
9.BÖLÜM
TÖRE
Kafamı çevirmemle balkondan çıkan adamla göz göze gelmem bir oldu. Dilim tutulmuştu. Öylece kalakaldım. Ne yapacağımı bilemeden burnuma yanan evin kokusu gelmişti. Ben daha ne olduğunu anlamadan bir el ağzımı kapatıp beni ayağa kaldırdı.
Bu galiba benim sonum olacaktı....
Elinden kaçmaya çalıştığım kar maskeli adam Beril'e silah doğrultunca olduğum yere çakıldım. Kulağıma seslenmesiyle buz gibi donduğumu hissettim. "Sesini çıkarma yoksa kız ölür." Sesi kalındı ve soğuktu. Söylediği şeyi yapacağına dair işaretler veriyordu.
"Tamam lütfen Beril'e bir şey yapma, lütfen."
Ben sessiz olsam da Beril, susmamıştı. "Defne'yi bırak çabuk, Defneee. Defne lütfen gitme."
Yatakta yatan Boran'a son kez baktım. Bu bir veda olmamalıydı. Böyle bitmemeliydi. Ona daha yeni alışıyordum. Daha yeni kabullenmiştim. Buna hazır değildim.. Beni vurmasını umursamadan adamın ellerinden ısırıp son kez Boran'a sarıldım. Kimse de olmayan kokusunu son kez içime çektim.
Arkamdan gelen ani vurma sesiyle gözümün önü karardı ve yere düştüm.
—————————————————————————
Boran'ın ağzından;
Burnuma gelen yanık kokusuna uyandım. Doğrulup hemen yanımda yatan Hakan'ı uyandırdım. Hakan uyanmayınca etrafa baktım. Yerde yatan Beril'i görünce donakaldım. "Def..Defne.. Hassiktir!"
Defne'nin odasına koşarken merdivenin köşesinde ki yanan kapıya baktım. Odası cayır cayır yanıyordu. Hayır Defne o odada değildi.. Beril buradaysa o da buralardadır diye içimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Odama dönüp Hakan'ı uyandırdım.
"HAKAN KALK! EV YANIYOR. HAKAN DUYUYOR MUSUN?"
Hakan yavaşça gözlerini açtı ve direk doğruldu. Yerde yatan Beril'i görünce direk ona koştu. Beril'in yanına geçip onu uyandırmaya çalıştık. Öksürükleri arasından uyanmaya çalıştı ve bize bir şey söylemek istercesine elini kaldırdı.
"Bor..Boran Defne.."
"Ne oldu Beril? Defne nerede? Senin burada ne işin var?"
"Defne'yi kaçırdılar. Siz uyanmadınız.."
Beril öksürmeye devam ediyordu. Duyduklarımla Dünyam durmuştu ama önce buradan kurtulmam gerekiyordu. Alevler neredeyse tüm evi sarıyordu ve mantıklı davranmam gerekiyordu.
"Hakan, Beril'i kucağına al. Çabuk çıkıyoruz buradan. Balkonda merdiven olacaktı. Onunla ineceğiz aşağıya."
Balkona çıkıp merdivene bakacaktım ki, merdiven çoktan buraya dayanmıştı. İçimden bir küfür daha savurdum. Defne'yi benim yanımdan mı kaçırmışlardı! "Hakan buraya gel. Beril'i sırtıma ver. Çabuk Hakan."
Hakan Beril'i sırtıma koyduktan sonra odaya gitti. Neden olduğunu anlamasam da sorgulamak için vaktim yoktu. Beril sırtımda yavaş yavaş aşağıya iniyordum. Aşağıya indiğimde bahçenin hala yandığını gördüm. Telefonum her şeyim içeride kalmıştı. Aklımı kaybediyordum. Ben Defnesiz nefes alamazdım ki..
Yanan yerlerden uzaklaşıp Beril'i yavaşça yere yatırdım. Basketbol sahasına ilerlemiştim ve yangın henüz buraya sıçramamıştı. Merdivenden inip yanımıza gelen Hakan'ı görünce rahatladım. Elinde telefon ve kamera sistemleri vardı. Yanmadan kurtarmıştı. Beril'e sarılıp iyi olduğunu görünce bana doğru yürüdü.
