Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@sedefinyo

Cizre devlet Hastanesinde tedavim başlayalı 5 gün olmuştu. Yaralarımı tek tek sarmışlardı ama şu zihnim asla susmuyordu. Susturamıyordum.

Uykusuzluktan gebermek üzereydim. Her uyuduğumda o günlere tekrar gidiyordum. Korkudan değildi yalnızca çektiğim acı iliklerime kadar işlemişti.

Kapı çaldı. "Gelebilirsiniz." Dediğimde içeri yüzüne aşina olduğum hemşire girdi.

"Nasılsınız Kağan Bey? Serumunuzu yenileyeceğim şimdi." Diyerek gülümsedi. Yanıma hızlıca yaklaşıp serumu değiştirmeye başladı.

"İyiyim. Çok sağolun." Diyip pencereden dışarı izlemeye devam ettim.

Hastane odamdaki pencere ufaklı tefekli tepelere bakıyordu. Odada hasta yatağımın yanında bulunan komodin, bir de refakatçi koltuğundan başka bir şey yoktu. Çok sıkılmıştım, ait olduğum o dağlara bir an önce kavuşmak; it sürülerini tek tek patlatmak istiyordum.

Esir alındığım süre boyunca çok şey öğrenmiştim. Beni öldüreceklerini düşündükleri için çok rahat davranmışalardı. Büyük hataydı. Elay sayesinde burdaydım ve şehit olmamıştım. Onu çok aramıştım ve o en umutsuz hissettiğim anda beni bulmuştu.

Burda kaldığım süre boyunca sadece timim yani; Doğu, Hüseyin, Oktay ve Gökhan ziyaretime gelmişti. Ama o yoktu, buraya geldiğim günden beri bekliyordum.

Bu sırada işini bitiren hemşire odadan çıkmıştı. Sanırım bir şeyler söylemişti ama düşüncelerim ona odaklanmama engel olmuştu.

Gözlerim dışardayken dışardan gelen konuşma seslerini duydum, Elaydı.

"Bakın arkadaşlar, komutanım cidden beni istemiyor benim gelmemem daha doğru olur. Siz içeri geçin ben burda bekleyeceğim." Dedi. Arada kapı olduğı için kısık gelen sesi kulaklarıma iliştiğinde istemsiz tebessüm ettim. Ama düşündükleri çok anlamsızdı. Onu istiyordum, hemde her şeyden çok istiyordum.

Diğerleri onu onaylamıştı. Kapıyı çalıp içeri girdiler. Ordaydı, kapının ucundan bana bakıyordu. Kendini dış kapının dış mandalı gibi hissettiğine emindim ama o evdi, kapıda ben olabilirdim, mandalda. Ama o sadece sımsıcacık bir yuva olabilirdi.

Diğerleri hemen yanıma gelip nasılsınız komutanım demeye başlamıştı ama ben gözlerimi onun yeşillerinden alamıyordum. Açık olan kapıyı bir anda kapatınca göz temasımız kesildi. Sanırım çok kırmıştım. Çocuk gibi ağlamak istiyordum şuan.

"İyiyim." Sertçe söylediğim söz hepsini susturmuştu. Sinirim onlara değil kendimeydi. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Hüseyin çekingence konuştu.

"Komutanım... Çok geçmiş olsun tekrardan. Hasta ziyaretinin kısası makbuldür biz çıkalım artık." Diyip hızlı adımlarla kapıya yöneldi. Güldüm, bu çocuk hep böyleydi.

"Hüseyin."

"Emredin komutanım."

"Gel buraya." Hemen geri dönüp eski yerine geldi. Hepsi karşımda varlığıma şükreder gibi bakıyordu. Bende varlığımdan şu saatten sonra nefret ediyordum.

"Yeni gelenle nasıl aranız, alıştı mı?" Diyince Gökhandan bir kıkırtı duyuldu.

"Komutanım geçen Hüseyin'i bir benzetti. Görmeniz lazımdı, tüm tabur oturduk izledik valla." Diyince tebessüm ettim, Elay'ın damarına basmış olmalıydı. Hemen söze Hüso atladı tabii.

"Komutanım eli öyle böyle ağır değil. Valla eline düşecek düşmana acırım ben." Diyip karnını tuttu. Sanırım karnına sağlam bir tekme yemişti.

"Neden yaptı peki?" Diyince hepsi gülmeye başladı. Doğukan hariç, onun güldüğünü çok uzun zaman önce görmüştüm arada tebessüm ederdi sadece. Yarası kocamandı kardeşimin.

