19. Bölüm

19.BÖLÜM

Sedef Özçelik
sedefozclkk

19.BÖLÜM

HIRKA

 

 

 

Defne.. Belki çok ani olacak biliyorum ama her ihtimali düşünmeliyim. Bugün töre yeni bir karar alacak. Seni evlendirmek istiyor olabilirler. Seni başka kimseye veremem, anlıyor musun? Karım olursan her şey daha güzel olur. Hem benim için hem senin için. Seni ömür boyu seveceğime yemin edebilirim.. Gözyaşının sebebi olmayacağım.. Seni mutlu edeceğim Defne.. Kabullenmek zor oldu ama ben seni çok seviyorum Defne.. Sen beni bu hayata bağlayan tek şeysin. Evlen benimle, kıyalım bugün nikahı. Her şey hazır..

 

 

O gözleri gördüğüm an ışınlanmıştım bu ana.. Ellerimi tutup ıslanmış kirpikleriyle " Gözyaşının sebebi olmayacağım." Demişti bu halimizi düşünmeden. Eski anıları ne çabuk unutmuştuk ikimizde. Karşımda ki adam da donup kalmıştı üstelik. Ne ben hareket edebiliyordum, ne de o. Gözlerinde ki öfkeyi, yorgunluğu görsemde ufacık bir özlem kırıntısı aradım içinde.. Uzaklarda görüyor gibi olsam da tam olarak adını koyamadım. Onu bilmiyordum ama ben onu özlemiştim.

 

Yaramı sızlatmıştı. 3 aydır deli gibi kanayan ama tam da bugün kabuk bağlayan yaram bugün tekrar yara oluşturuyordu. Hayata dönmeyi düşündüğüm ilk günden bu gözleri görmek zorunda mıydım? Hangi kader benim sınavımdı?

 

Binlerce anı savruldu gözlerimin önünden. "Adımdan başka bir şey öğrenmeyeceksin Defne." Diyen adama aşık olduğum yetmezmiş gibi bir de evlenmiştim.

 

Kalbim acıyordu. Etrafımda ki insanlar buğulanmıştı. Kimse kalmamıştı. Hava birden karanlamıştı ve biz Boran'la baş başaydık. Tıpkı 3 ay öncesi gibi..

 

 

Boranın ağzından..

 

Kalbimin elimde gezdiği son 3 ayda Defne'yle ilk karşılaşmamızdı. Onu elbette takip ettiriyordum fakat gözlerini 3 ayın sonunda ilk defa gözlerime yöneltmişti. Kızgındı belki de kırgın bilmiyordum. Evlendiğimi öğrenmiş miydi? Peki benim ondan başka birini sevemeyeceğimi biliyor muydu?

 

Dosyalarını düşürdüğünde eğildim. Onu burada görmeyi beklemiyordum. Aylarca, onun fotoğraflarıyla yetinmiştim. Kendimi bu hikayede fazlalık olarak görmüştüm. Ayrıca Azad Amcayla ilgili ise hiç bilmediğim şeyler öğrenmiştim. En kötüsü ise babamın bana yazdığı mektupların sahte olduğunu öğrenmiştim. Babamın anneme yazdığı mektupların en sonuncusunda Azad amcanın ruh hastası olduğunu ve hepimizi kandırdığını söylemişti. Azad Amca beni kandırmıştı. Küçüklük arkadaşım ve her zaman yanımda olan Mert sayesinde anlamıştım gerçeği. İçimde bitmek bilmeyen öfkemi Defne'ye yansıtmamak adına ise ondan deli gibi kaçıyordum. Şimdi ise tam karşımdaydı. Burada mı çalışıyordu? Onu takip ettirdiğim kişiler ise bana bu bilgiyi vermemişti. Evinden ve evinin etrafından çıkmıyordu ama bugün o buradaydı. Yanında ki kız aramızda ki tüm bakışmaları dağıttı.

 

"Defne gidiyor muyuz?"

