Yeni Üyelik
14.
Bölüm

🧡 Bedenlere Tutsak 14 🧡

@sedefyyy5252

Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen ✨

​​​Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın. Alt köşede haberiniz olsun. ​​​😊

 

​​​​​​💦💦💦


Emine, anne kızı gönderdikten sonra eve tekrar girip kocasına ve Mirşah'a baktı. Hala orada durmuş konuşuyorlardı. Bunu fırsat bilip üst kata çıktı ve Hümeyra ile Hafsa'nın yataklarını topladı. Eşyalarını da kendi eşyalarının olduğu sandığın içine koydu. Onların ortalıkta başka bir eşyaları var mı diye ortalığı kolaçan etti. Bir şey bulamayınca da tekrar aşağı kata inip tahta masaya onlar için koyduğu kaşıkları ve bardakları alıp yerlerine yerleştirdi. Artık onlar eve gelseler de anne kıza ait bir iz bulma olanakları yoktu.

O tüm bu işleri hallederken Ahmed, Mirşah'ı ikna edememiş ve eve girmekten onu vazgeçirememişti. İkisi önde Mirşah'ın adamları arkada eve girdiler. Emine Mirşah'ın yüzünü yakından görmesiyle yüzünü ekşitip ona baktı.
Mirşah onun bu yüz ifadesiyle sırıtıp konuştu.

"Ne oldu kadın? Ekşittin yüzünü. E sende haklısın böyle yaşlı bir adamdan sonra, böyle bir yakışıklılığı görmek garibine gitmiştir. Hak veriyorum sana."

Emine, Mirşah'ın pervasızca konuşmasına içinden sabır çekerek cevap verdi. Mirşah, onu sinir etmenin zevkiyle sırıtıp adamlarına döndü ve:

"Evi didik didik arayın. Hissediyorum burada bu iki yaşlıdan başka birileri var." dedi ve tahta masanın etrafındaki tahta sedire oturdu. Ahmed inatla:

"Yanılıyorsunuz burada bizden başka kimse yok." dedi.

Mirşah burnundan soluyup:

"Kes artık adam. Evin kokusundan bile belli burada başka kadınların olduğu. Onları bir bulayım, benden sakladığınız için sizi şu, su kuyusuna atacağım."

Karı koca bu tehdidiyle yutkunup birbirlerine yakınlaştı. Ahmed, Hümeyra ve Hafsa'nın hâlâ evde saklandıklarını zannettiği için daha çok korkuyordu. Mirşah korkudan sinen karı kocadan kurnazca bakan gözlerini çekip tahta masanın üzerindeki kahvaltılıklara baktı ve uzunca bir ıslık çaldı.

"Vay, vay, vay, bu ne bolluk böyle. Bu kadar çeşit kahvaltılık siz iki yaşlı karı koca için çok fazla değil mi?"

Mirşah'ın imasıyla Ahmed sertçe yutkunup:

"Allah veriyor bizde yiyoruz." dedi.

Mirşah küstah gülümsemesini yaşlı adama gönderip:

"Şimdi de biraz biz yiyelim o vakit." dedi ve eline bir ekmek parçası alıp önündeki reçele bandırdı. O, orada karnını doyururken adamları evin altını üstüne getirmişti ama kimseyi bulamamışlardı. Mirşah, işleri biten adamlarını da sofraya çağırıp karınlarını doyurmalarını söyledi. Adamlar hep birden masanın çevresine üşüşüp karınlarını doyurmaya başladılar. Mirşah sonunda karnını tıka basa doldurup oturduğu yerde duvara yaslandı. Gözleri mutfağın her köşesinde dolanırken tezgâhın üzerinde duran elmaları gördü ve dudakları kıvrıldı.

"Dün gördüğüm elmaların sultanı, tüm gece aklımdan çıkmadı. O nasıl bir güzellikti öyle? Kim bilir şimdi nerededir?"

Adamları onun bu söylediklerine güldü ve aralarından en irisi olan konuştu.

