Yeni Üyelik
18.
Bölüm

💙 Bedenlere Tutsak 18 💙

@sedefyyy5252

Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen. 💖💖💖

Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın 💦

Beni takip ederseniz destek olmuş olursunuz. 💓💓💓


Yeni başlangıçlar... Yeni umutlar... Yeni hayaller...
Hepsi bir insan için büyük bir motivasyon kaynağıydı öyle değil mi? Peki ya arkandan geçmişin kara laneti, seni kovalamaya devam ediyorsa tüm bunlar ne kadar mümkün olur? Hümeyra sürekli bunu düşünüp duruyordu. Yeni bir hayata başlamıştı ama eski hayatı da onunla beraberdi. Unutmak istediği kocası peşinde, her an onu yakalayabilecek kabiliyete sahipti. Geceleri huzursuz geçiyordu. Aklı kardeşinde, kalbi oğlundaydı. Kızı için çıktığı yolda kardeşini ve oğlunu yok saymak zorunda kalmıştı. Bu düşünceler kafasında dönüp duruyordu. İçine çektiği nefes boğazında tıkanınca dudaklarından bir öksürük firar etti. Gözleri yemek masasında ders çalışan kızına döndü ve dalgınca ona baktı. Endişeliydi, korkuyordu ama mutsuz değildi. Mutsuzluğu iliklerine kadar yaşadığı o zindandan kurulduktan sonra kendisinde, mutsuz olma hakkı olmadığını düşünüyordu. Dalgın gözleri pencereden karanlık gökyüzünü izlerken, onun bu huzursuzluğunu fark eden kızı oturduğu masadan kalkmış ve onun yanına gelip oturmuştu. Annesinin gözlerinin altındaki mor halkaları görmesiyle üzülerek elini onun omzuna koydu ve ona destek olmaya çalıştı. Hümeyra daldığı derin, karanlık kuyudan kızının sıcacık temasıyla çıkıp, güzel gözlerini ona çevirdi. Yüzünde iğreti duran bir tebessüm vardı.

"Ne oldu Hafsa?"

Hafsa omzunu silkip hiçbir şey olmadığını belirtmek istedi. Çünkü her ne olduysa ona değil de annesine olmuştu.

"Bana bir şey olmadı anne ama sen iyi gibi durmuyorsun."

Hümeyra bu sözler üzerine sertçe yutkundu. Ne söylemesi gerektiğini bir an için bilmediğinden gözlerini kızından kaçırmıştı.

"Sadece biraz sıkıntılıyım kızım. Sebepsiz yere düşünüp duruyorum. Endişelenebileceğin bir durum yok merak etme."

Hafsa, annesinin sözleriyle tam manasıyla tatmin olmada üzerine gitmek istemedi ve konuyu değiştirdi.

"Anne bir ara alışverişe çıkmamız gerekiyor. Benim birçok açıdan eksiklerim var."

Hümeyra az önceki ruh halinden çıkmıştı ama sıkıntılı bir nefes vermekten kendini alamamıştı. Kızının bu sözleri kendisine Oğuzhan Yüzbaşıyı hatırlatmış ve onu kırdığı düşüncesi tekrar vicdanını rahatsız etmeye başlamıştı.

"Bir ara hallederiz kızım. Şimdi benim uyumam gerekiyor. Sen de geç olmadan işlerini hallet ve uyu."

Hümeyra kızına bu sözleri söylemiş ve onun konuşmasını beklemeden oturduğu koltuktan kalkıp, yatak odasına doğru hareketlenmişti. Gece onun için çok da iyi geçmeyecekti. Kâbusları onu bir mengene gibi sarıp, boğmak için fırsat kollarcasına onu bekliyorlardı.

Anne kız, uykunun zehirli etkisine kendilerini hiç düşünmeden bırakırken Şehzat Asgari çoktan Türkiye'ye gelmiş, İstanbul'da lüks bir otele yerleşmişti. Beyaz çarşaflarla bezenmiş yatağın üzerinde sere serpe uzanmış bir şekilde, sağ ayağını sol ayağının üzerine koymuş keyfini gösterircesine etrafına bakınıyordu. Hemen baş yanında ayakta Cihan, ondan emir beklercesine dikiliyordu. Şehzat elinde soyduğu elmadan bir kesik alıp ağzına attıktan sonra acı çekercesine konuştu.