 

Defne cevap vermek yerine gözlerime baktı. Ona bakan gözlerimi gözlerinden çektiğimde dosyaları toplamak istedim. Dosyaları alırken Defne'nin elleri titriyordu. Onun psikologlardan yardım aldığını biliyordum ama hala iyileşmemiş miydi? İşte o an merakıma yenik düştüm.

 

"Ellerin.. Ellerin titriyor."

 

Önce ellerine sonra gözlerime baktı. Hiçbir şey söylemeyecekti ve gözlerini yine benden kaçıracaktı. Ayağa kalktı ve ceketini düzeltti. Beni orada hiç görmemiş gibi arkadaşına seslendi. Beni resmen yok saymıştı. İki yabancı mı olmuştuk?

 

"Gidelim.."

 

Sesini duymak bile o kadar güzeldi ki.. Gidişini izledim. Ben orada kaldım ve o gitti.

 

Dur diyemedim..

Sarılamadım...

 

Uzun saçlarını koklayamadım ve o gitti. Keşke dedim o an. Keşke onun karşısına çıkmasaydım da onu takip ettiğim günlerde kalsaydım. Onu her şeyden daha iyi koruyabiliyordum, herkesten daha yakındım ona. Şimdi ise bana yabancı gözlerle bakıyordu. Yapmamalıydım. Defne hayatımdayken ona en çok zararı töre değil ben veriyordum.

 

Defne hayatımdan çıktığı günden itibaren yok olan hayatımı Hakan'la yeniden inşa etmeye başlamıştık. Annemle kardeşlerimi Mardin'e dönmeyi ikna edip şirketimizi yönetmeye başlamıştık. Mardin'de, Antep'te ve İstanbul'da olmak üzere 3 ayda 6 şehir ve 3 ülkeye yeni şirketler açmıştık. Kendimi işe vermek zorundaydım yoksa aklımı yitirecektim. Vurulduktan sonra annemin bilerek çağırdığını düşündüğüm beşik kertmem Berfin girdi hayatımıza. Okuyup hemşire olmuştu. Babasının öldüğünü biliyordum ama annesi de ölünce abisiyle yalnız kalmıştı. Berfin'in ortak olduğu işletme şirketini ise Murat yönetiyordu. Benim işlere ara vermemden dolayı gerileyen şirketimizi ise Murat'la ortak olarak yeniden büyütmüştük. Murat'ın tek şartı ise Berfin'le evlenmemdi ama bu evliliği ne ben ne de Berfin istemişti. Yani Berfin gerçekten istemiyor gibi duruyordu. Ya da ben çok soğuktum bilemiyorum ama Hayatıma Defne'den başka bi kadın almak bana korkunç geliyordu.

 

Geldiğim şirket ise Riva Mimarlık ve Tasarımdı. Buraya yeni açtığımız Yunanistan Şirketimizin Mimarisini konuşmak için gelmiştik fakat Buranın sahibi Ahmet beyin bizimle ortak olmak istediklerini biliyordum. Yunanistan'da Türk şirketi olarak ayakta kalmak zordu ve onlar da epey zorlanıyordu. Buraya ortak olmak demek Defne'nin hayatına sızmaktı. Ben onu görmekten yorulmazdım ama o buna hazır değildi. Onun hayatını daha fazla mahvetmek istemiyordum. Bir yandan ise başıma bela olan boks ve kumar maçlarının dibine vuran Ali'yle uğraşıyordum. Derviş'le arasında ki mevzuyu hala çözmemiştim ama sürekli Yunanistan'a gelmesi ve benden kaçması şüphelerimi derinleştirmişti ve beni de buraya sürüklemişti.

 

Helin ise mezun olmaya çalıştığı okulu dondurup Mardin'e yerleşmişti ama niyeti hala Antep'e dönmekti. Benim yüzümden hepsinin düzeni bozulmuştu. Şirketimiz için en sağlıklı olan ise Mardin'de kalmamızdı ve bende bunu tercih etmiştim.

