Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@sedadmrl

KUM SAATİ

“ 1 İNTİKAM

 

 

1.BÖLÜM

06/02/2006

"Tanışın bakalım çocuklar siz yaşıt sayılırsınız" dedi Fikret yaptığı işle övünerek ve pis pis sırıtarak.

Altı çocuk karanlık sokağı aydınlatan bozuk bir lambanın izin verdiği kadar birbirlerinin yüzlerine baktılar. Birbirlerini tanımıyorlardı. İki kişi hariç Savaş ve Barış.

Savaş çekingen bir bakış attı Abisine, korkmuştu çocuktu Savaş elbette korkmalıydı.

Onlar altı çocuktu, sadece çocuk.

Düşledikleri şey sadece oyun ve oyuncaklardan ibaretti, bu güne dek.

Fikret utanmazca altı çocuğu yan yana dizdi pis sırıtışı dudaklarındaydı.

"Evet çocuklar şimdi sizlerden seçim yapmam gerekecek üzgünüm maalesef"

Gram üzülmüyordu o altı çocuğun hayatını ellerinden alırken.

"Sen" dedi Savaş'a bakarak Savaşı hedef almıştı pis gözlerine.

Savaş hemen yanında duran Abisine elini uzattı Abisi düşünmeden tereddüt bile etmeden tuttu elini.

Barış en az diğer beş çocuk kadar korkuyordu ama yanında kendisinden önce düşünmesi gereken biri vardı ,kardeşi Savaş.

"Sen!" diye bağırdı bu sefer Fikret.

Hızla Savaş'ın yanına ilerledi ve onu kolundan tutarak sertçe yanına çekti.

Savaş bağırıyordu o pis adamın yanında kalmak istemiyordu, Abisini istiyordu. Ama nafileydi bir çocuğun gücü yetmemişti.

Fikret arkasında bekleyen Rıfat'a resmen fırlatırcasına attı Savaş'ı. Rıfat Savaşı bayıltarak arabanın içine bırakmıştı.

Fikret Savaş'ın Barış'ın ve diğer dört çocuğun çığlıklarına kahkahalar atarak gülmüştü.

O an orada sırada dizilen beş çocuğa dikkatlice baktı. Rıfat'a Barış'ı almasını söyledi Barış'da Savaş'dan farksız bir şekilde yerde sürüklenerek haykırışları ile arabaya zorla bindirildi. Dört masum çocuk kalmıştı geriye.

Bir erkek çocuğu, savaş isteyen intikam hırsıyla yaşayan, Savaş.

Bir erkek çocuğu, mantıkla aklanmak istenen, Barış.

Bir erkek çocuğu, en masum olanları, Levent.

Bir kız çocuğu, Yalan dünyaya doğmuş bir kız çocuğu, Meltem.

Bir kız çocuğu, çığlıklarla bağırıp kurtulmak istenen, kurtarmak isteyen, Damla .

Bir kız çocuğu, ürkekçe etrafına bakınan, Ayda.

Altı masum çocuk o doğdukları günden itibaren suçlu ilan edilmişti.

Fikret altı çocuğu dikkatle düşündü ve kandırabileceği iki kişiyi gözüne kestirdi, Meltem ve Savaş.

Meltem yalan bir dünyada büyüyen bir kız çocuğuydu. Altı yaşındaki yalan bir dünyaya doğmuş kız çocuğu siz ona ne söylerseniz söyleyin inanırdı, alışıktı çünkü kandırılmaya yalan söylenilmesine ,anlamazdı bile gerçeği bilemezdi.

Savaş masumluğu elinden zorla alınacak çocuktu intikam duygusuyla büyütecekti onu Fikret.

"Diğerlerini ayırın, kara saçlı kızı getirin!" dedi sert bir sesle Fikret.

Kapkara saçları olan yeşille mavinin birleşip o muhteşem tonu oluşturduğu gözler korkudan titredi. Meltem bu zamana kadar hep korkarak büyümüştü.

Fikret bu altı masum savunmasız çocuğun hayatıyla oynayacaktı.

GÜNÜMÜZ

MELTEM AKÇA

"Meltem! " gözlerimi korkuyla açtım.

Savaş tepemde dikilmiş adımı söyleyip uyandırmaya çalışıyordu.

"Hadi kalk Meltem"

Üstümdeki pikeyi ittirdim ve ayağa kalktım neredeyse düşüyordum neden mi ? Alanımız kısıtlıydı, bir karavanda yaşıyorsanız bilirdiniz. Yatağın üstünü güzelce örttüm.

"Günaydın" dedim Savaş'a gülümseyerek.

"Geç olmadı mı günaydın demek için, sen uyumayı sevmezdin?"

