
32.BÖLÜM
NORMAL GÜN
Onları gördüğümde ise gözyaşlarımı silip karşılarında dik durmak istemiştim. Cenazeyi bile gözüm görmeyecek kadar kızgındım..
Boran benden önce davrandı. Az önce ki halinin aksine gayet sakindi.
" Öldürdüğünüz adamın cenazesine gelmek geleneğiniz mi? Bizim değil de."
Mert'te gelmişti. Dik duruşu ve uzun boyuyla sert duruyordu ve geldiği ilk an Güney Dereli'nin yüzüne bakmıştı.
Güney Dereli ise sadece beni izliyordu. İlk gördüğüm halinden eser kalmamıştı. Zayıflamıştı ve göz altları morarmıştı. Bence, Babasıyla arasının iyi olmamaması onu etkiliyordu.
" O benim babam, Boran." Diyen ise Azad Yılmaz'dı.. Ya da Azad Dereli.. Bu iki isim de bana artık çok yabancıydı.
Konuşma sırası bana gelmişti. " Bakın eğer.. Eğer Gerçekten Azad Yılmaz'ın kızı gibi hissetseydim sizi çoktan kovmuştum ama ben Behram Yılmaz'ın kızıyım. Ona yakışır davranacağım ve sizin gibi kötülere bile sırf nezaketim için burada yer vereceğim."
Azad Yılmaz konuşmuştu. " Boran, senin iyice beynini yıkamış, belli."
Ben cevap verecekken Sami konuşmuştu. Yani amcam olan Sami..
" Yada Abisi.. Neydi onun adı? Hah. Çağrı Yılmaz.. Abinle çok iyi ikili olmuşsunuz Defne.. Tebrik ederim."
Sami bana yaklaşınca Mert ve Boran bir adım atıp önümde durmuşlardı. Sami'nin ise hiç umrunda değildi.
"Benim derdim silahlarla Defne.. Ne o abine, ne de hasta babana kaptırmayacağım bu işi. Ben bu işin 20 yıldır peşindeyim. Behram Beyle bir derdim yoktu. Onun ölmesini ben istemedim."
" Onun ölmesini istemedin ama kalp krizi geçirmesine neden oldun. Bu dünyadaki adalette sen suçsuz olabilirsin ama benim dünyamda ki adalette tek suçlu sensin Sami Dereli!"
" Yavaş Ol Defne Yılmaz.."
Babam sonunda aramıza girmişti. " Babamın cenazesinde tatsızlık istemiyorum Sami.. Derdin neyse sonra halledersin."
Sami üzerinde ki babama ait olan eli yavaşça ittirdi. Babamdan tiksiniyordu. "Bana bir daha dokunma!" Dedi.
Düşündüklerim beni yormuştu. Büyükbabamın 2 tane evladı vardı ve ikiside birbirinden nefret ediyordu
Mert ellerini uzatıp oturacakları yeri gösterirken de duygularından arınmıştı. Onun ne zaman üzgün ne zaman mutlu olduğunu anlamak çok zordu.
Sami ve Azad yerlerine otururken Boran, sinirden burnundan soluyordu. Sakinleştirmek için elini tutsam da fayda etmemişti. Tüm yaşanılanlara rağmen el ele olmak farklıydı.
Babam, babasını öldürmüştü.
Babam, annesinin delirmesine sebep olmuştu.
Babam, Boran'ın babasının parasını çalmıştı.
Babam, Kaya ailesinin hayatını mahvetmişti.
Bu gerçekle yüz yüze kalmıştım.
Gerçekten babamı öldürmek istiyor muydu?
Abim haklı mıydı?
Güney Dereli'nin ise orada olduğunu çok geç fark etmiştim.
"Başınız sağolsun." Boran'a elini uzattıktan sonra bana da elini uzatmıştı. "Başınız sağolsun."
Başınız sağolsun kelime dağarcığından da, anlamından da tek nefret eden ben olmamalıydım.
Başın sağolsun Osmanlı'dan kalmaydı. "Ölen öldü, senin başın sağ olsun!" Der gibiydi. Kabaydı. Arkada kalanlara acıyı anımsatıyordu. Bu kelimeyi silmek istiyordum dilimden.
Bir daha kimseye başın sağolsun demeyecektim.
İğrençti ve bu iğrençliği ilk defa fark ediyordum.
Sus Defne.
Yak içinde ki acıyı da, kendini de, başını da.
Ben başım sağ olduğunda büyümüştüm büyükbaba.
Kafamı teşekkür edercesine salladım. Daldığımı anlamış gibi bana baktı karşımda ki adam. Düşünceliydi o da.
Boran ise sesli teşekkür etmişti. Güney Dereli ise konuşmaya niyetliydi. " En son sizi Ketrik'te görmüştüm. Bir daha gelmediniz. İyi ağırlayamadık mı yoksa?"
Bana bakıyordu. Cevap vermek istesem de Boran benden önce davranmıştı.
"Geldiğimiz gün dostunuz Hamit Çapan öldürüldü Güney Bey. En yakınını bile koruyamayan bir adamın mekanına bir daha gelmemizi nasıl bekliyorsunuz?"
"Haklısınız Boran Bey ama uzun zamandır ilk defa böyle bir olayla karşılaşmıştık. Bu da sizin şansınız. En yakın zaman da sizi tekrar Yunanistan'a bekliyorum. Bu da benim kartım."
Boran'a uzatırken bana da uzatmıştı. Uzanıp aldığımda ise yanımdan geçmişti. Kulağıma eğildiğinde ise ne dediğini anlamam uzun sürmemişti.
"Dünya bir pislikten kurtulmuştu o gün." Dediğinde ise gözlerim sadece boynunda ki o dövmeye kaymıştı. |•| iki çizgi arasında ki nokta.. O gün beni kurtaran adamın maskesinde de bu işaret vardı ve büyükbabamın avucumun içine koyduğu kolyedede. Beni kurtaran o olabilir miydi? Nedense beni kurtaranın abim olduğunu düşünmüştüm. Peki ama Hamit'ten kurtaran Güney, neden Sami'nin ellerinden almamıştı beni?
Herkes yerine oturduğunda ben orada kalmıştım. Boran, Mert'e dönmüş bir şeyler konuşuyordu. Kulağıma fısıldadığını bile duymamıştı.
