Yeni Üyelik
25.
Bölüm

🖤 Bedenlere Tutsak 25 🖤

@sedefyyy5252


Bölüm geldiiii.
İnşAllah beğenirsiniz.


OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN 💞

Bölüm sonundaki sorularımı cevaplarsanız çok sevinirim.💓

Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın lünfenn.

 

🍃🍃🍃

Gök kızıla çalmaya başlarken sokaklar tenhalaşmaya, insanlar kendilerine sığınak bildikleri evlerine çekilmeye başlamışlardı. İnsanlar kendi iç hesaplaşmalarına çekile dururken, devasa malikanenin önünde sıra sıra arabalar durmuştu. Korumalar inip, ilk duran arabanın arka kapılarını açmışlar ve içerisindeki adam, tüm ihtişamıyla arabadan inip kendisini karşılayan insanlara görünmüştü. O gömleğinin yakalarını düzeltip, karşısında onu özlemle izleyen kadına doğru hareketlendi ve ona sıkıca kollarını sardı. Kadın çatallaşmış sesiyle konuştu.

"Sonunda geldin oğlum!"

Adam annesinin yanağına küçük bir öpücük kondurup hasretini buram buram hissettiren sesiyle:

"Geldim anne." dedi.

Kadın oğlunun yakışıklı yüzünü ellerinin arasına alıp, hasretle okşadı. Ne çok özlemişti onu.

"Cihan'ım! Neden bunca zaman bizi kendine hasret bıraktın oğlum?"

Adam bu soru karşısında konuşmak istemediği için lafı geçiştirmeye çalıştı.

"Öyle gerekti anne. Bak geldim işte."

Kadın sorusunu üstelemek istese de oğlunu daha ilk dakikadan sık boğaz etmek istemediği için dilinin ucunu ısırıp sustu.

"Ee almayacak mısın beni içeri Piraye Hanım!"

Cihan'ın bu muzip serzenişine gülen Piraye Hanım oğlunun sırtına elini koyup onu devasa malikanenin avlusuna doğru yönlendirdi. Aynı zamanda da ona sorular soruyordu.

"Asgari ailesinde durumlar nasıl oğlum? Şehzat'ın karısı, kızını da alıp kaçmış diye duyduk."

Cihan iyice kararan havada parlayan gözlerini annesinin ela gözlerine dikip konuştu.

"Doğru duymuşsunuz anne. Kaçmışlardı ama bulundular hatta bugün Hümeyra Asgari hanesine geri getirildi."

Piraye, anlam vermeyen gözlerini kısarak aklındaki soruyu sordu.

"Peki ya kızı? Berdanlar ondan vazgeçmez hele bir de Leyla öldükten sonra."

Cihan sıkıntıyla elini kısa sakalına götürüp sıvazladı.

"İsteseler de istemeseler de vazgeçmek zorundalar. Çünkü Hafsa öldü."

Piraye duyduklarının şaşkınlığıyla elini dudaklarına götürüp:

"Öldü mü? Bu nasıl oldu oğlum? Yoksa kızcağıza Şehzat mı bir şey yaptı?"

Cihan avlunun köşesine koyulmuş kahverengi deri koltuklardan birine oturdu. Koltuk onun kocaman cüssesine biraz küçük gelmişti ama sorun etmedi. Yanlarından geçen evin çalışanı Firuze'ye seslendi.

"Firuze!"

Firuze, kendisine seslenen Cihan'a kaçamak bakışlar atarken yakalandığını düşünerek titredi. Ürkek adımlarla, ona doğru yaklaştı.

"Hoş geldin Cihan Beyim."

Cihan, dudaklarında hafif bir gülümsemeyle:

"Hoş buldum Firuze. Sana zahmet, bana bir bardak su getirir misin?" deyince, Firuze utangaç bakışlarını onun parıldayan gözlerinden kaçırıp başını salladı.

"Hemen getiriyorum beyim."

Firuze yanlarından ayrıldıktan sonra Cihan annesinin sorduğu soruya cevap verdi.

"Hayır Şehzat bir şey yapmadı. Kız sokakta donarak ölmüş."

Piraye durumun vahametiyle üzülüp konuştu.