"Boran, hemen ambulansla itfaiyeyi arıyorum sende yardım çağır."
"Tamam kardeşim. Ben hallediyorum ama Defne yok Hakan... Onu götürdüler. Ne yapacağım lan ben?"
"Sakin ol Boran. Sen bana sağlam lazımsın. Duyuyor musun beni?"
"Tamam. Ben bir Azad amcayı arayayım."
Telefonu Hakan'dan alıp Azad amcayı aradım. Gecenin bu yarısı merak edecekti. Uyumuyor olacak ki hemen açtı. "Ne oldu Boran? Defne iyi mi?"
"Bilmiyorum Azad amca."
"Ne demek bilmiyorum Boran! Nerede Defne?"
"Uyandığımda ev yanıyordu. Arkadaşı Beril, Defne'nin kaçırıldığını söylüyor. Sen merak etme Azad Amca kurtaracağım Defne'yi."
"Boran, Defne'yi Mardin'e götürmüş olabilirler. Ferman ağanın oğlu Mirza'ya Defne'yi alıp töreyi bitirmek istiyorlarmış. Eğer öyleyse, bırak Defne orada kalsın."
"Ne demek orada kalsın Azad Amca! Defne'yi o piçlerin ellerine bırakır mıyım sanıyorsun? Annesi kaçan kıza yapacakları işkenceyi düşünebiliyor musun?"
"Boran, böyle daha çok can yanacak oğlum. Sen şimdi Mardin'dekilerden haber al. İlla bir şeyler duymuşlardır. Eğer töre evlilikle sonlanacaksa ben razıyım."
"Azad Amca..."
"BORAN! Ne diyorsam onu yap!"
"AZAD AMCA YAPMAYACAĞIM! BENİ DUYUYOR MUSUN? YAPMAYACAĞIM. BEN.. BEN DEFNE'Yİ SEVİYORUM AZAD AMCA. BENİ EN İYİ SEN ANLARSIN. RUŞA TEYZEYİ KAÇIRMADIN MI AŞKINDAN? DEFNE BU KADAR YÜKÜ BUNUN İÇİN TAŞIMIYOR MU AZAD AMCA?"
Artık dayanamıyordum. Uzaktayken bir şekilde tolere ettiğim aşk, yanındayken ortaya çıkmak için can atıyordu. Defne'yi, töreye değişmeyecektim. Yıllar boyunca babam da bende töre kazansın diye çabalamış olamazdık.
"Boran ne diyorsun sen? Ben kızımı sana emanet ettim, sen aşk diyorsun oğlum."
"Azad amca bana bu konu hakkında sonra kızarsın bana ama Defne'yi onlara bırakmam."
Azad Amca'nın ne dediğini beklemeyerek telefonu kapattım. Hayır, Defne'yi kimseye bırakamazdım. Onu o şerefsizlerin eline bırakmayacaktım. Telefonu kapatıp Hakan'ın elinden kamera görüntülerini aldım.
"İyi misiniz?"
"İyiyim kardeşim Beril biraz zehirlenmiş ama ambulans yolda."
"Hakan benim hemen gitmem lazım siz halledersiniz değil mi?" Hakan'da, Beril'de öksürmenin haricinde sağlam duruyorlardı. Harakete geçmeliydim. Her şey için geç olabilirdi.
"Sen git kardeşim. Git ve o şerefsizler bul. Bul ki 7 sülalesini sikelim onların."
"Sen merak etme Hakan. Onları ellerimle boğacağım."
Arabaya geçip Defne'nin evinin karşısında olan evime sürdüm. Sabah saatin dördü olduğu için yollar boştu. Eve ulaştığımda anahtarı sokup içeri girdim. Laptopu açıp direk görüntüleri taktım. Açılmasına bile sabrım kalmamıştı. Defne'yi düşündükçe kalbim sızlıyordu.
Görüntüleri açtığımda saat 3 sularına getirdim.
