Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🖤 Bedenlere Tutsak 10 🖤

@sedefyyy5252

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN ❗❗❗

Ataş ekle kısmına basıp kitabımı takip ederseniz çok sevinirim.

Beni takip ederseniz de çok sevinirim.😊🖤

 

🖤🖤🖤


Araba gecenin karanlığında son sürat gidiyordu. İçerisindeki kadınlar ise endişeyle akıp giden yolu izliyorlardı. Aralarından bir tek Farah rahattı. Hümeyra ve Hafsa, arabaya bindiklerinden beri endişeyle birbirlerine bakıyorlardı. İçleri hiç rahat değildi. Arkalarında Hazal'ı ve Dilruba'yı bırakmak vicdanlarını sızlatıyordu. Hümeyra'nın gözlerindeki yaşlar bir an dahi olsun dinmemişti. Bu durum Farah'ın dikkatini çekmiş onu teselli etmek istemişti.

"Hümeyra Hanım, kendinizi yıpratmayın bu kadar. Siz de biliyorsunuz ki bu yoldan geri dönemezsiniz. Kardeşinizi arkanızda bırakmanızın acısını yaşıyorsunuz sizi anlıyorum; lakin sizin de elinizden bir şey gelmemiş."

Hümeyra arabayı dikkatle süren Farah'a hitaben konuşmaya başladı.

"Elimde değil Farah. Sen sanıyorsun ki Şehzat'ın bizi bulmasından korktuğum için bu kadar endişeliyim. Hayır, aksine ondan zerre korkmuyorum. Benden alabileceği her şeyi aldı. Geride sadece bir canım kaldı onu da alsın da artık kurtulayım. Ben, asıl kardeşime yapacaklarından korkuyorum."

Farah, bu sözlerin üzerine hiçbir şey demedi. Gerçi ne söylerse söylesin bu kadının korkusunu geçiremezdi; çünkü o da biliyordu Şehzat Asgari'nin nasıl bir canavar olduğunu. Arabada derin bir sessizlik hâkim oldu. Uzun bir süre hiç kimse konuşmadı. Farah, anne ve kızın biraz da olsun gerginliklerini alabilmek için müzik açtı. Bu sırada Hafsa, annesine dönüp:

"Anne sence babam kaçtığımızı anlamış mıdır?" diye sordu.

Hümeyra derin bir iç çekip cevap verdi.

"Bilmiyorum kızım. Eğer fark ettiyse çoktan peşimize düşmüştür."

Hafsa, annesine korkulu gözlerle bakıp konuştu.

"Anne ben çok korkuyorum."

Hümeyra gözlerini sıkıntıyla kapayıp açtı ve yüzünü arabanın penceresine dönüp yaslarken konuştu.

"Korkunun olacaklara bir faydası olmayacak Hafsa. Bir işe giriştik ve sonunu getireceğiz."

Hafsa, annesine başka bir söz söylemedi. Gözlerini kapattı ve olacakları düşünmemeye çalıştı. Saat sabahın beşine yaklaştığında çoktan şehir merkezinden çıkmışlar epey bir yol almışlardı. Farah arka koltukta uyuyan anne kızı uyandırmak için arkasını döndü ve Hümeyra'ya seslendi.

"Hümeyra mola verdik, kalkın ve bir şeyler yiyin."

Hümeyra Farah'ın sesini kısa bir süreliğine yabancılamış tedirgince etrafına bakınmıştı. Bu Farah'ın gözünden kaçmamış ve garibine gitmişti.

"Korkma."

Hümeyra mahcup bir ifadeyle ona bakıp konuştu.

"Kusura bakma Farah. Ben bir anda boş bulundum ve öyle bir tepki verdim."

Farah, gülümseyip:

"Sorun değil, hadi kızını da kaldır da birkaç bir şey yiyelim." dedi.

Hümeyra, onu dinleyip Hafsa'yı kolundan nazikçe dürtüp:

"Hafsa, kızım, hadi kalk." dedi.