"Yazık kızcağıza. Hümeyra'ya içim acıdı."

Cihan annesinin üzgün suratına düz bir ifade ile baktı.

"Onun için oldukça zor bir durum."

Piraye, dudaklarına buruk bir tebessüm yerleştirdikten sonra oğluna yaklaşıp sıcacık ellerini oğlunun hiç ısınmayan buz gibi ellerinin üzerine koydu.

"Bu sefer daha uzun kalacaksın değil mi? Hemen gitme oğlum. Seninle biraz hasret giderelim."

Cihan sıkıntıyla göğsünü şişirdi. Bir karar vermişti ve bunu annesine söylemesi gerekiyordu ama bu oldukça zordu. Dudaklarını ıslatıp konuşmaya başlayacaktı ki yanlarına bir bardak suyla yaklaşan Firuze ile susmak zorunda kaldı.
Firuze yavaş adımlarla yanına yaklaşıp bardağı ona uzattı. Onun bakışlarındaki garip ifadeyi gören Cihan, kaşlarını çatsa da bir kelam etmedi. Suyu eline alıp üç yudumda içti ve bardağı ona geri uzattı.

"Sağ olasın Firuze."

Firuze gözlerini onun gözlerinden çekip, kızaran yanaklarıyla yanlarından uzaklaşırken Piraye beklentiyle oğlunu izliyordu.

"Güzel kız şu Firuze. Maşallah saygılı, iffetli de."

Cihan annesinin bu sözlerine anlam vermekle oyalanırken Piraye ağzındaki baklayı çıkardı.

"Senin de yuva kurma vaktin geldi de geçti bile oğlum."

Cihan annesinin niyetini anlamıştı. Firuze ile evlenmesini istiyordu ama bu olanaksızdı. Onun kalbi başka bir imkansızlığın ateşine düşmüş yanıyordu.

"Doğru diyorsun anne. Neredeyse otuz beşime geldim. Benim de evlenip çoluk çocuğa karışmam gerekiyor."

Piraye'nin, oğlunun dedikleriyle yüzünde güller açmıştı. Tabi bir tek onun değil mutfak kapısından onları dinleyen Firuze'nin de...
Lakin onların bu sevinci çok uzun sürmedi.

"Madem konu açıldı öyleyse uzatmadan söyleyeyim. Ben bir sevdaya düştüm. Beni, bizi zorlayacak bir sevdaya..."

Piraye duyduğuyla yüzündeki gülümsemeyi hızla sildi.

"Kimmiş o kız! Tanıdık mı?"

Cihan gözlerini annesinin kahve gözlerine dikip son derece kararlı bir üslupla konuştu.

"Tanıdık sayılır. Hümeyra'nın kız kardeşi Hazel."

Piraye duyduğu isimle dehşete düşmüş, elini kalbinin üzerine kapatmıştı. Cihan annesinin durumuyla endişelenip ayaklanmış ve ona doğru eğilmişti. Şoktan çıkan Piraye, kendisine eğilen oğluyla elini kaldırıp sertçe onun yanağına bir tokat attı.

"Ne diyorsun oğlum sen! Evli o kadın. Senin arkadaşım dediğin adamın kardeşinin karısı."

Cihan sol yanağına inen tokatla olduğu yerde durup geri çekilmişti. Bu tepkiyi önceden hesap ediyordu ama yine de hazırlıksız yakalanmıştı.

"Anne böyle yapma. Şehzat biliyor."

Piraye oğluna olan öfkesini dizginleyemiyordu. Nasıl bu kadar alçakça davranabilirdi.

"İnanamıyorum sana Cihan! Başkasının kadınına göz koyacak kadar alçalabileceğin kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi oğlum! Nasıl bu kadar küçülürsün. Ailemizin itibarını hiç mi düşünmüyorsun!"

Cihan başını sağa sola sallayıp annesinin dizlerine kapandı.

"Gönlüme söz geçiremedim. Ben Hazel'i kocasından daha çok seviyorum anne. O adamın elinde solup gitmesine yüreğim el vermiyor."

Piraye daha fazla oğlunun saçmalıklarını duymak istemiyordu.

