Yeni Üyelik
15.
Bölüm

🩷 Bedenlere Tutsak 15 🩷

@sedefyyy5252

 


​​Oylamayı ve ataş ekle kutucuğuna basıp kitabı takip etmeyi unutmayın lütfen 😊

 


🦋🦋🦋


Hava kararmaya yüz tutmuş, geceyi kara gölgeler işgal etmeye başlamıştı. Umutsuzluğun, uykusuzluğun, öfkenin esareti altında olan adam gökyüzünde parıldayan tek tük yıldıza bakıyor ara sıra iç çekiyordu. Karısına duyduğu özlem kalbini yakıp kavuruyordu. Hayatında hiçbir zaman kendisini böyle iğrenç hisler alabora etmez, o insanların üzerinde hakimiyet kurar ve onların bu duyguları yaşamasına sebep olurdu. Şimdi ise etme bulma dünyası tabiri onun için kullanılır olmuştu. Sol gözünden kemikli yanaklarına inen ıslaklıkla öfkelenip o ıslaklığı elinin tersiyle sildi. Hayatında çok nadir ağlamıştı. Şimdi ise o nadir anlardan birini yaşıyordu. Sevdiği kadın onu ağlatmayı başarmıştı. Karısını ve kızını bulamadığı her an çileden çıkıyor, önüne gelene zarar vermek istiyordu. Onu tutan kardeşi Şehsuvar olmasa çoktan birilerinin canını yakardı. Yanına gelen adamla gökyüzündeki gözlerini ona çevirdi. Gelen kardeşi Şehsuvar'dı. Karısından bir haber getirdiğini umarak ona umut içeren gözlerle baktı.


"Ağabey, adamlara sordum. Yengemle Hafsa'nın en son, yakın bir şehrin pazar yerinde görüldüğünü söylediler. Söylediklerine göre, yengeme benzeyen bir kadına elma alırken araba çarpmış. Çarpan kişi ise..."


Şehsuvar, sözlerine devam edemeyip ablasına tereddütle bakmıştı. Şehzat, onun duraksamasıyla sinirlenip:

"Ne bekliyorsun devam et." dedi.

Şehsuvar sıkıntılı çıkan ses tonuyla yarım kalan sözlerine devam etti.

"O kadına çarpan arabanın sahibinin Mirşah olduğunu söylediler."

Şehzat duyduğu isimle sinirle gözlerini yumup dişlerini kırarcasına sıktı. Şehsuvar abisinin öfkesini kendi üzerine çekmekten korkup sustu. Şehzat, dişlerinin arasından:

"Her taşın altından bu adamın çıkmasından bıktım artık. Karıma zarar vermek ne demekmiş göstereceğim o ite. Hele bir Hümeyra'yı bulayım, ben ne yapacağımı iyi biliyorum."

Şehsuvar, başıyla abisini onaylayıp konuştu.

"Bildiklerimiz bu kadar ağabey. Şimdi akşam olduğu için pazara gidemeyiz. Müsaadenle ben gidip karnımı doyuracağım. Sen de açsın karnını doyursan iyi edersin. Annem de arayıp duruyor zaten. Ona da dönsen iyi olur."

Şehzat ağrıyan başını ovup tamam manasında salladı. Şehsuvar, arkasını dönüp gidiyordu ki Şehzat'ın seslenmesiyle durmak zorunda kaldı.

"Hazel uyanmış ve hayati tehlikeyi atlatmış."

Şehsuvar'ın duyduklarıyla bedeni rahatlamış, günler sonra gülmeyen yüzü gülmüştü. Karısından haber alamadığı her an kalbi alevler içinde yanıp tutuşmuştu; lakin bu sevinci kısa sürecekti.

"Yalnız kafasına aldığı darbeden sonra hafızasını kaybetmiş. Hiç kimseyi hatırlamıyormuş."

Şehsuvar, ayakta güçlükle dururken:

"Ağabey bırak beni karımın yanına gideyim. Yalvarıyorum sana lütfen izin ver", dedi.


