Yeni Üyelik
28.
Bölüm

💛 Bedenlere Tutsak 28 💛

@sedefyyy5252

Yeni bölüm geldi.

Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın lünfenn.

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN. 😊

Keyifli okumalar dilerim 🌼

Ağrının ızdırabından inim inim inleyen adamın sesi, yattığı odadan salona ulaştığında Hümeyra dalıp gittiği pencerenin önünden, kocasının yattığı odaya girdi. Herkese kan kusturan adam, şimdi yatağa düşmüş, nefes almaktan bile acizdi. Yanına yaklaşıp, seslendi.

"Şehzat! İyi misin?"

Adam güçlükle elini kaldırıp, yüzündeki maskeyi çıkarttı. Hırıltılı çıkan sesiyle konuştu.

"Ne oldu bana?"

Hümeyra derin bir nefes aldıktan sonra ona cevap verdi.

"Ahırda yangın çıktı. Sende atları kurtarmak için içeri daldın. Hatırlamıyor musun?"

Şehzat kaşlarını çatmış konuşacaktı ki boğazını kuru bir öksürük tuttu. Hümeyra yandaki komidinin üzerine önceden koyduğu sürahiyi alıp, bardağa doldurdu ve yavaş yavaş kocasına içirdi. Şehzat biraz da olsa kendisine gelince, az önce söyleyemediklerini söylemek için kuruyan dudaklarını ıslattı.

"Atları dışarı çıkarabildim mi?"

Hümeyra, bu soruyla Şehzat'ın hatırlamadığını net olarak anlamıştı.
Gerçi dün gece o ahırdan sağ çıkması imkansızken bir şekilde kurtulmayı başarabilmişti. Bir anda o geceye döndü. Korumalardan biri gelip ahırda yangın çıktığını ve Şehzat'ın içeriye daldığını söylemişti. Yangın ahırın dört bir yanını sarmışken, sürekli Şehzat'a sesleniyor, yaşayıp yaşamadığını öğrenmeye çalışıyordu. Adamlar kovalarla, hortumlarla yangını söndürmeye çabalarken kendisi de Şehsuvar'a ulaşmaya çalışıyordu. Ona ulaşmak oldukça zor olmuştu. Bir türlü telefonunu açmamıştı. Tam umudunu kaybediyorken Şehsuvar sonunda telefonu açabilmişti. Aralarında durumu açıklayan kısa bir konuşma geçtikten sonra telefonları kapatmışlardı. Gecenin geri kalanında her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Şehsuvar ve Civanmert vakit kaybetmeden çiftliğe gelip Şehzat'ı kurtarmak için yangını söndürmeye çalıştılar. Hümeyra eli yüreğinde yangının sönmesini beklerken, ahırın arka tarafında bir hareketlilik gözüne ilişince merakla oraya gitmiş ve yerde yüzü gözü kömür karası olan kocasını hareketsiz yatarken görmüştü. Orada yalnız o değil atları da görünce mutluluktan ağlamıştı. Gözlerini hızla silip yere eğilmiş ve Şehzat'ı uyandırmaya çalışmıştı. Kısa sürede kocasının kurtulduğunu yangını söndürmeye çalışanlarda öğrenmiş ve dumandan feci halde etkilenen adamı apar topar eve götürmüşlerdi. Hastaneye gitmemişlerdi çünkü sağlık çalışanlarını evde önceden hazır tutmuşlardı.

Hümeyra o anlara dönmenin dehşetiyle titredi. O gün bir can kaybının olmaması mucize gibi bir şeydi. Kendisine bakan kocasına olan biten her şeyi anlatmıştı. Onun yüzündeki rahatlamayı görmemek için kör olmak gerekirdi. Bir süre birbirlerinin gözlerine baktıktan sonra Hümeyra, odadan çıkmak için hareketlenince Şehzat zar zor çıkan sesiyle ona seslendi.

"Gitme! Yanımda dur."

Hümeyra, onun bu isteğiyle şaşırıp arkasına döndü ve onun yüzüne baktı.

"Neden?"

Şehzat kuru bir öksürükten sonra dudaklarını diliyle ıslattı.

"Öleceğimi zannettiğim zamanda tek korkum o ahırda yanmak değildi. Bir daha seni görememekti."

