Yeni Üyelik
23.
Bölüm

❤️ Bedenlere Tutsak 23 ❤️

@sedefyyy5252

Herkese merhaba ✨
Yeni bölümle karşınızdayım.
Ben emek vererek bu bölümü yazdım. Siz de oy ve yorum verirseniz çok sevinirim.

İyi okumalar dilerim. 🦋

Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın lütfen.


💦💦💦​​​​​​


Garip...
Tüm bu yaşananlar çok garipti. Kucağıma yığılıp kalan kadının özlemiyle harlanan yüreğim, onun kokusuyla sakinleşmeye yüz tutarken göğsüme çöreklenen ağırlıktan bir türlü kurtulamıyordum. Yaşadığım vicdan azabını anlatmak benim için mümkün değildi. Kollarımda ağırlık yapan bedeni iyice sarmalayıp kendime yasladım ve onun kokusunu doyumsuzca içime çektim. Uzun süren bir hasretin sonunda vuslata ermenin tarifsiz mutluluğu içerisinde onu, arabaya yatırmak için harekete geçtiğim sırada karşıma dikilen adamla kaşlarımı olabildiğince çattım. Onu görmek beni yeterince gererken bir de karşıma dikilip dik dik bakması sinirlerimi iyice yıpratıyordu. Onu dikkate almamayı düşünüyorken birden konuşmaya başlamasıyla öfkeyle soluyup dinledim.

"Hümeyra'yı nereye götürüyorsun?"

Bu soru yüzümde sinsi bir gülüşün peydah olmasına neden olmuştu.

"Sana ne! Kadın benim karım. Onun yeri benim yanım. Haliyle ben nereye gidersem o da oraya gider."

Oğuzhan denen adam burnundan soluyup bana doğru bir adım atınca yüksek sesle Cihan'a talimat verdim.

"Cihan! Al şu adamı karşımdan. Onun yüzünden yeterince vakit kaybettim."

Cihan, emrim üzerine Oğuzhan'a müdahale ederken yüzüne gelen yumrukla durmak zorunda kalmıştı.
Bu aralar yüzüne yediği bilmem kaçıncı yumruktan sonra artık canına tak etmiş olacak ki derin bir nefes alıp sıktığı yumruğu Oğuzhan'ın gözüne geçirdi. Oğuzhan olduğu yerde sendelerken öfkesini dizginleyemeyen Cihan onun karnına bir yumruk daha geçirdi. Onlar burada kavga ederken ben de ayaklarımı hareketlendirip arabaya doğru yürüdüm. Kucağımda baygın yatan karımın üzüntüden solmuş yüzüne iç çekerek bakarken arkadan yine o adamın sesi kulaklarımı doldurmuştu.

"İstemiyor seni! Nefret ediyor senden! Rahat bırak artık şu kadını! Senin yüzünden kızını kaybetti."

Karım hakkında söyledikleriyle öfkeyle gözlerimi yumdum. Kim oluyordu da bu adam karım hakkında konuşma cüretinde bulunabiliyordu. Hümeyra'yı hızla kapısı açık olan arabanın arka koltuğuna yatırdım. Sonrasında adamlardan birini kapının önüne dikip arkamı döndüm ve birbirinin boğazına yapışan adamların yanına yürüdüm. Cihan nefes nefese kalmış Oğuzhan'ın hakkından gelmeye çalışıyordu. Onu önümden çekip Oğuzhan'ın karşısına dikildim. Kor bir ateşin tutuştuğu gözlerimi üzerine dikip, dudağında yer edinen kana baktım.

"Sen kim oluyorsun? Hadi ben bu kadının kötü de olsa kocasıyım, sen neyisin peki? Onu benden korumak sana mı düştü! Ben, şimdi karımı alıp gideceğim ve sen hiçbir halt yapamayacaksın."

Sözlerim üzerine karşımdaki adam elinin tersiyle dudağındaki kanı silip konuştu.

"O kadın senden kaçıp bana sığındı. Seni sevseydi bunca çileye katlanmazdı. Ta Suriye gidip Mirşah belasını başına musallat etmezdi. Şu an da o bilmiyor ama Mirşah onun peşinde. Senin yüzünden kadının başına gelmedik şey kalmadı."

Burnumdan soluyup ona bir adım yaklaştım ve öfkeyle konuştum.

"Sen çaresiz bir kadından yararlanmaya kalkan adi bir adamsın. Eğer ben, Hümeyra'yı bulmasaydım kim bilir karıma ne yapacaktın."

