Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. 🌼 Acının Sessizliği

@sedadncr

"Bir insanın gerçek gücü, en derin yaralarını sardığında ortaya çıkar."

İçimdeki çaresizlik duygusunu bastıramıyordum. Mezarlık sessizdi; sessizlik, ölümün soğuk nefesi gibi her yeri sarmıştı. Toprağın kokusu, nemli ve tazeydi, havada bir hüzün vardı. Ayaklarımın altındaki toprak, sıkı ve soğuktu, sanki bana ölümün gerçekliğini hatırlatıyordu. Rüzgâr, yaprakları hafifçe sallıyor, toprağın üzerine düşen yağmur damlaları, hafif bir sesle toprağa karışıyordu.

Aile dostlarımız ve akrabalarımız gitmişti, Elif ve annesi dışında...

Sessizliği yırtan tek ses benim hıçkırıklarımdı. Kendi kanım, canım dediğim yakınlarım beş para etmezdi. Elif'le kan bağımız yoktu belki ama en mutlu anımda da benimleydi, en üzgün anımda da. Gözlerim yaşlarla dolarken, damağım da buruk bir tat bırakıyordu. Elif'in yanımda olması, onun desteği benim için çok değerliydi.

Elif'in gözlerindeki acıyı görmek, onun da yüreğindeki boşluğu hissetmek kendi acımı daha da keskinleştiriyordu. Elif'in bundan iki yıl önce babasını kaybetmiş olması, acımı doğrudan hissetmesini aynı duyguları yaşamamızı sağlıyordu. Bu kayıp bizi daha çok birleştirmişti.

Ölüm, sadece annemi ve babamı değil, beni de karanlığa sürükledi. Acının soğuk nefesi, kalbimin en derinlerinde hissediliyordu. Ailemi sonsuza kadar kaybetmiştim. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Ailemin sıcak gülüşlerini, sarılmalarını ve seslerini bir daha duyamayacaktım. Hayatımın her anında bu boşluğu hissedecektim; sofrada, bayramlarda, dışarıda gezerken, her an onların eksikliği içimi yakacaktı. Onlarla geçirdiğim her an, geri dönüşü olmayan zamanın izlerini taşıyordu.

Sanki dünya renklerini kaybetmişti ve ben gri bir gökyüzünün altında yapayalnızdım.

Ameliyat sonrası doktor bey, dikkatli olmamı ve ayağımın üzerine basmamam gerektiğini söylemişti. İçimdeki acıyla tekerlekli sandalyeden inip, ameliyatlı halimle toprağa kapanarak ağladım. Elif ve Meral teyze zorlanarak kaldırdılar beni.

O an sanki sadece toprağa değil, kaybettiklerime, geçmişime ve içimde biriken tüm acılara kapanmıştım. Toprağın soğukluğu, yaşadığım kayıpların verdiği boşlukla birleşti ve beni daha da güçsüz bıraktı.

Canından bir parça gittiğinde, insan kendi canını unutuyormuş; bunu yaşayınca anlıyorsun. Dünyam yıkılmış, bütün umutlarım toprağın altına gömülmüş gibiydi.

Ağrılarım dayanılmaz bir hal almıştı.

“Elif, Meral teyzeyi eve bırakıp biraz sessiz sakin bir yere gidelim. İçim daralıyor, sonra hastaneye geçeriz, lütfen.”

Elif, endişeli gözlerle bana baktı ve başını salladı. “Anladım Bahar, hemen çıkacağız,” dedi.

Meral teyze beni arabaya bindirirken yüzümün sarardığını fark etti. “Kızım, yüzün çok sararmış. Elif, baksana, sana da mı öyle geliyor evladım?” dedi. Elif, “Evet anne, gerçekten çok sararmış,” diye onayladı.

“İyiyim ben,” dedim ama sesim titriyordu. Son kez annemle babamın mezarına baktım, yüreğim yangın yeriydi.

Arka koltukta otururken, Elif arabayı çalıştırdı. Sessizliğin içinde sadece motorun hafif uğultusu duyuluyordu. İçimdeki daralma hissi, göğsümde ağır bir yük gibi çökmüş, nefes almamı zorlaştırıyordu.

"Elif'in dikiz aynasından bana endişeyle baktığını gördüm. Gözlerimden süzülen yaşlar durmak bilmiyordu. Ellerimle yüzümü kapattım, sessizce ağlıyordum. ‘Bahar, biraz daha sabret, istediğin yere varacağız,’ dedi, içten bir teselliyle."

Araba ağır ağır giderken dışarıdaki insanların güldüğünü, hayatın devam ettiğini gördüm. İçimdeki fırtınaları hissettim; yüreğim paramparça bir haldeydi. Gerçekten de ateş düştüğü yeri yakıyormuş. Acı, beni kavururken diğerleri için sadece bir hikâye olarak kalıyormuş.

Gerçekle yüzleştiğimde, kabullenmekten kaçtığım o ağır yükün altında kaldığımı fark ettim. İstemsizce içimden yükselen sessiz bir acıyla boğuşuyordum. İçimdeki sarsıntıyı saklamak imkânsızdı. Her ne kadar sessizce ağlasam da arabadakilerin bunu fark etmemesi mümkün değildi.

