Yeni Üyelik
3.
Bölüm

B-2 Sade Çizgiler

@scelik

 

 

Hellllööööö pandislerim umarım iyisinizdir;

 

Yeni bölüm sizlerle ona sevginizi hissettirmekten çekinmeyin, kitaplar hissederler...

 

Bu kurgu ve karakterler tamamıyla hayal ürünü olup gerçeklikle herhangi bir ilgisi söz konusu değildir.

 

 

 

Karmaşık Ağlar

 

 

~SADE ÇİZGİLER~

 

 

 

"İnsan, karşılaştığı kişilerin kalıntısıdır."

 

 

'Freud'

 

Şarkılar;

Son Bakış-Sezen Aksu

İnkâr Etme-Nilüfer

Impossible-James Arthur

Gitme Kal-Dolu Kadehi Ters Tut


 

 

 

❅❅❅❅

 

Başlangıçlar geldiği sonu ilk andan belirlerdi. Aslında yaşanacak olan her şeyin sonu belli iken bunu görmeyen kişiler sadece yaşayanlardı. Yeni bembeyaz sana verilmiş bir sayfa, senin kalemin ve renginle bir bütün olacaktı. Senin kalemin, senin kelimelerin ve senin hikayen...

Sabah'ın ayrı bir güneşi, gökkuşağının ayrı renkleri, gecenin siyah değil de senin rengin olduğu bir sayfa ve hikayeni yazmak için kalemin senin elindeydi artık. Sana verilmeyi hor görülmüş o hak bütünüyle sana sunuluyordu.

Ama en önemlisi böylesi büyük bir gücün üstesinden gelmekti. Ve dahası, önemlisi sapasağlam bir şekilde.

Sızlayan sadece göz pınarlarım değil kaskatı kesilmiş bedenimdi yanan gözlerimi fark etmem için ayna bakmaya ihtiyacım yoktu... Başımı yatak başlığına dayamış sanki ilk defa yapıyormuş gibi tekrardan dün geceyi düşünüyordum. Bir türlü çıkamadığım dün geceyi...

Asiye ve kanlar içinde gölün kıyısına vuran bedeni...

Daldığım içimdeki kasvet yığını haline gelen bu hissin yakınlığını hatırlamıyordum. Unutulmuş bir insanın, yıllar sonra ansızın karşınıza çıkması gibiydi hatırlamıyor ama bildiğin bir hisse tekrar kavuşmuş gibi taşıyordum. Yaşanan olay, akın eden insanların kargaşası resmen mahşer alanına benziyordu. Aklımı başıma toplayıp ilk olarak; kâbusumun üzerime sinmiş is kokusunu duymamaya çalıştım. İs kokusu burnumun uccundayken, sesler kafamın içindeki duvarlara çarpıyordu.

Nasıl bir oyunun içine düştüğümü ve faili olduğumu gösteren kişinin kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Bir ipucu bulurum ümidiyle dün geceyi yüzlerce kez anımsamış hatırladığım tam kesişmeyen bir görüntüyü tekrar addettim. Silik, buğulu bir görüntü. Dahası yoktu kestiremiyordum işte, dün geceyi düşünerek geçirmiş ama bir sonuca çıkamamıştım.

Kapalı gözlerimi daha da sıkı kapatarak o anı tekrarladım. İri bir gövde oldukça iri bedenin beni yere fırlattığı esnada birkaç kemiğimin kırılmış olacağını düşünmüştüm acıyı yeniden hisseden yüzümü buruşturdum. Sarsıcı bir darbe ile fırlatıldığım yere eğilen hızla başımdan geçirilen nesneyi çıkarışı.

O an bilincimin yerinde olmadığını düşünüyor olmalıydı. Tam olarak yerinde değildi zaten sesleri ve dokunuşları hissedebiliyordum sadece.

Sonra ellerim arasında soğuk bir nesne hissettim irkilmemek adına kendimi dizginlerken fazlasıyla korkuyordum. Hissettiğim ile algıladığım bir kabzaya benziyor algılarım tamamıyla açık olmadığı için tam çözemezsem de büyük bir olasılık herhangi cismin kabzasıydı.

Deri ve metal.

Gözlerimi her ne kadar açmaya dirensem de bir kental ağırlığı gözlerim üstündeydi sanki. İçim korkuyla sarsılırken yanımda olmasını istediğim koruyucum yanımda değildi. Oysa her korktuğumda benden önce o hissederdi. Ama şu an bir canavarın ellerinde olduğuma inanmış kalbimin delice atmasını duyan koruyucum. Eril, yoktu.

Yutkunmaktan bile korktuğum bir anı yaşıyordum. Sanki yutkunursam baygın olmadığımı anlayacaktı ve bana neler yapacağını kestiremediğim için gözlerim kapalı yarı açık bilincim ile bir yandan ense kökümden yayılan zonklayıcı acıyı duymamaya çalışıyordum. Acısı devasaydı.

Burnuma dolan yoğun bir misk ve odunsu parfüm kokusu oldukça ağırdı. Kapalı gözlerimi mümkünmüş gibi var gücümle daha da sıktım "Dahası var Mahru dahası var... Odaklan ve bul. Odaklan..." dedim fısıltıyla.

Hatırladığım sadece yoğun bir parfüm kokusu muydu yoksa fazlası var mıydı? Bunu düşünmek adına bir kez daha o görüntüleri yaşamak adına aklıma getirmeye, dün geceyi tekrar yaşamaya çalıştım.

Nefeslenmek adına açtığım gözlerim soluklanmam adına gayet iyi geldi. Bu yaptığım her defasında berbat hissettirse de başka bir çıkış yolum yoktu.

Bulmalıydım...

Bu kez gözlerimi kapattığım sırada beliren suret ile yüzüm acıyla kasıldı. "Adin..." ne kadar uzun bir süredir dillendirmediğim ismin özlemle kuşanmış bir tınıyla söylemem neredeyse beni bozguna uğratacak cinstendi.

Adin'in Firuze'nin bedenine yürüdüğü sahne, kız kardeşi için amansız çırpınışları. Göğsüne çektiği bedene sıkıca sarılışı Firuze'nin bedeninden süzülen kanın suyla beraber beyaz gömleğine yayılmasını... Her bir görseli hatırlayınca başım ekstra bir ağrıyla çalkalandı.

8 yılın ardından Adin'i bu halde mi görecektim. Bahtsızlığım beni yine sınıyordu...

Başımın içinde kırılan bin bir parçaya bölünen her bir cam şerhağı etimi acıtıyordu. Migrenim geceden bu yana şiddetlenmiş ağrı kesici almış olmama rağmen bir türlü geçmek bilmiyordu.

Tam bu esnada kapı bir kez tıklandı. Hızla gözlerimi açtım yaşaran yanaklarımı fark edene denk ağladığımı fark etmemiştim bile. Gelenin kim olduğu açıktı. "Gelebilirsin Eril." değişim ile kapı kulpu hızla aşağıya indi.

Kapıdan geçebilmek adına başını hafifçe eğmişti. Eril'i her gördüğümde uzun boy insan için çekilmesi güç bir işkence olsa gerekti. Hiçbir şey söylemeden elindeki tepsiyi bana doğru uzatarak "İlaç kullanmak istiyorsan mideni boş tutmak gibi ahmaklıklar yapmamalısın, Bodur." sesi her zaman olduğu vücudu gibi gergindi.

Uzatmak için herhangi bir hamle sergilemedim. Çünkü her sonuçta Eril dediğini bir şekilde yaptırıyordu. Tepsiye uzanırken "Teşekkür ederim senin için zahmet olsa gerek. Oldukça yoğun olmalısın." Bora Timinin komutası onda değilmiş gibi bir de bana çorba getirmişti.

"Her şeyden önce ilgilenmem gereken sen varsın." diyerek kısa ama Eril adına uzun bir cevap vermişti. Daima olduğu gibi.

Bana baktığında gördükleri karşısında memnun olmayışını gösteren bir bakış kuşandı açık kahveleri. Bunu genellikle yapmazdı, sadece farkında olmadan saniyelik bir anda ortaya çıkıyor bunu da yakalama şansınız vardı. Ben de onu yakalamıştım.

Duygularını göstermek Eril için suçtu. Yetimhanede kaldığı zamanlardan kötü bir anıda denilebilir.

"Berbat görünüyorum öyle değil mi?" sesim görüntüm kadar cansız çıkmış. Söylediklerim karşısında Eril sadece izledi en iyi yaptığı özelliği buydu sanırım.

