Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@sedeffa

ES

 

 

Yaşadıklarım var, yaşanmışlıklarım… Ama yaşayamadığım da çok şey var.
Acı içinde olan bir insan dünyaya farklı bir gözle bakan insandır. Kayıplar insanı insan yapar.
Acılar, hayal kırıklıkları, yenilen kazıklar... Sırtında birçok bıçak izi var. Gözlerinde sönen ışıklar...
Bedeninde geçmişe ait olan geçmemiş izler; onlardan ruhunda da var.

 

Sis etrafımı sararken, önümü göremiyorum. Sonra bir gölge beliriyor. Bana gülümsüyor. Tek görebildiğim o korkunç gülüş. Işığın sonunda...
Ellerimi kaldırıyorum. Uzandım sanki. Evet, uzattım elimi. Ama hissedemedim. Elini tuttum. Seçemedim. Hissedemiyorum. Ama ellerim yerdeydi. Ve her şey bir anda kayıp gitti.

"Güneş?"

Sesle birlikte bedenimi hissettim, gözlerimi araladım.

"Güneş. Güneş beni duyuyor musun?"

Derinden gelen ses boğuktu. Anlamaya çalıştım.

"Güneş?"

Endişeli sesin sahibi, Timuçin… Bulanan midemle öğürdüm.
Yavaş yavaş kendime gelirken üşüyor ve titriyordum. Etrafa bakıp bulunduğumuz konumu anlamaya çalıştım. Klozetin önüne çökmüştük.
Timuçin'in bir eli ensemdeydi. Tekrar öğürdüm. Kafam dumanlıydı. Benenim perişan. Kusmaya başlarken sanki içimden söküp atılan ruhumun bana ağır gelen tortusuydu.

"Ne yaptın sen kendine!"

Boğuk ses. Geriden gelen yankılı ses. Cevapsız, cevapsız... Başım feci şekilde dönüyordu. Çınlayan kulaklarımda sesleri algılamama en büyük engeldi. Gözlerimi açamayacak kadar kendimden geçmiş ama soğuğu hissedecek kadar kendimdeydim.
Bedenim havalandı. Sıkıca kavrandım. Yüzüme soğuk sular çarpılırken itiraz etmek için açtım ağzımı ama dudaklarımdan anlamsız homurtular döküldü.
Sonra hatırladığım tek şey bedenimi saran yumuşaklık ve beni inine çeken karanlıktı. Sıcak, sessiz ve ıssız karanlık…

...

Sis bulutu karanlığa sızarken kapkara görüşüm yerini beyaza bırakıp aydınlanmaya başlıyordu usulca. Sonra bedenimi hissettim. Ardından sesi. Gözlerim bir ton ağırlıkta gibiydi ve uğraşlarım sonuçsuz kaldı. Kıpırdanmaya çalıştım ama hissettim. Oynayan tek şey parmağımdı. Seslenmek için ağzımı araladığımda doğru düzgün bir kelime çıkmadı ağzımdan. İçimden kendime bir küfür savurarak homurdandım. Uyku ile uyanıklık arasında o evredeydim.

"Alkol komasına girmek istiyorsan durma içmeye devam et."

Ses gittikçe yükselerek doldurdu kulaklarımı. Bıkkınca soluduğunu işittim. Etrafımda volta attığına emindim. Ayak sesleri durmuyordu.

"Çözüm mü bu? Unutturacak. Nereye kadar? Düşüncelere son verecek. Peki ya sonrası? "

Sessizlik. Konuşmaya zorladım kendimi. Dilimde biriken acı tat.

"Ya sonrası?" Sert ve öfkeli sesi...

Homurdandım. Kelime kurmaya çabalarken büyük bir güç sarf ettim. Sussa olmaz mıydı? Lanet olası susmalı ve beni rahat bırakmalıydı.

"Duyduğunu biliyorum."

Gözlerimi zar zor araladığımda anında geri kapandı ve ben beni içine çeken o güce karşı koyamadım.
Ağzımdan zar zor çıkarttığım kelimelerden sonra sızdım.

"Siktir git."

...

Dengesiz. Bu kelime tam da hissettiklerimi özetliyor. Bir anı diğerine bağlamak, duygu değişimimdeki ani geçişlere ayak uydurmak zor… Sırtımı soğuk duvarın yüzeyine yasladım. Timuçin, elindeki içkileri lavaboya boşaltırken ona odaklandım. Sigaramdan derin bir nefes çekip ağır ağır üfledim. İçimden yükselen hafif bir gülümseme, bu duruma ironik bir tepkiydi. Elindeki son şişeyi açarken kısa bir an göz göze geldik. İçsel dünyası bir savaş alanıydı; benim ki gibi. Ama duygularımızla baş etme yöntemlerimiz farklıydı. Sigara dumanı dudaklarımdan sızarken, bakışlarımı kaçırıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Ah, bu hali beni istemsizce gülümsetiyordu. Ne söyleyebilirdim ki bu karmaşık duygular içinde?