Meral teyze derin bir nefes alıp, “Sabret yavrum, bu da geçecek,” dedi. Elif, gözlerinde biriken yaşları gizlemek istercesine direksiyona daha sıkı tutundu. Her bir hareketinde içindeki fırtına hissediliyordu. Arka koltukta, nefesimle yarışan hıçkırıkları bastırmaya çalışırken, “Onları asla unutmayacağım,” dedim; ağlamaktan gözlerimin çevresi acıyordu. Meral teyze elimi tutup, “Biliyorum canım, ama hayat devam ediyor.” Sessizce başımı salladım, ama içimdeki fırtına bir türlü dinmek bilmiyordu.

Eliflerin evinin önüne geldik. Meral teyze arabadan indi ve Elif’e dönerek, “Lütfen dikkatli ol, kızım,” diye tembihledi. “Anne, Bahar’ın refakatçisi olacağım. Eşyaları almak için tekrar gelirim, Bahar’ı hastaneye bırakmam gerekiyor,” dedi.

Annesi yanıma geldi, kapımı açtı ve yanaklarımı avuçlarının arasına alarak, “Ben senin annen sayılırım, sende benim kızımsın Bahar. Bir şeye ihtiyacın olduğunda bana haber veriyorsun,” dedi; gözyaşlarımı silerek.

Meral teyzenin gözlerine bakamadım. İçim yanıyordu; sessizce durdum. Başımı okşayıp arabanın kapısını kapattı. O an, Meral teyzenin sıcaklığı ve şefkati, sanki annemin beni sevmesi gibiydi.

Meral teyze hafifçe gülümsedi, gözlerindeki endişeyi saklamaya çalışarak, “Tamam, kızım. Bahar’a iyi bak, lütfen.” Elif, annesini eve bırakıp arabaya geri döndüğünde, “Bahar, hastaneye gidelim. İyileştiğinde seni istediğin yere götürürüm,” dedi.

Başımı sallayarak, “Hayır, şimdi gitmek istemiyorum,” dedim.

Yol boyunca Elif’le konuşmadım. İçimdeki acı dalgalar halinde yükseliyordu. Ara sıra Elif bana bakarak elimi sıkıyor, varlığını sessizce hissettiriyordu. Gözlerimi kapattığımda, annemin ve babamın seslerini, gülüşlerini hayal edebiliyordum. Onların eksikliği içimi yakıyordu.

“Sessiz bir yere geldik. Elif tekerlekli sandalyemi açtı ve oturmama yardım etti. Beni manzaraya karşı çevirdi. Ayağa kalkmak istiyorum. ‘Tut beni,’ dedim. Ellerimdeki titremeyi ve gözlerimdeki yaşların sıcaklığını hissediyordum. Manzaranın güzelliği bile acımı hafifletmiyordu; her şey gri ve bulanıktı. Yüküm çok ağırdı. Göğsümdeki sıkışma ve canımın yanmasıyla avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.

“Aaaaaaaaaaaaaa! Aaaaaaaaaaa!” Çığlık atarken kaslarım gerginleşti, bedenim titredi. Sesimi duyabilmek için daha da yüksek bağırdım. Boğazım yırtılırcasına, içimdeki öfkeyi ve çaresizliği haykırıyordum. Başımı göğe doğru kaldırarak ağlamaya başladım.

“Artık ailem yok. Deprem her şeyi benden aldı; geride sadece gözyaşlarım ve kırık dökük hatıralarım kaldı. Şimdi ne yapacağım, sen söyle Elif? Çok çaresizim ve ne olduğunu hâlâ anlamıyorum. Allah’ım, isyan etmiyorum ama bu yükü nasıl taşıyabilirim? Bana dayanma gücü ver. Sevdiklerim senin yanında, bense bu yalan dünyada çaresizim.”

“Nasıl baş edeceğim ben yaşadıklarımla, Elif?” dedim. Elif bana sıkıca sarılarak cevap verdi: “Benim de babam yok. Acını anlamadığımı mı düşünüyorsun, Bahar? İstediğin kadar içini dök, gerçek değişmeyecek. Ben de çok ağladım, kendimi yerden yere attım, hastalandım ama işte, giden gelmiyor. Birbirimize destek olmamız gerekiyor. İstediğin kadar ağla, ama lütfen kendini salma, yalvarıyorum.

Elif’in omuzunda hıçkırarak ağlıyordum, gözyaşlarım artık akacak yaş bulamayacak kadar kurumuş, gözlerim kıpkırmızı olmuştu. O an Elif, elini başıma koydu, saçlarımı okşayarak yumuşacık bir sesle “Bahar, gözyaşlarınla ıslanan omzum sana ait. Her zaman yanındayım, bunu sakın unutma.”

İşte o anda, Elif’in gerçek, hakiki bir dost olduğunu bir kez daha anladım. O, çocukluğumdu benim; yıllarımdı, beraber büyüdüğüm, en güzel anılarımı paylaştığım zamandı. O benim en kıymetli dostum, en sarsılmaz limanımdı.