"Komutanım, sen onu o gün bırakmayacaktın. Belki de çoktan gitmiştir buralardan."

Mirşah da öyle düşünüyor ve kendine kızıyordu. Ahmed ve Emine, adamların Hümeyra'dan bahsettiklerini anlamışlardı; çünkü dün Hümeyra, bu olayı onlara anlatmıştı. Mirşah iç çekip ayağa kalktı ve ellerini arkasında birleştirip yavaş ve uzun adımlarla yaşlı çifte yaklaştı.

"Hâlâ burada birilerinin olduğuna eminim. Yatın kalkın dua edin onları bulamadık. Yoksa ikinize de ne yapacağımı, ben iyi biliyordum."

Ahmed ve Emine rahat bir nefes alıp birbirlerine baktılar. Mirşah onlara ters ters bakıp adamlarına:

"Hadi kalkın burada bir şey yok. Başka yerleri kontrol edelim." dedi ve son kez yaşlı çifte bakıp evden çıktı. Peşinden de adamları çıkmıştı. Emine evini dağıtan adamlara arkalarından saydırıp ağlamaklı sesiyle konuştu.

"Evimi darmadağın ettiler soysuz itler. Şimdi ben nasıl toplayacağım bu evi."

Ahmed karısının serzenişiyle elini onun omzuna koyup sıvazladı.

"Merak etme hanım, ben sana yardım ederim. Canımızı, namusumuzu kurtardık ya bu bize yeter."

Emine kafasını sallayıp kocasını onayladı ve gözünden akan bir damlayı yaşlılıktan buruşan elinin tersiyle sildi. Ahmed aklına takılan soruyu diline döktü ve konuştu.

"Hümeyra ve kızı nerede? Onları bulamamaları iyi oldu ama gizli bölmeye saklanmamışlar mıydı? Şimdi yoklar."

Emine kocasına gülüp:

"O soysuzların eve gireceklerini anlayınca Hümeyra ve kızını arka kapıdan çıkarttım ve ata binip kaçmalarını sağladım." dedi.

Ahmed karısına hayranlıkla bakıp konuştu.

"Senin en çok zekanı sevdim kadın." dedi. Emine'nin bu iltifatla çizgiler oluşan yanakları al, al olmuştu. Ahmed karısının bu haline kısa süre güldükten sonra yüzünü eski haline getirip:

"Şimdi kıza nasıl haber edeceğiz?" diye sordu.
Emine ev telefonunu gösterip:

"Hümeyra'nın telefonu var. Buraya gelmeden önce aradığında kaydetmiştik. Şimdi ararız geri dönerler." dedi.

Onlar aralarında bu konuşmayı yaparken Hümeyra ve Hafsa evden uzakta bir ağacın altında oturuyorlardı. Hümeyra kızının başını dizlerine yaslamış okşuyordu. Hafsa ise annesinin vermiş olduğu sıcaklıkla gözlerini kapatıp özgürlüğün tadını çıkarıyordu. Beyaz at ise onlardan birkaç adım uzakta otluyordu. Hümeyra dalmış uçsuz bucaksız ovayı izlerken titreyen telefonuyla daldığı denizlerden çıkıp gerçek dünyaya geri döndü. Telefonu hırkasının cebinden çıkarıp aramayı cevaplandırdı.

"Alo Emine teyze, Mirşah denen adam ve adamları gittiler mi?"

Telefonun diğer ucundan Emine'nin sesi işitildi.

"Evet kızım, az önce defolup gittiler. Artık geri dönebilirsiniz."

Hümeyra, ona tamam deyip telefonu kapattı ve kızını dizinden kaldırdı.

Hafsa, kızım, hadi gidiyoruz."