Henüz..
Güney Dereli ile ilgili hissettiklerim çok başkaydı. Sakin zamanda onunla ilgili daha çok şey düşünmeliydim.
Babamın bana baktığına emindim ama ben onun suratına bakmaya iğreniyordum. O resmen hastaydı ve en yakın zamanda tedavi edilmesi gerekiyordu.
Kalabalık ayağa kalktığında ise ne olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Büyükbabam gelmişti, tabutla. Kocaman adamı nasıl olurda sığdırmışlardı o tahtaya?
Büyükbabam perdeyi açmadan yaşayamazdı. Nasıl yatacaktı orada?
Ben ayağa kalkmadığımda ise Boran koluma girmişti. Diğer koluma girenin kim olduğuna bakmak için eğildiğimde Berfin'i görmüştüm. Onu son defa gördüğümde daha kiloluydu. Kilo vermişti ve Kahverengi gözleri kızarmıştı. Hasta olabilir miydi?
Boran kulağıma eğilip bir şey söylediğinde ise hiç bir şey duymamıştım. Sanki sesler kesilmişti ve büyükbabamla ben yalnız kalmıştık.
Tabutu yere koyduklarında etrafında daire oluşturmuştuk. Azad ve Sami ise tam karşımdaydı. Neden bilmiyorum ama Güney Dereli ise hala bana bakıyordu. Kuran sesi geliyordu ama görüşüm git gide bulanıklaşıyordu. Sol elimi tutan Berfin ise beni dik tutmaya çalışıyordu ama sağ yanım boştu. Sağ yanımda hep büyükbabam olurdu. Şimdi ise onu buraya gömeceklerdi.
Mert mezara indi. Yine duygusuz gömleğini giymişti üzerine. Her tahtayı koyuşunda yüreğimin delindiğini hissettim. Büyükbabamı kaybetmiştim. Baba bildiğimi biraz sonra bu mezarda bırakıp gidecektim.
Tabutun içinde ki kefeni gördüğümde ise ağlamalarım çoğaldı.
Güçlü duracağıma söz vermiştim, ama güçlü duramıyorum büyükbaba..
Ben kimsesiz kaldım.
Sonralarını artık kaldıramıyordum. Sesli ağlamalarım çığlıklara dönüşmüştü. Tanımadığım insanlar büyükbabamın mezarına toprak atıyordu. Ben ise öylece bakıyordum.
Azad Yılmaz'ın eline kürek aldığını gördüğümde ise Boran'ın adım attığını gördüm. Onu durdurmak için öne atılsam da Mert, benden önce davranmıştı.
Azad Yılmaz, Toprak atarken ağlamıştı. Onu üzgün görmek beni üzsede ona karşı artık daha katı biri olacaktım.
Olmalıydım da...
Berfin'in artık sadece elimi tutmadığını farkettiğimde yıkılacağımı anlamış gibi omzuma uzandı. Toprağın üstüne çöktüğümde gömme işleminin bittiğini fark etmemiştim. Herkes yavaş yavaş gidiyordu.
Peki ama ben nasıl gidecektim?
Kimse kalmadığında Boran'la yalnız olduğumu fark ettim. Yanıma çöktüğünde sessizdi. Ne o konuştu, ne de ben.
Bir süre mezarın başında ağladım. Toprağı elimle her sıktığımda avuç içlerime taşlar batıyordu ama umrumda değildi. Bu acı bile geçirmiyordu içimde ki acıyı..
Abimde burada büyükbaba..
Yanımıza gelmese de uzaktan izledi bizi.
Sen ona kavuştun mu oralarda?
Uyan büyükbaba, artık sormayacağım neden tedbirli ve üzgün olduğunu..
Artık kızmayacağım sana. Arkadaşlarımı araştırmana bile karışmayacağım.
Uyan baba.
Ne olursun..
Çok istediğin gibi Azad ve Sami'de buradaydı Büyükbaba..
Yan yana..
Kardeş gibi..
Kovmadım onları. İzin verdim burada olmalarına. Sende böyle isterdin, biliyorum.
Seni çok özleyeceğim büyükbaba. Ne olursa olsun sana hiç küsmedim, kızmadım, kırılmadım..
Sen benim için hala büyük büyük babasın..
——————————————————————-
2 Hafta sonra
Boran'la büyükbabamın gömüldüğü evden çıktıktan sonra yeni bir bağ evine gelmiştik. 2 haftadır odamdan hiç çıkmamıştım. Çıkacak hali de zaten bulamamıştım. Toparlanmam bu sefer gerçekten uzun sürmüştü.
Boran her gece yanıma gelip uyuyordu. Erkenden de kalkıp gidiyordu. Bazen gittiğini bile fark etmiyordum.
Sabahları beni öpmek için uzanıyordu. Benim hareket etmediğimi görünce omzumu veya saçımı öpüp gidiyordu. En sonunda 2 gün önce dayanamayıp kocaman sarılıp ağlamıştım ve saatlerce beni öpmesine izin vermiştim.
Abimi ise hala bulamamıştım. Bana mesaj gönderdiği numarayı binlerce kez aramış ama hepsinde kapalı olduğunu anlamıştım. Onun bana ulaşmasının mümkünlüğü benim ise imkansızlığım artık canımı sıkmaya başlamıştı. En yakın zamanda mezarını yani 'sahte mezarını' bulup onunla ilgili bir şeyler bulmak istiyordum.
Mert arada odama gelip sıcak yemek getiriyordu. Hiç konuşmadan ise odadan çıkıyordu. Odama Boran ve Mert'ten başkası ise hiç girmemişti.
Beril ise her gün arayıp nasıl olduğumu sormuştu. Çok konuşmasamda onu üzmemek adına konuşmaya çalışıyordum. Hatta bana karnını gösterdiği bir fotoğraf yollamıştı. Karnı hafif büyümüştü. 3 aylık olmuştu bile.. Hamilelik ona çok yakışmıştı.
Güney Dereli'yi ise düşünmeden edemiyordum. Hamit Çapan'la dost olduğunu bilsem de ona pislik demişti ve belkide onu öldüren oydu. Peki ama neden beni korumayı tercih etmişti? Neden maskeyle dolaşıyordu anlam verememiştim ama nedense içimde ki bir ses onunla görüşmem gerektiğini söylüyordu.
