Yeni Üyelik
29.
Bölüm

🤎 Bedenlere Tutsak 29 🤎

@sedefyyy5252

​Ataş ekle kutucuğuna basmayı unutmayın lünfenn. ​​​ 🍃

 

OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAYIN LÜTFEN. 😊

Keyifli okumalar dilerim.

Yorumlarda buluşalım.

Gecenin karanlığı dört bir yanı kuşatmış, sokakların tenhalığı iç ürpertici hale gelmişken titreyen bedenini zapt etmeye çalışan Hafsa, çiftlik kapısının önündeki adamları görebilecek kadar yaklaşmıştı. İçindeki heyecanı bastırmak için derin bir nefes alıp verdi. Yaşadığını öğrendiğinde annesinin tepkisini için için merak ediyordu. Ya babası? O nasıl bir tepki verecekti kim bilir. Yavaş adımlarla demir kapının önünde bekleyen adamların görüş açısına girecek kadar yaklaştığında aralarından biri onu tanımış ve gözlerini fal taşı gibi açmıştı. Hafsa kendisine hortlak görmüş gibi bakan adama gülmeyi istese de yapamadı. Sanki tüm ruhu çekiliyor gibiydi. Adam, arkadaşlarının yanından sıyrılıp kendisine doğru geldi. Yüzündeki şaşkın ifadeden kurtulamadan:

"Hafsa! Benim gözlerim doğru mu görüyor?" dedi.

Onun bu garip davranışlarını fark eden diğer adamlarda ona bakıp şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Hafsa cesaretini topladı ve kurumuş dudaklarını ıslatıp konuştu.

"Cihan Ağabey!"

Cihan, karşısında gördüğü kızın varlığından şüphe edercesine ona yaklaşıp koluna dokundu.

"Sen yaşıyorsun! Ama bu nasıl olur?"

Cihan'ın gözlerindeki şaşkınlığın yerini yavaşla merak duygusu alırken yüzündeki gülümsemeyle Hafsa'nın konuşmasını bekliyordu.
Hafsa, üşüyen omuzlarını ısıtmak istercesine ovdu. Bunu gören Cihan üzerindeki siyah kabanı çıkarıp onun omuzlarına bıraktı.

"Neyse evde anlatırsın. Ben hâlâ şaşkınlığımı üzerimden atmış değilim. Annen görse kim bilir nasıl bir tepki verir."

Hafsa heyecanla başını salladı. Omuzlarına bırakılan kabana iyice sarınıp Cihan'a baktı.

"Saat çok geç. Annem uyumuş mudur?"

Cihan düşünceli gözlerini ışıkları yanan çiftlik evine çevirip konuştu.

"Işıklar yandığına göre henüz uyumamışlar."

Cihan'ın çoğul konuşmasıyla Hafsa yutkundu.

"Babam uyumamış mıdır? Ben..."

Sözlerine devam edemedi. Babasına olan korkusu tekrar nüksetmişti. Bunu anlayan Cihan elini onun omzuna koydu.

"Korkma Hafsa. Yaşadığına baban da en az annen kadar sevinecektir. Hadi şimdi eve girelim."

Hafsa derin bir nefes alıp, gözlerini diğer adamların üzerinden geçirip başını salladı ve Cihan'ı arkasından takip ederek evin kapısına kadar geldi. Kalbinin kulaklarında attığını zannedecek kadar heyecan içerisindeydi.
Cihan ona dönüp gülümsedi.

"Sen burada bekle. Ben anneni dışarı çağıracağım."

"Tamam."

Hafsa eve giren Cihan'ın ardından gözü yaşlı baktı. Nedense birden kendisini sitresli hissetmişti. Gözlerini etrafında gezdirirken etrafta dolanan korumaların, ona şaşkın bakan gözlerini dikerek aralarında konuştuklarını görmüştü. Rahatsızlıkla bakışlarını ondan çekip, aralık kapıdan içeriye baktı. Şu an için gelen giden yoktu. O dışarıda bekleye dururken Cihan içeride Hümeyra ile konuşuyordu.