Gözlerimin dolduğunu hissederken gülümsemeye çalıştım. İç yakıcı bir duygu karmaşasının içindeydim. "Gerçekten berbat ve uğursuzun tekiyim." kelimeler ile gözyaşlarım hızla yanaklarımı süpürdü. Eril karşısında savunmasız olabilirdim, o benim kalkanımdı kimsenin beni göremeyeceği bir kalkan. Aklıma akın eden görüntüler yüzünden "O halini, o görüntüyü unutamıyorum Eril, her gözümü kapattığım anda gölde yatan kıpırdamayan cansız beden beliriyor." hıçkırıklarım arasında kaybolan kelimeler olsa da Eril'in beni anladığını biliyordum.

Keza düşüncemi doğrulayan, ellerim arasına sıkıştırdığı küçük tepsiyi alıp baş ucumda duran komedinin üstüne bırakıp. Ardından yatağın kenarına oturduğundan belli oldu.

Sesli şekilde ağlamama neden olan ise bedenimi göğsüne çekişi olmuştu. "Ne haldeydi sende gördün... Hangi vicdansız onu bu hale getirir ki... Ne istediler ondan daha küçücük 12 yaşında bir kız çocuğuydu..." başımı göğsünden kaldırmış sulanmış kirpiklerimin arasından alttan alttan Eril'e bakarken "O konuşamıyor bile Eril yardım istemek adına sesini dâhi çıkaramamıştır."

Asiye Firuze, lâl'di.

Ona yapılan insaniyetsiz olayda yardım isteyememiştir. İstese de isteyemezdi işte, aklıma geldikçe kahroluyordum.

"Bunu yapan her kimse düşmanını yıkmanın en büyük kozunu oynadı." bir eli sırtımda gezinirken diğeri ise saçlarım arasındaydı. Çocukluktan gelen bir terapiyi uyguladığını hatırladım.

Yavaştan hıçkırıklarımın yerini iç çekişler alırken "Bu Alabora ve Barutçu ailesinin ortak bir düşmanının yapacağı türden bir saldırı." cümlesiyle kaşlarım çatılmış bir şeklide yaslandığım göğsünden başımı usulca geriye çektim.

Birlikler hakkında asla konuşmazdı. "Ortak bir düşman mı?" sesim fazlasıyla şaşkınlık içinde çıkmıştı. Sesim birçok ihtimal için şaşkınca çıkmış. İki ailenin ortak düşmanları neden Asiye Firuzeye zarar vermek istemişti ki. Anlamak, zordu.

Derince nefeslenmesinin ardından "Asiye Firuze Barutçu'nun darbe aldığı bıçaktan çıkan sonuçlarda sadece senin parmak izin tespit edildi Mahru. Bir başka şey de-" duraksadı.

Sersemlemiş bir ifadeyle Eril'e bakıyordum devamını duymamıştım bile. Bu nasıl mümkün olabilirdi, şaşkınlık denizinde yüzen ifadem aşağıya sarkan ağzım ile "Ne?" algılarım dün geceden bu yana kapalıydı sanırım.

İfadesiz yüzüyle "Bu olayın asıl zanlısı seni hedef göstermek istedi, Mahru." gözlerinde hissettiklerim birbiriyle çelişiyordu. Eril, her zaman soğukkanlı biri olmuştu. Onu tetikleyen ve duygusal açıdan rahatsız edebilecek bir şey ile karşılaşmamıştım. Ah, hayır vardı. Sadece tatlı herhangi bir şey sevmediğini bunun altında yatan bir mazinin olduğunu biliyordum.

Onun dışında her daim heyecansızdı. İtidal sahibi biri olmuştu.

Şimdi karşımda oturan adamın karanlık ifadesinin tersine gözlerinin altında yatan hissiyatta endişe vardı ve ben bu endişenin onun için olmadığına emindim. "Bu nasıl olabilir dün gece bende bir saldırıya uğradım. Kendime gelmeden bir dakika öncesine kadar baygın bir şekilde gölün kıyısında yatıyordum." yutkundum. Kendimi savunmak zorunda kalmış gibi hemen konuştum.

Eril, tereddütsüz "Biliyorum, senin zarar vermediğini biliyorum Mahru." hızla beni yanıtladı.

Ona baktığımda varsaydığımdan anladığım "Ama buna inanmayanlar var öyle değil mi?"

Elleri saçlarımın arasından kayıp dizlerine düştü. Yüzüme bakmamaya çalışması başını önüne çevirmesiyle "Yoksa Adin mi?" dedim korkuyla. "O da benim mi, yaptığımı mı düşünüyor?" son cümlem elimde olmadan zayıf bir kısıklıkla çıkmıştı.

Eril, önünde tuttuğu ellerine bakmaya devam etti. Halbuki bunu yapmazdı her ne olursa olsun gözlerimin tam içine bakardı. Genellikle sussa dahi bakardı. Ama Eril bu kez bana bakmak yerine başını eğmişti. Odadaki tek sesin yansıması hızlı soluklarım olurken "Bana bak Eril, gözlerime bak ve söyle lütfen." dedim duymayacağımdan korkar bir sesle.

Durdu birkaç saniye daha, ardından yavaşça bana çevirdi gözlerini "Dün geceden beri ülke içinde ve Hükümdarlık Masasındaki tüm üyelerin belirli şehirlerine Karma Birliği tarafından saldırı düzenlendi. Güvenlik şirketlerinin adı ve amblemi saldırıya uğrayan binaların üzerine kazınıyor." durdu ve odak noktası tam olarak bendeyken.

"Bizim Güvenlik şirketi ya da yetimhanelere herhangi bir baskın düzenlenmedi. Boran Bey ise dünden bu yana ortalarda yok Asiye Firuze Hanım defnedildikten sonra malikaneden ayrılmadı henüz. Düşüncem şu ki bunu yapmak isteyen adiler Bora Birliği ve Karma Birliğini karşı karşıya getirmek için bir istila düzenlediler. Boran Bey'in bunları düşündüklerini ve bize saldırmadığını göz önüne aldığımda varsayımım inanmadığını söyleyebilirim fakat kesin bir bilgi verdiğimi söyleyemem sana." soluğunu usulca verdi.

Yıllardır beraberdik ve ben Eril ilk kez bu kadar uzun konuştuğuna şahit oluyordum. En korktuğum anda çenesinin açılması çok kötüydü.

Bir anlığına yüzümde umutlu bir rahatlama olmasını engelleyemedim. Ama hemen ardından bir yıkıma uğramış yerini büyük kaygıya bırakmıştı. "Benimle ilgili şüpheleri yoktur değil mi Eril?" sunduğum ihtimaller yüzünden gözlerim dolmuş bile.

Eril'in ağlamamdan hoşlanmadığını bildiğim için kazağımın kollarıyla hızla henüz akmamış gözyaşlarımı sildim.

"Her ne olursa olsun Adin Boran Barutçu'nun senin aleyhine sunulan göstermelik bir hamleyi yutacağını düşünmüyorum." beni rahatlatacak sesiyle konuşmuştu.

Adin, bana inanırdı. Bir keresinde bana 'Güvendiğim fazla insan yoktur ama sen onlardan birisin Mahru' dediğini hatırlıyorum. Ama tabi bu yıllar önceydi.

Eril ise garip bir şekilde çok fazla konuşmuştu hatta önümüzdeki yıllarda susma grevine girecek kadar. Kafamı toparlamam için zamanım yoktu Eril’e bakıp hoşlanmayacağı teklifi ona sundum. "Benim Adin ile buluşmam gerekiyor ve bu konuda senin yardımına ihtiyacım var. Benim evden gizlice çıkmama yardım edip, Adin'e götüreceksin." sesimde söylediklerimin tereddütte yer olmadığını bana diktiği gözlerimden de anlamıştı. Behzat abinin asla kabul etmeyeceğini bildiğim için perde arkasından yürütmemiz gerekecekti..

Evde tutsak tutulduğum modun da olduğuma dair bir hava seziyordum. Sanki beni burada saklamaları birisi tarafından söylenmişti.

Eril'in hoşnutsuz ve gergin bakışları "Sen ne dediğinin farkında mısın?" başını sağ omzuna yatırarak delirmiş miyim diye bana bakıyordu. Kaşlarını çatarken anlında beliren ince mavi damarların belirginliği artmıştı. Açık kahverengi irisleri tam üzerimdeydi.

