Yeni Üyelik
16.
Bölüm

15. Bölüm

@sedeffa

 

KARAYEL VE ANDERSON

 

"Geliyorlar. İstanbul’a giriş yapmalarına birkaç saat kaldı."

Timuçin koltukta yayılmış bir şekilde sigarasını içiyordu. Tarık ise onun tam karşısındaki koltukta yerini almış içkisini yudumluyordu. Salonun loş ışığı, gece lambasının sarı ışığı ile birleşirken sigara dumanı, içeriyi sis bulutu gibi kaplamıştı.

"Öğrendiğimiz ilk andan beri biliyorduk evlat. Kaderinin onu bulacağı belliydi."

Timuçin sigarasından son bir nefes çekip küllüğe bastığında başını geriye attı. Siyah saçları dalgalar halinde yüzünü çevreliyor ve yorgun gözleri, son zamanlardaki sıkıntısını yansıtıyordu.

"Onu korumayı beceremedim. Olmadı."

Kendini suçluyordu. Her zaman bir adım önde olması gerekiyordu ama olmuyordu. Söz konusu soğukkanlılar olduğunda risk hep vardı.

"Kendini suçlama. Elinden geleni yaptın."

"Onu kaybetmek istemiyorum."

"Bunu sana düşündüren ne?"

"Öyle hissediyorum. İçimden bir ses onların gelmesi ile çok şeyin değişeceğini söylüyor ve bilirsin, hislerim kuvvetlidir büyükbaba."

Doğruldu ve dirseklerini dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına aldı.

"Bu dünya ona cazip geliyor. "

Yüzünü sıvazladı ve derin bir nefes çekip kendini tekrar attı koltuğa.

"Onların kanını neden kullanmadığımızı sordu bana."

"Ve cevabını saçma buldu."

"Öyle. Aslına bakarsan bazen bende düşünüyorum. İyileştirici özelliği olan bu kan bir iksir gibi. Bu pek çok insana umut olabilir."

Göz göze geldiklerinde Tarık doğruldu. İşte bu yüzden Vega'nın yönetimini torununa vermemişti. Timuçin duyguları ile hareket ediyordu.
Kurallar onu yapacağından vazgeçirmiyordu. Varol her ne kadar bir sosyopat olsa da yıllardır gayet iyi idare ediyordu.

"Mesele denge evlat… Düzen ve denge önemli… Düşünsene insan ömrü uzuyor, kan hücreleri yeniliyor, yaşlanma gecikiyor. Hastalıklar yok. Sürekli üreyip daha güçlü bireyler meydana geliyor. Tehlikeli. Doğanın kanunu bu, ölüm biz insanlar için. Düzenin bozulması kaos demek. Anlıyor musun? Düzen korunmalı. "

"Haklısın ama bazen kurallardan ödün vermek zarara uğratmaz değil mi?"

"Konu kapandı evlat. Biliyorsun"

Tarık ayaklanıp salonu terk ettiğinde Timuçin düşünceleri ile bir başına kalmıştı.

...

 

İşittiğim kapı sesi ile gözlerimi araladım. Gelen Timuçin'di. Kapıyı usulca örtüp pencereye doğru adımladı. Üzerinde koyu renk bir kot ve haki rengi bir kazak vardı.

"Daha iyi misin?"

"Evet."

Ben yavaşça doğrulurken, perdeleri açtı ve içeriye ışığın dolmasına izin verdi.

"Bugün evime dönüyorum."

Kendi yatağımı aramıştım. 2+1 dairem küçük bir kutu gibiydi ama seviyordum. Bu çiftlik evi aşırı büyük ve geniş odalara sahipti. Boşluğu kendimi tuhaf hissettiriyordu. Ama Timuçin burayı seviyordu. Anne ve babasının hatıraları vardı. Dedesiyle kalıyordu ara sıra. Ama benim oturduğum mahallenin yakınlarında arkadaşları ile oturduğu bir evi daha vardı. İkisi arasında gidip geliyordu.

Üzerimdeki örtüyü atıp bacağımı yataktan sarkıttım. Kemiklerim bana ihanet edercesine sızlarken yüzüm buruştu. Üzerimde tonlarca yük var gibiydi. Bir an önce toparlanmalıydım.

"Kahvaltıdan sonra çıkarız."

Sesi düzdü. Bana dönmedi, dışarıyı izlemeye devam etti. Yanına ulaşıp sağ elimi omzuna koyduğumda bedenini bana çevirdi.

"Başına bela oldum."

Göz göze geldik.

"Saçmalama."

Elimi omzundan ayırdım. Birbirimizi incelercesine bakarken bakışlarını boşluğa çeviren o oldu. Ona karşı faklı bir şeyler vardı. Daima yanımdaydı. İyiliğimi istiyordu evet ama gerçekleri bilip saklaması zihnimden silinmiyordu. Bir yanım kırgındı, bazen kızgın ama bir yanım...

"Affedemiyorsun değil mi?" diye sorarken gözlerimiz tekrar birbirini esir aldı. Cevapsız kalmamla cevabı aldı. Eli usulca yanağıma uzanırken yavaş yavaş okşadı.
Sonra baş parmağı dudağıma değdi. Kısaca oyalandı ve aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi.
Burnu boynuma değerken kollarını doladı. Bende kollarımı sırtında birleştirip sarılmasına karşılık verdim. Sarılışı kuş tüyü kadar hafifti. Yarama dikkat etti. Bir süre öylece kaldık.

"Bu yara hiç açılmamış olabilir."

