Yeni Üyelik
18.
Bölüm

17. Bölüm

@sedeffa

 

HİSLER CEHENNEMİ 2

 

"Yaralıydın. Çabuk mu toparlandın?"

Bir elimle yüzüme buz torbasını bastırdım. Timuçin hemen yanımda ayakta dikilirken, Şafak tam karşımdaki koltuğa oturmuş ve okyanus mavisi gözlerini gözlerime kenetlemişti.

"Şu vampir kanı mucizesi…" Kaşları havalanırken bakışları Timuçin'i buldu.

"Böyle bir nimet elindeyken kullanmamak aptallık olur değil mi?"

"Timuçin en son konuşmamızda kurallardan bahsediyordu."

Kendinden emin ve rahattı. Pürüzlü ama tok bir sesi vardı. Bakışları halâ birbirlerine kenetli vaziyetteydi. Timuçin ise ellerini arkasına almış ve başını dik bir şekilde tutarken kısık ama sert bakışlar ile karşılık veriyor ona. Sonra başı öne düşerken gülümsedi.

Buz torbasını hemen yanımdaki koltuğa fırlattığımda bakışları bana çevrildi.

"Anneciğim benim için fazlasıyla endişelenmiştir değil mi?"

Sorum alaylıydı. Ne endişesi, sadece elemanını yollamıştı. Bir nevi hayal kırıklığına uğradım. İçten içe, aslında onu beklediğimin farkına vardım.

"Ne de olsa benim için gönderdi seni."

"Oldukça endişeli."

"Ne güzel."

Ayağa kalktım ve iki adımda Şafak'ın önünde durup ona üstten baktım. Okyanus maviler yeşilliklerime kenetlendi.

"Ona ne kadar nefret dolu olduğumdan bahset. Olur da bir aksilik çıkarsa ve biricik kızı toprağı boylarsa mezarıma gelme zahmetinde bulunmasın." Öfkeliydim. Hayal kırıklığı içindeydim. Ve yine o his… Kimsesizlik hissi, derin yalnızlık… Sadece omzuna başımı koyup, güven duygusu hissedeceğim, dakikalık ama bana bir ömür gelecek o duyguyu içmekti tek istediğim. Yargılanmadan, beni hatalarım ile kabul edecek bir aile. Beni ben olduğum için sevecek bir aile. Her ne yaşanırsa yaşanacak ama bana asla arkasını dönmeyecek bir aile…

Geriye döndüm, eli bileğimi kavradığı anda Timi ile göz göze geldim. Bakışları kısa süre içinde bileğimi tutan ele değdi. Sonra bakışları Şafak'ı buldu. Şafak o sırada ayağa kalktı. Bileğimi ondan kurtarıp geriye döndüm ve yüz yüze geldik.

"Hep böyle hırçın mısındır?" derken gözleri kısıldı.

Cevap vermeden sert bir şekilde yüzüne bakıp sadece geriledim. Benim hakkımda birçok bilgiye sahipti. Bundan adım gibi emindim. Gözlerimi devirirken çalan telefonumla dolaba doğru yöneldim. Çantayı açıp telefonu elime aldım.
Arayan Savaş'tı. Gözlerim saate çevrildi. Gece yarısını geçiyordu. Bu saatte beni aramazdı. Kötü bir haber olmaması için içimden dualar mırıldanırken telefonu açtım.

"Savaş?"

"Güneş?"

Bu ses? Seni lanet olası!

"Ben Mavi."

"Mavi!"

İsmini telaffuz etmemle arkamda bir hareketlenme oldu. Hızla ardıma döndüm ve yanı başımda olan Timi ve Şafak ile yüz yüze geldim. Dikkat kesilmiş bir vaziyettelerdi. Şafak işaret verdiğinde telefonu hoparlöre aldım.

"Savaş'ın telefonunun sende ne işi var?"

