@sedbus
|
Bayramımız mübarek olsun 💘 Oy ve yorumları unutmayın ___________________ Kan kokan eller bir çiçeği büyütmeye yeter miydi? Kalbinde sevginin varlığını unutan zalim, kuru toprağı yeşertmek için hangi duygusunu ayyuka çıkaracaktı? Belini sıkıca saran kollar adamın gücünün ufak bir kesitiydi. Karşısında ki adamın bir cevap beklediğinin farkındaydı. Ama adamın bilmediği ya da bilmek istemediği bir şey vardı. Sevgi veya aşk. Kalpte oluşabilecek her duygu deneme- yanılma yoluyla oluşabilir miydi? Gözlerini yerden kaldırıp adamın gözlerine çevirdi "Deneyemem Selim. Sen beni kaçırdın, polislerle başın belaya girmesin diye evlendin. Şimdi de gel normal insanlar gibi birbirimizi sevelim diyorsun. Ne değişti Selim? Sen hala benim alnıma silah dayayan adam değil misin?" Belinde ki elleri çözüp bir adım geriye çekildi genç kız. Yiğit Selim hala sessizdi. Ve onun gibi bir adamın sessiz kalmasını normal karşılayamıyordu Hüma. Adam ise karşısında ki kadının içindeki fırtınayı durdurması, kin öfke ne varsa kusması için zaman tanımıştı ona. Ama bu kadar zaman yeterliydi. "Benim nikahım, benim soyadım altındasın. Benden gidemezsin. Benden gidemezsen de bana kalırsın." Adamın dilinden düşürmediği 'ben'liği kadını yoruyordu. "Sadece bir kere Selim. Bir kere benim isteklerimi önemsemedin. Ben seninle savaşamam. Benim gücüm sana yetmez. Zaten bir süre sonra boşanırız sen de ben de hayata kaldığımız yerden devam ederiz." Merdanoğlu kıza yaklaştı. Sabır eşiği düşük biriydi. Hüma devam etti. "Senin bana olan duyguların aşk veya sevgi de değil Selim. Senin istediğin evde ki herkese olduğu gibi benim üzerimde de hakimiyet kurmak" Kız söylediklerinin bir kısmında haklıydı. Seviyordu Merdanoğlu hakimiyeti. Ama kızın atladığı bir şey vardı ki Hüma evde ki herhangi biri değildi. Genç kızın kafasında dolaşan olaylar farklıydı. Adama arkasını dönüp bahçeye bakan büyük pencereden dışarıyı izledi. Bahçesine dikilen çiçekler bile eline kan kokusu sinen adam tarafındaydı. Katilin çiçekleri gözyaşı ve kanla büyürdü. Sevgi- emek bilmezdi o çiçekler. "Bahçede ki çiçeklerin yerinde dün gece bir adamın cansız bedeni vardı Selim" Gözleri sanki hala o anı yaşar gibi bakıyordu bahçeye. Yiğit Selim eski yerini alıp kızın beline kollarını sardı tekrardan "O çiçekleri beraber büyüteceğiz. Senin saf sevgin yeşertecek onları, bana da onlara da iyi geleceksin." Hüma adama olmazları anlatmaktan yorulmuştu. Adam ise hala emir veriyordu. Belinde ki kollar daha da sıkı sardı kendisini. Hüma da sırtını adamın göğsüne yasladı. "Yoruldum Selim. Daha yolun başı beni bu kadar yorduysa. İlerisini düşünmek istemiyorum" Merdanoğlu karısının şalının üzerinden başını öptü. "Bana yaslan yavrum. Tüm yükünü benim omuzlarıma ver." İstese kızı zor kullanıp 'evlendik artık benimlesin, benim karımsın' diyebilir kızı yanında tutabilirdi. Gücü buna ve daha fazlasına haydi haydi yeterdi. Ama bunu istemiyordu Merdanoğlu. Hüma kendi isteğiyle kalsın, kendisine atacağı her adımı büyük bir hevesle atsın istiyordu. 