
Bölüm şarkısı ~ Batuhan Polat/Kuman Aynı değil.
30.BÖLÜM
11MART
Bazen bir an yaşanır ve sen binlerce duygunun arasında kalırsın. Üzülmek, gülmek, özlemek, bilinmezlik.. Hangisi? Hangisi şu an benim yaşadığımı açıklayabilir?
Sanırsam hiçbiri..
Elimdeki kurdelelerin kan kokusu heryerime bulaşmıştı. Annemin kan kokusu.. acı içerisinde yanan annemin kan kokusu..
Babam, annemi öldürmüştü..
Babam herkese kötülük yapmıştı ve ben yıllarca onun dönmesini beklemiştim.
Abim, polisle anlaşmasını bozup kötü adamlardan biri olmuştu. Onlara, onlar gibi karşılık veriyordu. O yüzden polisle yaptığım anlaşmayı devam ettiremezdim. Abimi onlara teslim edemezdim. Boran'a ise tam da bu yüzden söylememi istememişlerdi. Çünkü Boran gerçeklerin farkındaydı ve abimi kıskıvrak yakalamak istiyorlardı.
Öğrenecek çok hikayem vardı ama ben bu hikayede daha güçlü olmayı öğrenmiştim. Gözlerim dolsa da ağlamamıştım çünkü bu hikayede benden daha çok canı yanan insanlar vardı..
Mektubun sonunda ki işaretle yazılmış cümleye baktım. Bu kelimeleri neredeyse hatırlıyordum çünkü küçükken büyükbabamla bu harflerden yazı yazardık. Bu harfleri bana o öğretmişti. DADA demiştik adına. Çünkü acil durum simgemizdi ve anlamı Defne'nin Acil Durum Alfabesiydi.
Anlamını ve ismini küçükken ben bulmuştum. Çok eskide kaldığı için hatırlamakta zorlanıyordum ama Antep'te olsaydım not tuttuğum küçük günlüğümde ki özetlerle bu şifreyi çözebilirdim.
Küçükken Bu şekilleri bizim uydurduğumuzu düşünürdüm. Pekala hala öyle olabilirdi. Bu anahtar büyükbabama ait de olabilirdi veya Bu sembolleri tanıyan başka biride..
Bunun yanıtı sadece büyükbabamdaydı.
Elimdeki mektupla hızla aşağıya indim. Aşağıda bir sürü adam vardı ve Ali donuk bir şekilde kahve içiyordu. Bunu yapmasına anlam verememiştim çünkü biraz önce ki siniri kalmamıştı.
O Boran'ın kardeşiydi ve uyuşturucu bağımlısıydı. Beni de, ailemi de suçlu görüyordu.
Hoş.. ailem zaten suçluydu.
Boran ise Ali'nin tam arkasında Telefonla uğraşıyordu. Sinirlenmişti, ayaktayken bir eliyle kahvesini yudumluyordu. Diğer eliyle ise telefonuyla uğraşıyordu. Siyah kazağının içinde müthiş yakışıklı gözüküyordu. İçeride ise televizyon çalışıyordu. Hemde uzun zaman sonra. Takvimlere baktım. Boran'ı tekrar görüşümün ardından 3 ay geçmişti. Bugün 11 Mart'tı.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım ama uzun zaman geçtiğini biliyordum. Takvimlere bile bakamayacak kadar yorucu bir hayat yaşıyorduk ve bu hikayeden tek istediğim kimseye zarar gelmemesiydi.
Yavaşça Boran'a ilerledim. Beni görünce kaşlarını çattı.
" Uyursun sanmıştım."
"Uyuyamadım."
Kafasını benden çevirip telefonuna yeniden baktı.
"Bir sorun mu var?" Dedim.
Telefonuyla son kez uğraşan Boran bana döndü.
"Mert, arada böyle kaybolur ama bugün çok uzun sürdü."
"Nereye kayboluyor?"
" Bilmem, hiç sormadım. Sadece silah travması var ve psikolojik sorunlar yaşıyor."
" Silah travması var ve senin yanında güvenlik mi?"
" Sadece güvenlik değil. O okulunu tamamlayamamış bir özel Harekat. Ama o yoldan devam etmek istemedi."
" Okulu bıraktı yani."
" Sayılır."
" Senin için mi?"
"Ben devam etmesini çok istedim ama orada problemler yaşadığını söyledi. Küçüklük arkadaşım zaten. Babam çok severdi onu."
"Anladım."
" Sen ne için gelmiştin?"
"Abim.. bir anahtardan bahsediyor. Tüm sırların açıldığı bir yer varmış. Orayı bulduktan sonra bu işler bitecek diyor."
" Sen ne düşünüyorsun?"
" Anahtarın üstünde ki sembolleri yazmış bana. Ne tesadüf ki o semboller küçükken büyükbabamın bana öğrettiği bir alfabe. DADA derdik biz bu alfabeye. Büyükbabam öğretmişti."
Tabiikide Boran'a, bu Dada kelimesinin anlamını söylemeyecektim. Dalga geçeceğine adım kadar emindim. O yüzden o bilgiyi es geçtim.
" Şu an anlamakta zorluk çekiyorum çünkü çoğu kelimeyi unutmuşum. Bu harflerin anlamını anlatan küçük bir not defterim var. Antep'te kaldı."
" Tamam ben aldırırım."
" Yani onu da yapabiliriz ama Ben büyükbabamı görmek istiyorum. Eğer bu şifrenin onunla alakası varsa.."
