Yeni Üyelik
10.
Bölüm

9. Bölüm

@sedeffa

 

GERÇEKLER 2

 

"Aracı Şafak mıydı?"

"İyi bir gözlemcisin."

"Şimdi nerede o?"

Uzun zaman geçmişti o anın üstünden. O karşılaşma ara sıra aklıma gelse de geri plandaydı.

"Geldiği yere geri döndü."

Ayakta pencerenin dibinde karanlığa değiyor bakışlarım. Ara sıra volta atıyorum, oturmam mümkün olmuyor. Tarık Bey ise sigarasını içerken siyah delici bakışlarını bir an bile ayırmıyor üzerimden.

Annem sandığım kadın gerçek annem değildi. Babam sandığım adam gerçek babam değildi. Kimsesiz hissederdim ben. Ama gerçek anlamda kimsesizmişim aslında.

"Peki o bir vampir miydi?" Sorumun ardındaki sessizlik, her kelimenin içinde saklı olan büyük bir yükü ifade ediyordu.

"Hayır."

Sigarayı söndürdü. Bardaktaki içkisinden bir yudum alırken, gözleri uzaklara kaymıştı.

Bir an içinde hayatın dengesinin altüst olabileceğini bilmek, koca bir yalanın içinde kaybolmuş olmak; Timuçin’in gözlerindeki aldatıcı parıltılar birer birer siliniyordu. O vampir, bilinçsizce de olsa bana gerçeklere ulaşmamda yardım etmişti.

"Şafak'a nasıl ulaşabilirim?"

"Neden bunu isteyesin?"

"Gerçekler için."

Başımı ona çevirdim ve loş ışıkta birbirimize kenetledik bakışlarımızı.

"Gerçekleri aktardığımı sanıyordum."

İçimde büyük bir hayal kırıklığının yanı sıra kalbimde koca bir delik oluşmuştu sanki. Bu kara delik git gide daha çok büyüyecek ve beni de yok edecekmiş gibiydi.

Yalanlar, yalanlar, yalanlar...

Gözlerim o kadar kördü ki, gerçeklerin ardında gizlenenleri görememiştim.
Vega ve Avcılar ile iç içeydim ama bir bok farkedemedim. Ya onlar fazla profesyoneldi ya da ben fazla aptal.

Vega'da Şafak ile karşılaştığım o an farklı bir şeyler hissetmiştim. O okyanus mavisi gözlerdeki sevgi ve şefkat gerçekti. Kim olduğumu bilerek geldi. İşte bu yüzden doğru gelmişti.

Bir aptal yerine konmuş ve bilmeyi hak ettiğim gerçeklerden mahrum bırakılmıştım. Bana seçim hakkı sunulmadı. Annem denecek o kadın ne olursa olsun beni bıraktı. Canını, kanını bıraktı. Şafak gelmeliydi. Buraya gelmeli ve o anne bozuntusuyla aramdaki o köprüyü inşa etmeliydi.

Duygu karmaşası içindeyim. Gözlerim kapalı. Olanları sindirmeye çalışıyorum ama içimde büyüyen o öfke beni deli ediyor.
Düşüncelerim birbirine girerken zihnimde bir ihtilal başlıyor.

...

Saniyeler, dakikaların peşinden sürüklendi. Gözlerimi bir an olsun kapamadım. Uykusuzluk huzursuzluğumu arttırırken, içimdeki sinirle başa çıkmaya çalışıyordum. Bana ayrılan odada volta atarken kendimi yedim bitirdim.
Kısa bir öfke patlaması ile odayı birbirine kattım önce. Gelen yardımcı kadın da öfkemden almıştı nasibini.
Debelendim çaresizce, sonra sindim köşeye. Ardından o hissizlik evresine geçtim. Boşluğa teslim ettim kendimi.

...

Pencereden dışarı bakarken Timuçin'in siyah spor arabası giriş yaptı. Saat gece yarısını geçmiş, hava aydınlanmaya başlamıştı. Odadan çıktığımda tek istediğim evime gitmekti.
Timuçin'e öyle kırgın ve öyle hırslıydım ki yüzünü bile görmek istemiyordum. Canını yakacaktım çünkü.

Merdivenlerin başında Tarık bey'in sesiyle duraksadım. Atacağım adım havada asılı kaldı.

"Şafak'ı sordu bana."

"Fazla detaya girmene gerek yoktu."

Havada kalan ayağım yavaşça zeminle buluşurken konuşmalara dikkat kesildim.