Hafsa, annesinin naif sesiyle uyanıp uyku mahmurluğuyla nerede olduğunu sorguladı. Sonra ise uykusu açıldıkça içinde bulundukları durumu tekrar idrak edebildi. Farah onlardan önce arabadan inip bagaja yöneldi ve içerisinden büyük bir valiz çıkarttı. Hümeyra da onun ardından inip yanına gitmişti. Farah valizi göstererek konuştu.

"Bu çantada yiyecekler var. Arabada yiyelim isterseniz?"

Hümeyra onu kafasıyla onayladı ve konuştu.

"Olur."

İkisi tekrar arabayı bindiler ve valizden yiyecekleri çıkarıp karınlarını doyurdular. Sonra ise yolculuğa devam ettiler. Onlar sakince yollarına devam ederken Hazal ise büyük bir sınavla yüzleşiyordu. Hem ablasıyla gidememiş hem de kocasıyla istemediği bir birliktelik yaşamıştı. Şehsuvar'ın yanında ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Ne kadar çabalasa da başarılı olamadı. Sol gözünden soğuk, ürpertici bir gözyaşı firar etti. Canı yanıyordu. Aklı ablası ve yeğenindeydi. Dünyevi kıyametin kopmasına çok az bir vakit kalmıştı. Şu an da hastaneye yakın bir oteldeydiler. Hazel, yataktan yavaş hareketlerle kalktı ve banyoya girdi. Ayakları onu, buraya zor taşımıştı. Buz gibi suyun altına girdi ve tuttuğu hıçkırıklarını serbest bıraktı. Bu iğrenç hayattan kurtulamamanın hayal kırıklığını yaşıyordu. Şehzat Asgari'nin hışmına uğramaktan korkuyordu. Belki de sadece bir saat sonra Şehzat Asgari, karısının kaçtığını öğrenecek ve ortalığı yakıp yıkmaya başlayacaktı. Acaba ablası sınırı ne zaman geçerdi. Tüm bunlar Hazel'in kafasında dönüp duruyor ona çekilmesi zor bir işkence yaşatıyordu. Tüm bu olanları bedeni kaldıramamış yere yere yığılmıştı. Soğuk suyun vücudunda bıraktığı his dahi onu kendisine getirmeye yetmemişti. Kafasında bir acı hissediyordu. Bilinci yavaş yavaş kapanmaya başladı. Artık tüm dünyadan soyutlanmıştı.

O, kendinden geçmiş yatarken odanın kapısının sertçe tekmelenmesiyle Şehsuvar yattığı yatakta sıçrayarak uyandı. Şaşkın bakışlarla odayı süzdükten sonra karısının yanında olmadığı fark etti. Bu gerçekle bir sıçrayışla yataktan kalkıp etrafı dolandı. Banyodan gelen su sesiyle fark etmeden tuttuğu nefesini geri verdi; ama şimdi başka bir problem vardı. Odanın kapsını kırarcasına tekmeleyen bir adet sinirli ağabeyini daha fazla bekletmemek için yarı çıplak bedenine gece yerlere attığı kıyafetlerini geçirdi ve hızla kapıya koşup açtı. Karşısında, gözleri öfkeyle ve hüzünle parıldayan, zifiri karanlığı anımsatan iki çift kara gözü görmesiyle, gece hiç de iyi olmayan şeyler olduğunu anladı. Söz konusu abisi olunca ona soru sormaya çekindi. Gerçi daha o konuşmadan Şehzat öfkeyle onu önünden çekti ve odanın içine daldı. Hırçın çıkan sesi ise duvarlarda yankılanmıştı.

"Hazel, neredesin kadın?"

Şehsuvar, ağabeyinin bu öfkesine bir anlam verememiş ve cesaretini toplayıp merakla soru sormuştu.

"Ağabey, neden bu kadar öfkelisin? Hem Hazel'i ne yapacaksın ki?"

Şehzat, kardeşine dönüp tüm hırsını ondan çıkarmak istercesine yüzüne bir yumruk çaktı. Öfkesi, kırgınlığı, kızgınlığı o kadar büyüktü ki karşısına kim çıkarsa çıksın kim olduğuna bakmadan ezip geçerdi.