Hümeyra ne diyeceğini ne yapacağını bilememişti. Şehzat'a öfkesi büyüktü ama o bu haldeyken de arkasını dönüp gidemiyordu. İçine derin bir nefes çekip geri verdi. Elini boynuna götürüp ovduktan sonra yatağın yanındaki koltuğa oturdu. O burada oturup ne yapacağını sorgularken Şehzat'ın dudakları sevinçten iki yana kıvrılmıştı.

Çiftlikte durum böyleyken Berdanların konağında ise durum pek de iç açıcı değildi. Nikahları yeni kıyılan çift, odalarında derin bir sessizliğin pençesinde can çekişiyorlardı. Hafsa göz pınarlarına akın eden gözyaşlarını silmekten usanmış, artık onlara müdahale edemez hale gelmişti. Asil ise odadan bir aşağı bir yukarı gidip gelmekten başı dönmüş haldeydi ama bunu umursayacak hali yoktu. Sonunda kaçınılmaz olmuştu ve Hafsa ile nikahları kıyılmıştı. Burasına kadar olanı kendisi de kabul etmişti ama ondan istenen şeyi yapmayı bir türlü kabullenemiyordu. Yatağın üzerine oturmuş korkudan titreyen kıza zarar vermek, onu incitmek isteyeceği en son şey bile değildi. Bunun bir çıkar yolu olmalıydı ama neydi? Düşünmekten ağrıyan başını ovup pencerenin önüne gitti ve nefes alma ihtiyacıyla onu açtı. Yüzüne vuran serin havayla rahat bir nefes aldı. Bir çare bulması gerekiyordu. Gözlerini gecenin karanlığına dikmiş bakarken birden aklına güzel ama sonucu sancılı olacak bir planın gelmesiyle gözleri ışıldadı. Sonunda bir çözüm bulabilmişti. Bedenini hızla Hafsa'ya döndürüp ona yaklaştı.

Hafsa kendisine doğru gelen Asil ile olduğu yerde iyice küçüldü. Kalbinin şiddetli çırpınışına kulakları şahitlik ediyordu. Ürkek gözlerini kendisine yaklaşan adama dikip yataktan hışımla kaktı ve ondan uzak bir köşeye kaçtı. Aşırı gerginlikten kuruyan boğazından bir feryat koptu.

"Yaklaşma bana! Eğer Asil, bana dokunursan kendimi öldürürüm. Emin ol bunu yapmak, benim için hiç zor olmaz. Nasılsa herkes benim öldüğümü zannediyor. İnan ki yaparım!"

Asil kendisinden korkan ürkek kızın gözlerinde yanan hırs ateşini görünce derince yutkundu. Onun gözlerine bakan herkes sözlerindeki ciddiyeti anlardı. Onu sakinleştirmek için adımlarını durdurdu. Az önce verdiği kararı ona da açıklamak için dudaklarını hareketlendirdi.

"Hafsa! Korkma benden. Bak bu duruma bir çözüm bu..."

Hafsa onu dinlemek istemiyordu bu sebeple bağırarak onu susturdu.

"Ne çözümünden bahsediyorsun sen be! El birliğiyle hayatımın içine ettiniz. Her şeyimi aldınız ama masumiyetimi kirletmenize izin vermeyeceğim. Bana tırnağının ucuyla bile dokunmaya cüret etme!"

Asil, küçük karısının hırçınlığına gülüp gülmemek arasında kalmış olsa da durumun vahametinden dudaklarına hâkim olmaya çalıştı. Onu gereksiz yere korkutmanın kızgınlığıyla kaşlarını çattı ve sağ elini kaldırıp onu sakinleştirmeye çalıştı.

"Tehdidin üzerimde epey bir etki bıraktı karıcığım merak etme lakin beni bir dinle. Sana do...

Hafsa bir kez daha onun sözünü yarıda kesti.

"Ben senin karın değilim! Hiçbir şeyin değilim."

Asil'in ufaktan sabrı taşmaya başlamıştı. Sinirden daha çok çattığı kaşları eşliğinde sesini yükseltti.

"Yeter be kızım! Sus da bir dinle artık."

Hafsa titreyen bacaklarına güçlükle hâkim olurken sinirden gerilen dudaklarını hareketlendirdi.

"Bana kızım deme!"