 

Defne'yi görmek için Yunanistan'a elbette bir iki kere gelmiştim. İlk geldiğim günler Defne çok kötüydü. Psikiyatrisini menajerime arattığımda ise Defne hanım hakkında bilgi veremem deyip kapatmıştı. Azad amca akıllı adamdı ve onlara ulaşmamak için her yolu kapatmıştı. Havaalanında, otogarda, Yaşadıkları adanın heryerinde adamları vardı ve şu an muhtemelen Benim burada olduğum haberini çoktan uçurmuşlardı. Dalgınca olduğum yerde dururken Hakan'ın sesiyle irkildim.

 

"Kardeşim iyi misin? Ne oldu?"

 

Hakan muhtemelen yeni gelmişti ve Defne'yi görmemişti.

 

"O.. burada."

 

"Kim?"

 

Adını söylemek bile yüreğimi zincirliyordu. "Defne."

 

"Ne? Yanlış görmüşsündür lan. Ne işi var burada? Sen demedin mi evden çıkmıyor diye."

 

"Dedim ama buradaydı."

 

"Bir arkadaşını görmeye gelmiştir olum. Ne işi var Mimarlık şirketinde? Hadi girelim." Hakan önümde sessizce yürürken asansöre bindik. Asansör resmen Defne'nin kokusuyla dolmuştu. Yasemin, adını koyamadığı baharsı çiçekler ve o müthiş okyanus kokusu. Onun değişmeyen eşsiz kokusuydu bu. Aklım karışıyordu. Oysa ki planlarımı çizmiştim. Defne'nin hayatından çıkacak onu uzaktan izleyecektim, Helin'in okulunu Mardin'e alıp bende Mardin'e yerleşecektim. Ali'ye ise şirketlerimizden birini emanet edip onu Bokstan ve kumardan uzak tutacaktım. Berfin.. Berfin'i ise anlaşmalı olarak başlattığımız evliliğime son verip Murat'la ortaklığı bitirecektim. Berfin şirketlerimizin batmaması için onunla evlendiğimi biliyordu.

 

Dalgındım. Toplantıya girecek kafada değildim. O kadar dalmıştım ki toplantı salonunu bile geçmiş gidiyordum. Ta ki Hakan durdurana denk.

 

"Boran..?"

 

"Boran?"

 

Arkamı dönünce Hakan yanıma geldi.

 

"Lan.. Depresif halinden öptürtme şimdi. Kendine gel oğlum."

 

"Hakan işine bak kardeşim."

 

"Lan sen bir kendine gelsen işime bakacağım da yok amina koyim yok.. İlla aşk acısı çekeceksin değil mi? Benim suçum ne lan?"

 

"Hakan.."

 

"Tamam lan tamam. Devam et bu inadına. Devam etki.. Aşk çiçeğim Beril, Defne'nin nazını çeksin. Bende senin nazını çekeyim. Kaderime sıçayım."

 

"Hakan..Kardeşim ben senin bir yerlerinden öpeceğim şimdi. Hadi lan. Nerede bu toplantı salonu?"

 

Hakan'la yukarı çıktıktan sonra bizim yaşlarımızda biri bizi karşılamıştı. Ahmet bey ise ortalarda gözükmüyordu.

 

"Merhaba, ben Emir. Emir Riva."

 

Sarışın lavuğu bir yerlerden hatırlıyordum ama çıkaramamıştım.

 

"Merhaba. Ahmet bey nerede?" Direkt konuya girmem Hakan'ı rahatsız etmişti çünkü Hakan bir an önce şirketi bitirip değer kazanmak istiyordu. Ben ise her zaman ki gibi temkinliydim.

 

"Maalesef babam ufak bir rahatsızlık yaşıyor ve işlerden uzak kalacak. İşleri ben devraldım."

 

Bu durum benim canımı sıkmıştı. Yeni yetme şirket bebeleriyle uğraşacak vaktim yoktu.

 

"Emir bey. Bakın, ben Ahmet beyle iş yapacağımız için geldim eğer o yoksa bende yokum."

 

"Bakın işlerde bir aksaklık olmayacak. Hatta aksine büyüyoruz ve size daha çok imkan sağlayacağız."