Boran devam ettirmişti. " Tüm sırları ve abinin yerini biliyordur."
"Aynen öyle."
Boran Kahveyi koltuğun üstüne bıraktı. "Defne.. Büyükbabana gitmek tehlikeli gözüküyor. İstersen ben gidebilirim."
"Hayır Boran.. Belki de onu son görüşüm ve aklımda ki tüm soruları sormak istiyorum. Abim mektupta, büyükbabamın Alzheimer olduğundan bahsediyor. Bu imkansız. O her şeyi çok iyi hatırlar. Tamam, bazen unuturdu ama o hasta değildi."
" Ne düşünüyorsun?"
"Bilmiyorum.. Belkide babam onu korumak için.."
"Deden uzun yıllardır Alzheimer gözüküyor. İlaçlarını kullanıyor mu bilmiyorum ama her ay üzerine yazılan ilaçlar var. Sizin mahallede yaşarken farketmiştim. Her ay eczaneden biri uğruyor ve ilaçları size bırakıyor. Ufak bir araştırmayla buldum."
Böyle bir şeyi nasıl fark edememiştim.. "İnanmıyorum Boran. O gerçekten iyi. Unutmuyor, biliyorum."
" Umarım Defne. Biliyorum Babanın iyi biri olduğuna inanmak istiyorsun. Ufacık bir iyiliğini duymak bile sana iyi hissettirecek ama üzgünüm. O babamı öldürtürken hiç acımayan kötü bir adam. Hırs için, para için.. Yıllarca beni, Ali'yi hepimizi kullandı."
" Ben üzgünüm.. Telafi edebilsem keşke."
"Bazı şeylerin telafisi olmaz az önce olacaklar gibi. Polislere teslim edecektin abini, öyle mi?"
" Ben.. Ben yapmak istemiyordum sadece abime daha yakın olmak istiyordum. Sen nereden öğrendin?"
" Hakan söyledi. Murat ve Berfin'in polis olduklarını 2 gün önce öğrenmiştim. Böyle bir hamle yapacaklarını biliyordum ama yine de seni Emir'le gönderecektim çünkü başka çarem kalmamıştı. Sami, Ali'yi öldürmekle tehdit etti."
" Abim.. O ne dedi?"
" Gerçekleri söyledi Defne.. Sami'nin başına büyük dertler açacakmış. Biz; Abini, Sami'nin ellerinde sanıyorduk ama Sami'de abini arıyormuş. Abinin elinde büyük deliller var Defne. Herkes abinden çok korkuyor ve abin bana ihtiyacı olduğunu söyledi. Babamla öyle anlaşmışlar." Duraksadı ve devam etti. "Ali'yi bize gönderen de Abin.. Sami'yi tehdit etmiş. O yüzden Ali'yi bize tekrar verdiler. Boks maçlarından adını silmişler, borcu kapanmış."
" O gerçekten her şeyi bizim için halletmiş."
" Evet.. Ona büyük bir teşekkür borcum var ve ben borçları hiç sevmem."
"Ne yapacaksın?"
"Oda bende kalsın."
Konuşmaya devam etmedik çünkü konuşmanın burada bittiğini biliyorduk. O böyleydi. Söylemek istediğini söylerdi, söylemek istemediğini uzatmazdı.
Mutfaktan kahve alıp yukarı çıktığımda üzerime bir şeyler giymiştim. Beril'i neredeyse 3 gündür hiç görmüyordum. Beril'i aramak için telefonu elime aldığımda ise binlerce mesajla karşılaştım. Beril, Atlas, hatta bilmediğim bir numara bile mesaj atmıştı.
*Bilinmeyen Numara 0537237**** Birazdan sana büyük bir süprizim var.
(21:39)
Seninle çok eğlenceli vakit geçireceğiz. Sende heyecanlı mısın?
(22:10)
Mesajlarımı görmüyor musun?
(22:27 )
İnan hiç sıkıntı değil. Ben seni 3 aydır bekliyorum zaten.
(22:42)
Eğer benimle gelirsen sana bilmediğin 3 sırrı söyleyeceğim.
(23:18)
Neyse geldiğimde yüz yüze konuşuruz öyle değil mi?
(23:32)
Bu mesajlar Emir'den gelmişti. Eğer onunla gitseydim bana bilmediğim 3 sırrı söyleyeceğinden bahsediyordu. Nedense merak etmemiştim. Merak edilecek bir şey kalmamıştı. Tek temennim bu olaylardan da, babamdan da herkesten kaçmaktı. Abimi de alıp gitmek istiyordum. Eğer Boran'da bize dahil olursa çok mutlu olurdum.
Beril'in cevapsız çağrılarını hemen yanıtladım. 2. Çalışta açtı.
" Defne.. Günlerdir seni arıyorum. Neredesin sen?"
" Beril. Ben mi neredeyim? Haber bile vermeden yok oldun. Asıl sen neredesin?"
Sessizlik oluştuktan sonra Beril yanıtladı.
" Senin haberin yok mu?"
" Ne..Neyden..Haberim yok mu?"
" Hakan can güvenliğimin olmadığını söyledi. Birilerinin bizi takip ettiğini gördük. Hakan şüphelendi ve beni önden yolladı. Şu an Türkiye'deyim. Oda işlerini halledip bugün dönecek."
" Beril.. Ben özür dilerim. O kadar olay oldu ve seninle ilgilenemedim. Benim Yüzümden bu işlere karıştın. Senin suçun yoktu. Çok özür dilerim."
