@sebastianlitera
|
Rengar gözlerini yumuşacık bir yatakta açtı. Oldukça dinç ve dinlenmişti. Günlerdir burada yatıyor ve yanında ki hizmetçi kadınlar onun yaralarını tedavi ediyor, yemeğini yediriyor ve her türlü bakımını üstleniyorlardı. Bu sayede Rengar çabucak iyileşmişti. Uyandığından beri vücudunda acı hissetmiyordu. Ağrıları ise neredeyse yok denecek kadar azalmıştı. Yataktan kalkıp doğruldu. Ardından kenarda asılı duran kıyafetleri eline aldı ve giyinmeye koyuldu. Kıyafetler oldukça şık duruyordu. Resmen soyluların giydikleriyle aynıydı. Aynada kendisine bakıyor ve biraz olsun kendisinde garip buluyordu. Tam o sırada kapı açıldı ve içeriye genç bir kadın girdi. Önünde eğilerek selam verdi ve ''efendim eğer hazırsanız Lord Nick sizi kahvaltı salonuna davet ediyor'' dedi. Rengar kafasını sallayarak ''peki'' dedi. Kadınla beraber kahvaltı salonuna girdiler. İçeride uzun bir masa ve etrafında bir düzine düzgün giyimli insan oturuyordu. Rengar içeri girince hepsi ayağa kalktı. Rengar tüm bu olanlara oldukça şaşırmıştı. Hala nerede olduğunu ve şuan neler yaşadığını bilmiyordu. Lord Nick hemen yanına geldi ve ''efendim benimle gelin'' dedi. Kolundan tuttu ve onu masanın baş köşesine oturttu. Ardından diğer insanlarda sandalyelerine oturdu. Lord Nick biraz çekimser bir şekilde ''size karşı kabalığımızdan dolayı özür dileriz. Böyle bir karşılaşma yaşanmasını hiç istemezdik'' dedi. Rengar etrafa boş boş bakındı ve ''biri bana ne olduğunu anlatabilir mi? Atımla ormanda hızla giderken kafasına bir ok saplandı ve kendimi yerde buldum. Gözümü açtığımda bir odada uyandım. Daha sonra koca bir ejderhaya yem edilmek istendim. Ardından güzel bir odada hayatımda hiç görmediğim bir hizmetle karşılaştım. Buna anlam veremiyorum'' dedi. Lord Nick gülümseyerek ''bizler gaspçı kralın emrine zorla girmiş olan batı lordlarındanız. Lord Ramsey'in kalesini feth ettiğiniz haberi kaçan askerler tarafından tüm lordlara iletildi ve hakkında ölüm emri çıkarıldı. Kaleye saldırı düzenlemek için önden bir keşif ekibi gönderdik. Onlarda yolda sizinle karşılaşınca atınızı vurup esir olarak buraya getirdiler. Bizde sizin Rengar olduğunuzu öğrenince idamınızı gerçekleştirmek istedik'' dedi. O sırada Rengar sözünü kesti ve ''buraya kadar bende anladım. Benim anlamadığım konu o ejderha ve sonrası'' dedi. Lord Nick tedirgin bir şekilde ''ejderhanın karnını doyurmamız gerekiyor. Uzun bir süredir kayalıkların arasındaki ejderha ininde hapis halde. Onu kraliyet askerleri fark edip öldürmesin diye oraya hapsettik. Ancak çok fazla et yiyor. Bu yüzden idama mahkum edilen kişileri ona yem etmemiz gerekiyor. Ejderha önce yakar sonra yer'' dedi. Rengar sinirli bir şekilde ''peki ya ben. Ben şuan ejderha midesinde olmam gerekiyorken neden burada kahvaltı masasının en baş köşesine oturtuldum'' dedi. Lord Nick derin bir iç çekti ve ''efendim ejderhanın normalde sizi yakıp öldürmesi ve ardından midesine indirmesi gerekirdi. Ancak siz orada yanmadınız. Ejderha ateşinde bir insan yanmıyorsa bunun tek bir nedeni vardır. O kişi ejderha kanı taşıyordur. Yani siz ejderha kanı taşıyorsunuz. Üzerinizdeki kıyafetler küle döndü ama siz öylece ayakta dikiliyordunuz. Hiçbir şey olmadı. Hatta ejderha bile