
Bölüm şarkısı: Gökhan Türkmen- İhtimaller perisi
27.BÖLÜM
MAVİ KURDELE
Ormanda, beyazlar içinde ki benliğimle yürüdüm.. Yeşiller içinde ki orman huzurluydu..
Ellerimde küçüklükten kalan alışkanlığım vardı.. papatyalar..
Birini çoktan kalp şeklindeki yanığımın üzerine bırakmıştım bile.. Çoğu zaman böyle yapardım. Çiçekleri yaramın üstüne yapıştırırdım. Bana geçmişimden iyi bir anı vereceğini düşünürdüm..
Ben acıyla büyümemiştim. Acı benimle birlikte büyümüştü.
Büyükbabamın gölgesinde büyümüştüm. Annemin babamın olmayışı, büyükbabamın oluşundan daha az gölgede bırakıyordu beni..
Mutluydum sanki.. Şimdi ise oradan oraya sürüklenen rüzgar kadar farksızdım..
Bir bebek sesi duymuştum o an.. Ormanın içinde sese doğru ilerledim. İleride ise onu gördüm. Beşiğin içinde ki bebeği. Sesi neden bu kadar acıtıyordu?
Ağacın tam dibinde duran beşikte ki bebeğe baktım. Yaklaşmak istedim.. Yaklaştıkça uzaklaşıyordum sanki ama pes etmedim..
Beşiğin içinde ki bebeği daha yakından görür gibi olduğumda sevindim. Ulaşabilmek güzeldi.
Mavi battaniyesi ve beşiğin üzerinde ki mavi kurdeleyi gördüm..
Erkekti..
Uğultu sesi yükseliyordu kulağımın dibinde sesimi haykırdıklarını düşünüyordum o an..
Yanılıyordum..
Beşiğin içinde ki bebek kayboluyordu ve Beyazlar içinde ki elbisem çoktan kan olmuş, yapışmıştı üzerime..
Annemin sesini duyuyordum.. Yardım et diyordu sürekli..
'Kurtar beni buradan..'
Ağaçların arasından kurtulmaya çalışıyorum. Bağırmaya çalışıyorum.. "Neredesin Anne.."
Cevap vermiyor ormanda ki ses.. Yardım et diyor sürekli.. koşuyorum.
Nefesim, nefessizliğimle karıştıkça artıyor. Durmuyorum..
Koştukça daha çok kan oluyor üzerim.. Yardım et diyen anneme bağırıyorum. "Çok kan var anne. Çok kan var.."
Annem yine duymuyor beni.. " Yardım et"
Koşuyorum.. Ayaklarımda derman kalmıyor sanki.. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Üzerimde ki kandan tiksiniyorum..
Kan..
Kırmızı..
Kan görmek istemiyorum..
Yorulduğumu anlayınca duraklıyorum.. Annemin sesi kesiliyor. Korkuyorum o an. Sesinden güç aldığım annemin sesini istiyorum tekrar..
" Anne.. Ses ver.. Neredesin?"
Cevap buluyorum soruma.. " Buradayım Defne.. Bana yardım et."
" Neredesin anne.. Ben çok yalnızım."
" Buradayım güzeller güzeli kızım.. Sesimi takip et.."
O an ses uzaklaşıyor.. Takip edeceğim ses uzaklaştıkça koşmaya devam ediyorum. Sesimi takip et diyen annemin sesi gittikçe yok oluyor. Yetişemeyeceğimi anlayınca duruyorum.. Çöküyorum olduğum yere istemsizce.
" Anne ben senin sesini tanımıyorum ki.."
İçim parçalanıyor o an.. Kimsin demek istiyorum, Kimsin sen?
" Anne ben senin sesini tanımıyorum.. Anne.."
Koşmak istiyorum ama koşamıyorum. Kalıyorum olduğum yerde.. Ağlayışım, feryadım aynı sözcükleri tekrarlıyor.. "Anne ben senin sesini tanımıyorum..."
Kan çoğalıyor. Oturduğum yer daha çok kan oluyor.. Kan.. Çok fazla kan..
Kanın geldiği yeri arıyorum vücudumda.. Bulamıyorum ilk başta.. Sonra ise kendi inimden bir yerden geldiğini anlıyorum .. Korkuyorum o an.. Bağırıyorum tekrar
" Anne.. Bana yardım et.."
"Anne bana yardım et.."
" Anne.."
Ellerim yüzüme alıp ağladığımda bir ses doluyor kulaklarıma.. Ayağa kalkıyorum. Mavi kurdeleli beşiği tekrar görüyorum burada.. Beyaz elbiseli kadın alıyor bebeği kucağına..
Yaklaşmak istiyorum onlara.. Yaklaşmak ve iyileşmek..
Aydınlatmak istiyorum içimde ki siyahı.. Aydınlanmak ve aydınlatmak..
Kadının aynı şeyleri tekrarladığını hatırlıyorum..
" Kurtarın bizi.. Oğlumu vermem."
" Oğlumu vermem."
" Kurtarın bizi."
Kucağında ki bebek çıplak. Üşüyeceğini düşünüyorum o an.. Koluna bakıyorum bebeğin.. Benimkiyle aynı yanık yarası var.. Kalbe benziyor. Tıpkı benimki gibi. Tutmak istiyorum o an onu.. Kucağıma almak ve kurtarmak.. Kadın bağırıyor bir anda..
" Defne kurtar bizi."
" Defne abini bul.."
" Her yanım kan içinde.. Bul bizi.. Tükeniyorum.."
——————————————————————-
Nefes nefese uyanmıştım. Dün gecenin aksine kendimi burada beklemiyordum. Kalbim çarpıyordu. Gördüğüm rüya etkilemişti. Gözlerime dokunduğumda ağladığımı anlamıştım.
Uyandığımda oldukça geniş bir yataktaydım. Sağımda pencere solumda ise oldukça geniş bir odanın boşluğu duruyordu. Gözlerimi kırpıp oturmaya çalıştığımda, koltuğun üstünde yatanın Boran olduğunu anlamak çok uzun sürmedi. Uyuyordu.. Saçları karışık, kıyafetleri dünden kalmıştı. Smokinin belindeki kuşağını açmış ve savrulmasına izin vermişti. Siyah gömleğinin Boyun düğmelerini açmış, kollarını ise katlamıştı. Onu uyandırmadan ayağa kalkmak istedim ama kıpırdadığım anda uyanmıştı. Gördüğüm rüyanın etkisinden midir nedir ellerim titriyordu.
Boran doğruldu ve ayağa kalktı. " İyi misin?"
Kafamı salladım sessizce.
"Ben odama geçiyorum. Sen de dinlen."
Merakımı durduramamıştım. " Boran.. Dün gece ne oldu?"
"Bilmem. Ne oldu Defne?"
"Ben nasıl buraya geldim?"
Kafasını sağa sola çevirdi ve nefes almaya ihtiyacı varmış gibi davrandı.
" Bayılmıştın."
Sesimi çıkarmadım. Hamit ve gaz maskeli adam.. Hiçbiri hakkında bir şey sormayacak mıydı?
" Sen merak etmiyor musun?"
Ellerini beline koydu ve beyaz gömleklerinin düğmelerini açıyordu.
"Söyle desem söyleyecek misin?"
"Neden böyle yapıyorsun? Bu işte beraber değilsek beni neden yanında tutuyorsun?"
