Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@sedeffa

 

VEDALAŞTIK SENİNLE

 

 

Bu kapıdan adım atmayalı ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum.

Bu koca yalı, çocukluğumun hayalet evi. Zihnimde hep böyle kalacak.

Titreyen elim zile uzanıyor. Kısa bir duraksama, boğazıma oturan yumru ile yutkunup zile basıyorum. Kapı açılıyor.

"Hoş geldiniz."

Tanımadığım görevli kadın açıyor bana kapıyı.

"Hoş bulduk."

Selam verip içeri giriyorum. O sırada gülüş sesleri dolduruyor kulaklarımı.
Babam... Ali Sinan Sancaktepe... İçimde volkan gibi patlayan bir kıskançlık...

Büyük salona sessizce giriş yaptığımda onları görüyorum.

"Kız mı olacak dersin yoksa oğlan mı?"

Eli karnında, gözleri karısında. Ah lanet olası o his... Engel ol,engel ol. Ağlamak yok. Bu onun karşısında son gecen. Son yemeğin. Seni böyle hatırlamasına izin verme. İzin verme. Ama öyle zor ki...

Baba olacak. Baba. Benim babam olamadı ama kendi evladının babası olacak. Nasıl bir baba olacak?

"Herkese selam."

Sesim düz ve kontrollü. Dolan gözlerimdeki yaşları zorlukla engelleyip, özenle hazırlanmış olan masaya baktım.

"Masa cidden harika görünüyor. Misafirler geç kalmaz umarım."

"Güneş."

"Hoş geldin Güneş."

Gözlerimi onlara çeviriyorum; mutluluklarına bakarken içimde kopan fırtınayı dizginlemeye çalışarak...

Bu gece sizin şerefinize içeceğim.

...

"Bu gece için teşekkür ederim Güneş."

"Bana teşekkür etme. Gelme sebebim belli. Son bir güzellik diyelim."

İkimizde ellerimizi göğsümüzde birleştirmiş karşıya bakıyorduk. Havada keskin bir soğuk vardı. Kalbimde fırtınalar kopuyordu,karşımda ise dingin bir deniz vardı.

"Nereden öğrendin?"

"Konuya hızlı giriş yapmana sevindim. Benden çabuk kurtulmak istiyorsun belli."

"Yapma şunu."

"Sadece neden? Neden bana bunu söylemedin?"

"Annen ölene kadar bu sırrı saklamamı istedi."

"Beni sevmeni?"

"Güneş bu benim için kolay değildi."

Bedenini bana çevirdi. Ben hâlâ denize bakıyordum.

"Kendi kanından olmayan birine sevgi beslemek, benimsemek kolay mı sanıyordun? Üstelik sen..."

"tam bir baş belasıyken."diye tamamladım cümlesini. Kalbimde bir sızı ve gözlerimde yaşlarla...

Sonra bedenimi ona çevirip göz teması kurdum. Bu gözlerle pek temas kurma vaktim olmadı. Baktığı zamanlarda sevgi dolu olmadı.

"Ne yaptıysam hepsi beni gör, beni duy diyeydi. Çünkü sen, sadece başımı belaya soktuğumda benimle ilgileniyordun."

Gözümden akan bir damla yaşa engel olamadım. Gözlerimden akan yaşlar, yılların birikmiş acısını taşıyordu.

"Bakma şimdi şu akan yaş var ya. Acıdan. Hayâl kırıklığından. Bilseydim, canım bu kadar yanmazdı. Nedenini bilseydim kendi kendimi heba etmezdim. Bu kadar yara almazdım." Baba diyemedim. Gözlerine bakarken ona baba diyemedim.

Gözleri boşluğu buldu. Onunda canı yansın istedim. Ama o bana karşı hissiz ve buz gibi soğuktu.

"Böyle olsun istemezdim. Ama beceremedim. Keşke her şey daha farklı olabilseydi." Derken bile bakmadı gözlerime.

"Seninle artık bir bağımız kalmadı. Bir beklentim yok. Seninde olmasın. Her ne olursa olsun başıma ne gelirse gelsin. Seni yanımda istemiyorum."

"Bunu söylemek öyle kolay mı Güneş. Her ne olursa olsun bir bağ kuramasak bile varlığımı reddedemezsin." Derken bana çevirdi gözlerini.

"Yalandan rol kesme bana. Umurunda olmadığımı biliyorum ve artık sende benim umurumda değilsin. Bitti."

Hızla arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Yüreğimdeki acı, gözlerimden süzülen yaşlara karışıyordu.

"Uzak olsak bile ara sıra haberini almak isterim."

Duraksadım. Ara sıra olsa da ha? Gözlerimden yaşlar akarken nefes alamadım bir an. Daha ne bekliyordum ki!

