Lady Emma Baselion...
Eski Kral Arca Baselion'un eşi Emma Baselion büyük savaşın yaşandığı ve krallığın düştüğü sırada Kral Arca'nın emriyle şehirden kaçırılmış ve Balenos Adalarındaki bir dağ kulübesine götürülmüştü. Şehirden ayrıldığı esnada hamile olan Emma doğum yapacağı güne kadar büyük psikolojik sıkıntılar yaşadı. Öyle ki kocası ve oğlunun öldürülmesinin yanı sıra sahip olduğu her şey taht gaspçıları tarafından elinden alınmıştı. Zavallı Emma hamilelik döneminde defalarca intihara kalkıştı. Ancak yardımcısı olan Fiona ve onları şehirden kaçıran Lord Tarcus tarafından intiharları engellendi. Fiona henüz o zamanlar 12 yaşındaydı. Kendisi Emma Baselion'un uşağının kızıydı. Hamilelik döneminde Emma'nın her zaman yanında oldu ve ona hizmet etmekten asla kaçınmadı. Lord Tarcus ise eski kraliçeyi şehirden kaçıran, kaçarken Fiona'yı da yanında getiren kralın en güvendiği lordlardan biriydi. Kendisi ne kadar yaşlı olsa da bir çok lorda taş çıkaracak kadar iyi savaşırdı. Lord Tarcus Baselion Adalarına geldikten sonra kraliçenin korunması ve maddi ihtiyaçlarının karşılanmasında görev aldı. Kendisi krallık düşmesine rağmen Baselion Hanedanlığına bağlılığını asla bırakmadı. Emma Baselion hamilelik sürecini çok zor geçirdi. Hayattan hiçbir ümidi yoktu. Ta ki kızı Lady Elena doğana kadar. Doğumunun hemen ardından kızını kucağına alıp onu kokladığında içine bir anda umut kırıntıları serpiştirildi. Onun kokusuna içine çekmek, kendi canından birinin yanında olduğunu görmek onu mutlu hissettirmişti. Bu sayede kendisini hızlıca toparladı ve tüm hayatını ona adadı. Kraliçe olduğu zamanlarda aldığı tüm eğitimleri ona aşıladı. Her anında kızına destek verdi. Lord Tarcus'tan bizzat savaş eğitimleride aldı. Elena 19 yaşına geldiğinde çok güçlü bir genç kız oldu. Alev kızılı saçları, estek yüz ve vücut hatları ile erkeklerin oldukça dikkatini çekerken sert ve net duruşu, açık sözlülüğü ve zekasıyla da hem cinslerini kıskandıran bir edası vardı. Genç kız Elena büyümesinin ardından dağ evinde oldukça sıkılmış ve evin geçimine destek olmak adına şehre inip çalışmaya karar vermişti. Annesi ve Lord Tarcus bu duruma ne kadar karşı çıkarlarsa çıksınlar Elena bildiğini okumakta oldukça ısrarcıydı. Bu yüzde ne yapıp edip annesini ikna etti ve şehirde çalışmak için izinini aldı. Lord Tarcus bu duruma çok karşıydı. Çünkü Balenos sahilinde kızıl saçlarını gören birileri olursa onun ejderha kanına sahip olduğunu anlayacak ve askerlere ihbar ederek ödül talep edebilecekti. Ancak Elena bunların hiçbirini umursamıyordu. Çünkü oldukça korkusuz bir kızdı. Kendisini kamufle etmek için kapişonlu ile saçlarını kapattı. Her sabah Fiona'ya yaptırdığı nefis ekmekleri sepetine doldurdu ve sahilde ki balıçıklara satmaya başladı. Bu şekilde günlerini geçirip evine destek olmaya çalışan Elena sahilde balıkçıları tek tek dolaştığı sırada bir sarhoş tarafından fark edildi. Elena kızıl saçlarıdan bir kısmını fark etmeden kapişonunun dışına çıkarmıştı. Bunu gören sarhoş bir anlık şaşkınlık yaşadı. Ardından arkadaşlarına dönüp "hey şuna bakın. Şu