Onun bu çıkışıyla Asil, bozulan sinirleri yüzünden sesli bir kahkaha attı. Gülüşünü durduramıyordu. Nasıl bir konuşmanın içerisine düştüğünü sorgular haldeydi.

"Sence şu andaki tek sorunumuz benim sana olan hitaplarım mı Şehzat'ın kızı. Gerçekten onun kızı olduğunu o kadar çok belli ediyorsun ki."

Hafsa onun alaycı sözleriyle omzunu silkti.

"Sen de o cadı kadının torunu olduğunu bu kadar belli etme!

Asil dudaklarını iki yana kıvırıp başını sağa sola salladı. Bu kızla işi vardı. Neyse ki planı sayesinde bir süre onun bet dilinden kurtulabilecekti. Birden fazla zaman kaybettiklerini fark edip planını anlatmaya başladı.

"Bak dinle beni! Fazla zamanımız kalmadı. Eğer bu seferde sözümü yarıda kesersen üstüne atlarım. Anladın mı beni?"

Hafsa gönülsüz de olsa kafasını salladı. Asil, rahat bir nefes aldıktan sonra konuşmasına devam etti.

"Sana dokunma gibi bir düşüncem elbette yok! Henüz o kadar kafayı yemedim. Lakin şöyle bir durum var ki büyüklerimin benden beklentileri var ve sen bu evde olduğun müddetçe sürekli beni sıkıştırıp duracaklar. Bu sebeple bu gece buradan gidiyorsun."

Hafsa bu sözlerle umutlanıp Asil'e doğru yaklaştı.

"Nasıl yani? Şimdi sen benim gitmeme izin mi veriyorsun?"

Asil, sıkıntıdan patlamak üzere olan yüreğini susturdu ve ona cevap verdi.

"Evet. Şimdi beni takip et. Bir an önce evden çıkmamız gerekiyor."

Asil ona kısa bir süre sessizce bakıp arkasını döndü ve pencerenin önüne yürüdü. Hafsa başta tereddüt etse de onu arkasından takip etti. Aklı bir yandan onun bir hainlik yapacağını söyleyip duruyor, bir yandan da onu takip ederse özgürlüğüne kavuşabileceğini fısıldıyordu. Onun arkasında durduğunda merak ettiği soruyu sordu.

"Peki beni nereye götüreceksin? Ailen peşimi bırakmayacaktır. Ne yazık ki senin karın oldum."

Asil açık pencereden dışarı sarkıp etrafı kontrol ederken kendisine sorulan soruya cevap verdi.

"Gidince görürsün. Şimdi artık beynime merhamet et ve bana soru sormayı bırak."

Hafsa onun bu pişkinliğine karşılık olarak sinirle burnundan soludu. Onun rahatlığı sinirlerini bozuyordu. Asil nihayet etrafta kimsenin olmadığını anladığında rahat bir nefes verip başını Hafsa'ya çevirdi. Onun merakla kendisine baktığını görünce dudakları iki yana kıvrıldı. Hafsa kendisine gülen adamla kollarını göğsünde birleştirip konuştu.

"Ne sırıtıyorsun yine!"

Asil onun sinirle sorduğu bu soruya omzunu silkerek cevap verdi.

"Yok bir şey. Sen onu boş ver de beni takip et. Şimdi ben pencereden atlayıp etrafı kontrol edeceğim sen de arkamdan atlayacaksın."

İyi hoş diyordu da Hafsa pencereden nasıl atlayacağını düşünüp duruyordu.

"Ben buradan nasıl atlayayım! Anladık delisin de fazla abartma istersen."

Asil sıkıntıyla oflayıp ellerini onun kollarına koyup konuştu. Bu hareketi bilinçli olarak yapmamıştı ama Hafsa hırsla onun ellerini kollarından çekti. Asil onun bu hareketiyle afallamaktan kaçınamadı.

"Merak etme aşağıda ben seni tutacağım. Bana zorluk çıkarmayı bırak da çıkalım şuradan!"