Gömleğinin düğmelerini açmayı bırakınca ellerini saçlarına geçirdi. Bunu yapmanın sırası mıydı şimdi?
"Madem böyle davranacaksın neden yanımda uyuyorsun? Neden güvenmediğin birini bu kadar koruyorsun Boran?"
"Defne Başa dönmek istemiyorum."
'Acıtıyor.' Dedi içimdeki ses. 'Acıtmasına izin verme.' Diye ekledi.
"Ben başa dönmek istiyorum. Sor, sorgula ama ben yokmuşum gibi davranma! Hayatımdan bir anda çıktın, sonra geri geldin. Zararsız olarak gördüğüm bir şeyi yaptığım için beni suçlayıp duruyorsun. Bu kadar büyük bir konu mu bu Boran? Asıl konu ne anlatmak ister misin?"
"Asıl konu ne biliyor musun Defne?"
Sessizlik.
Büyük bir sessizlik.
Yanıma yaklaşıp burnumu burnuna getirdiği için cevap verememiştim.
Gözlerine baktığımda tek kızgınlığının bu olmadığını anlamıştım. Başka şeyler de vardı.
Hissetmiştim.
"Asıl konu seni çok sevmem! Asıl konu başkasına bakınca bile içimin ezilişi, asıl konu seni her şeyden koruyamamak." Omuzlarıma dokundu. Üzerimde dünkü kırmızı elbise olduğundan omuzlarım çıplaktı. Boran'ın dokunuşuyla tüylerim ürperdi. Sonra ise devam etti. "Asıl konu, sana çok kızgınken bile kırmızılar için de ki seni affetmek."
'Kırmızıya takıntısı olduğunu biliyordum!'dedi içimdeki beyaz.
Haklıydı.
Dudaklarıma çok yaklaşmışken önümden çekilip giden Boran'ı izledim. Cezası ağırdı. Beni yok sayıyordu....
Kendimi suçlamak istemiyordum artık. Boran'ın haklı olduğu konular elbette vardı ama bende haksız sayılmazdım. Yıllar sonra bir abim olduğunu öğreniyordum ve buna rağmen Boran yanımda değil karşımda olmayı tercih ediyordu.
Bu sefer gitmesini istemedim. Beni öylece bırakıp gitmesini kabullenemedim. Dünkü olaylardan dizlerim taş bağlasa da ayağa kalktım. Boran'ın arkasından yürüyüp önüne geçtim. Artık sırtım ve kapının arasında hiç bir mesafe yoktu. İkimizde birbirimizin gözlerine bakıyorduk.
"Gitmeni istemiyorum. Küseceksen de odamız da küs ama bana kendinle ilgili cezalar verme Boran Kaya!" Baş parmağımı omzuna 3 kere vurmuştum. Bu haraketimi beklemiyordu.
İlk önce baş parmağıma, sonra yüzüme, sonra ise elbisemin omuzlarından düşen askısına baktı.
Bakışıyla eriyordum.
Hayır, bu değildi.
Bakışıyla küle dönüyordum.
Hayır kesinlikle bu da değildi.
Şu an beni tanımlayacak bir kelime yoktu!
Omuzlarımda ki askıyı kaldıracağını düşünsem de daha çok indirdi. Kulağıma eğildi. "Sana dayanamayacağımı biliyorsun. Seni şöyle gördüğüm an sinirimin geçeceğini biliyorsun." Güldü ama histerik bir gülüştü. "Ne zaman büyük bir kadın oldun sen?"
"Senin yanında hep böyle hissediyorum." Dedim büyük bir itirafla.
Ellerimi saçlarına geçirdim ama o temkinliydi. Bana karşı koymaya çalışıyordu. "Her halinin beni bu kadar etkilemesi normal değil." Dedi kesik nefeslerle.
Daha çok yaklaştım. Adım atmasını bekliyordum.
"Defne.."
"Boran.."
"Defne."Yaklaşıyordu. Elleri belimdeydi. Hissediyordum. "Sana kırmızıyı yasaklıyorum. Beni böyle baştan çıkarmaya hakkın yok."
"Benim neye hakkım var?"
"Bana. En çok bana."
"Pekala, kırmızı giymemde sorun görmüyorum o zaman."
"Kendi gözümden bile kıskanıyorum seni Defne. Dün Hamit denen o piçi öldürmemek için zor durdum. Saatlerce göğüslerine baktı o şerefsiz." Elleri göğsümde durdu. Bu itirafını yeni duyuyordum.
Demek ki sinirinin altında ki diğer sebepte buymuş dedi siyah olan.
O da haklıydı.
Kim haklı, kim haksız düşünmedim. Siyah ve beyazı susturdum.
Onun öpmesini bekledim. O ise dudaklarıma dokunduktan sonra daha da yaklaştı. "Hayat.. bu kadar diyorum bu dudakları görünce." Sonra elleri gözlerimin yanında durdu. "Sonra kirpiklerini görüyorum. Sonra saçlarını." Daha da yaklaştı. Artık bu mesafe durmayacağımızın kanıtıydı. "Sonra diyorum ki, bana hayat veren o mucize dedikleri şeyin adı Defne.."
Bir eli saçlarım da, bir eli belimdeydi. Beni kendine daha çok bastırdığı an dudaklarıma yapıştı. Hırçın değildi ama yavaşta değildi.
Öpüşüne karşılık verdim. İçimde ki kelebekler 'imdat' diye bağırıyorlardı. Kaçmak için bir yer arıyorlardı.
Beni kendine iyice sıkıştırdı. Smokinin açıkta kalan siyah gömleğinden kurtulması 3 saniye sürmemişti. Saçları dağınıktı ve ben saçlarını çekerek daha çok dağıtıyordum.
Öpüşünü sürdürdü. Elleri belimde beni havaya kaldırdı. Az önce yattığım yatağa tekrar koydu.
Dokunuşundan mahrum kaldığımda çıplak hissetmiştim. Oysa onun kırmızısı vardı üstümde.
Boran'ın kırmızısı..
Gündüzü, gece gibi gösteren perde sayesinde ise rahattım. Şu an net görünmek en son isteyeceğim şeydi.
Boran üzerime eğildi. İki bacağıda iki yanımdaydı. Elleri yavaşça bedenimden yukarı kaydı. Ne yapmak istediğini anlamaya çalışıyordum. Kedi gibi susmuş olacakları heyecanla bekliyordum.
Elleri yüzüme ulaşacak diye beklerken elbisemin üstünde durdu.
Yırtılma sesini duyduğumda ise şok olmuştum. Elbisemi ortadan ikiye yırtmıştı.
"Boran ne yapıyorsun?!" Dedim kesik nefeslerle.
"İntikamımı alıyorum. Bana dün çok işkence çektirdi bu kırmızı."
Gülümsedim. Beni beğenmesi kesinlikle hoştu.
Çok hoştu.
Elbisemin altına giymediğim iç çamaşırı için pişman olmuştum. Bu kadar çabuk ulaşmasını istemezdim.
İntikamsa intikamdı!
Beni tek bırakmasının intikamıydı.
İntikamı bekleyecek kadar sabırlı mıydım?
Orasını bilmiyordum.
Boran çıplak kalan göğsümü yavaşça öptü. Uzun zaman sonra kavuştuğu için gözleri. parıldıyordu. Ellerimi göğsüme koydum.
"Bekle." Dedim. Onu gıcık etmek istercesine.
Sesi kesik kesikti. "Ne? Bekle mi?"