gencin kızıl saçları var" dedi. Arkadaşlarından diğeri ise "ne olmuş yani" dedi. Sarhoş gözlerini büyüterek "siz hayatınızda kaç tane kızıl saçlı birini gördünüz ki? Kızıl saç sadece ejderha kanından gelen kadınlarda olur. Bu eski kralın ailesinden biri olmalı. Zaten seneler önce onun karısının buralara geldiği söylentileri vardı. Eğer bu kız ejderha kanı taşıyorsa krallık muhafızlarına haber vermeliyiz. Böylece onlarda bize ödül verirler" dedi. Diğer arkadaşları bunu duyunca sevinçten havalara uçtular. Hemen kendi aralarında bir plan yaptılar. Elena'yı akşama kadar takip ettiler. Genç kızın kaldığı yeri öğrenmek için akşama kadar beklediler. Akşam olduğunda ise onu dağ evine kadar takip edip kaldığı yeri öğrenmiş oldular. Artık geriye sadece krallık muhafızlarına konuyu anlatmak kalmıştı. Elena ertesi gün sabah erkenden uyandı. Ardından Fiora ile birlikte güzel bir kahvaltı hazırladılar ve sofraya oturdular. Kahvaltı sırasında Lady Emma, Lord Tarcus'a dönüp "yakacak odunumuz ne durumda" diye sordu. Lord Tarcus biraz düşündü ve "sanırım çok az" dedi. Emma "o zaman bugün ormana gidip yakacak odun toplayın. Stoklarımızın bitmesini beklemeyelim" dedi. Lord Tarcus başını sallayarak onayladı. Elena annesine gülerek "bende Lord Tarcus'a yardım etmeyi çok isterdim. Ancak sahilde gezmem gerekecek. Bugün balıkçıların çoğu karada olacak" dedi. Fiora hayranlıkla bakarak "Leydim bu sahili çok merak ediyorum. Acaba nasıl bir yer" dedi. Elena ona bir kaç saniye baktı ve "oldukça kalabalık ve karmaşık. Bunu sana anlatmam zor olacak. Ama annem izin verirse seni bugün yanımda götürebilirim. Hem yorulduğumda sepeti sen taşırsın" dedi. Fiora buna çok sevindi ve "çok teşekkür ederim leydim. Eğer Lady Emma izin verirse sizinle gelmeyi çok isterim" dedi. Emma kızlara gülümsedi ve "peki ama dikkatli olun. Sakın deşifre olmayın" dedi. Kızların ikisi de sevinçten havalara uçtular. Kahvaltılarını bitirdikten sonra hep beraber evden ayrıldılar. Elena ve Fiora ellerinde sepetle bir yandan balıkçılara ekmek satarken bir yandan da sahilde sohbet ederek geziyorlardı. Akşam hava kararmaya yakın saatlerde işlerini bitirip eve doğru yola koyuldular. Balenos sahilinden ayrılıp orman yoluna girmişlerdi. Sohbet edip gülüşerek yürüdükleri sırada yan taraftaki çalılıktan bir hışırtının geldiğini duydular. İkiside bir anda irkildi ve Elena hemen sepetin dibinde duran hançerini çekti. Bu yabani bir hayvan veya onlara zarar verebilecek bir haydut olabilirdi. Bir süre pür dikkat çalıyı izlediler. Ancak ne bir ses ne bir seda vardı. Tam yollarına devam edecekleri sırada Elena'nın kolunu biri sımsıkı tutup kendine çekti. Elena tam hançeriyle saldırıya geçeceği sırada arkasında ki kişinin Lord Tarcus olduğunu fark etti ve durdu. Şaşkınlıkla "Lord Tarcus. Burada ne işiniz var" diye sordu. Lord Tarcus'un morali çok bozuk duruyordu. Üzgün bir şekilde "çabuk benimle gelin. Sakın ses çıkarmayın" dedi. Kızlar ses etmeden başlarını salladılar ve ormanın içine girip ağaçların içinde kayboldular. Elena tekrar ne olduğunu sordu. Lord Tarcus derin