"Hümeyra Hanım. Az bir dışarı baksan iyi olacak. Kapıda bir kız var seni görmek istiyor."

Hümeyra anlam vermeyerek ona baktı.

"Gecenin bu vaktinde kim gelir ki kapımıza? Buralarda bu çiftlikten başka yerleşke yok."

Cihan sağ omzunu kaldırıp indirdi.

"Bende tanımam etmem. Lakin seni kesin görmesi gerektiğini söyledi. Bir bak da gönderelim."

Hümeyra sıkıntıyla iç çekip elindeki meyve tabağını masanın üzerine koydu.

"Civanmert nerede? Yangın telaşından dolayı onunla doğru düzgün konuşamadım."

Cihan kapıya dönüp bakarken onun sorusuna cevap verdi.

"Cavidan Hanım'ı yarın buraya getirmek için eve gitti."

Duyduğuyla Hümeyra'nın keyfi iyiden iyiye kaçmıştı. Bu, keyifsizliğinin ses tonuna da yansımasına sebep olmuştu.

"Bir o eksikti zaten. Ben ondan kaçtıkça o dibimde bitip duruyor."

Cihan gözlerini kapıdan çevirip ona baktı.

"Neticede oğlu ölümden döndü. Elbette gelip onu görecek."

Hümeyra ona ters bir bakış attı.

"Oğlunu çok görmek istiyorsa, alın götürün beyninizi annesine."

Cihan bu sözlere karşılık dudaklarını kapatıp sustu. Bu konuda daha fazla konuşmak onun üzerine vazife değildi.

Hümeyra merak ettiği bir soruyu daha sordu.

"Peki Hazel gelecek mi? Onu çok özledim."

"Gelecek diye biliyorum hanımım. Gerçi Cavidan Hanıma belli olmaz. Belki onun gelmesine müsaade etmeyebilir."

Cihan bu sözleri söyledi ama sonrasında pişman oldu. Çünkü Hümeyra birden çıldırdı.

"Ne demek getirmeyebilir! Eğer o getirmezse siz getireceksiniz."

Cihan sadece başını salladı ve kapıyı gösterdi.

"Kız kapıda ağaç kesildi. Bakmayacak mısın?"

Hümeyra gözlerini kapıya çevirip:

"Bakacağım." dedi ve holden geçip dış kapıya yürüdü. Cihan da arkasından yüzündeki gülümsemeyle onu takip etti. Hümeyra söylenmeden edemedi.

"Anlamıyorum ki hangi deli bu saate buraya gelir? Acaba kızcağızın yardıma mı ihtiyacı var? Size hiçbir şey söylemedi mi?"

Cihan'ın ona cevap vermesine gerek kalmadı. Çünkü Hümeyra kapıya ulaşmış ve kendisini bekleyen kızı görmüştü. Cihan onun tepkisini merak edercesine yüzüne baktığında yüzünün bembeyaz kesildiğini gördü. Kadın olduğu yerde dona kalmıştı. Ağzından çıkan ismi bile bilinçli söylemediği kesindi.

"Hafsa!"

Cihan tetikte bekliyordu. Hümeyra her an yere düşecek gibi duruyordu. Hafsa'nın da ondan farkı yoktu.
Hümeyra gözyaşlarıyla ıslanan yüzünü Cihan'a çevirip:

"Bu bir hayal mi Cihan? Yoksa delirmeye mi başlıyorum?"

Cihan anne kıza bakıp iç çekti. Şu an yaşadıkları gerçeğin ta kendisiydi.

"Ne hayal görüyorsun ne de deliriyorsun. Öldü sandığın kızın kanlı canlı karşısında duruyor."

Hümeyra bu sözleri bekliyormuş gibi kızına doğru koştu ve onu bağrına bastı.

"Hafsa'm! Güzel kızım. Öldüğüne yüreğim hiçbir zaman inanmamıştı."

Hafsa burnunu annesinin boynuna saklayıp gözyaşlarını akıttı. Sonunda annesinin sıcacık şefkatine kavuşabilmişti.

"Anne bir daha beni arkanda bırakma ne olursun. Senden uzakta yaşadığım her an bana azap vermekten başka bir şey vermedi."