aynı kanı taşıdığınızı fark etti ve itaat etmek için sizin önünüzde kafasını yere eğdi. Bizler Kral Arca ve onun oğlunun son ejderha kanı taşıyıcısı olduğunu düşünüyorduk. Onlarda krallık gaspçıları tarafından öldürüldü. Kral'ın kardeşleri ve yeğenlerinin de öldüğünü düşünüyorduk. Ta ki sizi görene kadar... Siz ejderha kanı taşıyan gerçek tahtın yaşayan tek varisisiniz. Konuyla alakalı güvendiğim ve ejderha kanına sadık olan tüm lordları buraya davet edip onlara bilgi verdim. Tüm lordlar ve onun orduları gerçek varis olan Kral Rengar'ın emrindedir'' dedi ve ardından ayağa kalkıp kılıcını havaya kaldırdı. Hemen ardından masada oturan diğer tüm lordlar ayağa kalkıp kılıçlarını havaya kaldırdı ve hep bir ağızdan ''yaşasın Kral Rengar'' diye haykırmaya başladılar. Rengar şok olmuştu. Öylece onların haykırışlarını izliyordu. Köylülerle karşılaştığından bu yana başından geçen tüm bu olaylar tesadüf olamaz diye düşündü. Ardından donuk bir yüz ifadesiyle ayağa kalktı. Masada duran kadehi eline alıp havaya kaldırdı. Rengar'ın etrafındaki tüm lordlar sanki büyük bir zafer kazanmış gibi coşkuyla bağırmaya ve kılıçlarını havaya kaldırmaya devam ettiler. Kahvaltı faslı lordlar ve Rengar arasındaki bilgi alışverişiyle geçti. Öğle saatine doğru dev batı kalesinin geniş avlusunda binlerce asker hazır ol vaziyette bekliyordu. Askeri birlikler toplamda dokuz parçadan oluşuyordu. Her bir birliğin başında komutanları olan lordlar ön safhalarda bekliyordu. Bir süre sonra kalenin kapıları açıldı. Dışarıya Lord Nick ve Rengar çıktı. Rengar bu kadar askeri ilk defa bir arada görüyordu. Etrafa büyük bir sessizlik hakimdi. Lord Nick iki adım öne çıktı ve ''sevgili lordlarım ve çok değerli askerler. Sizlere büyük bir müjde vermek için burada topladım. Bildiğiniz üzere ülkemiz uzun yıllardır krallığımızı gasp eden alçaklar tarafından yönetiliyor. Bizler bu güne kadar krallığın gerçek sahibi olan, damarlarında ejderha kanı taşıyan, tanrı tarafından müjdelenen Baselion Hanedanının öldürülmesinden dolayı bu alçakların emrine girdik. Ancak bu günden sonra düzen değişecek. Çünkü ejderha kanı ölmedi. Yanımızda görmüş olduğunuz kişi geçenlerde 60 kişilik köylü bir grupla kendinden sayıca kat kat üstün olan Lord Ramsey'i yenmiş ve hakkında idam kararı verilmiş olan Rengar'dır. Kendisini idam etmek için ejderha ininde tuttuğumuz Zyrandor isimli ejderhaya yem etmek istedik. Ancak o ejderha ateşinde yanmadı. Dünya'mızın ev vahşi ve ikinci en büyük ejderhasını ona boyun eğdi. Çünkü o damarlarında ejderha kanı taşıyan, son vaat edilmiş kişi. O bizim gerçek kralımız... Kılıçlarınızı ve mızraklarınızı onun için kaldırın. Kral Rengar'ı selamlayın'' dedi. Askerler kılıçlarını kaldırdı ve büyük bir çoşkuyla bağırmaya başladı. Rengar etrafından on bin kadar askerin onun uğruna can vermek için yanıp tutuştuğunu görünce çok gururlandı. Öne çıktı ve elini havaya kaldırdı. Herkes bir anda sustu. Rengar elini indirdi ve ''değerli lordlarım ve değerli askerler. Öncelikle beni kralınız olarak seçtiğiniz için size minnettarım. Ben de diğer masum halkımız gibi topraklarından kovulmuş biriyim. Annem ve babam ben daha bebekken kraliyet ordusunun askerleri tarafından öldürülmüş. Ailemi tanımıyorum. Gerçek