Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@sedeffa

 

BİTİK

 

Gözlerimi zorla açmıştım bu yarım güne. Odam karanlık ve sessizdi. Etrafımda bir ağırlık, adeta yorgunluğun kendisi gibi hissediliyordu. Ayaklarımı yerden kaldırmak zordu, sanki demirden bir yük taşıyor gibi…

Ellerimi ve yüzümü soğuk su ile uzunca yıkadım. Ellerime uzanan bakışlarım kısa bir an duraksattı beni. Kum torbasını yumruklamaktan harap olan ellerimin parmak boğumları morarmıştı. Sızı vardı ama canımın yanması umurumda bile değildi. Hatta sadece canımın yanmasını istiyordum. Düşündüğüm tek şey bedenimde hissettiğim sızı olmalıydı. Acı düşünceleri uzak tutardı.

Derin bir nefes alıp aynaya baktım. Gözlerimdeki hüsranı ve omuzlarımdaki yükü gördüm. Soğuk su beni hafifletmedi, sadece içimdeki sis perdesini biraz daha kalınlaştırdı.

...

Yol boyunca ikimizde sessizdik. Ara sıra atıştıran yağmur, sanki bir an ruhumdaki acıları da akıtır gibi oldu. Ama bir an, sonra acılara yakılan bir ağıt oldu.
Çok garipti. Daha bir kaç gün öncesine dek yaşarken bir anda yok oluyordu ruhun. Ve bedenin toprağa giriyordu. Levent… Bir ruh yitip gitti. Genç bir beden bu dünyadan göçüp gitti.
Mezarlıktan çıkıp eve varana dek sessizlik devam etti. Timuçin'de en az benim kadar bitikti. Araba durduğunda girdiğim transtan çıkıverdim bir anda. Oysa ki yol hiç bitmesin istedim.

"Seninle içeri gelebilir miyim?"

Suratına kısa süre baktım. Yüzünde patlattığım yumrukların morlukları vardı. Kaşı ve dudağı patlaktı. Yara kabuk bağlamıştı. Şiş gözleri ise yorgunluğunun izlerini taşıyordu. Ona kırgınım halâ. Zaman zaman öfke ağır bassa da kırgındım, kızgındım.
Ama öyle bir psikolojideyim ki duygularımı yansıtmaya bile gücüm yok. Yorgunum. Sanki hislerimin üzerine bir duvar örülmüş ve o duvarı yıkmamı gerektirecek güç beni aşırı yoracak. Ve ben çabalamak istemiyorum. Yıkmaya uğraşmak istemiyorum. Sadece durmak istiyorum. Kavgasız ve gürültüsüz bir şekilde, sadece durmak…
Yaptığım şeyden pişmanlık duyarken bir şey söyleyemedim. O an kendimi kontrol edememiştim.
Cevapsız kalıp çıktığımda peşimden indi. Eve girdik. Montu ve çantayı asıp içeri girdim. Mutfağa geçip kahve için ısıtıcıya su koydum ve tezgaha yaslanıp beklemeye başladım.

Timuçin koltuğa oturmuş, gözleri derin bir yorgunlukla parlıyordu. Sanki yaşadıklarımızın ağırlığı ruhunu sarmış gibiydi. Bakışları benimkilerle kesişti, adeta içsel bir çekişme ve bilinmeyen bir gelecek bulanıklaşıyordu gözlerinde.

"Ne var?" Diye sordum sonunda.

"İyi misin?" Bu soru, yaşadığımız olayların yarattığı kaosun bir yansımasıydı.

Ruhsuzca sırıttım. Bu sırıtış içimdeki derin karmaşayı yansıtıyordu.

"Çok garip. Biz birbirimize iyi misin diye bile sormayan insanlardık. Aramızda sessiz bir anlaşma vardı. Ama puf... bir anda değişti. Nasılım bilmiyor musun gerçekten?"

"Bende nasılım bilmiyorum. Bu olanlar, her şey bir anda oldu. Neyi doğru ne yanlış yapıyorum onu bile bilmiyorum. Karmaşık. Sende bende..."

Oturduğu yerden kalktı, ağır ağır yaklaşırken, gözleri derin bir arayışın içinde kaybolmuş gibiydi.

"İstediğin ne Güneş? " Belki de bu soru geleceğin belirsiz yollarında kaybolmuş bir ruhun istikametini bulma çabasını yansıtıyordu.

"Bunu bildiğini sanıyorum." Derken, kelimeler arasında yatan derin anlamların üzerinde dolaşıyordum.

Derin bir nefes alırken gözleri bir kaç saniyeliğine kapandı. Sonra o yorgun siyah gözleri tekrar buluştu gözlerimle.

"Onun dahil olmasını istemiyorum. Kalbinin kırılmasını istemiyorum." Gelecekteki acıyı hisseder gibi…

"Benim bilmediğim ne biliyorsun?"

"Annenin hayatına asla dahil olmayacağını."

Acıyla harmanlanmış bir tebessüm yolladım.