"Sen ne ahmak bir adamsın. Karılarımız gece kaçma planı yapıyor senin ise hiçbir halttan haberin yok. Karın olacak o kadın nerede? Yoksa o da mı kaçtı?"

Şehsuvar duyduklarıyla başta şaşırmış ne söyleyeceğini bilememişti. Abisinin büyük bir yanlışı vardı. Hazel dün, tüm gece onun yanında onun kollarındaydı.

"Ağabey, yanlışın olmasın. Hazel burada, banyoda. Dün tüm gece beraberdik."

Şehzat, kalbinin yangınıyla yüzünü buruşturup kardeşine arkasını döndü. Kardeşinin karısı buradaydı ama kendi karısı onu ardında bırakıp kızlarıyla birlikte kayıplara karışmıştı. Adam nefes alamadığını hissetti; çünkü nefesi bildiği kadını kaybetmişti. Çok fena bir durumdaydı ama bunu dışarıya belli edemezdi. Kardeşine tekrar dönüp onun yakasına yapıştı.

"Karın nerede diye sordum sana?"

Şehsuvar, abisinden korkuyordu ama karısına da zarar vermesine müsaade edemezdi. Ondan öğrenmemiş miydi? Kadını bildiği kadını başkasına ezdirmemesi gerektiğini.

"Karımdan uzak dur ağabey, onun hiçbir kusuru yok. Tüm gece benim kollarımdaydı. Kaçan senin karın, burada benim karımın peşine düşeceğine, kendi karının peşine düş."

Şehsuvar'ın bir cesaretle söylediği bu sözler ona çok pahalıya patlamıştı. Abisi ona bir yumruk daha geçirip yere serilmesini sağlamış ve canını çıkarırcasına tekmelemişti. Aynı zamanda da adeta tükürüklerini saçarak ona bağırıyordu.

"Sen benimle nasıl böyle konuşursun? Sana karın nerede diye soruyorsam bana cevap vermek zorundasın. Öncesinde yatağından kaçıp, başka kadınların yatağına giren it sen değilmişsin gibi konuşmak da zaten, senin kalıbındaki bir adama yakışır."

Şehzat'ın gözünü kan bürümüştü. Durmak, bitmek bilmeyen bir hırsla kardeşini hırpalıyordu. Sonunda yoruldu ve Şehsuvar'ı yerde kıvranırken halde bıraktı. Bir an için onunla oyalandığı için kendine kızdı. Şimdi karısı kim bilir ne kadar yol almıştı. Ah hele gece kaçtığını anlasaydı şimdiye kadar onu çoktan bulmuş olurdu. Bu gerçek kendisinde, kafasını duvarlara vurma isteği uyandırıyordu.

Ellerini ceketinin altından beline koydu ve odayı gözleriyle taradı. Neredeydi bu kadın? Sonunda onu bulmuştu. Banyodan gelen su sesine iyice yaklaştı ve kapıya sert olmayan bir tekme atıp bağırdı.

"Hazel çık dışarıya. Bak sabrımın son demlerindeyim, canım burnumda. Kan dökmek için fırsat arıyorum. Daha fazla şansını zorlama da çık dışarıya. Eğer çıkmazsan, çıplak mıplak dinlemem kapıyı kırar içeriye girerim."

Onun bu tehditlerine karşı içeriden su sesinden başka ses çıkmamıştı. Şehzat kapıya bir tekme daha geçirdi ve tekrar bağırdı.

"Çık diyorum sana kadın, çık artık. Nereye defoldu ablan ile yeğenin söyle bana. Bak onları bulana kadar sana gün yüzü göstermem. Benim yapacaklarım kocanın bu zamana kadar sana yaptıklarının yanında devede kulak kalır."

Yine Hazel'den bir ses gelmemişti. Şehzat yerde ağzı gözü kan içerisinde kalmış kardeşine döndü ve:

"Ben uyarımı yaptım. Şimdi olacakların müsebbibi içerideki karın."