Boran'ın ise neler yaptığını bilmiyordum ama silahları bulmaya çalıştığının farkındaydım.
Telefonuma uzandığımda ise saatin gece yarısı 12:00 olduğunu görmüştüm. Boran neredeyse gelmek üzereydi. Lavaboya gidip yüzümü yıkadığımda ise ruh gibi olduğumu görmüştüm. Neden bilmiyorum ama beyaz olan tenim iyice beyazlamıştı. Saçımı tarayıp tekrar yatağa geçtiğimde ise kapının açıldığını görmüştüm.
Boran gelmişti, her günün aksine bugün mutluydu. Yeni bir haber mi almıştı?
Yanıma yaklaştığında ise diğer tarafa geçmek yerine yanıma geldiğini gördüm. Konuşacak cesareti kendimde hissetmediğimden gözlerimi sıkıca kapattım.
İyice yaklaştığında ise kokusunda boğulmuştum. Sandal kokusu.. Onu ilk gördüğümde ki o koku. Unutmak gerçekten mümkün değildi. Eğildiğini hissettiğimde ise yüzlerimiz karşı karşıya gelmişti. Burnunu burnuma yasladığında ise uzun zaman sonra sesini duyuyordum. Özlemiştim..
" Uyumadığını biliyorum Defne."
Bana böyle seslenmeyeli uzun zaman olmuştu.
" Aç gözlerini."
İnatlaşıp gözlerimi açmadığımda ise ellerini yorganın içinde ki ellerimle birleştirmişti.
"Ağaçlar büyükbabanın bağ evinde.. Baya büyüdüler. Sen sulamıyorsun ama geçici olarak başkasına devrettim."
Gözlerimi açmıştım çünkü o ağaçları sadece ben sulamak istiyordum.
" Boran, o ağaçları sadece ben sulamak istemiştim."
Oturma pozisyonuna geçtiğimde ise Boran gülmüştü.. " Ne? ne oldu? Neden gülüyorsun?"
" Seni böyle ayaklandıracağımı biliyordum. Hadi gidiyoruz."
" Nereye gidiyoruz Boran?"
"Ağaçları sulamaya."
Boran dolabımdan bir şeyler arasa da kalkmaya niyetim yoktu. " Boran.. Ben daha hazır değilim."
"Defne, sen ilk günden hazırdın. Burada yatmakla acın geçmeyecek. Kalk ve savaşa hazırlan! Bulmamız gereken bir abi, savaşmamız gereken kötü insanlar ve teslim etmemiz gereken tonlarca silah var. Sen mi kalkacaksın yoksa seni zorla mı kaldırayım?"
" Boran.."
İşte o an beni gelip omuzlarının üstüne almasını beklemiyordum. Üstümde pijamalarım ve dağılmış halimle odamdan çıkmıştık. Beni bırak desemde hiç niyeti yoktu, biliyorum. Beline vurup bağırdığımda ise Mert'in bize koştuğunu gördüm. Hemde elinde silahla.. Bağırmam kesilince Boran'da durmuştu.
" Mert, beni vurmayacaksın dimi kardeşim?"
" Sen Defne'ye göz kulak ol deyince.."
" Lan, benden de koru demedim."
" Doğru."
Mert bana bakmamaya çalışıyordu. Ona gülümseyip, " Görüşürüz Mert!" Dedikten sonra Boran'ın arabasının yan koltuğuna binmiştim. Neyse ki artık tepeden ilerlemiyordum ve başım artık dönmüyordu.
Boran yan koltuğuma oturduğunda ise emniyet kemerimi takmıştım. Oraya gidecek cesaretim olmasa da büyükbabamın mezarını da sulamak fena fikir değildi. Neredeyse Haziran ayına girecektik ve havalar epey ısınmıştı. Toprak kuruyordu ve ağaçların suya daha çok ihtiyacı vardı.
Eve vardığımızda o günü hatırladım. 2 hafta önce büyükbabamı burada bırakıp giderken çok acı çekmiştim. Kabullenmek zor olsa da artık daha iyiydim. Geçmemişti, geçmeyecekti ama daha iyi hissediyordum. Hiç bir acı ilk gün ki gibi kalmıyordu buralarda..
Kapının anahtarının Boran'da olmasına mı, Yoksa evin süslenmiş olmasına mı şaşırsam bilemememiştim. Boran'a baktığımda ise ne düşündüğümü anlamış gibi cevapladı beni. " Ne zaman normal insanların yaptığı gibi bir gün geçireceğiz dememiş miydin? Deneyeceğiz işte. 24 saatimiz var." Saatine bakmıştı. " Hatta 23."
"Peki ama bunun neresi normal? Evi süslemişsin."
Boran yanıma yaklaştı. " Sana hiç böyle süprizler yapamadım. Normal insanlar gibi."
Güldüm. " Bana günaydın mesajları da atmadın. Bol 'n' barındıran. Akşam eve gelirken ne alayım diye de sormadın, Sevgili olmak için bir teklifte bile bulunma.."
Boran lafımı bölmüştü. " Bir saniye, bir saniye. Yani liseli aşıklar gibi sana teklif mi etmemi mi bekliyordun?"
"Neden olmasın? Liselilerle ne alakası var? Bu izin almaktır. Adap Boran Kaya, Adap!"
Boran gülmekle yetinmeyip kahkaha atmıştı. "Bunu bir ara düşüneceğim ama sen yine de kendini çok inandırma. Yapabileceğime inancım sıfır." Bunu söylerken eliyle sıfır işareti yapmıştı.
Gülümseyip döşediği mor gül yapraklarının arasından geçtim. Yolun sonunda bir buket vardı. Lila bir şakayık.
Bukete ilerlerken Boran arkamdan konuşmaya başlamıştı. " Aslında itiraf etmek gerekirse ben buraya minik bir defne fidanı koymuştum. Hakan ise, 'Normal insanlar böyle mi yapar lan?' Deyip beni vazgeçirdi."
"Doğru söylemiş. Normal insanlar buket alırdı ama Defne ve Boran söz konusu olsaydı şu an evin içinde kocaman defne yaprakları olurdu."
"Fena fikir değilmiş." Elini saçlarına geçirip gülmüştü.
" Boraaan."