Asil onun konuşmasını beklemeden pencereye dönüp beyaz mermere çıktı. Az sonra ise aşağıdan yukarıdaki pencereye bakıyordu. Hafsa onun atlamasıyla derin bir nefes alıp verdi ve beyaz elbisesini toplayıp, az önce onun çıktığı beyaz mermerin üzerine çıkıp ona baktı. Asil ona bir dakika dercesine işaret parmağını kaldırıp beklemesini söyledikten sonra gözden kayboldu. Onun gidişiyle Hafsa'nın kalbini müthiş bir korku esir almıştı. Ürkek bakışları gecenin karanlığında bir gölge gibi salınan meyve ağaçlarında dolanırken binanın köşesinden adım seslerinin gelmesiyle, korkudan üzerinde durduğu mermerden tekrar odanın içine atladı. Küt küt atan kalbinin üzerine elini koymuş korkusunu yatıştırmak için uğraşırken dışarıdan adının seslenilmesiyle bilinçsizce kapattığı gözlerini açtı ve pencereden kafasını uzatıp kendisine seslenen kişiye baktı. Asil'in aşağıda kaşlarını çatmış ona baktığını görünce rahat bir nefes alabilmişti.

"Hafsa! Sana sesleniyorum niye cevap vermiyorsun?"

Hafsa onun sessiz bağırışına ürkek çıkan sesiyle cevap verdi.

"Ben adım sesleri duyunca başka biri geldi sandım, korktum."

Asil elini burun kemerine götürüp sıktı.

"Başına bir şey geldi sandım! Hadi aşağıya atlama vakti geldi. Etrafta kimse yokken gitmeliyiz."

Hafsa başını sallayıp onu onayladı ve tekrar eteğinin uçlarını kaldırıp, beyaz mermerin üzerine çıktı.

"Bak iyi tut beni! Eğer bir yerim kırılırsa bende senin kafanı kırarım."

Asil şaşkın gözlerle ona baktıktan sonra tek kaşını kaldırdı.

"Bana bak Şehzat'ın kızı! Bu aralar beni çok tehdit eder oldun. Hatırlatırım şu anda senin için bunları yapıyorum. Ben vazgeçmeden atla istersen."

Hafsa, Asil'in eğlenerek yaptığı tehdide omuz silkip atlamak için hazırlandı. Bunu annesiyle kaçtığı gece bir kere yapmıştı. Bir defa daha yapması onun için zor olacak değildi ama neden bacakları böylesine şiddetli bir şekilde titriyordu. Daha fazla beklemeyip kollarını hafif yukarı kaldırdı ve kendisini boşluğa bıraktı. Onun atlamasıyla Asil de kollarını açmış onu tutmak için bekliyordu. Beklenilen sonunda oldu ve Hafsa kendisini Asil'in kollarında buldu. Bedenini saran kolların sıcaklığıyla önce bir afallasa da sonrasında güvende olduğu hissi tüm bedeninin rahatlamasını sağlamıştı. Sıkı sıkı kapattığı gözlerini açtığında, karşısında kendisine bakan Asil'in gözleriyle karşılaştı. Yutkunup onun kollarından kurtulmak için çabalarken konuştu.

"Tamam indim bırak beni!"

Asil, onun ela gözlerine anlam vermediği bir bakışla baktı.

"Demeseydin bırakmayacaktım zaten!"

Kinayeyle söylediği bu sözlerden sonra Hafsa'yı kollarının arasından bıraktı. Bırakırken kolu onun saçlarının üzerindeki kırmızı şalın yere düşmesine sebep oldu. Karşısındaki kumral saçlı kıza bakarken yerdeki şalı alıp silkti ve onun saçlarının üzerine yerleştirdi. Bu kumral saçları daha uzun süre izlemek isterdi lakin vakit yoktu. Hafsa, duyguları alabora olmuş bir şekilde ona bakarken bahçe tarafından gelen hışırtılarla korkuyla Asil'e baktı.

"Bahçeden bir ses geldi!"

Asil başını sallayıp onu onayladı. Gözleri bahçede gezinirken görünürde kimseyi bulamadı.

"Hadi çok oyalandık. Birine yakalanacağız."

Hafsa'nın elini tutup arkasından çekiştirirken şoktan çıkan Hafsa, elini onun elinden çekmek için boş bir çabaya girdi.

"Ne yapıyorsun? Elimi bırak!"

Asil sıkıntıyla oflayıp sinirli gözlerini onun ela gözlerine dikti.