Şehzat, bu sözleri söyledikten sonra kapıdan biraz uzaklaştı ve kapıya kuvvetli bir tekme indirdi. Kapı onun bu gücüne karşı direnme gereği bile duymamıştı. Şehsuvar ise abisine içerir girmemesi için adeta yalvarıyordu.

"Abi yapma. O sana namahrem."

Şehzat, onu dinlemedi ve banyonun içine girdi. Gördüğü manzara karşısında gözlerini direk kaçırıp kardeşine bağırdı.

"Şehsuvar çabuk buraya gel. Banyo kanlar içerisinde kalmış. Hazel'in durumu kötü gibi duruyor."

Şehsuvar duyduklarıyla güçlükle doğrulmaya çalıştı ama başarılı olamadı. Karnına giren krampla zorlanarak nefes aldı ve dudaklarının arasından karısının ismi firar etti.

"Hazel. "

Şehzat, kardeşinin ayağa kalkıp gelememesiyle harekete geçip hızlı adımlarla yatağa gitti ve çarşafı yataktan sıyırıp banyoya yürüdü. Gözlerini Hazel'in çıplak bedenine değdirmemeye özen gösterip çarşafı üstüne serdi. Şimdi ona yardım edebilirdi. O, burada Hazel'i çarşafa sararken Şehsuvar ayaklanmış duvarlara tutuna tutuna yanına gelmişti. Korkusu gözlerinden belli oluyordu.

"Ağabey durumu nasıl? Neyi var karımın?"

Şehzat kollarında Hazel olmasa kardeşinin ensesine bir tane yapıştıracaktı.

"Ulan bana mı soruyorsun? Oradan bakılınca doktora mı benziyorum. Zaten bu aralar Mehveş karısı yüzünden tüm doktorlara karşı içimde nefret duygusu oluştu. Daha fazla saçmalama da hastaneye gidelim. Çok kan kaybetmiş gibi duruyor. Ne zamandır banyodaydı?"

Şehsuvar elini ensesine götürdü ve korkarak konuştu.

"Ben, bilmiyorum. Senin kapıyı tekmelemenle uyandım. O sırada Hazel'in banyoda olduğunu fark ettim."

Şehzat kardeşine, senden adam olmaz dercesine bakıp, onun bacağına bir tekme geçirdi.

"Yıkıl karşımdan, bir süre gözüme görünmesen iyi olur. Ben, karını hastaneye götürürken sen, benim karımı aramaya çıkacaksın. Adamların çoğunu Hümeyra'nın peşine saldım. Sende onlarla irtibata geç ve en kısa sürede karımı bana getir."

Şehsuvar itiraz etmek için ağzını açacaktı ki abisinin ürkütücü bakışlarıyla el mecbur kabullenmek zorunda kalmıştı. Şehzat kucağındaki kadınla kardeşinin yanından hızla geçip odadan çıktı ve otelden ayrıldı. Arabasına yaklaştığında koruması önce bir patronunun kucağındaki kadına baktı sonra ise vakit kaybetmeden arabanın arka kapısını açtı. Şehzat, Hazel'i arka koltuğa yatırıp yanına oturdu. Onun arabaya binmesiyle korumaları da bindi.
Şehzat şoföre:

"Acele et. Durumu iyi değil bir an önce hastaneye gidelim."

Şoför kafasını tamam dercesine sallayıp arabayı çalıştırdı ve süratle hastaneye sürdü. Araba hastanenin önünde durduğunda Şehzat vakit kaybetmeden arabadan inmiş ve Hazel'i de kucağına alarak arabadan çıkarmıştı. Canı çok sıkkındı. Kucağındaki bu kadının, karısının nerede olduğunu veya da nereye gideceğini bildiğinden emindi; lakin o bu haldeyken öğrenmesinin imkânı yoktu. Kim bilir ne zaman iyileşir de kendine gelirdi. O bu düşüncelerle savaşırken hastanenin içinden sedye getirilmişti. Hazel'i o sedyeye yatırıp birkaç adım geri çekildi. Gözleri Hazel'in solgun yüzüne takılı kalmıştı. Karısına ne de çok benziyordu. Aklına yine karısı gelmişti. Gerçi hiç çıkmıyordu ki. Onun bu ihanetiyle yüzleşmek ona ağır geliyordu. Onu bulduğunda yapacaklarına ise kendisi bile korkuyordu ama nafileydi. Şehzat Asgari'ye göre Hümeyra, çoktan cezalandırılmayı hak etmişti.