 

"Daha çok imkan ve iş isteyen olmadı sizden. Ahmet bey yoksa.."

 

Zaten vazgeçmeye hazırdım ama Hakan'ın bu işten vazgeçmeye niyeti yoktu.

 

"Boran..kardeşim...Ahmet bey şu an yok ama yine de onun şirketindeyiz."

 

Hakan kulağıma eğilip kimsenin duymayacağı bir şekilde konuştu.

 

"Sikecem havanı. Sahip çık lan öfkene. Sanki başka seçeneğimiz mi var?" İyi ki kimse duymamıştı yoksa ben silkecektim bu çocuğu.

 

Hakan'a sinirli sinirli baksam da cevap vermedim. Haklıydı. Yunanistan'da başka güveneceğimiz şirket yoktu. Ahmet bey ise babamın eski bir tanıdığıydı. Hakan elini Emir denen adama uzattı.

 

"Merhaba Emir bey, Ben Hakan. Hakan yıldırım. Şirket ortaklarından biriyim."

 

"Merhaba Hakan bey. İçeride devam edelim mi?"

 

İçer girdikten sonra Emir tüm detayları anlattı. Sebepsiz yere gıcık olmuştum bu sarı lavuğa. Ne anlatsa ters geliyordu. Defne'den dolayı dağılan başım odaklanamamakla birlikte öfke patlaması yaşıyordu. O yüzden karışmama kararı alıp tüm sorumluluğu Hakan'a bırakmaya karar vermiştim. Toplantı bittikten sonra ise arabama yönelip doğruca kalacağım otele sürdüm.

 

 

Defne'nin ağzından..

 

Onu asansörün önünde gördüğüm andan itibaren içimde oluşan huzursuzluk bedenimi yakmıştı. Nisa'yla vedalaşıp eve gelmiştim. İlk günden şirketi bırakıp gitmem iyi olmamıştı fakat Nisa kötü olduğumu görünce beni eve dönmem için zorlamıştı.

 

Nisa iyi bir kızdı. Sadece bana göre daha renkliydi.. Neşeliydi.. Abisi gibi sarışındı. O gerçekten güzel bir kızdı. Kahverengi gözleri ve kısa saçları ona başka bir hava katıyordu. Eve geldiğimde ise bir süre mailime ve Nisa'nın gönderdiği dosyaları inceleyip şirket içi durumlarını anlamaya çalıştım. Bugün odamdan çıkmaya niyetim yoktu.

 

Saatlerce çalıştıktan sonra dayanamamıştım. İlaçları bıraktığım için uykum da gelmemişti. Üzerime hırka alıp dışarı çıktım. Telefonumu bile evde bırakmıştım. Her zaman gittiğim sahile doğru yürümüştüm. İçimde bir huzursuzluk vardı bugün. Onu gördüğüm için miydi? Neden gelmişti buraya? Bunca zaman instagramdan cevap bile yazmamıştı. Ona ulaşmaya çalışan bendim. Oysa ki o kılını kıpırdatmamıştı.

 

Sahilde yürüdüğüm yerde çalan şarkıyla orda takılı kalmıştım. Boran'ın arabada giderken açmıştı bu şarkıyı. Dün gibiydi..

 

" Başımda bir bela..

bu aralar ne dinlesem,

ne çalınsa aklıma,

hepsinde mevzu sen.."

 

Yine o anları düşünüyordum. Kalbim acıyordu. Elimin ayağımın hatta dişlerimin bile titrediğini hissediyordum ama Kalp.. kalp acır mıydı?

 

Devam eden şarkıyla birlikte hayal sandığım Boran'ı gördüm karşımda. Öylece donmuş beni izliyordu. Birbirinin yanından geçen, yabancı insanlar gibi mi olacaktık yani..

 

"Dillerimden hiç düşmeyen bu şarkılar, seni tanır gibiler..

Seni tanır gibiler.."

 

O adım attıkça gitar çalan çocuk yüreğime vuruyordu sanki penayı* Sonra yine şarkı devam etti.

