Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@sedeffa

 

KALBİ ELLERİNİN ARASINDA

 

Üzerime kara bulutlar kapanalı uzun zaman oldu. Sancı peşimi hiç bırakmadı ki. Ama bu his, daha çok yaklaşmış hissettirdi. Acının dayanılmazlığını tarif bile edemem. Onun gözlerimin önünde ölme ihtimali bile nefesimi kesmeye yetti. Gözüm kapalı girdiğim bu yolda o an geri adımlamayı istedim. Başa sarmayı…

İlk korku kırıntılarım bu anla başladı. Ölümüne ramak kala…

 

İzabel…

William’ın silahı. O bir gündüz gezen. Öldürülmek istenecek kadar tehlikeli, yaşatılmak istenecek kadar da değerli. Benim gibi…

Şafak’ların evine girdiğimde o da merdivenlerden inerken geldik göz göze. Farklı bir histi. Yumuşak gözüken ama tedirginlik veren o bakışlar… Ama sadece bir an. Tehlike kırıntısı, yumuşayan bakışlarında kaybolup gitti. Birbirimizi bu kısacık anda inceledik. Uzun kumral saçları ve minik bir yüzü vardı. Kahverengi iri gözleriyle birlikte oldukça masum bir yüzü vardı. Sanki bir tarafı kanla beslenen bir canavar değilmiş gibi…

Karşı karşıya geldiğimizde minik bir tebessüm eşliğinde konuştu.

‘’Bu beladan kurtulduğunuza sevindim.’’

Bakışları benden ayrılıp Şafak’a döndü.

‘’Diğer problemi ben halledeceğim. Merak etmenize gerek yok.’’

Şafak başını sallamakla yetindi.

‘’İzabel.’’ Jake elini uzatıp tokalaştığında göz gözeydiler. Zihin arkadaşları…

O an içsel bir konuşmada minnetini sunar gibiydi Jake. Bunun nasıl bir his olduğunu merak etmedim değildi. Birinin zihnine sızmak.; tüm çıplaklığıyla. Aslında bir ödül ama aynı zamanda bir cezaydı.

İzabel kapıya yöneldiğinde, ben kendi düşüncelerim arasında kaybolmuşken geç bir tepki verdim.

‘’Ablasının hatası yüzünden o da mı ölecek?’’

‘’Bu şu andan itibaren benim sorunum Güneş. Düşünme.’’

‘’Hiçbir şeyden haberi yoksa bile mi?’’

‘’Durum öyle olsa bile görülmesi riskini göze alamam. Dönüşüm ondan habersiz gerçekleşti ve Will katı kuralları olan biri. Bu yasak. O zaten ölüydü ve Mavi bunu biliyordu.’’

Kaşlarım çatıldı. Onlarında bir düzeni vardı ve her sürüyü yöneten yöneticileri…

‘’Bu sebepten, yani Jake gelmeseydi…’’

Kendi kendime mırıldanmıştım.

‘’Seni Will’e teslim ederdi.’’

Birkaç adımda yanına ulaştım.

‘’Bana neden yardım ediyorsun?’’

‘’Benim seçim hakkım olmadı. En azından senin bir seçim yapma şansın olsun Güneş. Uzak kalmak veya kalmamak arasında bir seçim bu… Will güce bağımlı. Biz ölümle her an burun burunayız. Normal bir hayatın olabilir.’’

 

 

Mutfak bölümüne geçtiğimde gördüğüm tablo ile ürperdim. Perdeler kapalı olduğu için eve kasvetli bir hava hakimdi. Lambadan süzülen loş sarı ışık bile yenemiyordu bu karamsar havayı. Mavi, geniş mutfağın ortasında sandalyeye bağlı vaziyetteydi. Başı yana düşmüş ama gözleri açıktı. Bileklerinden süzülen kan, ellerinin hemen altında kovalara damlıyordu usulca. Kanın metalimsi kokusu yüzümü ekşitmeye yetmişti. Dudaklarımı birbirine bastırırken gözlerimi ondan ayırmamıştım. Kıpırtısız bir şekilde bekliyordu öylece. Acınası, muhtaç... Sanki birkaç saat önce bizimle oynayan o değilmiş gibi...

"Bunu yapmak istediğine emin misin?" Jake sakince sordu sorusunu.

"Evet." Sesim dümdüz çıkmasına rağmen, içimde fırtınalar kopuyordu.

Başını onaylarcasına sallarken geriye doğru adımladı.

"Neden yalnız bırakmayı denemiyorsunuz?" Sesim titrek bir meydan okumayla doluydu.

"Senin için bir sakıncası mı var?"

Soru Şafak'tan geldi. Gergindi.

"Haklısın, ne sakıncası olacak ki?"

Ruhsuzca gülümsedim ama içimdeki acı gözlerimin derinliklerine yerleşmişti.

Şafak birkaç adım atıp yanıma yaklaştı.

"Bunu yapacak mısın görmek istiyorum. Kim olduğunu,kim olabileceğini..." Duraksadı ve kısa bir sessizlikten sonra devam etti.

"Bunu sende merak ediyorsun."