Hümeyra başını sağa sola salladı.

"Bırakmam! Bir daha seni bırakmam kızım!"

Hümeyra huzurla içine bir nefes çekti. Artık güvendeydi. Annesinin kanatları arasındaydı.
Hümeyra, kızının bedenindeki kollarını gevşetip ona uzaktan baktı. Hafsa'nın kilo vermiş vücudunu görmesiyle kaşları çatıldı.

"Ne hale gelmişsin böyle!"

Hafsa acıyla gülümsedi. Kendisine bir köle gibi davranan Şehnaz Berdan'ın gönderdiği yemeklerle ancak bu kadar kiloya sahip olabilirdi.
Hümeyra gözlerini Cihan'a çevirip merakla sordu.

"Cihan, Hafsa'yı nerede buldunuz? Biz onu Türkiye'de kaybetmiştik."

Cihan Hafsa'ya kısa bir bakış atıp cevap verdi.

"Kendisi geldi hanımım. Biz de en az senin kadar şaşırdık."

Hümeyra gözlerini çevirip kızına baktı.

"Başından geçen her şeyi anlat kızım ama önce karnını doyuralım."

Hafsa yorgunlukla başını sallayıp eve girdi. Hümeyra onun arkasından ilerlerken durup Cihan'a baktı.

"Şehzat şimdilik bilmesin. Hatta kimse bilmesin. Adamlara tembih et! Ağızlarından bir şey kaçırmasınlar."

Cihan bu sözlere kaşlarını çatamadan duramadı. Gizlemeye ne gerek var diye düşünüyordu.

"Bu Şehzat'ın hoşuna gitmeyecektir. Ondan gizlemek gereksiz olmaz mı?"

Hümeyra Hafsa'ya eliyle işaret verip içeri geçmesini istedikten sonra Cihan'a yaklaşıp tek kaşını kaldırarak konuştu.

"Sence oradan, Şehzat'ın hoşuna neyin gidip neyin gitmediğini düşünüyor gibi duruyor muyum? Ne diyorsam onu yap Cihan!"

Bu emrivaki Cihan'ın hiç hoşuna gitmemişti ama ters bir şey söylemedi. Hümeyra gibi bir kadınla anca Şehzat başa çıkabilirdi. Tabi o da ne kadar çıkabilirse.

"Tamam hanımım benden istediğini yapacağım ama Şehzat'tan uzun süre saklamam haberin olsun."

Hümeyra sıkıntıyla oflayıp ona ters bir bakış attı ve kızının ardından yürüdü. Hafsa geniş salonda şöminenin önüne oturmuş ısınıyordu. Onu böyle görünce Hümeyra'nın yüreği sızlamıştı. Gözlerine biriken yaşları geri yollayıp kızına yaklaştı.

"Kızım canının istediği bir yemek var mı? Hemen yapayım."

Hafsa burukça gülümseyip başını salladı.

"Hiç fark etmez anne. Kolayına ne geliyorsa onu yap."

Hümeyra başını sallayıp mutfağa gitti. O yemek yaparken Hafsa alevlerin etrafını saran odunlara dalgın gözlerle bakarken aklı durmadan Asil'e kayıp gidiyordu. Onu düşündüğü için kendisine kızıyordu. Neden onun eve gittiğinde karşılaşacağı zor durumu düşünüyordu ki. Sinirle yüzünü ovuşturdu. Şömineden yayılan sıcaklık içini ısıtmış onu mayıştırmaya başlamıştı. Mutfaktan gelen yemek kokusu aç karnını harekete geçirse de gözlerini kapatmaktan kendisini alamadı. O uykunun kollarına atılırken aklından bir türlü çıkmayan asil için durum pek de iç açıcı gözükmüyordu. Konağa tek başına döndüğünde herkes odalarına çekmiş uyuyordu. Lakin sabah olduğunda dünyevi kıyametin kopması hiç şüphesiz kaçınılmaz olacaktı.