"Evet intikam almak istiyorum senden."
Güldü. "Defne. O intikamı birazdan göstereceğim sana."
"Beni yalnız bıraktın. 3 ay özlemedin mi beni?"
Gözleri bedenimde gezindi. "Özlemek mi? Delirdim!"
"Neden gelmedin?"
Sabrı kalmamıştı. "Defne! Şimdi sırası mı? İntikamsa en büyük intikamı benim almam lazım. Benden gizlediklerin, kırmızı elbise giyişin!"
"1 saniye kırmızı elbiseyi sen seçmedin mi?"
"Salak mıyım lan ben? Seni bir kamyon dolusu adamın içine kırmızıyla gönderir miyim?"
Güldüm. Elimi çektim göğsümden.
Bu izin vermekti.
Oda sorgusuz sualsız devam etti.
Elleri saçlarımda, kollarımda, sırtımda, kalçamda ve yüzümdeydi.
Heryerimi fethetmek istiyordu.
Hızlıydı artık beklemek istemiyordu. Tüm vücudumu elbiselerimden arındırdığında bacağımda ki morluğu gördü. "Ne zaman oldu bu?" Dedi üstünü öperken. "Dün oldu galiba. Farkında değilim."dedim.
"Tenin çok hassas." Dedi. Daha sonra devam etti. "Öptüğüm yerler bile kızarıyor."
Sesimi çıkarmadım. O ise devam etti. "Yavaş öpeyim, canı yanmasın diyorum ama bana yetmiyor. Sana doyulmuyor."
Saçlarını tuttuğumda kafamı da geriye yaslamıştım çünkü parmakları minik dairelerle en hassas noktama kavuşmuştu. Kafamı kaldırıp, gözlerimi kapatsam da belimde istemsizce havaya kalkmıştı.
"Bana bak." Dedi emir verir haliyle. Ona bakmaya zorladım kendimi ama eliyle yaptığı bakmamı zorlaştırıyordu.
"Bebeğim.."
Artık o da duramıyordu. Üstünde ki kıyafetlerden kurtulmuştu ama göğsümü öpmeyi ihmal etmiyordu.
Üstüme tekrar çıktığında elimi beline geçirdim. Dağınık saçları yüzüme düşüyordu. Elleri kolyemin üzerinde gezindi. "Benim.. benimsin Defne."
"Senin.. Seninim Boran."
Ve o an tüm gürültüler sustu. İkimizde yükseldik ve alçaldık. Nefeslerimiz birbirine karıştı. Öpüşlerimiz hızlandı. Boran canımı acıtmamak için naif davransa da ben o kadar sakin kalamamıştım. Tırnaklarımı beline her geçirdiğimde inliyordu.
Kulaklarımda uğultu başlamıştı. Artık bacaklarımın arasında ki o sızı bir son istiyordu.
Bağırdığımın farkında değildim. Ta ki Boran, "Susma.." diyene kadar.
Onun için de durum farksız değildi. İkimizinde dayanamadığı bir noktada her şeyi sonlandırdık.
O korktuğumuz yüksek uçurumdan düşünmeden atladık.
Boran yanıma çöktüğünde gözlerini kapatmıştı. Bir eli hala göğsümün yanında ki bendeydi. Orayı çok seviyordu.
"Yoruldun mu?" Dedi.
Hayır anlamında kafamı salladım. "Sen?"
"Yorulmak mı? İntikamımı her an tekrar alabilirim."
"Şansını zorluyorsun Boran."
"Severim." Dedi göz kırparak. "Zorlamayı."
Güldüm ama cevap vermemiştim çünkü onun aksine ben yorulmuştum.
"Bugün eczaneye gitmen gerekiyor." Dedim.
"Neden?"
"Korunmadık. En azından doğum kontrol hapı almamız gerekiyor."
"O mereti kullanmak zorunda mısın? Bence hiç değilsin."
"Bu kargaşaya Nehir hazır değildir bence."
İtiraz edeceğini düşünsem de cevap vermedi. "Aldırtırım bizim çocuklara." Ellerini belimin altına koyup beni kucağına aldı. "Hadi şimdi duş zamanı."
Birlikte duş aldığımızda ikimizde mutluyduk. Beni durmadan öpen Boran'a sarılmadan edemiyordum. O durulanıp gittiğinde ise içimde ki kelebeklerle yalnız kalmıştım.
Üzerimi giyinip, Odadan çıktığımda Berfin'in ve Beril'in birlikte oturduğunu gördüm. Berfin tabletinden bir şeyler gösterip gülüyordu. Ne ara böyle yakın olmuşlardı?
Salona doğru adım attığımda yavru'nun da burada olduğunu gördüm.
Kucakladım.
Mayışmıştı...
Mayıştığını anlatan mırıltılar çıkarırken kucağımda esnedi..
Kucağımda ki yavru ile salona doğru ilerlerken Hakan'ın dışarıdan geldiğini gördüm.
"Hey millet, keyifler nasıl bakalım?" Dedi en neşeli haliyle.
Hakan yanımdan geçip, Berfin'in yanında oturan Beril'in yanına oturmuştu. Gözlerini bana dikip göz kırptı.
"Defne bu sorum sana geçerli değil çünkü aşiretimin gülüyle az önce konuştum ve yüzü lunaparkta gibiydi. Muhtemelen aynı etki sende de vardır."
Gözlerimi devirdim. "Ne alaka Hakan? Tabiiki de mutluyuz. En azından kaçırılmadım yani." Dedim.
Beril merak etmişti. Sadece yüzünü değil bedenini de benden tarafa çevirmişti. "Evet Defne ya.. Nasıl oldu bu? Ne istiyorlarmış senden?"
Gözlerimi kapattım ve önüme döndüm. Bunu nasıl açıklayabilirdim bilmiyordum..
'Abimin yer altında adı çok büyükmüş ve beni kullanmak isteyen bir oda dolusu adam varmış..' Bunu dillendirmeyi nasıl başarabilirdim?
İşte tam da bu yüzden sessiz kaldım. Berfin neden sormuyordu? Biliyor muydu yoksa?
Kafamı çevirdiğimde Boran'ında içeri girdiğini gördüm. Siyah ince bir kazak giymişti. Her zaman ki gibi siyahtı.
Saçlarını karıştırırken bir yandan da yürüyordu. Bana göz kırptı ve yanıma yaklaşıp yanaklarımdan öptü. Siniri bu kadardı.
Telefonunu çıkarıp bir resim açtı ve konuşmaya başladı. "Dün gece Hamit Çapan'ı kaçıramadık. İstediklerimizi alamadığımız gibi Defne'nin de kaçırılmasını önleyemedik. İçeride ki adamlarımızı 3 dakika da indirmişler. Mert'in gözünden hiçbir şey kaçmazdı ama Defne'yi o bile koruyamadı."
Boran balkonun kenarında ayakta duran Mert'e baktı. Sinirlenmiş miydi ona? Mert ise ses çıkarmadı.
Boran ise devam etti. "Hafife alıyordum ama hafife alınacak kadar basit bir konu değil. Dün gece ortama girdiğimiz andan itibaren haber Sami Dereli'ye uçmuş. Bizi yine bir davete çağırıyor. Gidip gitmeyeceğimizi güvenliğimiz belirleyecek."
Boran çok dikkatliydi. Bu adamların istedikleri tam olarak neydi anlayamıyordum.