"Haklısın , biraz geç oldu biliyorsun geceleri uyuyamıyorum" dedim gülümsemem büyürken.

"Ben hemen güzel bir kahvaltı hazırlarım dışarda yeriz ne dersin? "

"İlk önce üstünü değiştir istersen, ben aç değilim ama sen bilirsin"

Aç olmasa bile hep karşımda oturur yiyormuş gibi yapardı.

"Ben dışardayım" dedi Savaş karavan kapısını açıp çıkarken.

Minik dolabımın kapağını açtım siyah bir kot pantolon ve siyah askılıyı giydim.

Lavaboya geçip elimi yüzümü yıkadım. Aynada kendimle bakıştığımda kömür karası saçlarıma yaptığım at kuyruğunun dağıldığını gördüm. Hızlıca tarakla saçlarımı taradıktan sonra sıkı bir at kuyruğu yaptım böyle çok daha iyiydi hem Savaş böyle seviyordu saçlarımı.

Mutfağa geçip güzel bir kahvaltı hazırladım. Pencereden Savaş'ı görebiliyordum yine kağıtta bir şeyler karalıyordu. Savaş çok güzel resim yapardı ama utanırdı resim yapmaktan aşağılanacağını sanırdı çünkü hor görüleceğini düşünürdü. Sırf bu yüzden bile resimlerini benim imzamla satardı.

Kahvaltı tabaklarımızı masaya bıraktığımda eline çatalı alıp salatalık ve domates arasında gel git yaptı.

"Ne çiziyorsun bakalım" deyip elimi kağıda uzattığımda kağıdı sertçe çekti görmemi istemedi.

"Meltem bitince görürsün" dedi Savaş ve evet böyle bir huyu vardı resimlerini bitmeden göstermezdi.

Ve sanırım Savaş ile en büyük ortak yanımızda buydu. Ben manzarayı çekerdim o ise manzarayı çizerdi.

Kahvaltı tabaklarını toparladıktan sonra karavanın minik penceresinden Savaş'ı izlemeye başladım. Her zaman kalmazdı burada. Kimi zaman uyumazdı bile, gün aydınlandığında vakit kaybetmeden giderdi o yüzden yanımdayken onu görmek istiyordum.

Ormanda yürüyüşe çıkacaktım her gün yaptığım gibi. Fotoğraf makinemi çantası ile beraber aldıktan sonra karavandan çıktım.

"Nereye?" dedi Savaş dedim ya gündüzleri buralarda olmadığı için benim gündüz ne yaptığımı bilmezdi.

"Yürüyüşe, gelmek ister misin?" dedim bir umut gelir diye ama başını hayır anlamında sallayınca umudum uçup gitti. Siyah spor ayakkabılarımı giyinip ormanın derinliklerine kadar yürüdüm.

Büyük taşın üstüne oturup sessizce dinlendim. Bir süre sonra büyük taşın arkasına sakladığım dosyamı çıkardım ve dün gece yazdığım yeni mektupları arasına koyup kaldırdım.

AYDA GÜZ

" Garson hanım bir yeşil çay alabilir miyim?"

"Tabi ki hemen getiriyorum" dedim müşteriye.

Tezgahın arkasına geçip kaynayan sıcak suyu bardağa doldurup çayı hazırlamaya başladım. Çay poşeti suyun içinde dönüp dururken Tuğçe "Yorulduysan mola verelim?" dedi ama mola verecek zamanım yoktu kafe ağzına kadar doluydu.

Çınar "İki porsiyon çilekli pasta ve iki çikolatalı milkshake" dedi yorgunca tezgahın üzerine tepsiyi bırakırken.

"Of ben çok yoruldum ne zaman bitecek bu kalabalık ya" dedi Tuğçe kırmızı saçlarını örerken.

"Hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor, siz dinlenin biraz isterseniz ben idare ederim? " dedi Çınar soru sorar gibiydi.

"Onu bunu bırakın asıl biz bu eleman eksikliğini nasıl halledeceğiz Çınar GÜNER?" dedim Çınar'a sitemli bakışlar gönderirken.

"Ben o işi hallettim Ayda yıldızım bugün geliyor yeni kölen" dedi bana gülümseyerek.

"Ne kölesiymiş bu" dedi Tuğçe Milkshake bardaklarını hazırlarken.

"Tuğçem sen hiç merak etme ben her şeyi ayarladım, artık Ayda yıldızımın bir kölesi daha var yalnız değiliz yani" dedi bana kızgın bir yüzle bakan Çınar.

Cevap vermeden elimdeki yeşil çay bardağını onun eline tutuşturup müşteriye doğru yönlendirdim.

LEVENT ERENDİL

Kitabımın kapağını kapattım ve havaalanından çıkıp arabama bindim. Uzun zaman olmuştu doğduğum şehre gelmeyeli. İlk işim babamı ziyaret etmek olacaktı.