"Gayet farkındayım hem ne kadar net olduğumu en iyi bilenlerdensin." diyerek ciddiyetimden taviz vermez bir edayla ona çenemi havaya kaldırarak bakıyordum. "Suçlu gibi saklanmak ya da bir köşede durmak istemiyorum."

İtiraz dolu ifadesiyle "Bence sen kafayı yemişsin cidden bunu yapacağımı mı düşünüyorsun? Ortalıkta azılı bir suçlu düşes adında namın yürümeye başlamışken hem de." hızla açılan kapı ile karşımızda beliren kişi Akçaydı.

Pembe triko hırkasının tüm düğmeleri kapalı altında mini pembe triko etek sarı küt saçları düzdü. Elleri arasında iki kupa bardak tutarken "Sakın bensiz gitme planları yapayım demeyin. Bedir tüm malikanenin avcı sayılarını artırdı şimdilik her yer avcı kaynıyor." anında rapor vermeye başladı.

Ben ona tepeden tırnağa baktığımda hiç üzerine alınmadan bize doğru yürüdü. Tamamen bir süs bebeğe benziyordu. Fazlasıyla güzel olan bir süs bebek. Söylediklerini dikkate alırken "O zaman ilk yapacağımız avcıların dikkatini dağıtacak herhangi bir şey bulmamız. Nöbet saatlerinin bir çıktısını bana hazırlama şansın var mı, Akça?" az olan zamandan ötürü sabırsızca sordum.

Akça önce kendine kısa bir düşünme zamanı verdi ardından "Bunun için birliğe uğramam gerekir. O da bugün gidemeyeceğimize neden olur doğrusu bulmam öyle kolay olmayacaktır. Bilgiler sandığından daha gizli tutuluyor ulaşmamız zaman alabilir." dedi.

"Bu da bize zaman kaybına neden olur. Zaman aleyhimize değil lehimize akmalı ne yapabiliriz, ne yapabiliriz?" sıkıntılı bir nefes verdim. Odamın içinde döndüğümde giysi dolabıma kollarını önünde sıkıca bağlayarak yaslanmış kol pazıları sıkılaşmış sağ ayağını hafifçe kırmış bana ve Akça'ya bakan Eril'di.

Yüzünde her zamanki donuk ifadesini kuşanmış başını hafifçe sağa omzuna yatırır haliyle bir şeyler kafasında tartıyor gibiydi. Akça ile hızla birbirimize baktık resmen komutası elinde olan birliğin garnizonuna girip bilgilerine sızma planı yapıyorduk.

Gözlerini kapatıp kısa bir nefes verdi alaycı gülüşüyle üst dudağı titredi. "Yalayıp geçememişsiniz, bunun başka bir açıklaması olamaz." derken farklı bir dil konuşmuştu sanırım çünkü ne dediğini anlamamıştım.

Akça yanıma tünemiş, kolunu koluma sararak bir adım gerimde durdu. "Böyle yapınca ürkütücü mü göründüğünü sanıyorsun goril sur-" Eril'in başını ani kaldırmasıyla Akça tamamen arkama saklanmıştı.

Başka bir zamanda olsak bu hallerine kahkaha atabilirim. Şimdi ise içimden gelen tek şey bu alçaklığı yapanın kim olduğunu bulup cezasını vermekti. Kesinlikle adaletli bir yargılanma olacaktı, benim adalet terazimin olan adil bir yargılama.

 

 

 

❅❅❅❅

 

 

 

3 gün sonra;

 

İkna kabiliyeti oldukça yüksek bir insandım.

Buraya gelmek istemem ne kadar doğruydu bilmiyorum ama evde oturmam daha yanlış geliyordu. Bu durumda olmamızı sağlayan her kimse kendi Krallığında bizi izleyerek bunun tadını çıkarıyordur. Bakışlarım hemen sağ tarafımda bir adım kadar gerimde duran Eril'e kaydı. Huysuz bakışlarını kuşanmış etrafa attığı garip bir terslikle beş yaşındaki bir çocuğu andırırken buna tezat uzun boyu ve devasa yapılı vücuduyla oldukça tatlı görünüyordu.

Düşüncemi tahmin eder gibi kaşlarını çatarak 'Tatlı mı?' diye bağıran ifadesi tam anlamıyla ortadaydı. Konuşmadan benimle iletişim kurması her ne kadar iyi ise bile bazen sinir bozucu oluyordu. Sadece omuz silktim. Öyle görünüyordu, Eril de tatlı görünebilirdi.

Şu an tam olarak Karma Birliğinin giriş kapısında bulunuyorduk. Ortalığın yatışması adına üç gün beklememiz gerektiğini söylemişti Eril. Dışarıdan herhangi bir saldırı daha yaşanabilme ihtimali vardı. Bu süreçte evden Akça ile birlikte toplayabildiğimiz kadar bilgi derledik. İstihbaratçılardan aldığım her bilgi, Akça'nın sahaya inmesi sonucu sayesinde elimizde bir isim listesi oluşmuştu.

Beraber gelmek için can atan Akça ise elinde tuttuğu telefonuyla öz çekim yapıyordu. Bugün baştan sona turuncu giyinmişti, dar kesim vücudunu saran uzun bir elbise altına turuncu çizmeler ve turuncu bir kaşe kaban. Cidden rahat tavırları Karma birliğinin garnizonun da bulunan bir avukat için oldukça gamsızdı.

Tarafsız bir ciddiyete bürünmesi gerekmiyor muydu?

O, ise her şey yolundaymış gibi telefonuyla selfi çekmekle ilgileniyor bulunduğumuz durumun aksine oldukça rahat hareketlerde bulunuyordu.

Aslında baktığımda garnizon da bulunması benim aksime onun ilk deneyimi değildi kendi aile birliğini aynı zamanda Karma birliğinin birçok davasında savunma yapmış olduğunu göz önünde bulundurduğumda bu durumu tuhaf karşılamam gerektiğini hatırladım. Niye şaşırıyorsam her zamanki Akçaydı işte.

Ben ise nude mavi bir mini triko elbise, rugan lacivert çizmelerim ve koyu lacivert oversize bir kaban giymiştim lacivert çantam sol elimdeydi.

Güneş, Akça’nın sarı saçları ışıldıyordu, "Akça Hanım, size garnizon içerisinde çekim yapmanın yasak olduğunun ihtarını yapmam gerekiyor." diyerek kapıda belirlen oldukça uzun boyu, giymiş olduğu Karma Birliğine ait deri kumaşlı üniforması ve dikkat çeken beyaz saçları ve açık mavi gözleriyle Akça'ya bakmaya devam ediyordu.

Tatlı gülüşünün kıkırtısıyla "Ne derler bilirsin yasaklar her zaman çiğnenmek için vardır, Javelin." dedi Akça.

Akça'nın konuşma üslubuna bakılırsa birbirlerini daha önce tanıdıkları ortadaydı. "Maalesef ki ilk kuralımız 'Kati bir kaide ile hiçbir kural esnetilemez, esnetildiğinde ise buna göz yuman kişi veya kişilere gerekli cezai yaptırım uygulanır.' ve bu kuralı çiğneyemeyiz anlayış göstereceğinizi umuyorum." beyefendi bir şekilde başını eğerek ufacık bir hareket sergiledi.

Resmi ama nazikti.

Akça ise vurdumduymazlığını tekrar konuşturmuş. "Ah, lütfen sakın bana o iç karartıcı kurallarınızı sıralamaya başlama Javelin buna asla hazır değilim." Akça'nın yakınmasıyla Javelin'den ufak bir kıkırtı geldi. Serseri bir gülüşün yayıldığı yüz ifadesi bana daha doğrusu hemen sağ tarafımda duran Eril de durunca bozguna uğramıştı. Her nasıl baktığını anlamak için ona bakmam gerekmiyordu. Karşımda ki kişi büyük bir aceleyle kendini toparlamış hazır ola geçmişti bile. Eril'in insanlar üzerindeki etkisi göz yaşartıcıydı. Pek iyi sayılmayacak bir yaşartma.

(Birlik komutasını elinde tutan kişilere hitap etme şekli Şeftir. Birlik içinde bulunan üyelere ise avcı denir.)

"Eril Şef, geleceğinizi bildirmemiştiniz." dedi Javelin.

Eril, ondan cevap bekleyen Javelin'e sadece gergin sessizliğiyle bakmaya devam etmişti. Tedirginlik içinde yerinde kıpırdanan genç adama üzülmeden edemedim. Üç gün önce benimle yapmış olduğu o uzunca konuşmadan sonra bir müddet o delisi olduğu sessizliği ile izdivaca çekilmiş ihtimali vardı.

