@sedeffa
|
GERÇEKLER
Yıldızların titremesi, geceye nakış nakış işlenmiş hüzünle dolup taşarken, hastaneden çıkmak üzereyken aldığımız acı haberin ağırlığı sırtımızda. Az önce yaşananların yankısı, kalbimizde bir çırpıda derin bir yara açtı. Ağlayamıyordum. ... Sakinleşmek adına arabayı sahil kenarına park ettiğimizde, dalgaların kıyıya vuran hüznü, içimizdeki fırtınanın yansıması gibi geldi. Timuçin'in sigarasından yayılan duman geceye karışırken, içimdeki boşluğu dolduramıyordu. "O yabancı ani bir hızla yok oldu. Son sözleri geliyorlar ve tuzak oldu." Gözlerim uzaklara dalıp gitmiş, yıldızlarla konuşuyormuş gibi hissetmiştim. "Vega ve Avcılar,"dedim, adeta bir hikâyenin başlangıcını anlatır gibi. "Sözde Avcılar, dövüşçülerinizdi. Söylesene, o yabancı aslında neydi?" Bekleyişin içindeki sessizlik, yıldızlarla dans ederken bile bozulmamış gibiydi. "Bir vampirdi." Timuçin'in dudaklarından çıkan kelime, gizemle sarılıydı. "Bunlar sana saçma gelebilir. Biliyorum inanması güç ama..." Sözünü tamamlamasına izin vermedim. Gerçekle düşlerin iç içe geçtiği bir dünyada dolaşıyormuşçasına... "Neyin içindeyim ben?"diye sordum. Kelimelerin bir yük gibi düşüp, omuzlarıma bindiği bir anın eşiğinde. Siyah gözleri, benim içimde bir sırrı çözebilecek kadar derin bakıyordu. "Gözümün içine baka baka kandırdın beni." İçimdeki fırtınayı dışa vuran bir çığlıktı kelimelerim. Timuçin'in ifadesindeki pişmanlık ve üzüntü, geceye karışan yıldızların ışığı gibi titriyordu. "Sana güvendim ben." Sesim fısıltı halindeydi; hayal kırıklığına boğulmuş kalbin sızısını taşıyordu. Yanağıma uzanan elini sıkıca kavradım ve hüzünle dolup taşan sessizliğe bıraktım. Sessizliği bölen çalan telefonu oldu. Hızla açtı. "Kahretsin! Tamam, tamam. Dikkatli olun." Gergin ve tedirgindi. Sıkı sıkı kavradı direksiyonu. Çenesi kaskatıydı. Arabayı hızla çalıştırdı. "Bu geceyi çiftlikte geçirmeye ne dersin?" Araba hareket etti. "Hiç sanmıyorum." "O vampir hâlâ dışarıda ve senin için gelecek." Zihnimde, o yabancının yarattığı bilinmezlik ile dolu anılar canlandı. "Benim için gelme sebebi ne?" "Farklısın." "Nasıl bir fark bu?" "Gidince öğreneceksin." "Neden şimdi anlatmayı denemiyorsun?" "Cevabını alırsan işimi zora sokacaksın. Seni götüreceğim. Cevaplar için gelmek zorundasın." ... Çiftlik evine giriş yaptık. İndik arabadan. Bir düzineye yakın koruma, karanlık gölgede saklı bekçiler gibi duruyordu. İlerledik. Sessiz bir karşılaşma anının eşiğinde durduk. "Beklenen gün geldi demek, hoş geldin Güneş." Hafif bir tebessüm etti. "Hoş bulduk." "Hava soğuk, hadi geç içeri."dedi, geceyle dans eden soğuk rüzgarın göğsümüze çarptığı bir anın eşiğinde. Eliyle açık olan kapıyı işaret etti. İki adım atıp omzumun üzerinden Timuçin'e baktım. "Geleceğim." derken gözleri boşluktaydı. İçeri girdim. Çalan telefonla duraksadım. Arayan Elâ'ydı. Meşgule atıp kısa bir mesaj yazdım. (Şuan müsait değilim, arayacağım.) Cebime geri yerleştirdim telefonu. "Geç hadi," dedi Tarık bey, sırtımı sıvazlayarak. Antika eşyalarla döşenmiş bir salona girdik. İçerisi kasvetli ama hoştu. Gece lambası, gecenin karanlığını aydınlatıyordu. Ayakkabılarımız ahşap zeminde tok bir ses bırakırken ilerledik. Geniş kahverengi tonlarındaki oturma grubunun tekli koltuğuna geçip oturdum. Garip bir haldeydim, aşırı soğukkanlı bir halde... Oysa inkar evresinde bağırıp çağırmam gerekiyordu, ama öyle değildi. Tarık bey, hemen yanımdaki üçlü koltuğun benden tarafındaki köşesine yerleşti. Göz gözeydik. Tebessüm etti, ama benim cevapsız bıraktığım bir gülümseme oldu. Bir sigara yaktı. Sonra sessizliği bozdu."Hadi, sor," dedi, duman etrafa yayılırken. Ben de geriye yaslandım, ellerimi dizlerimde birleştirip kenetlemiştim. Derin bir nefes alıp verdim ve konuşmaya başladım. Her şey hızlı olacaktı, ihtiyarın laf kalabalığı yapmayacağı bir konuşma olacaktı. Umarım... "Farklıyım. Nasıl bir fark bu?" diye sordum, kelimelerin yavaşça döküldüğü bir anın içinde. "Bunu en başta öğrenmenin taraftarıydım, ama Timuçin istemedi."Kollarımı birbirine bağladım."Ne kadar en başta? Onunla tanıştığım ilk andan beri mi?" diye sordum, geçmişin perdeleri arasında bir tarih çizgisi çizmeye çalışarak. "Hayır, daha sonra... Bir yıl kadar önce." Öne doğru eğildim, dirseklerimi dizime yaslarken elim yumruk halinde çenemin hemen altındaydı."