Peki Boran? Boran biliyor muydu ne istediklerini?
Gözlerime bakmadan konuşan Boran'a baktım. Telefonu uzatıp resim gösterdi. Resimde ki adam esmer, mavi gözlü, orta boylu ve kel bir adamdı. "Dün gece Hamit seni kaçırdıktan sonra seni kurtaran adam bu muydu?"
Ne yani o adamın beni kurtardığını biliyor muydu?
"Ben.. Ben bilmiyorum.. Gaz maskesi vardı ve.."
Boran yaklaştı. "Güzelim bak iyi hatırla. Bu bizim için çok önemli.."
Gözlerimi kapatıp dünü hayal ettim. Hatırlamak istemesem de düşünmeliydim..
Hamit'in beni aynaların içerisinden içeriye sürüklemesi..
Saçlarımı tuttuğu an ve Bam!
Her yer duman.. Ve o an hatırladım.. Çekik, bal rengi gözleri.. bana tanıdık gelen gözlerinin yanında, uzun olan boyu..
"Boran galiba bu adam değildi. Beni kurtaran adam, Uzun boyluydu ve gözleri bal rengiydi."
Hakan ayaklanıp yanıma geldi. "Hatırladığın veya işimize yarayacak bir şey oldu mu? Defne iyi düşünmen lazım."
Aklımı zorladım. Her yer dumandı bana oradan hatıra bulmak çok zordu ama Hamit'in söyledikleri bomba gibiydi ve unutmak imkansızdı. "Derviş.. Derviş seni bana getirecekti dedi, Hamit."
Boran ellerini saçlarına geçirip küfürü savurdu. " Hassiktir..."
Hakan'da ondan farksızdı. " Bu ne amınakoyayım ya. Bu ne?! Derviş, Sami'nin adamı değil mi Boran? Güney hani babasıyla düşmandı. En yakın arkadaşı nasıl babasının dostuyla dost?"
"Bilmiyorum Hakan."
Hamit'in, Boran ve babam hakkında neler dediğini tabii ki de unutmamıştım ama bunu bu ortamda dile getirmek istemiyordum. Daha sonra Boran'la yalnız kaldığımızda anlatmak istiyordum..
Tabii ilk önce babama sormalıydım. Hamit, babamın ellerinden her şeylerini aldıklarını söylemişti. Peki ama neden?
Onu geçtim. Boran'la birbirimizin yüzüne nasıl bakamıyorduk? Ne olmuştu ki geçmişte?
Gözlerimi kaçırdığım da Boran yüzüme baktı. Ne oldu der gibi göz kırptı.
Allahım..
Şu an ..
Böyle bir anı görmeye dayanamam.
Lütfen Boran Kaya..
Bana öyle bakmaktan vazgeç!
Hemen, şimdi!
"Defne hazırlan 10 dakikaya çıkacağız." Diyen Boran'a tuhaf tuhaf baktım. "Nereye?" Dediğimde ise Boran çoktan salondan çıkmış Mutfağa girmişti.
Arkasından yürüdüğümde Berfin'in ve diğerlerinin sohbete devam ettiğini duydum. Kucağımda ki yavruyu ise salonda ki yatağına bıraktım. Boran mutfağa girdiğinde kahve makinesine basmıştı. " Sende ister misin?" dediğinde ise sadece kafamı sallamıştım. Kahvemi dikkatlice yaptığında ise önüme gelen fincana baktım. Sütlü ve şekersiz kahveyi çok sevdiğimi nereden biliyordu?
Salak Defne..
Yıllardır takip ediyor bu çocuk seni..
"Defne.. Yolda bana anlatmadığın şeyleri anlatacak mısın?"
Biraz önce söylediklerim işe yaramıştı. İletişim kurmaya çalışıyordu.
Gülümsedim.
Kahvemden yudumlarken, kahveyi ne kadar özlediğimi bir kez daha hatırlamıştım. Bana kesinlikle iyi geliyordu. "Anlatmamı istiyor musun?"
"Bizim için atlamadığın bir detay olduğunu bilmem gerekiyor."
Haklısın anlamında kafamı salladım. Boran ise yanıma yaklaşıp saçlarımı geriye itti. Sabah ki sinirinden eser yoktu. Konuştu ve ilahileşti sanki.. "Eğer şimdi gitmek istiyorsan git.. Sana alışıyorum ve alıştığım şeyleri asla bırakmam Defne ama korkuyorsan ve bu hayata hazır değilsen gidebilirsin. Kalmak hayatından yıllarını ve yollarını çalabilir."
Az önce ki öpüşlerinden eser yoktu. Nasıl bir an da değişebiliyordu?
"Yıllarım ve Yollarım umrumda mı sence?"
"Olmalı."
Yutkundum. Nefes alıp verdim. " Senin yılların ve yolların.. Umrunda mı?"
"Benim yıllarım ve yollarım senin yollarına çiçekler ekeli uzun zaman oldu. Kökümü saldım yıllarına.." nefes aldı ve devam etti. "Ve yollarına.."
Kalbime yumru oturdu. Bu cümle bana da ağır gelmişti. " Pişman mısın?"
Güldü.
Boran Kaya güldü.
Dudaklarından kahkaha sesi geldiğinde bile içimde bir şeyler uçmaya başladı. "Pişman mı?" Ellerini saçlarına geçirdi ve mutfak kapısına doğru yürüdü. Arkasına bile bakmadan konuştu.
"Bir ömrüm daha olsaydı.. Yine senin yollarına ve yıllarına çiçek ekerdim."
Hayat durmuştu sanki..
Boran çıkıp gitmiş ben ise arkada kalan olmuştum. Söylediği sözlerin kalbime olan etkisi ise bambaşkaydı.. Beni bambaşka bir kadın haline getiriyordu. Güzel bir kadınmışım gibi hissettirmesi bir yana, Sanki Yaz günündeydim ve sıcak havadan sonra tatlı bir rüzgar esiyordu.. Deniz kenarındaydım ve huzurluydum.. Bu hissi nasıl anlatırdım bilmiyordum ama bu his çok başkaydı..
Yukarı çıkıp üstümü giyindim. Üzerim de kot pantolon ve sweatshirt vardı. Çantamı aldıktan sonra ise kapıdan çıkmadan önce derin bir nefese ihtiyaç duydum. Üstümden araba geçmiş gibiydi. Bu moddan acilen kurtulmalıydım. Boran'ın yanında bu mümkün müydü?
Tabii ki hayır.. İçimde ki siyah, beyaz susması gerekiyordu yoksa ben savaşa başlayacak bir savaşçı kadar hazırdım. Susmalıyız, susmalısınız..
İçimde ki Boran'a ait duygular ve kelebekler?
Lütfen azıcık susar mısınız?
Merdivenlerden inip dışarı çıktığımda Boran arabayı çalıştırmış beni bekliyordu. Arabaya binip emniyet kemerimi bağladım. Yol boyunca Boran'da ben de sessizdik. Geldiğimiz yere dönüp baktığımda ise babamın evine geldiğimizi gördüm. "Boran? Buraya neden geldik?"
"Aklında ki çıkmazları ilk önce babana sorarsın diye düşünüyorum."
Dönüp kalmıştım."Sen.. Sen biliyor musun?"
Çok sakindi. Hemde çok çok sakindi."Abin için kaldığını mı? Evet biliyorum."
"Madem biliyordun.. Beni neden zorladın? Neden git dedin? Neden Boran?"