 

"Ansızın bir hoşçakal kurşununa,

Sarılıp veda ettin.."

 

Şarkı ilerledikçe yanıma daha çok yaklaşıyordu. Hayal değildi değil mi? Boran gerçekten buradaydı ve birlikte dinlediğimiz bu şarkı tekrar burada da çalıyordu. Gözlerini gözlerimden asla ayırmıyordu. Gözlerimin dolduğuna emindim. Yabancı olmak istemiyordum ama o başkasıyla..

 

"Bütün sokaklarına, Onunla geçiremedim, Kokunla baş edemedim, Hırkan ömrüme asılı hala.."

 

Ben onunla olan hayatımla gerçekten baş edememiştim. Bana bir şekilde acıyı hissettiriyordu. Aşk her zaman acıtıyor muydu? Biten şarkıyla birlikte hareketli bir müziğe geçen gitarcıya inat biz hala oradaydık. Öylece durmuştuk ne beklediğimizi bilmeden birbirimize bakıyorduk. Yanımızdan insanlar hızlıca geçiyor, biz duruyorduk. Buna hemen son vermeliydim. Güçlü biri olacağıma daha bu sabah söz vermiştim.

 

Arkamı döndüm ve hızlıca yürümeye başladım. Arkamdan geliyor muydu? Beni durduracak mıydı? Dönmedim, bakmadım ona. Sadece hızlıca gittim oradan. Ne kadar koştum bilmiyorum. Eve geldiğimde durdum. Nefes nefese kalmıştım. Kendim bile fark edemediğim ağlamalarım beni gözyaşlarımda boğmuştu sanki.. Ona yenilmeyecektim. Buna izin vermeyecektim.

 

 

 

Boran'ın ağzından,

 

Defne'yle karşılaştığımızdan bu yana sahilde oturuyordum. Onunla konuşmaya bile cesaret edememiştim. Konuşsam bile ne söyleyecektim ki? Seni çok seviyorum ama ben evliyim, Sana dönmeyi çok istedim ama korktum mu diyecektim? Sana zarar gelmesin diye gelmedim mi diyecektim? Hiç bir sebep ayrı kalmamızı açıklayamıyordu ve bu yüzden cesaretim yoktu. Babasına olan öfkemse asla dinecek gibi değildi.

 

Burada kalmamalıydım. Ona zarar veriyordum. Riva Mimarlığın teklifini reddedip, Yunanistan'da ki şirketimizi Murat'a devretmeliydim. Böylesi en mantıklı olandı. Gece uyumaya çalışsam da uyuyamadım. Defne gittiğinden bu yana uyku problemim vardı. O hayatıma girmeden önce de uyku problemim olduğu gibi. Sadece onun yanında mışıl mışıl uyuyordum.

 

Telefonuma baktım. Saat 02:17 olmuştu ve Berfin'den de mesaj gelmişti. Uygulamaya girip mesajı okudum.

 

* Yarın Doğum günüm. Abim bir şeyler hazırlayacak. Sende gelecek misin? Abim şüphelenmemeli..( 20:52 )

 

Berfin kötü bir kız değildi ama neden benimle evlendiğine anlam veremiyordum. Ne zaman kafamı kaldırsam etrafımda bitiyordu. Onunla ilgili şüphelerim artsa da Benden bi beklentisi olmadığı belliydi. Yine de ona bunu yapmaya hakkım yoktu. Abisine karşı utanmamalıydı. Yalandan da olsa gidip kocası takliti yapmalıydım.

 

* Yetişirsem gelirim. ( 02:18 )

 

 

Ne yapsam olmuyordu. Defne'yi ve ona ait olan hiç bir şeyi unutamıyordum. Yaşadığımız sahneleri unutamıyordum. Onu ilk görüşüm, Atlas şerefsizin elinden kurtarışım, Barın içinde ki vurulduktan sonra ki kollarıma düşüşü .. Mersin, Milas derken onunla yaşadığım kötü anlar da bile bu kadar çaresiz değildim. Yarın Tekrar toplantımız olduğunu biliyordum. Erkenden gidip işi reddedip, Mardin'e dönmeliydim. Bunu Defne için yapmalıydım.