Aramızdaki kan bağı değil, can bağıydı. Öyle candık, öyle dosttuk ki hem iyi günde hem de kötü günde yan yana olmayı bildik.

Bu anlarda bedenimdeki her hücre acının izlerini taşıyordu. Bu dünyada tek başıma nasıl devam edeceğimi bilmiyorum. İçimde bir ukde kaldı; öğretmen olarak atanıp mesleğimi yaparken onların gururlandığını görmek, hayalimdi. Elif’in kolundayken bir an sendeledim ve dengemi kaybettim. O an, yaşadığım acı ve kaybın ağırlığıyla, kendimi tamamen kaybolmuş hissettim.

“Gitmemiz gerek, Bahar. İyi görünmüyorsun,” dedi Elif, endişeyle. “Yüzümün sarardığını fark edince,” Elif kızarak ekledi, “Annemi dinlemeliydim ve seni hemen hastaneye götürmeliydim.”

Elif’in endişeli sesi kulaklarımda yankılanıyordu ama ne olduğunu tam olarak anlayamıyordum. Başım dönmeye başladı, gözlerim kararıyordu. Gerçekten kendimi iyi hissetmiyordum. Elif, kolumdan tutarak beni arabaya bindirmeye çalışıyordu. Ameliyatlı ayağımı arabaya doğru yerleştirirken canım çok yandı. O sırada Elif bağırdı: “Allah kahretsin, gelmeyelim dedim sana.” Eline kan bulaşmıştı ve arabanın içindeki hava gerilmişti.

Hızla hastaneye doğru yola çıktık. Ayağımda keskin bir acı ve tuhaf bir ağrı vardı. Acı, bacaklarımdan yukarı doğru yayılıyordu. Parmaklarım uyuşmaya başlamıştı.

“Başımı kaldıramıyordum; zonklayan baş ağrısıyla birlikte kafamı tutamaz hale gelmiştim.”

Her zonklayışta gözlerimi açmak imkansızdı. Bu basınç, sanki kafamın içinde bir şey sıkışmış gibi hissettiriyordu. Başımın ağrısı yetmiyormuş gibi midem bulanmaya başladı.

Gözlerim kararıyordu, arabanın hareketi ve Elif’in konuşması dışında etrafımda hiçbir şey algılayamıyordum. Elif’in nefes alışverişleri, aracın motor sesi, lastiklerin yola sürtünmesi... Her ses, kulağımda bir karışıklık yaratıyordu.

Elif, korkudan bağırmaya başladı: “Bahar, Bahar, iyi misin? Ne olur, aç gözünü, geldik, az kaldı, lütfen!” Arkadaşımın sesi, kulaklarımda çınlıyordu. Sesindeki endişe ve korku, beni daha da huzursuz ediyordu.

Yağmur tekrar başlamıştı ve camlara vuran damlaların sesi rahatsız ediciydi. Bu sesler, içimdeki endişeyi artırıyordu. Yolda acım daha da şiddetlenmişti.

Hastaneye vardığımızda Elif’in gözleri dolmuş, endişe dolu bakışlarla etrafa bakınıyordu. Arabadan iner inmez bağırmaya başladı, “Ne olur yardım edin, ne olur!” Hemşireler ve doktorlar hemen yanımıza koştu, beni sedyeyle içeri aldılar. Hemşirelerin telaşlı adımları, doktorların sakin ama kararlı hareketleri, acının gerçekliğini daha da hissettiriyordu. Elif’in çığlıkları koridor boyunca yankılanırken, endişesini görüyordum. Gözlerim kapanmak üzereydi, yaşadığım acı ve korkuyla savaş halindeydim.

Elif’in gözlerindeki korku belirgindi. Tansiyonum ölçülürken, doktorlar acilen pansuman odasına götürdüler ve dikişlerimin durumu ile kanamanın neden tekrar başladığını açıklamak için doktor yanıma geldi. Bedenim acı içindeydi; ancak bu, anne ve babamı kaybetmenin yanında geçici bir sızıydı. Doktor, gözlerime dikkatle bakarak hatırlattı: “Sizi buradan gönderirken, ayağınızın üzerine basmamanız ve ağırlık vermemeniz konusunda özellikle uyardım. Dizlerinizin üzerine çökme gibi eylemlerden sakının demiştim. Sizin acınızı anlıyorum, fakat şu anki durumunuzda iyileşme süreniz uzayacak. Çok zorlu bir ameliyat geçirdiniz ve aradan üç saat sonra hastaneden ayrıldınız; ağrılara nasıl dayandınız da üstüne basabildiniz?”

Elif, sessizce yanımda duruyordu; “Ateşiniz var. Teniniz solgun ve sararmış. Sizi hemen yatırmamız ve değerlerinize bakmamız gerekiyor, sağlığınız iyi görünmüyor.”

“Tansiyonuna hemen bakın,” dedi doktor hemşireye. “Yapılması gereken tetkikleri yazdım. Sistemden sonuçları kontrol edeceğim. Ayrıca, ameliyatlı ayağı için film çekilmesini bekliyorum.”