"Yerer artık! Daha fazla konuşma! Senin aklını o kadın karıştırmış belli ki. Kendi başını yakacağı gibi, hiç düşünmeden senin de başını yakmaya çabalıyor. Hayır! Asla buna müsaade etmem. Sen benim tek evladımsın. Bir hiç uğruna kaybedemem seni!"

Cihan annesinin Hazel hakkındaki imasıyla öfkeyle ellerini sıkıp konuştu.

"Hazel hakkında böyle konuşma anne! Onun haberi bile yok. Benimle bir kez olsun bile konuşmuşluğu yok. Senin bu ithamını hak etmiyor."

Piraye güçlükle ayaklanıp oğlundan uzaklaştı.

"Bu daha da kötü ya! Benim oğlum evli bir kadının yuvasını yıkmak istiyor. Aklını başına topla Cihan! Başka kadın mı yok! Bak etrafına senin için ölecek bir sürü kadın var oğlum. Hem o kadının çocuğu var. Onu bırakır mı sanıyorsun! Bıraksa dahi Şehsuvar onu sana yar etmez. İkinizi de kara toprağın altına sokar. Yapma oğlum!"

Cihan kararını vermişti. Sevdası için her türlü zorluğa karşı dik duracak ilk zorlukta ondan vazgeçmeyecekti.

"Ben kararımı verdim anne. Şu an senden razı olmanı beklemiyorum. Sadece olacaklardan haberiniz olsun istiyorum."

Piraye oğlunu vazgeçiremeyeceğini anlamanın perişanlığıyla ağlamaya başlamıştı.

"Yapma Cihan! Yapma oğlum! Hiç mi düşünmüyorsun o kadının seni istemeyeceğini? Ona da sebep olmaktan korkmuyor musun? Senin yüzünden canından mı olsun?"

Cihan annesine hal verse de yüreğine hâkim olamıyordu. Artık ne olacaksa olacaktı.

"Beni istemezse onu zorlamayacağım ama Şahsuvar'ın eline de bırakmayacağım. O it Hazel'i hak etmiyor."

Piraye çaresizlikle tekrar deri koltuğa yığılıp kaldı. Oğlu kendisini bir felakete sürüklüyordu o ise engel olamıyordu.

"Ne dersem diyeyim vazgeçmeyeceksin. Haklı olduğumu anladığında ise çok geç olacak."

Cihan annesine yaklaşıp onun şalının dışında kalan saçlarını öptü ve:

"Şimdi ben gidiyorum anne. Hakkını helal et." dedikten sonra ona arkasını döndü. Karşısında gözleri kan çanağına dönmüş Firuze'yi görünce kaşlarını çatmaktan kendini alamadı. Derdi neydi bu kızın diye içten içe hayıflandı. Onu önemsemeyip yanından geçecekti ki koluna dolanan elle durmak zorunda kaldı. Ne yapıyorsun dercesine gözlerini onun gözlerine dikti.

"Çek elini Firuze! Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Firuze almaktan vazgeçmeyen gözyaşlarından birini daha serbest bırakırken çatallaşmış sesiyle konuştu.

"O kadın için aileni bu duruma düşürmene değer mi beyim?"

Cihan sıkıntıyla nefesini verip kolunu onun elinden kurtardı.

"Bu seni hiç alakadar etmez Firuze! Çekil önümden."

Firuze onun karşısına geçip tüm sitemini diline döktü.

"Beni neden görmüyorsun! Evli barklı kadını gören gözlerin neden bana kör! Yıllardır beni fark etmeni bekledim. Bir umut belki beni sever dedim."

Cihan'ın canı gittikçe daha da çok sıkılıyordu. Bu konuşmanın devam etmesine tahammülü artık kalmamıştı.

"Kalbim seni istemediyse bu benim suçum değil! Benden sana hayır gelmez. Şimdi edebini takın çekil önümden!"