Şehzat kardeşinin bu perişan haline aldırmayıp:


"Gidip de ne yapacaksın. Unutmuş işte, görse de hatırlamaz seni. Hem bir yandan da bu senin için iyi oldu oğlum. Düşünsene karınla sıfırdan bir hayata başlama gibi bir şansın var. Şimdi o, senin ihanetini de unutmuştur. Sevinecek yere üzülüyorsun. Her zaman böyle aptaldın." dedi ve ona arkasını döndü.

Ağabeyinin sözleri Şehsuvar'ı düşündürmüştü. Aslında ağabeyi haklıydı. Bu fenalık onlar için bir şans doğurmuştu. Karısına karşı yaptığı tüm hataları telafi etmesi için büyük fırsat yakalamıştı.

"Haklısın Ağabey." deyip karnını doyurmak için gitti.

Şehzat onun arkasından bakar halde düşüncelere daldı. İçinden keşke bizde seninle baştan başlayabilsek Hümeyra diyordu. Sürekli dalıp gitmesi canını sıksa da kendisine engel olamıyordu. Acıkan karnının isyanıyla midesine biraz yemek girsin diye yemek yemeye karar verdi. O karnını doyurduğu zaman diliminde Farah ile Faris adeta ecel terleri döküyorlardı. Mirşah'ın verdiği süre dolmak üzereydi ama onlar hala kaçakları bulamamışlardı. Nereye bakarlarsa baksın anne kızdan eser yoktu. Mirşah artık sabırsızlanıyor, onları sıkıştırıyordu. Mirşah'dan hiç şüphesiz en çok Farah korkuyordu. Faris her ne kadar onu sakinleştirmeye çalışsa da bu yaptığı nafile bir çabadan ileriye gitmiyordu. Onlarda durum böyleyken Hümeyra ve Hafsa ilk defa helikoptere binmişler Türkiye'ye gidiyorlardı. İkisinin de kalbi bir kuş gibi kanat çırpıyordu. Yeni bir hayata başlayacak olmaları onları heyecanlandırdığı kadar da korkutuyordu. Oğuzhan anne kızı sürekli gözleriyle kontrol ediyor bir ihtiyaçları olup olmadığını soruyordu. Hümeyra her ne kadar bu adamla anlaşamasa da onun iyi bir insan olduğuna inanıyordu. Aynı şekilde Oğuzhan'ın düşünceleri de onun düşünceleriyle örtüşüyordu. Hafsa yüksek de oldukları için korkup annesinin eteğine sarılmıştı. Hümeyra bir süre onu sakinleştirmek için uğraşmıştı. Sonunda iniş zamanı gelmiş helikopter piste iniş yapmıştı. Hümeyra ve Hafsa yardım alarak helikopterden inmişlerdi. Yaşadıkları his onlar için tarif edilemezdi. İlk defa Şehzat'tan bu kadar uzakta özgürlük duygusunu hissedebiliyorlardı. İlerleyen dakikalarda Oğuzhan karargâhta işlerini halledip onların yanına geldi ve:


"Türkiye'nin başkenti Ankara'ya hoş geldiniz hanımlar. Şimdi size başınızı sokacak bir yer bulmamız gerekiyor." dedi.


Hümeyra ona minnetle bakıp konuştu.

"Hoş bulduk, bizi buraya kadar getirmeniz yeterliydi. Artık kendi başımızın çaresine bakabiliriz. Size daha fazla zahmet vermeyelim."

Oğuzhan, onun bu sözlerine itiraz etmek için konuştu.

"Zahmet falan olmadı. Ayrıca size yardım etmemi komutanım emretti. Buraya kadar sizi getirdiysek, gerisini de hallederiz evelallah."

Hümeyra, söyleyecek bir söz bulamadı. Oğuzhan, mavi gözlerini anne kızın arasında gezdirdikten sonra:

"Hadi şimdi size evinizi göstereyim dedi."