İlk önce bir adam benim odamda ki balkondan girip Hakan'la benim yüzüme fısfıs sıkıyordu. İçimden küfürü bastım. Daha sonra ise Defne'nin odasına girmeye çalışıyordu. Defne'nin odası kilitli olduğu için oraya girmekten vazgeçip girdiği yerden değil içeriden kapıyı açmaya gidiyordu. Dışarıdakileri içeri alırken Defne uyanıp Beril'i uyandırıyordu. Daha sonra ise bizim odaya koşup bizi uyandırıyorlardı. Odaya girmesinler diye dolap, masa ne varsa kapıya koyup bana doğru koşuyordu. Güzelim benim. Ben ona bakmaya kıyamazken onu töreye kurban edemezdim. Sonra ki anı görünce elim ayağım tutmaz hale gelmişti. Adam onu silahla tutarken o umursamayıp bana sarılmaya koşmuştu. Kalbim daha fazlasına dayanamadı. Defne'yi öldürmemişlerdi. Muhtemelen Defne'yi, Mirza şerefsizine vermek istiyorlardı.
Hemen Dilan'ı aradım. Sesi uykulu geliyordu. Bana böyle önemli bir şeyi nasıl haber etmezdi?
"Boran ne oldu bu saatte?"
"Dilan, töre yeni bir karar aldı mı?"
"Hee, o kaçan kadının kızını abime alıp töreye son verecekler. Sende beni alırsın dimi Boran?"
"Dilan sıçarım evliliğine de, töresine de. Bana neden haber vermedin?"
"Dün aradım Boran ağa ama müsait değildin sanırım."
Dün aradığında Defne'nin büyüsüne kapılıp telefonu hemen kapatmak istemiştim. Aklıma tüküreyim. Benim yüzümden olmuştu.
"Bir haraket olursa beni hemen arıyorsun. Tamam mı?"
Bozulmuş gibi cevap verdi.
"Tamam Boran. Ne zaman gelece..."
Cümlesini tamamlamadan telefonu kapatıp, Mardin'e doğru yola çıktım. Hakan'ı arayıp olanlardan haber ettim. Beril'in iyi olduğunu görüp yanıma gelecekti.
—————————————————————————
Defne'nin ağzından;
Gözümü açtığımda hiç tanımadığım yerdeydim. Ellerim bağlıydı. Dışarıdan ışığın girmediği bir taş evin odasındaydım. Bağırmaya başladım. Duvarlar nemli kokuyordu ve başım çatlayacakmış gibi ağrıyordu. Gücümü toplayıp konuşmaya çalışmıştım.
"Neresi burası?"
..
"Kimse yok mu?"
...
"Neredeyim ben?"
...
Cevap yoktu. Kafama vurduklarından mıdır bilmiyorum ama kafam çok sızlıyordu. Kendime bir türlü gelemiyordum. Aklıma Boran gelince ağlamaya başladım. O yangınların ortasında kalmıştı. Beril? Hakan? İyiler miydi? Ya onlara bir şey olursa? Ne yapardım ben.. Dua ettim.. Buradan kurtulamasam da Boran'ın ve arkadaşlarımın iyi olması için dua ettim. Elimden başka bir şey gelmiyordu çünkü. Odaya bir kadın girdi. Orta yaşlarda, geleneksel kıyafetler giymiş mavi gözlü bir kadındı. Çenesinin ortasında dövme gibi bir şey vardı. Yanıma gelip saçlarımı okşadı. Kafamı direkt başka tarafa çevirdim.
"Demek Ruşa'nın kızı sensin. Maşallah tıpkı annen gibi güzelsin."
"Kimsiniz siz? Beni neden buraya getirdiniz? Burası neresi?"
"Öğreneceksin güzel kızım. Eğer karşılık vermezsen kimse sana zarar vermez. Olanlara biraz boyun eğeceksin o kadar."
"Neye boyun eğeyeceğim? Burası neresi?"
"Mardin kızım.. Doğduğun toprak."
Mardin'e mi gelmiştim? Burada ne işim vardı benim? Gittikçe daha çok korkuyordum.
Bağırıp ağlamaya başladım.
"Arkadaşlarım yandı. Onlar iyi mi bilmem lazım. Lütfen ellerimi çözün. Lütfen."
"Yapamam güzel kızım. Seni de beni de vururlar. Buralar büyük şehirlere benzemez. Kimin yaptığını hemen anlarlar."
Ağlayışlarım daha da yükselmeye başladı. O an içimde kötü bir his oluştu. Boran'ı kaybetmiştim. Yeni bulmuşken onu kaybetmiştim. Eğer Ona zarar gelecekse ölmeyi tercih ederdim. Belki de ölmem en iyisiydi. Herkes için..
