@sedeffa
|
HİSLER CEHENNEMİ
Çocuktum… Elimde masal kitabım evde dolanıp durur ve kendi kendime hikâyeler uydururdum. Sesli bir şekilde anlatırken gerçek gibi hayallere dalardım. Ev çok karanlıktı. Babam perdelerin açılmasını yasaklamıştı. Kendi kendime oynadığım bir gün kapı aralandı. Gelen babamdı. Işığı yaktığında göz göze gelmiştik. O anı hiç unutmam. Masal kitabımı ellerimden alıp parçalara ayırırken onu sessizce izlemiştim. (Bunların hepsi yalan, imkânsız. Kendini bunlarla avutma ufaklık. Hayaller sadece acı verir!) Kolumdan çekip yatağa sürükleyişi halâ zihnimde. Sabah uyandığımda ise masal kitaplarım artık yoktu. Belki de o geceyle kayboldu içimdeki o ışık. İçimdeki bitmeyen karamsarlık tohumları o zamandan ekilmeye başlandı. İlk toprağım ise annemin ölümü ile yüzleştiğimde atılmıştı. ... Şimdi, elimdeki tüpün içindeki bu kırmızı sıvı, bir mucize gibi… Masalların gerçek olmadığını söylemiştin. Ama bak. Elimde bir masal tutuyorum. Vampir kanı, tedavi ve ya mucize, adına ne dersen de… Boğazımdan aşağıya akan metalik sıvı, hayatı ve ölümü sorgulatıyor bana. Küçük bir yaralanma, kesik, akan kan... Narin bedenimiz savunmasızdı. Ne kadar güçsüz olduğumuzu çarpardı yüzümüze… Ama buna rağmen güçlü olduğumuza inanmak garip bir ironiydi. Ben inanmaz mıydım mucizelere ha? ... Odamın kapısı tıklandı. "Gir." Timuçin içeri girdiğinde sıyırdığım siyah atletimi düzelttim. Artık rahat hareket ediyordum. Timuçin sırf Şafak'tan yardım almamam için getirmişti bu kanı bana. "Levent bu kanla iyi olabilirdi. Bunu sindiremiyorum." Odamın girişindeydi. Bende ilerleyip tam karşısında durdum. "Bana nasıl yardım ettiysen ona da edebilirdin. Bu kadar kolaysa…" "Kurallar Güneş." "Peki şimdi değişen ne?" Tam ağzını açacakken susturdum. "Ya da sus. Artık faydasız. Giden gitti." "Güneş." "Timuçin." Bakışlarımız yaralı. Kırgın, yorgun, bitik, çaresiz, kızgın... "Git." diyebildim uzun bakışmamızdan sonra. Başını olumlu anlamda sallarken sessiz kaldı ve çıktı ve gitti. Bende sonrasında spor odasına geçip içimdeki tüm duyguları sıfırlamak adına kum torbasına yöneldim. Ellerimi sardım ve pes edene kadar öylece debelenip durdum. Hırsla, inatla... Şimdi söyle bana baba. Bir masalın içinde miyim? Yoksa gerçeğin içinde ki bir masalın mı? Masallar mutlu bitmez. Son denen şey acıdır ama bazı sonlar da başlangıçtır. Peki ya benim sonum? Yazıldı mı? Yalanda olsa... ... Vega'yı tanıyorum sanıyordum. Hadi ama bu kadar mı aptaldın? Bu ringde yumruk salladım. Ya dibi, derini? Bildiğim Vega, ringle sınırlı değildi. Bir alt kat daha vardı. İşte orası Vega'nın kalbiydi. Etraf bin bir çeşit silaha ev sahipliği yapıyordu. Cephanelikleriydi burası. Her türlü kesici aletin yanı sıra tahtadan kazıklar, oklar ve yaylar dikkatimi çekti. Burada çalışıp eğitim görüyorlardı ve gizli giriş kapısının ardında yer altına inen mahzenleri vardı. İçinde bir kaç esirin olduğunu da öğrendim. Etraf oldukça aydınlık ve genişti. Bölüm bölüm ayrım yapılmıştı. Bir diğer kapının ardında ise araştırma bölümü vardı. Bir diğer oda ise sorgu odası gibiydi. Masa ve iki sandalye demirdendi ve yere monteliydi. Zincirler ise yanı başında... İlgi duyardım hep silahlara, kılıçlara... Küçükken izlediğim filmlerde kendimi hayal ederdim. Güçlü olmayı diledim hep. Güçlü ve yenilmesi zor bir rakip… "Nişancı ha?" diye sordu. "Daha az riskli. Yakın dövüş gibi hasar bırakmaz ama eğitimi uzun iş." İkimizde tebessüm ettik. Silahı yerine bırakırken ucu sivriltilmiş kazığı kavradım. "Ölümsüzlük sence de ürkütücü değil mi?" diye sorarken kazığı yerine bıraktım. "Öyle, ama ölüm de öyle." Göz göze geldik. "Haklısın. " Gözlerimle etrafı taradım. "Yakın dövüşte iyiyim ama diğer şeylerde tecrübem yok." "Buna gerek olmayabilir." "Kendini kandırma." Kısa bir bakışma... "Hadi. On dakika kaldı. Hazırlanmalısın." derken geriye döndü. Soyunma odasına girip siyah taytı ve askılı beyaz tişörtü üzerime geçirdim. Saçımı tepeden topladım ve ellerimi sardım. Çığlıklar kulaklarımı doldurdu. Coşku, heyecan, sabırsızlık… Aç kurtlar gibiydiler. Kana aç. Acıya aç. Adımı haykırıyorlardı; alkışlar ve ıslıklar eşliğinde… ... Kızın saçlarını kavradığım anda gözlerindeki öfkeyi hissettim. Yumruğu hızla karnıma indi. Bir elimle at kuyruğu yapılmış saçlarını sertçe çekip onu geriye bükerken, diğer elim yumruğu indirdiği elini kavradı ve boşta olan karnına dizimi geçirip onu geriye doğru savurdum. Karnını tutup büküldüğünde bende nefeslenip ona zaman tanıdım. Toplu kızıl saçlar terden sırılsıklamdı. Ağzındaki kanı tükürürken soğuk bir gülümseme yolladı. Bağırarak bana doğru atıldığında uzanan yumruğu kendime çekip dizimi tekrar karnına geçirdim. Ama aynı anda saçlarımı kavrayan kızıl bana bir kafa darbesi indirmişti bile. Hızla arkasına dolanıp sırtımdan aldığım destekle onu yere serip kendime kısa bir zaman tanıdım. Burnumdan akan kanı silip hırsla bir tekme indirdim. Ama ikinciyi atamadan ayağımı yakalayıp beni yere serdi ve tek bir hamlede üzerime çıktı. Yumruğunu indirmesine fırsat vermeden iki elini kavradım. Oynatmasına müsaade etmedim. O boğazıma sarılmak için baskı uygularken ben sabit tutmak için güç kullanıyordum. Kahve gözler irileşti. Kızı hızla altıma alırken şimdi benim yerimde o vardı. Aynı pozisyonda. Ben yavaş yavaş yaklaşırken gücüme karşı koyamadı. Elleri baskım ile geri çekilirken yüzü kızarmaya başladı.
|
0% |