@sedeffa
|
MEZARLIK
Karanlık bir atmosfer içinde, ölülerin sessizliği altında duruyorum. Mezar taşları adeta unutulmuş hayatların izlerini taşıyor. Lambaların hüzünlü ışığı mezarlığı aydınlatırken, gecenin sessizliği rüzgarın melankolik nağmeleri ile bozuluyor. Annemin mezarı başındayım. Gözlerimden süzülen yaşlar, unutulmuş anılara ağıt yakıyor. Gözyaşlarım, kayıp zamanın bir izi gibi akıyor. "Belki bir çocukları olur, güzel bir aile kurarlar." Bu sözler dudaklarımdan dökülürken, Timuçin sessizce yanıma yaklaşıp kollarıyla sardı beni. Sıcak nefesi, soğuk boynumu sararken, karanlıkta kaybolmuş anıları çağrıştıran fısıltılarla dolu bir zaman yolculuğuna çıktı. "Bir zamanlar hepsi yaşam doluydu." "Bir zamanlar..." Timuçin'in elleri, içsel çatışmamı hissederek omuzlarıma dokundu. Gözlerim başka mezarları tararken, geçmişin hayaletleriyle yüzleşiyordum. "Her ziyaretimde kendime sorduğum bir soru var. Neden buradayız? Neden ölümü bile bile hayatta direniyoruz. Sanki ölümsüzlük mücadelemizde, daha fazlasını hak ediyormuşuz gibi. Hatırlıyoruz ama umursamıyoruz." "Dünyanın renklerine kanıyoruz Güneş." "Dünyanın renklerine kanıyoruz." Başımı kaldırdığımda gözleri kısa süreliğine bana çevrildi. Ardından sigara içme ritüelimiz başladı. ... Mekânlardan birine geldik. Müziğin ritmi ve ışıkların dansı, içimizi saran bir coşku yaratmıştı. Kaçıncı içkiydi hatırlamıyorum. Hoştu, boştum. Sürekli bir sırıtış taşıyordum ve gülümsemekten çenem ağrımıştı. Timuçin ile dans ederken, her şey hızla akıyormuş gibi hissettim. Kalabalık, müzik, ışıklar... Her şey neşe içindeydi. Dünya dönüyormuş gibi hissettim, ama belki de sadece kafamın içinde. Timuçin'in elleri belimde gezinirken, aramızdaki çekim güçleniyordu. Ona teslim oldum. Başım boynunda, ellerim omzunda...
... Hava aydınlanmaya başlarken girdik evime. E anahtar deliğini bulmak bu kafayla biraz zor oldu. Kahkahalar eşliğinde girdiğimizde, ayakkabı ve montlarımızdan hızla kurtulduk. Bir an bozulan dengemle düşmek üzereyken kolumdan kavrayıp kendine çekti beni. Başımı geriye attığımda ellerimi boynunda birleştirdim. Gür kirpiklerinin arasında güzel bakan gözlerine kenetledim yeşil gözlerimi. Dudaklarımı usul usul yaklaştırdım. Tüy kadar hafif bir öpücük bıraktığımda sesli bir nefes verdi. Bense içimi ürperten tatlı bir nefes almıştım. Beni kendine sıkıca bastırdığında dudaklarımızdan minik bir inleme koptu. Nefes alışverişlerimiz ritim tutmuş gibiydi. Her dokunuş o kadar yoğundu ki... Dudakları dudaklarımda geri geri adımlarken girdik yatak odama. Bedenim kısa bir süre uçuşa geçti. Sırtım yatakla buluştuğunda, Timuçin'in elleri kazağımı kavramıştı bile. Bedenim kazaktan kurtulduğunda dudakları hemen karnımın üzerinde yer etti. Dudakları minik öpücükler bırakarak tenimde dolaşırken zaman durmuş gibiydi. Ağır ağır çıktı dudakları yukarılara; adeta bir melodiyi takip eder gibi… Usul usul, baştan çıkarıcı bir ritimde devam etti boynuma doğru. Dudakları şah damarıma baskı uygularken sert bir nefes verdi. Dudaklarımdan kopan bir inleme, bu tutkulu anın müziğini tamamlarken nefesim düzensizdi. Gözleri gözlerimi bulduğunda iki elimle kavradım saçlarını. Başım feci şekilde dönüyordu. Karnımda uçuşan kelebekler dans ederken, kalbim hızlı bir şekilde atıyordu. Bedenimi yönlendiren bu tatlı his, gerçekliğin ötesine geçmiş gibi hissettirdi. Timuçin'in elleri bedenimi keşfederek nazikçe dolaşıyordu. Her dokunuşu iz bırakan bir notaydı. Dudaklarından öpücükler indikçe, bedenindeki her hücre canlanıyor ve bu ateşli melodiye katkıda bulunuyordu. Bu duygunun yoğunluğu beni sarıp sarmalarken, hissettiğimiz duyguların ötesinde bir bağ oluşturduğunu düşündüm. ... Yarı uykulu halimden sıyrıldığımda, Timuçin'in bana odaklanmış bakışları ile karşılaştım. Zamanın durduğu anlardan biriydi. Soğuk kasım rüzgârları dışarıda ulurken, içimdeki hislerinde bir fırtına gibi uğuldamaya başladığını hissettim. Ve sessizlik, duygularımız arasında iletişim kurmanın en saf yoluydu. ... Telefonu elime aldığımda arama ve mesajlar ile karşılaştım. Elâ yazmıştı. (Yalnız kalmak istediğini söyledin ama aklım sende kaldı.) Gece de iki kez aramıştı. Arama tuşuna bastım. Telefonun çalması ile açması bir oldu. "Güneş?" "İyiyim Elâ. Merak etme diye aradım." Derin bir iç çekti. Nasıl merak etmeyeyim der gibiydi... "İyisin yani?" "Evet,"derken gülümsedim. "alkolü fazla kaçırmışım. Bu saate kadar uyudum." Hafifçe gülümsedi."Ben dün gece..." "Biliyorum Elâ. Aile dostunuz, yan komşunuz. Yani babamın yanında olman gerekirdi." "Ben gidemedim. Büyükbabam ve Büyükannem gitti ama ben, yapamadım." Kısa bir sessizlik oldu. "Her neyse, oldu ,bitti boş ver onu." derken sesimi keyifli çıkarmaya çalıştım. "Evet. Mini bir hatırlatma için aradım seni." derken konuyu değiştirdik. "Seni dinliyorum." "Unutmamışsındır ama ben hatırlatayım dedim ne olur ne olmaz. Kafan dolu. Yarın, geleceksin değil mi? Resital gecesi..." "Ah tabi ya, geleceğim o nasıl soru?" İç çekti. Derin bir iç çekti. Heyecanını hissettim. "Çok güzel olacak. Emeklerinin karşılığını alacaksın." "Teşekkür ederim. Yarın orada yanımda olacağını bilmek içimi ferahlatıyor. İyi ki varsın Güneş." "Sende iyi ki varsın. Yarına görüşürüz." Keyifle sırıtırken kapattık telefonu. Elâ... O, aydınlık tarafımdı ışığı hatırlatan,umudu hatırlatan... Aynı zaman da canımı yakan…
|
0% |