Sesimi kontrol edememiş ve öfke ile bağırmıştım. Beklediğim bu değildi. Mavi’yi beklerken böyle bir ihtimali aklımın ucundan bile geçirmezken, sonrasında farkına varmam ama iş işten çoktan geçmişti. O an gözlerim kördü ve ben ne kendimden başka kimseyi düşünmemiştim. İlk defa… Onu burada bencilce istedim. Ama bir yanım, baskın olan o ses; onunla yüz yüze gelmemin çok yıkıcı olacağını söylüyor. Geçmişi ve tercihinin bedelini bensizlikle ve daha fenası ile ödetme fikri…

"Sakin ol tatlım. Şu an güvende. Bardayız, içiyor. Telefonunu aldığımdan bile haberi yok. Kafası dumanlı."

"Ona bir şey olursa seni..."

"Bi sakin olsana ya sen. İnsan gibi konuşuyoruz değil mi?"

Derin bir nefes alıp verirken gözlerimi kapattım.

"Seni kendi ellerimle öldürürüm. Duydun mu? Ona zarar verirsen kendini ve kardeşini ölmüş bil."

Buz gibiydi sesim. Kısa bir sessizlikten sonra konuşan o oldu.

"O zaman sana fırsat, yılbaşı gecesi Elâ'nın gösterisinde İşaretleri takip et ve beni bul. Yalnız."

Telefon suratıma kapandığında hırsla fırlattım o an. Koltuğa çarpıp zemine düştüğünde zihnimde bir sürü senaryo dönüyordu. Savaş ve Elâ… Çemberi geniş tutuyor ve oyununu sakince kuruyordu.

"Hani ikisi içinde tedbir alacaktın?"

Elleriyle siyah saçlarını karıştırırken sert bir nefes verdi ve bir kaç küfür mırıldandı.
Gerilediğimde sırtımı dolaba yasladım. Sonunu düşünmeyen bene, hakkettiği… Lanet olsun!

"Benim yüzümden onlara bir zarar gelirse kendimi asla affetmem."

"Savaş hangi barda öğrenelim. Güvenlik kaydı, herhangi bir ipucu.
Jake'yi arayıp bilgilendireceğim." derken Şafak odadan çıktı.

"Üzgünüm. Her şey planladığımız gibi gitmeyebiliyor." Diyebildi.

"Aslına bakarsan onları kollamaya ya da beni, bir mecburiyetin yok."

"Böyle konuşma. Bana yabancıymışım gibi hissettirme."

Beni kendine çekerken kollarını belime doladı.

"Yapma bunu." diye fısıldarken nefesi boynumdaydı.

"Senin için ölümü bile göze aldım ben. Sence de bu fazla acımasızca değil mi?"

 

...

 

"Savaş kendine gel."

Darmadumandı. Onu hiç bu kadar kendini kaybetmiş halde görmemiştim.
Tezgâha bıraktığım içki dolu bardağı geri aldı. Dudaklarına değerken tekrar aldım ve sinirle yüzüne serptim.

"Benimle geliyorsun." derken kalkıp kolunu kavradım ve çekerek ayağa kaldırdım. Salak salak sırıtması beni daha fazla sinir ederken burnumdan soluyordum.

"Yüzümü yıkadın kızım."

Eliyle yüzünü silerken attığı bir kaç adım dengesizdi. Ağırlığını üzerime aldım.

"Nereye?"

"Cehennemin dibine." diye homurdandım.

Bize ara ara dönen gözleri umursamadım. Durdu. Çektim. Durdu. Tekrar çektim.

"Hadi kıpırda." derken yüzüm yüzüne döndü. İçkiden ıslanan kahverengi saçlarının bir tutamı gözünün birini kapatmıştı. Bal rengi gözler bayık. Kravatı gevşetilmiş, gömleğinin düğmeleri açılmış. Özledim. Lanet olsun özledim seni baş belası. Deli gibi...

"Özledim. "dedi içimi okur gibi. Hislerime tercüman oldu. Bir anda beni kolları arasına alırken sıkı sıkı sarıldı. Elleri sırtıma sertçe baskı uygularken daha sıkı sardı.
Elim sırtına ulaştı ve bende sarılmasına karşılık verdim. Özlemiştim bu kokuyu. Islak yüzü boynuma gömülürken homurdandı. Anlayamadım.