" Defne bak ben yalan söylemeyeceğim. Sana kızgınım ama beni bu olayların içine sürüklediğin için değil. Güçlü olmadığın için. Biz eskiden her şeyi birbirimize anlatırdık. Sen artık yok gibisin. Hayalet gibisin Defne. Berfin'in polis olduğundan şüphelendim. Yanına geldim. Beni görmedin. Ruh gibiydin. Sonra ise acil olarak buraya getirtildim. Ben arkadaşımı tanıyamıyorum artık."
" Beril.. Be.."
" Defne.. Üzgünüm. Bir süre Yanyana gelmememiz daha iyi... Çünkü ben.. Çünkü artık yalnız değilim. İçimde bir can var ve onu korumak istiyorum."
Duyduklarımı tartmak için bir süre bekledim.
" Beril sen, sen hamile misin?"
" Evet.. Ben sana söylemek istedim ama Hakan evin dinlenebileceğini söylediği için dile getirmedim ama mesajlarda söylemiştim. Eminim telefonuna bile bakmamışsındır."
" Ben.. Evet bakmadım."
" Lütfen kendine gel Defne. Bak ben olayların detaylarını bilmiyorum ama olanların seninle alakası yoksa bırak şu işin peşini. Ben çocuğumu teyzesiz büyütmek istemiyorum."
" Beril.. Sana bunların sözünü veremem ama" ağlıyordum. En yakın arkadaşım hamileydi ama ben yanında olamayacaktım. " Ama bir gün her şey biterse ve tehlike geçerse senin yanında olacağım."
" Umarım Defne."
"Kendine dikkat et Beril."
" Sende..Defne 1 saniye. Onun adı.. Yani ben erkek hissediyorum ama adını bulamadım. Sen düşünmek ister misin?"
Beril'le eskiden anlaşmıştık. Eğer ikimizde bebeğimize koyacak isim bulamazsak birbirimize soracaktık. Beril şu an tam da bunu yapıyordu.
" Yani ben.. Ben çok mutlu olurum."
" Senden Haber bekliyorum. Bizi yalnız bırakma. Hoşçakal."
" Hoşçakal Beril.."
Görüşürüz demeden telefonu kapatmıştık. Çünkü ikimizde bir daha görüşeceğimizden emin değildik. Benim yüzümden herkes korkuyordu ve canlarını korumak istiyorlardı. Onu yanımda görmek istesem de uzakta olması hepimiz için iyi olmuştu. Sadece Hakan, bu kararı alırken bana da haber verse iyi olurdu. Bunun için kızmaya hakkım yoktu. Çocuğunu ve annesini korumak istiyordu ve benden uzaklaştırarak en doğrusunu yapıyordu.
Hazırlandığımda yanıma abimin mektubunu da almak istedim. Kimi neye inandıracaktım bilmiyordum ama büyükbabamın bazı şeyleri anlatması için inandırmam gerektiğini hissediyordum.
Mektubu çantama koymuştum.
Boran'ın bu zamana kadar saçımdan düşen kalemleri biriktirdiği kutuyu gördüğümde ise gülümsedim. İçini açtım. Hepsinin bir anısı vardı.. Hepsi saçlarımdan düşmüştü. Birini alıp saçlarıma geçirdim. Diğerlerini ise kutuyla çantama koydum. Kutuyu aldığım masanın yanında ise Boran'ın aldığı yüzük vardı. Yuvarlak ve sert kenarı, haleye benzer parlaklığı ve üstünde ki Defne yaprağı işlemesiyle özel bir yüzük olduğunu anlamıştım. Elime alıp boynumda ki kolyeme geçirdim. Parmağıma takacak cesaretim yoktu ama boynumda durmasının sorun olmayacağını hissediyordum. Büyükbabamın verdiği kolyenin üstündeydi. Kilidini birbirine geçirirken içinde yazı yazdığını farkettim. Bakacağım sırada, Boran'ın kapıdan girdiğini gördüm.
" Hazır mısın?"
Kafamı salladım.
"Arabadayım."
" Tamam, geliyorum."
Boran indikten sonra son bir defa odama baktım. Boran'la geçirdiğimiz o günden sonra baş başa kalamamıştık ve bu evi terkedip gidecektik. Anıları da birlikte götürecek olmak bazen şans, bazen ise şanssızlıktı. Şimdi şanslıydım çünkü anılarım burada kalsa da Boran benimle geliyordu..
Arabaya bindiğimde çoktan yola koyulmuştuk. Boran sessizdi, bende öyle.
Boynumda ki yüzüğü görünce tebessüm ettiğini görmüştüm ama bir şey söylememişti.
Babamın evine geldiğimde inmek için duraksadım. Gücümü kontrol edip nefes aldım. Buna gerçekten ihtiyacım vardı. Boran'ın elimi tuttuğunu hissettim. Babamla karşılaşmak istemediğimi nereden biliyordu, bilmiyorum ama "Baban evde yok." Demişti. Rahatlamıştım.
Arabadan dışarı baktığımda babaannemin bahçede ki çiçeklerinin solduğunu görmüştüm. Uzun zamandır sulamıyor muydu?
Pencerelerin perdesi ise kapalıydı, ki büyükbabam buna dayanamazdı. Nefesinin daraldığını söyler perdeleri açtırırdı. Oturduğu odaların perdesini hep açardı. O şığı severdi. Oysa ki şu an büyükbabamın penceresinin perdesi sonuna kadar kapalıydı.
İçeri doğru yürüdüğümde Boran'ın gelmediğini gördüm. Arkamı döndüğümde arabanın kapısına yaslanmış sigarasını üflüyordu. " Sen gelmeyecek misin?"