Hümeyra şaşkınlıkla ağzını açıp:

"Ne evi?" deyince Oğuzhan bıyık altından gülüp:

"İnsanların her türlü fenalığa karşın korundukları, üstünde çatısı olan, dört duvarlı, sıcak meskenlere ev deniliyor ya hani. İşte bizde o evlerden birine gideceğiz." dedi.

Hümeyra, onun iğnelercesine konuşmasına histerik bir gülüş sergileyip:

"Evin ne olduğunu iyi biliyorum Yüzbaşı, merak etme. Seninle sözel tartışmaya girmeyeceğim. Gidelim nereye gideceksen." dedi.

Oğuzhan, eliyle arabasını gösterip konuştu.

"İyi o vakit binin de gidelim."

Üçlü arabaya geçip eve doğru yol alırken Oğuzhan, Hafsa'ya dönüp:

"Hafsa sen kaçıncı sınıfa gidiyorsun? Seni okula da yazdırmak gerek."

Hafsa annesine kısa bir bakış attıktan sonra Oğuzhan'a:

"Şey, ben hiç okula gitmedim. Babam hep özel hocalar tuttu." dedi.

Oğuzhan, bu sözlerle biraz düşünüp:

"Şimdi sana özel hoca tutma imkânımız var ama masraflı bir iş olur."

Hümeyra bu sözler üzerine söze atlayıp konuştu.

"Özel Hoca işi o zaman Şehzat'ın saçma kıskançlığından kaynaklanan bir durumdu. Şimdi o yanımızda olmadığına göre Hafsa'da normal çocuklar gibi eğitimine okulda devam edecek."

Oğuzhan, Hümeyra'nın net konuşmasıyla:

"Peki öyleyse okula yazdıralım. Hafsa ortaokul sona mı gidiyor?"

Hafsa konuşacakken soruya Hümeyra cevap verdi.

"Evet öyle."

Oğuzhan kirli sakallarını kaşıyıp:

"İran'ın eğitim sistemiyle Türkiye'nin eğitim sistemi farklıdır. Türkiye'de liseye geçiş döneminde bir sınav olur. Öğrencilerin, o sınava göre okuyacakları okul, belli olur."

Hümeyra derin bir nefes alıp verdi. Yeni bir hayata başlamanın kolay olmayacağını en başından beri biliyordu. Oğuzhan, onun dalgın bakışlarını fark edip konuştu.

"Endişe etmeyin Hümeyra Hanım. Biz bu konularda size yardımcı olacağız."

Hümeyra daldığı denizlerden çıkıp Oğuzhan'ın mavilerine baktı.

"Çok teşekkür ederim. Sayenizde kızımla yeni bir hayata başlama şansı elde edebildim. Allah hepinizden razı olsun."

Oğuzhan mütevazi bir baş hareketi yapıp âmin dedi. Bu konuşmadan sonra arabayı bir sessizlik kaplamıştı. Yolculuğun sonunda araba iki katlı bahçeli bir evin önünde durmuştu. Arabadan ilk inen Oğuzhan olmuştu. Hümeyra ve Hafsa çekingen bir ifadeyle arabadan inip geldikleri eve baktılar. Ev mor ve beyaz renge boyanmış etrafı sarmaşık çiçeklerle sarılmıştı. Hümeyra eve hayranlıkla bakıp iç çekti. Hayatı, bu evden daha lüks ve görkemli bir evde geçmiş ama bu evin ona yaşattığı hissi, hiçbir zaman yaşatamamıştı. Oğuzhan anne kızın tepkisini ölçmek için gözlerine baktığında orada mutluluğu görebilmiş ve yüzünde küçük bir gülümseme belirmişti.

"Evet evinize hoş geldiniz hanımlar. Burayı çok seveceksiniz. Hatta o kadar şanslısınız ki ilk komşunuzla şu anda tanışmış bulunmaktasınız."

Hümeyra onun bu sözleriyle şaşırıp:

"Nasıl yani, sen misin bizim komşumuz?" diye sormuştu. Oğuzhan kafasını bilmişlikle sallayıp:

"Evet benim, yoksa beğenemediniz mi Hümeyra Hanım?" dedi.