Tansiyonum ölçüldü. Kolumdan kan alındı, film çekildi ve dikişlerimdeki açılma doktorun müdahalesiyle giderildi. Pansumanlar yapıldı ve hemşireler beni yatış için odama götürdü.

“Bahar, annemi arayıp bilgi vermem gerek. Merak etmiştir, kapının önündeyim; merak etme, seslendiğinde duyarım.”

“Elif, bekle. Meral Teyze’ye kötüleştiğimi sakın haber verme, korkmasın.”

“Tamam, sen dinlen. Ben hemen geliyorum.”

Odada yatarken, aklımda annem ve babamın kaybı, yaşadığım acılar ve geleceğimle ilgili belirsizlikler vardı. Hemşireler ve doktorlar sürekli kontrol ediyorlardı, ancak içimdeki boşluk ve yalnızlık hissi dinmiyordu.

Bir süre sonra, Elif, odama girdiğinde yüzündeki endişeyi hemen fark ettim. Yaklaştığında, sesi titrek bir şekilde, “Bahar, gözlerimdeki acıyı hissedebiliyor musun? İçimdeki fırtınayı anlayabiliyor musun?” dedi.

“Bahar, beni çok korkuttun biliyor musun? O kadar söyledim, hastaneye gitseydik dikişlerin zarar görmeyecekti ve bu kadar acı çekmeyecektin.”

Ona doğru döndüm, derin bir nefes alarak, “Elif, biliyorum seni çok korkuttum. Zor şeyler yaşıyorum... Anne ve babamı mezara gömdüm. Bu süreçte kendimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Dikişlerimin zarar görmesi bile benim için hiçbir şey ifade etmiyor; içimdeki acı çok daha derin. Senin endişelerini anlıyorum ama şu anda hayatta kalmaya çalışıyorum. Kaybettiklerimle yüzleşmek o kadar zor ki, üzerimdeki yük beni ezip geçiyor.”

“Ben sevdiklerimi kaybetmekten yoruldum, Bahar. Ne olur, kendine gel. Her seferinde yüreğimde bir parça daha kopuyor, bu acıyı daha fazla taşıyamam.”

Elif, “Çok doluyum. Annem ve babamın ölüm haberini aldığımda sessiz kaldım, ne diyeceğimi bilemedim. Morgda yüzlerini gördüğümde de öyle… Defnedilirken yine sessiz kaldım. İçim çok acıyor. Bir an her şeyden uzaklaşmak istedim, belki de bu yüzden tuhaf davrandım. Gerçekten zor zamanlar geçiriyorum ve bu duygularla nasıl başa çıkacağımı bilmiyorum.”

“Annemle babamın kokularını, seslerini şimdiden çok özledim. Düşündükçe ağlamaya başladım.” Elif sessizce yanıma oturdu ve bana sarıldı.

“Şu anki durumumu görseler, perişan olurlardı. Peki, benim hayatta olmayışımla başa çıkabilirler miydi? İşte ben bu durumdayım.”

“Babamı kaybetseydim, anneme sarılırdım; annemi kaybetsem, babama. İkisini de kaybettim. Kime derdimi anlatacağım, kime sevincimi paylaşacağım, sen söyle?”

“Bir anne baba gibi olamam belki, ama kardeşin olarak her daim senin yanındayım.”

Elif, bulunduğum zor durumu aşmamda yardımcı olabilecek bir öğüt verdi: “Bahar, şu anda içinde bulunduğun acı ve kayıp duygularıyla başa çıkmak zor olsa da, ölüm, tüm canlılar için kaçınılmaz bir gerçek bunu biliyorsun. Biz inançlı insanlarız ve Allah'ın yazdığı kadere boyun eğmek zorundayız, sabretmeliyiz. Bizim ne kadar yaşayacağımız belli mi? Belki 30-35 yıl sonra, belki de daha erken, biz de kaybettiklerimize kavuşacağız. Ama şu an, onların yokluğunun ağırlığıyla başa çıkmak zorundayız.”

“İnsanlar genellikle ‘zamanla alışırsın, unutursun’ diyecekler ama gerçek şu ki, unutulmuyor. Sadece acı, ilk günkü kadar keskin olmuyor. Anıları hatırladıkça için sızlıyor, gözlerin doluyor. Rüyalarında gördüğünde için sızlayarak uyanıyorsun. Mezar ziyaretlerinde gülümsediği yüz ifadeleri gözlerinin önüne geliyor ve ağlıyorsun ama unutulmuyor. Bu kadar büyük bir acıyı taşımak inanılmaz güç gerektirir. Sen çok güçlü bir kadınsın; onların hatıraları her an seninle olacak, sana rehberlik edecek ve güç verecek. Bunu sakın unutma.”

“Üzüntünü ve acını hissetmekte özgürsün ama hayallerin için çabalamalısın. Yolun sonunda, içinde huzur ve kabullenme duygularıyla dolu bir gelecek seni bekliyor. Seni seviyorum ve sana güveniyorum, Bahar.”

“Acını yaşa, üzüleceksen üzül, ağla ama acınla yaşama. Yoksa her şey daha da kötü olur.”