"Yeter artık Hafsa! Sana her hareketimin hesabını verecek değilim. Farkındaysan yakalanırsak başı bir tek belaya girecek olan sen değilsin. Elini tuttum çünkü birbirimizden ayrılmadan hızla kaçmamız gerek. Daha fazla benim sabrımı zorlama! Yoksa seni burada bırakır, dedemlere kaçtığını söylerim. İnan ki bunu yaparım!"

Hafsa aldığı tehditle dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı. Şansını fazla zorlandığının o da farkına varmıştı. Asil, tehdidinin yerine ulaştığının farkında olarak ukalaca sırıttı ve Hafsa'nın narin elini daha sahiplenici sıkarak yoluna devam etti. Evin köşesinden baktıklarında ortada kimse görünmüyordu. Zaten bu saatte kimse olmayacağını o da biliyordu. Babaannesinin hazırlattığı düğün yemeğini yiyor olmalılardı. Dışarıdaki korumaları da arkadaşı halledecekti. Evet ortalığı kontrol etmeye gittiğinde her şeyi öncesinden ayarlamıştı. Eğer plana sadık kalabilirlerse buradan rahatlıkla çıkabilirlerdi. O önde Hafsa arkada karanlığın yardımıyla konağın avlusundan geçip dış kapıya ulaştılar. Asil kapıya vurup açılmasını beklerken Hafsa ise biri görür korkusuyla etrafına bakıyordu. Görünürde kimsenin olmaması korkusunu azaltmayı başarıyordu.
Kapı usulca açıldı ve Asil'in arkadaşı görüş açılarına girdi. Hiç konuşmadan eliyle arabayı gösterip yanlarından geçip içeriye girdi. Asil giderken teşekkür edercesine omzuna dostane bir şekilde vurdu. Etrafta gözlerini gezdirdikten sonra Hafsa'yı da peşinden çekerek arabanın yanına yürüdü.

"Hadi yan tarafa geç."

Hafsa elini onun sıcak ellerinden çekip arabanın diğer tarafına geçti ve ön yolcu koltuğuna oturdu. Asil de sürücü koltuğuna geçtiğinde ikisi de az da olsa rahatlamışlardı. Zor kısım geçmişti şimdi buradan gitme vaktiydi. İkisi arasında büyük bir sessizlik baş gösterdiğinde Hafsa uykuya çekilmeye başladı. Asil ona dönüp baktığında kısılan gözlerini görünce koluna dokunup onu uyandırdı. Hafsa bunu neden yaptığını merak ettiğini belli edercesine baktığında konuştu.

"Uyuma! Konuşmamız gerekiyor."

Hafsa uyku mahmuru gözlerini ovuşturdu.

"Ne konuşacağız?"

Asil gözünü yoldan çekip ona döndü.

"Nereye gideceğimizi sormuştun. Baban ve annen çiftlik evinizdeymiş. Seni de oraya götüreceğim ama eğer istersen Asgari konağına da götürebilirim."

Hafsa mutluluktan dolan gözlerini onun gözlerine dikti.

"Ben çok teşekkür ederim. Bu iyiliğini hiçbir zaman unutmayacağım Asil. Sen iyi bir insansın. Annemin yanına gitmek istiyorum."

Asil yola döndüğünde gülümsüyordu ama birden yüzü ciddi bir hal alınca Hafsa buna anlam veremedi. Asil ciddi çıkan ses tonuyla konuştuğunda ise bedeni adeta buz kesmişti.

"Bu bir iyilik değil Hafsa! Sen bu akşam benim karım oldun. Sana dokunmamamın tek nedeni yaşının küçük olması. Şimdi seni annene gönderiyorum ama on sekiz yaşına geldiğinde tekrar bana geri döneceksin!"

Hafsa bunu kabul edemezdi. O konağa geri dönemezdi. Okuyacaktı, kendi hayatına kendisi yön verecekti. Boynuna zincir vurmalarına izin veremezdi. Gözlerinden akan gözyaşları yanaklarını ıslatırken olmaz dercesine başını salladı.

"Asil! Benden bunu isteme ne olur. Ben okuyacağım, evlilik hayatı yaşamak istediğim en son şeyken beni buna mecbur etme."

Asil yoldan gözünü ayırmadan kararlı çıkan sesiyle konuştu.