Bir sinir dalgası yayılıyordu vücudumdan.. Boran ise gayet sakindi. Çantama uzandı ve siyah fermuarın içinden küçük bir cihaz çıkardı. O kadar küçüktü ki.. Görünmüyordu.
"Defne.. Bu işi ciddiye almayan sensin. Sana tehlikede olduğumuzu söyledim. Vuruldun, çatışmanın ortasında kaldın, hayatın değişti ama sen hala anlamadın. Bana kendin söylemeni bekledim. Söylemedin. Sana inanmam için bir sebep sun bana Defne.. Benim için kaldığını düşündüğüm kadın, Abisi ve geçmişini öğrenebilmek için buradaymış."
"Boran ben söyleyecektim sadece ben de olanların etkisindeydim."
"Defne.. söyleyeceğini biliyordum. O yüzden Hakan dinleyene kadar bu kulaklığı dinlemedim! Ama gece seni o halde görünce.. seni korumak için dinlemek zorunda kaldım!"
"Bana inanmıyorsun değil mi?"
"Defne.. Sana inanmak istiyorum ama olayların hiç biri tesadüf değil. Bak benim seni yıllarca takip etmem bile tesadüf değil. Defne bu yıllardır planlanmış bir şey. Babalarımız, yada geçmişimiz her neyse bizi dibe sürüklüyor. Her küçük detay büyük sonuçlar taşıyor. Basite alma. Beni de, kendini de, geçmişimizi de.."
Duraksadım.. Olayların babalarımızla ilgisi neydi ki? " Boran ben anlamıyorum.. Babam, ne alaka?"
" Defne.. Yıllar önce babamın Töre tarafından vurulduğunu söylemiştim. Hatırlıyor musun?"
Kafamı salladım. Devam etti. " Yalan.. Töre yalan.. babamın bana yazdığı mektuplar yalan.. her şey yalan.."
"Annen? Ona soralım. Onun bildikleri işimize yarayabilir."
" Defne. İn ve babanla konuş." Dinleme cihazını arabadan fırlattı. Annesiyle ilgili konu açıldığında neden geriliyordu? "Sana inanmak istiyorum."
Ellerine uzandım.. " Söz.."
İneceğim sırada ellerimden tuttu. Önemli bir şey konuşacağını anlamıştım. "Birazdan hiç bir şey eskisi gibi olmayacak Defne.. Buna hazır mısın? Bana inanıyor musun?"
"Boran.. Ben neyden bahsettiğini anlamıyorum.."
"Anlayacaksın. Git ve öğren.. En az kolunda ki yara kadar güçlü olmanı istiyorum."
Gülümsedi. Yorgun bakışlarının altından gülümsedi. İşte şimdi daha güçlüydüm.
Arabadan indiğim gibi anahtarına sahip olduğum eve girmiştim. 4 kilit kuralı hala geçerliydi. Demek ki büyükbabam hala buradaydı.
Çalışma odasının ışığı yanıyordu ve babaannem mutfaktaydı. Mutfağa doğru ilerlediğimde babaannemin masanın yanındaki sandalyede oturduğunu gördüm. Musluk açıktı. Lamba açıktı ama babaannem oturuyordu.
"Babaanne? İyi misin!" Uzanıp musluğu kapattım. Babaannem önüne bakıyordu. Ne olmuştu burada? "Babaanne ne oldu sana?"
Gözleri dolu olan babaannemin elini tuttum. Çok yorgunum babaanne..
Yine saçlarımı tarar mısın banyoda..
Yine kızar mısın izinsiz dışarı çıktım diye? Yine korur musun beni her şeyden?
Ben seninleyken çok mutluydum..
Yine sarsana beni kollarına..
"Annen.. Ruşa... Haklıydı."
Annemin adını duymak tüylerimi ürpertmişti. Babaannem hayatında ilk defa annemi konuşuyordu.
"Babanne annemle ne alakası var? Neler oluyor?" Cevap vermedi.
" Babaanne, annemi gördün mü hiç?"
"Gördüm.. o çok güçlüydü. Tıpkı senin gibi."
" Ne oldu babaanne, anneme?"
Gözlerime baktı.. Hiç bir şey demedi. Neler olmuştu bilmiyorum ama hiç iyi şeyler olmadığı kesindi.
Ayağa kalktım ve babamı çalışma odasında bulmak adına yürüdüm. Aralık olan kapıyı çalıp içeri girdiğimde günlerdir uyumayan, kızarık gözlere sahip olan ve ellerinde ki içki bardağına sıkıca sarılmış babamı gördüm. Beni görünce mutlu olmasını beklerken suratını astı. Önüne döndü. " Sana o şerefsizle konuşma dedim."
"Baba ne diyorsun sen?"
Ayağa kalktı. Sinirliydi. " Sana o şerefsizle konuşma dedim Defne. Boran'la görüşmeyeceksin dedim. Dinlemedin."
"Baba neler oluyor? Ne gizliyorsun benden? Sami kim? Hamit Çapan kim baba?"
Babam yanıma yaklaştı ve saçlarımı okşadı. Gözleri ve hareketleri birbirinden çok bağımsızdı.
"Kurcaladıkça kurcaladınız. Durmayacaksınız. Biliyorum. Yıllardır uğraştığım şeyleri bir kalemde sileceksiniz."
" Baba sakin ol. Ne oldu anlat bana!"
" Defne. Ara o şerefsizi bir yere gitmeyeceğini söyle!"
" Aramıyorum. Gideceğim çünkü."
" Gitmeyeceksin dedim sana."
" Engel olamayacaksın baba. Bana geçmişte neler olduğunu anlatacaksın!"
" Öyle mi?"
" Öyle baba!"
Karşımda gördüğüm gözler yabancıydı sanki. Telefonu eline alıp birini aradı ve hoparlöre verdi. İlk çalışta telefonu açan adam " Efendim abi?" Dedi. Babam ise cevap verdi. " Yerini aldın mı kazım?"
" Aldım abi."
" Hazırlan. Üç dediğimde beynini uçurmanı istiyorum."
Babam gözlerimin içine bakarken neler olduğunu anlamam uzun sürmedi. Babam dışarıyı işaret ettiğinde pencerede ki Boran'ı öldürmek için nişan alan adamı gördüm. " Baba.. Baba! Dur baba! Hayır tamam bir şey yapma. Tamam ne istersen öyle olsun! Allah kahretsin."
Ağlamaya başlamıştım. Babam neden böyle bir şey yapıyordu anlam verememiştim.
" Defne.. Gitmeyeceksin. Daha fazla bu konuları araştırmayacaksın. Duydun mu beni?"
" Sen anlat o zaman.!" Ağlıyordum. Şoktaydım.
" Sen anlat o zaman! Neler oluyor anlat bana!"
" Boran'dan uzak durmalısın. Başka yolu yok!"
O an kapıdan bir ses duyduğumu düşündüm. Yanıldığımı düşüneceğim sırada içeri giren sesle yanılmadığımı anladım.
"Azad Yılmaz, sen çok korkak bir adam olmuşsun görmeyeli."
Boran'dı.. Peki pencereden gördüğüm arabada ki adam kimdi? Babam şaşırmıştı. Hemde baya baya şaşırmıştı.
" Sen.. sen nasıl.."
Boran ise gayet sakindi. " Şaşırman bittiyse adamını, adamımın üstünden çek. Malum Kazımın da kafasını uçurmayı bekleyen bir kaç kişi var. Beklemesinler boşuna."
