@sedeffa
|
ZİHİN SIRDAŞI
"Konuşmamız gerek. Duymanız gereken şeyler var." Şafak bana döndü. "Savaş'ı eve bırakmam lazım."dedim, içimdeki endişeyi bastırmaya çalışarak. "Gölge o işi halleder. Adresi zaten biliyorsun." Gölge başıyla onayladı. "Haberleşiriz’’ ‘’ O zaman gidelim.’’ ‘’Siz gidin, biz peşinizden geliriz.’’ Sonra sessizliğe büründük, kimse tek gelime etmeden arabalarına atladı ve herkes birer birer uzaklaştı.
...
"Yapma şunu." "Ne yapıyorum ki?" "Kendi kendini yeme." Sağa attığım başımı çevirip yola baktım. "O gece onun işini orda bitirmeliydim ama ben…" "Çözeceğiz ve kapanacak bu konu." Bir elimle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım sakin kalmak adına. "Kötüyü düşünmüyorum. Elimizde bir koz var; Jake ve Mavi bunu bilmiyor." ... Kapıyı bize Şafak açtı. Timuçin'in ayarladığı, kalabalıktan uzak güvenli evlerden birindeydik. Geniş siyah döşemeli oturma odasına giriş yaptığımızda bizi Jake karşıladı. Elindeki içkiyi bıraktı ve bir eli zarifçe bana uzandı. "Tanıştığıma memnun oldum Güneş." Şafak gibi birçok şey biliyordu benim hakkımda. Biyolojik annemi de tanıyordu. Nasıl bir yakınlıkları var bilmiyordum ama. Kahverengi saçlar ve çok açık olmasa da beyaz bir teni vardı. Yüzünü sakalları çevrelemişti. Karizmatik bir görünüme sahipti. Tokalaştık. "Ellerin?" Soğuk olması gerekiyordu ama vücut ısımız aynıydı. "Kandan başka herhangi bir sıvı aldığımızda vücudumuzun gösterdiği bir tepki bu. Hoş geldin." Dedi, Timuçin’in elini sıkarak. Tokalaştılar. Timuçin baş selamı vererek koltukta yerini aldı. Karşısına Şafak otururken, bende Timuçin’in yanında kendime bir yer buldum. "Bilmemiz gereken ne?" Diye sordu Timuçin konuya hızla girerek. Suçluluk duygusu bende ağır basarken sessiz kaldım. "Sizden haber gelmeden önce William'ın mekânındaydım. Her ihtimali göz önünde bulunduruyoruz. Gerekli durumlarda bilgi almak için ve bize müttefik lazım." "Onlardan dost çıkacağını sanıyorsan yanılıyorsun." Timuçin’in sesi sertti. Kısa bir sessizlik oldu ama Jake tepkisizce devam etti. Duygularını çok iyi gizliyordu. Sakin tavrı ona ayrı bir hava katıyordu. "İçeri girdiğimde biriyle daha tanıştım. Senin türünden biriyle Güneş… Ama o dönüşümü gerçekleştirmiş, adı İzabel. William'ın koruması altında ve bize o yardım edecek." "Bize neden yardım etsin ki?" "Bu soruyu ona bende sordum. Güneş için, cevabı bu oldu." "Tüm bunlar olurken William neredeydi?" "Yanımızda." "Bir dakika." Kafam karıştı. Araya Şafak girdi. "İşte mucize de burada." derken mavi gözleri heyecanla ışıldadı. Jake devam etti. "Biz konuşmayı zihnimizde gerçekleştirdik." Kısa süreli sessizliği Timuçin'in şaşkın sesi bozdu. "Bu nasıl oluyor?" "Kız telepatik. Zihnime girdi. Gerçekleri aldı ve beni William'a ifşa etmedi." "Bu imkânsız." "Ama gerçek." Hepimiz büyülenmiş gibiydik. "Peki ya Amelia?" Şafak'ın sorusu Jake'ye idi. "Dönüşümden sonrasını biliyorsun zaten. Her şey normal devam etti. Kaçana kadar da öyle. Bir şey bilse bilirdik. Susan'a ileteceğim." Ardından birbirlerine baktılar. Susan. Annem. Biyolojik annem. İçimde bir öfke kabardı. Bakışları bana dönmüştü. O sırada Timuçin ayağa kalktı. "Kızın bize ne gibi bir yardımı dokunacak?" "Mavi'nin William'dan bahsettiğini söylediniz. Kız ile ilgili ortada dönen bir şey yok. Halâ yalnız ama bu demek olmuyor ki William'a ulaşamayacak. "Ben yalnız olduğunu düşünmüyorum. Kardeşi yeni bir vampirken üstelik. Yalnız idare edemez."derken bende ayağa kalktım. "William şüphelenmedi değil mi?" "İzabel hikâyemi onayladı. Ona güveniyor ve artık bana da." ... Yalnız olduğumu bilmeliydi. Emin olmalıydı. Bana Savaş'ın telefonundan ulaşmıştı. Numaramı biliyordu. Aramalıydı. Yalan yok. İstediği oldu. O son sözleri geldi aklıma. Aklımda tek soru vardı. Elâ'nın gösteri gecesinde bir hamle yapıp yapmayacağı... Belki de sadece tedirginlik içinde kıvranmamızdı istediği… Riske atmayacaktık. Tüm önlemler alınacaktı. Timuçin'le eve girdiğimizde yorgundum. Çalan telefonumla birlikte doğrulduğumda, arayan numara ile kaşlarım çatıldı. Kayıtlı bir numara değildi. Telefonu açtığımda o otoriter ses doldurdu kulaklarımı… ‘’Aslına bakarsan rahattım. Tamam bitti artık, yoksun. Oğlumun başı belalardan kurtuldu dedim…’’ Arzu Poyrazoğlu, Savaş’ın biricik annesi… ‘’Bu saatte arayacak kadar dert olmuş.’’ ‘’Savaş ne halde haberin var mı?’’ ‘’Evet.’’ Öfkeli bir kahkaha attı. ‘’Evleniyor, sen kalkmış…’’ ‘’Düşündüğünüz gibi değil. Korkmayın, oğlunuz kendisine yakışanı yapar her zaman. Sarhoştu, kendinde bile değildi. Gelininiz ile bir problem çıkacağını sanmıyorum.’’ ‘’Kızım ben senden kurtulamayacak mıyım?’’ ‘’Ben hayatınızdan gideli çok oldu Arzu hanım.’’ ‘’Rica ediyorum Güneş. Oğlumun aklını karıştırma.’’ ‘’Benim kimsenin aklını karıştırdığım yok. Savaş sizin yolunuzdan emin adımlar ile ilerliyor. Parlak geleceğine kara sürülmeyeceğinden emin olabilirsiniz. Zaten eskisi kadar yakın değiliz korkmayın. Çocukluğumuz geride kaldı. Ve lütfen rica ediyorum. Beni bir daha aramayın.’’ Telefonu kapattığımda gözyaşlarıma engel olamadım. Koltuğa kıvrıldığımda içimdeki o kız çocuğunu susturmak istedim ama o zihnimi ele geçirirken teslim oldum. Karşı koyacak gücü kendimde bulamamıştım. Kesilen su sesiyle gözyaşlarımı kurulayıp gözlerimi kapattım. Kısa bir süre sonra kapı açılıp kapandı ve adım seslerini işittim. Üzerime örtülen örtüyü başıma kadar çektiğimde sessizce uzaklaşmıştı Timuçin ve ben kendimle baş başa kalmışken kaçmaya gücüm dahi kalmamıştı.
(Geçmişe Dönüş) Babası evden çıkar çıkmaz kapıya koşturdu Güneş. Çizdiği resme gururla bakarken, bir an önce arkadaşları ile paylaşmak için can atıyordu. Resmi rulo haline getirip babasının gittiğinden emin olana dek bekledi. Çıkmadan hemen önce aynaya baktı. Kendince örmeye çalışmıştı o uzun saçlarını… Ne eşit ayırabilmiş, ne de güzel bir örgü yapabilmişti. Buruk bir tebessüm etti. Özlemle bir iç çekti; her iç çekişinde bir damla kan akar gibi… Koşturarak çıktı kapıdan. Savaş mı Elâ’mı karar veremezken önünden geçen kediye baktı. Kedi selam verir gibi mırladı ve Elâ’ların evine yöneldi. Seçim yapılmıştı. Kapıya geldiğinde piyanodan çıkan melodileri işitti. Zile bastığında piyanodaki ses kısa bir anlığına durmuş, sonra tekrar devam etmişti. Kapı açıldığı anda bir adım atmıştı ki, hizmetli tarafından durduruldu. ‘’Dur bakalım küçük hanım.’’ ‘’Ben resmimi…’’ ‘’Şuan seni içeri alamam. Geç oldu ve Elâ’nın çalışma saati. Yarın sabah gel olur mu?’’ ‘’Bende dinlesem olmaz mı evde çok sıkıldım.’’ ‘’Zerrin hanım iki bitki çayı!’’ İçeriden gelen sesle beraber kapı yüzüne kapandığında gözleri dolu doluydu. Ağlamamak için kendini zor tutarken bu sefer Savaş’ların kapısına gelmişti. Reddedilmenin verdiği tedirginlikle bir süre bekledi. Gözyaşları akmasın diye bir süre gökyüzüne odaklandı. ‘’Ben yalnız değilim ki…’’ Kendini inandırmak ister gibi… Zili çaldığında görevli kapıyı sevecen bir şekilde açtı. ‘’Gelen kim?’’ ‘’Güneş gelmiş Arzu hanım…’’ ‘’Savaş’ı görmeye geldim.’’ ‘’Ben sesleneyim dur bakalım. Oyuna daldı yine…’’ Tam geri adım atmıştı ki gelen emirle duraksadı. ‘’Savaş uyuyor. Gönder evine.’’ ‘’Ama siz demiştiniz ki…’’ ‘’İyi geceler Güneş. Yarın sabah gel tamam mı?’’ ‘’İyi geceler.’’ Gece, iyi değildi. Yalnızken hiç iyi değildi. Geri geldi o yolu; hevesi hüzne dönerken. Kapıya varana kadar anahtarı unuttuğunun farkında bile değildi. Görevli kadın evine gideli ise baya zaman geçmişti. Çıktı kapıdan. Hava ılıktı. Yürüdü elindeki resmi hiç bırakmadan. Kaç yol, kaç sokak geçti farkında bile değildi. Yol ona iyi gelmişti. Bilinmezlik zihnini meşgul ederken bir parkın salıncağında bulmuştu kendini. Sallanmaya başlarken gözleri gökyüzündeydi. O, biricik annesini selamlarken onunla uzun bir sohbete dalacağı bir gece olacaktı.
|
0% |