Öğrendiğiniz ne?" diye sordum, merak ve endişe dolu bir bakışla. Sigarasından derin bir nefes daha çekti. "Laf salatası yapmayacağım," dedi, geriye yaslanarak. Duman etrafa yayıldı. Ellerimi iki yanıma dayadım. "Bir melez. Ne demek olduğunu biliyor musun?" diye sordu sonra. Sabırsızdım. "İki ayrı türden meydana gelen soy," diye yanıt verdim hızla. "Evet. Bir insan ve bir vampir çocuğu," dedi, gizemle örülü bir gerçeği paylaşır gibi. Kaşlarım çatıldı. "Ben?" "Sen." Gözlerime bakarken, sanki beni incelemeye çalışıyormuş gibi hissettim. "Annem ve babam?" "Üvey." Kalbimde bir sancı hissettim. Acı dolu bir nefes alırken gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Yalandı her şey. Yaşadığım hayat yalandı. Düşünceler eziyete başlarken kollarımı birbirine sardım çaresizce. Gözlerim doldu o an istemsizce. Nasıl olabilirdi? Babam dediğim adam babam değildi. Annem dediğim kadın annem değildi. "Türler arası ilişki yasaktı. Çiğnenemez bir kural. Cezası ise ölümdü." "Yasak olma sebebi ne?" Dümdüz bir sesle sordum, bir karanlık masalın içinde kaybolmuş gibiydim. "Normal bir insandan daha güçlü ve dayanıklıydınız. İçinde var olan o vampir kanı bağışıklılığını güçlendirip acıya daha dirençli kılıyordu. Buraya kadar tamam ama tehdittiniz. Dönüşüm evresi gerçekleşirse daha özel bir farklılığa sahip oluyordunuz. Bir gündüz gezen." "Vampirler gün ışığına çıkamıyor yani." "Evet. Siz iki taraf içinde tehdittiniz." "Derken?" "Avcılar ve Vampirler için. Yani demek istediğim bir gündüz gezen olmanız. Vampirlerin mecbur kılındığı lanet olmadan, siz normal bir insan gibi uyurken, yiyip içerken ama onlar bu armağandan mahrumken..." "Ve siz Avcılar içinde..." "Can sıkıcısınız. Gündüz bizim avantajımız." "Ama ben bir gündüz gezen değilim." Gülümsedi. "İhtimaller evlat." Gözlerime rahatsız edici derecede uzunca baktı. Gözünü bile kırpmadan... Farklıydı. Aklından o an ne geçiyordu anlayamıyordum. Sigarayı söndürüp küllüğe attı. "O vampirle karşılaşmasaydım ve o olay hiç yaşanmasaydı, Timuçin gerçekleri gizlemeye devam edecek miydi?" "Nereye kadar saklardı bilemezdik." "Çok güzel." İçimden bir küfür savururken sertçe soludum. "Gerçekleri bilmek en doğal hakkımdı." Sesimi yükselttim, istemsizce. Ellerimle yüzümü kavradım ve sakin kalmak adına bir müddet kıpırtısız kaldım. Koca bir yalanın içindeydim. Ama gerçekler bir anda su yüzüne çıkmıştı. Bir anda... "O vampir farkımı nasıl anladı?" derken ellerim ayrıldı yüzümden. Kollarım dizime yaslıydı. Gözlerimiz tekrar buluştu. "Kanının kokusundan. Normal bir insan gibi kokmuyordun. Bir vampir için yani. İnsansın ama kanını arzulamıyorlar." "Vampir olan kimdi? Annem mi babam mı?" "Baban." "Neredeler?" "Baban hakkında bilgi sahibi değilim. Annen yurtdışında." "Bu bilgiye nasıl sahip oldun?" "Annen ulaştı bize. Bir aracı ile." "Neden bunca zaman sonra?" "Tehlike içinde olduğunu anladığı anda…" "Soru sormadan yapamaz mısın açıklamaları?" Bıkkınca bir nefes verirken sesim sert ve sabırsızdı. "Özür dilerim, ben..." "Bundan birkaç ay önce geldi aracı. Senin hakkındaki gerçeği o zaman öğrendik. Annen bilimle uğraşıyor. Araştırmacı. Vampirlerle çalışıyor. Melezler hakkında sadece efsaneler vardı. Bir bilinmezlik. Bir melez dünyaya getirmek kolay değilken üstelik. Eline bir melez geçmiş. Koku meselesini o şekilde öğrenmişler. Timuçin bunu öğrendiğinde paranoyaklaştı. Tek derdi seni korumaktı. Vega'ya bu yüzden dahil etti seni. Gücünü açığa çıkarman ve kendini geliştirmen için." Savaş haklıydı ha. Takip ediliyordum. Timi sürekli etrafımda beni koruyordu. "Yaşadığın hayat yalan olabilir ama seni tüm bu gerçeklerden uzak olup sıradan bir hayat yaşamanı sağlamak için gönderdi. Senin için. Ama yanıldı. İnsan kaderinden kaçamaz. Kaderi insanı er ya da geç bulur evlat." Öz annem bir vampire karşı açık hedef olduğumu öğrendiğinde harekete geçmişti. Aracı? O aracı kimdi peki? Zihnim geçmişi tararken aklıma Vega'ya adım attığım ilk gün geldi.
|
0% |