"Kaçınılmaz olan gerçekleşti. Her ayrıntıyı bilmesi daha iyi, çemberin içinde artık. Olayı Şafak'a bildirecek misin?"

"Hayır. Hallettik. İşi bitti. Tehdit ortadan kaldırıldı."

"Emin misin?"

Bir süre sessizlik oldu. Sessizliği bozan ise Timuçin oldu.

"Şafak'ın olaya dahil olmasını istemiyorum. Bundan önce nasılsa bundan sonra da öyle devam edecek." Dedi kararlı bir tonla.

"Neden istemiyorsun onu? Senin kızı elinden alacak, kahramanı o olacak diye mi?" Sesinde öfke vardı.

"Saçmalıyorsun büyükbaba."

"Onların ilk karşılaştığı ana şahit oldum. Birbirlerine olan bakışlarını gördüm evlat."

"Dahil olmasını istemememin sebebi bu değil. Onun dahil olması demek, hayatımıza vampirlerin de dahil olması demek."

"Böyle bir şey olmayacak. Ne demek bu?"

"Bir vampir her zaman işe yararmış. Avantaj için. Yani Şafak demek, bir vampirle iş birliği yapmak demek…"

"İş birliği ha? Bırak iş birliği ölsek bile almayız kanlarını."
Sertti sesi.

"Bir şey var."

"Ne?"

"O hastanede benim bilmediğim bir şey oldu. Geç oldu ama gittik ve ortalığı kontrol ettik. Kameralar bir kaç saat devre dışı kalmış. Güneş bir şeyler biliyor. Eminim."

"Riske atamayız. Kökten çözülmeli."

"Halledeceğim."

Kısa sessizliğin ardından yavaş adımlarla indim merdiveni. Ayak seslerimi işiten Timuçin ve Tarık bey bakışlarını bana çevirdi.

"Uyumadın mı sen?" diye soran Timi oldukça yorgun gözüküyordu. İkimizde uykusuz ve bitiktik.

"Eve gideceğim."

Ortalarından geçip kapıya doğru ilerledim.

"Neredeyse sabah olacak. Burada kalın dinlenin."

"Hoşça kalın Tarık bey."

"Ama çok..."

"Boşuna çeneni yorma büyükbaba. Hadi çık uyu sen."

Kapıyı açıp çıktığımda Timuçin peşimdeydi.

...

Yoldaydık. Sessizlik arabanın içerisinde dolaşan tek şeydi. Dakikalar saatler gibi geçerken daha fazla dayanamadım.

"Tek kelime bile etmeyecek misin?"

Sertti sesim. Başım akıp giden yola dönmüştü.

"Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"

Soruma soruyla karşılık vermesi içimdeki öfkeyi daha çok körüklüyordu. Ardından sinirle gülerken ellerim yumruk oldu. Çünkü içimdeki o vahşi tarafım pençelerini geçirmek ve tüm öfkesini kusmak istiyordu.

"O vampire ne oldu?"

"İşini bitirdik."

Yumruk yaptığım eller çözüldü ve ellerimle yüzümü sıvazladım.

"O bir hayat kurtarmıştı!" Diye hırsla kükrediğimde bana çevirdi bakışlarını. Direksiyonu sıkarken derin bir nefes alıp verdiğinde o da öfkesini dizginlemeye çalışıyordu.

"Ne biliyorsun Güneş?" derken bakışlarımı ona çevirdim.

"Masum birini öldürmüş olabilirsin. İyi birini öldürmüş olabilirsin!"

Hırsla kükrediğimde ona çevirdim bedenimi. O ise direksiyonu sıkmaya devam ederken yola odaklıydı. Gaza daha fazla yüklendi.

"Onlar bir canavar Güneş. Hayat kurtarmaktan çok hayat alırlar. Onlar katil!"

Sonunda ses tonunu yükseltip bana ayak uydururken ikimizde sinirden gerilmiştik.

"Sende öyle değil misin?" derken hırsla bir tekme geçirdim torpidoya.

"Aramızda bir fark var. Onlar masum insanların canını alıyor ben ise günahkarların!"

...

Yol boyunca birbirimize bağırıp çağırıp durduk. Ama Timi bana göre daha kontrollüydü. Onun bana yaptığını yapıp hastanede olanları gizlerken hissettiklerimi hissetmesini istedim.

"O gece ne oldu Güneş? Benim bilmediğim ne oldu?"

"Hiçbir şey öğrenemeyeceksin benden."

Araba evimin önünde durduğu an hızla açtım kapıyı ve indim.

"Defol!"

Kapıyı kapatıp ilerlerken Timi'de indi arabadan ve kapıyı sertçe kapattığında sessizliğe bir bomba gibi düştü bu tok ses.

Cebimdeki anahtarı çıkarmak için hamle yaptığımda Timuçin çoktan gelmiş ve beni durdurup kendine çevirmişti bile.

Yeşilliklerim o şişmiş ve yorgun siyah gözlere kenetlendi.

"Amacın ne Güneş?"

"Demek olaya Şafak dahil olmayacak ha? Yine benim adıma verilmiş lanet olası bir karar!"

İki adım geriledi ve elleriyle saçlarını karıştırdı. Eli halâ saçlarındayken bakışları beni buldu.
Kuru soğuk bedenimizi delip geçiyordu. Üşüyordum. "Benden saklamamalıydın."

Elleri iki yana düştü.

"Öğrenmen ne işe yaradı peki?"

Hırsla atıldım ileri ve ellerim gövdesini bulurken sertçe ittim. İtişim dengesini bozarken bir iki adım geriledi.

"Gerçekleri bilmeyi hak ediyordum ve sen buna engel oldun. Beni gözümün içine baka baka kandırdın!"

"İyiliğin için." Yakasını kavradığım gibi kendime çektim.

"İyilik, iyilik, iyilik… Sikeyim böyle işi ben. İyilikmiş, iyilik!"

Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. Gözlerim alev alev parlarken dişlerimi sıkıyordum.

"Ailem sandığım kişiler ailem değilmiş Timuçin. Babam benim en büyük hayal kırıklığımdı. Canım yanarken sustun. Annemin mezarı başında gözyaşlarımı bilerek sustun. Pişmanlıklarımı, keşkelerimi, her şeyi bile bile sustun."

Bağırmadım ama gözlerim dolarken bağırmamdan çok daha fazla etki bıraktı bu sessiz konuşmam.

"Üzgünüm. "

Üzgün olması yaşananları değiştirmiyordu ama. Yakasını bırakıp geriye ittirdim tekrar. Sırtı arabaya değene dek tekrar ve tekrar sertçe ittirdim. Karşı koymadı.

"Üzgün olman bir şeyi değiştirmeyecek. Çok geç kaldın."

Yavaş yavaş geriye adımlarken hayal kırıklığı içinde bakan gözlerim ona kenetliydi. O da bana bakarken gözleri dolu doluydu.

"Güneş lütfen. Ne biliyorsan söyle."
Yalvarır gibiydi sesi. Çaresiz, ağzımdan çıkacak tek bir söze muhtaç.

"Söylemeyeceğim."

Yavaş adımlarla yanıma yaklaşmaya başlarken gözlerimiz bir saniye bile ayrılmadı birbirimizden. Bir kaç adım kala durdu.

"İleride seni tehlikeye atacak bir sorun olursa bu hiç iyi olmaz."

Öyle bir ruh halindeyim ki bu umrumda bile değildi o an. Ruhsuzca omuz silktim. Bu onu fazlaca öfkelendirdi. Hızla atıldı ve elleri omuzlarımı kavradı.

"Konuşmak zorundasın."

Ellerini kavrarıp omuzlarımdan uzaklaştırdım.

"Sen nasıl sustuysan bende öyle susacağım."

Mavi'nin bir suçu yoktu. Selin dönüşümü tamamladıysa ve bir vampir olduysa artık Mavi yalnız değildi. Selin'i riske atan ben olmayacaktım. Avcılar işin içindeyken bir vampiri sağ bırakmaları ihtimal dahilinde değildi. Sebep ben olmayacaktım.
Bu işin içinde değildim. Bu öyle de kalacaktı. Dışında olarak.

"Riske mi girmek istiyorsun? Ölmek mi istiyorsun? Bu iş şakaya gelmez Güneş."

Cebimdeki anahtarı çıkarıp kapıyı açtım.

"Gözüme gözükme ve beni rahat bırak."

İçeri girdim.

"Konuşacağız." derken ileri atıldı ve eli kapıyı kapatmama engel oldu.

"Hayır." Hırsla ittirdim kapıyı.

"Defol!"

İzin vermedi. Uğraşmayı bıraktım ve kapı ardına kadar açıldı. Burnumdan soluduğumda, gözlerimden ateşler çıkıyordu.