Karşımda ki kadın yavaş yavaş kalkıp dışarı çıkmıştı. Sessizce beklemeye başladım çünkü yapacak başka hiçbir şeyim kalmamıştı.
—————————————————————————-
Boran'ın ağzından;
Arabayı sürdükçe yol bitmiyordu. Bizim aşiretten adamları arayıp Defne'nin nerede olduğunu kontrol ettirmiştim. Saffet ağa, Defne'yi konağına getirtmişti. Bir an önce yetişmeliydim. Sabrım kalmamıştı.
Telefonum çalınca ekrana bakmadan açtım.
"Alo, Boran."
"Efendim Dilan, çabuk söyle."
"Dedem, imam getirecekmiş. Bu işi bugün bitiriyorlar."
"Dilan, sana yalvarırım bu işe engel ol. Hocaya söyle. Bir şey yap. Senden başka çarem kalmadı. Lütfen.."
"Neden Boran? Bu kız senin için neden bu kadar önemli?"
"Dilan.. Lütfen.."
"Tamam bir şeyler yapacağım."
Telefonu kapatıp yola bakmaya devam ettim. O an tüm kalbimle denedim.. Kavuşamayacağımı bilsem de Defne'yi kurtarmayı diledim.. Benimle olmasa bile mutlu olmasını diledim..
—————————————————————————
Defne'nin ağzından;
Ağlayacak dermanım kalmadığında içer giren genç kızla karşılaştım. 20'li yaşlarındaydı ve korkutucu mavi gözleri vardı. Dudağının yanında anlam veremediğim yeşil dövme ve eşarbının altından dökülen örgülü saçları vardı. Onu uzaktan görsem bile Mardinli olduğunu anlardım çünkü yöresel giyinmişti.
"Lütfen bana yardım edin. Lütfen ellerimi çözün."
"Bence biraz sessiz ol. Sesini duyarlarsa seni öldürürler." Sesi de gözleri kadar korkutucuydu. Bu kız bırakın bana yardım etmeyi, kestiği tırnağını bile vermezdi ama yine de şansımı denemek istiyordum.
"Sen kimsin?"
"Ben Dilan. Evleneceğin adamın kız kardeşiyim."
"Ne? Evleneceğim adam mı? Ne evlenmesi. Ben kimseyle evlenmem." Gözyaşlarım istemsizce döküldü. Evlenmek felan istemiyordum.
"Töre böyledir Defne hanım. Onlar karar verir, sen oynarsın."
"Lütfen yardım et bana. Buradan kaçmam lazım."
"Senin için yıllardır Boran'dan ayrı yaşıyorum zaten. Şimdi neden sana yardım edeyim ki?"
Kızın adını duyunca dün Boran'ın telefonda ki kız olabileceğini düşündüm. Boran'ın beni aldatmayacağını biliyordum veya inanmak istiyordum.
"Çünkü sende bir kadınsın. Beni anlarsın. Boran hiçbirini yaşatmaz. Lütfen yardım et bana."
"Sana yardım edeceğim ama senin için değil. Boran için."
"Neden Boran için?"
"Çünkü onunla evlenmek istiyorum."
Kızın yüzüne baktığımda hayal kurmaya başlamıştı. Mavi gözleri, koyu renk uzun saçları ve esmer teniyle bana bakıyordu. O gerçekten güzel bir kızdı. Boran'a aşık olduğu belliydi. Boran'a aşık olan birine yalvarma fikri bir anda hoşuma gitmemişti ama el mecburdu..
"Sen bekle burada. Ben dışarıyı kontrol edeceğim. Sesini de çıkarma."
"Tamam" dedim sessizce..
Kaç saat bekledim bilmiyorum. Artık nedense daha çok korkuyordum. İçimi vazgeçilmez hisler hapsetmişti. Tükeniyordum ve elimden gelen hiçbir şey yoktu. Sonra içeriye takım elbiseli adamlar girdi. Ellerimde ki ipi çözüp beni iki yanımdan tuttular. Konak diyebileceğim kadar büyük bir avlunun önüne getirdiler. Arkamdan 3 tane yaşlı adamlar ve farklı yaşlarda ki erkekler geliyordu. Biri bana yaklaştı;
"Yıllardır bizi uğraştıran sensin demek.."