Her ne kadar yüzü düşse de ilk defa görmediği bir muamele olsa gerek hızla toparlamaya çalışmıştı. Bana karşı nasıl bir tutum sergileyeceği ise belirsizliğini korurken benim beklentim negatif olma ihtimali oldukça yüksekti. Günlerdir Adin'in öldürülen kız kardeşinin katil zanlısı olduğumu bağıran haber kanalları, bunu boy gösteren gazeteler ülke sınırlarını aşmış bir şekilde dört dönüyordu.

Bir diğer taraftan bu tezi yalanlayan yıllardır beraber ilerleyen iki büyük birliği yok etmek yönelik yapılmış bir darbe olduğunu da savunanlar vardı. Görünen gerçek olmazdı kimi zaman, bakmak ve görmek arasındaki farkı bildiğinde asıl gerçeği öğrenirdin. Görmek, doğru olan demek değildi.

Fakat henüz Karma Birliğinden herhangi bir açıklama gelmediği için doğruluk payını yükseltmek adına oynanan kirli iftiralar atılmaya başlanılmıştı bile. Eski yaşantı ve şimdiyi birbirine asılsız bir şekilde bağlamaya çalışılıyordu.

Javelin adlı avcının Eril'in ardından hızla bana baktığında önce algılamaya çalıştığı için yüzümü şüpheyle süzmüş ardından tanıdığını fark edince şüphe tohumları süpürülmüş göz bebekleri hayranlıkla irileşmişti. "Vay canına siz Araştırmacı Gazeteci Mahru Kanersiniz, sizin büyük hayranınızım efendim sizin ile karşılaştığım için bugün cidden şanslı günlerimden birini yaşıyorum." elini bana uzatarak hızla karşımda durmasına iki adım kalmıştı iki Eril hafifçe öksürerek odağını kendine çevirmiş.

Eril, "Önce destur çekeceksin." dedi boğuk sesiyle.

İçime serpilen su rahatlamam neden oldu ki Eril'in sesini duyana kadar sürmüştü bu. "Neyim ben Haseki Sultan falan mı?" terslikle söylenmiştim. Zaten Adin ile yüz yüze geleceğim için heyecanım ve gerginliğim had safhadaydı biraz olsun rahatlamak benim için gerekliydi.

Nasıl bir tavır sergilediğini tahmin etmek zor değilken yan döndüğümde öngörümün doğruluğuna şaşırmamış "Bana yaklaşanları öldürecekmiş gibi bakmaktan vazgeç artık." demiş. Göz devirdiğini görmemek adına henüz Javelin de olan bakışları ile ondan hızlı davranarak ileri yürüdüm.

Javelin isimli avcıyla aramda kalan iki adımı kapatmış. Sağ elimi öne uzatarak "Tanıştığıma memnun oldum, Javelin." havada duran elime kısa bir an bakmış. Sonra Eril'e bakmıştı kuruca yutkunurken "Oldukça marjinal bir ismin var ilk defa duyduğumu söyleyebilirim." dikkatini tekrar bana vermiş.

Havada duran elimin sadece parmak ucunu nazik bir hareketle sıkarak "Sizinle tanıştığım için onur duydum. Teşekkürler efendim, pek tercih edilen bir isim değil evet." beni yanıtladıktan sonra ellerini hemen indirmişti.

Ah, Eril ve korku salan enerjisi. Buna uzun sayabileceğim bir süre maruz kalmadığım için unutmuştum. Ama tekrar bağışıklık sağlamaya başladığım doğruydu. Soluma baktığımda Akça, bizden kısa bir mesafe uzakta köşede duran üç birlik üyeleri ile bir sohbet halindeydi. Eril’in bakışlarının Akça’nın da üzerinde olduğunun gördüm.

Dışarıdan görünen garnizonun uzun devasa tahmini neredeyse yirmi, yirmi beş metrelik taşlı duvarlarıydı. Burayı daha önce hiç görmemiştim. Uzun duvarlar sayesinde hiçbir şey görünmüyordu. Tabi ki eğer bir dev değilseniz. Başımı geriye uzattığımda sanki gökyüzüne uzanan bir duvarın karşısındaydım.

Birliklerin merkezi buradaydı. Ve ben daha önce ne Bora Birliğine ne de Karma Birliğine ait herhangi bir mülkte bulunmamıştım. Yurt dışı ve İstanbul arasında mekik dokuyordum bu da benim için oldukça tempolu bir süreçti. Meraktan daha farklı bir duyguyla "Bu ziyaretinizi neye borçluyuz, Eril Şef?" dedi Javelin.

"Boran Beye geldiğimizi bildir, Javelin." diyen Eril'in tutumuna alışkın olduğundan ötürü hemen kulağında bulunan kulaklığa "Boran Beye misafirleri olduğunu ilet Famas. Bora Birliğinin Şefi Eril Şef, Avukat Akça Alabora ve Araştırmacı Gazeteci Mahru Kaner." demişti.

Uykusuzluk göz çizgilerimi son günlerde daha yakmaya başlamıştı. Javelin aldığı emir ile sadece benim geçebileceğimi Akça ve Eril'e birer kahve ısmarlamak adına kafeteryaya geçebileceklerini söylemişti.

Eril, bunun olacağını bildiğinden itiraz etmemiş sadece somurtmuştu. Birlik içinde bilinen başlıca kurallar vardı ve benim bunları en yakın zamanda öğrenmem gerekiyordu sanırım. Javelin, birkaç adım önümde beni yönlendirirken ben alışık olmadığım alana merakla bakıp ilerliyordum. Devasa büyüklükte avlu çeşitli parkurlar, poligonlar, fazlasıyla üniformalı avcılar vardı.

Havanın kötü olmasını umursamadan egzersiz ve talim yapan gruplar avlunun ayrı köşelerinde eğitimlerini görüyorlardı. . Kadın veya erkek fark etmeksizin hepsi gri sporcu atlet ve gri kargo pantolon giymiş. Göğüslerinin üzerinde ise Karma Birliğinin amblemi olan siyah rengi fark ettim . Koşan bir grup, hemen diğer tarafta spor aletleri olan bölgede çalışan bir grup son olarak dövüş eğitimi yapan başka bir grup. Dövüş yapılan grubun eğitmeni koyu kızıl saçlı, çatık kaşlı, sert yüz hatlarına otoriter tavırlarıyla fazlasıyla öz güvenli duruyordu.

⚚ (Karma Birliği amblem örneği)

Etrafa biraz daha baktığımda duvarların iç rengi siyahtı. Siyah duvarlarında uzunca ve kalın yazılan gri yazı şöyleydi KARMA der ki;

"Zamanı geldiğinde herkes bir başkasına yaptıklarını bizzat yaşayacaktır. Ne eksik, ne fazla." en büyük boyutta yazılan cümle buydu diğerleri özensiz olmasa da kendine has enfüsi yazı tipleri ile yazılmıştı. Sanki diğer cümleleri farklı kişilerin el yazısı gibi görünüyordu.

"Karma kaçınılmazdır!"

"Bir elma tohumu ekersen elma ağacın olur."

"Senin unutamadığın, unuttuğun anda karşında duru verir."

"Acının önemi var mıdır?"

Devasa uzunlukta olan duvarların her birinde yazılan ayrı sözler yer alıyordu sadece bunlardan birkaçını okuyabilmiştim. Başımı biraz daha uzatarak aralarında en ilgi çekici görünen yazıyı algılamaya hedefledim "Karma 12. Ev'in sahibidir." en çok dikkatimi çeken bu olmuştu.

Kabul ettikleri ve doğru saydıkları vaatler ürpertici olduğu kadar bir bakıma bakıldığında gerçekti.

Her ne yapmış olursan ol ölümün seni bulmadığı bir günde ya da ölümün sonuna gelmeden hemen önce onu yaşardın. 'Ne eksik, ne fazla' yoksa bende mi karmamı yaşayacağım noktadaydım.

Benim için son olan nokta burada bilmediğim bir yerde mi yaşanacaktı.

Hem de bana atılan bir iftira nedeniyle. Film çekiyor değildik, tüm bunların olması imkansızdı İşlemediğim bir suçun faturasını ödeyecek bir budala değildim.

İşlemediğim bir suçun urganı benim boynuma asılacak gibi görünüyor olabilir ama ben urganın boynuna asıldığı değil tabureyi iten kişiyim.