Elif, “İçimde büyük bir boşluk var ve bu acıyı hafifletmek çok zor. Ailemi kaybetmek beni derinden yıprattı; onların hatıralarının ve sevgisinin her zaman benimle olduğunu biliyorum. Beni yalnız bırakmadığın için sana çok teşekkür ederim. Düşsem yanımdasın, kalksam yanımda, tökezlesem elimden tutan sensin. Hakkını helal et bana. Bu yolculukta senin desteğinle daha da güçlü olacağım.”

“Hakkım sana her zaman helal. İhtiyacın olduğunda hep yanında olacağım. Birlikte bu süreci atlatacağız.”

“Biraz dinlenmek bana iyi gelecek. Ağrı kesici serumlar bir nebze olsun rahatlattı.”

Elif, elimi sıkıca tutarak devam etti: “Bahar, ben de eve kadar gidip eşyalarımı annemden alsam problem olmaz değil mi? Sana annemin telefonumu bırakıyorum, evde yedek telefonum var zaten. Numaram listenin en başında, acil durumda arıyorsun, her ihtimale karşı. Anlaştık mı?”

“Tamam Elif, anlaştık,” dedim. Elimden tuttuğu an, gözüm Elif’in bileğine takıldı. Bileği kızarmıştı. Endişeyle sordum: “Elif, bileğine ne oldu?”

Elini hafifçe sakladı ve gözlerini kaçırarak, “Önemli bir şey değil,” dedi.

Bu cevap beni rahatlatmadı; içimde bir sıkıntı belirdi. “Elif, lütfen... Gerçeği söyler misin?”

Mahcup bir şekilde, “Sevdiğim bir arkadaşım çok üzgündü... O da farkında değildi, o an bileğimin acısını hissetmedim,” dedi.

“Arkadaşının üzüntüsü yüzünden mi hissetmedin?” Bir an duraksadım. Elif’in bileğini istemeden sıkmış olabileceğimi fark ettim ve içimde büyük bir suçluluk duygusu yükseldi. “Ben... Üzgünüm, farkında değildim,” dedim; gözlerim dolmuştu.

“Senin dokunduğun yerde çiçekler açar. Bunu bilmiyor musun?”

“Bileğim acımıyor, sakın ağlama. İyi günde de kötü günde de beraberiz. Her şey yoluna girecek,” dedi.

Ben de hafifçe bileğini tutup öptüm. Gözyaşları içinde, “Özür dilerim,” dedim.

“Artık gitmem gerek, Bahar. Annem eşyalarımı hazırlamıştır, hemen gelirim. Geç kalmamaya çalışacağım.” Onun elini bırakmak istemedim ama biliyordum ki gitmesi gerekiyordu. “Hızlı ol, lütfen,” dedim, sesimdeki endişeyi gizlemeye çalışarak.

“Merak etme, hızlıca döneceğim. Öpüyorum seni,” diye yanıtladı Elif, gülümsemesiyle beni biraz olsun rahatlattı.

Elif odadan çıkarken gidişini izledim. İçimden kendime kızıyordum. “Canını yaktım, sesi çıkmadı, acımı yaşarken onun da acısı hatırlattım. Refakatçi olmayı istedi. O kadar tanıdığım var, biri yanımda durmamışken. Nasıl hakkını öderim bilmiyorum.”

Sağıma soluma baktım, sonra düşündüm: “Bu dünyada benim sınavım böyleymiş. Keşke anneme daha çok sarılsaydım, babamın dizlerinde daha uzun yatsaydım, başımı daha fazla sevdirseydim. Dizlerinin dibinden ayrılmasaydım. İnsan, bir saniye sonra neler olabileceğini bilemiyor.” Hastane odasında uykuya dalmıştım. Rüyamda annemle birlikteydik. Onun kollarında, içimi saran bir hüzünle ağlıyordum. Annem, saçlarımı okşayarak ve sıkıca sarılarak beni sakinleştirmeye çalışıyordu. “Her şey yoluna girecek, güçlü olmalısın” dediğinde, göğsümde bir sıkışma hissettim. Aniden uyandım.

Rüyamda annemle geçirdiğim o duygusal anın ardından, gerçeklikle yüzleşmek zordu. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Ancak annemin sözleri, içimde bir umut ışığı yakmıştı. “Belki de gerçekten güçlü olmalıydım. Ne kadar çok özlemişim annemi şimdi, rüyalara mı kaldı her şey, gözlerim dolu doluydu.” Saate baktım, aradan 3 saat geçmiş ve Elif hala gelmemişti. Odanın sessizliği canımı yakıyordu. Elifi aramakla aramamak arasında tereddütlerim oldu. “Annesiyle zaman geçirsin istedim.” Telefonu yanıma koyduktan hemen sonra çaldı. Arayan Elif'ti.

“Nasılsın prensesim, uyanmışsın. Aklım sende kaldı, birazdan geliyorum merak ettim seni, iyimisin?” dedi.

“İyiyim, yeni uyandım. Kalp kalbe karşıymış, seni aramaya karar verdim ama vazgeçtim. Annenle zaman geçir istedim. Meral teyzeye selam söyle, sen de artık gel, özledim.”