Hafsa, sersemce doğrulup ayağa kalktı. Hümeyra'da uyuşan bacaklarıyla ağaca tutunup güçlükle ayaklandı. İkisi de ata doğru yürüyüp üzerine bindiler ve eve doğru dört nala sürdüler. Hümeyra şalının uçuşmasını göz ardı ediyor, rüzgârın yüzünü okşamasına izin veriyordu. Bu hayatta yapmayı en çok sevdiği şeyi yapıyor asi rüzgâra özgürlüğünü ilan ediyordu. Gözlerini kapatmış anın tadını çıkarırken atın şahlanmasıyla gözlerini korkuyla açmış kızına sıkı sıkıya tutunmuştu. Atın neden ürktüğünü anlamak için karşısına baktığında bir gurup adamı görmesiyle bir anda ne yapacağını bilememişti. Karşısındaki adamlar kapkara giyinmiş başlarına siyah bir şapka takmışlardı. Ellerinde ise silahları vardı. Anne kız ürkek gözlerle karşılarında duran adamlara baktıktan sonra birbirlerinin gözlerine baktılar. Siyah kıyafetli adamların lideri olduğu belli olan bir adam bir iki adım öne çıkıp konuştu ve anne kızın korkusunu dindirmeye çalıştı.

"Korkmayın, size zarar vermeyiz."

Hümeyra koyu mavi gözlere sahip adama tereddütle bakıp:

"Doğru söylediğini nereden bileceğim? Sizi tanımıyorum etmiyorum." dedi.

Mavi gözlü adam, ciddi tavrından ödün vermeden konuştu.

"Elbette bilemezsin ama eğer sana ve kardeşine zarar vermek isteseydik daha siz ağacın oradayken bunu yapardık."

Hümeyra, adamın sözleriyle en başta onu, kızını kardeşi olduğunu sandığı için düzeltecekti ama sonrasında onlar tarafından uzun bir süre izlendiğini anladığında kara kaşlarını çatıp konuştu.

"Birincisi kardeşim değil kızım. İkincisi siz kim oluyorsunuz da bizi izliyorsunuz?"

Mavi gözlü adam, karşısında atın üstünde asi gözlerle bakan kadına saygısını bozmadan cevap verdi.

"Kusura bakmayın kızınız olabileceğini düşünemediğim için kardeşiniz dedim. İzleme konusuna gelirsek de kesinlikle kötü bir niyetimiz yoktu."

Hümeyra bu açıklamaya rağmen ikna olmamıştı.

"Elinizdeki silahlarla nasıl iyi niyetli olabilirsiniz bilemedim."

Onun bu sözleri üzerine mavi gözlü adamın arkasındaki siyah giysili adamlar bıyık altından gülmüşlerdi. Mavi gözlü adam bunun farkındalığıyla onlara dönünce hepsi eski ciddi duruşuna geri döndü. Onlara gerekli uyarıyı bakışlarıyla verdikten sonra tekrar Hümeyra'ya döndü ve bu konuşmadan sıkıldığını belli edercesine konuştu.

"Elinde her silah olan, kötü olacak diye bir kaide yok. Daha ne kadar bu konuyu uzatıp duracağız?"

Hümeyra, onun imalı sorusuna önem vermeyip ilk söylediği sözlere nazaran konuştu.

"Elinde her silah olanın alnında ben iyiyim diye de yazmıyor ama."

Bu sefer arkadaki adamlar dayanamamış kısık sesle kıkırdamışlardı. Mavi gözlü adam, kadına olan sinirini onlardan çıkartırcasına:

"Beyler gülmeniz bittiyse işimize bakalım. Anlaşılan bu hanımefendi ile ortak bir paydada buluşamayacağız." dedi ve Hümeyra ve Hafsa'ya arkasını dönüp Ahmed'in evine inen patika yoldan inmek için harekete geçti.
Hümeyra, kendisiyle böyle küstahça konuşulmasına öfkelenip atı onun yanına sürüp üstten, üstten konuştu.

"Çok küstahsınız. Bir kadınla nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyorsunuz."

Adam, onu hiç takmadan yoluna devam ediyordu. Hümeyra da atı onunla ilerletiyordu. Adam, dayanamayıp onun az önce söylediği sözlerine, onun asi bakan gözlerine bakarak cevap verdi.

"Siz de bir erkekle nasıl konuşulması gerektiğini bilmiyorsunuz o vakit."