Hümeyra histerik bir gülüş sergileyip:

"Evin nerede senin?" diye sordu.

Oğuzhan kafasını mor ve beyaz renklerle boyanmış eve çevirip:

"Bak işte orası." dedi.

Hümeyra kalbinin beyninde attığını hissetmeye başlamıştı. Eğer bu ev o adamınsa kendi evi neresiydi.

"Sen benimle kafa mı buluyorsun be adam. Burası senin evinse bizim evimiz nere?"

Oğuzhan, Hümeyra'yı sinir etmenin zevkiyle sırıtıp konuştu.

"Seninle ne kafa bulacağım be kadın. Sizin de eviniz işte o ev."

Oğuzhan'ın kendi evi olarak tanıttığı evde yaşayacaklarını öğrenen Hümeyra, çantasının kulpunu elinde sıkıca tutup havaya kaldırdı ve Oğuzhan'ın koluna bir tane geçirdi. Oğuzhan, ondan böyle bir hareket beklemediği için reflekslerini kullanıp, ona müdahale edememişti. Şaşkın ve ne olduğunu anlamayan gözlerle, Hümeyra'nın öfkeden çakmak, çakmak olan gözlerine baktı.

"Sen, manyak mısın? Ne demeye vuruyorsun be kadın?"

Hümeyra, kendisini sakinleşmeye zorlayıp konuştu.

"Sana, bizim seninle aynı evde yaşayacağımızı düşündüren şey nedir merak ettim doğrusu. Kocamdan kaçıyorum diye kendimi..."

Oğuzhan, öfkeyle elini kaldırıp onun sözünü yarıda kesti.

"Sakın o cümleyi tamamlama. Bizde bir söz vardır, iyilikten maraz doğar derler. Çok doğru söylemişler. Ben, size, burada başınızı sokacak bir çatı veriyorum sen ise, beni böylesine çirkin bir şeyle itham ediyorsun. O ev, iki katlı. Üst katı boş, alt katında ise annem ve ben kalıyorum. Sırf siz kirayla uğraşmayın diye size bedavaya evimi sunuyorum ama eşeklik bende. "

Hümeyra utancından kıpkırmızı olmuştu. Yaptığı hareketin yanlışlığının altında ezim, ezim eziliyordu. Karşısında öfkeden köpüren adamdan özür dilemeye çekiniyordu.
Oğuzhan, öfkeli gözlerini etrafında gezdirip:

"Şimdi benim yerimde bir başkası olsaydı belki de bu saatten sonra sizi evine sokmazdı ama sen kızına dua et. Sırf o sıkıntı çekmesin diye evimde kalmanıza izin veriyorum. Eğer yok, ben senin evinde kalmam diyorsan, keyfin bilir."

Hümeyra işittiği sözlerle başını eğip dolan gözlerini kaçırdı. Adamın haklı olduğunu bildiği için sustu. Onun yerine en az annesi kadar utanan ve üzülen Hafsa konuştu.

"Oğuzhan abi, sen annemin kusuruna bakma lütfen. Bize yardımcı olmak istediğini biliyoruz."

Oğuzhan sert bakışlarını yumuşatıp Hafsa'ya baktı.

"Bu saatten sonra yapacağım her şey senin için küçük hanım. Anlaşılan annenin, iyiliğin altından kötülük aramak gibi bir huyu var."

Hümeyra dişlerini sıkıp sustu. Şu an bu sözleri işitiyorsa saçma sapan konuştuğu içindi. Oğuzhan, onun üzüldüğünü ve utandığını anlayıp iğneleyici sözlerine nokta koymaya karar verdi.

"Kararın ne? Burada mı yaşamak istiyorsun yoksa başka bir yerde mi? Merak etme burada yaşadığın müddetçe benim yüzümü görmezsin. Görev gereği buraya nadir uğruyorum."

Hümeyra'nın nedense bu sözlerle yüreği sızlamıştı. Çok düşünmeden cevap verdi.

