızlanarak içiyordu.

“Bu arada geçen gün Dilara’yla Ceyda’nın konuşmalarını duydum.” dedi Saye. Sanki odada onlardan başkası olabilir de her an onu duyabilir gibi sessizce konuşuyordu. Aleyna’nın tek kaşı kalkmıştı. “Ne duydun?”

“Bilmiyorum ki nasıl söylesem? Sen babanın varıyla yoğuyla sürekli hava atıyormuşsun. Artık senin bu davranışlarına katlanamıyorlarmış gibi şeyler işte.” Aleyna’nın simsiyah kalem gibi kaşları çatılmıştı.

“Ama bence onlar seni kıskanıyor.” Dedi Saye onun duymak istediği şeyi söyleyerek.

“Bence de. Kendi anne babaları o kadar zengin değil ya. Hem bu arada Dilara’yı hiç söylemiyorum bile.” Biraz daha dedikodularını yapıp onları çekiştirdikten sonra konu artık Sungur’a gelmişti. Aleyna gülümseyerek “Bence kardeşim senden hoşlanıyor.” Dedi. Saye’nin bir an kaşları çatıldıysa da düzelterek “Emin misin? Sonuçta nişanlısı vefat edeli daha aylar oldu.”

“Amaaan ne nişanlısı ya o kızı hiç sevmiyordu bile.” Saye bunu duyunca tüylerinin diken diken olmasını durduramadı. Kedi görmüş köpek gibi her an saldırmaya ya da o ortamdan uzaklaşmaya hazırlanıyordu.

“Sevmiyorsa neden nişanlandılar? Hatta evlenme planları da varmış. Yani haberlerde görmüştüm” Dedi. Aleyna’nın ağzından bir şeyler almaya çalışarak.

“Çünküü o…” dedi ve ağzını kapatarak sustu. “Neyse bunlar özel şeyler ama sen haberlere bakma onlar istediğini yazarlar hem o kızı hiç sevmiyordum iyi ki olmadılar.”

“Yine de ölmesi üzücü daha çok gençmiş.” Dedi Saye onun gözlerinin içine sitem ediyormuş gibi bakarak.

“Hak etmesiydi ölmezdi.” Dedi Aleyna duygusuz duygusuz. Saye daha fazla onun kardeşini kötülemesine dayanamıyordu. Kendini var gücüyle sıkıyordu. Çenesi öyle kasılmıştı ki konuşmak için açtığında çenesinin acıdığını hissetti.

“Boşver ölünün arkasından konuşmayalım. Arkadaşlarının dediklerini unutma. Gerçek olmasa bile ürkütücüydü.”

“Offf beni o korkaklarla karıştırma. Onlar tamamen korkak.”

“Doğru söylüyorsun.” Dedi Saye de gülerek. Aleyna’ya bakarken ona yapacaklarının hayalini kuruyordu.

“Hem ne demişler ölüden değil diriden korkacaksın değil mi?” dedi Saye onun gözlerinin içine bakarak. Son içeceğinin içine tıp fakültesinden kalma bilgileriyle onu yarı baygın hale getirecek bir ilaç attı. Önce biraz baygın kalacak sonra kendine gelecekti. Kendine geldiğinde ise artık karşısında Saye’yi değil Gaye’yi görecekti.

“Ben hangi odada kalacağım Aleyna uykum gelmeye başladı.” Deyince Aleyna yarım yamalak bir şeyler söylerken baygın hale geçmişti bile. Aleyna’yı canla başla yatağına taşıyan Saye kendi odasına gitmek için odadan ayrıldı. Saye, Aleyna’dan çalışan kadının en alt katta kaldığını konuşma arasında öğrenmişti. Çalışan kadın her ne kadar Saye’ye bir kâğıt verse de ki Saye daha onu okumamıştı bile. Ona güvenemezdi bu yüzden onun içinde uyku ilacı kullanmalıydı.

Kadının ona verdiği bardağı alarak evin merdivenlerini kullanarak mutfağa indi. Kadın ortalıklarda gözükmüyordu. Ama mutfak masasının üzerinde duran bardağın içinde bitki çayına benzer bir şey duruyordu. Kadın telefonla konuşarak mutfağa doğru gelirken onu duydu Saye:

“Sorma bugün çok yoruldum. Çok stresli bir gündü. Papatya çayımı içip yatarım sen de dikkat et kendine.” Diye konuşuyordu birisiyle.

Saye mutfaktan içeriye girince kadın telefonu kulağında sanki ölü görmüş gibi korkup, donup kalmıştı. “Seni sonra ararım.” Diyerek telefonu kapadı hemen.