bir iç çekti ve "birisi bizi deşifre etmiş. Eve döndüğümde kulübenin önünde onlarca krallık muhafızı olduğunu gördüm. Anneniz Lady Emma'yı alıp götürdüler. Ayrıca evde başka kimse bulamayınca ateşe verdiler" dedi. Elena bunu duyunca ağızını iki eliyle kapattı ve ağlamaya başladı. "Annem, annem" diye sayıklayarak ağlarken Fiora ise onu teselli etmeye çalışıyordu. Zavallı Elena, ailesinden hayatta kalan tek kişi annesiydi ve o da krallık muhafızları tarafından esir alınmıştı. Elene bir yandan ağlarken bir yandan da ne yapacağını düşünüyordu. Fiona onun bu haline çok üzülmüştü. Hemen Elana'nın yanı başına diz çöktü ve ''biliyorum. Bunu kabullenmek çok zor ama anneni kurtarmamız imkansız. Onların metrelerce yükseklikte surları ve binlerce askeri var. Bizim ise hiçbir şeyimiz yok. Bu yüzden senide kaybetmeden bir an önce buradan gitmeliyiz'' dedi. Elena göz yaşlarını sildi ve derin bir nefes alıp başını yukarı kaldırdı. Ardından fısıldayarak ''nefes alıyorsak hala umut var demektir'' dedi. Ayağa kalktı ve Lord Tarcus'a dönüp ''beni doğruca doğu sınırına götürün'' dedi. Lord Tarcus bu duruma çok şaşırdı ve ''orada ne işiniz var? Gidip kendimize kalacak bir sığınak bulmalıyız'' dedi. Elena sert bir bakış attı ve ''doğu sınırına gidiyoruz diyorsam bir bildiğim var demektir'' dedi. Lord Tarcus çaresiz bir şekilde başını salladı. Ardından Fiona ile beraber atları hazırlamaya koyuldular. Bu sırada Elena yanmakta olan evini uzaktan izliyor ve derin düşüncelere dalıyordu. Duruşu onun intikam ateşiyle yanıp tutuştuğunu gösteriyordu. Atlar hazırlandı ve doğu sınırına doğru yola çıkıldı. Yolcuk sessiz bir şekilde geçerken Fiora, Lord Tarcus'a seslenip ''efendim acaba doğu sınırının hikayesi nedir'' diye sordu. Lord Tarcus tam konuşacağı sırada Elena konuşmaya atıldı ve '' Doğu sınırı haritaların bittiği yere verilen isimdir. Buradan sonra ne bir krallık ne de bir canlı olup olmadığı bilinmiyor. Yüz yıllar boyunca burayı insanlar merak eden gezginler keşif için sınırı geçtiler ama hiçbiri geri dönemedi. Rivayete göre bundan 150 yıl kadar önce bir cadı, kral tarafından keşif için sınırın ötesine gönderilmiş. Aradan yaklaşık 15 gün kadar sonra cadı sağ salim geri gelmiş. Kral orada ne olduğunu sormuş. Cadı ise sınırın ilerisinde dev kayalardan oluşan dağların olduğunu ve bu dağların üzerinde ejderhaların uçtuğunu söylemiş. Ayrıca dağların eteklerinde binlerce yanmış insan ve hayvan kemikleri varmış. O günden sonra sınırın ötesinde ki var olduğunu düşündükleri bu dağlara Ateş Dağları adı verilmiş. İşte bu yüzden oraya gidip ejderhaları arayacağım'' dedi. Fiora şaşırmıştı. Ürkek bir sesle ''gerçekten muhteşemmiş'' dedi. O sırada Lord Tarcus konuya dahil oldu ve ''leydim aslına bakarsanız aileniz katledildikten sonra kaçan ejderhaları bulmak yerine hanenizi desteklemiş olan tüm lordlarla görüşüp onları toplamak daha mantıklı olacak'' dedi. Elena sert bir bakış attı ve ''ejderhalarım yada askerlerim olmadan hanemi destekleyecek kaç lord bulabilirim'' dedi. Lord Tarcus çaresizce başını salladı ve ''peki leydim. Gidip