"Elma yemekten içim dışıma çıkacak, az kaldı. Hümeyra'ma özlemimi onlarla dindirmek istiyorum ama olmuyor. Bir an önce karımı bulup bana getirin. Bitsin artık bu çile."

Cihan patronuna garipseyen gözlerle bakıp konuştu.

"Her yerde aranıyorlar beyim. İstanbul'un her bir yanına adamları saldım."

Şehzat dipsiz bir kuyuyu anımsatan gözlerini kapatıp:

"İstanbul'da değillermiş gibi bir hissim var Cihan. Sen kaçmış olsan nereye giderdin?"

Cihan'ın bir an için dudakları kıvrılmış ama hemen kendisini toparlamıştı.

"Ben kaçsam Türkiye'ye gelmem beyim."

Şehzat dudaklarının arasından bir gülüş sergileyip:

"Türkiye'nin nesi var da gelmiyormuşsun?"

Cihan gözlerini pencereden gecenin zift karanlığına dikip konuştu.

"Türkiye güzel bir ülke. Tatil için gelinebilir; lakin ben kaçak durumunda olsam, İran'dan çıkmazdım beyim. Bilirsin, benim ailemde nüfuzludur. Onlara sığınırdım."

Şehzat ağzına bir elma parçası alıp,
çiğnerken sırıttı.

"Benim de ailem nüfuzlu ama ben kaçıyorum."

Cihan, beyinin bu sözleriyle bu sefer dudaklarını iyice kıvırıp güldü.

"Beyim sen kaçmak istediğin için kaçıyorsun. Yoksa Hüseyin Berdan senin saçının tek bir teline dahi zarar veremez."

Şehzat keyifle kafasını salladı. O kaçmıyordu sadece Hüseyin Berdan ile uğraşmaktan daha önemli bir işi vardı. Karısını ve kızını bulması gerekiyordu.
Cihan, aklında dolanıp duran soruyu kıvranmaktansa, sormayı tercih ederek konuştu.

"Beyim, Hazel Hanım'ın durumunu biliyor musun? Şehsuvar Bey arayıp duruyor size ulaşamamış. Önemli bir durum olabilir."

Şehzat başka bir elmayı soyarken hemen yanında duran telefonuna elini uzatıp parıldayan ekranına baktı. Kardeşinden ve annesinden bir sürü cevapsız çağrı vardı. Oflayıp umursamazlıkla telefonu eski yerine bıraktı.

"Bıktım şunlardan da! Ulan karısı yanında, hala beni bunaltıp duruyor."

Cihan, sıkıntıyla elini ovuşturup dudaklarını sımsıkı kapadı. İçini yakıp kavuran ateşi derin bir nefes alarak soğutmaya çalıştı ama başaramadı. Dudaklarından çıkan sözlere hâkim olamadı ve:

"Durumu iyi değildi. Sürekli arıyorlarsa kötü bir durum vardır beyim."

Şehzat dudaklarından sarkan elmayla duraksayıp, garipseyen gözlerle baş ucunda dikilen uzun boylu, yapılı adama baka kaldı. Elmayı eliyle ağzına itip sakince çiğnedi ve yuttu.

"Gözlerinde yanan ateşi görüyorum Cihan. Seni severim. Hayatımdaki tek arkadaşım, dostum sensin. Varlıklı bir aileye sahip olmana rağmen benim yanımda, benim dertlerimle uğraşıyorsun lakin seni yakıp kavuran bu ateş, seni ancak küle çevirir. İmkânsız bir aşkın pençesine düşmüşsün, imkânsız olduğunu bile bile."

Cihan acıyla yutkundu. Gözleri cayır cayır yanarken Şehzat'ın kara gözlerine baktı.

"İnsan, sevdiğini bir başkasının yanında mutsuz görünce Şehzat Bey, ölmekten beter oluyor. Seninle yıllar öncesinden bir anlaşmamız var. Eğer Hazel, bu evlilikten mutsuz olursa onu, kardeşinin kıskacından çeker alırım demiştim."