Hümeyra bu sözlerle alayla gülüp konuşacaktı ki sonunda adamın Ahmed amcasının evine doğru gittiğini fark etti. Bu sebeple az önceki tartışmayı sonlandırıp merak ettiği soruyu sordu.

"Siz neden Ahmed amcamın evine gidiyorsunuz?"

Adam, bu soru üzerine tekrar ona dönüp:

"Ahmed amca, senin amcan mı oluyor?" diye sordu. Hümeyra, bu soruya alaya yakın bir ses tonuyla:

"Ahmed amca diyorsam, dayım olacak hali yok ya." deyince adam kadınla tanıştığından beri içinden çektiği sabrı, bu sefer dışından sesli olarak çekti ve:

"Orta yaşta bir kadın için fazla kaba değil misin sence de?" dedi. Hümeyra bu sözleri kendisine hakaret olarak algılayıp attan bir hışımla indi ve mavi gözlü adamın önüne geçti. Adamın uzun boyundan dolayı ona, az önceki gibi yukarıdan bakamıyordu.

"Sen de orta yaşta bir adama göre çok kaba ve küstahsın."

Adam bu sözlerle dilinin ucuna kadar gelen sözleri yutup Hümeyra'nın yanından geçti ve Ahmed'in arka harmanına giriş yaptı. Beraberinde de az önce yaşanan tartışmayı gülen gözlerle izleyen adamları gelmişti. Hümeyra alt üst olan sinirini yatıştırmak için derin derin nefesler alıp verirken mavi gözlü adam evin arka kapısına, ev sahiplerine geldiklerini belli etmek için hafifçe vuruyordu. Hümeyra tam gidip ona tekrar saracakken evin kapısı yaşlı çift tarafından açılmış ve:

"Oğuzhan oğlum hoş geldiniz." demişlerdi. Hümeyra neredeyse yirmi dakikadır didiştiği adamın kendi umut kapısı olduğunu anlayınca adeta başından aşağıya kaynar sular dökülmüştü. Yaşadığı şokla adama bakarken Emine teyzesi yanına gelip:

"İyi misin kızım? Oğuzhan Komutana neden öyle şaşkın şaşkın bakıyorsun?" diye sorunca Hümeyra, kendisine eğlenen gözlerle bakan adamla yutkunup Emine teyzesine döndü ve:

"Şey... ben..." cümleyi bir araya getiremedi. Onun, bu kıvranışları Oğuzhan Yüzbaşı'yı ve timinin gülmesine sebep olmuştu. Hümeyra, düştüğü durumun utancıyla kızarınca Oğuzhan komutan dayanamadı ve konuştu.

"Biz az önce kendisiyle tanıştık Emine teyze. Çok kibar ve nazik bir hanım kendisi. Bize buraya kadar eşlik etti sağ olsun."

Hümeyra, sesi ciddi, bakışları alaylı olan adama hoşnutsuz bir bakışla bakıp:

"Evet az önce tanıştık kendisiyle." dedi.

Emine ve Ahmed bu iki insanın arasında iyi bir etkileşim olmadığını onların bakışlarından anlamışlardı. Bu durumu uzatmamak için Ahmed:

"Oğlum dışarıda ayakta kaldınız. İçeri geçelim, açsınızdır karnınızı doyuralım." dedi. Oğuzhan Yüzbaşı başını olumlu anlamda sallayarak konuştu.

"Geçelim Ahmed amca. Ne zamandır buralarda dolanıyoruz. Biraz dinlensek iyi olur."

Eve önde ev sahipleri arkada misafirler giriş yaparken Ahmed konuştu.

"Oğuzhan oğlum, Mirşah'da sizin varlığınızdan haberdar."

"Yine buraya mı geldi? Bu sefer ne istedi sizden?"

Ahmed iç çekip misafirleri ağırladıkları odaya girerken konuştu.

"Sizin buralarda olduğunuzu duymuş, kontrol etmek için gelmiş. Bir de sırf itlik olsun diye evi aradılar."