" Bu senin meselen Defne. Çöz ve gel."
Bir kaç basamak çıktığım merdivenleri geri indim ve Boran'a yürüdüm. Gülümsedim. " Bu bizim meselemiz Boran. Hadi çözelim."
Gülümsedi ve bana baktı. Elinde ki sigarayı söndürüp elime uzandı. Saçımda ki kaleme baktı. "Eski günlerde ki gibisin, umutlusun."
" Çünkü sen elimi tutuyorsun."
Tatlı bakışmamızın ardından çantamda ki anahtarı elime aldım. Kapıyı açacaktım ki duraksadım. Kapı ilk defa kilitli değildi. İçeride de olsak, dışarıda da olsak 4 kere kilitlerdik kapıyı. Bu bizim "sorun yok" demek istediğimiz bir iletişim aracımızdı. Oysa ki şimdi direkt açılan bir kapı vardı karşımda. Ya acele ile girilmişti, yada 4 kere kilitlediğimizi bilmeyen biri girmişti. Durdum. Boran durduğumu anlayınca bana baktı.
" Bir şeyler oluyor Boran."
" Ne?"
" Kapıyı biz 4 kere kilitleriz. Şimdi ise kilitli değil."
" Olabilir. Unutmuşlardır."
" Hayır Boran. Asla unutmazlar. Bak." Büyükbabamın odasını işaret ettim. " Bak büyükbabam perdeyi açmadan o eve girmez. Perdesi kapalı."
"Zeki olduğunu biliyordum Defne.. Ama bu kadarını beklemiyordum."
" Ne? Ne demek istiyorsun?"
" Birazdan görürsün."
Kafamı salladım.
"Arka bahçenin kapısı senin odanı görüyor. Oradan girelim." Silahını çıkaran Boran'a baktım. " Bir dakika ya. Bunu nereden biliyorsun?"
Gülümsedi. " Şimdi bunun sırası mı?" Dedi.
"Sıra bana ne zaman gelecek?" Dedim kaşlarımı çatarak.
" Sıra hep senin güzelim." Dedi eriyeceğimi bilmeden.
Kolumdan tutup beni Yürüttü. Benim evimi benden daha iyi ezberleyen Boran'a baktım. Bahçe kapısını açıp kulübeye girdik.
"Ne oldu?"
" Evin içinde silahlı adamlar var."
"Ne? Nasıl gördün?"
" Kafanı uzat görürsün."
Kafamı uzattığımda bahçe kapısının camdan olan bölümünün arkasında silahla bekleyen bir adam vardı.
" Boran, Büyükbabam onların elinde değildir değil mi?"
" Maalesef mümkün. Babanın, onları koruduğunu sanıyordum."
" Girelim. İçeri girelim. Onları riske atamam. Duydun mu beni? Onları riske atamam!"
" Sakin ol Defne. O kadar adamın içinde ne yapacağız? Sen burada bekleyeceksin ve ben gidip ne olduğuna bakacağım. Abinin bahsettiği şey tam olarak bu galiba."
" Hayır! Bende geleceğim." Sonrasında söylediği şeyi ise yeni duyuyordum. "Bir saniye... Abim.. Ne alaka?"
"Anlayacaksın ama benimle gelmeyeceksin. Burada bekleyeceksin tamam mı?"
"Hayır!"
" Defne.. Ba..."
" Boran! Bende geleceğim diyorum!"
Yüzünü asıp, telefonuna uzandı. " Ne yapacaksın?" Dedim.
"Mert'e haber vereceğim. Acil durum olabilir. Bizimkileri toplasın. Tabii ortaya çıktıysa şerefsiz"
Boran telefonu kulağına götürdüğünde konuşmaya başladı.
" Mert, seni ensenden yakalayıp o çok sevdiğin tavanlara asacağım lan!
Neredesin sen?
.......
Siktir Et! Defne'nin evindeyiz. Tehlikeli durumlar var. Buraya gelin."
Boran karşıdan ses gelir gelmez kapatmıştı. " Şimdi uslu bir kız olup burada beni mi bekliyorsun yoksa içeriye girip ikimizi de tehlikeye mi atıyorsun?"
" Seninle geliyorum."
"Nedense ben de öyle tahmin etmiştim." Cebinden bir ip ve bıçak veren Boran'a baktım. Gerçekten bunlarla mı dolaşıyordu. " Al bunları. Lazım olmamasını ümit ediyorum ama lazım olmayan günümde olmadı."
Cebime koyduktan sonra içeri girmeye yeltendim ve Boran'ın kolumdan tutup içeri çekmesiyle durduruldum. " Bir saniye ya. Bak defne.. dikkatli ol tamam mı? Ne olursa olsun, tehlikeyi anladığın an kaç. Ben yada bensiz farketmez. Söz ver bana."
" Boran.."
Bir öpücük kondurdu dudağıma.
" Defne.. Söz ver dedim."
Bir öpücük daha.
"Ben söz veremem. Ben neler olacağını bilmiyo..."
Tekrar bir öpücük ama diğeri gibi sakin değildi.
"Bak ben olmasam da bu işi tamamlayabilirsin tamam mı? O yüzden kendini korumanı istiyorum senden. Lütfen Defne.. Ben bir yolunu bulurum söz veriyorum sana ama sende söz ver."
Daha sert öptü. Artık öpüşüyorduk. Hayır demek mümkün değildi.
" Peki.." dedim. " Söz."