şu ejderhalarınızı bulalım'' dedi. Ardından yine bir sessizlik oluştu ve yollarına devam ettiler. Ertesi gün sabah saatlerinde güney sınırını çevreleyen kaya duvarlarını önüne geldiler. Elena, Lord Tarcus'a döndü ve burayı atlarımız olmadan bile tırmanmamız imkansız'' dedi. Tarcus gülümsedi ve ''onu bana bırakın. Hemen aşağıda kayaların içinden geçen kanyonun girişi var. Tarih boyunca sınırı geçen herkes buradan geçmiştir. Benimle gelin'' dedi ve atlarıyla beraber girişe doğru ilerlediler. Elena kayalardan oldukça etkilenmişti. Sanki koca bir şehrin surlarını andırıyordu. Metrelerce yükseklikte ve kilometrelerce uzunluktaydı. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra kanyonun girişine geldiler. Fiora şaşkın içerisinde ''sanki biri buradan uzun bir yol kazmış gibi... Muhteşem duruyor'' dedi. Elena'da oldukça etkilenmişti. Daha fazla vakit kaybetmek istemedi ve ''haydi gidelim'' dedi. Kanyondan içeri girdiler. İçerisi resmen bir labirenti andırıyordu. Metrelerce yüksekliğinde kayaların arasından geçen kanyonda atlarıyla yavaş yavaş ilerliyorlardı. Bu sırada Lord Tarcus bir eliyle atın ipini tutarken diğer eli de gelebilecek tehlikelere karşı kılıcındaydı. Saatlerce ilerlediler ancak gördükleri tek şey dev kayalardan oluşan dağlardı. Hava kararmak üzereydi. Üçünün de umudu tükenmiş gibi duruyordu ancak hiçbiri de bu konuyla alakalı bir şey söyleyemiyordu. Bir süre sonra Lord Tarcus dayanamadı ve ''Leydim isterseniz burada durup kamp yapalım yada geldiğimiz yolu daha fazla kaybetmeden geri dönelim. Çünkü burada kayadan başka hiçbir şey görmedik. Olur da yanlışlıkla kanyonun diğer kollarına girecek olursak işimiz bitti demektir'' dedi. Elena bunu duyunca çok sinirlendi. Derin bir iç çekti ve ''bu gece bulunduğumuz yerde kamp yapacağız. Siz isterseniz geri dönebilirsiniz'' dedi. Lord Kılıcının ucunu yere sapladı ve diz çökerek ''leydim ben babanıza bağlılık yemini ettim ve ona ölümüne bağlı bir asker oldum. Sizi ve Lady Emma'yı oradan kurtarmak pahasına ailemi ve çocuklarımı savaşın içinde bıraktım. Ben ölene kadar size hizmet etmekle yükümlüyüm. Tek derdim sizin tehlikeye girmemeniz. Bir gündür burada atlarımızla ilerliyoruz. Etrafımız taşlarla dolu. Bir kaç gün sonra atlarımızın suyu ve yemi kalmadığında teker teker ölecekler. O zaman bu kayaların ardında ölüp gideceğiz'' dedi. Elena iyice umutsuzluğa kapılmıştı. Belki de Lord Tarcus haklıydı. Geri dönmeleri ve bu durumu kabullenmeleri gerekiyordu. Bir süre sessizce düşündü ve ardından ''ateşimizi yakıp uyuyalım. Yarın bu konuyu düşünürüz'' dedi ve ardından yine bir sessizlik çöktü. Lord Tarcus ateşi yakarken, Fiora'da yere halıları serdi. Ardından yanlarında getirdikleri kurutulmuş tavşan etlerini yediler ve herkes halısının üzerine hatıp uykuya daldı. Ancak Elena'nın gözünü bir türlü uyku tutmuyordu. Yıllardır kayıp olan ejderhalarından hiçbir eser yoktu. Annesini kurtarmak için yanıp tutuşurken içinde biriken intikam hırsı ile beraber umudunu ayakta tutmaya çalışıyordu. Zavallı Elena'nın aklında ikinci bir planda yoktu. Hava iyice