“Tamam, çıkıyorum birazdan Bahar'ım.”

“Tamam, görüşürüz,” diyerek telefonu kapattım.

Yatağımda huzursuzca kıvranırken, ağrılarımın daha da arttığını hissediyordum. Her nefes aldığımda bacağımdaki acı şiddetleniyor ve tüm bedenimi ele geçiriyordu. Gözlerimi sıkıca kapattım; ama nafile, ağrılarım dayanılmaz bir hale geldiğinde istemsizce sesli bir şekilde inledim. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Titreyen ellerimle çağrı sistemine bastım; hemşireleri çağırmak için tek çarem buydu. Gözlerim kapalı, yüzüm acı içinde, sadece bu ağrının son bulmasını umuyordum.

Hemşire odaya geldi, yüzünde endişeli bir ifade vardı. Zar zor, “Ağrım çok kötü,” diyebildim. Hemşire, sakin bir ses tonuyla, “Filmler ve tetkik sonuçlarınız çıktı,” dedi. “Doktor bey birazdan size bilgi verecek. Şimdi serumunuzu takıyorum; ağrılarınız hafifleyecektir.”

“Teşekkür ederim,” dedim. “Umarım ağrım hemen geçer.”

Doktor odaya girdi ve gülümseyerek, “Merhaba Bahar Hanım, nasılsınız?” diye sordu. “Sonuçlarınıza baktım. Çok şükür, filminiz iyi görünüyor. Ameliyatlı bölgenizde ciddi bir hasar oluşmamış. Bu sevindirici bir haber.” Tam o sırada kapı çaldı ve Elif içeri girdi. “Ben geldim dostum,” dedi. Doktoru görünce duraksadı. “Doktor bey, kusura bakmayın, konuşmanızı böldüm. Lütfen devam edin.”

Doktor, Elif’e gülümseyerek başını salladı ve konuşmasına devam etti: “Ancak, dikişlerinizde açılma ve hafif bir enfeksiyon belirtisi var. Geldiğinizde tansiyonunuz epey düşmüştü. Ayrıca, kan değerlerinizde bazı yükseklikler ve pıhtılaşma eğiliminde bir artış gözlemledik. Bu nedenle, kan sulandırıcı ilaçlara başlamamız gerekiyor. Enfeksiyon belirtileri sebebiyle birkaç hafta daha hastanede kalmanız ve tedavi görmeniz gerekecek. Bu süreçte dinlenmeniz çok önemli; ayağınızı kesinlikle zorlamamalısınız. Ameliyatlı bölgeyi riske atmamak için çok dikkatli olmalısınız. Ayrıca, size ağrı kesici ve antibiyotik tedavisi uygulayacağız. Endişelenmeyin, sürekli olarak takip altında olacaksınız.”

Doktorun açıklamalarının ardından teşekkür ettim.

“Herhangi bir sorunuz varsa, çekinmeden sorabilirsiniz.”

“Şu anda sadece ağrılarım fazla, Doktor Bey.”

Doktor, sıcak bir ses tonuyla, “Anlıyorum. O zaman dinlenmeye odaklanın. Sağlığınıza kavuşmanız için elimizden geleni yapıyoruz. Ağrılarınız için ilaçlarınızı başlattık, birazdan hafifleyecektir,” dedi ve tedavi planını açıkladıktan sonra odadan ayrıldı.

Elif, gülümseyerek yanıma yaklaştı. “Tam zamanında geldim. Doktorun söylediklerini dikkatle dinledim. Bir süre dinlenmen gerekiyormuş, bunu duydun mu?”

Hafif bir gülümsemeyle, “Duydum, merak etme,” dedim. “Zaten isteyerek ayağımın üzerine basmadım ki... Yaşadığım acılar o kadar fazlaydı ki, kendi acımı bile hissetmiyordum. Gerçekten çok canım yanıyor.”

Hemşirenin verdiği ağrı kesici serum, ağrılarımı biraz olsun hafifletmişti, ama zihnimdeki ağırlık hala yerli yerindeydi.

Elif, yanıma oturdu ve “Bahar, biz neleri atlattık, atlatmaya da devam ediyoruz. Sen güçlü bir kadınsın; her şeyin üstesinden gelirsin. İsmin gibi çiçeklerini aç da göreyim artık,” dedi.

Elif, sen benim iyi olmamı istiyorsun, biliyorum. Ama içimde kış hüküm sürerken, bahar nasıl gelebilir? Kalbim üşürken, çiçekler nasıl açabilir? Sen söyle. Acılarım geçer de, içimin üşümesi geçer mi, bilmiyorum.

“Annen de senin güçlü olmanı istiyor, Bahar,” dedi Elif.

Elbette, işte bu bölümü daha akıcı ve duygusal bir dille düzenledim:

“Biliyorum, hissediyorum da... Bu karanlık kışın geçmesi zaman alacak. Belki bir gün, içimdeki kış geçer ve ben de çiçeklerimi açabilirim.”

“Sabret,” dedi Elif, gözlerindeki inanç parıltısıyla. “Her şeyin zamanla düzene gireceğine inanıyorum.”

Elif, “Sen odadan çıktıktan sonra uyuyakaldım ve bir rüya gördüm, biliyor musun?” dedi.

“Hayrolsun, inşallah.”

“Rüyamda annemin göğsünde ağlıyordum. 'Güçlü olmalısın, kızım,' dedi.”

“Annen de senin güçlü olmanı istiyor, Bahar. Kendini salarak aileni üzme, lütfen,” diyerek beni teselli etti.

Elif ile kısa bir süre daha konuştuk. Ancak günün yorgunluğu ve duygusal ağırlığı beni iyice bitkin düşürmüştü. Elif yanıma geldi ve, “Artık dinlenmelisin. Uyumak sana iyi gelecek,” dedi. Onun samimi sesi, içimdeki kasveti biraz olsun hafifletti. Elif’in tavsiyesine kulak vererek yavaşça gözlerimi kapadım. Üzerimi nazikçe örttü.

Bir süre sonra, gözlerim ağırlaştı ve derin bir uykuya daldım.

Sabah olmuştu ve günün erken saatlerindeydik. Elif’le birlikte karşılıklı kahvaltı yapıyorduk. Ağrılarım ara ara artıyor, belirli saatlerde ilaçlarımı alıyordum. Birden kapı çaldı ve bakımlı, sarı saçları sıkı bir topuz yapılmış bir kadın içeri girdi. Gözlerimiz buluştuğunda, onun kim olduğunu merak ettim. İnce çerçeveli gözlükleri, gözlerinin üzerine oturmuştu ve parlak mavi gözleri, gözlüklerinin arkasından parlıyordu. Kadın, nazik bir gülümsemeyle yanımıza yaklaştı ve kendini tanıttı.

“Merhaba, ben psikolog Aylin. Siz Bahar Hanım mısınız?” diye sordu, sesi yumuşak ve sakin bir tonda.

“Evet, benim,” dedim, biraz şaşkınlıkla.

Aylin Hanım, dikkatli bir şekilde karşıma oturdu. “Nasılsınız, Elif Hanım?”

Aylin Hanım’ın bu hitap şekli beni şaşırttı. Elif, “Teşekkür ederim, Aylin Hanım, iyiyim,” dedi. Ancak kafamda bir soru belirdi: Aylin Hanım, Elif’i nereden tanıyordu? İçimde bir merak uyandı.

Aylin Hanım, sakin bir sesle, “Bahar Hanım, enkazdan kurtarıldığınızı ve bu süreçte ailenizi kaybettiğinizi biliyorum. Öncelikle başınız sağ olsun. Umarım bir an önce toparlanırsınız. Size yardımcı olabilmek için buradayım. Ne zaman hazır olursanız, yaşadıklarınızı daha detaylı konuşabiliriz. Şu an sadece nasıl hissettiğinizi anlamak istiyorum,” dedi.

Gözlerim doldu, derin bir nefes alarak kendimi toparlamaya çalıştım. “Evet, annem ve babamı kaybettim. O anın şokunu hâlâ atlatabilmiş değilim. Her şey çok hızlı oldu ve ben sadece acıyı hatırlıyorum.”

Aylin Hanım, sakin bir tonla, “Bunları hissetmek çok doğal. Bu kadar büyük bir kayıp karşısında kendinizi nasıl hissettiğinizi anlatmanız, bu süreci anlamamıza yardımcı olacak,” dedi.

“Başımı salladım, ‘Acının üstesinden gelmek çok zor. Kendimi sürekli çaresiz ve yalnız hissediyorum,’ dedim.”

Aylin Hanım, başını sallayarak dinledi ve anladığını belirten bir ifade takındı. “Çok gergin görünüyorsunuz, Bahar Hanım,” dedi. “Şimdi biraz nefes egzersizleri yapmayı deneyelim. Bu, stres seviyenizi düşürmeye yardımcı olabilir.”

Derin bir nefes almamı, birkaç saniye tutmamı ve ardından yavaşça vermemi önerdi. Nefes tekniklerini gösterirken sesi son derece rahatlatıcıydı. Derin nefes aldıktan sonra gerçekten rahatladığımı hissettim.

“Bu egzersizleri her gün yaparak rahatlamaya çalışın,” dedi.

Sonra, duygu günlüğü tutmayı önerdi. “Her gün yaşadığınız duyguları yazmak, onların üstesinden gelmenize yardımcı olabilir,” dedi ve bana boş bir defter ile kalem uzattı. “Bu, kendinizi ifade etmenin ve duygularınızı serbest bırakmanın bir yolu olabilir.”

“Peki, duygularımı kelimelere dökmek içimde biriken stresi azaltmaya yardımcı olabilir mi?” diye sordum.

“Tebessüm ederek, ‘Evet, kesinlikle. Deneyin, bu süreçte kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır,’ dedi.”

Son olarak, duygusal açıdan zorlandığım anlarda ona ulaşabileceğimi söyledi. Bu sözler, içimde bir güven ve rahatlık hissi uyandırdı.