Gözlerim tam karşıma odaklanırken Timi ve Şafak ile göz göze geldim. Timi bana doğru bir adım atarken elimi kaldırıp onu durdurdum. Savaş'ı delirtmek isteyeceğim en son şeydi şuan. Timuçin geriye adım atarken Şafak ile yan yana geldi. Ara ara gözleri etrafı tararken bir eli telefondaydı Şafak'ın. Sonra Gölge'yi gördüm. Yanındaki iki adam hızla ayrılırken o Timi'nin kulağına bir kaç şey fısıldadı.
Savaş kollarını ayırıp geriledi ve bir anda dudaklarıma yöneldi. O kadar hızlı oldu ki neye uğradığımı şaşırdım. Dudakları dudaklarıma çarptı. Hızlı, sert ve aceleci...
Şok ile kaskatı kesilirken kıpırdayamadım. Gözlerim iri iri açılmıştı o an. Dili dudağımı aralamak için baskı yaparken şoktan sıyrıldım. Tam Savaş'ı itmek için hamle yapacağım sırada bir el saçımı sertçe kavradı.

"Seni sürtük!"

Baskı ile geriye sendelerken Timi ve Şafak buraya doğru adımlamaya başlamıştı bile. Timi gergin ve sinirli gözüküyordu. Savaş'ın algıları ise yavaşlamış vaziyetteydi.
Saçımdaki el canımı yakmaya devam ederken hırsla döndüm.

"Sen kime sürtük diyorsun!"

Yumruğu hızla yüzüne geçirdiğimde çakma sarışın yere yığıldı. Çığlıklar doldurdu kulaklarımı. Hareketlenme oldu.

"Siktir."

Kız bayılmıştı. Başına kalabalık üşüşürken bileğimden yakalayan Savaş beni geriye çevirdi. Bir anlık hırsla, bir sıkım canı olan kıza yumruk geçirmiştim. Alışkanlık. Ringde miydim? Karşımda bir rakip yoktu. Zayıf, çıtı pıtı bir barbie vardı.

"Güneş ben..."

"Kim bu kız Savaş?"

"Evleneceğim kadın."

Kaşlarım şaşkınlık ile havaya kalkarken Timi ve Şafak yanıbaşımızdaydı. Timi'de şaşırmıştı ama benim kadar tepki vermedi.

"O zaman ne diye beni öpüyorsun orospu çocuğu!"

Hırsla ittim. Geriye sendelerken Timi onu kolundan sert bir şekilde kavradı ve dengede durmasına yardımcı oldu.

"Yürü gidiyoruz." derken onu hareket etmeye zorladı.

O sırada Şafak kalabalığı dağıtmak için hamle yaptı.

"Neler oluyor burada?"

Güvenlik geldi. İki takım elbiseli içeri dalarken Şafak baygın olan kızın yanından uzaklaştı.
Kızı kalabalıktan sıyrılan iki arkadaşı kaldırırken ben öylece duruyordum.

"Belayı çekiyorsun ha?" derken dibimdeydi Şafak.

Sonra iki takım elbiseliye dönerken sessizce mırıldandı.

"Seninle işimiz var."

Yüzü ifadesizdi ama sesi keyif doluydu.

...

"Biliyordum. Sana karşı boş değildi."

"Saçmalama Timi."

"Seni öptü."

"Sarhoştu."

"Hadi ama Güneş!"

"Biraz sessiz, sakin." derken Şafak çıktı.

Kalçamı kaputa yaslarken gözlerimi Timi'den ayırdım. Ellerim arabanın buz gibi zeminine temas ederken soğuk içimi titretti.
O da hemen karşımda park halinde olan arabasına dayandı. Bakışlarım geriye değdi.
Savaş sızmıştı bile. Yanımıza geldi. Okyanus mavisi gözler gözlerimi buldu.

"Bu iş uzayacak mı dersin?" diye sordum sakince.

"Öyle olmamasını umuyorum."

Sonra yanımıza yaklaşan siyah araba durdu.

Bakışlarımız otomatikman o yöne dönerken cam aralandı...

 

 

Loading...
0%