Oğuzhan, dişlerini sıkıp:

"Evde genç kadın aramıştır soysuz. Dışarıda tanıştığımız kadın ile kızıyla karşılaşmamaları iyi olmuş. Yoksa Mirşah onları burada bırakmazdı." demesiyle Ahmed sıkıntıyla aldığı nefesi verip konuştu.

"Eğer saklamasaydık muhtemel sonuç öyle olacaktı oğlum. Hümeyra dün onunla, olaylı bir şekilde pazar yerinde tanışmış. Mirşah, onu unutamamış. Bugün burada zıkkımlanırken Hümeyra'yı anlatış şeklini dinlesen çıldırırdın."

Oğuzhan, anlaşamadığı kadının adının Hümeyra olduğunu duyduğunda sırıtmış konuşmanın devamında ise kaşlarını çatıp içinden Mirşah'a saydırmıştı.

"Olaylı tanışma derken?"

Kaşlarını çatarak sorduğu soruya Ahmed cevap verdi.

"Mirşah'ın arabası pazar yerinde Hümeyra'ya çarpmış. Hümeyra o soysuzun nasıl bir adam olduğunu bilmediği için takışmış biraz onunla."

Oğuzhan, onun bu söylediklerine hiç şaşırmamış içinden o manyak kadından beklenir hareketler demişti
Ahmed yüreğini yakıp kavuran acının müsebbibi hakkında bilgi almak umuduyla konuştu.

"Aycan'ımdan bir haber var mı komutan?"

Oğuzhan sıkıntıyla yüzünü sıvazlayıp söyleyeceklerini aklından tarttı ve dürüst olması gerektiğini düşünerek soruya cevap verdi.

"Ahmed amca, sana dürüst olacağım. Böyle umutla beklemen seni üzmekten ileriye gitmiyor. Bu zamana kadar kızının hayatta olduğuna dair hiçbir bilgi elimize ulaşmadı. Ne kadar soruştursam da kimse Aycan ile karşılaşmamış onun adını bile duymamışlar. Sanki Aycan hayali bir insanmış ve biz onu boşuna arıyormuş gibiyiz."

Oğuzhan biraz ağır konuştuğunu, adamın dolan gözleriyle anlayıp hatasını telafi etmeye çalıştı.

"Amca ben kızının hayal değil gerçek olduğunu biliyorum. Söylemek istediğim ararken elimize elle tutulur bir şeyin geçmiyor olması. Kızına ne olduysa bunu ancak tek bir kişi biliyor. Onun da Mirşah olduğunu iyi biliyorsun."

Ahmed hüzne bulanan gözlerini duvara sabitleyip:

"Kendini açıklama zahmetinde bulunma oğlum. Sözlerinde, başında sonuna kadar haklısın. Ben bile kızımı o kadar uzun süre görmedim ki sanki..."

Yaşlı adam sözlerine devam edememişti. Yılların acısını, heyecanını, hüznünü barındıran yorgun kalbi titremiş pes etme noktasına gelmişti. Elini sancıyan yüreğine koyup derin bir nefes aldı. Oğuzhan ve tim arkadaşları onun kalbinin teklediğini anlayıp, hemen imdadına koştular. Adamın yüzü mermer beyazlığına dönerken timin doktoru olarak görünen Batur ona müdahale etmeye başlamıştı. Oğuzhan yaşlı adamın fenalaşmasının sebebi olarak kendini görüyor, vicdan azabı çekiyordu. Onların seslerini işitip apar topar merdivenlerden çıkan Emine ve Hümeyra telaşla orada ne olup bittiğini anlamaya çalışıyorlardı. Hümeyra, Ahmed amcasına be olduğunu sormak için Oğuzhan'ın yanına gitti ve:

"Ne oldu birdenbire? Ahmed amca neden durduk yere fenalaştı." diye sordu.

Oğuzhan, karşısında kendisine merakla bakan kadının gözlerine bakmadan:

"Kızı hakkında konuşuyorduk, birden fenalaştı." dedi.