Boran bunu söylerken gülümsedi. Önceden planlamıştı. Babamın böyle bir şey yapacağını biliyordu..
"Boran bak sakin ol evladım."
"Bana bir daha sakın evladım deme!"
" Ne öğrendin bilmiyorum ama bilmediğin şeyler var."
" Bilmediğim çok şey var azad Yılmaz! Para uğruna etrafında ki herkese kıydığın gibi." Ellerini saçlarının arasına aldı. "Lan yıllardır babamla ilgili mektuplar verip durdun. Yıllardır! Hepsini sen mi yazdın lan?"
" Boran."
" Sana sus dedim! İlk önce Defne'nin peşinde dolanmamı sağladın.. Çünkü babamın ölümünü araştırmamı istemedin!"
"O iş öyle değil."
"İyi.. Artık o işi ben öğreneceğim. Umarım altından düşündüklerim çıkmaz Azad Yılmaz" Boran bana döndü. " Defne.. Benimle misin?"
Durdum.. Ne olacağını bilmeden durdum.. Kimi seçmeliydim? Bu iki adam da dünyamdı ama benim dünyam durmuştu. Her iki taraftan birini seçsem de yaralanacağımı çok iyi biliyordum çünkü ne zaman birini çok sevsem beni yaralaması uzun sürmemişti.
Çok sevdiğim arkadaşlarım tarafından bile bıçaklanmıştım.
Hemde çok kez..
Ruhumu acıttığım, aç bıraktığım çok yıllarım olmuştu. Bu da bir yenisiydi.
Boran'ın arabada söylediğini şimdi anladım. Hayatım bir daha eskisi gibi olmayacaktı. Gözlerime bakan Boran'a bakmıştım. Duran dünyama baktım.. Ellerini uzattı.
Ne olacaktı şimdi? Tutmalı mıydım? Babasını bırakır mıydı bir çocuk? Dünyasını durdurur muydu? Şu an güvenmem gereken tek kişi babam olmalıydı ama ben neden ona güvenemiyordum?
Biliyorsun Defne..
Dünyan durmuyor. Sen artık dönmüyorsun.. Ağır ağır uzattım elimi Boran'a.. tutacağım sırada ise benim gerçek dünyam dahil olmuştu. Büyükbabam.. Gözleri doluydu. Olanları biliyor muydu? Babamın bir işler çevirdiğini.. Yaklaştı bana. Ellerini uzattı. Büyükbabam yaşlıydı ama bugün daha yaşlı gözüküyordu. Sarıldım ona tereddütsüz. Kulağıma fısıldadı. "Baban abini öldürdüğünü sandı.."
Büyükbabam bunu derken beni iyice sıkmıştı. Babamın duymasını istemiyordu çok sessiz konuşuyordu... " ama nefes almayan abin değil, bendim."
Büyükbabam bir şey demek istiyordu.. Beni uyandırmaya çalışıyordu. Boran'a döndü ve elinde ki elimi ona uzattı. Boran gülümsedi. Elimi tuttu ve beni çekti aldı o delikten..
Dışarı nasıl çıktık, Büyükbabam elime bu kolyeyi ne zaman koydu anlamamıştım. Ellerimde ki kolyeye bakarken Boran'da benimle durdu. Gümüş renginde ki kolye ince uzun ve dikdörtgendi ve üstünde Çağrı yazıyordu. Arkasını çevirdiğimde ise iki çizgi arasındaki nokta işareti ile karşılaştım. |•| Bunun ne demek olduğunu bilmiyordum ama daha önce gördüğüme emindim.
Büyükbabamın yıllardır üzüntülü olduğunu biliyordum ama nedense bunun sebebini hep babamı çok özlemesi sanırdım ama az önce şahit oldum ki büyükbabam, babamın yokluğunu daha çok seviyormuş.
Elimde ki kolyeye bakarken donup kalmıştım. Boran'ın yanımda olduğunu unutacak kadar kötüydüm. İçeride neler olduğunu idrak etmeye çalışıyordum. Babam, Boran'ı öldürmekle tehdit etmişti ve bunu başaramamıştı çünkü Boran hazırlıklıydı. Demekki benden daha çok şey biliyordu. En kötüsü de Büyükbabam, babamın abimi öldürdüğünü söylemişti.
Boran saçlarını karıştırdığında yüzümü yüzüne çevirmişti. "Defne.. Sana yemin ederim bulacağım abini. Benim de, senin de hayatın abinin ellerinde. Babalarımız geçmişte ne yaşadı bilmiyorum ama abin her şeyi biliyor. Anlıyor musun?"
" Büyükbabam kulağıma bir şey söyledi."
Boran ellerini belimden çekip, derin nefesler alırken ellerimden tuttu. " Ne dedi güzelim? Hadi söyle bana."
" O dedi ki.. 'Baban abini öldürdüğünü sandı.. ama nefes almayan abin değil bendim.'
Gözlerimden damlayan bir kaç damla yaşı tutamamıştım. Yanaklarıma damladığı an ise Boran silmişti onları. " Ağlamak yok. Bundan sonra ağlamayacaksın."
" Babamın yalan söylediğini ne zaman anladın?"
Ellerimi bırakan Boran'a baktım. "Vurulduğum gün..Beni vuran adamların bileklerinde bu işaret vardı." Elleriyle abime ait olduğunu düşündüğüm kolyenin arkasında ki işareti gösterdi. |.| Sonra ise konuşmaya devam etti.
"Babanın yarasını temizlediğim bir gün ise Bileğinde değil ama sırtında bu işareti görmüştüm. Biraz araştırdığımda ise bu işaretin derin bir mafyaya ait olduğunu buldum. Bana gelen tehdit mesajlarında da bu işaret vardı. Yunanistan'a gitmenizin tesadüf olmadığını, babanın burayla ilgili geçmişten gelen bir bağlantısı olduğunu anladım. Şirketinde çalıştırdığı her işçisi sabıkalı. Babamın üzerinden ise öldükten sonra alınmış payı var. Bu payı kimden aldı bilmiyorum ama zorla aldığı kesin. Ben reşit değildim. Tek reşit olan annem ve dedemdi." Duraksadı ve devam etti. " Törenin adamlarıyla ise dertleri başka. Adamlar haklı Defne. Baban hepsinin canlarını yakmış. Zora gelince de seni onlara satmış. Bunu söylemek bana düşmez ama annenle zorla evlenmiş Defne."
Aklım almıyordu. " Boran bunları nasıl en başında öğrenemedin? Sen orada yaşıyordun."
" Defne.. Baban planı o kadar temiz ilerletmiş ki.. Planı ortaya çıkmasın diye sürekli senin başına bela açmış. Beni sana yönlendirmek için elinden geleni yapmış."
" Beni bu yüzden uzak tuttun kendinden değil mi? Yoksa gelirdin. Emin olmayı bekledin. Babamın yanından alacak güçlü bir neden bekledin."
" Ben Yunanistan'a geldiğimde bile emin değildim Defne. Hala babanı içimde aklamaya çalışıyordum ama Emir ve Nisa'yla bağlantısını görünce ve bana gelen tehdit notlarını araştırınca anladım. İlk başta seni uzak tutmak istedim. Çünkü babandan soğumanı istemedim. Ama şimdi görüyorum ki, sen de bende bu meselenin ta kendisiyiz."