"Burada kalalım."

Oğuzhan, başını sallayıp onu onayladı ve sert adımlarla bahçe kapısını açıp onları içeri davet etti.

"Hadi girin."

Hafsa annesinden önce içeriye girip Oğuzhan abisinin yanına gitti. İkisi önde eve doğru yürürken Hümeyra onları arkadan takip ediyordu. Oğuzhan üst katın merdivenlerinden çıkıp cebinden evin anahtarlarını çıkarttı ve besmele çekerek kapıyı açtı. Hümeyra az önce yaşadığı utancın yanında hissettiği heyecanla onu takip ediyordu. Oğuzhan içeriye girdi ve peşinden de anne kız evlerine ilk adımı attılar. İkisi de büyülenmiş gibi evi gözleriyle geziyorlardı. Oğuzhan yaşadığı sinirden dolayı keyfi kaçmış bir şekilde onlara evi tanıtıyordu. Birdenbire üzerine bir hüzün çöktü. Anıları onun peşini bırakmıyordu. Bu evde, en değerlisiyle bir sürü anısı vardı. Şimdi ise o anıların tam ortasına bu anne kız dalacaktı. Kısa bir an düşündü. Onları bu eve getirmekle gerçekten de doğru mu yapmıştı. Pekâlâ başka bir ev bulabilir, onları oraya yerleştirebilirdi. Neden ilk kendi evi aklına gelmişti? Bu sorular sadece çok kosa bir an onun aklını meşgul etmiş sonrasında ise cevapsız bir şekilde ortadan kaybolup gitmişlerdi. Hümeyra'ya dönüp buz gibi sesiyle konuştu.

"Buraya gelmeden önce bazı eşyaları değiştirttim. Gönül rahatlığıyla kalabilirsiniz. Bu ev artık sizin."

Hümeyra stres içinde ellerini kaşıyıp konuştu.

"Tamam, teşekkür ederiz."

Oğuzhan Hafsa'ya dönüp:

"Evde yiyecek hiçbir şey yok. Alışveriş yapmak gerek. Annen burada evi temizlerken biz seninle markete gidelim. Sürekli beni bulamazsınız. Hiç olmazsa yerini şimdi öğrenmiş olun."

Hümeyra itiraz etmek için söze atlayacaktı ki kızının hemen konuşmasıyla sustu. Bugün adamı yeterince zıvanadan çıkarmıştı.

"Tamam Oğuzhan ağabey."

Hümeyra el mecbur kabullenip:

"İyi madem siz alışveriş yaparken bende evi temizleyeyim." dedi ve çantasını açıp içinden, İran'da Türk lirasına dönüştürttüğü paraları çıkarıp kızına uzattı.

"Al bu parayı Hafsa. Tüm aldıklarınızın ücretini öde."

Oğuzhan Hümeyra'nın bu hareketiyle kaşlarını çatıp daha Hafsa paraya uzanmadan, paraları ittirdi ve:

"Bu seferlik ben ödemeyi yaparım. Paranızı öyle her şeye harcarsanız ileride sıkıntı çekersiniz. Belli ki kocan zenginmiş ama artık ondan para alamayacağına göre üstüne üstlük bir işinde olmadığına göre paranı dikkatli kullanman gerekiyor." dedi.

Hümeyra elinde paralarla ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette:

"Olmaz öyle şey, zaten evinizde para vermeden kalıyoruz. Yiyecek içeceğimizi de kendimiz alırız."

Oğuzhan onun bu sözlerini takmayıp Hafsa'nın omuzlarından tuttu ve onu evden çıkardı. Hafsa omzundan arkasına baktığında bir adet burnundan soluyan annesini bulmuştu. Oğuzhan zafer gülümsemesini sunup konuştu.

"Sonunda anneni susturmayı başardım küçük hanım. Ne inatçı bir anneye sahipsin böyle."

Hafsa onun bu sitemine gülüp:

"Babamla ancak böyle başa çıkabiliyordu Oğuzhan abi, ne yasın kadın. Onun da kendini koruma şekli böyle." dedi.