Hümeyra ona şüpheyle bakıp konuştu.

"İçimden bir ses ona, densiz bir laf ettin diyor ama neyse."

Oğuzhan bu sefer ona karşılık verememişti çünkü kadın haklıydı. O adam bu haldeyse kendi yüzündendi. Hümeyra, onun susmasıyla gözlerini korkudan titreyen Emine teyzesine yöneltti ve onun perişan halini gördü. Hemen yüzbaşının yanından ayrılıp onun yaban gitti ve onu sakinleştirmeye çalıştı.

"Emine teyze korkma. Allah'ın izniyle Ahmed amca iyi olacak. Bak ilgileniyorlar onunla."

Emine hâkim olamadığı gözyaşlarını akıtarak kocasının feri sönmüş gözlerine bakıyordu. Hümeyra, onu burada uzaklaştırmanın doğru olacağını düşünüp omuzlarından tutarak odadan çıkaracaktı ki Emine ona şiddetle karşı çıkıp kocasına daha da çok yaklaştı. Batur kadının korkusunu dindirmek için gerekli açıklamayı yapma gereği duydu.

"Emine teyze korkma. Ben Ahmed amcaya gerekli müdahaleyi yaptım. Şimdi biraz dinlensin. Bu süre zarfında onu üzecek yoracak hiçbir şey konuşmasın kimse."

Emine, hızla kafasını sallayıp kocasının bedeninin yanına çömeldi ve onun ellerini sıkı sıkıya tuttu. Onun kocasına olan sevgisi odada bulunan herkesin ona hayranlıkla bakmasına neden olmuştu; ama şüphesiz en çok hayranlık duyan Oğuzhan'dı. O da bir zamanlar Emine teyzesinin hissettiği duyguları hissetmiş belki de en çok o sevdiği için yanmıştı. Hüzne bulanan gözleri, Hümeyra'nın dikkatinden kaçmamış ve nedense merakını cezbetmişti. Oğuzhan ona bakan kadına bakıp ne var dercesine bakınca Hümeyra, omzunu silkip odadan çıktı. Oğuzhan bu değişik kadınla içinden sabır çekip Ahmed'e baktı. Fersiz gözleri her ne kadar açık olsa da sanki dünyadan soyutlanmış gibi bakıyordu. Vicdan yükü daha da artınca gözlerini ondan çekip askerlerine döndü.

"Beyler, Ahmed amcanın durumu belli. Misafirlik kısa sürecek."

Emine, kocasının yanından hızla kalkıp:

"Olmaz oğlum, karnınızı doyurmadınız. Öyle aç aç göndermem sizi."

Oğuzhan, Emine'ye sevgiyle bakıp:

"Sağ ol teyzem. Biz karnımızı her şekilde doyururuz. Sen kocan ile ilgilen." dedi ve askerlerine hazırlanmaları için talimat verdi.

Emine onların gitmekte kararlı olduklarını anladığında Hümeyra'nın konusunu açtı.

"Oğuzhan oğlum. Biliyorum sana çok zahmet veriyoruz ama bir istekte bulunacağım senden."

"Estağfurullah teyzem, benden istediğiniz hiçbir şey bana zahmet vermedi. Sen rahatlıkla iste ne isteyeceksen."

Emine kuruyan boğazını ıslatıp konuştu.

"Hümeyra kızımı da kızıyla beraber yanınızda görürseniz olur mu? İnan ki çok zor durumdalar. Kocası kadına yıllarca eziyet etmiş şimdi de daha çocuk olan kızlarını evlendirme çabasına düşmüş. Hümeyra, kızını onun şerrinden korumak için taa İran'dan kaçıp buralara geldi. O da bizim gibi Türkmen'dir."

Oğuzhan, bu istek karşısında ne demesi gerektiğini bilememişti. Bu tek başına verebileceği bir karar değildi. Üstelerine haber vermesi ve onlardan izin alması gerekiyordu.

"Emine teyze, bu benim tek başıma verebileceğim bir karar değil. Üstlerime sormam gerekiyor."