 

 

 

Defne'nin ağzından,

 

 

 

Uyandığımda günün erken saatleriydi. Zor da olsa uyumayı başarmıştım. Bugün kendimi çok daha iyi hissediyordum. Kahvemi alıp yudumladım ve bakımımı yapmayı ihmal etmedim. Uzun zaman sonra kendimle bu kadar çok ilgileniyordum. Bazen saçımı bile taramıyordum ama bugün farklıydı. Daha çok özenecektim. Siyah bir elbise giyip üzerine beyaz bir blazer almıştım. Kombinimi siyah kısa topuklu ayakkabılarla tamamlamıştım.

 

 

 

Aynadan kendime baktım. Saçlarıma krem sürüp, hafif bir makyaj yaptım. Dışarı erken çıkıp taksi çağırmalıydım. Taksicilerin çoğu Türkçe biliyordu çünkü genellikle bu körfezde Türkler yaşıyordu. Kahvemi bitirmek için oturduğumda Emir'den mesaj geldiğini gördüm.

 

* Bugün toplantımız var ve yorulmaman adına seni ben almaya geliyorum. İtiraz yok. 5 dakikaya kapınızın önündeyim. ( 07:34)

 

Güldüm ve kabul etmekten başka bir şey yapmadım.

 

*Hayır deme şansım kalmadı ki.. Bekliyorum. ( 07:35)

 

Emir :

*Bana hangi kız hayır diyebilir ki? Şu yakışıklılığa bir bak.. (07:35)

 

 

 

* Doktorlar hastalarına böyle fotoğraflar yollar mı? ( 07:37 )

 

Emir: 

Artık doktorun değilim ;)

 

Cevap veremedim. Mesaja baktım. Gerçekten biriyle flörtleşmek şu an en son istediğim şeydi.

Ekrana baktım. Emir ise Çevrimiçi olup tekrar çevrimdışı oluyordu. Benden cevap bekliyordu ama benim verecek bir cevabım yoktu.

 

Yazıyor..

 

Yazıyor..

 

* Kapıdayım, geldim." ( 07:45 )

 

Emir'in mesajına baktım. Yazıp yazıp silmişti. Çantamı alıp dışarı çıktım. Bugün kimse uyanmamıştı. Yani sorguya çekilmemiştim. Dışarı çıktığımda arabanın içinden çıkan Emir kapımı açtı.

 

"Bu kadar güzel olduğunu tahmin etseydim daha önce gelirdim. Seni bekletmek hoş olmadı."

 

"Abartma sadece 10 dakika bekledim. Bana kahve molası vermiş oldun."

 

"Birlikte içseydik daha güzel olmaz mıydı?"

 

Önüme döndüm. Tam anlamıyla hayata devam edemiyordum. Bazen tıkanıyordum. Arabaya çoktan binip yola çıkmıştık.

 

"Yeni ortaklarımız gönülsüz. Şirket içinden duyum aldım. Teklifimizi kabul etmeyeceklermiş. Bugün ki toplantıya muhtemelen bunun için gelecekler. O yüzden çok fazla hazırlık yapmamıza gerek yok. Zaten adamı da hiç sevmedim. Gergin bir tip."

 

"Anladım. Bugün benim de gelmeme gerek yok o zaman."

 

"Hayır bugün şirkettekilerinde seni önemseyebilmesi için yanımda olman gerekiyor. Olumsuz da olsa bu toplantıda sen de olmalısın."

 

"Peki."

 

 

Şirkete vardığımızda Emir danışmana Yabancı bir şey söyledi. İçeri girdiğimizde ise Direkt toplantı odasına geçtik. Emir bana masa da bir şeyler gösteriyordu. Odaya ilk giren Nisa, arkadan gelenler ise az önce aşağıda gördüğüm Şirket çalışanlarıydı. Nisa gelip kocaman sarıldıktan sonra "Çok güzel gözüküyorsun, topuklu yakışmış." Deyip göz kırpmıştı. Ayakta dururken Sekreter kapıyı çalıp içeri girdi. Emir gülümseyerek konuştu.