"Hafsa! Boşuna yorma kendini. Ne dersen de düşüncem değişmeyecek. On sekiz yaşına kadar ne yapmak istiyorsan yap ama sonrasında bana geri döneceğini aklından hiç çıkarma."

Hafsa çaresizce ellerini yüzüne götürüp ağladı.

"Ağlama! Bu benim de elimde değil anlasana. Ben senden vazgeçsem de Berdanlar senden vazgeçerler mi sanıyorsun! İmkânsız hayallere kapılma. Emin ol sonunda üzülen bir tek sen olursun."

Hafsa içinde büyüyen öfkeyle bağırdı. Artık dayanamıyordu.

"Seni istemiyorum! Sevmiyorum. Anlasana seni kocam olarak görmüyorum. Bu neyin inadı anlamıyorum ki."

Asil seğiren gözünü gösterircesine ona baktı.

"Sen ne sanıyorsun kendini be! Ben seni seviyor muyum, istiyor muyum sanki. Seninle, sana olan merakımdan mı evlendiğimi düşünüyorsun! Sen nasıl kurbansan ben de aynı şekilde kurbanım. Ben de kendi istediğim, âşık olduğum kadınla evlenmek istiyorum ama kimse bana ne istediğimi sormuyor."

Hafsa ne söyleyeceğini bilememişti. Evlendiği kişiyi hem kendisi sevmiyordu hem de onun tarafından sevilmiyordu. Bu nasıl bir evlilikti. Hayatının en güzel zamanlarında yaşadıklarını hak etmiyordu. İkisi de sustu. Zaten konuşacak da bir şey kalmamıştı. Ne söylerlerse söylesinler bu evlilik saçmalığından kurtulamayacaklardı. Sessizlik arabanın varış yerine ulaşmasıyla son buldu. Hafsa çiftlik evini bulundukları noktadan rahat bir şekilde görebiliyordu. Asil ona dönüp yüzünü inceledikten sonra konuştu.

"Ayrılma vakti geldi karıcığım. Annenin kollarına koşabilirsin."

Hafsa dolan gözlerini çiftlik evinden ona çevirdi.

"Annem beni size asla geri vermeyecektir. O yüzden beni boşuna bekleme. Boşanalım bitsin bu saçmalık."

Asil sıkıntıyla iç çekti.

"Benim onca söylediklerim nereye uçtu gitti acaba? Boşanma işini unut Hafsa! Nasıl ki evlenmemiz bizim rızamız dışında gerçekleştiyse, boşanmamız da bizim rızamız dışında gerçekleşebilir ancak. Bende bu durumdan hoşlanmıyorum ama yapacak bir şey yok."

Hafsa yenilgiyle omuzlarını düşürdü. Tek umudu annesinin bir daha bu yaşadıklarını yaşamasına izin vermeyecek olmasıydı. Asil ona son bir iyilik yapmak istercesine konuştu.

"Aslında seninle bir anlaşma yapabiliriz Şehzat'ın kızı."

Hafsa ne anlaşması dercesine yüzüne baktı.

"Ne anlaşmasından bahsediyorsun?"

Asil aklındakileri diline vurdu.

"Geri döndüğünde Berdan konağı yerine kendi konağımıza taşınacağız. Kendimize ait bir yuva kuracağız. Sen babaannemin çilelerinden kurtulacaksın bende kafayı yemekten. Aynı zamanda da sana özel hocalar tutacağım eğitimini evden devam ettireceksin. İstediğin zaman anneni görebilirsin ama baban olacak adamı hanemden içeriye sokmam. Onun hanesinden içeriye de girmem. Anlaştık mı?"

Hafsa kafası karışmış bir şekilde ona baktı. Şimdi ne demesi gerekiyordu. Biraz düşünüp konuştu.

"Senin bundan çıkarın ne olacak. Benden tam olarak istediğin nedir?"

Asil bu soruyla muzırca sırıttı.

"Elbette benim de birtakım çıkarlarım olacak. Eğer tüm bunları yapmamı istiyorsan, benim ikinci bir eş almamı da kabul etmek zorundasın karıcığım."

Hafsa'nın başından kaynar sular boşalıyordu sanki. Şuurunu öyle çok kaybetmişti ki birden kendisini Asil'in kafasına bir tokat yapıştırırken buldu.