Emine sıkıntıyla başını sallayıp onun onayladı. Oğuzhan kendisine bakan askerlerinde tek tek göz gezdirip odadan çıktı ve arka kapıdan dışarıya çıktı. Emine, heyecan ve merak içerisinde bir süre onun geri dönmesini bekledi. Oğuzhan yaklaşık on dakika sonra odaya geri döndü ve kararı açıkladı.

"Tamamdır Emine teyze. Üstlerden izin aldım. Kadın ile kızı bizimle gelebilirler. Yalnız öğrenmem gereken birkaç husus var."

Emine merakla bekledi. Oğuzhan konuşmasına devam etti.

"Bu anne kız, Türkiye'ye gidecek ama peşlerinde birileri var mı? En önemlisi oraya gittiklerinde kalacakları bir yer var mı?"

Emine bu sorulara Hümeyra'nın daha sağlıklı cevaplar vereceğini düşünerek konuştu.

"Oğlum bu sorularını sen en iyisi Hümeyra kızıma sor."

Oğuzhan başını sallayıp onu onayladı.
Emine merdivenlerin başına gidip Hümeyra'ya seslendi.

"Hümeyra, kızım, yukarı gel hele."

Hümeyra, kendisine seslenilmesiyle ıslak ellerimi el havlusuna silip merdivenlerden çıktı.

"Efendim Emine teyze?"

Hümeyra'nın bir soru gibi söylediği cümleyle konuşan Emine değil Oğuzhan Yüzbaşı olmuştu.

"Emine teyze, senin ve kızının Türkiye gitmek istediğinizi söyledi. Üstlerimden izin aldım bizimle gelebilirsiniz."

Hümeyra duyduklarıyla sevinip, içinden Allah'a şükretti. Komutana teşekkür etmesi gerektiğini düşünüp konuştu.

"Ben nasıl teşekkür etsem bilemedim. Sayenizde benim ve kızımın hayatı kurtulacak. Allah sizden razı olsun."

Oğuzhan, âmin deyip az önce Emine'ye sorduğu soruları ona sormak için konuştu.

"Yalnız öğrenmem gereken bazı hususlar var. Birincisi peşinizde sizi arayan birileri var mı? İkincisi Türkiye'de kalacak bir yeriniz var mı?"

Hümeyra, bu sorulara hüzün kokan sesiyle cevap verdi.

"Kocam peşimizde. Ayrıca sanırım peşimizde başka kişiler de var. Türkiye'de kalacak yerimiz ise yok."

Oğuzhan çatık kaşlarıyla onu dinleyip:

"Bana her şeyi en başından anlatır mısın? En küçük detayı bile atlama. Eğer sizi buradan ben götüreceksem güvenliğinizden ben sorumluyum demektir." dedi.

Hümeyra, ona minnetle bakıp olan biteni en ince ayrıntısına kadar anlattı. Oğuzhan'ın dinledikçe kaşları daha çok çatılmış yüzü gerildikçe gerilmişti.

"Tamamdır. Şimdi kızınla hazırlanın. Üstünüze kalın giysiler giyin. Yanınıza da sadece en çok ihtiyaç duyacağınız eşyalarınızı alın. Soğuk ve tehlikeli bir yola çıkacağız. On dakika içerisinde hazırlanmış olun."

Hümeyra adamın sondaki emriyle ona çıkışacaktı ama şu anlık susmanın faydasına olacağını düşündü. En nihayetinde bu adam olmasa Türkiye'de gitmek onun için hayalden öteye geçemezdi. On dakikası olduğu için hızla onların yanından uzaklaşıp geceyi geçirdiği odaya girdi. Peşinden de elinde Hümeyra'ların eşyaları elinde olan Emine girmişti.

"Kızım, bunları saklamıştım geri getirdim."

Hümeyra eşyalarını onun elinden alıp kızı Hafsa'ya:

"Hafsa çabuk hazırlan kızım Türk askeriyle beraber Türkiye'de gidiyoruz."

