@sedeffa
|
VEGA
(Geçmişe Dönüş) Ormanın derinliklerinde koca bir fabrika... Yanı başında tellerle çevrilmiş bir araba mezarlığı vardı. Gecenin karanlığını dört bir yandan aydınlatıyordu lambalar. Yer yer yerleştirilmiş kırmızı aydınlatmalar işin içine dahil olunca filmlerden fırlamış bir görüntü oluşturuyordu. Oldukça ürkütücü gözüküyordu. Merak uyandırıcı derecede ürkütücü... Toprak yolda bir sürü araba park halindeydi. Anlaşılan içeri tıka basa doluydu. İçeri girdiğimizde karanlık bir düzen vardı. Grafitili duvarlar koyu renklerin hakim olduğu ürkütücü çizimlerle doluydu. Siyah ve kırmızı deri koltuklar aynı tonda masa ve sandalyelerle uyum içinde yerleştirilmişti. Orta boy bir kitaplık köşe tarafta ve rafları ansiklopedilerle doluydu; kalın, eski ve yıpranmış kapaklarıyla geçmişin izlerini taşıyordu. On kişiden fazla olmayan bu mekânda, mini bir bar atmosferi vardı. Bazıları tezgaha yaslanmış, ayaküstü içkilerini yudumlarken, diğerleri köşe koltuklarda sohbete dalmışlardı. İçlerinden biri beyaz tozu burnuna çekerken kaşlarım çatılmıştı. Atmosferde gizem ve merakın karışımı bir hava asılıydı. Timi beni eliyle yönlendirirken bakışlarım ayrıldı. Dip köşeye geldik. Esmer kirli sakallı adam göz göze gelmeden yerdeki ağır metal kapağı açtığı anda ıslıklar ve haykırışlar kulaklarımda yankılanarak coşkuyu zirveye taşıdı. Önce Timuçin indi merdivenden sonra benim inmemi bekledi. Son adımı atıp indiğimde üzerimdeki metal kapak büyük bir gürültü ile kapandığında bedenim coşkulu kalabalığa çevrildi. Farklı bir boyuta adım atmış gibiydim tam bu an. Belirsiz sessizlik, yerini canlı bir kalabalığa bırakmıştı. Kafesle çevrili dövüş ringinde, iki farklı güç arasında bir dans vardı. Kel kafalı devasa adam, bedensel üstünlüğe sahip olmasına rağmen, kızıl saçlı çocuk ise çevikliği ile büyülüyordu. İçerisi ter ve parfüm karışımı ağır bir kokuya ev sahipliği yapıyordu. Kalabalık, coşku içinde bağırıp tezahüratlarla atmosferi ısıtırken, hemen önümüzdeki merdivene baktım. L şeklinde dizayn edilmiş balkona uzanıyordu. "İşte Vega." Gülümsedi ve ringi gösterdi. "İşte Avcılarım." Vega dedikleri bu yer bir dövüş kulübüydü. Avcılar ise dövüşçüleri... Elini omzuma attı ve kalabalığı yararak ilerlemeye başladık. Bakışlar üzerimizde yoğunlaşmış, etrafımızda biriken dikkat çekici gözler, gizemle sarılmış bir merakın ifadesini taşıyordu. "Bu kadar dikkat çekici olman senin suçun…" Başımı ona çevirdiğimde keyifle sırıttım. "Etrafa o ürkütücü bakışları atma diyorum. Suç sende." dedi çarpık bir gülüşle. Saçlarına daldırdığım elimle birlikte karşılıklı sırıttık. "Abartma derdim ama haklısın." "Aman pekte mütevazıyız…" Saçlarında olan elimi uzaklaştırıp beline yerleştirdiğinde gülüşlerimiz tebessüme dönmüştü. Bakışlarımız ileri odaklandı. O sırada kalabalığın içinde bize doğru adımlayan, okyanus mavisi gözleri oldukça dikkat çeken bir beden belirdi. Uzun boylu ve yapılı bir beden... Bakışları bendeydi ve bende yeşilliklerimi okyanus mavisi gözlere kenetledim. Siyah saçları vardı. Beyaz tenliydi. Yuvarlak yüzünü sakalları çevrelemişti. Benden bir kaç santim daha uzundu. Üzerinde siyah bir kaban, altında koyu renk bir kot ve siyah bir