Uzandı ve dudaklarımdan tekrar öptü. Minik ve zamansız öpüşü oraya çakılmama neden oldu. Elimi tuttu ve bir yangının ortasında kalmamıza izin verdi.
Kapıya doğru yürüdüğümde içimde tuhaf bir his vardı. İçer girmeye tereddüt etmiştim ama ben bunu düşünmek istemediğim bir zamanda Boran, kapıyı açmamı söylemişti. Arka bahçenin anahtarıyla kapıyı açtığımda adamlarla karşılaştım. Boran, ise tek bir iple ikisini de yere sermişti. Sessizlikle koridorda yürürken elimi tuttu. Gözlerime bakışında umut vardı ama ben bugün umutlu değildim.
Koridordan ses geldiğinde uzun boylu, kır saçlı, hafif kaslı ve esmer adamı gördüğümde ikimizde duraksamıştık. Karşımızda o vardı.
Sami Dereli.
Bizi görünce hiç şaşırmayan Sami'nin arkasında ise büyükbabam duruyordu. Bağlıydı ama babaannemi görememiştim. Büyükbabamı gördüğüm an ona koşmak istesemde Sami'nin adamları tarafından durduruldum.
" Hoşgeldiniz gençler. Günlerdir sizi bekliyoruz."
Boran'da benim kadar sinirlenmişti.
"Yaşlı insanlardan ne istiyorsun şerefsiz?"
Önümüzde, elinde ki anahtarla dolaştı. O anahtar abimin bahsettiği anahtar mıydı?
"Yaşlı mı? Bu moruk her şeyi biliyor sen farkında mısın?"
Büyükbabamın sesini duymuştum. Bahsettiği o yaşlı moruk büyükbabam mıydı?
Gözleri nemliydi. Ağlamış mıydı? O hiç ağlamazdı ki..
"Ben bir şey bilmiyorum."
" Bak hala bilmiyorum diyor. Amcaaa şerefsiz oğlun da öğrendi Alzheimer olmadığını. Ben bıraksam o yakalayacak. Anlamadın mı?"
" Oğlum.. Bırakın bu işleri. Gidin teslim olun.. Bunun sonu yok."
" Dünden beri oğlum demekten başka bir şey söylemedin. Amca, sana ne benim teslim olmamdan. Söyle şu silahların yerini.. sen de kurtul, oğlunda kurtulsun, torunların da.."
"Ben bilmiyorum oğlum."
Sami'nin büyükbabamın üzerine eğildiğini görünce Boran'ın elini bırakıp Sami ile Büyükbabamın arasına girdim.
"Ne istiyorsun ondan. Bir şey bilmiyor işte."
Sami iğrenç gülümsemesini almıştı yine yüzüne. "Sen anlat o zaman."
" Ben bir şey bilmiyorum." Dedim korkuyla. Bana baktığında saçlarımı çektiği an geliyordu aklıma. Bende travma yaratmıştı.
Elinde ki anahtarı gözümün önünde sallamaya başladı. Abimin bahsettiği gibi üzerinde şifre yazılıydı. Bu anahtardan kaç tane vardı? " Bak yıllardır bu anahtarı arıyoruz. Ne tesadüf ki, bu yaşlı moruğun üzerinden çıktı."
Boran bir adım öne atıldı. " Düzgün konuş.."
" Boran Kaya.. Bu meseleye baban yeterince dahil oldu. Sen hiç dahil olma."
" Çok Geç Sami Dereli.. Çok geç.."
Boran bunu söylediği an patlama sesi duymuştum. Neler olduğunu anlamadan büyükbabamın üstüne atılmıştım.
Yerden fırlayan sisler görüş alanımı engellemişti ama Bu anı daha önceden yaşamıştım. Hamit beni aynaların içine çektiğinde o adam gelmişti. Gaz maskesinde |•| işareti olan adam..
Yine o gelmiş olabilir miydi? Bana küçüğüm demişti. Abim olabilir miydi? Büyükbabamı bırakıp ayağa kalktığımda duman çoktan hepimizi zehirlemişti.
Sami'nin kaçtığını görmüştüm. Boran neredeydi? Büyükbabam ise çoktan dumanın zehrini tatmıştı. Üstümde ki kıyafeti tek çırpışta yırttım ve büyükbabamın ağzına geçirdim. Ellerini açtığımda ise onu dışarı çıkarmak için uğraştım. Boran'ı hala göremesemde büyükbabamı o kulübeye götürecektim.
Onu zorlukla dışarı çıkardığımda ise olduğu yere çöktü. Zayıflamıştı.. Göz altları daha da morarmıştı sanki. Nefes nefese kalmıştık ama onun daha kötü olduğunu biliyordum. Konuşmaya çalışıyordu. Maske görevi gören tişörtümü indirdi.
" Def.. Defne.."
" Büyükbaba.. Zorlama kendini sus tamam gideceğiz birlikte."
" Ha..Hayır.. Hayır Def..Defne.. Gitmeyeceğiz. Se..Sen onunla gideceksin. Boran'la.."
Arada öksürüyor, ne dediği anlaşılmıyordu.
" Büyükbaba, neler oluyor? Senin ne işin var bu adamlarla?"
" Defne.." o ağlıyordu. Koca adam önümde çocuk gibi ağlıyordu. Yıllardır çok konuşmazdı, çok oturmazdı bizimle ama şimdi oturmuş çocuk gibi ağlıyordu.
"Defne.. Ben.. Ben çok kötü şeyler yaptım. Vazgeçtim ama yapamadım. Engelledim ama yapamadım."