karardıktan sonra Elena'nın yorgun düşmüş gözleri yavaş yavaş kapandı ve oda diğerleri gibi uykuya daldı. Elena uykuya dalar dalmaz rüya görmeye başladı. Koca bir yanar dağ ve tepesinde dev bir ejderha vardı. Dehşet veren bir sesle bağırıyor etrafa ateş püskürtüyordu. Elena rüyasında resmen büyülenmiş gibiydi. Ejderhanın bağırışında kayboluyordu. Bir süre sonra kolundan tutulup sarsılarak uykusundan uyandırıldı. Panikle etrafa baktığında yanında Lord Tarcus ve Fiora'yı gördü. Panikle ''ne oldu'' diye sordu. Fiora işaret parmağını havaya kaldırdı ve ''dinleyin leydim'' dedi. Bir kaç saniye sonra uzaklardan dehşet verici bir güçte bağırış sesi geliyordu. Bu ejderhanın sesiydi. Elena mutlulukta ayağa kalktı ve ardından Fiora'ya sarıldı. Büyük bir heyecanla ''biliyordum. Ejderhaların sahipleri olmadığında buralara gelip yaşadığını biliyordum'' dedi. Lord Tarcus gülümseyerek ''afedersiniz leydim ama size bir sorum olacak. Acaba ejderhaların yanına gittiğimizde bizleri yemeyeceklerini nereden biliyoruz'' dedi. Elena'da gülümsedi ve ''ben ejderha kanı taşıyorum. Bu kanı taşıyan her kim varsa ejderha onu tanır ve itaat eder. Ateşiyle yakmak istese dahi ateş, bu kanı taşıyanlara işlemez'' dedi. Lord Tarcus başını salladı ve ''en azından birimizin yaşayacağını bilmek güzel'' dedi ve tekrar halısında dönüp yattı. O gün sabah erkenden kalkıp yola koyuldular. Ellerini çabuk tutmaları gerekiyordu. Çünkü atlar yavaş yavaş acımış ve susamaya başlamıştı. Öğle vaktine doğru yollarının hemen ilerisinde bir açıklık fark ettiler. Buradan sonra kayalar bitiyor ve vadi başlıyor gibi duruyordu. Üçü de büyük bir heyecanla çıkışa doğru ilerlediler. Sonunda çıkışa geldiler ve gördükleri karşısında şok oldular. Hemen karşılarında bacayı andıran üç tane dev kule benzeri dağ vardı. Tüm ihtişamıyla karşılarında duruyordu. Elena atından indi ve yürümeye başladı. Ardından arkasındakilere ''atınızdan inin ve yanıma gelin. Ateş Dağı işte burası'' dedi. Fiora ve Lord Tarcus yanına geldiler. Elena büyülenmiş şekilde Ateş Dağını izlerken Fiora kekeleyerek ''aslında bir de vadiye bakmak daha iyi olur'' dedi. Yere baktıklarında ikinci bir şok yaşadılar. Her yer yanmış insan ve hayvanların kemik yığınlarıyla doluydu. Demek buraya gelen insanlar tam burada ejderhalar tarafından avlanıyordu. Elena bir süre sessizce düşündü. Ardından arkasını döndü ve ''benimle gelin'' dedi. Ateş Dağına doğru yürümeye başladılar. Bu sırada Lord Tarcus ''birazdan pişmiş bir lord olabilirim'' diye mırıldanıyordu. Kemik yığınlarının arasından geçip Alev Dağının eteğinde koca bir şey fark ettiler. Bu dev bir ejderhaydı. Yan vaziyette yatmış öylece duruyordu. Elena bir an duraksadı ve ''bize saldırmadığına göre bu iyiye işaret'' dedi. O sırada Lord Tarcus eliyle Elena'yı kenara çekti ve ''bize saldırmıyor. Çünkü o ölmüş'' dedi. Elena şaşkınlık içerisinde gözlerini kısıp ejderhanın ne durumda olduğuna bakmaya çalışıyordu. Lord Tarcus yavaş adımlarla ejderhaya doğru yürüdü ve ardından arkasını dönüp ''bu o. Leydim bu babanız Kral Arca'nın sahibi olduğu ejderha