adım ne onu bile bilmiyorum. Tek bildiğim şey var. Oda intikam... Benim gibi eziyet görmüş bir grup köylü ile yollarım kesişti. Günler öncesinde korkarak yaşayan bu küçük grup kendinden sayıca fazla olan orduyu silip süpürdü. Çünkü onların istediği tek şey özgürlük ve intikam arzusuydu. Bu nedenle beni liderleri seçtiler ve bana inandılar. Belki de bu inanç gaspçı kralla aynı ismi taşıyan Lord Ramsey'e karşı zafer kazanmamızı sağladı. Buraya idam edilmek için getirildim ancak şuan da kral olarak anılıyorum. Belki tüm Dünya için bir kral değilim, belki bir tacım yok. Ama şundan eminim. Gün gelecek ve hep birlikte Astergon Şehrini alıp tüm insanlığa tekrar adaleti getireceğiz. İntikamımız için kılıçlarınız hiç inmesin'' dedi. Askerler kılıçlarını tekrar kaldırdı ve büyük bir coşkuyla ''yaşasın Kral Rengar'' diye bağırmaya başladılar. O sırada kalenin arka tarafından büyük bir kükreme sesi geldi ve askerler sustu. Ardından kanat çırpma sesi geldi ve gökyüzünde dev ejderha Zyrondor görüntü. Herkes büyük bir panik ve şaşkınlıkla gökyüzüne baktı. Zyrandor havada bir iki tur attı ve süzülerek Rengar'ın hemen yanına indi. Arkasında sanki onun koruyucusuymuş gibi dikildi ve büyük bir güçle kükremeye başladı. Sesi resmen kulakları sağır edecek cinstendi. Kan kırmızı pulları, dev cüssesi ve korkunç görünümüyle her kükrediğinde askerlerin içini titretiyordu. Zyrandor'un kükremesi sona erinde Lord Nick hemen öne çıktı ve ''bu yolculukta Dünya'mızın en vahşi ve en büyük ikinci ejderhası Zyrandor'da bizlerle olacak. Zyrandor'u selamlayın'' dedi. Askerler kılıçlarını kaldırdı ve bağırarak Zyrondor'u selamladılar. O sırada Zyrandor ise karşılık olarak tekrar kükremeye başladı. Dışarıda askerler coşkuyla bağırışırken Lord Nick ve Rengar içeri girdiler. Rengar şaşkınlıkla ''Zyrandor'u ininden çıkardınız. Peki şimdi onu nereye koyacağım'' dedi. Lord Nick gülümsedi ve ''efendim merak etmeyin. Dışarıda kimseye zarar vermez. Artık onun gerçek bir sahibi var. Siz olmadığı zamanlar inine gidip orada yatar. Kapısı sürekli açık olacak. Onu çağırmak istediğinizde dışarı çıkıp Zyrandor diye bağırmanız yeterli. Ejderhaların kulakları oldukça hassasdır. Ayrıca rivayete göre ejderhalar sahipleri onları yanlarında istediğinde bunu hissederlermiş'' dedi. Rengar lafını bölerek ''o kaleye geri dönmem lazım'' dedi. Lord Nick panikle ''ah evet. Bunu unutmuşuz. O kale şuan onlar için çok tehlikeli. Derhal keşifçilerimi yola çıkarıyorum'' dedi. Rengar bir kaç saniye durdu ve ''ben orada olmazsam yoldaşlarım keşifçileri düşman sanıp öldürebilir. Bu yüzden benim de oraya gitmem lazım'' dedi. Lord Nick isteksizce kafa sallayarak ''peki efendim. O zaman güvenliğinizi sağlamaları adına birliklerimizin bir kısmı sizinle gelsin'' dedi. Rengar kendinden emin bir şekilde ''Peki tamam. Askerler derhal hazırlansın ve peşime düşsünler. Çünkü burada durup vakit kaybetmeyeceğim. Zyrandor ile birlikte gideceğim'' dedi. Lord Nick bunun tehlikeli olacağını düşünüp tam itiraz edecekti ki Rengar kapıdan hızlıca çıktı. Kalenin geniş avlusuna doğru koştu ve dışarı çıkar çıkmaz ''Zyrandor'' diye bir kaç defa bağırdı. Bir kaç saniyenin ardından bir uğultu koptu ve kalenin arka tarafından koca adam