"Komutanım bakın şimdi. Beliz, çay bahçesinde kitap okuyordu. Bir aşk kitabımıymış neymiş. Neyse Hüseyin de bunu farketti gitti hemen bin tane şey saydı, yok aşk kitabı mı okunurmuş, ergenmiymiş, nasıl asker olmuşmuş. Tabii Beliz'in başta umrunda olmadı sonra askerliğine laf edilince bir kalkışı vardı yerinden, görmeniz gerekiyor." Diyince istemsiz güldüm. Bu kısa zamanda nasıl bu kadar samimi olmuşlardı köpek gibi kıskanıyordum şu an.

"Aferin Elay'a iyi yapmış. Oğlum senin de yapacağın işi sikeyim, okuduğu kitaptan yargılamak nedir lan?" Diyince Hüseyin oflayarak kendini koltuğa attı.

"Ama komutanım şimdi soruyorum size, aşk romanı okunur mu?" Diyince gözlerim dışarıya kaydı. İç çektim, canım yanıyordu.

"Okunur, o da okunur be Hüseyin."

"Oha!" Diyen Gökhan'a döndüm ağzı 10 karış açılmıştı. Diğerlerinin de ondan bir farkı yoktu.

"Ne bakıyorsunuz lan, okunur işte."

Oktay kendini gülmemek için zor tutuyordu, yaptığı mimikler bu yöndeydi. Doğukan gözümün içine bakıyordu. Neyden bahsettiğimi en iyi o anlıyordu. Çünkü şahitti her şeye, liseden harp okuluna kadar aynı sırada oturmuştuk. Şimdi de sırt sırtaydık.

"Biz kalkalım artık komutanım, doktorunuzla konuştuk 2 güne taburcu edebilirlermiş sizi. Tabii sonrasında evde bir süre dinlenmeniz gerekiyor." Diyerek ayaklanan Doğukan, yanan kalbimin cızırtısını da hissediyor muydu?

Hepsi tek tek geçmiş olsun dileklerini diledi ve çıktılar. Onlar çıktıktan sonra yatağımı yatma pozisyona getirip biraz uyumayı umdum. Gözlerimi her kapattığımda o günlere gitmek artık can sıkıcı olmaya başlamıştı.

Çocuklar çıktıktan 5 dakika 37 saniye sonra kapı sessizce çalındı. O kadar sessiz çaldı ki uyku ve uyanıklık arasında hayal gördüğümü düşündüm. Sanki uyumuş olmamı diler gibiydi ve hemen gidecekti.

"Gel." Diyen sesim yorgundu. Sadece dinlenmek istiyordum, uyumak ve bir de ona sarılabilmek.

Kapı açılmıştı açılmasına ama sanırım rüya görüyordum. Kabarık kumral saçlar, yemyeşil gözler, soğuktan kıpkırmızı olmuş ufacık bir burun. Elay'dı.

Kapıyı kapatıp yatağımın ucuna doğru ilerlemeye başladı. Ellerini önünde birleştirip, bana bakmamak için yatağımın baş kısmında kalan duvarı izlemeye başladı.

"Geçmiş olsun komutanım, çabuk atlattınız çok şükür." Bunu derken zorla söylüyormuş gibiydi. Yerimde doğruldum gerçek olduğuna emindim artık. Bir süre bakmaya doyamadığım yüzünü izledim. Bu süre biraz fazla uzun olmuş olmalı ki; Elay bir saniye olsun gözümün içine bakmadan kapıya doğru yöneldi.

"İstiyorum." Dedi dudaklarım. Durdu, kalbinin atış seslerini duyabiliyordum. Birkaç saniye bekledikten sonra yavaşça bana doğru döndü.

"Efendim?" Diyen sesi umursamaz çıksada altındaki umut kırıntıları beni mahvetmişti. Elay sadece kabullenilmek istiyordu, onu kabul ediyor ve istiyordum nesini anlamamıştı ki.

"Seni timimde istiyorum Elay. Burdasın çünkü ben istedim, bakanlığa yazıyı ben yazdım." Gözleri parıldadı. Evet çok ciddiyim o parlamayan koyu yeşil olan gözleri artık orman rengiydi, parlıyordu.

"Sağolun komutanım." Diyen sesi ise bir melodiydi kulaklarıma.

Sonrasında bir baş selamı verip hızlıca çıktı odadan.

 

 

​​​

 

Loading...
0%