" Heey? Bu bol 'n'li tatlı bir mesaj mıydı? Hani Günaydın'a benzeyen."
"Yok bu sinirlendiğimi gösteren bol 'n'li bir mesajdı."
" Ohooo.. Bunun sinirlisi, sevimlisi felan da mı var? Beceremeyeceğim desene."
Gülümseyip önüme döndüğümde dışarıda ki Defne ağaçlarını görmüştüm. Etrafını çitle çevirmişlerdi.
Buket elimde dışarıya kaçtığımda Boran'ında arkamdan koştuğunu fark etmiştim.
"Defne, bir şey oldu sandım."
" Bir şey oldu zaten. Benim resmen Defne bahçem oldu."
" Yok, çok sayılmaz."
"Ne demek çok sayılmaz?"
Boran çitin önünde ki akasyadan yapılmış tahtayı bana çevirmişti. Bakmak istesem de eliyle tahtayı kapatmıştı.
"Daphne girdiği her nehri güzelleştirirmiş ve suyu ilahileştirirmiş..
Sana bir yüzük vermiştim hatırlıyor musun? İçine baktın mı hiç?"
Kolyeme dokunduğum an bakmak istedim. Defne yapraklarıyla işlenen Yüzüğün içine baktığımda ise ' 'Nehir' yazısını gördüm. Kaç defa bakmak istesem bir şeyler çıkmıştı ama şimdi net görüyordum.
Boran elini tahtadan çektiğinde ise 'Nehir Bahçesi' yazdığını gördüm. Güldüğümde ise kaşlarını çattı. " Neden gülüyorsun?"
" Yani.. Nehir Bahçesi biraz anormal olmuş."
" Bizim neyimiz normal ki?"
"Doğru.. Peki kızımız değil de ya oğlumuz olursa?"
"Aslında ben onu hiç düşünmedim Defne.. Ona da sen karar ver."
"Bunu sonraya atıyoruz o zaman. İlk önce fidanları sulayalım ki ağaç olsun."
" Bende öyle düşünmüştüm." Dedikten sonra elinde yeşil bir boru görmüştüm. Suyu aniden açınca çiçeği fırlatıp kaçmaya başlasam da işe yaramamıştı. Ağaçlarla birlikte kendimi sularken kahkaha atmadan duramıyordum. Ben kaçtıkça Boran'da kaçıyordu ve ağaçları sulamaktan çok beni suluyordu.
En sonunda bol kahkahalı su oyunumuzdan sonra bahçeyi sulayabilmiştik. Küçük bir şişeye su koyduktan sonra büyükbabamın mezarına götürmüştüm.
Neredeyse 2 hafta bitmişti ve onu burada görmek çok zordu. Suyu yavaşça toprağa dökerken dua ediyordum. Boran'ın arkamda olduğunu ise o ana dek fark etmemiştim.
" Büyükbaban, senin gibi bir torunu olduğu için çok şanslı."
Ona döndüm. " Sadece benim gibi bir toruna değil. Senin babana, dedene ve abime." Ellerimi topraktan çektim. "Büyükbabam ve ben size çok şey borçluyuz Boran."
" Defne.. Bugün anormal hiç bir şey duymak istemiyorum. Şu an normal insanlar gibi içeri girip üzerimizi değiştiriyoruz ve dışarı çıkıyoruz"
" Nasıl yani? Saat gece yarısına geliyor."
" Tamam bizde çıkıp eğleneceğiz işte."
" Bir sürü mekan kapanmıştır bile."
"Sen ne yapacaksın orasını. Odanda kıyafetlerin var. Hadi üzerimizi değiştirip çıkalım."
Ona kafamı salladıktan sonra içeriye girdim. Koşa koşa odama girip kıyafet seçmeye koyuldum. Boran buraya da yığınla elbise getirtmişti. Bir ara bunları da kendi odama aldırmalıydım.
Uzun zaman sonra ilk defa kendimi rahat hissediyordum. Siyah ve mini elbiseyi giyip üzerime ceket almayı ihmal etmedim. Ayakkabılarımı giydikten sonra ise odamda eskiden kalan makyaj malzemelerini kullanmaya çalıştım. Zorla güzellik olmayacağını anladığımda ise bıraktım. Böyle çok daha iyiydi.
Saçlarımı salık bıraktıktan sonra taradım. Hazırlanıp dışarıya çıktığımda ise Boran, heyecanla kapıda bekliyordu. Beni görünce dikkatini bana verdi ve öylece dondu.
" Boraaan.."
" Boraan beni duyuyor musun?"
Nihayet çözüldüğünde beni kıskandığını anlamıştım ve bu durum nedense hoşuma gidiyordu. " Defne.. Bencede tüm mekanlar kapalıdır. Evde mi kalsak?"
" Boraaan. Hadi ama söz verdin bana."
" Tamam, tamam. Bu güzellik, bu parmakların içinden elini çıkarmayacaksa benim için problem yok."
Ellerimi uzattım ve parmaklarımızın birbirini bulmasına izin verdim. Boyu o kadar uzundu ki parmak uçlarıma basıp onu öptüm. Ayakkabımı giyip dışarı çıktığımızda ise bizi bekleyen 2 korumanın olduğunu gördüm.
İlerleyip korumalara seslendim. " Siz evlerinize gidebilirsiniz abi. Bugün biz yalnız kalmak istiyoruz."
İçlerinden esmer tenli olan Boran'a bakıp konuştu. Ondan emir almayı bekliyordu. "Biz sizi uzaktan takip edeceğiz Defne Hanım. Rahatsızlık vermeyeceğiz inanın bana."
" Boran.. Normal insanlar gibi olabilmemiz için ilk önce normal dışarı çıkabilmemiz gerekiyor."
"Haklısın hayatım. Demir, sen adamını al evine git. Kızınla vakit geçirin. Ne zamandı doğum günü? Bu hafta sonu değil mi? Tüm hafta izinlisiniz. Benden de öp miniği."
"Sağol abi. İletirim."
Adının Demir olduğunu anladığım adam yanında ki adamı da alıp gitmişlerdi. Boran'a gülümsedikten sonra Boran'ın açtığı arabanın kapısından içeriye oturdum.
"Ee nereye gidiyoruz?"
"Dans etmeye."
"Sen ciddi misin?"