Burada boş boş durmaktansa Mehveş'i sorguya çekmenin daha mantıklı olduğunu düşündü ve hastaneye girdi. Doktor Mehveş'in odasını biliyordu. Seri adımlarla odaya yaklaştı ve izin istemeden odaya dalmak için hamlede bulundu; lakin onu durduran bir şey olmuştu. Mehveş içeride biriyle konuşuyordu. Şehzat girip ve girmemek arasında kaldıktan sonra tercihini dışarıdan dinlemekte kullandı.

"Dün gece yola çıktılar. Farah onları sana getirecek. Merak etme her şey kontrolümüz altında. Şehzat Asgari karısının peşine düşmek yerine kardeşinin karısıyla uğraşıyor. Rahat ol dedim sana. Şehzat Asgari onları bulana kadar Farah çoktan sınırı geçirtir."

Şehzat, duyduklarıyla dişlerini kırarcasına sıkmıştı. İçeriye girip o kadının boğazına çökmemek içim kendisini zor tuttu. Akıllıca hareket etmeliydi. Karısı ve kızı tehlikede olabilirdi. Bu düşünceyle öfkesi daha da arttı. En çok Hümeyra'ya öfkeliydi. Kaçıp gitmesine gerçekten değmiş miydi? Şehzat dolan gözlerini kırpıştırarak kendisine gelmeye çalıştı. Mehveş hala telefonda konuşmaya devam ediyordu.

"Sen yine de Farah'ı bir ara sor. Ben arayamam. Birazdan Şehzat Asgari, bana hesap sormak için gelir."

Evet Şehzat Asgari ona yaptıklarının hesabını soracaktı ama şimdi değil. Şimdilik onun öfkesinden kurtulmuştu. Şehzat kapıya arkasını döndü ve korumalarının yanına gitti. Sağ kolu olan Cihan'a hitaben konuşmaya başladı.

"Doktor Mehveş'i takip et. Nereye giderse gitsin peşinden git. Ayriyeten peşine bir kadın tak. Senin giremeyeceğin yerlere o girsin. Bu kadın bir haltlar karıştırıyor."

Cihan, emredersiniz deyip yanından ayrıldı ve dikkat çekmeyen bir köşeye geçti. Şehzat, onun gitmesiyle telefonunu cebinden çıkarıp kardeşini aradı. Şehsuvar, onu bekletmeden telefonu cevapladı.

"Alo ağabey, Hazel nasıl?"

Şehzat, kardeşinin telefonu açar açmaz karısını sormasıyla kara gözlerini devirip:

"Asıl sen benim karımdan haber ver. Hala izini bulamadınız mı?" dedi.

Şehsuvar sıkıntıyla soluyup ağabeyine yalvardı.

"Ağabey yapma ne olursun. Karım nasıl?"

Şehzat inatçı bir adamdı ve bu inadından vazgeçecek gibi durmuyordu.

"Karımdan haber alamadığım sürece karından haber alamazsın."

Şehsuvar abisinin bu tavrına çok öfkelenmişti. Bunu sesine de yansıtarak konuştu.

"Yeter Ağabey! Şimdi hastaneye dönüyorum. Karını bulmayı çok itiyorsan kendin ara."

Şehzat, kardeşinin bu sözleriyle alayla gülüp oldukça soğuk kanlı bir şekilde konuştu.

"Keyfin bilir. Geldiğinde karının ölüsünü bulursun artık."