Şehzat yattığı yataktan doğrulup şaşkın ve bir o kadar öfkeli gözlerle en az kendisi kadar sinirli adama baktı.

"Ne demeye çalışıyorsun Cihan! Hazel hâlâ kardeşimin karısı. Evet evvelden onu üzecek birtakım hatalar yaptı ama şimdi karısıyla arasını düzeltti. Hazel, Şehsuvar'ı seviyor. Senin, onu sevdiğinden haberi bile yok."

Cihan, bu sözlerle çileden çıkıp, Şehzat'a bir adım attı ve öfke saçan gözlerle:

"Ne sevgisinden bahsediyorsun sen Şehzat! Senin kardeşin evinde karısı dururken başka kadınların koynunda geceliyordu. Hazel bunu öğrendikten sonra Şehsuvar'ın yüzüne bile bakmadı. Onu gördüğü her yerde yüzünde beliren o tiksinti ifadeyi gözlerimle gördüm ben. Şimdi hafızasını kaybetti diye her şey düzelmiş mi oluyor? Ben söyleyeceğimi söyledim. Sana saygım sonsuz; lakin kalbime bir hançer daha saplamaya kalkarsan, o hançerle yüreğini deşerim!"

Cihan, Şehzat'ın hayrete düşüren bu sözleri sarf edip odadan kapıyı sertçe çarparak çıktı. Şehzat, sağ kolu olan dostunun bu denli çileden çıkmasına hayretle bakmaktan başka bir tepki verememişti. Normalde kızacağı bu olaya sırıtarak karşılık verdi ve kendi kendine konuştu.

"Aşk insanı nasıl bir canavara dönüştürüyor böyle. Cihan senden daha yürekli be Şehsuvar. Bir kadını da ancak yürekli bir adam hak eder. Bu saatten sonra gerisini sen düşün bakalım kardeşim."

Şehzat keyifle elmalarını yerken Cihan, odasına gitmiş ve kendisini banyoya atmıştı. İçinde harlanan ateşi söndürmek istercesine kıyafetlerini çıkarmadan kendisini soğuk suyun esaretine bıraktı. Canı yanıyordu. Kalbi kor ateşlere atılmışçasına acıyordu. Dayanamıyordu artık. Sevdiği kadına bu kadar yabancı olmak ağrına gidiyordu. Onun başka bir adamın kollarında uyumasına, güne gözlerini onun gözlerine bakarak açmasına, en özelini onunla paylaşmasına katlanamıyordu. Yıllardır süren bu işkenceyi sonlandırmaya karar vermek, tüm uzuvlarının az da olsa rahatlamasına vesile olmuştu. Hazel'e olan sevdası öyle basite alınacak bir sevda değildi. Onu ilk gördüğü an ona kalbini kaptırmıştı. Onun yüzü her güldüğünde kendi yüzü de güler, onun yüzü her düştüğünde kendi yüzü de düşerdi. Onun mutluluğu her şeyden önemliydi ama biliyordu. O, kocasının yanında mutlu değildi. Onu istemiyordu. Her ne kadar hafızasını yitirse de bir gün elbet her şeyi hatırlayacaktı.

Cihan göz kapaklarının üzerinden akan su damlacıklarıyla derin bir nefes çekti ciğerlerine. O nihai kararını aşkı için savaşmakta vermişti. Hazel'i o adamın esaretinden kurtaracaktı. İsterse kendine yeni bir hayat kurar ya da onun aşkına karşılık verirdi. Cihan, bu konuda onu zorlamayı aklının ucundan bile geçirmiyordu. Onu, o adamdan almak için tüm nüfuzunu kullanacaktı. Şehzat, onu iyi tanırdı lakin Şehsuvar, onun karanlık yüzüyle hiç karşılaşmamıştı.

Soğuk su az da olsa Cihan'ı kendisine getirmiş ve bedeninin gevşemesini sağlamıştı. Banyoda üzerine yapışan kıyafetlerini çıkarıp bornozuyla kurulandı ve giyinmek için banyodan çıktı. Siyah saçlarından akan su damlacıkları parlak zemine şıp şıp damlıyordu. Vakit kaybetmeden dolabından kıyafetlerini çıkarıp giyindi. Şimdi tekrar Şehzat'ın yanına gitmesi ve ona birkaç malumat vermesi gerekiyordu. Aklı o kadar Hazel'deydi ki adamlardan gelen son haberleri ona söyleyememişti. Saçlarının ıslaklığını almadan bir kere eliyle karıştırıp, dağınık saçlarla odasından çıktı. İstanbul'a gelir gelmez bu lüks otele yerleşmişlerdi. Cihan her zaman olduğu gibi kendi masrafını kendi ödemişti. Şehzat her ne kadar bu davranışından rahatsız olsa da Cihan bu konuda netti. Kendisi de en az Şehzat kadar varlıklı bir adamdı. Kimsenin parasına muhtaç değildi.

Şehzat'ın odasının önünde bekleyen adamlar, Cihan'a başıyla selam verip onun odaya girmesini izlemişlerdi. Ona imrenmekten kendilerini alamıyorlardı. Hem yakışıklı ve zengin hem de oldukça gizemliydi. Yıllardır neden Şehzat Bey'in yanında olduğuna, bir türlü anlam verememişlerdi. Cihan, odaya girdiğinde Şehzat'ı yine elma yerken bulunca gözlerini hayretle açıp hızlı adımlarla yanına koştu.

"Beyim ne yapıyorsun sen! Bu kaçıncı elma?"

Şehzat onun bu sorusu üzerine karnını tutarak düşündü.

"Bu elimdeki 8. elma sanırım."

Cihan, onu onaylamaz gözlerle bakıp kafasını sağa sola salladı.

"Sen mide fesadı geçirmeye mi çalışıyorsun? 8 elma yemek, ne demek Şehzat! İyice kafayı yedin!"

Şehzat, bu sözleri umursamayıp elindeki elmayı ısırdı. Karısını bulana kadar özlemini böyle atacaktı, kararlıydı.

"Hümeyra'ya kavuşana kadar böyle. Alkol içip sarhoş olsam daha mı iyi?"

Cihan gülmemek için dudaklarını ısırıp, gözlerini tavana dikti. Allahtan sabır diliyordu. Bir gün kendisi de bu adamdan kaçıp gidecekti en iyisi o olacaktı. Seri adımlarla Şehzat'ın yanına ilerleyip, pür dikkat kestiği elmasını, o yemeden elinden alıp ağzına attı.

"Yeter bu kadar. Alkol komasına girmek, kötü olduğu kadar mide fesadı geçirmekte kötü. Çocukluk yapma da yat uyu."

Şehzat, yakışıklı yüzüne yakışan kara kaşlarını çatıp Cihan'a baktı.

"Olur babacığım. Başka bir emrin varsa söyle onu da yapayım."

Cihan, Şehzat'ın kinayesine sırıtıp, sonunda adamlardan gelen haberi iletmek için dudaklarını harekete geçirdi.

"Adamlardan haber geldi. Yaşlı karı kocadan zorla yeni bir bilgi daha almışlar. İstanbul'da boşuna oyalanmışız. Hümeyra Hanım'ı ve Hafsa'yı Türkiye'ye getiren adam, Ankara'da yaşıyormuş."

Şehzat duyduğu haber ile yattığı yerde dikleşecekti ki karnındaki ağırlıkla inleyip tekrar uzanmak zorunda kaldı. Cihan ona tek kaşını kaldırmış bakarken o, düşüncesini sesli dile getirdi.

"İşte şimdi kavuşmamıza az kaldı Hümeyra'm. Sana tanıdığım özgürlüğün artık sonuna gelmiş bulunmaktayız. Hür hayatının son günlerini doya doya yaşa."

Cihan bu sözler üzerine hiçbir kelam etmedi. Sessizce duvara dalıp giden Şehzat'ın tehlike saçan gözlerine bakıp durdu.

💖 Evet bölüm sonuna geldik.

💜 Cihan karakteri sizi şaşırtmayı başardı mı?

💜 Sanırım ben bu karakteri çok seveceğim. Ya siz?

​​​​​ Oy ve yorum atıp bana destek olmayı unutmayın.

Loading...
0%