Şivesiyle ve otoriterliğiyle konuşuyordu. Ağa olduğu belliydi. Yaşı da epey vardı. Ölmek üzere olduğu belliydi. Hala ne diye töreyle uğraşıyordu bu adam?
"Bırakın beni gideyim. Ben buraya ait değilim. Sizi tanımıyorum."
"Sen buraya aitsin. Burada doğdun. Ruşa'nın ve Azad'ın kızı.."
Sessizce bekledim.. Gözyaşlarım bitmiyordu.
"Ben annenin dayısıyım. Yıllar önce bizim uygun gördüğümüz diğer torunum Ferman'la evlenmişti. Lakin torunumu bırakıp Behramlardan olma Azad'a kaçtı. Senin doğduğun haberini aldığımdan beri yemin ettim. Bu töre kapanacak. Ya kan akacak, ya da düğün olacak. Şimdi sen akıllı ve uslu bir kız olarak Ferman'ımın oğlu Mirza ile evleneceksin. Annenin namussuzluğunu sen temizleyeceksin.
Konuşacak cesareti bulamasam da susmaya niyetim yoktu. Onlara karşı güçlü görünmem istiyordum.
"NE DİYORSUNUZ SİZ? BEN KİMSEYLE EVLENMEM! SEVMEK NE ZAMAN NAMUSSUZLUK OLDU? ANNEME SORDUNUZ MU İSTİYOR MU DİYE? BU TÖREYİ ANNEM DEĞİL SİZ BAŞLATMIŞSINIZ. ADALET Mİ BU?"
Ne olduğunu bile anlamadan yüzüme tokat yememle yere savruldum. Arkamdan tanıdık bir ses geldiğinde duraksadım.
Sesin geldiği yöne baktığımda havaya ateş açtığını görmüştüm. Deliye dönmüştü ama Boran buradaydı. Yanmamıştı. Sağlam ama yorgun gözüksede gelmişti..
"DEFNE'YE KİMSE DOKUNAMAZ SAFFET AĞA!"
"DUYDUN MU BENİ?" Bir el silah sesi daha duyuldu.
Boran.. Boran buradaydı. O yaşıyordu. Şükür ettim içimden.. Beni yine kurtaracaktı. Karşısında ki adam yaşlılıktan ayakta duramıyordu. Korumaları ellerine girdi. "Geber inşallah. Soysuz!" Diye söylensem de kimsenin duymadığına emindim.
"Boran Ağa sessiz ol. Bu konağa böyle giremezsin."
Bu sefer konuşanı tanımıyordum.
"Neden sessiz olacakmışım Ferman Ağa? Ruşa teyzeyi, Azad amcayı, babamı öldürdüğünüz yetmedi şimdi Defne'ye mi geldi sıra? Bitmedi mi bu boktan töreniz. Yettiniz lan yettiniz!"
Saffet ağa ayağa kalkıp bastonunu yere vurdu.
"Senin o saydığın namussuzlukların hiçbirini biz yapmadık! Sen bizim geleneklerimize karşı mı çıkıyorsun Hasan oğlu Boran!"
"ÇIKIYORUM! EĞER DEFNE'Yİ BURADAN SAĞ ÇIKARMAZSAM HEPİNİZİN ÖLÜSÜNÜ DİKERİM BU KONAĞA."
Bu sefer konuşan ise Hakan'dı. Burada olduğunu yeni görüyordum. O geldiğine göre Beril'de iyidir. Yani inşallah dedim içimden..
"Saffet Ağa. Uğraştırma bizi. Ver Defne'yi gidelim. Bizim sizin törenizle, geleneklerinizle işimiz yok. Biz sizi çoktan sildik!"
Saffet ağa tiksinir gibi baktı.
"Bunu bana sen mi söyledin şimdi? Annen namussuzluk yaptığı için baban öldürmedi mi onu? Ben mi yanlış hatırladım yoksa?"
Hakan'ı ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm. Boynunda ki damarlara kadar kasılmıştı.
"ULAN BEN SENİN.." dediği yerde silahlarını çeken taraf Hakan ve Boran oldu. Arkasında ki tüm korumalarda silahlarını Saffet ağa tarafına yöneltmişlerdi. Saniye geçmeden aynı haraket karşı taraftan da geldi.