Karşısındaki perişan haldeki kadın, bu sözleri söylemiş onun yanından geçip girmişti. Arkasında iki perişan kadın bırakmak şu an için düşüneceği son şeylerdi. Dış kapıdan çıkıp arabasına yöneldi. Korumalardan biri arka kapıyı çoktan açmış, onun binmesini bekliyordu. Seri adımlarla yürüyüp arabaya bindi. Şimdi her şey tepetaklak olacaktı. Tüm taşlar yerlerinden oynayacak belki de birkaçı birilerinin başına düşüp onu yaralayacaktı.

Gözleri arabanın geçtiği ıssız yollarda aklı ve kalbi ise sevdası Hazel'deydi. Onu düşünmek vicdanını rahatsız ediyordu ama kendisine de söz dinletemiyordu. Gözlerini karanlığa hapsedip biraz da olsa dinlendirmek istedi.

O malikaneye geledururken Şehzat ve Hümeyra, malikane yerine çiftlik evine geçmişlerdi. İkisinin baş başa kalması hayra alamet olmadığı gibi her an bir kavga ve gürültü kopması pek muhtemeldi. Hümeyra kürkçü dükkanına dönmüş tilki misali etrafına hüzünle bakıyor, bir kaçış yolu arıyordu. O da biliyordu ki artık buradan kurtuluşu yoktu. Hem kaçsa ne yapacaktı. Evladını kaybetmek ona yetmiş artmıştı bile. Yine de dayanamıyordu. Manyak kocasının ne yapacağını bir türlü kestiremiyordu. Öyle tuhaf bir adamdı ki tam onu tanıdığını düşündüğü anda hiç yapmayacağı bir iş yapıyor ve insanı şaşkınlığa düşürüyordu.
Aynı şeyi şimdi bir kez daha yapmıştı. Hümeyra onun intikam alacağını düşünürken o, isterse ayrı yatabileceğini söylemişti. Bu bir oyun muydu yoksa o da evladını kaybettiği için mi böylesine anlayışlı davranıyordu.

Hümeyra ondan olabildiğince uzak durmaya çalışıyor onun oturduğu tekli koltuğa bakmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Kim üzerine dikilmiş keskin gözlere kayıtsız kalıp yokmuş gibi davranabilirdi. Hümeyra da kayıtsız kalamadı ve yorgun gözlerini onun keskin kömür karası gözlerine çevirdi. Onun böyle bakması sinirlerini yıpratıyordu.

"Ne bakıyorsun!"

Şehzat parmağındaki yüzükle oynamayı bırakıp gülümsedi.

"Karıma bakıyorum sana ne!"

Hümeyra sinirden gülmemek için dudaklarını ısırdı. Şehzat yine aynı Şehzat'tı. Bir çocuk kadar muzip, bir canavar kadar vahşi...

"Rahatsız oluyorum bakma!"

Şehzat masanın üzerinde duran bir tabak dolusu yeşil elmaya uzanıp içlerinden gözlerine en güzel görüneni aldı ve ısırdı.

"Bu pek mümkünsüz."

Hümeyra'nın ağzından, boş bulunup:

"Ne?" nidası dökülünce Şehzat küçük bir kahkaha attı. Buruk da olsa neşeliydi. Çünkü karısı karşısında oturuyordu. Bir anda gözlerinin önünde Hafsa belirdi. İşte şimdi neşesi tamamen kaçmıştı. Elindeki elmayı masanın üzerine koyup ayaklandı. Onun bu ani kalkışıyla İrkilen Hümeyra, kısacık bir anda olsa titremekten kendisini alamadı. Şehzat onun bu tepkisini fark edince sıkıntısı arşa çıktı. Karısının kendisinden bu denli korkmasına artık katlanamıyordu. Tüm suç kendisindeydi. Kadının üzerinde nüfuz kurma sevdasından dolayı şu an bu haldeydiler. Birden dilinin damağının kuruduğunu hissetti. Yönünü mutfağa doğru çevirirken arkasında bıraktığı karısı da ayaklanmıştı. Dönüp ona bakmak yerine mutfağa girdi. Kahverengi tonlarla tasarlanmış mutfakta şöyle bir gözünü gezdirdikten sonra bir dolabın kapağını açıp bardak aldı. İçine su doldurup içerken Hümeyra onun karşısına geçmiş dalgınlıkla onu izliyordu. Bu karısı söz konusu olunca biraz garibine gitmişti. Genellikle o her zaman kaçan taraf olurdu. Bardağı dudaklarından uzaklaştırıp tek kaşını kaldırarak sordu.