bot vardı. Bakışlarımız karşı karşıya geldiğimizde bile ayrılmadı. Ta ki Timi ona elini uzatana dek. "Güneş, bu Şafak." Timuçin'den ayrılan o gözler yine beni esir aldı. Bir insan nasıl bu kadar güzel bakabilirdi ki? Üstelik tanımadığı bir insana... Sevgi ve şefkat dolu bu güzel bakışlar insanın içini ısıtıyordu. "Şafak , bu da Güneş." "Merhaba Güneş." derken sıcak bir tebessüm yolladı bana. Sonra uzattığı eline uzattım elimi. Tokalaştık. "Merhaba." "Eski bir dost. Güneş'te kız arkadaşım." Bakışlarımı kaçıran ben oldum. İçimi farklı bir sıcaklık sarmıştı. Elimi sıkarken, gözlerimin içine bakarken bir yabancıymış gibi hissettirmedi. Garipti. Sevdiği bir dostu, yakını gibi hissettim. Öyle farklı bir boyuttu. İçsel bir sıcaklıkla sarhoş olmuş gibi... Bakışlarım ringe dönerken anın büyüsünden çıktım. "Buralardayım." İlerlerken gözlerim etraftaydı. Ring üç sıra sandalye ile çevrelenmişti. Geri kalan topluluk ayaktaydı. Bende o ayakta olan gruba dahil oldum. Bakışlarım az önce bulunduğum noktaya odaklandı. Timi Şafak'ın omzuna elini atmış ve kulağına doğru hafifçe eğilmişti. Yarım ağız bir şeyler mırıldandı ve tebessüm etti. Sonra geri çekildi ve bana doğru ilerlemeye başladı. O sırada Şafak omzunun üstünden geriye dönünce bakışlarımız tekrar buluşmuştu. "Hadi Gölge ez şunun kafasını!" Kalabalık coşku içinde haykırırken aldıkları zevk yüzlerinden okunuyordu. Etrafı duman altıydı. Bakışlarım balkon tarafına döndüğünde Şafak'ı gördüm. Yanında kır saçlı ve hafif göbekli ama yaşına göre heybetli, altmışlı yaşlarında gösteren bir adamla derin bir sohbetin içinde kalabalıktan kendilerini soyutlamışlardı. Konuşma bittiğinde Şafak'ın eli trabzanı kavradı ve hafifçe öne eğildi. Timi yanından geçen çelimsiz çocuğun elinden sigarayı aldığında bakışlarım Şafak'tan ayrılmıştı. "Azalt biraz Boris." Genç çocuk hüzünle karışık bir gülümsemeyle uzaklaştığında bu kez bakışlarıyla bizi esir alan Şafak'tı. Timi sigarayı dudaklarına yerleştirirken bir eliyle belimden sıkıca kavrayıp kendine yaslamıştı beni. Yüz yüze geldiğimizde dudaklarından sızan duman yüzümü yaladı. Sigaranın kokusundan anladım. "Kafayı ne zamandır bunlarla buluyorsun." "Bir müptela değilim." Gözlerimi devirdim. "Uyuşturucu maddenin girdiğini bilmiyordum. Önce yukarıda, şimdi burada…" Elindeki sigarayı yere atıp ayakkabısının altında ezdi. "Satış yapılmıyor. Ayrıca içici değilim. Mekâna sokmamaya dikkat ediyoruz ama işte..." Mücadele heyecanla devam etti. Gölge, kel kafalı adamı çevik bir hareketle yere serdiğinde büyük bir alkış tufanı koptu. Bu çocuk baya iyiydi. Ringde bana Timuçin'i anımsatmıştı. "Gölge! Gölge! Gölge!" Bir yanda isyan diğer yanda ise kazanana övgü vardı. "İşte benim adamım!" derken Timi elini yumruk yapıp havaya kaldırmıştı. Aynı şekilde Gölge 'de ona karşılık verdiğinde gözlerinin içleri gülüyordu adeta. "Sağlam çocuk," diye mırıldandım. "En iyileri, can dostumdur." Görkemli şov sona erdiğinde ikisi de ringi terk etti. Kısa bir aranın ardından ikinci tur için içeri giren dövüşçülere baktım. İki kıza... "Belki bir gün o ringde seni de görürüz ha, ne dersin?" Bu düşünce, içimdeki bilinmeyene karşı bir çekim hissi uyandırmıştı.
|
0% |