Oğuzhan bu sözlerimle histerik bir kahkaha attı.

"Ne saçmalıyorsun sen be! Ne yapacağım ben senin karına! Ben sadece ona yardım ettim."

Kafamı yalan söylüyorsun dercesine sağa sola salladım.

"Bir erkek çıkarı olmadığı halde başı belada olan bir kadına yardım etmez. Kimi kandırıyorsun sen!"

Oğuzhan denen adam onu itham ettiğim şeyle şaşkınlıkla gözlerini açtıktan sonra öfkeyle bağırdı.

"Yeter artık! Herkes sen mi? Beni sakın kendinle karıştırma Şehzat Asgari! Ben sen miyim ki bir kadının çaresizliğini kullanıp onu kendime mecbur edeyim. Allah şahidim ne onun hakkında ne de kızı hakkında tek bir kötü düşünceye kapılmadım. Ben sadece insanlık yaptım. Netice de erkek de olsam bir inanım ben. Senin gibi insanlığını unutmuş, erkek olduğu için kendisini dünyanın hâkimi sanan bir kro değilim!"

Onun bu uzun sözlerinin akabinde yaptığım tek şey arkamı dönüp arabama ilerlemek olmuştu. Tabi ona cevap vermeyi ihmal etmeyecektim.

"Eminim öyledir. Bu karımı son görüşün yüzbaşı! Bir daha seni onun yanında yöresinde görürsem acımam, canını yakarım haberin olsun."

Arkamdan öfkeyle bağırdığını işittim.

"Sen kimsin benim ülkemde beni tehdit ediyorsun! Sana mı soracağım ne yapacağımı. Bana hiçbir halt yapamazsın!"

Onun bu sözlerine sadece güldüm. Beni tanımıyordu. Sınırları aşmayı sevdiğimi bilmiyordu. Madem öğrenmek için bu kadar çok çırpınıyordu o halde ona zevkle öğretirdim.

Arabanın yanına geldiğimde içerisini göremesem de arabanın camına baktım. Sevdiğim, hasretiyle yanıp tutuştuğum kadınımı sonunda bulmuştum ama kızımı kaybetmiştim. Ben böyle olmasını istememiştim ki. Kim kızının ölmesini isterdi. Ben sadece kendimce doğru olanı yapmaya çalışmıştım lakin hata etmiştim. Kafamı sisli gökyüzüne kaldırıp dolan gözlerimi parıldayan yıldızlarda gezdirdim. Bir an önce buradan gitmeliydik. İçime derin bir nefes çekip son kez kızımın mezarına baktım. Çaresizliğin kuşattığı bedenimi hareket ettirmenin zamanı gelmişti. Arabanın kapısını açıp sevdamın yanına oturdum ve özlemle yüzünü süzdüm. Sanki dünyadan soyutlanmış, benden daha da çok uzaklaşmıştı. Onu bulduğum için çok mutluydum ama içimi yiyip bitiren bir kurt beni rahat bırakmıyordu. Daha fazla onun yüzüne bakmaya cesaret edemeyip koltuk başlığına yaslı olan başını omzuma yaslayıp gözlerimi sıkıca kapattım. Huzurum, mutluluğum, nefesim yanımdaydı.

Arabanın kapısının açılıp, soğuk havanın vücuduma nüfuz etmesiyle kapattığım gözlerimi açmak zorunda kaldım. Buna sebep olan Cihandı. Sürücü koltuğuna binmiş arabayı çalıştırmıştı. Aynadan yansıyan gözlerine baktığımda öfkeli olduğunu görebiliyordum. Hümeyra'yı rahatsız etmeyecek şekilde omuzlarımı dikleştirip konuştum.

"Burnundan soluyorsun?"

Cihan soru içeren sözlerimle gözlerini devirip histerik bir şekilde güldü.

"Aslında burnundan soluması gereken kişi sendin değil mi?"

Onun bu sitemiyle güldüm.

"Şu an sinirlenmem için bir sebebim yok. Aksine mutluyum tabi hüznüm de cabası."

Cihan kafasını sağa sola sallayıp onu onaylamadığını gösterdi.

"O adamla sorunu olan sensin, yumruğu yiyen benim. Şamar oğlanı mıyım ben gelen geçen bana vuruyor! Bir dahakine kendi meseleni kendin hallet."

Onun bu sitemine gülecekken sesli bir şekilde konuştuğu için kaşlarımı çattım.

"Sessiz ol lan! Hümeyra'yı rahatsız edeceksin."