Zihnime daha fazla dalmadan harekete geçtim. Mavi'yo saçlarından kavrayıp yüzüme bakması için zorladım.

"Kardeşim..."

Sesi cılız ve titrekti.

"Yalvaracak mısın?"

Saçlarını kavrayan elim çenesini buldu ve sıkıca kavradım.

"Birkaç saat öncesi uzak bir anı gibi mi geliyor sana?"

"Lütfen..."

"Hayır. Aksine, yalvarman benim hoşuma hiç gitmiyor."

Çenesinde olan elim usulca indi boğazına. Dudağımın bir kenarı yukarı kıvrılırken onu soluksuz bırakacak şekilde sıktığımda, içimdeki öfke parmaklarımdan onun vücuduna akıyordu.

"Bu şekilde devam edersen uyanması zaman alabilir. Çok güçsüz düştü."

Jake'nin sesi beni ana çevirdi. Elimi geriye çekerken derin bir soluk aldım.

"Bu şekilde ölmeni, tekrar ve tekrar dirilip yeniden ölmeni isterdim ama bekleyemem. Ben senin aksine fazla sabırsızım. Aklın varken beni o an öldürmeliydin. Ama oyun istediğin hayatının hatası oldu."

Tezgahta olan bıçağı kavradım. Düşüncelerim iç içe geçmiş vaziyetteydi. Bunu yapacak mısın? Buna hazır mısın? Katil mi olacaksın? Sen bir canavar mısın?"

İç sesim hareketlerimin tam aksini söylüyordu. Yanına geldim. Göz göze gelmek istemezken yine baktım ama bu gözlere bakmak bu kadar zor olmamalıydı. Ona şuan yapmak istediğim şey... Lanet olsun...

Onu benden almak istedi. Peki bu merhamet neydi?

Kalbine hizaladığım bıçakla beraber yana düşen kafasını kaldırdı.

"Lütfen..."

Gözlerine baktım. İntikam hırsıyla yanan o değilmiş gibi...

"Unuturum seni, intikamımı. Sevdiğim adamı kardeşim için unuturum. Unutturmasına izin veririm."

Bıçağı ileri iterken elim titredi. İnlerken başı geriye düştüğünde kalbim tekledi. Bedenimi basan ateş beni yakmaya başladı.

Bıçağı biraz daha ileriye iterken acı içinde yalvarmaya devam ediyordu.

"Kardeşim için, lütfen. Güneş... Lütfen..."

Sevdiğimiz insanlar için göze alabileceklerimizi fark ettiğim anlardan biri de bu an oldu. Gözlerim gözlerindeyken zaman ne kadar da ağırdı. Korku, çaresizlik ve bu son an dilediği merhamet ve yok olma korkusu...

"Sonunun ne olacağını ikimizde biliyoruz!"

Öfkeyle bağırdım da ikna etmek istediğim aslında kendi benliğimdi. Tekledim, titredim ama elim harekete geçmedi.

"Kurbanın ile göz göze geldiğinde işin içine duygular girer."

Haklıydı. Bunu yapan ben olmak istemedim belki de. Bir katil olmak istemedim. Bakışlarım yana döndüğünde Jake ile göz göze geldim.

"Bu, içgüdüsel bir şey... Anlık ve göz teması kurmadan her şey daha kolay. Tabi bir cani değilsen?"

Kolumu kavradı ve elimi uzaklaştırdı. Güçsüz bir şekilde iki adım geriledim.

"Bahsettiği unutmak ile ilgili söylediği şey?" Derken kafam doluydu. Midem kötüleşmiş ve keskin bir sızı şakaklarımı esir almıştı.

"Bunun bir önemi var mı?"

Sırtımda hissettiğim el Şafak'a aitti. Derin ve rahat bir nefes verdiğinde bunu yapanın ben olmasını istemediğini o an anladım.

Bıçağı çekip aldığında başı yana döndü ve gözleri gözlerimi buldu. Mavi acı içinde kıvranırken bir an önce bitmesini istedim.

"Cinayet bir seçim olduğunda insanı zorlar. Seçenek kalmadığında ise kendini kandırman çok daha kolay olur."

Bakışları benden ayrıldığında Mavi'ye döndü.

"Ve sen, acemi çaylak… Büyücülere asla güven olmaz."

Her şey bir anda oldu. Vampir hızıyla, göz açıp kapayıncaya dek her şey bir anda bitiyordu.

Duyduğum yeni bir gerçek ve son nefes...

Mavi'nin kalbi ,Jake'nin elleri arasındaydı. Hareket edemedim. Ağzımı açıp tek kelime edemedim. Bedenim oyuncak bir bebek gibiydi o an; nereye götürürsen oraya savrulan...

Beni saran kollara teslim oldum. Sırtımı gövdesine yaslarken dengede durmama yardımcı oldu.

Gözlerim Jake'nin elinde ki kalbe, ardından Mavi'nin cansız bedenine çevrildi.

Kalbi bedeninden ayrılmış, sahipsiz bir ruhtu artık o.

Avcı, av oldu.

 

...

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%