Şehsuvar, bu tehditle önündeki direksiyona bir yumruk attı. Abisinin nasıl bir canavar olduğunu bilmese onu dinlemez karısının yanına giderdi; lakin abisini çok iyi tanıyordu.

"Hala arıyoruz. Büyük ihtimalle kara yolundan kaçıyorlar. Hava alanına adam gönderdim. Gelen giden yokmuş. Adamları farklı sınır kapılarına dağıttım. Dostlarımızla irtibata geçtim. En ufak bilgiyi bize bildirecekler. Bende Suriye sınırına gidiyorum. Oradan kaçacaklarını zannetmiyorum ama yine de gitmekte fayda var."

Şehzat, onu dikkatle dinledi ve onu onaylamak için konuştu.

"Doğru hareket ediyorsun böyle devam et. Ben de Mehveş'ten bir şeyler öğrenmeye bakacağım. Malum karının durumu da ortada. Ondan bilgi almak mümkün değil."

Şehsuvar abisine bir şey dememek için kendisini zor tuttu ve:

"Araba sürüyorum telefonu kapatmam gerek. Herhangi bir gelişme olursa seni bilgilendiririm." dedi ve abisinin cevabını bekledi.

"Tamam kapat."

Şehsuvar, ağabeyinin komutuyla telefonu kapattı ve rahat bir nefes aldı. Aklı da kalbi de karısındaydı. Dün gece sarılarak uyuduğu kadın şimdi hastanede canıyla cebelleşiyordu. Bu durumda kendisi ne yapıyordu peki. Manyak abisinden kaçan yengesini ve yeğenini arıyordu. Şehsuvar sıkıntıyla ofladı ve yoluna devam etti. İçinden bir ses kaçakların sınıra yaklaştığını hatta sınırı geçtiklerini fısıldıyordu.

O ve abisi kaçakların izini sürerken kaçaklar sınırda kimlik ve pasaport kontrolü yaptırıyorlardı. Hümeyra, şaşkınlıkla sınır kapısının üzerinde yazan Suriye ismine bakıyordu. Endişeli gözlerini Hafsa' ya göstermemeye özen göstererek Farah'a seslendi.

"Farah neden Suriye'ye gidiyoruz? Oradan Türkiye'ye geçmenin ne kadar zor olduğunu bilmiyor musun?"

Farah, Hümeyra'ya dönüp ona mantıklı bir açıklama yapmak için konuştu.

"Diğer sınırlarda muhakkak adamları vardır. Buradan kaçacağımızı tahmin etmemişlerdir. Hem Mehveş bana, senin Suriye'de akrabaların olduğunu söyledi. Oradan Türkiye'ye geçemesek bile bir süre akrabalarında kalırsınız."

Hümeyra'nın bu işe canı sıkılmıştı. Suriye'nin ne kadar tehlikeli olduğunu çok iyi biliyordu. Evet orada akrabaları vardı ama onları nasıl bulacaktı. En son evlenmeden bir yıl önce onlara ziyarete gitmişlerdi. Hümeyra, sıkıntıyla oflayıp konuştu.

"Bu iş benim içime hiç sinmedi. Şehzat'tan kaçacağız derken daha büyük bir kötülükle karşı karşıya kalmayacağımız ne malum? Geri dönemez miyiz?"

Farah, olmaz dercesine kafasını sağa sola salladı.

"Bu mümkün değil. Bilgilerimizi askerlere verdik. Tüm kontrolleri yaptılar. Birazdan Suriye'ye gireceğiz. Eğer geri dönmeye kalkarsak büyük şüphe çeker, başımıza bela alırız. Bu yolun geri dönüşü yok."

Hümeyra, Farah'ın sözleriyle neredeyse endişeden ağlayacaktı. Ne biçim bir işin içine düşmüşlerdi böyle. Türkiye'ye gidecek o kadar yol varken neden böylesine tehlikeli bir yolu seçmişlerdi. Farah, Hümeyra'yı yatıştırmak için torpidonun gözünden bir su şişesi çıkardı ve ona uzattı.