Olanları şaşkınlıkla izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Bu olay ne zaman bu hale gelmişti?
Saffet Ağanın adamları hep birlikte silahı Boran'a doğrulttuktan sonra Boran korkusuzca yanlarına yaklaştı. Onlara sinsice gülümseyerek baktı.
"EĞER DEFNE'Yİ BANA VERMEZSENİZ. DİLANI ÖLDÜRÜRÜM."
Ferman ağa konuştu;
"KIZIM.. KIZIM NEREDE LAN BORAN?" Sesi sert çıkmıştı. Boran'dan böyle bir hamle beklemiyorlardı.
"KIZIN BENİMLE FERMAN AĞA! O KAYA KONAĞINDA. EĞER SAĞ SALIM GELMESİNİ İSTİYORSANIZ DEFNE'Yİ BANA SAĞ SALİM VERECEKSİNİZ."
Uzun bir sessizlik oluştu. Saffet ağa ve adamları aralarında konuşmaya başladılar. Korumalardan biri gelip kollarımdan tutup beni Boran'ın önüne attı. Boran eğilip beni kaldırdı.
"İyi misin güzelim? Sana bir şey yaptılar mı?"
Sadece kafamı "İyiyim." Anlamında salladım.
Mirza diye düşündüğüm çocuk Boran'a yaklaştı.
"Boran kardeş, şimdi sen kazandın ama bu oyun sonuçlanmadı bilesin. Sırf senin inadın için bile Defne'yi bu konağa hanımım yapacağım. Duydun mu?"
Boran'ın gözlerinden ateş çıkıyordu. Onu durdurmanın yolu kalmamıştı. Kafasıyla Mirza'nın yüzünün ortasına vurduğu an bağırmıştı.
"NE DİYORSUN LAN SEN? SEN KİMSİN DE DEFNE HAKKINDA BÖYLE KONUŞABİLİYORSUN?"
Boran yumruklamaya başlamıştı ve ardı ardına kesilmiyordu. Mirza'da kalkıp Boran'a attığı yumruktan sonra durmuşlardı.
Ferman ağa konuştu;
"Defne'yi aldın, kızımı getir şimdi Boran."
Boran telefonunu çıkarıp adamlarını aradı. Dilan'ı getirmelerini söyledi. Çok geçmeden Dilan içeri girdi. Az önce odama giren kadın üst kattan koşup Dilan'a sarıldı. Annemin yerine gelen kadın o olmalıydı. O iyi birine benziyordu. Sadece bu törede yok oluyorlardı ama farkında değillerdi. Boran ellerimden tutup beni Konaktan çıkardı. Arabaya bindiğimiz an dudaklarıma yapışıp bana kocaman sarıldı.. Ağlamaya başladım.. Gözyaşlarım tükenene kadar ağladım. Olanlar çok ağır gelmişti Ama kurtarıcım yanımdaydı.
"Defne ağlama artık. Dayanamıyorum."
Aklıma gelenleri dilime getirememiştim. "Boran sen gelmeseydin ben.."
"Defne lütfen devam etme. Ben geldim ve olay kapandı."
"Boran olay kapanmayacak. Bu insanların gözü dönmüş."
"Sana söz veriyorum halledeceğim Defne.."
Cevap vermedim. Sessizce Boran'ın huzurlu omzuna yaslandım. Arabayı süren Hakan'a baktım. Çok kötü gözüküyordu. Neşeli halinden eser yoktu.
"Hakan, Beril iyi mi?"
"İyi. Zehirlenmiş ama şimdi temizlediler ciğerlerini."
"Sizi uyandırdık ama uyanmadınız." Dedim o anı hatırlamak istemiyormuşçasına.
"Bize uyku fısfısı sıkmışlar yenge."
Boran ellerini yüzüme sardı.
"Güzelim her şey benim yüzümden. Koruyamadım seni.."
"Öyle deme. Sen olmasan bu yaşa bile gelemezdim." Konuyu değiştirmek istemiştim. "Nereye gidiyoruz Boran?"
"Çok seveceğin bir yere.."
Sessizce varacağımız yeri bekledik. Çok sürmemişti. 5 dakika da varmıştık.