"Ne zaman ihtiyacın olursa biliyorsun. Ara, para ihtiyacını karşılarım."

Para ihtiyacım? Ben senden sadece sevgi istemiştim üstelik. Buna rağmen, hâlâ buna rağmen...

Bile bile yakma canımı. Daha ne kadar acıtabilirsin ki?

"Senin parana ihtiyacım yok. Artık senden beklentimde yok. Mutlu ol. Çünkü ben sensiz çok daha iyi olacağım."

Öyle mi olacaktım? Bu koca bir yalan mıydı? Buna inanmalı mıydım?

O evden öyle koşar adım uzaklaştım ki hıçkırıklarım duyulmasın diye... Arabaya nasıl binip gaza bastım bilmiyorum.
Nefes alamayacak kadar ağladığımı biliyorum. Kaç dakika geçti bilmiyorum.
Gözyaşlarımdan bulanık gördüğüm yol, sanki rüya gibi.
Otobanda dururken kendimi arabadan atıp yere çöktüm. Nefeslenmek ve bu acınası halime son vermek için... Buz gibi havada yol kenarında, ıssız karanlıkta...
Kafamı dayadım arabama, ellerim yolda.

Öyle uzun ağladım ki... Düşünceler, anılar zihnimi kemirirken, çocukluğum zihnimde bana tiyatro gösterisi sunarken. Anılarımı silmek istedim. Unutmak, sadece unutmak... Olmadı. Yapamadım. Her şey bitti sildim derken onu hafızamdan nasıl kazırdım ki?
Yaşattıkları nasıl unutulurdu? Ben onu nasıl affederdim?

Dakikalar geçerken soğuk bedenimi uyuşturmaya başladı. Arada geçen arabalar hafifçe yavaşladı ama duran olmadı. Bense biraz daha toparlanmış bir vaziyette usulca ayağa kalkmıştım. Derin yalnızlığım içinde neden ısrarla hep bu anıyı hatırlıyordum. Bu özlem sandığımdan daha derin miydi? Yoksa çocukluğumun yarım kalmışlığından mı bilemiyordum.

'' Arabayı benim kullanmamı ister misin?''

Öyle dingin bir sesle konuşmuştu ki sessizlikte ürkmemiştim. Bakışlarım yolu buldu. Derin bir iç çektim. Beni bu şekilde görmesi... Ama gücüm yoktu. Kendimi öyle acınası hissediyordum ki... Yolcu koltuğuna geçtiğimde, Jake sürücü koltuğunda yerini aldı.

...

Arabayı eve doğru sürmeye başladı.

"Beni nasıl buldun diye sormayacağım ama her zaman etrafımda olamazsın."

"Haklısın. Gündüzler yakıcı."

Dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı.

"Ama hep etrafında olacağım. Sen görmesen bile."

"O kadına bu kadar mı bağlısın?"

"Değer verdiğim insanlara bağlı ve sorumluyum."

Bedenim sıcaklıkla gevşerken uykuya direniyordum.

"Mavi sorunu çözüldü diyelim. Başka sorunlar çıkmayacağı ne malum. Ben ölene dek yanımda kalamazsınız. Hem ne malum benden önce size zarar gelmeyeceği? Ölmekten korkmuyorsan o ayrı."

"Uzun yıllardır hayattayım. Korku bana uzak. Sen korkuyor musun?"

Bakışları bana döndü usulca.

"Bunu o an geldiğinde anlayacağım. Ama sonunu düşündüğüm tek şey ölümüm değil, benim yüzümden birini kaybetmem. "

Bakışları yola odaklandı. Bu sessizlik sanki bir şeyler anlatır gibiydi.

...

Eve girdiğimde salondaki gece lambam yanıyordu. Timuçin koltukta otururken dalgın gözüküyordu. Çantamı ayağımın ucuna attım. İlerledim ve hemen yanıbaşına oturup başımı boynuna gömdüm. Sağ elim belini kavrarken,sol elim yüzüne uzandı. Usulca okşadım.

Derin bir iç çekti. Dudakları saçlarıma temas ederken kolları bedenimi sıkıca sardı ve beni kendine çekti. Başım göğsüne düşerken istemsizce iç çekmiştim. Kollarında büzüldüm. Eli gözümden akan bir damla yaşı usulca sildiğinde dudaklarım titredi. Derin bir nefes aldım.

Mümkünmüş gibi daha çok gömdüm yüzümü. Akan bir kaç damla yaşta tişörtünü ıslattı. O saçımı okşadı. Ben, kendimi avuttum. O an küçük bir kız çocuğuydum. Anılarımı sahtesi ile değiştirdim ama bu şefkatli eller geçmişin gölgesinde kalacaktı. Küçük Güneş uyandığında bu masal bitecekti.

 

 

 

 

 

Loading...
0%