Geçtiğimiz koridor alçak gri tavanı boğucu görünmesine nedendi. Geçit dardı evet fakat korkunç denilecek bir yer değildi. Anladığım kadarıyla Birliğin kalesi olan yerde değil de duyduğum silah sesleri bağırışlar ile antrenman yapılan alandayım.

İçimdeki heyecanın amuda kalktığını yemin edebilirdim. İfadesizlik ile kuşanmış olduğum maskeye nazaran heyecandan her an dizlerimin üstüne çökmem muhtemeldi. Rahatlamak adına nefesimi verip "Sanrım talim yapılan alandayız." Javelin'in adımları yavaşlamıştı.

Bir yandan devam ederken "Altın kurallarımız arasında susmamız gerektiği de var, efendim." demişti kibarca.

Oldukça kibar biri olduğu ortadaydı. Bulunduğumuz yer, yaşanılan olayları fark edince kibar bir insan olarak burada bulunması ne kadar da ironiydi. İnsanı olmadığı yerin kılıfına koymak oldukça kolaydı, "Akça ile aynı fikirde olduğumu onun yanında söylemezsen sevinirim." dedim gülümsemeye çalışarak. "Ve ona katılıyorum, siz ve iç karartıcı kurallarınız." dediğim sırada bu kez Javelin tarafından bir kıkırtı duydum.

"Emredersiniz efendim." dedi saygıyla.

Her dediğimi emir olarak algılamasına gerek yoktu şimdi bunu da söylersem buna da 'Peki efendim' derdi. O yüzden sustum. Heyecanımı yatıştırmak adına Javelin ile yaptığımız kısa sohbet sadece anlık işe yaramıştı. Bir kapının önünde durduk tam kartını hemen yan tarafta bulunan uzun siyah dikdörtgene benzer akıllı kilde uzatmadan kapı içeriden açıldı.

Nefesimi tutmuş kapıdan çıkan yüz ile bırakmıştım. Adin değildi. Daha önce gördüğüm bu yüz, keskin çene hattı tertemiz sakalsız yüzü, tam olmasa da Eril kadar yapılı ve uzun bir boyu vardı. Sol kolu tamamıyla karmaşık dövmeler ile kaplanmıştı.

Yeşil, ürpertici yeşil gözler... Göl kenarında gördüğüm bu sima ile o gün de şimdi olduğu gibi irkilmiştim. Hatta o an bilincim tam yerinde olmadığından yeni yeni fark ettiğim gerçek. Olağanüstü ürkütücü bir haydut gibi görünüyordu. Javelin hemen yerinde olabilecekmiş gibi daha da dikleşti, hazır ola geçip karşımızda duran kişiye baş selamı vermişti.

O da baştan sona beni incelemiş. Dudakları alaycı bir kıvırmayla seğirdi. "Sizi burada görmek. Sizin gibi zeki görünen bir kadının yapacağı bir hamle olmasa gerek, Sayın Gazeteci Mahru." sesindeki kinaye gözle görülür cinstendi.

Kibar görünen kabalığına tezat "Oyun oynayan kişi ben olmadığımdan ötürü adımlarımı hamle olarak algılamanız büyük bir yanılgıya kapıldığınızı gösteriyor diyebilirim." çenemi dikleştirmiştim. "Karma Birliğine gelmemem için hiçbir neden yok."

Buraya suçlu biri profili vermeye değil bilakis herhangi bir soru işareti kalmaması adına gelmiştim.

Onu incelerken Javelin ve gördüğüm diğer üyelerden farkı giyinişini fark ettim. Talim yapan avcılar gibi giyinmişti. Sporcu atleti kollarını açıkta bıraktığından dövmelerle kaplanmış kolu ve ensesini fark ettim. Ruhsuz bir yüz ifadesiyle gözlerine bakarken. Onun dudakları alaycı kıvrımı bırakmamıştı, yüzünde alaycı bir tebessüm olsa bile ürkütücü görünüşü aynı şekilde yerli yerindeydi. Hatta bu tebessüm onu daha da korkutucu gösteriyordu.

Beklentisi olan gerçekleşmiş gibi "Dedikleri kadar ağzın laf yapıyor desene. Röportajlarını izlediğimde evde çalışıp kamera karşısına çıkan süslü bir kadın olduğunu düşünmüştüm." aynı alaycı tavırla konuşmasını sürdürdü.

Yüzümde ki ruhsuz duvarın aksine rahatça "Bu da genellikle yanılgıya düştüğünüzün bir diğer kanıtı olarak algılamamı sağlayacak güçlü bir örnekti, desenize." diyerek cümlemin sonunda onu taklit etmiştim.

Ukala tavrını sürdürmeyi bırakmaz bir edayla "Aslında yanılgıya düştüğüm pek görülen bir şey değildir." başını eğerek yüzüme yakınlaştığı an geri çekilmemek adına zorlukla direndim. "Sadece bir cehennem içim fazla cici görünüyorsun."

Utanç, kulaklarımın kırmızıya çevirmeye başlamıştı bile.

Küstah!

Javelin' e "Sayın misafirimizi patronunun yanına götür Javelin. Ama dikkatini dağıtmasına müsaade edecek bir dalgaya kapılma. Bunu yaptığını anlamayacak kadar kurnaz duruyor." emrini vermiş az önce geldiğimiz dar koridordan yürüyerek kaybolmuştu.

Az önce düşündüğüm Javelin'in aksine bu kendini beğenmiş herif tam olarak bu dünyaya yakışan bir tip oluşuydu.

Duyduğum dijital sesle beraber siyah çelik kapının her iki kolunun iki yana ayrıldığını gördüm. Göğsüm kaygı ağırlaşmaya yeniden başladı, bu kapının ardında Adin vardı.

Oysaki bir gün yüzleşmek ümidi ile kendi kendime yaptığım konuşmalar hiç bu kadar zor olacak gibi gelmemişti.

Adin... Adin'di odada bulunan kişi tanıdığım Adin...

Önceden tanıdığım...

Javelin kenara çekilmiş. "Buyurun efendim." sağ eliyle odayı işaret etmişti.

Omuzlarımı hafifçe dikleştirmiş tuttuğum nefesle ilk adımı atarak odaya girmiştim. Hemen arkamdan Javelin de girmişti kapı eşiğinde ayakları omuz genişliğinde açmış arkasında tuttuğu elleriyle kıpırdamadan orada kaldı.

Odayı incelemeye başlarken geniş bir alan iki duvar baştan sona kitaplar ile kaplanmıştı. Orta da bulunan büyük bir ahşap masa etrafında ise masaya uygun ahşap sandalyeler bulunuyordu.

Odanın ıssız sayılan bölgesinde klasik model kahverengi deri berjer koltuk boydan film camın tam önünde duruyordu. Oturan beden koltuk için oldukça iri olduğundan deri koltuk göründüğünden daha da küçük göze çarpıyordu. Kesik nefeslerim dudaklarım arasından çıkarken koltuğa doğru yürüdüm. Bir tek omuzlarına değen gözlerim fazlasını istiyordu. Ta ki duyduğum haber sesi 'Elimizdeki delilere baktığımız zaman baş zanlı olarak gösterilen Araştırmacı Gazeteci Mahru Kaner'in bir an önce tutuklu yargılaması gerektiğini buradan tüm yetkili makam ve birimlere bildirmek isteriz. Henüz 12 yaşında bir çocuğu öldürmeye teşebbüs eden acımasız bir katilin dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi onun gibi cinayete teşebbüs edenler için resmen örnek!"

"Hâlâ dışarıda elini kolunu sallayarak gezdiğine baktığımızda bu gerçekten çok tehlikeli.Kendini savunmaz bir kız çocuğuna bu vahşeti yaşatması sadece mahkumiyetle sonuçlanması bile hafif bir ceza." duyduklarım ile gerisi boğuk bir uğultuya dönmüş adımlarım yerinde dondu.

Gözlerimi sıkıca kapattım. Adin ve ben bunları beraber duyuyorduk, kardeşinin katili olarak görünen kişi onun birkaç adım arkasındaydı. Buraya geldiğimi bildiği halde tek tepkisi odaya girdiğim anda derince bir nefes alışı olmuştu.

Bunu yapmış olmasaydı, ayık olduğundan şüphe edecektim. Acısını unutmak adına asla alkol almazdı sadece davetlere katıldığında o bir kadehten fazlası olmazdı. Yani en son bildiğim kadarıyla bunu söyleyebilirim.