Aşağıya indiğimde Boran belime sarıldı. Kapının önünde durup bana baktı. Elleriyle konağı gösterip " İşte Kaya Konağı. Burası senin doğduğun yer Defne.."
Olduğum yere çivilenmiştim.. Annemle babam burada mı yaşamışlardı? Gözlerim dolmuştu. Onları hiç Yanyana göremedim ama şu an onları kalbimin en derinlerinde hissediyordum. Boran akacak olan gözyaşlarımı durdurup eliyle sildi.
İçeri girerken bana olanları anlattı.
"Dedem Şahmer, dedeni çok seviyormuş. Kardeşi gibi görürmüş. Baban Azad amca kaçmadan önce dedeni ve babaanneni Antep'e bırakmış gelmiş. Anneni kaçırdıktan sonra da dedemin yanına Kaya Konağına sığınmış. İlk başta kaçmamış Töreye kafa tutmuş. Daha sonra ise anneni de alıp büyükbabanla Babaannenin yanına gitmişler daha sonrasını biliyorsun işte. Saffet ağa evlerini yakmış.."
Bu hikayeyi Boran'dan ilk defa duyuyordum. Büyükbabam neden bana anlatmamıştı ki.. Her şeyi biliyorlar mıydı acaba? Hoş, Mardinli olduğumuzu bile söylememişti.. Hayatımda olanlar benden hep gizleniyordu. Ben konağı izlerken Boran belimden ve dizimden tutup kucağına aldı.
"Özlemişsindir diye düşünüyorum.."
"Özledim Boran, hemde çok.."
Boran'ın kucağında yavaş yavaş konağın merdivenlerinden çıktık. Yukarıda taş odalar vardı. Beni en sağda ki odaya götürdü. Yatağın üstüne bıraktı. Buraya uzun zamandır gelinmediği belliydi. Yatakların üstü beyaz örtülerle kapanmıştı. Muhtemelen arada temizlik yapıp gidiyorlardı. İçeriyi incelerken Boran'ı dinledim.
"Annenle baban bu odada kalmışlar. Burada kalmak istersin diye düşündüm."
"İyi düşünmüşsün. Teşekkür ederim."
Boran yanıma yaklaştı.
"Defne bana teşekkür etme.. Sarılsan anlarım güzelim."
Ayağa kalkıp ona kocaman sarıldım.
"Sen biraz uyu bende işlerimi halledeyim. Hakan evde. Korumalar kapıda. Kafanı bile çıkarma bu odadan. Tamam mı? Burası Antep kadar güvenilir değil Defne? Duyuyor musun?"
"Duydum Boran."
Boran dudaklarıma öpücük kondurup dışarı çıktı. Yavaş yavaş kararan havaya baktım. Gerçekten uykum gelmişti. Uzandığım an uykuya daldığımı hissettim.
Uzun bir uykudan sonra uyandım. Duvarda ki saate baktım. Saat sabahın dördü olmuştu. Gün yeni doğuyordu. Boran hala gelmemişti. Etrafıma bakıp daraldığımı hissettim. Dışarı çıkıp nefes almak istiyordum ama Boran'ın sözünden de çıkmak istemiyordum. Oflayıp dışarı bakarken Boran'ın kapıdan girişini gördüm.
"Sen uyumadın mı güzelim?"
"Yok uyudum. Yeni uyandım."
"Sıkıldın mı? Neden büzülü o dudaklar?"
"Hava almak istiyorum."
"Hadi gel çıkalım o zaman."
Boran arkamdan battaniye alıp kapıdan dışarı çıktık. Korumalarımızı arkamızda bırakıp balkonun kenarına doğru yürüdük. Boran üzerimizi örttükten sonra konuşmaya başladı.
"Bugün seni kaybettim sandım. Yıllardır seni başkalarıyla görmekten o kadar sıkıldım ki anlatamam Defne.. Yüreğim incidi, kalbim acıdı ama ben senden hiç vazgeçmedim. Seninle yürüdüğüm her yol seninle daha da güzelleşti. 26 yıllık ömrümün 6 yılını senin ayaklarına serdim. Bir gün bile pişman olmadım. Tek bir günü bile sensiz geçirmedim. Yanından gitsem bile kalbimde taşıdım. Altın rengi saçlarının kokusunu burnumda hissettim. Gözlerinin rengini kalbimde taşıdım. Defne.. seni kaybetmeyi göze alamam artık. Biliyorum her şey çok hızlı gelişiyor, biliyorum yoruluyorsun ama artık benim sabrım kalmadı. Evlenelim mi biz? Seni daha iyi koruyabilirim. Bak istersen sonradan boşanabiliriz ama ben hiçbir zaman istemem bunu."