Oğuzhan bu aralar hep çatık olan kaşlarını iyice çatıp konuştu.

"Biraz özel bir soru olacak ama baban annene çok mu zulmetti?"

Hafsa buruk gülümsemesini ona sunup:

"Babam annemi çok severdi. Gözlerinin içine baktığımda orada anneme karşı büyük bir tutku olduğunu görürdüm ama annem onu hiç sevmezdi. Babam sürekli annemi döverdi. Babamı nasıl anlatsam bilemedim. Kendisi inatçı, otoriter, narsist adamın tekidir. Herkes onun kararlarına sorgusuz sualsiz uyacak, ona ağızlarını açıp itiraz etmeyecekler, o da onların üstünde istediği kadar hakimiyet kurabilecek. Buna karşı çıkmaya annemden başka kimsenin gücü yetmiyordu. Tabi annemin sonu da dayaktan yataklara düşmek oluyordu."

Oğuzhan Hafsa'nın anlattıklarını dişlerini sıkarak dinlemişti. İçinden kadının hayatını mahvetmiş it herif diye geçiriyordu.

"Anlayacağın annem, babamdan çok çekti. Tabi sadece ondan da değil, babaannem de annemi çok hırpaladı. Sürekli annem ile teyzemi Türkmen oldukları için aşağılardı. Annem her ne kadar lafını esirgemeyip babaannemin canına okusa da kadının pes etme gibi özelliği yoktu. Onun yüzünden ağabeyim Civanmert, yıllardır annemi düşmanı belledi. Daha birkaç gün önce, anneme ilk defa anne deyip sarıldı."

Oğuzhan ne söyleyeceğini bilememişti. Hümeyra'nın tüm bunlara nasıl katlandığı düşünüp duruyordu. Aklına bir soru takılmıştı ve onu sormak istiyordu.

"Ağabeyin Civanmert, neden anneni düşman belledi?"

Hafsa sıkıntılı bir nefes alıp verdi.

"Annem babamla evlendikten çok kısa süre sonra hamile kalmış. Daha babamı kabullenemezken onun çocuğuna hamile kalması psikolojisini pek de iyi etkilememiş. Ağabeyimi bir süre kabullenmeyip onu kucağına almamış, emzirmemiş."

Hafsa sözlerine kısa bir ara verip devam etti.

"Babam ile annesi de bunu anneme karşı kullandılar işte. Ağabeyimi sürekli doldurdular, annen seni sevmedi, istemedi diye. Ağabeyimde onlara kandı."

Oğuzhan içinde kopan fırtınayı dışına yansıtmamaya özen göstererek konuşmaya çalıştı.

"Anneni bu hale getiren onlar yani. Sen, benim annene kızdığıma bakma. Arada beni çileden çıkarıyor ama ondan yardım elimi çekmeyeceğim. Bu hayatta yeterince darbe almış bir de bir darbe ben vurmayacağım."

Hafsa, Oğuzhan'a minnetle bakıp:

"Sen çok iyi bir adamsın. Babamın olamayacağı kadar iyi." dedi.

Oğuzhan, Hafsa'nın bu sözleriyle onun başını okşadı ve:

"Sen de çok iyi bir kız çocuğusun. Öyle bir babanın kızı olamayacak kadar hem de." dedi. Hafsa'nın gözleri dolmuştu. Babasından yana yüzü hiç gülmediği için bu sözler, onun kalbinin en derinini sızlatmıştı.

İkili markete geldikleri için havada oluşan duygu yüklü bulutları dağıtıp marketten içeriye girdiler. Hafsa ilk defa markete gelmenin heyecanını yaşıyordu. Aslında o İran'daki evlerinden kaçtıklarından beri, her şeyi ilk defa yaşıyordu. Oğuzhan eline bir alışveriş arabası alıp yavaş yavaş içini doldurmaya başladı. Hafsa, çekindiği için sadece onu izlemekle yetiniyordu. Oğuzhan bu durumu fark edip:

"Hafsa istediğin ne varsa alabilirsin. Parasını sakın dert etme. Hatta istersen okul için kırtasiye malzemelerini de buradan alabiliriz."