 

"Efendim Zeynep?"

 

"Konuklarınız geldi Emir bey."

 

"Hemen içeri alın."

 

İçeri giren takım elbiseli adamlara bakarken elimde ki kalemle oynuyordum. Kafamı kaldırıp baktığımda ise Hakan'la karşılaştım. Gözlerime inanamayıp arkadan giren Boran'a baktım. Onlar.. Ortaklarımız mıydı? Bu gerçekten şaka felandı değil mi? Onların burada ne işi vardı? Kalbimin çarpmasına engel olmaya çalışarak elimden düşen kaleme baktım. Emir ise Bizi tanıştırıyordu. Sakin ol Defne.. Nasıl olsa olumsuz cevap verecekler ve gideceklerdi. Şu an dik ve güçlü olmam gerekiyordu. Emir elini belime atıp beni tanıtacaktı ki. Boran gözlerini dikleştirip " Merhaba Defne." Dedi. Anlamsız gözlerle bakan Emir'e dönüp tekrar Boran'a döndüm.

 

" Merhaba."

 

Hakan ise yine sıcacık gülümseyip yanıma geldi.

 

" Defne seni burada görmeyi beklemiyordum. Seni özlemişim. Gel buraya."

 

" Merhaba Hakan. Hayat ayrı kalmamıza izin vermiyor."

 

Sarıldım. Hakan, hayat Boran'la da ayrı kalmama izin vermiyor..

 

Hakan gülümseyip yerine oturdu. Emir ise şaşkın bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Tanıştığınızı bilmiyordum. Nereden tanışıyorsunuz?"

 

Boran ağzını açacakken ben ondan önce davrandım.

 

"Türkiye'den arkadaşlarım."

 

Boran sinirle bakıp ellerini ovuşturdu. Sinirlenmişti. Farkındaydım. Hemen bu toplantı bitmeliydi. Yoksa Boran ve ben gözlerimizle savaşacaktık. Emir gerginliğimi anlamış olacak ki elini omzuma koydu.

 

"İyi misin? Çıkmak ister misin?"

 

Boran gözlerini dikmiş omuzuma bakıyordu. Her zaman kıskanç birisiydi ama evli biri için bu bakış çok fazla değil miydi?

 

Güldüm. Gülümsedim. Başkasına gülmeme bile sinir olan Boran'ı daha çok sinir etmek adına güldüm ve ellerimi Emir'in elinin üstüne koydum.

 

"Hayır iyiyim. Bitirelim şu toplantıyı."

 

Emir önüne döndü ve konuşmaya başladı.

 

"Sizinle Mimarimizi ve tasarımımızı paylaşmıştık. Ortak fikirlerimizle birlikte ilerlemek güzel olabilirdi ama sekreteriniz çalışmamızı uygun görmediğini söyledi. Gerçekten sizlerle çalışmamak bizi üzdü. Türk ortaklarımız olmasını çok isterdik ve bize yeni bir ivme kazandıracağınıza emindik."

 

Emir konuşmaya devam ederken Boran onu durdurdu.

 

"Emir Bey. Bunu nereden çıkardınız. Biz.."

 

Arada bana bakıp konuşuyordu. Ruhsuz ve düşünceli gözüküyordu.

 

"Biz teklifinizi kabul ediyoruz. Hemde ortaklık öneriyoruz."

 

Hakan, ben, emir ve hatta Nisa bile hep birlikte " Ne?!" Cevabını vermiştik.

 

 

Resmen ben uzaklaştıkça yakınlaşıyorduk... İnadına yaptığına neredeyse emindim.

 

 

 

 

 

 

*Pena: Müzik aletini çalmak için kullanılan küçük parça.

 

 

 

 

 

 

-Bölüm sonu-

 

 

 

 

Bölüme vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayın ❤️ Hikayemiz devam ediyor..

Bölüm : 14.01.2025 10:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...