Ben konuşmayınca devam etti. "Hayatımda kurduğum en uzun cümleydi."
Boran'ın söyledikleriyle çarpan kalbim son cümlesiyle daha da hızlanır oldu.
Evlenme teklifi mi ediyor o bana?
Evlenelim mi diyor?
Onu yeni tanımama rağmen içimden sadece evet demek geldi. 22 yıllık hayatımın sonrasında sadece Boran'la yaşamak istiyordum. Zor olacaktı ama farkındaydım. Buna dayanabilirdim. Onu sevmek her şeyden daha güzel olabilirdi.
Boran ne diyeceğimi heyecanla bekliyordu.
"Dur.. Defne cevap verme."
Ceketinin cebinden yüzük çıkardı. Tektaş'a benzemiyordu. Bu üstünde yeşil taşı olan eski ve değerli bir yüzüktü.
"Bu benim Babaannemden kalma. Gelinine vereceğime söz verdim."
Dizlerinin üstünde yere çöktü.
"Benim için hiç bir zaman sahte olmayacak ama senin için erken olduğunu biliyorum ama usulüne göre de olsun istiyorum." Ayaklarına baktı ama hala yüzüğü bana doğru tutuyordu.
"İlk defa diz çöküyorum. Nasıl yapılır bilmiyorum ama seni sevdiğimi biliyorum. Evlenelim Defne? Sende kabul eder misin?"
Hiç düşünmedim, düşünsem hayır diyebilirdim. O yüzden düşünmeden "Yani, biraz acele oldu ama evet Boran."
dedim ve Boran'ı yerden kaldırdım. Düşünseydim, hayır derdim. O yüzden hiç düşünmemeyi diledim.
Boran'ın ilk defa ağladığını görüyordum. O mükemmel bir adamdı.
Birlikte uzun uzun sarılıp, öpüştükten sonra gülümseyerek birbirimize Baktık. Biz bu savaşın kazananı olacaktık.
"Boran bu güzel anı bozmak istemiyorum ama ben acıktım."
"Acıktın mı? Sonunda be kadın. Sonunda acıktığını görebildim."
Gülümsedim. Boran gerçekten bazen çok sempatik oluyordu.
"Defne sen odaya gir güzelim. Ben de ekmek felan alayım hemde dışarıda işlerim var. Hakan hala evde bir şey olursa onu çağır."
" Tamam." Deyip arkamı döndüğüm sırada Boran "Defne, bunu sana vermeyi unuttum." Dedi. Ellerine baktığımda ise telefonum olduğunu gördüm. Elinden alacakken geri çekti.
"Sildiğim postları geri yüklemek yok tamam mı?"
"Yok merak etme."
Yanaklarından öpüp dışarı gidişini izledim. Odaya geçecekken Boran'ın arkasından kapı seslerini duymuştum. Balkondan eğilip baktığımda Hakan'ın kapıyı açtığını gördüm. Takım elbiseli adamlar gelmişti. Hakan "Ne oldu lan, bu nasıl kapı çalmak?"
"Ağam kusura bakma. Acil bir haberim var."
"Söyleyin ne oldu?"
"Ferman ağanın kızı Dilan.."
"Ee ne olmuş ona?"
"Boran ağamın ona tecavüz ettiğini söylemiş..
Ferman ağa silahıyla ortalıkta dolaşıyordu. Kızımla evlenecek, ya da ölecek diye haber salmış. "
Duyduklarıma inanamıyordum. Boran.. Boran böyle bir şey yapmış olamazdı. Yapmazdı değil mi?
- Bölüm sonu-
Bu bölüm hakkında yorumlarınız nedir? Hikaye güzel ilerliyor mu?
Yıldıza basmayı unutmuyoruz 💕❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.53k Okunma |
676 Oy |
0 Takip |
44 Bölümlü Kitap |