Koltuğa doğru ilerlediğimde artık daha da sakinleşiyordum. Yaklaştıkça vücudunun sıcaklığı beni mayıştırıyordu. Karşısına geçmeden önce koltuğun yanında durdum hemen yanımda duran yüzünü bir an önce görmek istiyordum.

Bunu için bakışlarımı yavaşça Adin'e çevirdim. Odağıma ilk olarak keskin çenesi ardından tüm yüzü, kemerli buruna sahipti, alt dudağı üst dudağına nazaran daha dolgun. Elmacık kemiğinde var olan gamzesi belli olmazken. Göz çevresinde beliren kaz ayakları çok hoş görünüyordu. Kemikli yüz hatları, her zaman olduğu gibi insanların kusur olarak gördükleri onda eşsiz bir güzellik sağlıyordu. Yüzünün tüm hatlarına uyuşuyordu.

Ama görmek için can çekiştiğim koyu, deniz gecesi mavi gözleri kapalıydı.

Kısa saçları her daim özenle olduğu sakal tıraşı yerine hafifçe uzamış kirli sakallarını görünce şu an bunu umursayacak bir halde olmadığı belliydi.

Varlığımı hissetmediğini düşündüm bir an için. Hiçbir tepki vermeden gözlerini kapatmış omuzları günler önce aldığı darbeyi almamış gibi güçlü şekilde dikti. Yağan yağmurun pencereye vuran sesi ortamda duyulan tek yaşam belirtisi olma adayıydı keza nefeslerimizi tutmuş haldeydik.

Bacağımın baldır kısmı deri koltuğa az bir mesafede dururken Adin'in sol eli koltuk kolunun üzerindeydi.

Yaklaşık beş dakikaya yakın belki daha da fazla bu şekilde kalınca konuşmaya başlamadan önce hazırlanmak adına dudaklarımı ıslattım hemen beraberinde yutkunmama engel olamadım. 26 yıllık hayat geçmişimde hiçbir zaman bu kadar ne yapacağımı bilemez bir durumun içinde kendimi bulmamıştım.

Söylemek istediğim ilk şey nasıl olduğuydu. Berbat olduğunu bildiğime rağmen nasıl hissettiğiydi. Kalbinin ne halde olduğunu öğrenmek istediğimdi. Anlatmak istediğim ise benim yapmadığım. Bize karşı oynanan iğrenç oyunun zanlısı olduğumu göstermeleriydi.

Korkuyordum, benim yapmış olabileceğime dair içinde ufacık bile bir kuşkusu var mıydı?

Onun buna inanma ihtimali bile kalbimi parçacıklar haline sokmuştu. 8 yıl önce olsa şüphenin zerresi olmazdı ama şimdi vardı. Belki beni unutmuştu... Silmişti...

O, bana inanırdı değil mi?

Korkumun belirtisi gözlerimde toplanan yaşlardan besbelli ortaya çıkmış olacak ki. Açtığı gözlerin bomboş bakmasını kaldıramayacağımı anladım. Cesaretim kendini yitirirken daha fazla burada kalamayacak tek kelime konuşmadan buradan hemen ayrılıp kendimi eve kilitleyip bir hafta odamdan çıkmayıp ağlayacaktım.

Adin'in beni suçlu bulacak oluşunu kaldıramazdım. Bu bir ihtimal olsa dahi.. Ben bu kadar güçsüz olmama rağmen bu ihtimal bile vücudumun tüm kemiklerini işlevsiz bırakacak kadar ağır bir darbeydi.

Yanağıma hızla inen yaşı seri bir hızlılıkla hemen silmiş bedenimi döndüreceğim sırada Adin'in koltuk kolunda olan eli benim serçe parmağımı tutmuştu. Nefesim soluk borumda tıkandı. Tenimi kuşatan teni tarif edilemez bir histi, tarifi bir tek Adin'e ait olan bir his. Bunun yıllar sonra bile bu şekil hissettirmesi.

Tutuşu her an bırakacakmış gibi gevşek görünse de hissi kilidin birbirine bağlayan her iki çengeli gibi sıkıca asla açılmayacak anahtarsız bir kilitti. "Kapıda bekle, Javelin." Adin'in 8 yıldır yakınında duymadığım sesini duydum. Asla unutmadığım sesi aynıydı, biraz daha kalın ve boğuktu. Her daim ise güçlü.

Javelin, "Anlaşıldı, patron." dedi ve hemen odadan ayrıldı.

Sesi, ıslanmış gözlerimi mümkünmüş gibi daha doldurmuştu. Buruk tebessümüm sebebi yıllar sonra duyduğum sesi yüzündendi. Tenini hisseden tenim yüzündendi. Isısını hisseden kalbimin tekleyişi yüzündendi.

En çok ta özleyişim yüzündendi.

Suskunluğumuz bizim için iyi olacağı için mi konuşmuyorduk sanırım. Konuşursak kırar mıydık birbirimizi? Ben kırardım Adin, ona gelince beni kırmaktansa kendini paramparça ederdi.

Serçe parmağım uzun parmaklara sarılmış damarlı elinin avucunun içinde kaybolmuştu, doluluk hissi kalbimden tüm bedenime zehir gibi damarlarımdan sızarak her uzvum da hissetmemi sağladı.

Ufak bir hareketle beni koltuğun koluna doğru çekti. Kendimi koltuk kolunun üzerinde oturarak buldum. Ellerim titriyor kalbim ise her an göğsümü delecek gibi sertçe atıyordu. "Geldin mi, Mahru?" mırıldandı. "Dönmen çok uzun sürmedi mi?" dedikten sonra deniz gözlerini açtı.

Gece mavisi gözlerinde kirpik dipleri benimkiler gibi ıslaktı. Adin'in güzel gözleri ıslaktı. Bu canımı daha çok yaktı, yüzümde beliren hüzün ise sadece onun içindi. Onun ıslak kirpikleri için "Geldim." diğer sorusuna cevap veremedim. Ya geç kalmışsam?

Birkaç saniye daha bakabildim bu görüntüye. Kollarımı boynuna doladığım da bunun için geç kaldığımı hissediyordum, bu sarılış için çok geç kalmıştım. Adin ise beni şaşırtmadı sarılmışlığıma aynı anda karşılık verdi başını boyun girintimde hissettiğim an bir diğer hissettiğim ise derince aldığı soluğu olmuştu. Bu vicdan azabıyla gözlerimi sıkıca kapattım, utancımı kapalı olan gözlerime sığınarak yok edebileceğimi düşündüm. Bu mümkün değildi.

Belimi saran kolları az önceki nazikliğe tezat sıkıydı, canımı biraz acıtacak kadar sıkı. Umursamadım. Göğsünü açıp beni içine almak sonrasında hızla kapatmak ister gibi şiddetliydi. Aldırmadım. Hiçbir şey söylemeden sadece sarıldık birbirimizi hissetmek varken konuşmanın bir anlamı yoktu.

Saçlarına dokunmak istesem de buna şu an için cesaret edemedim. Nedenini bilmiyorum ama yapamadım işte. Sarılışımız güçlüydü, her hissimizin dirençli olduğu gibi. Uzun sayabileceğim bir süre bu pozisyonda kaldıktan sonra şimdi Adin'in başı göğsüme yaslanmış, ikimizin baktığı yer ise yağan yağmuru izlemekti. Adin ile konuşmamış olsak da o Asiye’nin matemini kollarımın arasında, göğsümde sessizce geçirdi.

Haber kanalları ise konuşmaya devam ediyordu. Sadece söylediklerini tekrarlıyorlardı, aynı kelimeler ve aynı cümleler ile. Adin, derin bir nefes verdikten sonra başını göğsümden kaldırmıştı. Susarak dinlemenin kotasını doldurmuş sıra konuşmaya gelmişti sanırım. Bende içten bir nefes vermiş Adin gibi ayaklandım.

Postallarının gıcırtısı sessiz odada duyuldu, cama doğru ilerlerken yine onu takip etmiş hemen yanında belirmiştim. Ellerini kargo pantolonun cebine yerleştirmiş, giydiği gri tişörtün etekleri pantolonun içinde sol tarafında Karma Birliğine ait amblem vardı. Uzun bir çubuğun başında bir tokmak ortada bir daire ve dairenin her iki kolunda kanatlar vardı. Kolları arasından geçirmiş olduğu fark edemediğim deri kayışa silahı takılıydı.

"Ortaya atılan haberlerin hiçbir gerçeklik payı yok."