"İkinci eş demek ha! Al sana ikinci eş!"

Asil kafasına aldığı darbenin şokuyla başta ne yapacağını şaşırsa da sonra katıl katıla güldü. Hafsa onun sinirlenmesine daha çok öfkelenip bir tokat daha atacaktı ki Asil'in engeliyle karşılaştı.

"Bir de gülüyor musun!"

Asil'in kahkahası sırıtışa dönerken konuştu.

"Şaka yaptım, şaka! biriyle baş edebiliyor muyum ki ikincisini alayım."

Hafsa ona öldürecekmişçesine bakarken konuştu.

"Şaka zamanı mı şimdi? Gitmek istiyorum artık."

Asil ona yaklaşıp gözlerini kısarak konuştu.

"Kabul ediyor musun etmiyor musun? Cevabını ver, sonra git."

Hafsa isteksizce konuştu.

"Tamam kabul ediyorum. Lakin dediğim gibi annem izin vermeyecektir."

Bunu Asil de biliyordu. Hümeyra Asgari ne yapar eder kızını almalarına mâni olurdu ama eğer asıl gitmek isteyen Hafsa olursa, işte o zaman onu durdurmaya gücü yetmezdi.

"Biz almak istersek elbette vermez ama sen bize gelmek istersen seni durdurmaya gücü yetmez."

"Nasıl yani ben mi anneme sana dönmek istediğimi söyleyeceğim? Aklını mı yitirdin sen be!"

Asil kafasını salladı.

"Hayır yitirmedim aklım hala başımda merak etme. Ayrıca evet, sen söyleyeceksin."

Hafsa bu istediğinin imkânsız olduğunu söylercesine baktı.

"Mümkün değil. Ben istesem de annem size göndermez. Hatta gerekirse odama bile kilitleyebilir. En iyisi sen geri dönme işini unut."

Asil öyle mi dercesine baktıktan sonra arabayı çalıştırıp konuştu.

"O zaman sende annene kavuşmayı unut. Eve dönüyoruz karıcığım."

Hafsa korkuyla elini onun direksiyondaki eline götürdü.

"Tamam kabul ediyorum baş belası! Yeter ki beni tekrar oraya götürme."

Asil zafer kazanmışçasına gülüp arabayı durdurdu.

"Hah şöyle. Madem kabul ettin artık gidebilirsin. Ayrılığımız boyunca bana sadık kalmayı unutma tamam mı karıcığım?"

Hafsa ona dönüp bir şaplak daha yapıştırma isteğini güçlükle bastırıp arabanın kapısını açtı ve indi.

"Bana karıcığım deyip durma!"

Asil sırıtıp başını koltuğuna yasladı.

"Söylemeyecek olmam senin benim karım olduğun gerçeğini değiştirmeyecek ama."

Hafsa ufak çaplı bir sinir krizi geçirirken:

"O halde uzun bir süre görüşmememiz benim akıl sağlığım için daha iyi olacak. Seni hiç özlemeyecek olmam gerçeği ise oldukça iç rahatlatıcı." deyip kapıyı onun sırıtan yüzüne sertçe kapatıp, çiftliğe doğru yürüdü. Şimdi tüm bu saçmalıklardan kurtulmuş muydu? Yoksa bu sadece bir erteleme miydi anlam vermeye çalışıyordu. Peki ya annesi onun yaşadığını öğrendiğinde ne olacaktı? Hafsa yüzünde beliren gülümsemeyle iç çekti. Annesi elbette çok sevinecekti.

Hafsa son kez arkasında bıraktığı arabaya baktı ve içerisinde kendisini izleyen Asil'i gördü. Kendisi bu gece kurtulmuştu ama o ailesine büyük bir hesap vermek zorunda kalacaktı. Durumun hangisi açısından daha zor olduğunu düşünmek istemedi ve önüne döndü. Annesi yaşadığından habersiz de olsa onu bekliyordu.

Bölüm sonuna geldik.
İnşallah beğenirsiniz.

Yorum yapmayı unutmayın lütfen. Yorumlarınız beni motive ediyor. 😊

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum.
Bu sefer normalinden Biraz daha uzun bir bölüm oldu sanki.

Diğer bölümlerde görüşmek üzere.
Allah'a emanet olun 🌼

Loading...
0%