"Defne.. Bugünü hiç unutma olur mu?"
" Boran.. Bugünü birlikte unutmayalım, olur mu?"
Boran arabayı sürerken bana baktığında dişlerini sıktığını gördüm.
"Defne, torpido gözünde kağıt ve kalem var. Bugün ne yaptığımızı gün sonunda oraya yazmanı istiyorum."
"Tamam, yaparım."
" Sonrasıda var."
Torpidoya uzanırken durdum. " Sonrası ne?"
"Yazdığın tüm anıların resmini çizmeni istiyorum."
Güldüm. " Ne yani, fotoğraf çekilsek daha kolay olmaz mı?"
"Normal insanlar öyle yapardı."
"Peki, tamam sen nasıl istersen."
Mekana vardığımızda açık olmasına çok şaşırmıştım. Çünkü saat neredeyse gece yarısı 02:00'di. Kapıdan girdiğimizde korumaların Boran'ı tanıdığını fark ettim. Mekanın isminin yazılı olduğu tabelayı görünce gülümsedim.
Griea elia◦
Bu mekan ismini anımsamıştım. Boran'ın şirketinin Yunanistan'da olan cafesinin isminin aynısıydı. Muhtemelen ilk mekanlardandı çünkü bu ismin yanında sıfır işareti vardı.
Benim Çözdüğümü anlayan Boran bana döndü. Kalabalığa ve gürültüye yaklaşırken konuştu. " Evet.. Doğru bildin. Burası Yunanistan'da açtığımız mekanın öncesi. İlk önce bu konsepti burada denedik. En beğendiklerim içinde olduğu için bu konsepti oraya da yaptık isimi de devamı yaptık."
"Ne anlama geliyor?"
" Bir anlamı yok ama eski Yunan mitolojisinde kaderi temsil ediyor. Halk dilinde."
Boran'la birlikte gürültünün kucağına düştüğümüzde içeride dans eden bir kalabalığı görmüştüm. Bar masasının önünde ki kahkahalar ve şarkı söyleyen bir grup vardı. Mutlu gözüküyorlardı. Mutlu olduğumda bile suçlu hissetmenin ağırlığı çökmüştü üzerime. Boran ne olduğunu anlamış gibi ellerini belime sardı.
İçerinin düzenini sağladığını anladığım bir kadın bize doğru yürüdü. Kulağında kulaklık elinde ise bir tablet vardı. Boran gördüğü an gülümsedi.
"Boran Bey, hoşgeldiniz."
" Hoşbulduk Esra."
" Uzun zaman oldu sizi burada görmeyeli. Telefonla konuşmaktan yüzünüzü unutmuştuk."
" Biraz öyle oldu. Bir sorun var mı etrafta?"
" Yok Boran bey. Her şey yolunda. Her zaman ki gibi."
Esra; konuşkan, güleryüzlü ve sempatik bir kadındı. Ortamı düzenleyecek biri de tıpkı onun gibi olmalıydı.
" Evlendiğinizi duymuştum Boran bey. Eşiniz mi?"
Boran'la birbirimize baktığımızda donup kalmıştık. Hangi evlilikten bahsediyordu acaba? Benden mi, Berfinden mi?
" Merhaba Berfin Hanım. İsminizi duymuştum ama tanışmak bugüne kısmetmiş."
Boran öksürdü ve ellerini havaya kaldırdı.
" Esra, seni karımla tanıştırayım, Defne."
Boran beni gösteriyordu.
"Özür dilerim Defne Hanım. Ben biraz pot kırdım galiba."
Üzüntüsünün yapmacık olmadığını hissettiğimden kızmamıştım. Berfin, Boran'la gerçekleri öğrenmek için evlenmişti ve Boran'a karşı ufacık bir ilgisi yoktu. O yüzden benim için problem değildi.
"Sorun değil. Tanıştığıma memnun oldum." Ellerimiz birbirini bulurken gülümsedim.
Esra arkasını döndü ve Boran'a konuştu. " Helin hanımı arıyorsunuz galiba. Bar masasında, buyrun."
Boran duydukladıklarıyla şok olmuş gibi elimi bıraktı.
"Ne? Ulan Helin.. Hiç değişmedin mi?"
Boran tekrar ellerimi bulurken beni resmen zorla çekiyordu. Bar masasına ilerlediğimizde 1,75 boylarında, kısa ve siyah saçlı, kahverengi gözlü biri vardı. Üzerinde blazerıyla giydiği eteği ve çizmeleri vardı. Boran ona yaklaşınca gözlerine inanamamış gibi ayağa kalktı ve kocaman sarıldı.
" Abiii.. Sen ne zaman geldin Anteb'e?"
Bir yandan da sarılmaya çalışıyorlardı. Nedense Onların bu kadar samimi olduklarını düşünmemiştim.
" Telefonlarımı açsan bilirdin küçük fare. Neyse ki peşinde ki adamlardan alıyoruz haberini. Onlarıda atlatıyorsun ama bunu sonra konuşacağız."
" Aşk olsun abi.. Sen gittin gideli annemle tek ilgilenen benim, biliyorsun. Abimde gitti nereye gittiyse söylemediniz bana. Tüm sorumluluk üzerimde vallahi."
Boran dalga geçer gibi elini beline koymuştu. Daha önce onun çok yakışıklı olduğunu söylemiş miydim?
" Belli Helin, tüm sorumluluk üzerindeyken barlarda gezmen çok yorucu olmalı."
"Aşk olsun abi ya. Arkadaşlarla eğleniyorduk. Hem başka mekana mı gitseydim?"
"Şaka yapıyorum Helin. Alınma hemen. Annem nasıl?"
" Son günlerde biraz sıkıntılı. Saçlarını yine kestirdik haberin olsun. Artık hiç elletmiyor. Her zaman ki gibi Seni sorup duruyor." Düşünüp tekrar konuşmuştu. " Ha bide şey.. Sırası geldi deyip duruyor."
"Sormadın mı neyin sırası diye?"
" Sormaz olur muyum? Sordum tabiiki de ama cevap alamadım." Helin bana doğru dönmüştü. Ali gibi benden nefret mi edecekti, yoksa sevecek miydi emin değildim. " Hoşgeldin Defne. Yıllardır evimizin içinde baş kahramansın ama tanışmak bugüne nasipmiş."