"Büyükbaba.."
"Kızım.. Küçükken bir fotoğraf bulmuştun. Elimde silahların olduğu. Hatırladın mı?"
Kafamı salladım.
"Asker felan değildim. Onları ben ürettim. Teröristler için..
Ben.. ben çok pişmanım.
Defne. İlk başta her şey çok güzeldi. Çok güzel paralar kazanmıştım. Mardin'in yarısını satın almıştım. Irak'a, Suriye'ye silah satıyordum. Ben zevk için satın aldıklarını düşünüyordum. Yasaldı. Ruhsatıyla satıyordum. Gittikçe silahlarımın değeri arttı. Boran'ın dedesi de ortak oldu bana. Onun adı.."
Ben girdim araya. Boran'ın evinin girişinde adı ve soyadı yazıyordu.
"Şahmer Kaya.."
" Evet, Şahmer. Çok iyi dosttuk onunla. Onun da ufak tefek kimya bilgisi vardı. Bombalama yapan silah ürettik. Haber yayılmış. Tüm Mardin'i bırak, tüm Dünya'ya. Kaç kişi tehdit etti sayamadım ama en sonundakini kabul etmiştik. Bize bir fabrika vereceklerdi ve sınırsız işçi. Ülke dışında yaşayacaktık ama haddi hesabı olmayan para kazanacaktık. Hem ürettiğimiz silahların heyecanı hemde gördüğümüz o para bizi kandırdı Defne.. Uzun süre üretim yaptık. Ülkemize dönmemiz yasaktı. Şüphelenmeye başlamıştık. Yasal olmayan şeyler olduğunu anlamıştık."
Büyükbabamın ağlamaları artmıştı ama hala devam etmek istiyordu.
" Sana yemin ederim terörist olduklarını bilseydim böyle bir şeyin içine girmezdim. Çocuklarım olduğunu öğrenince zaten bırakıp gitmek istedim ama izin vermediler."
" Çoc..çocuklarım mı?"
" Defne.. her şeyi anlayacaksın. DADA'yı unutma. Unutma bizim alfabemiz sonsuzluktan gelir. Yabancılar anlamaz ama biz unutmayız. Sonsuz çizginin altında ki işaretler başlatır alfabemizi.. sonsuz çizginin üstünde ki işaretler sonlandırır alfabemizi.."
Büyükbabam alfabeyi tek tek yazarken hecelerin şifrelerini söylüyordu bana. Hatırlatmak için..
" Defne.. anlatacak nefesim kalmadı.. Ben.. Ben çok yanlış yaptım. İyi bir insan olarak doğdum ama kötü bir insan olarak öleceğim. Çocuklarım birbirine düşman oldu. Torunuma bile sahip çıkamadım. Hepinizin kaderini ben yazdım. Hırsım, heyecanım.."
" Büyükbaba..kalk gideceğiz."
" Defne.. bu olanları düzeltemem ama bundan sonrasını düzeltebiliriz.. Boran'la mutlu olun. Babanı.. Babanı gereken kişilere teslim edin. Ben yapamadım Defne.. Ben onların kötü insan olduklarını kabul edemedim ama sen yapacaksın. Onunla birlikte.."
Arkamda Boran vardı. Ne zaman gelmişti?
"Kızım.. Seni her zaman çok sevdim.. İçimizde ki tek masum sendi.."
Büyükbabam cümlelerini bitiremiyordu. Kalbini tutmaya başlamıştı ve o iyi değildi.
Konuşması yarım kalan büyükbabama baktım..
Sesi kesilmişti ama gözü açıktı..
" Büyükbaba lütfen kalk!
Lütfen, hayır.
Şimdi değil!
Ben, ben buna dayanamam.
Lütfen büyükbaba. Tut elimden. Alfabeyi ezberlediğimi söylemiştim. Unutmuşum. Hatırlat bana..
Büyükbaba kapıyı 4 kere kilitlemeyi unutmayacağım. Uyan lütfen.. herkesle arkadaş olmayacağım. Söz veriyorum. Büyükbaba.."
Onun gözü açıktı.. ama neden ses vermiyordu?
"Boran o gözleri açık uyudu. Uyandırmasak mı?"
" Defne.."
"Boran o yerde yatıyor. Kaldıralım onu. Üşür burada."
" Defne.. Hayatım.."
Boran ne zaman kolumdan tutmuştu.
İçim neden yanıyordu?
O uyumuştu değil mi?
Gözleri açık kalmıştı.
Uyurken insanların gözü açık kalır mıydı?
" Büyükbabaa.."
" Büyükbaba.. Aslı'yla bir daha hiç görüşmedim sana yemin ederim."
" Büyükbaba. Kırmızı bisikletimi hiç dışarıda sürmedim, sana yemin ederim."
" Boran o neden uyuyor?"
" Defne.. Hadi güzelim.. gitmemiz lazım."
"Boran o burada üşüyecek.."
Sonrasını ise duymamıştım. Biri tarafından yürütülüyordum ama ne sesler duyuyordum, ne insanları görüyordum. İçimde ki çok başka bir histi. Daha önce hiç hissetmediğim bir his..
Boran'la ilk karşılaştığımız da bıçaklanıyordum ama tanıştığım his bu değildi..
Vurulmuştum. Elimi karnıma götürdüğümde ki kan kokusu bu his değildi..
Kaçırılmıştım, şehrimden uzaklaşırken bile hissettiğim bu değildi..