Korumalara fazla görünmeden bir şekilde odaya çıkmayı başardığında rahat bir nefes almıştı. Doğru olanı mı yapmıştı? Hafsa'yı göndererek kendisini ateşe atmıştı ama bu şartlarda olması gereken buydu. Aksi ihtimal hem kendisi için hem de Hafsa için çok zor olurdu.
Üzerindeki spor ceketini çıkarıp mavi renkli koltuğun üzerine gelişi güzel koydu. Ayaklarındaki fazlalıklardan da kurulduktan sonra bedenini yatağa attı. Bu gece güzel bir uyku çekmeliydi. Yarın için enerji toplaması gerekiyordu. Gözlerini karanlığa teslim ederken gözlerinin önünde bir yüz belirdi. Her ne kadar kabullenmek istemese de bu yüz karısının yüzüydü.

✨✨✨✨✨✨

Bahçeden gelen insanların sesine kuş cıvıltıları eşlik ederken, kapının önünden gelen fısıltılar genç adamın uyanmasına sebep olmuştu. Gece geç uyuduğu için uykusunu iyi alamamıştı ve bu ona baş ağrısı olarak geri dönmüştü. Güçlükle oturur hale gelip etrafına bakındı. Kapının arkasındaki fısıltılar hala kesilmemişti. Asil onların derdinin ne olduğunu biliyordu. Sinirleri alt üst olmaya başlarken yataktan kalkıp bir bardak su doldurdu ve içti. Sonra da hızlı adımlarla kapıya yürüyüp açtı.
Karşısında gördüğü iki çalışan kadınla kaşlarını çatıp onlara çıkıştı.

"Ne demeye tünediniz kapımın önüne! Derdiniz ne sabah sabah!"

Kadınlar çekingence başlarını eğip susunca Asil daha da sinirlendi.

"Cevap verin!"

Kadınlardan daha uzun boylu olan kadın, stresini belli eden sesiyle konuştu.

"Beyim bizi Şehnaz Hanım yolladı. Gelin hanım hala uyur mu diye soruyor."

Asil olmayan gelinin derdine düşen babaannesine gülüp konuştu.

"Gelin Hanım biraz daha uyuyacak. Şimdi gidin! Bir daha da benim kapımın önüne tünemeyin."

Kadınlar birbirlerine kısa bir bakış atıp hızla oradan uzaklaşırken Asil, stresli bir gülümsemeyle arkalarından baktı. Şimdilik Hafsa'nın yokluğunu idare edebilmişti ama çok geçmeden dananın kuyruğu kopacaktı. İç çekip tekrar odasına girdi. Yavaş hareketlerle kıyafetlerini değiştirdikten sonra odadan çıkacaktı ki birinin kapıya sertçe vurmasıyla irkilerek bağırdı.

"Yavaş! Kapıya ne biçim vuruyorsunuz!"

Onun bağırışının ardından Şehnaz Berdan'ın öfkeli sesi işitildi.

"Karın olacak kadın daha ilk günden tembellik edecek, biz de hiçbir şey yokmuş gibi buna sessiz mi kalacağız Asil Efendi? Karına söyle çıksın dışarıya."

Asil olmayan karısının yokluğuna bakarken sıkıntıyla sağ kaşını kaşıdı.

"Karım bana lazım. Sen ne yapacaksın babaanne? Evli çiftler böyle rahatsız edilmez bilmiyor musun?"

Asil'in sırıtarak söylediği bu sözlerini Şehnaz'ın şaşkın nidası takip etti.

"Edepsiz! Sen benimle ne biçim konuşuyorsun. Daha dün kız küçük, onun koynuna girmem diye dolanıp duruyordun. O yılan nasıl zehirlediyse seni, bir şekilde aklını çelmiş belli ki."

Asil ellerini gri çizgili kumaş pantolonunun ceplerine koyup konuştu.

"Babaanne senin işin gücün yok mu? Rahat bırak bizi. Torun torun diye tutturuyorsunuz ama insanı bir rahat bırakmıyorsunuz."

Şehnaz Berdan, utançtan kıpkırmızı olan yüzüne öfkeyi hâkim kılıp bağırdı.

"Asil! Ayağımın altına alırım seni! Edepsiz herif, büyüğünle ne biçim konuşuyorsun sen! Ne haliniz varsa görün. En kısa sürede torunumu kucağıma almazsam o zaman gösteririm ben size."