"İstediğim bu değil zaten. Biliyorum, ne onun için ne benim için mümkün.
Ama ben yılların hesabını sormak istiyorum. Nefretimi kusmak, canını yakmak... Yüz yüze gelmeden de olsa bunu yapmak istiyorum."

Derin bir nefes aldığımda sakindim ve de öyle kalmalıydım. Ben o küçük kız çocuğu değildim artık. Ağlayıp bir şeyleri yoluna koymayı bekleyemezdim. Devam ettim.

"Beni korumak için bağlantı kurduğuna göre bir kalbi var ve ben o kalbi parçalamak istiyorum. Şafak buraya gelecek."

"Bela istiyorum diyorsun."

Sessiz kaldım.

"Umarım bu işin sonu kötü bitmez." diye mırıldanırken acı doluydu o bakışlar. Gözlerimi kaçırıp boşluğa baktım.

"Baya karamsarsın."

"Gerçekleri daha net görüyorum diyelim. Çok sayıda soğukkanlı avladık. Çok hikayeler dinledim. Gördüm, yaşadım, savaştım. Bildiğim tek şey ne biliyor musun? Bir vampirin olduğu ortamda ölümün kaçınılmaz olduğu."

Gözlerimi ona çevirdim. Tezgahta olan ellerimin üzerine ellerini bastırdı ve bana yaklaştı.
Su kaynamaya devam ederken, belki de buharlaşan duygularımızdı.

"Bunu aklına kazı ve toz pembe masallardan sıyrıl. Gerçek masallar kanlı biter."

"Ben mutlu sona inanan insanlardan hiç olmadım. Gerçeklerin farkındayım. Ama ben senin gibi sonucunu, sonunu düşünmüyorum."

"Düşünmelisin." diye fısıldarken yanağını yanağıma yasladı.

"Düşünmek delirtici. Derken ellerimi kurtardım.

"Yapmaya çalıştığın şeyi yapma."

Bir eli yanağımı kavradı.

"Yapma. Bunu bize yapma. İzin ver."

Dudakları boynuma değerken derin bir nefes çekti. Kaybetmekten korkar gibi uzunca bir süre…

"İzin ver seni koruyan ben olayım. Seni tüm bu yaşananlardan uzak tutayım."

Kısa bir sessizlik...

"İstesem de uzak kalmayacağımı biliyorsun." Biliyordum.

Alnını alnıma yaslarken gözleri sımsıkı kapalı ve kaşları çatıktı.

"Biliyorum ve nefret ediyorum."

"İşler daha fazla karışmadan ona ulaşmamı sağla."

Geri çekilip aramıza mesafe koyduğunda, kurduğu tüm kelimelerin havada asılı kaldığını anladı.

"Her ne yapmayı planlıyorsan tam karşında olacağım. Normal düşünemiyorsun. O zaman senin yerine ben düşünürüm. Aklın başına gelip toparlanana kadar gözüm üstünde Güneş."

O gece hastanede yaşananlar bir muammaydı. Tedirgindi. Ensemden ayrılmayacaktı.
Mavi o vampirle dosttu. Ama ne kadar yakındı bilemiyorum. Ne olacak bilmiyorum. Ama Mavi ile karşılaşmayı bekliyorum.

Timuçin geriye dönüp ilerlemeye başladı. Koridora gidip montunu eline alırken kolundan yakaladım.

"İnan karşımda olmak istemezsin. "
Gözleri yeşilliklerimle buluştu. İlk defa bu kadar netti.

"Seni korumak için ne gerekiyorsa yaparım. Zarar görmene izin vermeyeceğim."
Kolunu kurtarıp kapıyı açtı. "İstemesen de dahil olacaklar."

Eli kapıda bir an duraksadı ve gözleri kısa bir an bana çevrildi. Ama tek kelime etmeden çıktı gitti.

...

Elime kağıt ve kalemi aldım. 'Yazmak iyi geliyor' demişti Elâ. 'Sanki dertleşmek gibi. İçini dökmek iyi hissettiriyor. Kaçtığın her şey orada… İster sakla, ister yırt at ama yaz.'

Yazdım. Sessiz çığlıklarımı susturmak istediğim zamanlarda hep yazdım.

Öz annem için yazdım. Bir isyan, iç döküş….