Hafsa, minnetle onun mavi gözlerine bakıp konuştu.

"Teşekkür ederim ama onları annemle almam daha doğru olur."

Oğuzhan bir an için itiraz etmeyi düşündü ama Hümeyra'yı az buçuk tanımıştı. Gururlu bir kadındı. Bu sebeple başını onaylarcasına salladı.

"Tamam öyle olsun. Biz Gıda alışverişini yapalım. Canının çektiği her şeyi arabaya koymaktan çekinme sakın, anlaştık mı?"

"Anlaştık."

İkili arabayı doldurana kadar markette dolaşmış, sonra da aldıklarını yeterli görerek kasada ücretlerini ödeyerek marketten çıkmışlardı. Ellerinde poşetlerle eve geldiklerinde onları karşılayan Oğuzhan'ın annesi Zehra Hanım olmuştu. Annesinin çatık kaşlarla kendisine ve Hafsa'ya baktığını gören Oğuzhan'ın canı sıkılmıştı. Annesinin yeni komşularını hoş karşılamadığı belliydi. Onlara üst katı vereceğini ilk söylediğinde annesini zor ikna edebilmişti. Hafsa'ya durumu çaktırmamaya çalışıp gülümseyerek konuştu.

"Sultanım, beni yollarda mı bekliyorsun?"

Zehra, oğlunun gülerek söylediklerine oldukça ciddi bir yüz ifadesiyle cevap verdi.

"Neredeydin? Elindeki poşetler de neyin nesi?"

Oğuzhan annesine uyarır bakışlar atıp, yanına gitti ve yanağından öpme bahanesiyle kulağına fısıldadı.

"Yapma anne. Birazdan eve geleceğim, o zaman konuşuruz. Hafsa'ya ayıp oluyor."

Zehra memnuniyetsizliğini saklama gereksiniminde bulunmayıp Hafsa'ya:

"Hoş geldin kızım. Az önce annenle de tanıştım. Oğuzhan'dan da duyduğun gibi onun annesiyim, ismim Zehra."

Hafsa, kadının soğuk tavrıyla kendini tebessüm etmeye zorlayıp konuştu.

"Hoş bulduk Zehra teyze. Ben de Hafsa, tanıştığıma memnun oldum."

Oğuzhan buz gibi olan havayı dağıtmak için neşeli çıkan sesiyle:

"Tanıştığınıza göre artık şu poşetleri yukarı kata çıkarabiliriz. Nasıl olsa daha çok karşılaşacaksınız." dedi ve annesinin sessiz söylenmelerine aldırmayıp üst kata çıkmaya başladı. Hafsa'da son kez Zehra Hanım'a bakıp, Oğuzhan abisini takip etti.

İkili kapının önüne gelip, zili çaldılar ve Hümeyra'nın kapıyı açmasını beklediler. Hümeyra onları çok bekletmeden kapıyı açmış ve onları içeriye buyur etmişti. İlerleyen saatlerde market poşetleri boşaltılmış içerisindeki ürünler yerlerine yerleştirilmişti. Oğuzhan işi bitince anne kızdan izin isteyip evden ayrılmış ve alt kattaki kendi evine inmişti. İner inmez annesi ile tartışmaya tutulması kaçınılmaz olmuştu.

"Sen nasıl onları evimize getirip yerleştirirsin? Hiç akıl yok mu sende oğlum? Tanımıyoruz etmiyoruz, kimdir necidirler bilmiyoruz. Amacın ne senin Oğuzhan?"

Oğuzhan, annesinin sözleriyle çok öfkelenip, ona çıkışmıştı.

"Anne onlar Türkmenler. Soylarını da soplarını da gayet iyi araştırdım. Yadıma ihtiyacı olan iki gariban insan. Ne yapsaydım yani onları Suriye'de bıraksaydım da kurda kuşa yem mi etseydim. Hani bana sordun ya sende hiç akıl yok mu diye. Asıl sende vicdan yok mu? Ne zaman kalbin böylesine karardı. Ben annemi böyle bilmezdim."

Zehra, oğlunun bu sözleriyle dehşete düşüp kendisini zor taşıyan ayaklarını özgürlüğe kavuşturmak için kanepeye çöktü.

"Şimdiden aklını karıştırmışlar senin. Nergisi ne çabuk unuttun. Hani çok seviyordun karını. Yoksa bir kaçkın kadın, aklını mı karıştırdı?"

Oğuzhan, kıpkırmızı olan yüzüyle kendisini zor zapt etmeye çalıştı ama başaramadı. Annesi bu sefer hassas noktasına hiç düşünmeden basmıştı. Mavi gözlerindeki fırtınayı çekinmeden annesine gösterip:

"Sakın benim karımı katma bu işin içine. Kendi kafandan kurup durma artık. Senin aklını karıştırdı dediğin kadın evli be evli. Boyu kadar oğluyla kızı var. Bu nasıl bir zihniyet ya aklım almıyor." dedi ve annesine yaklaşıp devam etti.

"Nergisi de sen hasta ettin, bilmiyor muyum ben. Senin yüzünden karım kanser olup gözlerimin önünde günden güne eridi. Bir kere olsun rahat bırakmadın onu. Ben göreve her gittiğimde ezdin, üzdün. Şimdi karşıma geçip hala konuşabiliyorsun ya, şaşırıp kalıyorum anne."

Son sözlerini de söyleyip, kapıyı çarpıp çıktı. İçinde fırtınalar kopuyordu. Annesinin neden böyle bir insan olduğunu sorguluyordu. Neden herkesi tükettiğini, hayattan soğuttuğunu düşünüp duruyordu. Yetmemişti ondan karısını, canını alması. Yetmemişti yeterince hayatını mahvetmesi. Dünyaya karşı bu kini, bu öfkesi nedendi.
Oğuzhan odasına girip kapıyı sertçe kapadı. Öfkesi dinmiyor, bir volkan gibi dolup taşıyordu. Mavi gözleri dolmuş, akmamak için büyük bir savaş veriyorlardı. Yatağına oturup, duvara astığı karısının fotoğrafına baktı ve iç çekti. Ne kadar da güzeldi. Kumral saçları, ela gözleriyle onu büyülemiş kendisine aşık etmişti. Hele o muhteşem gülüşü, Oğuzhan onu her gördüğünde iç geçirmekten kendisini alamazdı. Şimdi ise fotoğraftan ibaret kalmıştı. Bir yıl öncesine kadar karısı yanında, kollarındaydı. Şimdi ise kara toprağın altında karanlığın kıskacındaydı. Oğuzhan, derin nefesler alıp gözlerini sevdiceğinden çekti. Onsuzluk bu kadar yaralayıcıyken annesinin bu davranışları onu öldürmekten beter ediyordu.

İyilik yapmak bu dünyada neden bu kadar zordu. Neden her iyiliğin altında bir kötülük aranıyordu. Ne vardı yani muhtaç iki insana yardım ettiyse. Ev verdi diye illa kadını nikahına mı alması gerekiyordu. Oğuzhan sinirle güldü. Kendi kendisine, evli kadını nasıl nikahıma alacaksam diye söylendi. İnsanlar gerçekten çok garipti.

Hüznünü kucaklayıp yatağına uzandı. Gözleri karısının gamzelerine takılı kalmıştı. Onun ömrü de sevdası da Nergis'ti. Hayatında başka bir kadına yer yoktu. Hele o inatçı keçiye hiç yoktu.

🔥Bölüm sonu🔥

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN ✨✨✨

💫Bölümü nasıl buldunuz?

💫 Oğuzhan ve Hümeyra hakkında düşünceleriniz nedir? Ben bu iki karakterin kapışmalarını çok seviyorum ya siz😁?

Loading...
0%