Asil ağzından kaçan kahkahaya engel olamayıp karşılık verdi.

"Siz karşıma geçip benden bunları isteyince utanılacak bir şey yok da ben söylerken mi utanacağım."

Şehnaz torunuyla daha fazla uğraşılamayacağını anlayıp:

"Ne halin varsa gör eşek herif!" deyip oradan uzaklaştı. Onun gitmesiyle Asil rahatlamış ve şimdilik büyük cümbüşten kurtulabilmişti. Aklı hala Hafsa'ya kayıp duruyordu. Çiftliğe girdiğini biliyordu çünkü o girene kadar orada beklemişti. Eğer annesiyle karşılaştıysa güvendeydi. Lakin aklını kurcalayan şey başkaydı. Hafsa dönmeyi her ne kadar kabul etse de sonradan vazgeçerse ne olacaktı. Bunu, büyük bir ihtimal olarak karşısında görüyordu. Dönmesine daha üç yıl vardı ama ya bu zaman zarfında Asgariler onu saklamayı başarırsa ne olacaktı? Asil sıkıntıyla ofladı. Hafsa'yı buradan gönderdiği için pişman değildi ama kötü ihtimaller de yakasını bırakacak gibi durmuyordu.

Bir süre odada kalmaya karar verdi. Onun odadan çıktığını gören babaannesi vakit kaybetmeden odaya girerdi. Asil bunu göze alamazdı. Oyalanacak bir iş bulsa iyi olurdu.

O kendine bir meşgale ararken Asgari çiftliği oldukça hareketlenmeye başlamıştı. Çiftliğin bahçesine giren iki siyah arabayı, evin üst kat penceresinden izleyen Hafsa, arabadan inen ağabeyine ve teyzesine baktı. Onları ne kadar çok özlediğini şimdi daha iyi hissedebiliyordu. Belki ağabeyi ise iyi bir ilişkisi yoktu ama onun değiştiğini kara gözlerine baktığında görebiliyordu. Gözleri teyzesine kaydığında onun biraz da olsa kilo aldığını ve iyi görünüyor olduğunu gördü. Onu arkalarında bırakmak zorunda oldukları geceyi daha dün gibi hatırlıyordu. Belki de o gece onlarla gelmemesi, onun için daha iyi olmuştur diye düşündü. Şimdi gidip ona sarılamıyor olmak kalbini sızlatıyordu. Gözlerinden bir yaş firar ederken gördüğü kadınla yüzü ekşimsi bir hal aldı. Cihan'ın açtığı kapıdan inen Cavidan Asgariyi görmek ona hiç iyi gelmemişti. Kadının tilki gibi kurnaz bakan gözleri etrafında dolanırken Hafsa pencereden geri çekildi. O kadının kendisini görmesini istemiyordu. Bu evde asla özlemeyeceği yegâne kişi oydu. Tüm bu belalar onun yüzünden başına gelmişti. Eğer o babasını ikna etmesiydi bu yaşta evlilik ile yüzleşmek zorunda kalmayacaktı. Tehlikenin geçtiğini düşünüp pencereye tekrar döndüğünde az önce dolu olan alanın boşaldığını gördü. Gelenler eve girmiş olmalıydı. Aşağıda ne olup bittiğini çok merak ediyordu ama odadan dışarı çıkamazdı. Annesi onu bu konuda iyice tembihlemişti.

O yukarıda, aşağıda neler olduğunu merak ederken annesi ve teyzesi büyük bir hasret gideriyorlardı. Uzun zaman sonra birbirlerini görmenin mutluluğuyla sarılıyorlardı. Hümeyra kollarını çekip kardeşine hüzünle baktı.

"Hazel, canım kardeşim, aklım hep sendeydi. Affet beni."

Hazel gözlerinden yakan yaşları silip burukça gülümsedi.

"Benim de aklım hep sizdeydi abla. Ne yaptınız? ne ettiniz? nereye gittiniz? hep bunları düşündüm. Çok şükür sağ salim karşımda duruyorsun."