Kafamı salladım. Boran haklıydı. Emin olmadan karşıma çıkmak saçma olurdu.. Ki ben de yeni kavuştuğum babamı bir anda bırakamazdım. Şimdi ise kendi gözlerimle görmüştüm. Ama anlamadığım tek bir şey vardı." Anlamıyorum Boran. Babam bunları ne için yaptı?"
" Bilmiyorum Defne."
" Peki abim? O neden bizimle değil?"
" Bulacağım Defne. Sana yemin ederim bunların hepsini bulacağım."
Cevap vermedim. Yanımda olması benim için şanstı .. Bende şansımla birlikte arabaya binip ayrıldım oradan.
Boran yol boyu elimi bırakmadı. Eve vardığımızda ise kapıyı açan Berfin olmuştu ve El ele tutuştuğumuzu gözüyle görmüştü. Fakat yüzünde ne bir kıskançlık, ne de üzüntü görmüştüm. Ya çok iyi oyuncuydu. Ya da gerçekten gönlü Boran'da değildi.
Boran beni odama getirdiğinde ise yatağın üzerine uzanıp, iki büklüm haline gelmiştim. Konuşmak istemiyordum. Kimseyi görmek istemiyordum. Duyduklarımı sindirmem gerekiyordu. Boran yatağımın kenarına gelip üstümü örttü, saçlarımdan öptü ve mırıldandı.
"Uyu Defne.. Uyu ve güçlen. Birlikte aşmamız gereken çok şey var."
|•|
Uyandığımda hava karanlıktı ve yanımda kimse yoktu. Üstümde ki ağırlıklar bedenimi de yormuştu. Ayağa kalkmak çok zor geliyordu ama başarmıştım. Kendimi banyoya atıp, suyun altına geçtim. Ayılmaya ihtiyacım vardı.
Sudan çıkıp kurulandıktan sonra üzerime eşofman geçirip aşağıya inmiştim. Ev sessizdi. Mutfak ışığı ise açıktı. Kim olduğunu anlamak için eğildiğimde ise orta yaşlarda, hafif kilolu ve güler yüzlü bir kadın gördüm. Beni görür görmez gülümsedi. " Uyandın mı kızım? Bak bende seni bekliyordum. Boran beyim senin için yemekler hazırlattı." Önünde ki kazanı işaret etti. " Tavuklu makarna çok severmişsin. Onu hazırladım. Bana kalsa şöyle sağlıklı sebze haşlaması yapardım ama işte Sen pek sevmiyormuşsun."
Boran'ın sebze yemediğimi bile biliyor olması çok hoştu. Çok çok hoştu hemde.. Kadın tekrar konuştu. " Benim adım Sultan, kızım. İhtiyacın olduğunda buradayım. Sende Defne olmalısın. Senin yaşlarında bir oğlum var benimde."
Gülümsedim ve elimi uzattım. "Tanıştığıma memnun oldum Sultan Hanım." Sultan Hanımla tanışma Faslını geçtikten sonra asıl konuya giriş yapmıştım. "Sultan Hanım. Herkes nerede?"
" Valla bilmem ki. Hepsi birlikte çıktı gitti. Boran Beyim ise, Defne uyanınca yemeğini yemeyi unutmasın dedi."
" Anladım." Dedim sadece ama anlamamıştım.
Odama çıktığımda Berfin dahil herkesi aramıştım ama kimse bana cevap vermemişti. Neler oluyordu bilmiyordum ama hiç iyi şeyler olmadığı kesindi. Altımda ki şortu ve sweatshirtü çıkarıp siyah pantolon ve siyah kazak giymiştim. Çantamı da aldıktan sonra aşağıya indim. Nereye gideceğimi bilmiyordum ama evin içinde de kalamazdım. Kapıdan dışarıya çıktığımda beni iri yarı bir adam karşıladı. Çok sert bakıyordu ve koruma olduğu belliydi. " Buyrun Defne Hanım. Boran bey sizi bekliyor."
Arabaya düşüncesiz binmiştim fakat içimde ki bir ses Bu adamın Boran'la alakası olmadığına dair işaretler yolluyordu. Boran'ın korumalarını siyah takımdan başka bir takımla görmemiştim ki bu adam gri takım giymişti ve siyahi diyeceğim kadar esmer tene sahipti. Sonra ise bu düşüncemden vazgeçmiştim çünkü eğer bu koruma tanıdık olmasaydı. Diğer korumalar beni alıp götürmesine izin vermezdi. Yani öyle umuyordum.
Uzun bir yolda ilerledikten sonra Orman yolunun sonunda bir fabrikaya gelmiştik. Burayı hatırlıyordum..
Dar sokaklar ve Ketrik...
Burayı unutmam mümkün değildi. Sami Dereli'nin mekanı..
Önümdeki gri takımlı korumayı takip ederken kalbim yerinden çıkacaktı. İnce koridordan geçtikten sonra güvenlik beni ve korumayı yine başıyla selamlamıştı ve direk içeri almışlardı.
Kapıdan girdiğimde kocaman ring ve etrafında ki insanlar yine aynı şekilde dizilmişti. Hiç bir şey değişmemişti. Burası hala esrar ve içki kokuyordu. Bir an midem bulansa da kendimi düzeltmeyi başarmıştım. Korumanın koluna uzandım ve " Boran nerede?" Dedim. O ise bana hiç cevap vermeden yürüdü ve gitti. Onun peşinden koşacağım sırada ise Bir el boynuma dokundu.
" Hoşgeldin Defne. Bir an büyük maçı kaçıracağını düşündüm."
Kimdi bu adam? Ela gözlüydü ve kumraldı. Saçları seyrekti. Orta yaşlarda olmalıydı. Hafif kasları vardı. Çok uzun sayılmasa da 1,80 olduğuna emindim.
"Kimsiniz? Boran nerede?"
Elleriyle arkada ki adamlara işaret verdi ve bana adım attı.
"Aşk olsun Defne. Beni tanımadın mı? Sami ben. Dereli olan. Yüz yüze görüşmedik ama ben senin küçüklüğünü biliyorum."
"Sen.. O sun."
"Aynen oyum. Annene benzemişsin. 20 yıl önce ki Sami olsaydı, oturur ağlardı şu bakışlarında ki Ruşa'ya. Ama zaman değişti be Defne. Artık saçma duygulara yer yok bu bedende."
"Annemle ne alakası var? Nereden tanıyorsunuz annemi?"
"Ben senin aileni, senden daha iyi tanıyorum Defne."
Konuşmalarında duygu arasam da yoktu. O acımasızca konuşuyordu. Takım elbisesiyle uyumluydu.
Aklımda ki tek soruyu sordum. Korkuyordum.
" Beni sen mi getirttin? Boran nerede?"
Kahkaha attı. " Boran'ın nerede olduğunu bilmiyor musun gerçekten?"
İğrenç gülüyordu. Sinir bozacak kadar iğrenç gülüyordu. Sessizliğime cevap verdi. " Bu mükemmel maçta bana eşlik etmeye ne dersin?"
Arkamı döndüm ve çıkmak için yer aradım. Fakat iri yarı bir korumayla karşılaştım. Sami ise yüzüklü işaret parmağıyla saçlarıma dokundu. Kafamı hemen ondan uzaklaştırdım. " Korkma Defne.. Tek istediğim seninle birlikte bu maçı izlemek.."
" Ne maçı?"