Cihan aynadan bizim olduğumuz tarafa tek kaşını kaldırarak baktıktan sonra iğnelercesine konuştu.

"Uyanırsa ağzımdan burnumdan getirir demiyorsun da rahatsız olur mu diyorsun?"

Bu sözlerine karşılık bir kelam etmedim çünkü haklılık payı vardı. Hümeyra ile tekrar yüzleşmeye hazır değildim. Hele şu gece bir geçsin o zaman ne yapacağımı ne söyleyeceğimi kararlaştırırdım.

"Ne oldu? Neden cevap vermiyorsun!"

Onun bu ısrarı canımı sıkmaya başlamıştı.

"Yeter artık Cihan! Canım sıkkın daha fazla sıkma!"

Cihan bu uyarımla kaşlarını kaldırıp indirdi ve susup yola odaklandı. Bir süre ne o ne de ben konuşmadan gecenin sessizliğine eşlik ettik. Sonrasında bu sessizliği ilk bozan o olmuştu.

"İran'a ne zaman geçiyoruz? Sıkıldım artık dönelim."

Bende ülkeme dönmek istiyordum. Hümeyra'yı da bulduğuma göre artık dönmenin zamanı gelmişti.

"Yarın dönelim."

Cihan bu cevabımla rahat bir nefes alıp, gülümsedi.

"Çok şükür."

Onun bu sevincine muzipçe sırıttım.

"Ne o? Ne bu özlem."

Cihan, gözlerinde dolup taşan özlemle konuştu.

"Sen kavuşmak istediğine kavuştun. Bende artık kavuşmak istiyorum."

Onun bu isteğinin ne kadar zor olduğunu biliyordum. O da biliyordu. Ama umut etmekten, istemekten de vazgeçmiyordu.

"Benim başımı ağrıtma da ne halt edersen et."

Cihan sırıtıp tek kaşını kaldırdı.

"Bu konu hakkında söz veremeyeceğim. Birçok kişinin başını ağrıtacağım gibi duruyor."

Sıkıntıyla burnumdan soludum. İran da yer yerinden oynayacak gibi duruyordu.

"Bu durumda seni durdurmam gerekecek."

Cihan derin bir iç çekip kararlılıkla cevap verdi.

"Dene istersen! Lakin işte o zaman ağrımasından korktuğun başını ağrıtmaktan çekinmem!"

Bu bir tehditti. Bunu söyleyen onun yerinde bir başkası olsaydı eğer çoktan soluğunu kesmiştim ama o sıradan biri değildi. Sınırı aşmadığı sürece istediğini yapsındı ama sınırı aşarsa aramızda ne dostluk kalırdı ne de başka bir şey.
Sıkılmıştım, bu sebeple konuyu değiştirdim. Gerçi bu açacağım konu daha çok can sıkıcıydı ama yapacak bir şey yoktu.

"Mirşah iti hakkında bilgi topla Cihan! En son onunla Irak'ta karşılaşmıştık. Karıma göz dikti o herif! Onun canına okuyacağım!"

Cihan kafasını sallayıp konuştu.

"Çoktan adamlara araştırmaları için emir verdim merak etme. Zaten az buçuk tanıyoruz onu."

"Mehveş'in bahsettiği Farah ve Faris'in yerini de bulun."

"Onların da peşlerine adam taktım. Yarın hepsi hakkında net bir bilgi elimize ulaşır."

Onu kafamı sallayarak onayladıktan sonra kulaklarıma ilişen fısıltıyla hemen odağımı Hümeyra'ya çevirdim.

"Hafsa!"

Kızımızın ismini sayıklıyordu. İçimdeki yangın tekrardan harlanmıştı. Elimi güzel yüzümün yüzüne götürüp hasretle, sevgiyle, teselliye okşadım. Ona geçecek demeyi çok istedim ama yapamadım. Tüm bunlara sebep olan benken nasıl bunu söyleyebilirdim ki.
Dudaklarımı onun alnına yaslayıp içten bir öpücük bıraktım. Tüm dertlerini onun kalbinden alıp kendi kalbime koymayı istercesine ona sıkıca sarıldım. İmkansızdı biliyordum ama denemekten vazgeçmeyecektim.