" Hoşbulduk Helin. Tanıştığıma memnun oldum."
Gereksiz samimiyet göstermemişti ama soğukda yapmamıştı ama içimden bir ses onu tanıdığımı söylemişti.
" Yarın geleceğim Helin. Konuşuruz annemle. Evde ol tamam mı? Telefonlarını da aç,"
" Tamam Abi. Merak etme. Ben kızların yanına geçiyorum. Birazdan yanınıza uğrarım. Sonra görüşürüz Defne."
Gülümseyip el salladıktan sonra tabureden inip gidişini arkasından izlemiştim.
Müzik yükselip, şarkı değişince insanlarda bağırışını ve temposunu yükseltmişti. Bizde Boran'la köşede bizim için ayrılmış vip bölümüne geçmiştik.
" Boran, bu normal bir gün olmadı farkında mısın?"
"Nesi varmış?"
"Burası sana özel bir alan. Yani ne ben, nede sen rahat olabilirsin. İçeride ki herkesi neredeyse tanıyorsun. İçinden geleni yapman imkansız."
"Yani, bir yönden haklısın. Ben zaten seni izlemeye geldim. Dans etmeye değil."
" Neden? Aşiret ağası Boran Kaya dans edemez mi?"
" Neden etmesin, eder de. Burada değil."
" Hıh bende onu diyorum işte." Ayağa kalktım ve elimi uzattım. " Hadi, gel benimle."
" Nereye gidiyoruz."
Boran'ı çekiştirirken çıkış kapısına varmıştık bile. Boran sürekli ellerini kaldırıp selam versede onun durmasına asla izin vermiyordum.
Sokağa çıktığımızda koşar adımlarla barlar sokağında ilerlemeye başladım. Bu sokağı adım kadar ezbere biliyordum. Eski Antep evlerinin altında modern barlar vardı. Hafta sonu ise sabaha kadar açık kalırdı. Bugün hangi gün unutmuştum ama umarım açık bulabilirdik..
İstediğim sokağa gelince Boran'la durduk. Tabu barı gördüğümde yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Mezuniyet kutlamasında buraya gelmiş ve vurulmuştum. Boran ise beni buradan uzaklaştırmaya çalışmıştı. Tabu barın yanında ise başka bir bar vardı. Boran diğer bara girmek için uzansa da onu durdurdum.
" Ben oraya gitmek istiyorum. Tabu Bara.."
"Emin misin?"
" Evet, eminim."
İçeri adım attığımda Boran belime sarılmıştı. "Buraya mezuniyetten öncede çok kez gelmiştim. O zamanı hatırlayınca dertlerim o kadar minikmiş ki.. Tekrar öyle hissetmek isterdim."
Yerlerimize otururken konuşmaya devam ediyordum. " Biliyor musun? Ben o yanık izinin bana çok şey anlattığını biliyordum. Geçmişimle ilgili sır verdiğini hissediyordum. Saatlerce sıkılmadan ailemle ilgili teori oluştururdum."
"Her zaman mı şüpheleniyordun büyükbabandan?"
"Ya şüphelenmek değilde, Farklıydık işte. Herkesle arkadaş edinemiyordum. Çok paramız olmasına rağmen şehir dışına çıkamıyordum. Annemle, babamın bir tane bile resminin olmaması başlıca bir sebepti aslında böyle hissetmem için."
Boran anlamış gibi onayladı. " Veya 4 kere kapı kilitlemek."
"Aynen öyle. Şimdi düşününce her şey yapboz gibi yerine oturuyor. Tek eksik olan şey abim."
"Abinle alakalı bildiğin şeyler mi var yoksa?"
" Boran.. Son zamanlarda abimle ilgili farklı şeyler hissediyorum. O, hiç ummadığımız biri çıkabilir."
" Nasıl yani? Şüphelendiğin biri mi var?"
" Hayır, şüphe değil. Abim büyükbabamın cenazesine katılmak için Azad ve Sami'ye ihtiyaç duydu. Demekki onların çevresinden biri."
" Kendini gizlemek için de onlarla geldi. Öyle mi?"
" Evet öyle."
"Yanlış da düşünüyor olabilirsin. Abin istediği işleri rahat yapabilmek için onların cenazede daha uzun kalmasını sağlamış olabilir."
" Hayır Boran, Eminim. Abim oradaydı. Benimleydi."
Garson masamıza yaklaştığında uzun bir sohbette olduğumuzu anlamıştı. " Pardon bölüyorum. Ne içersiniz?"
" Şarap içer misin?"
" Olur. Kırmızı olsun."
" Bize iki kadeh kırmızı o zaman."
Garson gülümseyip gittiğinde öylece orada birbirimize sarılıp oturmuştuk. Diğer mekana göre dans eden daha az olsa da burasıda epey kalabalıktı. Alt katta dans edenler olmasına rağmen biz üst katta oturmuştuk. İçkilerimiz geldiğinde kanımıza karışacak kadar uzun zaman olduğunda sonunda konuşmaya başlamıştık.
"Babamı son zamanlarında bizimle hiç ilgilenmemesi, Beni sürekli seninle alakalı bilgilendirmesi ve ani ölümüyle ilgili çözemediğim şeyler vardı."
Boran anlatırken ellerini sıkmıştı. Bu konu onu rahatsız ediyordu.
" Bunları çözdüm ama eksik kalan şeyler var. Ali mesela."
"Ali'yle ilgili bir şeyler mi hissediyorsun?"
" Bilmiyorum Defne. O çok değişti. Belki içtiklerinden ya da yaşadıklarından bilmiyorum ama eskisi gibi değil."
" Beni hala suçluyor.. Belki de ondandır."
"Sadece seni değil.. Beni de suçluyor."
" Ne? Ama senin ne suçun var ki?"
Boran yere baktıktan sonra gözlerime baktı. "Ali'nin ne yapacağını biliyorum. Önlemimi aldım. Merak etme."
" Ama Boran.. Bunu benimle de paylaşsan iyi olmaz mı?"
Boran şarkının Değiştiğini duyunca ayağa kalktı ve hafif ritimler tutmaya başladı. Beni de yanına aldığında bu konuyu devam ettirmek için başka bir zaman seçmem gerektiğini düşündüm.