Kollarımız ayrılırken geriledi ve yüzüme baktı. Kaşlarım çatıldı istemsizce.

"Levent için bir şey yapmadın."

Sessiz kaldı. İçindeki kargaşayı biliyordum. Boğazımda ki yumru ile yutkundum ve konuyu geçiştirdim. Canı yansın istemedim. İkimizin de canı yansın istemedim.

"Eğer olurda benimde vampir avlayacağım günler gelirse kan stoğu yapacağım."

"Ne?"

Şaşırmıştı. Kaşları havaya kalkarken inanamıyormuşçasına konuştu.

"Avcı mı?"

"Ne o beğenemedin mi?"

"Katil diye aşağılayan sen değilmişsin gibi..."

Gözlerimi devirirken geriye döndüm ve üzerime kıyafet geçirmek için dolaba yöneldim. Timuçin bir kaç parça kıyafet getirmişti benim için.

"Gerçi öldürmeden sahip olmanın daha basit bir yolu var…" derken dolabın kapağını araladım.
Kısa bir an sessiz kaldı. Bende koyu renklerin hakim olduğu dolaptan siyah parçaları seçtim.

"Yaram bana engel olacak Timuçin. Bir an önce toparlanıp antrenmanlara başlamam lazım."

"Yanına bile yaklaşmayacak. Yaklaşmayacaksın. İşleri bitince geldiği gibi gidecekler."

Kot ve kazağı alıp yatağın üzerine bıraktım. Ona dik bakışlarla bakmaya başlarken tek kelime etmedim.

"Bir vampir daima ilgi çeker. Yanındaki her insan düşmanlarına karşı açık bir hedeftir. Mavi'den pay biç."

Ellerimle pijamamın eteğini kavrayıp çıkarmak için hamle yaptığımda gerilen dikişlerimle duraksadığımda o an yanıma geldi.

"Ben halledeyim." derken eli pijamanın üstünü kavradı.

Üzerimdeki parçayı usulca sıyırıp yatağa bıraktı. Sonra kazağı aldı ve gözleri gözlerimde siyah boğazlı kazağı üzerime geçirdi büyük bir dikkatle.

"O zaman senden de uzak durmalıyım. Bir avcı da daima ilgi çeker. Her insan, düşmanlarına karşı açık bir hedeftir."

Sessiz kaldı. Ama o gözler bana her şeyi anlattı.

"Değil mi?" derken onu konuşmaya zorladım. Bakışlarımız bir an bile ayrılmadı.

"Haklısın. Bunu zaten biliyorsun. Bu dünya, tehlikeli… Çemberin içindeysen zaten hedeftesin."

"Kartları açık oynuyoruz ha?" Derken birbirimize meydan okurcasına baktık.

"Öyle."

"Çemberin içinde kalmaya devam edeceğim."

"Biliyorum."

"Güzel."

Yüzü yüzüme usul usul yanaşırken nefesi nefesime karıştı. Gözleri gözlerimi esir alırken bir müddet öylece bekledik. Onay bekliyordu. Gözlerimi kapadığımda dudaklarını dudaklarıma bastırdı usulca. Hafif bir öpücük, kıpırtısızca… Bir kaç saniye öylece beklerken dudaklarımız aralandı ama mesafemiz aynı kaldı.

"Bu nefesin kesilmesini istemiyorum. Anlıyor musun?" Kelimeleri boğazıma aktı. Sonra gerileyip alnını alnıma yasladı.

"Bir gün kesilecek. Bir gün… Ve ben o günün çok geç olmasını istemiyorum. Halâ genç ve güzelken son bulsun istiyorum." diye fısıldadım.

Nefeslerimiz birbirine çarparken gözlerimiz kapalıydı.

"Halâ gençken ha?"

"Halâ gençken."

...

Hafif bir müzik arabanın içindeki sessizliğe melodisini bırakıyor. Yağmur döküştürüyor ince ince… Arabanın sileceği belli aralıklarla hareket edip görüşü netleştiriyor. Gözlerim yolda. Sızlayan yaram canımı sıkarken, sessizliği Timuçin bozuyor.

"Ne yapmayı planlıyorsun?"

"Bilmiyorum."

Şafak gelmişti. Benim için... Kendi kendime düşündüm. Ne yapacaktım? Bundan sonraki hamlem ne olacaktı?

Aklıma düşen bir düşünce kaşlarımı çatmama sebep oldu.

"Elâ ve Savaş. Onlara bir zarar gelmez. Yani Mavi beni almak için onları kullanmaz değil mi?"

Kısa bir sessizlikten sonra cevap verdi.

"Onlar için de önlem alırız."

"William?" diye sorarken başımı ona çevirdim. Onun bakışları ise yoldaydı.

"Onu unut." derken sesi ürpertici derecede soğuktu.

"Neden? O da bir tehdit değil mi? Tek bildiğim bir vampir olduğu. Neye benzediğini bile bilmiyorum. Karşı karşıya kalmam durumunda kendimi korumam için..."

"Öyle bir şey olmayacak!" Sert bir sesle konuşurken sözümü tamamlamama engel oldu.

"Cidden canımı sıkmaya başladın." Sesim buz gibi çıkmıştı.
Önüme döndüm ve başımı yana atarken bağırma isteğimi engellemeye çalıştım. Sakin, sakin ve kontrollü…

"Gerginim. Kusura bakma."

Öfke ile güldüm.

"Peşimde beni öldürmek isteyen biri var. İlk hedef benim ama ben senin aksine gayette sakinim."

 

 

Loading...
0%