Hafsa duyduklarıyla mutlulukla adeta havalara uçmuştu.

"Hemen hazırlanıyorum anne."

"Üzerine kalın giysiler giyin."

Hafsa, annesini onaylayıp onun dediklerini yapmaya koyuldu. On dakikanın içinde anne kız hazırlanmış gerekli eşyalarını alıp askerlerin yanına inmişlerdi. Emine teyzesi ve Ahmed amcası ile vedalaşıp uzun ve tehlikeli yolculuğa çıktıklarında kimsenin ağzından tek bir kelime dahi çıkmıyordu. Bu sessizliği ilk bozan Oğuzhan Yüzbaşı olmuştu.

"Anlattıklarına göre kocandan başka iki kişi daha senin peşinde. Amaçları buradan zengin birisine seni ve kızını satmak ve para kazanmak. Doğru anlamışım değil mi?"

Hümeyra yanında yürüdüğü uzun boylu adama aşağıdan bakarak cevap verdi.

"Evet doğru anlamışsın."

Oğuzhan dudaklarını ıslatıp tekrar bir soru sordu.

"Kardeşin, Hazel'di sanırım adı. Ondan hiç haber alamadın mı?"

Hümeyra, boğazında düğümlenen hıçkırığını zapt edip dolan gözlerini kırpıştırdı ve:

"Hiçbir haber alamadım. Oğlum da aramadı. O arasaydı ona sorardım."

Oğuzhan, merakla kaşlarını kaldırıp:

"Oğlun da mı var? Kızından küçük herhalde."

Hümeyra onun bu sorusunu garipseyip:

"Hayır, aksine oğlum ondan bir yaş büyük. Hafsa'nın ağabeyi oluyor." dediğinde Oğuzhan garipseyen gözlerle ona bakıp:

"Oğlun kaç yaşında?" diye sordu.

"On beş yaşında, Hafsa da on dört. Hatta dur sen sormadan söyleyeyim ben de otuz yaşındayım. Senin de anladığın üzere on beş yaşında evlenmiş bir kadınım. Yeterince açık oldu mu yoksa daha da açıklayayım mı?"

Hümeyra'nın bu çıkışı karşısında Oğuzhan'ın dili tutulmuş söyleyecek kelime bulamamıştı.

"Kusura bakma, ben seni üzmek ya da kızdırmak istemedim."

Hümeyra ona soğuk gözlerle bakıp:

"Merak etme istesen de beni üzemezsin." demiş ve ondan uzağa geçip yola devam etmişti. Oğuzhan, kadının bu asiliğinin kendisini koruma iç güdüsünden kaynaklandığını anlamıştı. Kocası ne yaptıysa hayata karşı tavrı böyle olmuş demek diye geçirdi aklından. On beş yaşında evlenen bir kız çocuğunun neler hissedebileceğini düşündü. Çok korkunç olmalıydı. Hem de fazlasıyla korkunç. Üstelik bu evlilikten hemen sonra bir bebek dünyaya geliyorsa işte tam o kısımda Hümeyra'nın nasıl hissedebileceğini bilememişti. Bu empati onu farklı duygulara ve düşüncelere yönelttiğinde kendine gelebilmek adına başını sağa sola salladı. Bu konular şimdi düşünülmesi gereken konuların en sonundaydı. Sağ salim Türkiye'ye geçmeleri gerekiyordu. Bir bölgeye kadar yaya hareket edecekler, sonrasında da ise helikopter ile Türkiye'ye geçeceklerdi. Birden dönüp anne kıza baktı. Ne kadar da birbirlerine benziyorlardı. Onları rahatsız etmemek adına bakışlarını uçsuz bucaksız dağlara dikti. Aklını karşılaşabilecekleri tehlikeleri tahmin etmekle meşgul etti.

Bölüm sonu

🌟 Bölümü nasıl buldunuz?

🌟Kitaba yeni karakterler girdi ve girmeye devam edecek.

🌟Oğuzhan karakteri henüz yeni ama onu sevdiniz mi?

Loading...
0%