Dansın ritmine kendimi kaptırdığımda kendi etrafımda dönüp kocaman gülüşler atıyordum. Boran belimden her tuttuğunda vücudum alev alıyor, içimde ki siyah ve beyazlar ritim tutuyordu. Ona içimde köle olmuştum. Onu yargılayan her hücrem ona hayran kalmıştı.
Müziğin ritmi yavaşladığında slow bir dans müziğine dönüştüğünü anladım.
Ellerimde ki ellerini belime götürdüm. Kendi elim ise onun boynundaydı. Kafamızı birbirimize yasladığımda, bedenimizde birbirine daha çok yaklaştı.
Onunlayken hiç bir an kolay olmamıştı ama hiç bir anım beni bu kadar mutlu etmemişti.
Yüreğime dokunuyordu. İçimde ki kelebekleri yaşatıyordu. Siyah ve beyazı susturuyordu.
Benim, kendimden kaçmama izin veriyordu..
Onunlayken güçlü bir kadınmışım gibi hissediyordum..
Müziğin ritminde dans ettiğimizde Boran'ın dudaklarıma dokunduğunu hissettim. Gözlerimi kapattığımda tüm dünya durmuştu. Ellerimi saçına geçirdiğimde ise beni öpmüştü. Beni hayata döndüren o öpüşü kısa sürdüğünde onu öpen bu sefer ben olmuştum.
Benim için uzun sürse de, dünya için küçük bir andı. Boran ellerimi tuttuğunda beni dışarıya doğru sürüklemişti. Kapının önüne çıktığımızda ellerimi bağlamış, yüzümü asmıştım.
"Boran.. Daha çok erken değil mi? Eğlenmedik bile."
"Eve gittiğimizi kim söyledi?"
Yüzüme gülümsemeni yerleştirdiğimde Boran elimden tutmuştu. Arabanın aksi yönüne gittiğimizde nereye gittiğimizi anlamamıştım.
"Nereye gidiyoruz diye soracaktım ama tam şu an vazgeçtim."
" Çok iyi düşünmüşsün."
Boran biraz ilerledikten sonra ikiye ayrılan sokağa baktı. " Aslında buradaydı ama yanlış hatırlıyorum galiba."
" Ne arıyorsun?"
" Seni takip etmek için buradan motor kiralardım. Açık değil galiba. Hadi dönelim."
Boran'ın arkasında ki bisikleti gördüğümde gülümsedim ve oraya koşturdum.
" Defne onlar bize ait değil ama."
Düşündüğüm o şeyi yapmaktan vazgeçmeyeceğim için çantamdan Boran'ın verdiği kağıt ve kalemi çıkardım.
Bisikletinizi aldığımız için özür dileriz.. Geri göndermenin bir yolunu bulacağız.
Yazılı notu taşın üstünde ki çıkıntıya yerleştirdiğim de Boran'ında para koyduğunu gördüm.
Boran koltuğa binerken bende önünde oturmuştum. Antep'in sokaklarında bisikletle dolanmaya başladığımızda ise deli gibi eğleniyordum.
Rüzgarın arasında bağırmaya çalışmıştım. "Nereyeee giddiiyoooruuuzz?"
" Ne dediiiinnn??"
" Nereye gidiyoruzzz?"
" Bende seninle çok eğleniyorruuumm Daafiii."
Bana hiç görmediğim abimin hitabıyla seslendirmesi duygulandırmıştı. Beni bilerek duymadığını ise biliyordum ama onu söyletmek hoşuma gitmişti. Ellerimi açtığımda rüzgardan uçuşan saçlarımla, gülüşlerimin çoğalmasına izin verdim..
Şarkı söylemeye başladığımda Boran'da bisikleti daha hızlı sürmeye başlamıştı.
"Gökyüzünde ne çok yıldııız vaaar.."
Sustuğumda ise onun tekrar etmesini bekledim.. sadece o da eğlensin istiyordum.
"Gökyüzünde ne çok yıldııız vaaar.."
Sessizlik olduğunda karşılık vermeyeceğini anlayıp ben söyleyecektim ki devam ettiğini duydum..
"Biri parlak, biri ürkek, biri yalnız diğeriii ise sanki burada.."
Şarkıyı kulağıma eğilip söylediğinde ise bu andan kaçmak zor olmuştu.
Yine de şarkıyı bağırarak bisiklet üzerinde söylemeye başlamıştık.
" İçimizde ne çok hırsız vaaaarr."
"Biri aldı beni götürdü sonra sattı hem de yok pahasınaaaa"
"Ahh, şu hırsızlar.."
"Her gece rüyamda senin kılığında dolaşırlar."
"Ahh, karanlıklar..."
"Seni benden, seni dünden, seni gerçeklerden korurlar.."
🎶
Şarkıyı kaç kez tekrar etmiştik bilmiyordum ama çok eğlenmiştim.. Bu şarkıyı Boran'ında bildiğini biliyordum çünkü playlistinde gördüğüme neredeyse emindim.
Bisikleti durdurduğumuz yere baktığımda kocaman dönme dolabın önündeydik. Heyecanla indiğimde Boran'a bakmıştım. İkimizde Yanyana durduğumuzda Boran'ın bir şeyler mırıldandığını duydum.
Onu ellerinden tutup dönme dolaba sürüklediğimde geri geri gitmişti.
" Hadi ama beni buraya sen getirdin."
" Defne.. ben hazır değilim galiba."
"Boran dönme dolaba binmenin neyine hazır olacaksın?"
"Hem kapalıymış bak.. Hadi geri dönelim."
Etrafa baktığımda montunu giyen ve konteyner evden çıkan genç birisini gördüm. Ona doğru koştuğumda Boran kolumdan tutmuştu. "Bu kadar normallik yeter."
Eve gideceğimizi sandığım o bakışmada arkamı döndüğümde Boran kolumdan tutup ilerlettiğinde neredeyse düşüyordum.
Montunu giyen çocuk arkasına bakarak yavaş yavaş yürüyordu. Boran'ın seslendiğini duyduğunda ise yalvarır gibi elleriyle sus işareti yapmıştı. Yanımıza koşup geldiğinde ise Boran konuştu. " Kusura bakma kardeşim rahatsız ediyoruz ama.."