Zyrandor uçarak geldi. Rengar ona doğru yürüdü. Yüzünü okşadı ve ona sarıldı. Zyrandor yeni sahibine o kadar çabuk ve güçlü bir şekilde bağlanmıştı ki önünde bir kedi yavrusu misali kendisini sevdiriyordu. Rengar bir süre ona karşı şefkat gösterdikten sonra boynundaki pullardan tutunup üzerine tırmanmaya çalıştı. Zyrandor onun işini kolaylaştırmak için yere iyice yattı. Bu sayede Rengar kolayca onun sırtına çıktı. Lord Nick ise o sırada nefes nefese kaleden çıktı ve Rengar'ı Zyrandor'un üzerinde görünce çok şaşırdı. ''Efendim bu yaptığınız çok tehlikeli. O ejderha tarihin en vahşilerinden biri. Gökyüzünde onu yönlendirip yönlendiremeyeceğiniz bile meçhul'' dedi. Rengar gülümsedi ve Zyrandor'un boynuna eliyle iki defa vurup ''haydi gidelim'' dedi. Zyrandor dev cüssesiyle ayağa kalktı ve kanat çırparak havalandı. Orada ki tüm lordlar ve askerler büyük bir şaşkınlıkla efendilerinin ejderha sırtında uçuşunu izliyorlardı. Biraz havalandıktan sonra Rengar onu nasıl yönlendireceğini bulmaya çalıştı. O sırada atları nasıl yönlendirdiği aklına geldi. Ancak bunun için ejderhanın neresini tutacağını bilmiyordu. O sırada önünde diğer pullardan daha uzun ve ince olan iki adet çıkıntıyı fark etti. Çubuğa benzer bu çıkıntılardan tutundu ve sağa sola çekiştirmeye başladı. İşe yarıyordu. Zyrandor'u istediği şekilde kontrol edebiliyordu. Rotasını derhal yoldaşlarının kalesine çevirdi. Çok kısa bir sürede kaleye varmıştı. Zyrandor'un kalenin avlusuna sığmayacağını fark etti ve onu kale kapısının önüne indirdi. O sırada kale surlarına çıkan yoldaşları büyük bir korku ve hayranlıkla olan biteni izliyorlardı. Çünkü her biri hayatlarında ilk defa bir ejderha görmüştü. Grock kalenin surlarından ''hey, bu bizim için çok küçük bir yoldaş değil mi'' dedi. Rengar ejderhanın tepesinden atladı ve kale kapısına doğru yürümeye başladı. Bu sırada gülerek ''karnı acıktığında bakalım böyle düşünmeye devam edecek misin'' dedi. Grock korktu ve hızla surlardan inip kalenin kapısını açtı. Rengar herkesi avluya topladı ve başına gelen olayları tek tek anlattı. Konuşma bittikten sonra yoldaşlar kaledeki tüm yiyecek, silah, zırh ve hammaddeleri toplayarak atlara yükledi. O sırada Lord Nick'in görevlendirdiği birlikte kaleye varmıştı. Rengar, Roark ve Grock'un yanına gidip ''bu askeri birlikle beraber yeni kalemize geçin. Benim Zyrandor ile ufak bir işim var'' dedi. Ardından ejderhasına atladı ve gökyüzüne havalandı. Bu sırada yoldaşlar da yeni evlerine doğru yola koyuldular. Rengar, Zyrandor ile birlikte büyük bir hızla doğuya doğru uçarken bir yandan da saniyeler içinde üzerinden geçtiği kaleleri ve şehirleri inceliyordu. Kısa bir yolculuğun ardından doğuya gelmişti. Zyrandor'a doğru baktı ve ''etrafta senden başka ejderha yok sanırım'' dedi. Tam o sırada hemen ileride bir kalenin önünde iki tane ejderhanın ona doğru bakarak bağırdığını fark etti. Zyrandor'da onları fark etmiş olacak ki iletişim kurarcasına tuhaf sesler çıkarmaya başladı. Rengar bir kaç tur tepelerinde dolandıktan sonra usul usul yere doğru süzüldü ve ejderhaların yakınına indi. Bu iki ejderha Zyrandor'dan oldukça küçüktü. Bu nedenle oldukça korkmuşlardı. Ayrıca yanlarında duran bir kaç kişi de meraklı gözlerle Rengar