“Pardon sizi korkuttum sanırım. Aleyna uyuyunca bende yatmaya karar verdim. Şu bardağı da bırakmaya geldim.” Dedi Saye bardağı bırakarak. Bu arada kadınla da konuşmak istiyordu ancak kadın konuşamayacağını belli eden birkaç hareket yaparak “Aleyna Hanım sizinle oldukça iyi anlaşıyor gibi.” Dedi. Bir yandan çıkardığı telefonuna bir şeyler yazıyordu. “Evet iyi bir ikili olduk bence.” Dedi Saye onun telefona yazdığı yazıyı okuyarak. Telefonda “Evin ortak alanlarında dinleyiciler var.” Yazıyordu. Saye anladığını gösterip kafa sallayarak “Burada kaç yıldır çalışıyorsunuz?” diye sordu son olarak, kardeşini tanıyıp tanımadığını bilmek istiyordu.

“Yaklaşık 10 yıl oldu.” Dedi kadın hüzünlü bir yüz ifadesiyle. “Çok güzel o zaman bu aile sizin aileniz gibidir.” Kadın buruk bir gülümsemeyle “Öyledirler.” Dedi ama uzatmak istemiyor gibiydi. “Neyse ben de yatsam iyi olur. Size iyi geceler.” Dedi. Kadın da arkasına dönüp dolaba doğru giderken cebinden çıkardığı ilacını bitki çayının içine attı. Her ne olursa olsun bunu riske atamazdı o yüzden kadını da ne olur ne olmaz uyutmalıydı.

Yavaş adımlarla merdivenlerden çıkmaya başladı. O sırada kadının yazdığı şeyi düşündü “Ortak alanlarda ses cihazları var.” Yani güvenlik sıkı tutulmaya çalışılıyordu. Demek Seçkin Özen evinde olan bitenden haberdar olmak istiyordu. Peki neredeydi özel hayatın gizliliği? Sungur da Seçkin Özen de evde değildi. Bir an onların odalarını bulup girme istediği içine dolsa da şu an kendini riske atmamalıydı. Seçkin Özen’in odasının oldukça korumalı olduğunu düşünmüştü ama Sungur’un odasının öyle olmadığını düşünüyordu. Bunu daha sonraya bırakmaya karar verdi ve odasına girdi.

Odasına girdiğinde hemen sırt çantasını aldı ve içindeki pantolonu çıkardı. Pantolonun cebine sıkıştırdığı buruşmuş olan kâğıdı alıp açtı. “Arağın şey barda.” Yazıyordu. Başka ipucu yok muydu yani? Kocaman barda nerede bulabilirdi aradığı şeyi. Ve kadın onun aradığı şeyi nasıl biliyordu? Saye kafasını bulandıran düşüncelerden arındı. Şimdilik buna kafa yoramayacaktı o yüzden hemen tuvalete girip üzerini değiştirmeye odaklandı.

Önce makyajını temizledi, lenslerini çıkarıp kardeşinin göz renginin birebir aynı lensini taktı. Peruğunu geçirip sabitleştirdi, şimdi ise kardeşinin vefat ettiği gün üzerinde bulunan eşyalara benzer eşyalar giydi. Bu eşyaları araba kazası geçirmeden birkaç saat önce Sungur’la çekildiği fotoğrafta görmüştü. Ağzını, burnunu ise biraz kanamış gibi gösterip üstünü başını yırtmıştı. Ve işteee hazırdı. Şimdi Aleyna’nın karşısına çıkma zamanıydı.

Çantasında bulunan kelepçeleri aldı. Birkaç parça daha lazım olabilecek şeyleri cebine koyup Aleyna’nın odasına geçmek için hazır olduğuna karar verdi.

Çıkmadan son kez kapının yanındaki boy aynasına bakarak “Bundan sonra yiyorsa Aleyna da senin arkandan ileri geri konuşsun kardeşim.” dedi ayna da gördüğü Gaye’ye öpücük atarak. Sonra kapıyı açarak dikkatli adımlarla Aleyna’nın odasına geçti.

Aleyna henüz uyanmamıştı. Saye saatine baktığında birazdan uyanacağını bildiği için beklemeye karar verdi. Odanın içi karanlıktı yalnızca Aleyna’nın yanındaki gece lambası ortama loş bir ışık veriyordu. Odadaki cam kapalıydı ama Saye bilerek açtı içeri güzel bir serinlik girmeliydi. Masanın üzerinde duran Aleyna’nın sigarasından bir tane aldı ve camın yanına giderek içmeye başladı. O sırada Aleyna’yı izliyordu.