" Birazdan çok önemli bir maç var. Çok keyifli olacak. Yanımda olmanı istiyorum."
" Ben istemiyorum."
Güler yüzü soldu ve sinirlendiğini kaşlarına da yansıttı. " Ben istiyorum dedim. Yürü ve arkamdan gel. Sesini bile çıkarma beynini uçururum senin." Kulağıma eğilip söylemişti. Tüylerim ürpermişti.
Haraketlendim. Arkasından yürümek zorunda kalmıştım. Ringe yürüyeceğimizi sanarken asansörlere yürümüştük. Asansörde ikinci kata basan Sami'nin yüzüğüne baktım. Onun da işareti vardı ama bu başkaydı. Hemde çok başka. Ağzı açık yılan tasviri..
Gerçekten ürkütücüydü.
"Yüzüğüme mı bakıyorsun?" Durdu ve eline baktı. " Çok güzel değil mi? Babanda da vardı bir zamanlar. Sonra sıkıldığını söyledi." Ellerini bana uzattı. "Bu yüzükten asla sıkılmamaması gerektiğini ise unutmuştu. Neyse ki hatırlatmış oldum."
"Ne demek istiyorsun?"
"Anlayacaksın Defne.. Acele etmememelisin."
Daha fazla konuşmak istemedim. Korkuyordum ve şu an Boran'a ihtiyacım vardı. Keşke yemek yeseydim diye düşündüm. En son ne zaman yemek yemiştim bilmiyordum ama sabahki kahvenin üstüne mideme su bile girmemişti.
Asansörden çıktığımızda kapıdan girdik ve ringi üstten izleyeceğimizi anladım. Yarım daire şeklinde ki oturma alanları son derece lüks gözüküyordu. Muhtemelen burası v.i.p. Bölümüydü. Sami oturduğunda arkasından oturmak zorunda kaldım. Sağıma baktığımda ise Nisa'nın ve Ali'nin de burada olduğunu gördüm. Nisa bana gülümsemek istediğinde ise yüzümü sertçe çevirdim. Haindi.. Bana ihanet etmişti. Beni resmen kullanmışlardı... Beni Sami'ye getirmek için arkadaşlığımızı kullanmıştı.
Seyircilerin sesi yükselmişti. Ne olduğunu anlamamıştım. Biraz ayağa kalkıp baktığımda ise maçın başladığını gördüm. İki adamda maskeliydi. Birisi uzundu, diğeri ise kısa. Uzun olanı incelerken kafasını bana çevirdiğini gördüm. Donup kaldığında ise gözüm etrafı taradı..
Hakan, Beril, hatta Berfin bile buradaydı. Gözlerim olanların şaşkınlığıyla dolarken Sami konuştu. " Evet Tam da tahmin ettiğin gibi..Boran rakibini ya öldürecek, yada ölecek.."
İçime bir ateş düştü. Öyle bir ateşte ki. Yakmıyordu. Öldürüyordu.
Kısa olan abim olabilir miydi?
Ben Boran'ın her rakibini abim diye bulabilir miydim?
Peki Boran'ın bundan haberi yokmuydu? Bunu nasıl bana söylemezdi?
Kolumu tutan korumayı itmek istedim.
" Bırak lütfen Bırak.. Boranı da, rakibinide bırak!"
Sami ayağa kalkıp yanıma geldi. " Malesef Defneciğim. Aralarından birini seçeceksin ve kazananı sen belirleyeceksin."
" Ne diyorsun sen? Nasıl seçerim ben?"
" Neden? Birini tanıyorsun, birini ise daha önce hiç görmedin."
Sustum. Sustuğumda içe saçlarıma yaklaşıp okşadıktan sonra sertçe çekti. "Ah.. Karşındakinin abin olabileceğini öğrendin mi yoksa? Desene içimizde bir hain var. Bu mutlu haberi sana ben vermek isterdim.. Üzüldüm bak şimdi."
"Vicdanını nasıl kaybettin böyle?" Diye saçma bir soru yöneltmiştim ama saçma olduğunu biliyordum. Bazıları kötü doğardı ve Sami'de onlardan biriydi.
"Kolay olmadı Defne. Senin moruk her şeyi unutmasaydı çok mutlu bir hayatım olacaktı. Sevdiğim kadınla yaşayacaktım. Sizin soysuz aile bozdu her şeyi. Nefret bile edemiyorum sizden. Tiksiniyorum."
Saç diplerim acıyordu..Elleri gittikçe sertleşiyordu. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Babamla arasında ki sorun neydi? Ne istiyordu bizden?
Kafamı eğdiğimde ise Boran ve karşısında ki adamla çoktan birbirine girmişti. Maskeleri çıkmıştı ve yüzlerinden kan akıyordu. Boks kurallarında böyle bir şey var mıydı bilmiyordum ama nedense yüzlerine vurulmamanın ve ölümcül darbeler atılmanın yasak olduğunu biliyordum. Gerçi burada ne yasaldı ki? "Bırak lütfen.. ikisini de bırak." Dedim fısıltıyla. Beni duyduğuna emin değildim.
"Sana seç dedim. Boran mı? Rakibi mi?"
Seçemedim..
seçemezdim..
Bunu nasıl yapacaktım?
Boran'ın rakibine baktım. Abim olabilir miydi?
Saçımın acısını artık hissetmememeye başlamıştım. Boran'ın ağzı yüzü kan olmuştu. Sami ise sinirle yüzüme bakıyordu. Vereceğim cevabı bekliyordu ama ben ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Saçımı daha çok yolmaya başlamıştı ve kafamı yere sertçe vuruyordu.
" Sana söyle dedim. Seç birisini."
Yere şiddetli çarptığımdan mıdır bilmiyorum ama Başım dönmeye başlamıştı, etrafta yanan kırmızı, mor ve pembe ışıklar birbirine karışıyordu sanki. Boran'a bakmak istiyordum. İyi mi diye kontrol etmek istiyordum ama başaramadım. Gözüm kararırken karşı balkonda ki adamı gördüm. Güney Dereli.. Bardağını kaldırıp bana uzatırken gülümsedi ve kafasını hayır anlamında salladı.. Gülümsemesi neden acıtmıştı? Gözleri kan çanağı olmuştu. Babasıyla ilgili sorunları mı onu bu hale getirmişti? Ne söylemek istedi bilmiyordum ama ne istediği umrumda değildi. Bayılmadan önce tek yapmak istediğim şey onları kurtarmaktı. Boran'ı veya abimi..
Kurumuş dudaklarımı açtım ve intiharıma izin verdim.
Ben o an uçurumdan atlamıştım ama çok yavaş düşüyordum. Düşerken çarptığım her dal canımı daha çok yakıyordu..
Yakan da bendim, yanan da..
- BÖLÜM SONU-
Sizce Defne'yi kurtaran |•| işaretli adam kim? Bulabilecek misiniz meraklar içerisindeyiiiimmmmmmmm???
Ayyy Boran'la Defne çok değişmedi mi sizce? Onlar baya yol katetti ama eskisinden daha güçlü olacaklar hissediyorum. Yorumlarınızı çok merak ediyorum. Artık daha uzun bölümler yayınlayacağım gördüğünüz üzere. Ring maçında kesmek istemezdim ama inanın diğer bölüm daha heyecanlı.
Vote atmayı ve yorum yapmayı unutmayın!!!!💕
Diğer bölümde görüşmek üzere 👋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.53k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |