@sedeffa
|
BİTİK
Gözlerimi zorla açmıştım bu yarım güne. Odam karanlık ve sessizdi. Etrafımda bir ağırlık, adeta yorgunluğun kendisi gibi hissediliyordu. Ayaklarımı yerden kaldırmak zordu, sanki demirden bir yük taşıyor gibi… Ellerimi ve yüzümü soğuk su ile uzunca yıkadım. Ellerime uzanan bakışlarım kısa bir an duraksattı beni. Kum torbasını yumruklamaktan harap olan ellerimin parmak boğumları morarmıştı. Sızı vardı ama canımın yanması umurumda bile değildi. Hatta sadece canımın yanmasını istiyordum. Düşündüğüm tek şey bedenimde hissettiğim sızı olmalıydı. Acı düşünceleri uzak tutardı. Derin bir nefes alıp aynaya baktım. Gözlerimdeki hüsranı ve omuzlarımdaki yükü gördüm. Soğuk su beni hafifletmedi, sadece içimdeki sis perdesini biraz daha kalınlaştırdı. ... Yol boyunca ikimizde sessizdik. Ara sıra atıştıran yağmur, sanki bir an ruhumdaki acıları da akıtır gibi oldu. Ama bir an, sonra acılara yakılan bir ağıt oldu. "Seninle içeri gelebilir miyim?" Suratına kısa süre baktım. Yüzünde patlattığım yumrukların morlukları vardı. Kaşı ve dudağı patlaktı. Yara kabuk bağlamıştı. Şiş gözleri ise yorgunluğunun izlerini taşıyordu. Ona kırgınım halâ. Zaman zaman öfke ağır bassa da kırgındım, kızgındım. Timuçin koltuğa oturmuş, gözleri derin bir yorgunlukla parlıyordu. Sanki yaşadıklarımızın ağırlığı ruhunu sarmış gibiydi. Bakışları benimkilerle kesişti, adeta içsel bir çekişme ve bilinmeyen bir gelecek bulanıklaşıyordu gözlerinde. "Ne var?" Diye sordum sonunda. "İyi misin?" Bu soru, yaşadığımız olayların yarattığı kaosun bir yansımasıydı. Ruhsuzca sırıttım. Bu sırıtış içimdeki derin karmaşayı yansıtıyordu. "Çok garip. Biz birbirimize iyi misin diye bile sormayan insanlardık. Aramızda sessiz bir anlaşma vardı. Ama puf... bir anda değişti. Nasılım bilmiyor musun gerçekten?" "Bende nasılım bilmiyorum. Bu olanlar, her şey bir anda oldu. Neyi doğru ne yanlış yapıyorum onu bile bilmiyorum. Karmaşık. Sende bende..." Oturduğu yerden kalktı, ağır ağır yaklaşırken, gözleri derin bir arayışın içinde kaybolmuş gibiydi. "İstediğin ne Güneş? " Belki de bu soru geleceğin belirsiz yollarında kaybolmuş bir ruhun istikametini bulma çabasını yansıtıyordu. "Bunu bildiğini sanıyorum." Derken, kelimeler arasında yatan derin anlamların üzerinde dolaşıyordum. Derin bir nefes alırken gözleri bir kaç saniyeliğine kapandı. Sonra o yorgun siyah gözleri tekrar buluştu gözlerimle. "Onun dahil olmasını istemiyorum. Kalbinin kırılmasını istemiyorum." Gelecekteki acıyı hisseder gibi… "Benim bilmediğim ne biliyorsun?" "Annenin hayatına asla dahil olmayacağını." Acıyla harmanlanmış bir tebessüm yolladım. "İstediğim bu değil zaten. Biliyorum, ne onun için ne benim için mümkün. Derin bir nefes aldığımda sakindim ve de öyle kalmalıydım. Ben o küçük kız çocuğu değildim artık. Ağlayıp bir şeyleri yoluna koymayı bekleyemezdim. Devam ettim. "Beni korumak için bağlantı kurduğuna göre bir kalbi var ve ben o kalbi parçalamak istiyorum. Şafak buraya gelecek." "Bela istiyorum diyorsun." Sessiz kaldım. "Umarım bu işin sonu kötü bitmez." diye mırıldanırken acı doluydu o bakışlar. Gözlerimi kaçırıp boşluğa baktım. "Baya karamsarsın." "Gerçekleri daha net görüyorum diyelim. Çok sayıda soğukkanlı avladık. Çok hikayeler dinledim. Gördüm, yaşadım, savaştım. Bildiğim tek şey ne biliyor musun? Bir vampirin olduğu ortamda ölümün kaçınılmaz olduğu." Gözlerimi ona çevirdim. Tezgahta olan ellerimin üzerine ellerini bastırdı ve bana yaklaştı. "Bunu aklına kazı ve toz pembe masallardan sıyrıl. Gerçek masallar kanlı biter." "Ben mutlu sona inanan insanlardan hiç olmadım. Gerçeklerin farkındayım. Ama ben senin gibi sonucunu, sonunu düşünmüyorum." "Düşünmelisin." diye fısıldarken yanağını yanağıma yasladı. "Düşünmek delirtici. Derken ellerimi kurtardım. "Yapmaya çalıştığın şeyi yapma." Bir eli yanağımı kavradı. "Yapma. Bunu bize yapma. İzin ver." Dudakları boynuma değerken derin bir nefes çekti. Kaybetmekten korkar gibi uzunca bir süre… "İzin ver seni koruyan ben olayım. Seni tüm bu yaşananlardan uzak tutayım." Kısa bir sessizlik... "İstesem de uzak kalmayacağımı biliyorsun." Biliyordum. Alnını alnıma yaslarken gözleri sımsıkı kapalı ve kaşları çatıktı. "Biliyorum ve nefret ediyorum." "İşler daha fazla karışmadan ona ulaşmamı sağla." Geri çekilip aramıza mesafe koyduğunda, kurduğu tüm kelimelerin havada asılı kaldığını anladı. "Her ne yapmayı planlıyorsan tam karşında olacağım. Normal düşünemiyorsun. O zaman senin yerine ben düşünürüm. Aklın başına gelip toparlanana kadar gözüm üstünde Güneş." O gece hastanede yaşananlar bir muammaydı. Tedirgindi. Ensemden ayrılmayacaktı. Timuçin geriye dönüp ilerlemeye başladı. Koridora gidip montunu eline alırken kolundan yakaladım. "İnan karşımda olmak istemezsin. " "Seni korumak için ne gerekiyorsa yaparım. Zarar görmene izin vermeyeceğim." Eli kapıda bir an duraksadı ve gözleri kısa bir an bana çevrildi. Ama tek kelime etmeden çıktı gitti. ... Elime kağıt ve kalemi aldım. 'Yazmak iyi geliyor' demişti Elâ. 'Sanki dertleşmek gibi. İçini dökmek iyi hissettiriyor. Kaçtığın her şey orada… İster sakla, ister yırt at ama yaz.' Yazdım. Sessiz çığlıklarımı susturmak istediğim zamanlarda hep yazdım. Öz annem için yazdım. Bir isyan, iç döküş…. Daha küçüktüm. Her şey toz pembeydi. Güzeldi. Ta ki annem gidene dek… Öldü dedi babam. Ölüm nedir bilmiyordum ki... Gelmeyecek artık dedi. Hiç gelmeyecek. Dediler artık gökyüzünde. Çok, çok uzakta ama seni görüyor. Sevgili gerçek annem; belki her şey daha farklı olurdu sen beni bırakmasaydın.
|
0% |