Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@sedeffa

ACI

 

Kırık bir gülüşle uyanmıştım bu güne, 22.yaşımın eşiğinde...
Bugün kaçmaya çalıştığım gerçek, sadece yatağımın değil, ruhumunda soğuk katranıydı. Düğüne gidemedim, gidemedim ama düğün sonrası bu minik kutlamanın yapıldığı mekanın önündeyim. Babamı hiç bu kadar mutlu görmedim. Onu böyle görmek beni mutlu etse de bir o kadar canımı yakıyor. Bana böyle güzel gülmedi. Sarılmadı, kokusunu içime çekemedim doya doya. Arkamda dağ gibi duran bir adam var diyemedim.

Ona beni hiç bırakma diyemedim.

Ağlamaktan gözyaşım kurudu bugün. Akmıyorlar, ama boğazımdaki yumru canımı yakıyor. Camla kaplı bu mekânda her şey göz önünde. İçim kan ağlarken, daha ne kadar izlerim bu mutluluk tablosunu diyorum ama adım dahi atamıyorum.

...

Telefonumun kaçıncı çalışı anımsamıyorum bile.
Artık soğuktan sızlar hâle gelen ellerimi montumun cebine soktum. Sırtımı yasladığım ağaçtan doğruldum. Son kez, mutlulukla dans eden babama baktım. Dokunmaya korkar gibi okşadığı saçı... Karşısındaki kadın yerine ben olmak istedim.

Neden beni sevemedin?

Neden hiç yoktum?

Bu soruları sorup durdum.

Sahil boyu yürümeye devam ederken buz kesmiş vaziyetteyim. Daldığım düşüncelerden çalan korna sesi ile çıkıyorum. Kafamı kaldırdığımda cam aralanıyor. Timuçin ile göz göze geliyoruz.

"Atlasana."

Siyah kıvırcık saçları, arabanın içine dolan sert rüzgarla daha çok karışırken, gözleri bana kenetleniyor. Seçebildiğim o iri siyah gözleri yorgun, uykusuz görünüyor.

Çalan telefonum ile bakışmamız bölünüyor. Cebimden çıkardığım telefonun ekranını buluyor gözlerim. Arayan Savaş...

Derin bir iç çekiyorum. Şuan hiç ama hiç sırası değildi. Aramayı reddederken bakışlarım hemen önümde duran Savaş ile kesişiyor o an. Kulağından hayal kırıklığı ile kaydırıyor telefonu ve birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapatıyor.
Tek istediğim buradan bir an önce uzaklaşmak.

Sessizce...

Bal rengi gözleri, öfkeli, karanlık… Önü uzun kahverengi saçları rüzgârın azizliğine uğruyor ve alnına düşüp gözlerinin bir kısmını kapatıyor. İnce dudaklarıysa düz bir çizgi halinde.

"Her yerde seni arıyorum." dedi sesi gizemini koruyan bir düzlükte, ancak içindeki fırtınayı hissettiriyordu.

"Ben..." cümlesini tamamlamaya çalıştım. Ancak koluma uzanan eli tüm sözleri boğdu.

"Hadi, gidiyoruz."

"Ne yapıyorsun?"

"Benimle geliyorsun." Ses tonu yükseliyordu. Her zaman ki gibi...
Gözlerim öfke ile ışıldadı. Hırsla kolumu çekip sert bir nefes verdiğimde sakin kalmaya çalıştım.
Hassas bir dönemde böyle bir mücadele...

Onunla hep zordu, hiç kolay olmamıştı ki...

"Benimle gel."

Elini uzattı.

"Gelecek misin? Gideyim mi?"

Timuçin'in sesi sakin kalma çabasını yerle bir etti.

"O orospu çocuğu ile giymeyeceksin!"

"Kiminle gidip gitmeyeceğime sen karışamazsın!"

Onun gibi bağırarak sarf ettim zehirli cümlelerimi. İçimdeki öfke babamla alakalıydı. Ancak Savaş, tüm bu öfkenin dışa vurum noktası oluyordu.

Timuçin'e doğru ilerledim.

"Güneş sana ne diyorum ben!"

Gür bir sesle kükrediğinde hemen arkamdaydı.

"Seninle gelmiyorum!"

Arabanın kapısına uzanan elim havada asılı kaldı. Beni geriye hızla çevirip, aynı hızla geri ittiğinde sırtım sertçe çarpıldı. Dişlerimi sıktığımda adeta burnumdan soluyordum. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Bal rengi gözleri ateş saçıyordu.

"Sana benimle gelmeni söyledim."

Sesi sertti. Nefesi alkol kokuyordu. İçerdi, severdi ama kendini de kaybederdi.

"Bana emir verme ve bana ne yapıp ne yapmamam gerektiğini söylemekten vazgeç."

"Şu aptalca inadın!"

"Asıl senin aptal inadın!"

Ellerimi göğsüne koyup hızla ittiğimde bir iki adım geriledi.

"Emir vermekten vazgeç Savaş. Her şey istediğin gibi olmaz. Şu istediğini alan şımarık tavrın canımı fazlasıyla sıkıyor!"

Bir kaç nefeslik zaman tanıyıp sesimin tonunu alçalttım. Ama bende ne sabır, ne de anlayış gösterecek hâl bırakmıştı.

"Bak ona," elimle beni arabada bekleyen Timuçin'i işaret ettim.

"beni bekliyor, bana alan tanıyor. Sorunuma burnunu sokmuyor. Dahil olmadan önce onayımı alıyor."

Bir adım ileri atıp gözlerinin içine baktım.

"İsterdim, beni anlayan sen ol isterdim ama biz, konuşmayı bile beceremedik."

Öylece baktı bana. Suçlu benmişim gibi. Tek bir kelime dahi etmedi.

Hayal kırıklığı içinde döndüm geriye. Bir kelime bekledim en azından.
Ama o kendinden ödün vermedi. Elim kapıya uzanırken son kez baktım.

Sessizlik, koca bir sessizlik...

Arabada yerimi aldığımda açık olan camdan, hareket etmeden önce duyduğum son söz "Doğum günün kutlu olsun." oldu.

Kalbim acıyla kasılırken, aldığım her nefes içimi yaktı.

...

Belki de adını savaş koyduğumuz için çalkantılıydı her şey. O hep savaş istedi, ben ise sadece güneş olmak. Ama ne mümkün, savaşın içinde güneş kaybolup gitti.

...

İstanbul gecelerinin soğuk yalnızlığında arabamız sessizce ilerliyordu. Camdan dışarı bakarken gözlerim zaman zaman nemleniyordu. Bir yanda geçmişin hüzünlü yükü, bir yandan geleceğin belirsizliği...

Timuçin'in yanında, içimdeki fırtınaya rağmen bir nebze olsun sükunet bulmuştum.



 

 

Loading...
0%