Daha küçüktüm. Her şey toz pembeydi. Güzeldi. Ta ki annem gidene dek… Öldü dedi babam. Ölüm nedir bilmiyordum ki... Gelmeyecek artık dedi. Hiç gelmeyecek. Dediler artık gökyüzünde. Çok, çok uzakta ama seni görüyor.
Çocukluk aklı işte. O zamandan sonra hep gökyüzüne bakıp annem gibi uçacağım günün hayalini kurdum.
O gidince çok şey değişti ama. Artık aynı masaya oturup yemek yiyemeyecektik. Annem gitti ya onunla babamda gitti. Artık bana masal okuyamayacaktı. Saçlarımı taramayacak, parka götüremeyecek, düştüğümde kaldıramayacaktı.
Naz yapamayacaktım artık ona. Kollarına sarsın sevgi versin diye ağlamayacaktım.
Şimdi böyle yazıya döktüğüme bakma. Okuyup geçeceksin. Ama bunları yaşayan o çocuk halâ hatıralarda kafeste. O kafesten çıkamıyor ve acı çekiyor. Aldığı her soluk canını cayır cayır yakıyor, bil.
Çok erken büyümek zorunda kaldım ben. Bu acı vericiydi. Ağlaya ağlaya aldım masal kitaplarını elime. Hepsinde annem vardı. O anılar zihnimde avuttum kendimi. Gece lambam hep açıktı. Sanki annem gelip kapatacakmış gibi... Gelmeyeceğini bile bile bekledim. Gün doğardı,lamba halâ yanardı, ben ağlardım.
Kendi kendimi avutmaya çalıştığım gün büyüdüm.
O yemek masasında tek başıma yemek yerken büyüdüm.
Parkta sallanırken ardımda beni izleyen bir anne hayali kurarken büyüdüm. Düştüğümde elimden tutan bir annem yoktu artık. Kendi kendime ayağa kalktığım gün büyüdüm.
Kendimden başka kimseye ihtiyacım olmayacaktı. Olursa canım yanardı. Çünkü herkes bir gün giderdi. Öyle büyüttüm kendimi.
Hüzün hiç terketmiyordu beni. Anılar acı veriyordu. Tam olarak mutlu olamayacağımı anladığım gün büyüdüm. Geçer dedim. Geçer. Geçmedi. Yara sadece kabuk bağladı. Ve ben izin verdim kanadı, tekrar kabuk bağladı, tekrar kanadı.
Hatıralar kabuk bağlamış yaralardır. Zaman zaman gelir aklına. Sen izin verdiğin müddetçe kanar. Döngü böyle devam eder işte.
Zihnim bulanık. Zihnim karmaşık. Zihnim cehennem. Ben ruhu çürümüş yapraklarla kaplı, zihni daima dumanla kaplı, tek mevsimi sonbahar olan o kızım. İsmim Güneş ha. Ne komik. Oysa benim ruhum hep ay ışığı altında gece. Güneş ya ismim; ben gece kadar karayım.

Sevgili gerçek annem; belki her şey daha farklı olurdu sen beni bırakmasaydın.
Belki, belki, belki...
Hayalini kurabiliyor musun biz nasıl olurduk?
Ben kuramıyorum. Sana mı benziyorum yoksa babama mı? Bilmiyorum.
Öğrendiğimden beri hayal etmek istiyorum ama nasıl bir şeye benzediğinizi bilmiyorum ve nefret ediyorum.
Beni koca bir yalanın içine hapsettiğin için senden nefret ediyorum.
Karanlıktan uzak tutmak için gönderdin beni ha? Ben hep karanlıktayım. Beni uzak tuttuğunu sanırken bak yakalandım.
Şimdi ne istiyorum biliyor musun?
Beni korumak için yaptığın her şey boşa gitsin istiyorum. Yıllarca boşuna çabalamış ol. Pişman ol istiyorum.
Son nefesimi uzak tutmaya çabaladığın şey ile vereyim istiyorum.
Kaçırdığın kaderimden olsun ölümüm istiyorum.
Ben acı içinde öleyim, sende acı içinde öl istiyorum.
Yaşayamadığımız bir hayat, sana bir kez bile anne bile diyemeyişim zihninde...
Seninle bir kez bile göz göze gelmeyeceğiz. Elini tutamayacağım.
Hiç sarılamayacağız. Kokunu bilmiyorum. Sıcaklığını, şefkatini...
Ölürken sıcaklığını hissetmek isteyebilirim, sende isteyebilirsin ama bu olmayacak.
Biz seninle hiç kavuşmadan öleceğiz. Önce ben belki. Sonra sen.
İstesek bile olmayacak. Senden nefret ediyorum. Senden bütün kalbimle nefret ediyorum.
Sana ulaşan tek şey yazdıklarım olacak. Bir iki video belki. Bir kaç resim.
Benim olanların bir kısmı sende olacak. Bakacaksın, okuyacaksın. Sana ulaşacak. Ama biz asla yan yana gelmeyeceğiz. İzin vermeyeceğim. Çünkü istediğim bu. İstediğin bu. Yıllar geçti zaten. Nasıl geçtiyse öyle de devam edecek.
Canım yanacak ya benim. Seninde canın yanacak. Daha fazla.
Çünkü sen beni tanıyacaksın. Ama ben senin yüzün dahi göremeyeceğim.
Sen benim düşüncelerimde silik bir hayalet olarak kalacaksın. Ben senin rüyalarına dahil olacağım. Yüzüm silinmeyecek zihninden.
Eline ulaştırdığım anılarımla son bulacak her şey. Sen bana veda etmedin. Ama ben sana böyle bir elveda bırakıyorum.
Hoşça kal hiç tanımadığım annem. Merhaba ve elveda… Kızın Güneş…

 

Loading...
0%