"Al iç bunu, kendine gel. Emin ol her şey benim kontrolüm altında. Sen bana ve Mehveş'e güvenmiyor musun?"

Hümeyra ne diyeceğini bilememişti. Eğer onlara güvenemese bu yola hiç çıkmazdı ki; ama tereddütleri vardı. Bir kere içine kurt düşmüştü. Farah' a güvenmek konusunda emin değildi ama ona bunu söylemedi.

"Size güvenmesem böylesine tehlikeli bir yola çıkmazdım. Ben sadece bir anlık bir tereddüt yaşadım."

Farah içi rahatlayarak ona gülümsedi ve su şişesini onun eline verdikten sonra önüne döndü. Şimdi Suriye sınır kapısından içeriye girmeleri gerekiyordu. Hümeyra elindeki suyu içip, derin bir nefes alıp verdi. Önlerinde onları ne bekliyordu bilmiyordu ama arkalarında onları kimin beklediği belliydi. Hümeyra'nın aklına yine kardeşi düşmüştü. Şehzat çoktan onu sorguya çekmiştir diye düşündü. Kardeşinin durumuna yüreği sızlıyordu ama elinden de bir şey gelmiyordu. O bu düşüncelerle boğuşurken araba çoktan Suriye'ye giriş yapmıştı. Farah, arabanın aynasından sürekli Hümeyra'yı kontrol ediyordu. Birden cebindeki telefonun titremesiyle aceleyle gözlerini Hümeyra'dan çekti ve cebindeki siyah telefonunu çıkartıp arayan kişiye baktı. Arayan Faris'ti.
Hümeyra ve Hafsa'ya çaktırmadan telefonu açtı ve kulağına götürdü.

"Alo kimsiniz?"

Faris, Farah'ın sorusuyla önce bu ne saçmalıyor diye düşünmüş sonra onun amacını anlamış ona göre hareket etmişti.

"Yolculuk nasıl gidiyor?"

Farah, gözleriyle anne kızı kontrol edip gülümseyerek konuştu.

"İyiyim, sorunsuz bir yolculuk yapıyorum. Ben seni eve gidince ararım. Araba sürerken dikkatim dağılabilir."

Faris, sesli bir şekilde gülüp konuştu.

"Herhangi bir yaramazlık yok değil mi? Bana senden şüphelenmediklerini söyle."

Farah oflamamak için kendisini zor tuttu ve konuştu.

"Eve sağ salim varacağıma emin olabilirsin ama şimdi dikkatimi dağıtmayı bırakman sağlığım için daha iyi olacak gibi duruyor anneciğim."

Faris kendisine söylenen hitapla gür bir kahkaha atmıştı. Farah, Hümeyra'nın bu kahkahayı duymasından endişelenip aynadan ona baktı. Hümeyra onunla ve telefonla ilgilenmiyormuş gibi duruyordu. Rahat bir nefes aldı. Faris kahkahalarının sonlanmasıyla sonunda konuşabilmişti.

"Annen oldum demek şimdi. Evvelki gece pek de öyle değildim ama senin için."

Farah, Faris'in bel altı imasıyla içinden ona sövüp telefonu yüzüne kapattı. Adam sinirlerini tepesine çıkarmıştı. Öfkesini gaza basarak atmaya çalışıyordu. Hümeyra arabanın hızlanmasıyla korkup arkayı kontrol etti. Bir an için Şehzat'ın kendilerini bulduğunu zannetmişti. Düşündüğünün olmamasıyla rahatlayın önüne döndü. Farah'a bakıp aklındaki soruyu sordu.

"Neden bu kadar hızlandık. Peşimize biri takıldı zannettim."

Farah, aynadan Hümeyra'nın gözlerine bakıp konuştu.

"Yol boşken hızlanalım dedim. Ne kadar hızlı olursak o kadar iyi bizim için."

Hümeyra kafasını sallayıp onu onayladı. Farah haklıydı. Peşlerinde sürüyle adam vardı. Bu sırada araba sınır kapısından uzaklaşmış merkeze git gide yaklaşmıştı. Hümeyra, yabancısı olduğu ülkeyi gözleriyle süzerken endişelenmekten kendini alamıyordu. Sanki kalbi sıkışıyordu. Daha fazla dayanamayacağını hissedip Farah'a seslendi.