Hazel konuşmasına devam edemedi. Hafsa hakkında konuşacağı için boğazı düğüm düğüm olmuştu.

"Hafsa için çok üzgünüm. Duyduğumda dünyam başıma yıkıldı. Ben daha ne diyeceğimi bilemiyorum."

Hümeyra dolu gözlerini kardeşinin güzel gözlerine dikti.

"Bir şey söyleme Hazel. Çünkü ne dersen de acım hafiflemez. Şimdi karşımda seni görmek sızlayan yaralarıma derman oldu."

Hazel ablasına tekrar sarılıp onun kokusunu iyice içine çekti. Hümeyra ona ablalıktan öte annelik yapmıştı. Onu kaybetmek her şeyini kaybetmek demekti. İkisi bitmek bilmeyen hasretlerini giderirken araya giren Cavidan Asgari ile ayrılmak zorunda kaldılar.

"Yaptıklarından memnun musun Hümeyra gelin? Bak kızına sebep oldun. Onu bizden kaçırmasaydın hâlâ hayatta olurdu. Hatta evlenmiş barklanmış, kendi hayatını kurmuş olurdu."

Hümeyra bu sözlerin sahibi kadına dönüp çatılan kaşlarıyla baktı. Karşısına geçip hangi yüzle böyle konuşabiliyordu.

"Yaptıklarımdan pişman değilim! Kızımın başına bunların geleceğini bilseydim eğer, yine de kaçar ama ona daha iyi bir hayat sunardım. Eğer o öldüyse benim yüzümden değil sizin yüzünüzden öldü! Sizin bitmek bilmeyen kibriniz yüzünden!"

Cavidan gelinine yaklaşıp, sırıtan dudaklarını harekete geçirdi.

"Neticede tilki misali kürkçü dükkanına geri döndün mü dönmedin mi? Sen onu söyle."

Hümeyra tek kaşını kaldırıp ona üstünlük kurmaya çalıştı. Bu kadın gelir gelmez sinirlerini alt üst etmeyi başarmıştı.

"Eğer kızımı kaybetmeseydim Allah şahidim ya, ölürdüm ama yine de dönmezdim."

Hümeyra kendisine alayla bakan kadının sinirlerini bozmak için sözlerine devam etti.

"Görüyorum da kürkçü dükkânı da zalim sahibi de hâlâ aynı, hiçbir değişiklik yok. Fakat ben değiştim. Ben artık eski Hümeyra değilim. Ezilen, hor görülen, dövülen o kadın yok artık karşınızda! Bana ne yaparsanız yapın misliyle karşılık göreceksiniz!"

Hümeyra amacına ulaşmayı başarmıştı. Cavidan Asgari'nin yüzü öfkeden renkten renge girmişti. Öfkeyle elini kaldırıp Hümeyra'ya savuracaktı ki onun engeliyle karşılaştı. Daha eli yüzüne değmemişti ki Hümeyra bileğini sıkıca yakalamış ve onu kendisinden uzağa iterek uzaklaştırmıştı.

"Deneyeyim bile deme! Yaşına başına bakmam karşılığını veririm. Benden de kardeşimden de uzak duracaksın!"

Cavidan yaşadığı şoktan çıkmayı başaramamış ve öfkeyle orayı terk etmişti. Hazel, az önce yaşananlara İnanamaz gözlerle bakarken hayretle konuştu.

"Abla sen ne yaptın?"

Hümeyra koltuğa rahatça oturup cevap verdi.

"Ona hak ettiği gibi davrandım. Karşısında kimin olduğunu gösterdim. Bu saatten sonra ayağını denk alsın. Onun hükmü çoktan bitti."

Hazel ablasının sözlerine ne diyeceğini bilemeyip yanına oturdu. O da hissediyordu. Bir şeyler değişmeye başlamıştı. Ablası önceden de boyun eğmezdi ama bu sefer onlara boyun eğdirecekmiş gibi konuşuyordu.

Bölüm sonu

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz nedir?

Yorumlarda buluşalım. 💞

Gelecek bölümlerde görüşmek üzere.

Allah'a emanet olun.

 

 

Loading...
0%