Başını tavana kaldırıp, sabır dileyen bir bakışla bir süre öylece durdu. Bense ağrıyan başımı ovuştururken yorgun bir şekilde soludum.

"Bebek miyim ben be?’’ Dediğimde, cevapsızdı. Sigarayı klozete atıp sifonu çektim. Timi boş şişeyi diğerlerinin yanına iliştirdi.

"İçmek istesem gider alırım. Gider içerim. Çözüm mü?" Cevapsız.

Çıkışa yöneldim. Onu ardımda bırakıp salona yöneldim. Her yanım ağrıyordu ve deliler gibi acıkmıştım. Koltuğa oturmadan çalan kapıyla iki adım attım atmadım…

"Yiyecek bir şeyler söylemiştim." Dediğinde olduğum yerde kaldım. Kapıyı açan Timuçin oldu.

"İstediklerin abi."

"Sağol kardeşim, eyvallah."

Elinde poşetlerle mutfağa girdi. Tezgaha bıraktı ve çaydanlığın altını kıstı.

"Hadi gel."

Dünden hazır kalktım hızla. Poşeti alıp açarken simit kokusunu içime çektim. Pohaça ve çörekte vardı.
İki servis tabağı çıkardım ve çatal bıçak aldım. Timi çayı kupalara doldururken bende buzdolabına yöneldim. Bir kaç kahvaltılık çıkarıp hızla domates dilimledim.
Ardından masaya yerleştirdim.
Sonra hızla sandalyeye kurulup simitten bir ısırık aldım. Çatalı domatese batırdığımda Timi konuşmak için ağzını aralamıştı.

"Çok açım sonra konuşalım."

"Şeker nerede diye soracaktım."

...

 

Gün televizyon başında oyun oynarken geçti, zaman hızla aktı. Akşam oldu ve biz sessizleştik. Yok saydığımız her şey akşamla birlikte geri geldi.

Loş ışık altında yemeğimizi yiyorduk. Sessizdik ikimizde. Ortaya kelime yığınları devrilecekti. Peki ilk lafı atan kim olacaktı?
Gerçeklerden kaçıp saklanamayacaktım. Sadece bir es verdim ve mola bitti.

"O hastanede ne oldu?"

Mola Timuçin içinde bitmişti anlaşılan. Salatamdan bir çatal alıp yemeye başlarken yorgunca homurdandım.

"Güneş bana bak."

Bakışlarımız buluştu. Siyah gözleri şefkat ile bakıyordu. Gözlerimi hızla ayırdım. Salatayı çatalla eşelerken konuşmaya başladım.

"O vampir…"

Çatalı bıraktı ve ellerini masaya dayarken gözlerini gözlerime kenetledi.

"bir hayat kurtardı Timuçin."

Beni pür dikkat dinlerken ağzımdan dökülecek bir kaç kelimeye muhtaçtı ve bu benim hoşuma gidiyordu. Benden gerçekleri saklamasını hala sindiremiyordum ve ondan gizlediğim her detay beni az da olsa tatmin ediyor, dinginleştiriyordu. Sakladıklarının acısını her fırsatta çıkarmak istiyordum.

"Bunu zaten söyledin."

"Orada yalnız değildi işte."Derken çatalı bıraktım elimden.

"Orada ondan başka vampir yoktu."

"Bir vampir olduğunu söylemedim."

"Seni gördü mü?" Gözleri endişe içinde parladı.

"Evet."

"Seni tanıyor mu?"

"Kısa bir konuşmamız oldu."

"Çok güzel." diye homurdanırken bir eliyle çenesini sıvazladı. Gergindi.
Elleriyle saçlarını geriye atarken derin bir nefes alıp verdi.
Geriye yaslanırken rahat görünmeye çalışıyordu. Ama içindeki kargaşayı benden saklamaya çalışması komikti. Bende geriye yaslandım ve rahatça yayıldım.

"Devam et."

Gözlerimi devirip kollarımı birbirine bağladım.

"Daha ne? Yeterli değil mi? Sana tek kelime etmem dedim ama bak..."

"Güneş."

"Bu kadarı ile avun. Çünkü onu ifşa etmeyeceğim."

Ayağa kalktığımda o da benimle birlikte ayaklandı.

"Neden?"

"Bir neden yok."

Bir neden vardı. Hatta birkaç neden…

Bir vampirin dostu olması onu açık hedef haline getirmeyecekti. Beni bulacaktı. Bulacaktı biliyorum. O benim Şafak'a ulaşmamın anahtarıydı. Olay onunla büyüyecek ve Timuçin benim için kurallarını yıkacaktı.