İçimde bir yerlerde eskiden tanıştığım o hissi aradım.. Boran'ın vurulduğu an..
Kaybetme korkusu..
Elimde ki elini itip midemde ki her şeyi kusmuştum. Sanki tüm olanları midemde sindirememiştim..
Elime su verildiğinde ise içemedim. Boğazımdan geçmedi. Midem de ki o acı tat acımla birleşip büyüdü. Adım atsam da ulaşamıyordum hiç bir yere.
Neler olduğunun bilincinde değildim. Arabaya bindirildiğimde ise sinir krizi yaşadığıma emindim ama tepkilerimi yönetemiyordum.
Her şeyimi kaybetmiştim.
Evimi, ailemi, kendimi..
Peki ben bu yolda ne kazanacaktım?
Uyandığımda hastanedeydim. Başucumda serum ve bir koltuk vardı. Duvarda ise saat vardı. Odada yalnızdım ve akşam olmuştu. Saat 20:37 ve ben büyükbabamı kaybetmiştim. Çığlıklarım duyulmuş muydu bilmiyorum ama hiç bir güç bu acıyı geçiremeyecekti.
Uyandım. Arabadaydım. Gece olmuştu.. Saat 22:31 ve ben büyükbabamı kaybetmiştim. Uzun zaman sonra tarihe baktığım o gün de büyükbabamı kaybetmiştim.. Eğer eski günlere dönebilseydim.. Ona, onu çok sevdiğimi söylerdim. Bugün günlerden 11 Mart'tı ve ben kimsesiz kalmıştım.
Uyandım.. Denizin ortasındaydık.. Bir sürü araba vardı. Gece yarısı olmuştu. Saat 01:47 ve ben baba bildiğimi kaybetmiştim. Her uyandığımda benimle konuşan adama baktım. Boran'a.. Dağılmıştı.. En az benim kadar.. Konuşamadım. Ne konuşacağımı bilmiyordum.
Uyandım. Sabah olmuştu ve midem bulanıyordu. Boran'ı durdurdum ve yolun kenarına durdum. Midem o kadar boştu ki sadece sesler çıkıyordu.
Bir el saçımı tuttu. Elinde su vardı. Bu sefer aldım ellerinden.
"İyi misin?"
Değilim Boran. " İyiyim."
"Midende bir şey kalmadı. Geceden bu yana kusuyorsun. Hastaneye gidelim mi?"
"Dün hastanede değil miydim?"
" Bir arkadaşımın kliniğiydi."
" Gerek yok."
Arabaya yürüdüğümde Boran'ın sesiyle durdum.
" Defne.. Türkiye'deyiz ama onu nereye gömeceğimizi bilmiyoruz. Sen ne istersin?"
Büyükbabamı gömmek.. O nasıl sığacak ki mezara? Perdeyi açmadan oturamaz benim büyükbabam.. O dar yerde nasıl nefes alacak?
Anılar, gözümün önünde saniyeler içerisinde aktı. Büyükbabamın son defa gittiğimiz bağ evimizdeki yerde söyledikleri canlanıyordu. " Ölünce bu toprağa gömün beni. Burası bana ait tek yer."
"Antep'e gidelim."
Benim cevabıma sessiz kalan Boran, arabaya yürüdü ve sürmeye devam etti. Yol boyunca konuşmadık ve ben ağlamaya devam ettim.
Ne kadar zaman olmuştu bilmiyorum ama arada durmuştuk ve ben kusmaya devam etmiştim. Hava kararmıştı. Bu demek oluyordu ki biz bir gün boyunca yoldaydık. Aklımın dalgınlığından mı, Yoksa yeni mi farketmiştim bilmiyorum ama Mert ve Hakan'da buradaydı. Hatta bir kaç koruma. Petrolde durduğumuzda Hakan yanıma gelmişti ama sessiz kalmayı tercih etmiştim. Mert ise hep sessizdi. Bana sadece bakışlarıyla destek olmuştu ki bu benim için daha iyiydi.
Mert'in gözleri ise benimkinden farksızdı. Bana bakmaya utanıyor gibiydi. Nedenini ise bilmiyordum.
Arabalara tekrar bindiğimizde uymuştum ve Adana sınırından çıkarken uyanmıştım.
Saat 04:28 olmuştu. Sabah olacaktı. Seher vaktinde Antep'te olacaktım. Kafamı hala toparlayamamıştım. Hala hissizdim ama bu yolu çok iyi tanıyordum. Bu yol bizim bağ evimize giden yoldu. Antep'ten çıkamadığımız için Antep'e yakın bir yerlerde bağ evi almıştık. Boran'a sola dönmesi gerektiğini gösteren bir işaret yaptım ve dönüşünü izledim.
" Nereye gidiyoruz?"
"Büyükbabamın bağ evine."
"Sizi buraya gelirken hiç görmedim."
" Çünkü 12 yaşımdan sonra hiç gelmedim."
Boran devam ettirmedi. Bende öyle..
Yolu tarif edip vardığımızda hava hafif aydınlanmıştı. Bağ evimizin girişinde ki tüm ağaçlar sulanmıştı. Halil abi hala geliyor olmalıydı. İçeri yavaş yavaş girerken anahtarımın olmadığını farkettim. Arkama baktığımda ise Boran'ın, Mert'in hatta Cenaze arabasının bile bana baktığını gördüm..
Cenaze arabasının..
Bugün 12 Mart'tı ve büyükbabam çok sevdiği toprakların üstüne ölü olarak gelmişti.
Bir terslik olduğunu anlayan Boran yanıma geldi.