33 yaşında adam nikahı altında ki karısının mavi gözlerinin ona bakarken parlamasını istiyordu. Ama hayatta her istediğini taştan suyu çıkararak alan adama bu sefer tüm kapılar kapalı görünüyordu. "Senin hayatın çok karanlık Selim" Kızın söyledikleriyle gözlerini yumup tekrar açtı "Ben de isterdim babamdan miras ev, arazi kalsın. Ama bana miras olarak soyadım ve bu hayat kaldı. Bunu değiştiremem" Sabrı bitmişti. Kızı kendisine çevirip gözlerine baktı. "Hayatımda konuşmadığım kadar konuştum Hüma. Bundan sonrası senin kararın." Kızın gözlerinde istediği cevabı arasa da mavi gözlerde yalnızca korku ve tedirginlik vardı. Başını anladım derce aşağı yukarı hareket ettirip merdivenlere yöneldi. Adamın kendisini salonda bırakıp gitmesiyle koltuğa çöktü Hüma. Gözleri masada kurulan yemeğe kaydı. Ardından kendisi de merdivenleri çıkıp ikinci katta ki odaya girdi. Tüm kıyafetleri üst katta olduğundan üzerinde ki kıyafetlerle girdi yatağa. Üst katta ki adam eve geldiğinden beri ilk defa bu kadar konuşmuştu kendisiyle. Hem de olumlu. Selimin kendisine aşık olduğunu düşünmüyordu. Aşk bu olamazdı. Aşk insanın alnına silah dayatmaz, tehditler savurdurmazdı. Aklında ki ikilemler, sesler bırakmıyordu ki uyusun. 'şimdi o güçlü kolların bizi sarmasıyla uyuyor olabilirdik Hüma, uykumuzun boynu bükük kaldı' Adamın karşısında sus pus olan iç ses şimdi ortaya çıkmıştı. Saatler ilerlemiş genç kız en son bayılma derecesine gelince uyuyabilmişti. Her ne kadar gece geç uyusa da sabahın ilk ışıklarıyla o da uyanmıştı. Üzerini değiştirmesi gerekiyordu. Yataktan kalkıp kapıya yöneldi Sessizce merdivenleri çıkıp üst katta ki odaya girdi. Odayı boş görmeyi beklemiyordu. Banyo da olduğunu düşünse de yanılmıştı. Hızlıca üzerini değiştirip salona indi. Mutfaktan gelen seslerle yönünü mutfağa çevirdi. "Günaydın Sevda teyze" "Günaydın kızım. Şimdi hazır olur kahvaltı" Dün akşam da bir şey yememişti ama aç değildi. "Yok Sevda teyze ben yemeyeceğim aç değilim. Selime hazırla sen." Yaşlı kadın ıslak ellerini kurularken konuştu. "Yiğit oğlum iki saat oldu çıkalı. Hem dün akşam da dokunulmamış yemeğe" Dün akşam aklına geldikçe nefesi daralıyordu kızın. "Aç değildik" Bu eve geldiğinden beri söylediği kaçıncı yalandı bu?" Yaşlı kadını mutfakta bırakıp salona geçti. Camdan görünen çiçeklere baktı. O çiçekleri büyütecek sabır ve cesaret kendisinde var mıydı? Yiğit Selim gibi bir adamı idare etmek zordu. Bir gün kendisini asla vazgeçilmez hissettirebiliyorken, diğer gün önemsiz hissettirebiliyordu. Camda ki gözleri, yanına gelen kadını ancak fark etti. "Beğendin mi çiçekleri kızım?" Gözlerini karşısında ki kadının gözlerine çevirdi. "Evet. Çok güzeller" Sevda hanım biraz daha yaklaşıp kızın ellerini tuttu. "Dün Yiğit oğlum bahçıvana senin için bahçeye çiçek ekmesini söyledi. Maşallah kızım Allah huzurunuzu bozmasın" Huzur? onların bozulmasından korktukları bir huzurları yoktu ki. Kadına yalnızca başını sallamakla yetindi. Genç adam karşısında oturan ağabeyine baktı. başını koltuğunun arkasına yaslamış gözlerini kapatmıştı. Doktor hayatlarına girdi gireli ağabeyinin hali hal değildi. "Abi" Merdanoğlu gözlerini açmadan konuştu. "Birkaç günlüğüne şehir dışına çıkacağım. Arabayı hazırlayın" Emir karşısında ki adamın Hümaya olan ilgisinin farkındaydı. Allah var mutlu da oluyordu. Temiz kızdı abisine iyi gelirdi. "Tamam abi söylerim çocuklara hazırlasınlar, nereye gideceğiz? Merdanoğlu doğrulup gömleğinin yakasını düzeltti. "Siz değil koçum, tek gideceğim" Bu bir kaçış mıydı? Yok yok Yiğit Selim Merdanoğlu kaçmazdı. Onu yıkabilecek bir şeyin varlığı bile sorgulanırdı. En azından Emire göre. Emir bakışlarını