"Bir nedeni var." Bal gibi biliyordu.

Koltuğa oturup kanallarda gezinmeye başladım. Hemen yanıma gelip oturdu.

"İntikam isteyecek."

Atmosfer ağırlaşmıştı. Sessiz kaldım. Bir belgesel kanalında durdum sonra.

"Duydun mu?"

"Duydum."

Sakin tavrım onu sinir ediyordu. Gülüşünden anladım. Kontrolünü kaybetmemek için derin bir nefes aldı.

"İstediğini vermeyeceğim. Beni öfkelendiremeyeceksin Güneş."

"Öyle mi?" derken bedenimi ona çevirdim. Dudağımın bir kenarı keyifle yukarı kıvrıldı. Ruhum neden şiddetten besleniyordu?
Bazı anlar iyi geliyordu. Hatta çoğu an. Ben galiba bir ruh hastasıydım.

"Baya sakin görünüyorsun."

Birbirimize meydan okurcasına güldük. İçindeki hırsı kusmak istiyor ama bir yandan da sakin kalmak için çaba harcıyordu.
Biz birbirimizin ruhunu okurduk ama ona rağmen birbirimize rol kesmekten de geri kalmazdık.

Omuzlarımı ovaladıktan sonra gerindim.

"Ya Timuçin..."

"Ne?"

"Omuzlarıma masaj yapsana."

"Masaj?"

Şaka bu der gibi baktı.

"Evet."

"Dalga geçmeyi bırak."

"Sende benimle."

Bedenlerimiz arasında mesafeyi sıfıra indirip yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
Nefeslerimiz birbirine çarparken birbirimize meydan okurcasına baktık.

"Ben seninle dalga geçmiyorum Güneş."

Sakin, kontrollü, sakin...

"Şafak'a ulaşabileceğim bir numara olmalı."

"Halâ aynı konu."derken gerileyip bıkkınca soludu.

"Evet halâ aynı konu."

"Ne konuştuk biz." derken tekrar kenetlendi gözlerimiz.

"Ben sana ne istediğimi belirttim."

"Ölümü çağırıyorsun." derken bakışları karanlıktı.

"Evet. Belki de."

Gözlerimi kapatıp derin bir soluk alırken kaşlarım çatıktı. Ben bile anlayamıyorum beni. Bir yanım isterken bir yanım uzak dur diyordu.
Beni sonu düşünmeye itiyordu ama ben o kıyıdan geri dönüyordum. Ben ne zaman sonunu düşünmüştüm ki?
Kendi içimde sorgu vardı. İçimdeki bir taraf açık açık meydan okurken bir diğer taraftaki o kız çocuğu ise köşeye sinmiş korku dolu gözlerle beni izliyordu.

"Ben sana anlatamadığım o gerçeklerle riski göze aldım. Kim bilir belki canımı o alır. Sende yerde yatan cansız bedenimi kucaklarsın."

"Sus! Sus böyle konuşma." derken siyah gözlerde saf korku vardı.

Korkuyordu. Lanet olası deli gibi korkuyordu. Ona her şeyin yoluna gireceğini ve geri planda kalıp kollarının altına gireceğimi söylemek isterdim. Duymak istediği buydu ama ben bunu yapmayacaktım.

Bir düğüm atıldı. Onu çözmek mi? Yoksa bir düğüm daha atmak mı?

Sanırım bizler kördüğüm olmaya bayılıyoruz.

"Ölüm zaten hep ensemizde. Seni korkutan neden vampirler? Biz her açıdan zayıf değil miyiz? Her an, biliyorsun her an son bulabilir. O yarışı düşün, o kaza gecesini, Levent'i..."

"Güneş."

"Kesme sözümü. Seni bu kadar mı ürkütüyor? Ölüm onlar olmasa da var. Ölüm tek gerçek. Yarına çıkacağımızın bile garantisi yok."

"Öyle. Ama sen, hızlandırılmış tur istiyorsun."

"Hızlandırılmış tur?" Gülmeye başladım. Hızlandırdılmış tur ha?

"Güneş?"

Engel olamadım kendime. Delice gülmeye devam ederken yüzümü kapayıp sırtımı koltuğa yasladım.

"Hızlandırılmış tur…" derken gülmeye devam ediyordum. Bir yandan nefeslenmek için derin nefesler almaya çalışırken kendimi kasıyordum. Öyle uzun kahkahalar atmaya başladım ki karnım gülmekten acımaya başladı. O anda Timi beni hızla çekip kollarının arasına sardığında gülümsemem yavaşça silinmişti ve gülümsemem, yerini gözyaşına bıraktı.

Loading...
0%