"Kokun hâlâ aynı." birbirimize tanımadığımız söz hakkı nedeniyle aynı anda konuşmuştuk.

Ben zanlı olarak gösterildiğim konum sebebiyle şüphelerini yok etmek isterken. O, ise kokumdan söz ediyordu. Gözlerimiz birbirine hızla döndü. Bende şaşkınlık varken, Adin ise çattığı kaşları arasından asabi görünüyordu. Islak kirpikleri kurumuş, gözlerinde maviliğin boğucu rengi yerini almıştı. Sanki, gözleri kasırganın geleceğini haberini ver gökyüzü gibiydi.

Daha dikkatli bakınca Adin'in gözlerinin tam içine kırgınlık gördüm. Büyük bir kırgınlık vardı ama onu gölgeleyen şimdi gördüğüm ise burukluktu. "Senden şüphelendiğimi mi düşünüyorsun?" kısık sesiyle beraber gözlerini kıstı. "Şu, piç heriflerin dediklerine inandığımı mı düşünüyorsun?" derken sesi bu kez yüksek ve sertti. Televizyonda konuşan sunucuyu kastediyordu. "Senin, suçlu olduğunu yazan gazetelere, delilerde ortaya çıkan DNA da bir tek senin izlerin var diye sen o boktan şeylere inandığımı mı düşünüyorsun?" hayal kırıklığı ifadesi gözlerinde parladı ardından hızla tüm yüzüne yayıldı. "Karşıma geçip Adin, Asiye'yi ben öldürdüm desen bile ufacık bir tereddüt etmeden sana inanmazdım. Kararsız olmaz, senin yapmadığını söylerdim ama sen karşıma geçmiş benim şu sikik oltaya düşeceğimi mi düşünüyorsun Mahru?" dedi az öncenin aksine güçsüzce. "Ne kadar uzak olursa olsun. Ne kadar zaman geçerse geçsin hep bir bağımız olduğunu düşündüm ben." diye fısıldadı.

Konuşulmayan bir bağ. O bağ hâlâ aramızda duruyor muydu?

Adin'in gözlerine baktığım da çuvalladığımı gördüm. Kendi topuğuma sıktığımı fark ettim. Yıllar sonra karşı karşıya gelmemizin nedeni beni suçlu gördüğünü benim de kendimi sırf aklamak için karşısına çıktığımı düşünüyordu. Allah kahretsin ki gözlerindeki hayal kırıklığı onun için değil de sadece kendim için geldiğimi düşündüğü içindi.

"Adin ben..." dedim yanlış anlamayı düzeltmek isterken.

Yağmur şiddetini arttırdı şimşeklerin yeri delişini rüzgârın nefesi olağanüstü bir tokat gibi yankılanırken ben Adin'in mavi gözlerine baktım. Doğru kelimenin ne olduğunu düşündüm. Onu asla incitmek istemiyordum, asla.

Derin nefesimi bırakırken "Geç kaldım biliyorum birçok şey için geç kaldığımı biliyorum, ama beni yanlış anlamana izin vermeyeceğim. Firuze için-" öfkeyle kasılan yüzüyle yaptığım yanlışın ilk adımından hızla geri döndüm.

"Asiye için ne diyeceğimi bilemiyorum. Hiçbir kelimenin sana iyi gelmeyeceğini onun senin için en değerli olduğunu, tek zaafının o olduğunu biliyorum." değişen bakışlarını fark ettiğimde buna dayanamıyordum. Bunu herkese göstermezdi, Adin'i bu halde görmek azap vericiydi ve ben onu bu şekilde görmeme izin vereceğini düşünmemiştim. "Buraya geldim çünkü ona bunu yapan her kimse ona karşı beraber olacağız. İntikamın, benim de intikamım sadece bunu bilmeni istiyorum." değişmeyen durgun ifadesi ve duruşu karşısında belli olmasa da omuzlarım bir tık düştü.

Onunla beraber savaşmak isteyişimi kabul etmez miydi?

Baştan sona bana baktı. Bu hareketini olabildiğince ağırdan alarak yapmış yerimde huzursuzlanmama neden olmuştu. "Bana, buraya ortaklık teklif etmek için mi geldin?" dedi.

"Ortaklık ayrı safhalarda olur ben omuz omuza savaşmaktan söz ediyorum, Adin. Eskiden olduğu gibi yan yana, sadece eskiden savaşmazdık." miladımızın tekrar yazıldığını ve kalemimizin artık bizim elimizde olduğunu biliyorduk.

Geçmiş bizi ayrı yollara sürüklemiş olabilirdi, ama tekrar bir araya gelmiştik. Bizi karşı karşıya getiren her kişi bedelini en beter şekilde ödeyecekti. Keza ayıran her kimse ödeyeceği gibi.

İlk isim ise Attila Barutçu'ydu. Bir koltuk için, güç için kendi kızını yem etmişti.

"Sen gerçekten inanılmazsın. Ve böylesine endazesiz biri ile daha önce karşılaşmadım." dedi etkilenen bir sesle.

Tavrıyla yüzümde bir tebessüm oluştu. "Bunu en iyi sen bilirsin. Kabul ediyor musun? Beraber miyiz?" dedim heyecanla.

Duygudan yoksun gece gibi soğuk mavilerle baktı gözlerime baksa da sızan güneşin sıcaklığını da hissediyordum nasıl becerdiğini anlamadım o ise "Beraberiz." dedi bunu söylemek için uzunca süre bekliyormuş gibi.

İçimde patlayan duygu selinin içinde kaybolmuş olabilirdim. Sevincim, heyecanımın taşmasına neden olan kişi Adindi. Her daim olduğu gibi Adin. Hiçbir açıklama, hiçbir soru sormadan ona attığım ilk adımda yanımda olmuştu.

Sorgusuz sualsiz.

Bir süre birbirimize baktık. Daha önce ezbere bildiğim gözlerde saklanan duygular vardı kendini açık etmemek adına ardına atılan duygular. "Soru sormayacak mısın?" dedim.

Bilmek istediği çoğu sorunun onu zorladığını tahmin ederken o umursamazca görünerek "Aramızda soru soracağım bir bağ yok. Anlatmak istersen dinlerim ama sana sormak istediğim bir şey yok." derken ifadesizdi.

Uzun boyu beni çıkışı olmayan bir sokakta kıskıvrak yakalamış ta nefes nefese kalmamı sağlar bir şekildeydi. Soru sormasını, neler yaptığımı öğrenmesini istiyordum. Buz gibi soğuk bakan gözler, soğuk havanın isini yayan vücudunun aksine sıcaklığını hissetmem tamamen olağanüstü bir durumdu. Benden yana herhangi bir şüphesi yoktu. Peki ya Alabora ailesi? Tam dudaklarımı hareket ettireceğim anda beni susturarak o konuşmuştu. "Behzat veya ailesi de şimdilik şüpheli listemde değil."

Ben sormadan beni cevaplamıştı, hissederek hareket etmişti. Yanılmamıştı.

Bakışlarını saklamak için hızla camın önüne döndü. "Adin." herkes onun ikinci adı olan Boran'ı kullanmayı tercih ederken ben her daim Adin'e yakındım. Adin, sımsıcaktı. Boran sert ve yıpratıcı "Bu olanlar ülke sınırlarını açmış durumda araştırmalarım sonucu tamamı olmasa da şüphelileri oluşturduğum bir isim listesi var." Alabora malikanesinde bulunduğum süre zarfı içerisinde toplayabildiğim her türlü kanıtı Akça ve Eril ile beraber ulaşmaya çalıştık ama elimizde herhangi somut bir şey yok." dedim.

"Beraberiz dedin." dedim başımı eğip kendimi toparlamak adına "Buna Bora Birliği de dahil değil mi?"

Bana dönemden bir süre daha öylece kaldı. Kafasında tarttığı düşünceleri vardı, ardından "Ben sadece seninle beraber olurum." kelimelerinin anlamı farklı anlaşılmaya müsaitti. Ama iması ortadaydı. "Yani, bu suikastın gerçek failleri ortaya çıkana denk sonrasında." dedi cümlesini tamamlamadan "Behzat benim ortağım Mahru. Aynı tarafta çatıştığım, bildiğim biri, Bora Birliği ile ortaklığımız sürüyor. Bu konuda da ortak çalışıyoruz." dedi sakince.