"Farah arabayı bir yerde durdurur musun? Biraz hava alalım."

Farah kafasını salladı ve onu onayladı.

"Tamam, şehir merkezine az kaldı. Girdiğimizde mola veririz."

Hümeyra ona tamam deyip kızına döndü. Hafsa, meraklı gözlerle çevreyi izliyordu. Elini kızının saçlarına götürüp şefkatle okşadı. Tüm bunlara onun iyiliği için kalkışmıştı.

"Bir ihtiyacın var mı kızım?"

Hafsa annesine hüzünle bakıp konuştu.

"Yok annem. Sadece evimi özledim."

Hümeyra, zorlukla yutkunup dolan gözlerini kızından kaçırdı. O da bu durumdan memnun değildi ama mecbur kalmışlardı. Kının özlediği o ev Hümeyra için hiçbir zaman yuva olmamıştı. Aksine orası onun için bir hapishaneden başka bir şey değildi. Etrafta evler çoğalmaya başlamıştı. Araba yoluna devam ettikçe kalabalık insan topluluklarıyla karşılaşmaya başlamışlardı. Bu sayede Hümeyra şehir merkezine girdiklerini anlamıştı. Farah'ta ona, bunu bildirmek için aynadan onun gözlerine bakıp gülümseyerek konuştu.

"Şehir merkezine girdik. Buraya kadar sorunsuz geldiysek kalan yolda da hiçbir sorunla karşılaşmayız."

Hümeyra onun tebessümüne aynı şekilde karşılık verip konuştu.

"İnşallah dediğin gibi sorunsuz bir şekilde Türkiye'ye geçebiliriz."

Farah, inşallah deyip arabayı bir yere park edecek uygun bir yer aradı. Sonunda gözüne bol bir alan kestirmiş ve arabayı oraya park etmişti. Hümeyra arabanın durmasıyla Farah'ın koltuğuna yaklaşıp:

"Kardeşimin durumunu çok merak ediyorum. Mehveş'i arayıp soramaz mıyız?"

Farah, önce onu reddetmeyi düşünmüş ama sonrasında vazgeçmişti. Mehveş'i aramak onlara bir şey kaybettirmezdi. Telefonu koyduğu yerden çıkartıp Mehveş'in numarasını tuşladı. Telefon birkaç saniye sonra Mehveş tarafından açılmış ve cevap verilmişti.

"Alo Farah."

Farah, Mehveş'e cevap verdi.

"Mehveş, Hümeyra kardeşini merak ediyor. Durumunu öğrenmek için seni aradık."

Mehveş, gayet normal çıkan sesiyle konuştu.

"Şu an için Hazel iyi Hümeyra. Şehsuvar, senin kaçmandan sonra onu eve götürmüş ağabeyine karşı karısını koruyor. Aklın onda kalmasın."

Mehveş büyük bir soğuk kanlılıkla Hümeyra'ya yalan söylemişti. Hazel banyoda kafasını sert zemine çok kötü bir şekilde çarpmış ve çok fazla da kan kaybetmişti. Durumu hiç iyi değildi. Mehveş, Hümeyra'nın her şeyin yolunda gittiğini bilmesini istiyordu. Aksi takdirde tüm planı alt üst olurdu. Yalnız onun da Farah'ın da hesaba katmadıkları bir şey vardı: Hümeyra'nın zekâsı. Hümeyra onların sandığı kadar saf bir kadın değildi hiçbir zamanda olmamıştı.

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN ❗❗❗

Bölüm sonuna geldik.

Bölüm nasıldı?

Sizce neler olacak?

Hümeyra ve Hazel'i ne tür problemler bekliyor?

Tüm bunların cevaplarını ilerleyen bölümlerde alacaksınız.

Şimdilik Hoşça kalın.
Allah'a emanet olun. 🌹

Loading...
0%