"Anahtarın yok mu?"
"Yok."
"Kırmamı ister misin?"
"Hayır, sadece ışıkların üstüne bakar mısın orada olabilir."
Boran benim boyumun yetmediği yere elini uzattığında ses gelmişti. Anahtar sesi. Gülümsediğimi görünce gülümsedi.
Anahtarı alıp çevirdiğimde hissettiğim aynı duygu sardı bedenimi.
4 kilit kuralı..
" Defne.. 4 Defa kilitle kapıyı. Bir sorun olduğunu anlarsan ilk önce kapının kilidini aç."
" 4 Defa kilitlemeyi unutma Defne."
" Arkadaşına söyle 4 defa kilitlesin."
Büyükbabamın 4 kilit kuralını hep takıntı sanmıştım. Oysa ki şimdi gerçekler farklıydı.
İçeri girdiğimde ise anılarım yine canlanıyordu.
"Çayı demledin mi Ayşe Hanım?"
" Bir gün buraya bensiz geleceksin Defne. O gün benim son gelişim olacak."
" Kapıya DADA Alfabesiyle soyadımızı yazar mısın kızım?"
Elim kapının üstünde ki yazdığım o DADA alfabesindeydi. Mektubu çantamdan çıkarıp açtığımda ise şifrenin sonundaki harfi anlamak zor olmamıştı. " Y." Harfi.
Başlangıcı ise "A" ve "Z" olarak devam ediyordu.
Aklımda tutmak adına mektubu katlayıp, çantamda ki eski yerine koydum. Çantamı kapatırken farkettim. Üstüm hala yırtıktı çünkü büyükbabama maske olarak kullanmıştım.
İçeri girdiğimde hiç bir şey değişmemişti. Bu bağ evi 2 katlıydı ve bir çok odaları vardı. Yaşadığımız ev bile daha az gösterişliydi. Burada neden yaşamadığımızı sürekli sorgulasam da büyükbabama ve babaanneme bir şey söylememiştim.
Büyükbabama çok üzülsemde babaannemin nerede olduğunu çok merak ediyordum. Aklım o kadar karışmıştı ki.. Onu neredeyse unutuyordum. Arkamı döndüğümde Boran'ında burada olduğunu görünce ona sorma ihtiyacı duydum.
" Babannem neredeydi? O, o evde yoktu değil mi?"
"Babaanneni, abin aldı. Onunla güvende."
" Ne? Oraya gelen abim miydi?"
"Evet. Yani ben geleceğini biliyordum."
"Bana neden söylemedin? Boran; o, büyükbabamla yüzleşirdi."
"Çünkü abin istemedi Defne.. Bende ona olan teşekkürümü Ödemiş oldum."
Boran'ın bahsettiği borç kapanmıştı. Abim mektupta yazdıklarıyla büyükbabama gideceğimi biliyordu. Onların kaçırıldığını ve tehdit edildiğini biliyordu. Emir'le gitmeme bu yüzden engel olmuştu. Planlarını yapmıştı ve bizde oyuncular olarak bu oyuna katılmıştık. Peki bu oyunda büyükbabamızı kaybedeceğimizi de biliyor muydu? Ona kızgın olduğunu söylemişti.. Hiç üzülmemiş miydi?
Odalara girdiğimde ilk önce büyükbabamın odasına girdim. Onun yaptığı gibi ilk önce perdeleri açtım. Nefes alalım diye..
Büyükbaba, sen yokken perdeleri açmamın bir anlamı yok çünkü ben hala nefes alamıyorum.
Daha sonra ise kendi kaldığım küçük odaya yürüdüm. Her şeyim duruyordu. 12 yaşım buradaydı. Tüm kıyafetlerim. Resim defterim, not defterim.. Küçükken buraya ne kadar istekli geldiğimi hatırladım. Severdim burayı. Severdim ama etrafımızda bizden başka ev olmadığı için de çok korkardım. Büyükbabam korktuğumu anlayınca hemen eve dönerdi.
"Korkuyorum büyükbaba.. Dönelim mi?"
"Dönelim Defnem."
Resim defterlerimi inceleyen Boran'a baktım. Gülümsüyordu.
"Küçük Defne.. Şu an bile hayal edebiliyorum seni."
" Burayı küçükken severdim ama sadece gündüzleri."
" Geceleri burası baya ıssız olur."
" Evet.. Antep dışına çıkamadığımız için büyükbabam burayı aldığını söylemişti. Burası bizim şehir dışı olarak hayal ettiğimiz bir yerdi."
"Büyükbaban sana ayrı bir dünya yaratmış."
" Evet öyle."
Boran elinde bir defter inceliyordu. "Defne.. sizin alfabe yani Dada.. Bu olabilir mi?"
Elinden aldığımda heyecanlanmıştım. Alfabelerin hepsini tek tek yazmıştım ve hangi anlama geldiklerini açıklamıştım. Altına ise kapının resmini çizmiştim. Mektubu çıkardığımda alfabeyle karşılaştırdım. İlk kelimeyi çözmüştüm.
" AZAD" dedim sessizce..
İkincisini ise çözdüğümde olduğum yerde kalmıştım.
Boran yanıma yaklaşmıştı. " Ne yazıyor Defne?"
" AZAD- SAMİ Y."
Bölüm sonu❤️🔥
Bu bölüm beni o kadar ağlattı ki resmen depresyona girdim.
Hikayeden keyif alıyor musunuz? Her şey yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Diğer bölümde görüşmek üzere 🩷
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.53k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |