6. Bölüm

6. Bölüm

Sedef sedef
sedefinyo

Yemeğimizi yedikten sonra, bulaşıkları topluyorduk. Elay kalkmama izin vermesede kalkıp birkaç tabağı tezgaha koymuştum. Sağlam bir azar yedikten sonrada el mecbur geri oturmuştum. Elay tek tek toplamış ve makineye yerleştirmeye başlamıştı bulaşıkları. Bense onu izliyordum.

Bulaşıkları dizmeyi bitirdiğinde elini yıkayıp sandalyenin üzerindeki poşeti aldı. İçerisinde bir sürü hap vardı. Tek tek çıkarıp bana göstermeye başladı.

"Bak bu ağrı kesici bunu sabah tok karnına içeceksin, bu da başka bir ağrı kesici ama bunu akşam yatmadan önce içeceksin." Derken tek tek ilaçların reçetesini de okuyordu. Bu kadar ilgi çok fazlaydı sanki benim gibi birine.

"Şimdi bunu iç, sonrada pansumanlarını değiştirelim olur mu?" Derken ilacı önüme koymuş bir yandan da masanın üstündeki sürahiden su dolduruyordu bana.

Verdiği ilacı alıp içtim, üstüne suyu da içtim. Sonra birlikte salona geçtik. Bir kutuya koyduğu pansuman malzemeleriyle karşımda duruyordu. Kaşlarımı çattım. Gerek yoktu buna.

"Otursana." Dediğimde. Oflayıp kafasını sağa sola salladı.

"Sırtına krem sürmemiz gerekiyor, eğer rahatsız olmayacaksan üstündekini çıkartır mısın?" Dediğinde utançtan gözlerini kaçırmıştı. Hem bana yardım ediyor hemde bundan utanıyordu.

"Bak Elay kreme falan hiç gerek yok geçer zaten bir iki güne, gelirim tabura." Dediğimde kaşlarını öyle bir çatmıştı ki. Korkmuştum resmen.

Üstümdeki tişörtü yakasından tutup çıkardım. Duş alırken çok dikkat etmemiştim, birkaç yeri açılmıştı bu yüzden.

Elay yanıma oturduğunda kutunun içinden bir krem çıkardı. Sırtımın halini görmesini istemiyordum. Bu benim acizliğimdi, kreme felan hiç gerek yoktu. Onların izi benim ruhuma işlemişti bedenimin taşıyıp taşımaması umrumda değildi.

Kremi sırtımın birkaç yerine sıktı. Elleri yavaşça sırtımda gezinmeye başladı. Dokunduğu yerlerin acısı bitiyordu sanki. Sırtımda ufak bir serinlik hissettim. Hızla ona döndüğümde gözlerinin dopdolu olduğunu gördüm. Ağlıyordu benim çocukluğumun baharı.

"Ne yapmışlar sana böyle.." derken hıçkırmaya başlamıştı. Onu yanıma gönderen Doğukanı boğmak istiyordum su an. Tereddütle ellerimi yüzüne çıkardım, baş parmaklarımla göz yaşlarını sildim.

"Geçti, hepsi geçti. Senin sayende, hepsi senin sayende oldu Elay." Derken gözlerinin içine bakıyordum. Orda kendimi görmek ise benim cennetimdi.

Bir anda kollarını, kollarımın altından geçirip bana sarıldığında, ne yapacağımı bilememiştim. Umarım kalbimin sesini duymazdı çünkü tam şu an dakika da 180 atmaya başlamıştı.

Kollarımı rahatsız olmasından korkarak sırtına koydum. Daha çok sarıldı, daha çok ağladı. Benimde gözlerim dolmaya başlamıştı, çok özlemiştim. Onların taşındıkları günden beri özlüyordum. Kafamı saçlarına eğip koklamaya başladım. Aynı kokuydu, aynı masumluk. Benim küçük kızım hiç değişmemişti.

Yaklaşık 4 dakika kadar sarıldıktan sonra iç çekerek kendini geriye çekti. Bir yandan gözyaşlarını da siliyordu. Gözlerimi hala ondan çekemiyordum ama beni de görmemesi gerekiyordu. Ağladığımı anlarsa yanlış şeyler düşünebilirdi.

Bir süre sonra kolumdaki sargıyı da hallettikten sonra üstümü giydim. Elay da ellerini yıkamak için banyoya gitmişti. Bugün ne yaşamamıştık bilmiyorum ama beni hatırlamasa bile hissettiğine emindim artık.

Yaşanılanlar unutulurdu fakat hissettiklerimiz hep aynı kalırdı. 9 yaşındaki Yavuz ona sarıldığında ne hissettiyse 32 yaşındaki Yavuz da aynı şeyleri hissediyordu. Huzuru, saf huzur buydu bana göre.

Elay salona geldiğinde, elinde çantası ve ceketi de vardı, gidiyordu.

"Ben artık gideyim, Yavuz. Bir şeye ihtiyacın olursa mutlaka ara lütfen. Hemen gelirim." Derken gözleri hala kıpkırmızıydı.

Ayağa kalkıp yanına gittim. Karşısında durduğumda gözleri gözlerime sabitlenmişti.

"Gökhan sana oyun oynamış." Dedim.

"Ne?" Derken ağzı şaşkınlıkla açılmıştı.

"Aslında bir şey olmamış, seni yanıma göndermek için böyle bir şey planlamışlar." Dediğimde kendimi o kadar rahatlamış hissettmiştim ki.

"Ama neden?" Derken şaşkınlığı geçmişti. Sanırım onun için bir sorun değildi yanıma gelmiş olması. Fakat tüm gün zorunda olduğu için bana böyle davrandığını düşünerek kafayı yemiştim.

"Bilmiyorum." Derken yalancıydı sözlerim. Hepsini Doğu planlamıştı. Şerefsiz beni zor durumda bırakmaya çalışıyordu ama bunun için ayrı bir teşekkür edecektim. Elayla yakınlaşmıştık aramızda bir soğukluk yoktu hatta samimiyet bile oluştu diyebilirdim.

Kafasını 'anladım' der gibi salladığında dış kapıya doğru yürümeye başladı, kapıyı açıp dışarı çıktı. Bende peşinden gidiyordum. Ayakkabısını giyerken bir yandan da söyleniyordu.

"Bir dayakta ona şart sanırım, söylese zaten gelirdim. Neden gelmeyeyim?" Derken kendine kendine konuşuyor gibiydi ama duyabiliyordum. Sanırım düşündüklerini sesli dile getiriyordu.

Ayakkabısını giyip bana döndüğünde.

"Bak Yavuz mutlaka ara beni, telefonum hep açıp." Derken işaret parmağını da sallıyordu.

Gülerek, "Tamam, tamam." Dedim.

"Oldu o zaman ben kaçar." Derken çok komikti. Gülümseyerek, döndü ve çağırmış olduğu asansöre bindi.

"Kaç bakalım. Daha nereye kadar kaçacaksın." Dedim arkasından.

 

Son 

​​​​​​

Nabersinizzzzzz.

Bölüm hakkında yorumlarınızı yazmayı unutmayınnnn.

Önceki bölümün okunması ve vote'u çok azdı fakat daha çok bekletmek istemedim siziiiiii

 

​​​​​​İyi günler diliyorum balımlaaaaaarrrr

 

​​​​​​

 

Bölüm : 12.10.2024 15:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...