Yasire çevirdi. "Abi tek gitme, en azından ben ya da Emir gelsin seninle" Yasirin de konuşması boşaydı bunu iki adam da biliyordu da konuşuyorlardı işte. Merdanoğlu iki adamı da odada bırakıp eve gitmek üzere çıktı. "Abimin hali hal değil anasını satayım. Aşk insanı ne hale getiriyor bak gördün mü?" Yasir adamın dedikleriyle başını iki yana salladı. "Sana mı kaldı lan abinin aşkı?" Emir dikleşip öksürdü. "Abimi düşünüyorum oğlum ben" Yasir ayaklanırken konuştu "Lan oğlum yürü git seninle dedikodu yapmayacağım" Emir de ayaklanıp kapıya giderken elini Yasirin omuzuna attı. "Sen kızları bu numaralarla mı kandırıyorsun lan? Sert erkek" İki adam da itişe kakışa çıktı Holdingten. Yiğit Selim kendisine kapıyı açan yaşlı kadına ceketini uzatırken konuştu. "Şehir dışında olacağım. Bana bir valiz hazırlayıver Sevda hanım" Yaşlı kadın ceketi portmantoya astı. "Tamam oğlum" Kadın merdivenleri çıkarken tekrar konuştu. "Hüma kızım salonda" Merdanoğlu kadını duymazdan gelerek alt katta ki banyoya girdi. Ellerini yıkadığı sırada aynada ki aksine baktı. Dün sağında ki yastığa sinen kadının kokusu burnunda uyumuştu. Merdanoğlunu sinirlendiren reddedilmek değildi, onu sinirlendiren Hüma tarafından reddedilmekti. Ellerini kurulayıp salona geçti. Hüma koltukta oturmuş öylece dalgın dalgın yeri izliyordu. Kadına bakmadan hazır olan masaya geçti. "Yemeğe gel" Sesi uzak ve buz gibiydi. Hüma adamın ilk günlerde ki haline dönmüş sesiyle korktu. Ters düşmek istemediğinden ve acıktığından geçti masaya. Yemek yeniyordu ama ne Merdanoğlu ne Hüma masada değildi. Salona giren yaşlı kadın Yiğit Selime baktı. "Hazırladım valizini oğlum kapının önünde" Hüma geldiğinden beri ilk defa baktı adama. Valiz ne içindi? 'yakışıklı adamı kaçırttın Hüma. Kaçıyor adam bizden' Tekrardan önünde ki tabağa döndü. Kediyi merak öldürürdü. Yemeği biten adam kalkıp çıktı. Hüma da masayı toplayıp tekrardan koltuğa geçti. Sessiz kalacaktı. Gidene dur denmezdi ya canım. Merdivenlerden gelen sesle dikleşti. Selim gelip karşısında durdu. Üzerini değiştirmiş mavi gömleğini ve lacivert pantolonunu giymişti. Ayaklarını üst üste atmış koltukta oturuyordu. Her zaman ki gibi rahattı tavırları. "Gidecekmişsin" Kediyi merak öldürür demişti değil mi az önce? Aman demişse demişti. Adam ona her şeyi söylüyordu. Konuşmasını beklediği adam yalnızca başıyla onayladı. "Yarın İlyas seni evine bırakacak. Döndüğümde de diğer işlemleri konuşuruz" Diğer işlemlerden kastı boşanmaktı. Hüma duyduklarıyla yutkundu. Evine, yaşantısına geri dönecekti. Başını kaldırıp adama baktı. "Zaten istediğin de buydu. Özgürsün artık." Ayaklanan adam salondan çıkacakken hala susan kadına sırtı dönük son sözünü söyledi. "Tanıştığıma memnun oldum Hüma Erdem" Adamın kurduğu cümle boğazında kaldı. Yutkunamadı bi süre adam giderken kendisine verdiği soyadı da alarak gidiyordu. Kapının açılma sesiyle de adamın evden çıktığını anladı. Ayağa kalkıp üçüncü kata çıktı. Odada adamın parfümünün kokusu yayılırken içine derince çekti o kokuyu. Giyinme odasına geçip adamın kıyafetleriyle yan yana olan kıyafetlerine baktı. bir süre öylece durup izledikten sonra üst dolapta ki valizini aldı. Bu kadardı... Hüma, mutluluk kuşu demekti. Merdanoğlu o kuşu özgür bırakmış. Hüma kuşu da uçmaya hazırlanıyordu. Bölümde en sevdiğiniz kısım neresiydi? Görüşmek üzere 🧚🏻♀️ |
0% |