Aylin Hanım’a bakarak, “Gerçekten teşekkür ederim,” dedim, gözlerim dolu doluydu ve ağlamamaya çalışıyordum. “O kadar ihtiyacım var ki bu desteğe. Ailemi kaybettim ve bu süreçte Elif dışında kimsem yok. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Burada olduğum süre zarfında uğrarsanız çok sevinirim.”

Nazikçe başını sallayarak, “Elbette Bahar Hanım, bu sadece bir tanışma görüşmesi. Sizinle düzenli olarak görüşeceğiz,” dedi. Bu sözleri içimi biraz olsun rahatlatmıştı.

Enkazdan kurtulan ve bu konuda desteğe ihtiyacı olan kişilere ne kadar büyük bir yardım sağlandığını düşündüm. Gerçekten de takdire şayan bir iş yapıyorlardı. Herkesin kendine özel ihtiyaçlarını dikkate alarak, duygusal ve psikolojik destek sunuyorlardı. Bu çabalar, benim gibi pek çok kişiye umut ve güç veriyordur, eminim.

Aylin Hanım odadan ayrıldığında, Elif’in gözlerinin içine baktım. “Anlat, dinliyorum,” dedim.

Elif, “Ne anlatacağım ki, yok bir şey,” dedi.

“Elif, lütfen,” dedim.

“Aylin Hanım’la senin için ben görüştüm, destek vermesi adına. Onun çok düşünceli ve mesleğini severek yaptığı belli. Her şeyin daha iyi olacağına inanıyorum.”

“Teşekkür ederim, Elif. Bana o kadar çok iyiliğin dokunuyor ki, böyle arkadaşlar kaldı mı bilmiyorum. Gerçekten çok şanslıyım.”

Elif, elimi tutarak, “Her zaman yanındayım, Bahar. Birlikte başaracağız,” dedi.

Bir saat geçmişti...

Gece sessizdi, ama içimde kopan fırtınalar giderek büyüyordu. İlaçlar yalnızca kısa bir rahatlama sağlamış, şimdi ise ağrılar çok daha güçlü bir şekilde geri dönmüştü. Yatakta huzursuzca kıvranıyor, her hareketimde acının şiddetini daha fazla hissediyordum. Nefes aldıkça göğsümdeki baskı artıyor, bu da acıyı daha da derinleştiriyordu. Yanımda Elif uyuyordu; ne kadar yorgun olduğunu biliyordum. Tüm gün boyunca bana destek olmuş, gücünü benim için harcamıştı. Onu rahatsız etmek istemiyordum, ama acılarım gitgide dayanılmaz hâle geliyordu.

Birden nefesim sıkıştı. Göğsüm daralıyor, kalbim deli gibi atıyordu. Ne yapacağımı bilemedim. Elif’i uyandırmamak için direndim, ama içimdeki korku gitgide büyüyordu. Sanki boğuluyordum. Titreyen ellerimle hemşire çağrı butonuna uzanarak bastım. Artık başka çarem kalmamıştı.

Kapı açıldığında hemşire panikle içeri girdi ve gözleri hemen bana yöneldi. O an, sanki tüm oda üzerime çöküyordu. “Bahar Hanım, sakin olun. Derin nefes alın. Size yardımcı olacağım,” dedi. Ama nefes almak o kadar zordu ki. Ciğerlerime hava gitmiyordu, boğazım düğümlenmiş gibiydi. Gözlerim kararıyor, odanın ışıkları giderek soluyordu.

Hemşire hızla doktoru çağırırken, Elif uyanmıştı. Gözlerindeki paniği fark ettim. “Ne oluyor Bahar? Nefes alamıyor musun?” sesi korkuyla titriyordu. Ona cevap veremedim. Elimi uzatmak istedim ama gücüm kalmamıştı. Sadece gözlerimle ona bakabildim.

Hemşireler hızla oksijen maskesini getirdi. Yüzüme taktıkları anda soğuk hava ciğerlerime dolmaya başladı. Biraz rahatlamıştım, ama içimdeki korku hâlâ peşimi bırakmıyordu. “Bahar Hanım, derin nefes alın. Oksijen size iyi gelecek,” dedi hemşire. Zorlukla derin bir nefes aldım ve birkaç saniye içinde odadaki her şey yeniden netleşmeye başladı. Elif’in endişeli bakışları üzerimdeydi, fakat içimdeki o ağırlık hâlâ tamamen kaybolmamıştı.

Doktor hızla odaya geldi ve durumu değerlendirdi. “Bahar Hanım, panik atak geçiriyorsunuz. Sakin olun, size yardımcı olacağız,” dedi. Bana bir sakinleştirici verildi ve yavaşça rahatlamaya başladım.

Elif, gözyaşları içinde bana sarıldı. “Seni kaybetmekten çok korkuyorum,” dedi, sesi titreyerek. “Gerçekten çok korktum, Bahar. Her şeyin yoluna girmesini istiyorum.”

“Sakın ağlama,” dedim. “Zor zamanlar geçiriyoruz sadece; her şey yoluna girecek.”

O gece hem fiziksel hem de duygusal olarak yorucuydu. Ancak hemşirelerin ve doktorların hızlı müdahalesi sayesinde kriz atlatıldı.

Loading...
0%