"Dayak mı istiyorsun? Sana siktir ol git dedim."

"Lütfen..."

Israrına devam edeceğini anladığım an ileri atıldım tekrar ve yumruğumu yüzüne geçirdim. İyi bile sabrettim. Yüzü yana düştü.

"Bu gerçeklere sustuğun için."

Yakasını kavrayıp kendime çektim. Sonra geri itip ikinci yumruğu geçirdim.

"Bu gözüme baka baka beni kandırdığın için."

Doğrulmasına fırsat vermeden tekmemi karnına geçirdiğimde yere serildi ve iki büklüm olurken acıyla inledi.

"Bu da adıma halâ kararlar verdiğin için."

Nefes nefese geriledim ve hızla kapıya adımladım.

Son sözlerim bir bağırış değildi ama öyle ruhsuz döküldü ki dudaklarımdan...

Kapıyı örtmeden önce ayaklanmıştı bile Timuçin.

"Güneş?"

Kapıyı yüzüne çarptım. Sırtımı kapıya dayarken şiddetli bir şekilde ağlamaya başladım. Ağırdı, çok ağır. Kayarak yere oturdum güçsüzce.

"Aç kapıyı. Güneş? Lütfen izin ver."

Ağlayışımı bastırmaya çalıştım.

"İzin ver."

"Git buradan!"

Boğazım yırtılırcasına bağırırken başımı geriye doğru çarpmaya başladım.

"Defol, defol, defol!"

"Hepsi seni uzak tutmak içindi anla şunu artık."

"Kes artık sesini!"

Ellerimle başımı sarıp sıkarken, ruhumun derinliklerindeki acıyı bir kez daha hissettim. Her sıkıştırdığım an, geçmişin yüküyle baş başa kaldım. Şakaklarımda hissettiğim baskıyla, içimdeki fırtınayı bastırmaya çalıştım ama bu çaba sadece gözyaşlarımı serbest bırakmama neden oldu.

Ellerim, acı içinde düşerken, gözyaşlarım sessizce yanaklarımdan süzülüyordu. Nefes almak neredeyse imkansız hale geldiğinde, hızla ayağa kalktım. Adımlarım beni spor yaptığım odaya götürürken kum torbasına yöneldim.

Eldivenlerim olmadan ilk yumruğu torbaya geçirdim. Ardından diğeri, bir diğeri, diğeri…

Her vuruşum, içimde yankılanan hıçkırıkları yükseltiyordu.

Hızla ve sertçe vurmaya devam ettim, ellerim acı içinde sızlarken, her darbe daha çok yakıyordu canımı. Bedenim acıya dirençli olabilir, ancak ruhum derin yaralarla dolu, toparlanması zor olan bir labirent gibiydi.

Dakikalar geçerken ve ellerimin sızısı dayanılmayacak noktaya geldiğinde tekmelerim girdi devreye.

Tekmelerim, bileklerim, diz kapaklarım… Sızlayan kemiklerimle acının doruklarına çıktım. Dayanılmaz bir noktaya geldiğinde pes edip sırt üstü yere yığıldım. Gözlerim, tavandaki belirsiz desenlere sabitlenmiş, sessiz bir çığlık gibiydi.

...

Su altında durup, belki de suyun tüm hatıraları temizleyeceğini umarak derin bir nefes aldım. Ancak su sadece dışarıdan gelen bir huzurdu. Gözyaşlarım suyun altında kayboldu.

Küvetin içinde geçen zamanı algılayamadım. Su soğudukça gerçekliğe dönüyordum. Tıkacı açtığımda su yavaşça çekilmeye başladı. Bedenim suyun altında izlerini taşıyan bir resim gibi duruyordu. Su çekildikçe doğruldum. Suyun içinde kaybolan anılarımın izini sürdüm. Hareketlerim öyle yavaştı ki bedenim tonlarca ağırlıkta gibiydi.
Durulandım ve banyodan çıktım. Öyle yorgundum ki saçlarımı kurutup pijamalarımı giyecek enerji bile bulamadım.
İç çamaşırlarımı giyip kendimi yatağa attım. Uyumaya çalıştım, düşünceleri def etmeyi denerken. Zihnim, geçmişin hayaletleriyle dolu, huzursuz rüyaların pençesinde sürüklendi.

Her anı, acının izini bırakarak, ruhumun derinliklerinde dolaşıyordu.

...

 


             
 

Loading...
0%