Bundan haberim yoktu. Eril'in asla esnetmediği iş sırları geç öğrendiğim için sonra Eril'in kafasını şişirdim azıcık olsa da içim rahatlamıştı, verdiğim nefesim beni yatıştırdı. Ortaklıklarını devam ettirmesi bizim için oldukça olumlu bir yaklaşımdı. Özellikle her iki birlik içinde bir ayrım karşı karşıya gelecek bir durum söz konusu görünmüyordu. En azından şimdilik.

"Bunu yapan kişinin o gece söz sahibi biri olduğu kesin, gelen davetlilerin elini kolunu sallayarak giremeyeceği sıkı bir önlem alınmıştı. Yapan veya yaptıran her kimse kullandığı silah daha öncesinden mekâna sokulmuş görünüyor." gözlerinden geçen alev gibi öfkenin cızırdayışlarını kulaklarım dibindeymiş gibi hissettim.

Hain, içeriden biriydi, araştırmalarım sonucu oluşturduğum şüphe listemin baş zanlı olarak görünen ismi Adin'in öz babasıydı. Attila Barutçu.

Gözlerim onun üzerindeyken bedenini bana çevirip. "Bunu yapan ise babam, Attila Barutçu." demişti.

Gözlerim irice açıldı, şaşkınlığım saklayamayacağım anda ansızın kuşatmıştı beni. Babasının şüpheli olduğunu değil bizzat yapan kişi olduğunu söylüyordu.

Sağ eli sıkıca bir yumruk haline gelene dek sıkmaya devam etti. Çenesinin sıklaşması ardından sakinleşmek adına kapattığı gözlerini birkaç saniye sonra açmıştı. "Baban olduğunu biliyor musun?" dedim.

Alaycı gülüş bulunduğumuz durum içindi. "Sen olmadığın zamanlarda buralarda çoğu şey değişti, kar izi. "son söylemiş olduğu yanlışmış gibi kendini anında düzeltti. "Mahru, bunu yapan kişi bizzat Hükümdarlık masasına oturmak için aday gösterilen Attila Barutçu. Benim amacım bunu yapan kişiden önce yaptıranın kim olduğunu bulmak. Cezasını bizzat kendi ellerimle vereceğim bunun için atacağım ilk adım Hükümdarlığın saklandığı güvenli şehre gitmem gerekiyor ve ben de öyle yapacağım." güvenli şehir olarak bahsettiği yer nerede olduğu bile bilinmezdi.

Adin, oraya nasıl gidecekti ki. Hem nasıl tek başına onlar ile başa çıkacaktı, bataklıkta yer alan herkesin ana merkezi orasıydı. Aileleri ile orada yaşar sadece iş için herkes sorumlu olduğu ülkeye ayın farklı zaman dilimlerinde işleri kontrol etmek sevkiyatları onaylamak adına seyahat ederdi.

"Bunu tek başına yapacağını mı söylüyorsun? Hem herkes tarafından gizli tutulan güvenli şehrin yerini nasıl öğrendin?" dedim kafamda daha nice soruyu dillendirirken.

Başını sağa eğip "Tek başıma değilim unuttun mu, beraberiz." kaşıyla beni işaret ederken her şeye rağmen yüzünde ufacıkta olsa muzip bir ifade vardı. Bu onun duygularını sakladığı demirden mahzeniydi.

"Yarım saat önce gelmiş olmasaydım tüm bunlardan haberim dahil olmayacaktı. Ben gelmeseydim tek başına güvenli şehre mi gitmeyi planladın Adin?" diye net bir soru sordum.

Kafayı yediğini tahmin ediyordum ama sıyırdığını değil. Hükümdarlığın bulunduğu şehre tek başına gidecek kadar sıyırmıştı. İçinde, göğsünün tam ortasında bir cehennemin kıvılcımın çoktan tüm ormanına sıçradığının farkındaydım.

Adin, "Hazırladığım planda isim listemin en başında sen vardın, Mahru. Ne de olsa başkasına yakışmazdı öyle değil mi? Birlik olacağımızı en baştan hesaba koymadığımı mı düşünüyorsun? Onlar senin için fırtına olmamı beklerken ben onların kasırgası olacağım." bunu söylerken ayaklanmasına neden insanların sevimsiz yüzlerini görmüş gibi keyifsiz bir bakış attı.

Ben olanların hızına asla yetişemiyordum. Adin'in benden şüpheleneceğini düşünürken o bir plan oluşturmuş ve kurduğu planda yanında savaşmak için ilk beni seçmişti. Sanırım buraya geleceğimi de önceden tahmin etmişti ya da buraya gelmem için elinden geleni yapmıştı.

Yanımda duran bedenine baktığımda güçlü duruyordu. Asla yıkılmaz bir iktidarlığın sahibine bakıyormuş gibi hissediyordum.

Güçlü, bir insanken yıkılmaz bir şövalyeye dönüşmüştü. Kendi hükümdarlığını elinde tutan savaşçı bir şövalye.

Sırtını cam kapıya döndüğünde sadece iri vücudunun gölgesinin bana sunduğu karanlığı hakimdi. Ellerini her iki yanına açarak "Benim Adin'ime hoş geldin, kar izi." beni davet etti.

Yüzünü görmüyor, başımı biraz daha geriye yatırarak göz göze gelmeyi umdum ama bu hüsranla sonuçlandı. Uzun boyu, sığınağım gibi beni çevrelemişti. Karanlık olan bu sığınağa kendimi her an bırakacaktım.

Kolları hâlâ açıktı, Asiye Firuze'nin kurbanı olduğu bu saldırıyı her kim yaptıysa onu parçalara ayırma isteğimi göz ardı edemezdim. Adin, benden cevap beklemeye devam ediyordu.

Öne attığım bir adım, ardından ikinci adım sırasında büyük ekrandan bir cızırtı sesi geldi. Adin'in de dikkatini çeken bu sesle beraber omuzlarım üstünden ekranın yanıp sönmesinin ardından yüzünü siyah ve gold işlemeleri olan maya maskesi takan biri belirdi. "Merhaba Şeker Kız." dedi robotik bozuk aksanlı Türkçesiyle sesiyle. Ağırca yutkunuşla beraber Adin'in de bakışlarının bana çevrildiğini hissediyorum.

Konuşmasının ardından İngilizce alt yazı geçti. "Kusura bakmayın sayın seyirciler, sizden önce selam vermem gereken kişiyi es geçemezdim anlayışınız için şükranlarımı iletiyorum." söylediği her şey çevriliyordu.

Tanıdığım bu ses beni düğün gecesi arayan yurt dışı hattının ucundaki kişiydi. O uğultulu ses, kulak tırmalayan cinsten olan o sesi hatırlamamam imkansızdı. "Bu bir canlı yayındır. Firuze Barutçu, ah çok özür dilerim Boran Bey Asiye Firuze Barutçu'nun o gece yaşadığı başka bir hadiseyi değerli izleyicilerimiz bilmiyor sanıyorum." Adin'in sıkı nefeslerini fark etmemle ona döndüğümde.

Bedeni taşa dönmüş gibiydi. O sırada hızla sensörlü kapının açılış sesi duyuldu. Haydut görünümlü o herif telaşla içeri girmiş. "Adin, siber kuvvet devreye girdi ama belli ki güvenliğin koruması için önlemlerini önceden hazırlamış." diyerek hemen rapor vermişti.

Fakat Adin'in gözleri sadece ekranda duran sadece maskeli yüzün göründüğü ekrandaydı. Asiye'nin ne gibi durumu söz konusuydu ki. Ne gizli tutulup saklanıyordu. Tam o sırada, iğrenç bir kahkahanın doldurulduğu oda yankılandı. Elindeki şarap kadehini kendi etrafında çevirerek, "Asiye Barutçu öldürülmeden önce tecavüze uğradığını, araştırma için canla başla çalışan insanlardan saklamaman gerek, Boran.. Bey." son kelimesinin ardından kameraların ardından tam olarak Adin ile göz göze gelmiş karşısında gibiydi.

"Mahru Kaner'in bu olayda tek başına olmadığının bir diğer kanıtı olarak sizlere sunuyorum. Arkasında bulunan devasa bir güç va-" cümlesi tamamlanmadan görüntüsü yok oldu.

Tepkim şuursuzcaydı. Kafama bir balyoz darbesi almıştım sanki o gece yaşananlarla bedenim buz kesti.

 

 

❅❅❅❅

 

Umarım beğenirsiniz, fikirlerinizi paylaşmayı unutmayın.

 

Öpüldünüz...

 

 

Loading...
0%