Ne kadarda huzurlu uyuyordu. Sıcacık, kuş tüyünden oluşmuş pamuk gibi yatağında oldukça huzurlu gözüküyordu. Ama Saye buraya onun huzurla uyuyuşunu değil huzurunu bozmaya gelmişti. Sonra Aleyna biraz kıpırdanmaya başladı. Saye ise hâlâ sigarasını içerek ona bakıyordu. Psikolojik olarak istiyorsanız uyuyor olun biri sizi izlediğinde rahatsız olur ve bunu fark ederdiniz. Saye de bunu bildiğinden bakmaya devam ediyordu. Bu arada Saye odaya girer girmez onu bileklerinden kelepçelemişti. İple de bağlayabilirdi ama iz kalmamalıydı. O yüzden biraz bol bırakarak kelepçe takmıştı.

Aleyna’nın gözlerini araladığını görünce “Selam.” Dedi dişlerini otuz iki diş gösterip gülümseyerek. Aleyna önce olan biteni anlamadan gözlerini ovuşturmaya çalıştı ama ellerinde kelepçeler olduğunu görünce birden yerinden fırlamaya çalıştı. Kelepçeler onu tuttuğu içinse yatağa tekrar sabitlendi. Karşısında gördüğü kişiye inanamıyor gibiydi “Hayır hayır bu gerçek değil.” Diyerek kafasını sallıyordu. Adeta hortlak görmüş gibiydi. Ama zaten ona göre Saye şu an bir hortlaktı.

“Sen öldün. Bu imkânsız.” diye kafasını sallıyordu ve Gaye görünümlü Saye’yi görmemek için gözlerini kapatıyordu. Saye onun gözlerini açması için yanına gitti ve çenesini sıktı.

“Buradayım işte. İstediğin kadar inkâr et buradayım. Aç gözlerini.” Diye sıktığı çenesini bıraktı Aleyna’nın. Aleyna hangi deliye gireceğini bilemeyen bir sıçan gibi “Bu imkânsız sen ölüsün.” Diye çırpınıyordu.

“Aklının sana oyun oynayıp oynamadığını öğrenmek ister misin?” diyerek elinde tuttuğu ve artık oldukça azalan sigarayı Aleyna’ya yaklaştırdı.

“Mesele tam yüzünün ortasında bu sigarayı söndürürsem belki bana inanırsın.” Dedi sigarayı yüzüne yaklaştırarak.

“Hayır hayır lütfen olmaz. Yüzüm benim her şeyim ben çekimlere gidiyorum.” Sonra çırpınmaya başlayıp kendini yataktan kurtarmaya çalışsa da başarılı olamadı. Bu görüntüsü aynı fare kapanında son çırpınışlarını veren bir fareyi andırıyordu. Bu arada Saye karşısında bir sandalyeye oturup onun çırpınışlarını seyretmeye başladı.

“Sen öldün. Öldün.” Diye çırpınıyordu. Saye delice bir kahkaha savurdu.

“Evet öldüm. Biliyor musun bazen iyi ki öldüğümü düşünüyorum. Çünkü bazen ölüm kurtuluş olabiliyor. Bir daha istemediğin kimse seni bulamıyor, rahatsız edemiyor. Özgürlüğüne kavuşuyorsun bir nevi. Sadece kötü olan tarafı daha yapmak istediğim çok şeyin olması.” Aleyna ter içinde kalmış onu izliyordu.

“Ama ölmekten daha kötü olan ne biliyor musun?” diye sordu. Aleyna korkan gözlerle ona bakıyor cevap bile vermiyordu. Şoka girmiş gibiydi.

“Sana biliyor musun diye sordum!” diye bağırdı Saye.

“Be. Ben bi.. Bilmiyorum. Ne?” dedi kekeleyerek.

“Ölmeyi dileyip ölememek.” Dedi Saye içinde tuttuğu kahkahasını odaya bırakarak. Kahkahasını durduramadan gittikçe arttı gülüşü.

“İşte sana yaşatacağım şey bu olacak Aleyna. Seni öldürmeyeceğim ama senin yaşadığın her anın acı dolu olmasını sağlayacağım. Benim hayallerim nasıl yarım kaldıysa seninkiler de öyle kalacak. Ama iyi olan şey öldüğüm için hayallerimin benim için bir anlam ifade etmemeleri. Senin içinse anlam ifade etmelerine rağmen onlara asla onlara ulaşamayacak olman.” Aleyna deli gibi bağırmaya başlamış, çırpınışları artmıştı. Saye o an cebinden çıkarttığı bir iğneyi onun koluna batırdı.

Yavaş yavaş bağırışları azaldı ve en sonunda uykuya daldı.

Saye ise onun çırpınışlarını izlemenin verdiği hazla kelepçeleri çıkararak odadan ayrıldı. Plan tamamlanmıştı.

Loading...
0%