ve Zyrandor'a bakıyordu. Zyrandor bu civarın en büyük ikinci ve en vahşi ejderhasıydı. Bu nedenle sahibi onu diğerlerinin yanına yaklaştırmak istemedi. Sırtından indi ve kaleye doğru yürümeye başladı. Bu sırada Zyrandor pür dikkat sahibini izliyordu. Kaleye doğru yaklaştığı sırada ejderhaların arkasından genç, kızıl saçlı bir kadın çıktı ve Rengar'a doğru yürümeye başladı. Bu gelen Elenay'dı. Rengar ve Elena karşı karşıya geldiler. Bir süre birbirlerine sessizce baktılar. Ardından Elena kafasını sağa doğru eğdi ve ''ejderhaları sadece ejderha kanı taşıyanların sürdüğünü söylemişlerdi. Ne yazık ki bu yalanmış'' dedi. Rengar onun bu alaycı tavrından rahatsız olmuş olacak ki ''İsmim Rengar. Buraya ejderhaları görüp indim'' dedi. Elena alaycı bir gülümseme ile ''beni tanıyor musun'' dedi. Rengar kafasını sağa sola sallayarak ''hayır'' dedi. ''İsmim Elena. Şuan adımı duymamış olabilirsin ama yakında duyacaksın'' dedi. Rengar kadının ne dediğinden hiçbir şey anlamadı ve ''sen buraya gelen bir misafire problem çıkarmak mı istiyorsun'' dedi. Elena ona sert sert bakarak ''emrimde ejderhalar, lordlar ve ordularım var. Ben Elena Baselion. Gerçek Kral Arca Baselion'un yaşayan tek varisiyim. Hakkım olan tahtı çok yakında alacağım. Bunu yaparken de krallığı gasp eden hainlere merhamet göstermeyeceğim. Bunu tahtında titreyerek beni bekleyen kralına ilet'' dedi. Rengar alaycı bir şekilde güldü ve ''o pislik benim kralım falan değil'' dedi. Elena şaşırıp duraksadı ve ''o zaman gerçek kralın varisinin yanında olacaksın diye tahmin ediyorum'' dedi. Rengar pis bir gülüş atıp ''eski kralın kızı olabilirsin. Bir kaç ejderhanda olabilir. Ama bu senin yanına gelen bir yabancıyı aşağılama hakkını vermez. İsmim Rengar. Mazlumların ve yoldaşlarımın intikamını almak için bu yola çıktım. Çok yakında Ramsey'in şehrini ele geçireceğim. Umarım o ufak ejderhaların ve askerlerinle beraber şehri ele geçirmeye çalışmazsınız. Çünkü batıda büyük bir ordum var. Ayrıca arkamda gördüğün koca adam ise bu diyarda görebileceğin en vahşi canlı olan Zyrandor'' dedi. Bu sırada Elena'nın arkasında Lord Tarcus çıktı ve ''sözünüzü kestiğim özür dilerim. Zyrandor'u Kral Arca'nın zamanından bilirim. O en hırçın ve vahşi ejderhalardandı. Öyle ki daha küçükken Kral Arca'nın abisini parçalayıp yedi. Daha sonra onu eğitmek isteyen eğitmenleri ve yanındaki iki ejderhayı öldürdü. Bunun üzerine Kral Arca'nın emriyle Zyrandor ejderha inine kapatıldı. Merak ediyorum da ejderha kanı taşımayan birini nasıl sahiplendi'' dedi. Rengar ''bilmiyorum. Onun ateşi beni yakmadı. Vücudumda ejderha kanı taşıyormuşum. Sakın hangi hanaden olduğumu sormayın. Çünkü anne ve babamı bile tanımıyorum'' dedi. O sırada Elela sinirli bir şekilde ''zamanın oldukça kısıtlı. Benim birliğime katıl ve şehri benimle birlikte kolayca al. Tek başına hareket etmek istiyorsan şunu bilİ; Sen, ejderhan ve askerlerin için acı bir son olabilir'' dedi. Rengar umarsızca arkasını döndü ve ejderhasına yürümeye başladı. Ardından kendini tutamadı ve Elena'ya dönüp ''seni ve ejderhalarını bu seferlik affediyorum. Ama yapacağın en ufak bir yanlışta Zyrandor'a yem olursunuz'' dedi ve hızlı adımlarla ejderhasına doğru yürümeye devam etti...
|
0% |