Uzun bir yoldan sonra kapıyı çaldım babamın açmasını beklerken kapıyı tanımadığım başka bir adam açmıştı.

"Merhaba Fikret bey için gelmiştim" dedim Adama bakarak.

"İçeride" dedi adam ruhsuzca.

Eski evin kapısından içeri girdim sol tarafta duran dikdörtgen masanın baş köşesinde oturan adam benim babamdı. Ruhsuzca bana baktı az önceki adamla aynı bakışa sahipti.

"Baba ben geldim" dedim gülümserken. Gözlerini yavaşça kaldırdı önünde duran boncuklardan. Bana baktı yıllar sonra ilk kez ama yüzünde ne bir parça özlem ne bir parça mutluluk yoktu. Gözlerini daha da yukarı kaldırdı arkamda bir yere bakar gibiydi.

Ayağa kalktı sarılacağını zannettim önce davranıp kollarımı öne attığımda ellerim havada asılı kaldı yanımdan geçip giderken.

Onun gittiği yöne baktığımda uzun ince merdivenden inen bir kız gördüm sarı saçları kahve gözleri dağılmış perçemiyle hiç de mutlu görünmüyordu.

Babam beni masanın yanında bıraktı ve koltuğa doğru ilerledi, oturdu. Arkasından gelen kız kısa bir an bana baktı ama sonrasında önündeki sağlık çantasını alarak babamın yanına ilerledi hızlıca serumu taktı babamın sağ koluna.

O an anlamıştım babam beni özlememişti.

DAMLA DURAN

Sağlık çantasını açtım, içine gerekli olan malzemeleri koydum. Rıfat denilen adam Medikalden aldığı malzemeleri bırakmak için açtı kilitli kapımı malzemelerin içinde bulunduğu poşeti fırlatırcasına attı komodinin üzerine.

"08:30'da dersim var" dedim hızla.

"Bugün gitmeyeceksin" dedi ve ilaçları bırakmak için açtığı kilitli kapıyı yeniden üzerime kilitledi.

Rahatsızca verdim tuttuğum nefesimi.

Bugünde götürmeyeceklerdi beni okuluma, üç yıldır devamsızlıktan ucu ucuna geçiyordum. Sağlık malzemelerini dizdim çantama ardından kan tüplerini düzgünce tarihlerini yazdım kağıda.

Kan tüplerini minik çantaya dizip kapımı üç kez kapıya vurdum. Kapı yarım denilmeyecek kadar az bir şekilde açıldı açılan aralıktan bir kol uzandı elimdeki kan tüplerinin olduğu çantaya uzanmak için. Çantayı uzattığımda hızla aldı. Odanın içine bir paket fırlatıldı ve kapım yeniden kilitlendi.

Oda diyordum ama burası bir hapishanenin hücresinden farksızdı, hatta daha beterdi.

Gelen kokuya bakılırsa pakette yemek vardı. Ne kadar yemek istemesem de her aç kaldığımda ölmemek için yemek zorundaydım ölmemem lazımdı, kurtulmak için bir umudum varken ölemezdim. Yemeğin yanında yarısı olmayan su şişesine baktım yarısı içilmişti.

Zorla yedim sandviçten iki lokmayı, suya baktığımda her ne kadar midemi bulandırsa da içmek zorundaydım yaşamak istiyorsam kurtulmak istiyorsam boyun eğmemi söylüyorlardı.

Ben Damla DURU yaşamak istiyordum, kurtulmak istiyordum.

En önemlisi ölmek istemiyordum.

BARIŞ DEMİRKAN

"Uyan Abi gitmemiz lazım diğerleri gelmeden"

Gözlerimi açtım yine aynı yerde başımda dikilen yedi sekiz yaşlarındaki çocuk kalkmamı söylüyordu. Kalktım yerde duran benim yatak ve yatak örtüsü olarak kullanıp gördüğüm ama insanların çamurlu poşet dediği poşetlere baktım.

Yerimden kalktığım gibi ayağımla gece yatmak için düzelttiğim poşetleri dağıtırcasına etrafıma ittim. Belim inanılmaz derecede ağrıyordu ve bu her gün başıma gelen bir durumdu.

Eğer sokakta yaşamaya mecbur bırakılmışsanız ve insanlar sizi o muhteşem hayatına yakıştıramayıp sizin yüzünüze bile bakmadan önünüzden kaçarcasına gidiyorsa bu hayata alışmak zorundaydınız.

O diye adlandırılan hor görülen çocuklardık biz yalnız yapayalnız büyürdük, kendi kendimizi büyütürdük bazılarımız.

Bazılarımız büyüyemeden ölürdü neden mi?