Dracador. Sanırım dün gece bağıranda oydu. Ancak ölmüş'' dedi. Elena babasına ait olan ejderhanın ölmesi ve intikam için ona lazım olan tek şeyin ortadan kalmasıyla resmen yıkıldı. Gözlerinde bir kaç damla yaş aktı ve koşarak Dracador'un yanına gitti. Burnunun ucuna kadar geldi ve ellerini onun yüzüne dokundu. Ardından bağırarak ''kalk Dracador kalk. Sana ihtiyacım varken ölemezsin. Kalk'' diye bağırmaya başladı. Ancak ejderhadan hiçbir ses gelmiyordu. Lord Tarcus yanına gitti ve ''o çok yaşlı bir ejderha. Baban için uzun yıllar savaştı ve çok yara aldı. Dişi ejderhalar erkeklere göre daha kısa ömürlü olurlar. Onun için artık yapılacak hiçbir şey yok. Lütfen toparlanın ve geri dönelim'' dedi. Elena Dracador'un gözlerine resmen kalkması için yalvarırcasına bakıyordu. Bir süre öylece Dracador'a baktı ve yapacak bir şey olmayacağını anlayınca ellerini ondan çekti ve arkasını döndü. Fiora ona destek olmak için koluna girdi. Elena resmen yıkılmıştı. Tek çaresi olan ejderha oracıkta can vermişti. Atlarına binip geri dönmekten başka yapacak bir şey yoktu. Tam atlara yaklaştıkları sırada büyük bir gürültü koptu ve atların tepesine büyük bir alev topu geldi. Ardından yere iki tane ejderha indi ve yanan atları bir çırpıda ağızlarına alıp midelerine indirdiler. Üçü de şaşkınlıkla baka kalmışlardı. Elena panikle Lord Tarcus'a döndü ve ''peki bunlar da bizim hanemizin mi'' diye sordu. Tarcus korkudan titreyerek ''bilmiyorum ama boylarına bakılacak olursa ergenlik çağında olan yavru ejderhalar bunlar'' dedi. Ejderhalar Dracador'a göre oldukça küçüktüler. Bir tanesi pullarının arasında kırmızı bir renk barındırırken diğeri ise tamamen siyahtı. Atları mideye indiren iki ejderha gözlerini Elena'ya diktiler. Ardından yavaş adımlarla üçlüye yaklaştılar. Ağızlarını açtılar ve tam alev püskürtecekleri sırada Elena öne atıldı ve ''durun'' diye bağırdı ve elini havaya kaldırdı. Ejderhalardan bir tanesi ağızını kapattı ve Elena'ya doğru eğildi. Onu bir kaç defa kokladıktan sonra ayağa dikildi ve yanındakine bakıp dehşet veren bir sesle bağırmaya başladı. Hemen diğer ejderhada eğildi ve Elena'yı kokladıktan sonra oda aynı şekilde tüm gücüyle bağırmaya başladı. Sesleri resmen kulakları sağır edecek derecedeydi. Bir süre öylece bağırıp kuyruklarını havaya doğru savurdular. Ardından Elena aralarına girdi ve ''yeter'' diye bağırdı. Ejderhaların ikisi de tıpkı bir köpek vıyaklamasına benzer sesler çıkırıp Elena'ya doğru eğildiler ve onu koklamaya devam ettiler. Elena çekinerek bir elini siyah olan ejderhaya, diğer elini ise kırmızı olan ejderhaya doğru uzatıp ikisinin de burnunu okşamaya başladı. Fiora sevinçle Lord Tarcus'a döndü ve ''sanırım onun kokusundan ejderha kanı olduğunu anladılar. Baksana resmen evcil hayvanı gibi kendilerini sevdiriyorlar'' dedi. Lord Tarcus başını salladı ve ''Bakalım bizim ejderha kanı dostu olduğumuzu anlayacaklar mı? Eğer anlamazlarsa sonumuzun o atlar gibi olmasını istemiyorum'' dedi. Elena bu sırada ejderhalarla arasında sıcak bir temas kurdu. Ejderhaların üzerinden ellerini çekti ve önce siyah