"Hayırdır karıcığım! Ne bakıyorsun öyle melül melül?"

Hümeyra daldığı çukurdan çıkıp kendisiyle alay eden adama cevap verdi.

"Sadece bir şey düşünüyordum."

Şehzat muzipliği bir kenara bırakıp ciddileşti.

"Ne düşünüyordun?"

Hümeyra aklını kurcalayan o soruyu sonunda sordu.

"Beni neden buraya getirdin?"

Şehzat daha zor bir soru beklediği için bu soruyla güldü.

"Seninle problemlerimizi halletmeden malikaneye dönmeyeceğiz."

Hümeyra umutsuzca güldü.

"Zannediyorum ki aramızdaki problem ikimizden biri ölmediği müddetçe çözülmeyecek. Ben kardeşim ile oğlumu görmek istiyorum."

Şehzat elindeki bardağı serçe mermer tezgâha koyup Hümeyra'ya doğru yaklaştı.

"Görmüyor musun bizim için çaba sarf ediyorum. Aynı şeyi biraz da sen yapsan ne kaybedersin Hümeyra! Evet büyük yanlışlar yaptım ama telafi etmeye çalışıyorum. Bana biraz yardımcı olsan ne olur sanki!"

Hümeyra üzerine doğru gelen adamla geriye doğru adım atmak istedi ama arkasındaki sandalye buna mâni oldu.

"O tren çoktan kaçtı. Ne yaparsan yap bana ettiğin kötülükleri telafi edemezsin!"

Şehzat yenilgiyle adımlarını durdurdu. Artık çok yorulmuştu. Ne yaparsa yapsın karşısındaki inatçı kadının düşüncesini değiştiremeyeceğini anlamıştı. Hayal kırıklığıyla konuştu.

"İyi bir adam, iyi bir koca, iyi bir baba olduğumu hiçbir zaman iddia etmedim ama bana karşı acımasızlığını bu kadar çok hak ettim mi gerçekten Hümeyra? Hazel bile kendisine ihanet eden kocasıyla hayatına devam ederken sen nasıl her şeyi hemen kestirip atabiliyorsun?"

Hümeyra sol gözünden akan gözyaşını hınçla elinin tersiyle silip, tükürürcesine konuştu.

"Hâlâ yaptıklarını küçümsüyorsun! Sen benim ruhumu öldürdün, hayallerimi öldürdün, çocukluğumu öldürdün! Bunlar öyle hafife alınacak şeyler değil, hiçbir zaman da olmayacak!"

Şezhat dolan gözlerini kırpıştırdı. Yüreğine hançer yeseydi daha az canı acırdı. Ciğerlerine derin bir nefes hapsetti ve pes edercesine konuştu.

"Pekâlâ, senin istediğin gibi olsun. Artık seni bir şeyler için zorlamayacağım. Özgürlük istiyordun ya artık özgürsün! Dilersen nikahım altında kalabilirsin dilersen de gidebilirsin!"

Şehzat ağzından istemsizce çıkan bu sözlerin ardından kendisine şaşkın gözlerle bakan kadına son kez uzunca bakıp mutfaktan çıktı. Az önce kendi ölüm fermanını imzalamış, kalbini bin parçaya ayırmıştı ama kararlıydı. Hümeyra'yı daha fazla zorlamanın anlamı yoktu. Bu evliliği tek başına kurmuş olabilirdi ama tek başına onaramazdı. Kendine baştan bir hayat kuracaktı. Bu hiç şüphesiz en çok annesinin hoşuna gidecekti. Sonunda istediği olacaktı.

- Bölüm sonu-

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Şehzat'tan böyle bir şey bekliyor muydunuz?

Hümeyra'nın bu kadar katı olması hakkında ne söylersiniz?

Peki ya Cihan'ın yaptığı, onun hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Açıkçası bu sorularımın cevabını çok merak ediyorum. Cevaplarsanız çok sevinirim.

Yeni bölümde görüşmek üzere. Allah'a emanet olun 💖

Loading...
0%