Açlıktan, susuzluktan ,soğuktan ,evsizlikten, sevgisizlikten.

Neden mi?

Göz zevki bozulur diye sokakta sadece yiyecek ekmek, içecek su alabilsin diye elindeki eskimiş ama temizleyip satmaya çalışan çocuğun yüzüne bakmayan, kendini muhteşem zanneden insanlarla aynı dünyada yaşamak zorundaysanız buna alışmak da zorundaydınız.

Ve bazı çocuklar çocukluklarını yaşayamazlardı ben o çocuklardandım, büyümek zorunda kalanlardan.

SAVAŞ KANDEMİR

Çizdiğiniz resme fazla gelen boyayı düzeltebilirdiniz. Çektiğiniz fotoğrafın bulanıklığını yeniden çekerek düzeltebilirdiniz veya Görünüşünüzü netleştirmek için gözlük takarak düzeltebilirdiniz.

Peki kaybolan yıllarınızı nasıl yeniden düzeltebilirdiniz?

Kaç saniye beklerdiniz?

Kaç dakika?

Kaç saat?

Kaç gün?

Kaç hafta?

Kaç ay?

Kaç yıl?

Ben Savaş KANDEMİR Abisinin onu bulmasını kurtarmasını yıllarca beklemiş kişi.

Peki gelmesini hala beklememin yanlışlığıyla yüzleştiğimde ne yapacaktım?

İntikam, ben yılların intikamını yıllarımı mahveden herkesten alacaktım.

İntikam yolunda karşıma çıkan herkesi ezip geçmeye hazırdım.

Herkesi.

06/06/2006

Günlerden Salı.

Savaş önündeki tabağa baktı tabakta sıra sıra dizilmiş börekler vardı ama yiyemiyordu çünkü o böreklere dokunamazdı börekler onun değildi ona ait değildi.

Savaş bu cümleyi düşünmeye başladı.

Bir yemek dedi içinden ,bir börek nasıl bir insana ait olurdu ki ?

Savaş her zaman düşüncelerini savunur ve güvenirdi çünkü Abisi öyle düşünürdü ve Savaş abisi ile büyümüştü abisine duyduğu büyük bir güven içinde büyümüştü.

Düşüncelerine güvenerek, hayır yanlıştı Abisine güvenerek hareket ederdi Savaş düşüncelerine değil.

Elini böreğe uzattı ve böreği inceledi.

Kim bir böreği incelerdi ki yiyip karnını doyurmak varken o böreği inceledi. İki gündür açlıktan ölmek üzereydi börekten bir ısırık aldı.

Ve anında bir gürültü koptu. Fikret merdivenlerden inerken Savaşa küfürler ve o böreği yememesini bunun büyük bir hata olduğunu söylüyordu.

Savaş yeniden düşündü otuz saniye sürmüştü düşünmesi.

Börek yemenin nasıl büyük bir hata olduğunu düşündü.

Savaş korkmuştu.

"Abi" dedi.

Barış salonda hızla yanına koştu.

"Ne yaptın Savaş!" dedi büyük şaşkınlıkla.

Savaş'ın azından tek bir cümle çıktı.

"Kurtar Abi"

"Beni kurtar" dedi Savaş korkuyla Abisinden yardım isterken.

Barış yanlarına öfkeyle gelen Fikret'e baktı zamanı yoktu ama Savaş'ı Fikret'ten tek başına koruyamazdı. Tek başına kurtaramazdı.

Arkasını döndü açık bırakılan bahçe kapısından çıktı insanlardan yardım istedi ama bir kişi bile dönüp bakmamıştı o çocuğa.

Barış geri dönmek istedi kardeşini kurtarmak istedi ama yolu bulamadı.

Barış geldiği yolu bulup kardeşini kurtaramamıştı.

Ve geri döndüğünde kardeşi bıraktığı yerde değildi.

Savaş o gün Börek yediği için dayak yemişti. Savaş düşündü Börek yediği için neden dayak yerdi bir insan ? Savaş o gün bir Börek yediği için kan kusturulana kadar dayak yemişti.

Savaş o günden sonra yemeği bile zar zor yer hale gelmişti yaşamak için değil ölmemek için yemek yiyordu.

Yaşamak için değil ölmemek için...

kimi insan için aynı anlam taşıyan bu cümle Savaş için aynı anlamı taşımıyordu.

Savaş yaşamak için yemek yemeyi o gün bırakmıştı.

Savaş artık ölmemek için yemek yiyordu.

İntikamı için ölmemesi gerekliydi.

Yaşamadan ölmemek , Savaş bunu yapıyordu.

Savaş beklemişti. Abisini beklemişti onu kurtarması için, Savaş yıllarca beklemişti ama Barış gelmemişti, gelememişti.

Loading...
0%