olana döndü. Gözlerinin içine bakarak tam 4 defa ''Pyrador'' diye bağırıp elini ona doğru uzattı. Fiora şaşkınlıkla ''şimdi ne yapıyor'' diye sordu. Lord Tarcus kollarını önüne bağlayıp kendinden emin bir şekilde ''onlara isimlerini veriyor'' dedi. Siyah ejderha ismini almıştı. Kafasını kaldırdı ve Elena'nın karşısına dikildi. Elena elini havaya kaldırdı ve ''Pyrador uç'' diye bağırdı. Pyrador hemen kanatlarını çırptı ve Elena'nın tepesinde süzülerek uçmaya başladı. Ardından kırmızı pullu ejderhaya döndü. Elini ona doğru uzattı ve 4 defa ''Solador'' diye bağırdı. Solador'da başını yukarı kaldırıp Elena'nın karşısına dikildi. Elena ''Solador Uç'' diye bağırdı. Solador kanatlarını çırptı ve gök yüzünde Pyrador ile birlikte süzülmeye başladı. Elena hemen diğerlerinin yanına gitti ve ''küçük olsalar da ejderha ejderhadır'' dedi. Lord Tarcus eliyle Dracador'u gösterdi ve ''babanız ihanete uğramadan önce Dracador iki tane yumurta çıkarmıştı. Babanız Kral Arca bu yumurtaları kraliyet salonun hemen arkasında bulunan ejderha inine koydurdu. Ben isyan sırasında ejderhaların kaçtığını gördüm. Ancak yumurtaların şehirde kalmasına oldukça üzülmüştüm. Balenos Adasına ilk geldiğimiz sıralar yumurtalarla alakalı kendi kafamda düşünceler üretmeye başladım. Sonunda yeni kralın ejderhalara hükmedemeyeceği için yumurtaları parçalatacağı fikrine kapıldım. Demek ki Dracador şehri terk ederken yumurtaları da oradan kaçırmayı başarmış'' dedi. Elena biraz garipsedi ve ''onların Dracador'un yavrusu olduğuna neden bu kadar emin oldunuz'' dedi. Lord Tarcus gülümsedi ve ''ejderhalar yumurtladıklarında yumurtaları farklı renklerde olur. Eğer yumurta yeşilse ejderha doğduktan sonra pullarının içi yeşil olur. Kırmızıysa kırmızı olur. Dracador'un yumurtalarından biri kırmızı, diğeri ise siyah renkti. Ayrıca bu süre zarfında yumurtadan çıkıp büyüsülerdi hemen hemen bu boylarda olacaklardı'' dedi. Elena başıyla onayladı ve ''sanırım halkısınız. Dracador'un yavruları onlar'' dedi. Fiora sohbete atıldı ve ''afedersiniz majesteleri merakımdan soruyorum. Bu ejderhalarla gidip Astergon'a saldırı mı düzenleyeceğiz'' dedi. Elena güldü ve ''hayır. Önce onlarla uçmayı öğrenelim. Daha sonra ejderhalarım ile birlikte haneme sandık olanların kalelerini tek tek gezelim. Ejderhalarımı gören lordlar ve leydiler benim safımda savaşmak için can atacaklardır. Askeri birliklerimizi toplarken bu sırada ejderhalarım biraz daha büyümüş olurlar. Ancak Astergon'a saldırmadan önce mutlaka kendimize karargah olarak kullanabileceğimiz bir kale bulmalıyız. Bu sayede bize bağlı kalacak askerleri orada toplayacağız'' dedi. Lord Tarcus gurulu bir şekilde kılıcını havaya kaldırdı ve ''Kraliçem için savaşa hazırım'' diye bağırdı ve ardından kılıcı yere saplayıp diz çöktü. Ardından Fiora baş selamı verdi ve '' Kraliçe Elena için savaşmaya hazırım'' diye bağırdı ve diz çöktü. O an Elena'nın içinde intikam için vereceği mücadelenin ateşi körüklendi. Başını kaldırıp gök yüzüne baktı ve ejderhalarını bağırarak üzerinde uçuşunu büyük bir gururla izlemeye koyuldu...