Boran konuşmasını bitirmeden genç çocuk konuşmaya başlamıştı. " Abi sizi Allah gönderdi. İçeride anam var. Selma'yı yarın evlendirecekler. Anamı oyalasanızda ben bir koşu onu kaçırıp gelsem?"
İkimizde olayın şokuyla birbirimize baktığımızda Boran'ın kendini toparlayıp konuşması uzun sürmemişti.
"1 saniye kardeşim. Selma kim? Sen bizden tam olarak ne istiyorsun?"
"Abi selma benimki işte.. Çok şey değil Allah aşkına annem çok yaşlı. Zaten davul çalsa uyanmaz. O uyanana kadar bekleyin. Ben hemen döneceğim."
"Kardeşim ben nasıl bekleyeyim anneni?"
Boran'ın her zaman ki tedbirli hallerini anlamıştım. Altında bit yeniği arıyordu ama bu çocuk zararsızdı. O yüzden olayı ben çözmeye karar vermiştim.
"Merhaba kardeşim. Ben Defne.. Sen şimdi bize bu dönme dolabın anahtarını veriyorsun. Sende Selma'yı alıp dönüyorsun."
"Hay Allah razı olsun be yeng.."
" 1 Dakika Defne.. Karşıda ki adamın ismini bile bilmiyorsun. Hırsız mı? Katil mi? Belkide annesi bile yok içeride."
" Aşk olsun abi ben öyle bir insan mıyım?"
"Nerden bileyim? Tanımıyorum ki?"
Boran'ı dürttüğümde elimle sus işareti yapmıştım. Arkadan gelen horlama sesini hepimiz duymuştuk. " Anamı duydunuz. O derin türkülere başlamış bile. Ne olur abi.. Allah rızası için.. Bir şey yapmayacaksınız.. O uyanana kadar burada bekleyeceksiniz. Çok yaşlı, hemde alzheimer hastası. Tek başına kalırsa kaçar, bulamam onu." Cebinden bir şeyler aradığında çabucak bulmuştu. "Bu da dönme dolabın anahtarı. Kırmızı düğmeye basılı tutarsanız başlar."
Boran'ın bir şey demesini beklemeden adamın elinde ki anahtarı almıştım. Önümüzde ki genç çocuk arkasını dönmüş giderken Boran onu durdurmuştu.
" Hey genç.. Baksana bi."
"Buyur abi."
"Adını söylemedin."
" Doğrusun abi. Ben Rasim."
" Soyadın?"
"Rasim Ağlı ağabey."
" Dikkatli ol, sokağın çıkışında adamlarımız var. Beni Boran gönderdi dersen seni gideceğin yere bırakırlar."
Adının Rasim olduğunu söyleyen çocuk, Boran'ın eline uzandı. Boran'a yanımıza kimseye alma desemde o tedbiri elden bırakmamıştı." Sağol abi, Allah razı olsun."
"Sorun değil kardeşim. Çabuk dön yeter."
" Merak etme abi. Hemen geleceğim."
El sallaya sallaya giden Rasim'in arkasından bakakalmıştık. Boran'ın ellerinden tutup koşmaya başladığımızda gözlerimde Boran'ın tedirginliğini görmüştüm. Beni durdurduğunda ise durmak zorunda kalmıştım.
" Boran.. Dönme dolaptan korktuğunu söyleme bana."
" Yok Korkmak değilde.. Ben hiç binmedim."
Şaşkınlığımla orada kalmıştım. " Ne demek binmedin?"
" Babamın vurulduğu o gün.. Ali'yle beni okuldan alacaktı. Anlatmıştım sana. Hatırladın mı?"
Kafamı evet anlamında salladım. " İşte biz o gün dönme dolaba gidecektik.. Babam hep seninle olduğu için gidememiştik. Küçükken Ali'de bende çok istemiştik ama kısmet olmadı işte."
" Ben.. Ben bilmiyordum. Özür diler.."
" Hayır hayır. Kendini suçlu hissetmen için anlatmadım bunu. Sadece ben bu anı babamla hayal etmiştim."
" Haklısın. Geri dönebiliriz."
Arkamı dönüp hareketlenmeye başlamışken Boran ellerimden tutup beni az önce gideceğimiz yere sürükledi.
"Ama şimdi.. Şimdi bir hayalim daha var..."
"Neymiş o?"
"Seninle binmek.."
Gülümsediğimde Boran'ın elimde ki elini sıktım. Onun yıkık dökük anılarını birlikte toplamak bana şanstı çünkü babası bu şansı benim ve babamın yüzünden kaybetmişti.
Dönme dolabı çalıştırdığımızda içine binmek için koşmuştuk. İçine bindiğimiz yuvarlak oturacakların içinde sarılacakken ne kadar huzurlu olduğumu hissetmiştim. Boran için ise aynı şey geçerli değildi.
Sigara yakmıştı. Tek eli ise hala omzumdaydı. Paketini koyacakken bir tane de ben almıştım. Çakmağa uzanacakken Boran elinde ki çakmakla birlikte sigaramın alev almasına izin vermişti.
Üşüdüğümü her hissettiğimde Boran daha çok sarılıyordu. Sessizleşmiştik.. ikimizde çok şey anlatsak da susmayı tercih etmiştik. Şehri tepeden izlemek ikimize de iyi gelmişti.
" Ne olursa olsun.. Seni çok seviyorum Defne.. Biliyorsun değil mi?"
Dönme dolap dönerken söylemişti bunları.
Kafalarımızı birbirimize çevirdiğimizde ise o anın yaklaştığını biliyordum ama nedense içim bir tuhaf olmuştu. Onu her öpüşümde, ilk öpüşüm gibi heyecanlanmak zorunda mıydım?
Yavaşça dudağıma eğildi. Hafif sarsılmakla birlikte haraket etmeye devam ediyorduk ama Boran dudaklarımı bırakmıyordu.
Özlemişti.
Ve tabii bende.
Dudaklarından geri çekilip, Ona cevap vereceğim sırada aşağıda kalan Dönme dolaba baktım. İçinde olduğumuz dolap yere çok yakındı ve birden bire durmuştu. Ne olduğuna bakmak için kafamı çevirdiğimde kötü şeylerin döndüğünü hissetmiştim..
Silah sesleri beni her zaman korkutmuştu..
-Bölüm sonu-
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.53k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |