Yeni Üyelik
19.
Bölüm

🤍 Bedenlere Tutsak 19 🤍

@sedefyyy5252

Oy ve yorum atmayı unutmayın lütfen. ✨✨✨

Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın ​​​

❤️❤️❤️


Suyun altındaki gergin beden kendisini rahatlamaya bırakırken vücuduna değen her su damlasıyla mest oluyordu adam. Dün gece yediği elmalar tüm gece midesini ağrıtmasına rağmen hastaneye gitmemiş yatakta kıvranıp durmuştu. Buda onun kendisini cezalandırma yöntemiydi. Karısının canını yaktığı anlar gözlerinin önünden bir film şeridi gibi akıp gidiyordu. Yumruğunu sert zemine geçirip dişlerini kırarcasına sıktı. Dayanamıyordu. Bir el kalbini kırmak istercesine sıkıyordu. Derin bir nefes alıp suyu kesti. O Şehzat Asgariydi. Kendisine gelmesi gerekiyordu. Hızlı hareketlerle bornozunu ıslak ve çıplak bedenine geçirip banyodan çıktı. Odasının ortasında ellerini mavi kumaş pantolonun ceplerine sokmuş dikilen adamla tek kaşını kaldırıp:

"Erkencisin?" deyince Cihan arkasını dönüp:

"Sen de her zaman olduğu gibi geç kalkmışsın." dedi.

Şehzat onun bu iğneleyici sözlerine sırıtarak cevap vermeyi tercih etti.
Cihan her zaman böyleydi. Tek kaldıklarında aradaki mesafeyi kapatır. Patron-çalışan ilişkisinin canına okurdu. Şehzat da tam manasıyla ondan bunu istiyordu. Neticede tek dostu Cihan'dı. Ona kardeşinden bile daha çok güvenirdi. Ona bakmayı kesip dolabına doğru adımladı. Eline geçen gri çizgili takım elbisesini ve iç çamaşırını eline alıp arkasından onu izleyen Cihan'a hitaben konuştu.

"Arkanı dönecek misin? Yoksa ben giyinmeye başlayayım mı?"

Onun gülerek söylediği bu sözlere karşılık Cihan sırıtıp arkasını döndü. Bir yandan da kendisiyle dalga geçen arkadaşına söylenip duruyordu.

"Sakın öyle bir şey yapma edepsiz Şehzat!"

Şehzat kendisini kasmadan kıyafetlerini giyip onun yanına geldi ve yalandan çattığı kaşlarıyla karşısına dikildi. İkisinin boyları birbirine yakındı. Cihan onun bu bakışlarına aldırmayıp Hümeyra ve Hafsa hakkında bilgi vermeye başladı.

"Hümeyra Hanım ve Hafsa'nın izini bulduk. Saklandıkları evin adresini az önce adamlarımız attı. İstanbul'da daha fazla oyalanmayalım."

Şehzat'ın duyduklarıyla mutluluktan gözleri ışıldamıştı. Sonunda karısına kavuşacaktı. Heyecanla kapıya doğru ilerleyip konuştu.

"Haklısın burada oylanmak faydasız. Gidelim bir an önce."

Cihan ateş almışçasına odadan çıkıp giden adamın arkasından bıkkınlıkla iç çekip kafasını sağa sola salladı. Onu harekete geçiren ise Şehzat'ın geri dönüp, komodinin üzerinden telefonunu alıp tekrar odasından çıkması olmuştu. Şaşkınlığını bir tarafa itip o da Şehzat'ın arkasından odadan çıktı. Odalarının bulunduğu kat siyah takım elbiseli adamlarla doluydu. Şehzat ve Cihan adamların ortasından ilerleyip otelden çıktılar ve özel araçlarına binip Ankara'ya gitmek için harekete geçtiler. Hümeyra ve Hafsa ise kendilerini bekleyen tehlikeden habersiz sabah kahvaltılarını yapıyorlardı. Hümeyra dün tüm gece uyuyamamıştı. Huzursuzluğu ise hat safhadaydı. Sanki başına gelecekler hissediyordu. Annesinin bu huzursuzluğunu fark eden Hafsa meraklı gözlerle onu süzüp duruyordu. Sormak için ağzını her açışında konuşamadan susuyordu. Bazen babasına soru sorulamadığı gibi annesine de soru sorulamıyordu. Sonunda cesaretini toplayıp dudaklarını harekete geçirmeyi başarabilmişti.

"Anne neden bu haldesin? Ne zamandır yüzünde bu huzursuz ifade var. Benim bilmediğim bir şey mi oldu? Yoksa Oğuzhan abinin annesi mi canını sıkacak bir şey yaptı?"

Hümeyra sıkıntıyla nefes aldıktan sonra isteksiz çıkan ses tonuyla konuştu.

"Olan bir şey yok Hafsa. Sadece içim daralıyor. Öylesine bir şey."

Hafsa her ne kadar bu cevaptan tatmin olmasa da ısrarcı olmak istememişti. Okula geç kalmamak için masadan kalkıp annesinin yanına yaklaştı ve onun yumuşacık narin yanağına bir buse kondurdu.

"Sıkma canını anne. Bak artık her şey yoluna girdi. Babamdan uzakta bambaşka bir ülkedeyiz."

Hümeyra'nın dudaklarında kırık bir tebessüm belirmişti. Dolan gözlerini kızına göstermek istemediği için kafasını başka tarafa çevirdi. Keşke her şey kızının dediği gibi olsaydı. Dün Ahmed amcasından aldığı telefon dan sonra ne yapacağını şaşırmış bir haldeydi. Şehzat'ın Türkiye'de olduğunu öğrenmişti ve hatta yerlerini bulduğunu da. Şimdi kara kara ne yapacağını düşünüyordu. Oğuzhan komutanda yine kayıplara karışmıştı. O olsaydı hemen öğrendiklerini anlatır bir yol bir çare bulurlardı. Aniden aklına gelen düşünceyle kızına dönüp, keskin çıkan sesiyle konuştu.

"Bugün okula gitme Hafsa."

Hafsa annesinin bu isteğine bir anlam verememişti. Neden okula gitmeyecekti ki?

"Neden anne? Biliyorsun önümde bir sınav var ve benim ders kaçırmamam gerekiyor."

Hümeyra olmaz dercesine kafasını sağa sola sallayıp:

"Gitmeyeceksin dedim Hafsa. Bugün seninle işimiz var. Bir gün gitmesen çok şey kaybetmezsin. Yarın arkadaşlarından ders notlarını alırsın."

Hafsa üzülse de isteksizce annesini onayladı. Hâlâ bir anlam vermiyordu. Annesi tek bir dersini bile kaçırmasını istemezdi. Peki şimdi neden okula gitmesini istemiyordu? Yoksa babası yerlerini bulmuş muydu? Öyleyse neden hâlâ burada kalıyorlardı? Hafsa, aklındaki soruların cevaplarını alamamanın rahatsızlığıyla üzerindeki okul kıyafetlerini çıkarmak için odasına girdi. Onun gidişinin ardından Hümeyra, güçlükle tuttuğu göz yaşlarını bir bir serbest bıraktı. Ondan kurtulamayacaktı. Nereye kaçarsa kaçsın, bir gölge gibi onları takip edecekti. Hıçkırıklarını tutmak için parmaklarını ağzına götürüp dudaklarını sımsıkı kapattı. Yüreğini kor bir ateş yakıp kavuruyordu. Bir şeyler yapmalıydı. Burada böylece bekleyip celladının onu yakalanmasını bekleyemezdi. Hızla oturduğu sandalyeden kalkıp odasına girdi. Yatağının üzerinde duran telefonunu eliyle kavrayıp kilidini açtı. Öncesine kaydettiği numaranın üzerine tıklayıp kulağına götürdü.
Telefon bir iki çalışan sonra yanıtlanmıştı.

"Alo, Hümeyra?"

Hümeyra dudaklarından firar eden hıçkırığa mâni olamayıp, konuştu.

"Oğuzhan Komutan, Şehzat..."

Oğuzhan, duyduğu isimle oturduğu bankta dikleşip:

"Ne Şehzat'ın dan bahsediyorsun Hümeyra Hanım? Yoksa sizi buldu mu?" diyerek onun sözünü kesti.

Hümeyra sol gözünden akan göz yaşı eşliğinde çaresizce konuştu.

"Henüz bulmadı ama bulacak. Kaldığımız adresi öğrenmiş. Çok geçmez kapımızın önünde biter. Ben çok korkuyorum."

Oğuzhan, çardakta yanında oturan tim arkadaşlarının yanından kalkıp onlardan biraz uzaklaştı ve Hümeyra'yı yatıştırmak için konuştu.

"Hümeyra şimdi sakince beni dinle. Korkma ben şimdi karargâhtan çıkıp eve geliyorum. Hafsa'yı sakın yanından ayırma. Eğer gerçekten Şehzat izinizi bulduysa ilk gideceği yer Hafsa'nın okulu olur. İlk onu yakalarsa seni yakalamanın daha kolay olacağını düşünür."

Hümeyra da onunla aynı düşünmüş bu sebeple Hafsa'nın okula gitmesine izin vermemişti. Söz konusu Şehzat ise ondan adil olması beklenemezdi.

"Oğuzhan, ben Hafsa'yı da alıp gideceğim. Şehzat buraya geldiğinde sena ve annene zarar verebilir. Ben böyle bir fenalığa izin veremem. Bütün yardımların için teşekkür ederim. Artık sizin evinizde kalamayız."

Oğuzhan duyduklarıyla kaşlarını çatıp konuşmak için ağzını açmıştı ki telefonun yüzüne kapanmasıyla bu girişim sonuçsuz kalmıştı. Telefonun ekranına endişeyle baktıktan sonra koşarak komutanının yanına gidip odasının kapısını çaldı. Gir komutuyla içeri girip güçlükle izin aldı ve eve doğru yola çıktı. Sürekli Hümeyra'yı arıyor ama ulaşamıyordu. Öfkeyle nefes alıp veriyordu. O evde neler olduğunu bilememek onun için çıldırma sebebiydi. Sonunda aklına annesini aramak gelmişti. Eline tekrar telefonunu alıp annesinin numarasına tıkladı. Araları hâlâ bozuktu. Onunla konuşmak istemese de buna mecburdu. Telefon onun bekletmeden cevaplanmıştı.

"Oğuzhan! Özür dilemek için mi aradın oğlum?"

Oğuzhan, annesinin bu sözleriyle alayla güldükten sonra ciddileşip:

"Ne özründen bahsediyorsun anne! Hâlâ söylediklerimin arkasındayım. Sani başka bir sebepten dolayı aradım. Hümeyra Hanım ve kızının başı beladaymış. Kocası izlerini bulmuş. Hümeyra Hanım, telefonda evden gideceğini söyledikten sonra irtibatımız kesildi. Bir üst kata çıkıp hâlâ evdeler mi diye bir kontrol eder misin? Ben şimdi yoldayım geliyorum."

Zehra, oğlunun bu sözleriyle sabır çekip aksi çıkan sesiyle konuştu.

"Kontrol edemem. Bırak gitsinler. Yeterince onlara yardım ettik zaten. Hem bizim de mi başımızı belaya sokacaksın. Kocasının nasıl bir adam olduğunu bana sen anlattın. Karısına çocuğuna acımayan adam bize mi acır oğlum!"

Oğuzhan annesini daha fazla dinlemek istemiyordu. O kadınla kızının, hayatlarını mahvetmelerine izin vermeyecekti.

"Kontrol et ya da etme senin vicdanına bırakıyorum. Şimdi telefonu kapatıyorum."

Söylemesiyle telefonu kapatması bir olmuştu. Endişesi hat safhadaydı. Gazı iyice körükledi. Şehzat denen o adama pabuç bırakmayacaktı. Eve olan on dakikalık mesafesi kaldığında görüş alanına giren siyah lüks arabalarla kaşlarını olabildiğince çatmıştı. Arabanın kornasını çalarak arabaların yanından geçti ve onların açtıkları yoldan yavaş yavaş geçip garaja girdi. Arabayı park edip derin bir nefes aldı ve kapıyı açıp indi. Şimdi Şehzat denen adamla tanışma zamanıydı. Zeminde sert adımlar atarak ilerledi ve evinin bahçesine çöreklenen adamların yüzlerini teker teker taradı. Sonunda mavi gözleri bir çift kara gözle kesişti. O kara gözler tehdit, kızgınlık ve karanlık saçıyordu. Oğuzhan, kendinden emin adımlar atarak kara gözlerin sahibine yaklaştı ve sorgulayan gözlerini ona dikti.

"Kimsiniz? Neden burada olduğunuzu öğrenmek istiyorum."

Şehzat, karşısında dikilen cesur adamı gözleriyle baştan aşağıya süzdükten sonra dudaklarını harekete geçirip konuştu.

"Ben Şehzat Asgari. Öğrendim ki karım ve kızımı evinde tutuyormuşsun."

Oğuzhan tek kaşını kaldırıp çevreyi gözleriyle taradı. Üst katın ıssızlığı nedense canını sıkmıştı. Acaba Hümeyra dediğini yapıp, kızını da alıp gitmiş miydi? Başta bunu istemese de şimdi delicesine istiyordu. Şehzat denen bu adamın onları bulmasını istemiyordu. Karşısındaki adama cevap vermesi gerektiğini biliyordu. Bu sebeple tereddüt etmeden aklından geçenleri dudaklarına döktü.

"Ben de Oğuzhan Alakut. Bunu da nereden çıkartıyorsunuz Şehzat Bey! Ben evimde kimseyi tutmuyorum."

Şehzat karşısında, kendisine yalan söyleyen adamı parçalamak istercesine bakıp sert çıkan ses tonuyla konuştu.

"Yalan söylemek size hiç yakışmıyor yüzbaşı. Karımla kızımın burada olduğunu biliyorum. Şimdi derhal onları bana teslim edin. Aksi takdirde..."

Oğuzhan onun tehdide dönen konuşmasını ona doğru bir adım atarak ve dik dik bakarak bölüp:

"Aksi takdirde ne olur Şehzat Asgari?" deyince Şehzat alayla şu sözleri sarf etti.

"Aksi takdirde bu evi senin başına yıkarım. Bana inan söz konusu karım olduğunda sınırım olmaz."

Oğuzhan sinirle gülüp:

"Burası Türkiye Şehzat Bey. Burası benim ülkem. Siz ülkenizde istediğiniz gibi at oynatabilirsiniz ama burada buna müsaade edilmez. Size az önce de dedim. Karınız ve kızınız burada değil. Şimdi adamlarınızı da alıp evimden gidin."

Şehzat, dudaklarını dişlerinin arasında ezip Oğuzhan'ın yakasına yapıştı.

"Bana bak, benim da sabrımı daha fazla sınama eşimde kalırsın. Karımı ve kızımı bana ver dedim sana. Yoksa karıma mı göz koydun! Ulan öldürürüm seni!"

Oğuzhan yakasına yapılan adamın ellerini sıkıca tutup kendisinden uzaklaştırdı ve bağırdı.

"Ne saçmalıyorsun be! Karın ile kızın burada değil diyorum. Sen geçmişsin karşıma karıma göz koydun diyorsun."

Şehzat hırsını dizginleyemiyordu. Karısı ve kızı buradaydı biliyordu. Eğer aklına üşüşen tilkiler doğru diyorsa bu adam karısına göz koymuştu. Eğer gerçek buysa onun mavi irislerini yerlerinden sökerdi.

Tekrar Oğuzhan'a doğru bir hamlede bulunacaktı ki önüne geçip ona engel olan Cihan ile durdu.

"Çekil önümden Cihan!"

Cihan sesini sadece ona duyurmak istercesine sessizce konuştu.

"Adam haklı Şehzat. Burası İran değil. Kavga etmenin bir anlamı yok. Adamlar her yeri arıyorlar. Üst kata da baktılar ama kimse yok. Hümeyra Hanım ve Hafsa'ya ait hiçbir iz yok. Alt katta da bu adamın annesi var. Kadın oğlumun yanına gideceğim diye çırpınıp duruyor."

Şehzat sıkıntıyla burun kemerini sıkıp arkasındaki eve baktı. Hümeyra burada değilse neredeydi?
Oğuzhan'a tekrar gözlerini dikip tehditvari bir şekilde konuştu.

"Eğer karımı benden saklıyorsan ölümlerden ölüm beğen Alakut!"

Tehdidini yapıp onun konuşmasını beklemeden arabasının arka koltuğuna bindi. Onun peşinden adamları da arabalara binmiş gitmek için araçları harekete geçirmişlerdi. Oğuzhan uzaklaşan araçların arkasından meydan okurcasına bakıyordu. Birden aklına Hümeyra ve Hafsa'nın evde olmadığı gelmişti. Nereye gitmiş olabilirlerdi ki. Koşar adımlarla üst kata çıkıp evin kapısını açtı ve içini kontrol etmeye koyuldu. Hümeyra ve Hafsa'ya ait tek bir eşya dahi yoktu. Sıkıntıyla yüzünü sıvazladı. Dışarıda gidecekleri bir yeri olmayan bu anne kız ne yapacaktı?

Bölüm sonu.

❤️❤️❤️

Kısa bir bölüm oldu farkındayım. Lakin şu an için fazla yazmak istemedim. Biraz dinlendikten sonra diğer bölümü yazıp atmayı düşünüyorum.

- Şimdi biraz kitap ve karakterler hakkında konuşalım mı?
Yorumlarda bir sohbet başlatırsanız ben çok sevinirim.

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN.
Ne kadar çok oy ve yorum olursa o kadar çabuk gelir bölüm bilginize. 💫

Loading...
0%