Yavaş yavaş uyanmaya başlıyordu. Ondaki hareketlenme benim de kalbimin küt küt atmasına sebep olmuştu. Sonunda gözlerini yavaş yavaş açtığında bulunduğu yeri ve yanında olan insanların kim olduklarını algılamaya çalıştı.
Kafasını omzumdan kaldırıp yüzüme baktığında gözlerinde öyle bir ifade belirdi ki ilk defa kendi kendime yer yarılsa da yerin dibine girseydim dedirtmeye yetmişti. Benden nefret etmesine alışabilmiştim ama bana tiksinerek bakmasına alışabileceğimi hiç zannetmiyordum. Gözlerimi gözlerimin hakimiyetinden çekip boğazımı temizledim ve kendimi konuşmaya zorladım.

"İyi misin?"

Bu öylesine bir soruydu. Alacağım cevabı az buçuk bilerek sormuştum.
Gözlerini yüzümde gezdirip, çatallaşmış sesiyle konuştu.

"Bana şöyle saçma sapan sorular sorma! Onca yaptığından sonra nasıl iyi olduğumu söylememi bekliyorsun."

Bu ters cevabına karşılık susmayı tercih ettim ama onun susmaya niyeti yoktu.

"Beni nereye götürüyorsun? Kızımın yanına gitmek istiyorum. Onu yalnız bırakamam."

Bu söylediğiyle dolan gözlerimi onun güzel gözlerine kenetleyip acı çekercesine konuştum.

"Yapma böyle Hümeyra. İçinde bulunduğumuz bu durumu daha zorlaştırma. Hafsa öldü! Artık ona karşı bir faydamız olmaz. Bunu kabullenmek zorundayız."

Hümeyra gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle sildi.

"Zaten sağken faydan olmadığı gibi ölüsüne de faydan olmaz. Senden bir şey isteyen yok. Ben kızımın yanına gideceğim."

"Yapma Hümeyra! Benim de canım yanıyor. Ben de üzülüyorum. Evladını kaybeden bir tek sen değilsin. Biliyorum tüm bu yaşananlar benim hatalarımdan kaynaklanıyor."

Dudaklarında alaycı bir gülüş belirdi.

"Hiç olmazsa suçunu kabul ediyorsun ama kızım geri gelmiyor, gelmeyecekte."

Geri gelmeyeceğini bende biliyordum.

"Yarın İran'a dönüyoruz. Eşyalarını adamlara aldırtacağım."

Bu söylediklerimle gözlerini yenilgiyle kapattı. Bana diklenebilirdi ama fazlasını yapamazdı. Ona tanıdığım özgürlük, an itibariyle son bulmuştu. Yine benim kanatlarım altındaydı.

"Sana çok kızdım. Seni öldürmek isteyecek kadar çok sinirlendim. Yapamayacağımı bilsem de bir anda olsa çok istedim. Beni bırakıp gittin! Sen sensizliğin ne demek olduğunu biliyor musun Hümeyra!"

Hümeyra bu çıkışımla yutkundu. Çaresizliğimi gözlerimde görüyor olması onu bir anda olsa duraklatmıştı. Suskunluğu uzun sürmedi.

"Tüm bunlara sen sebep oldun Şehzat! Ben senin malın değilim bunu anla artık! Bunca yıl katlandım sana! Kaçmayı çok isteseydim daha öncesinde kaçardım. Tüm yaptıklarına sabrettim ama sen bu sefer kızımı ateşe atmaya kalktın. Buna izin veremezdim."

Bazen sözleri bir ok gibi kalbimi delip paramparça ediyordu ama o bunun farkında hiçbir zaman olmuyordu. Benim de bir kalbim olduğunu unutmak kolayına geliyordu.

"Şimdi daha mı iyi oldu! Bak bakalım yanına Hafsa var mı? Nerede Hafsa Hümeyra! Soğuk toprağın altında yatıyor. Evet ben hata yaptım ama sen de doğru olanı yapmadın, kabul et artık!"

Artık sabrım taşmıştı. Onun gözünde günah keçisinden başka bir şey değildim.
Dolan gözlerine bakmak kalbimi acıtıyordu ama o da bana acımıyordu ki.

"Ben... Ben kızımı özledim."

Bu sözü üzerine ciğerlerime derin bir nefes doldurup onu kollarından tuttum ve göğsüme çekip, sımsıkı sarıldım. Onun yüreğindeki yangını nasıl söndürecektim.

Bölüm sonu.

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN 😊

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alayım.

Şehzat ve Hümeyra hakkında ne düşünüyorsunuz?

Şehzat karakterini ben yazıyorum ama bazen onu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Çok tuhaf bir adam değil mi sizce de?

Bölüm Şehzat'ın anlatımındandı. Sizce nasıldı? Gelsin mi onun anlatımından bölümler?

Loading...
0%