Yeni Üyelik
35.
Bölüm

🧡 Bedenlere Tutsak 35 🧡

@sedefyyy5252

Alttaki küçük yıldıza dokunmayı unutmayın 🥰

Bölüm geldii.
Oy ve yorum yapmayı unutmayın lütfen. ✨✨✨

 

Okuyucum olarak kendinizi belli etmeye ne dersiniz?
Yorum kısmına bir kalp bırakarak bunu yapabilirsiniz. ❤️

 

 

🤍🤍🤍

 

Toz bulutları odanın dört bir yanını esir almış, zayıf gün ışığı odanın yalnızca küçük bir kısmını aydınlatmıştı. Soğuk odada hiçbir eşya yoktu. Tabi kolları tahta sandalyelere bağlanmış kadın ile erkekten başka. İkisi de bitkin haldeydiler. Şu son bir ayda dünyaya geldiklerine pişman edilmişlerdi. İkisinin de konuşmaya mecalleri kalmamıştı. Kadın güçlükle öksürdükten sonra kısık çıkan sesiyle yanındaki adama seslendi.

"Faris!"

Adam ağrıyan boynunu acıyla oynatıp kendisine seslenen kadına baktı.

"Hımm?"

Farah ağlamamak için kendisini güçlükle tuttu.

"Buradan kurtulmamız lazım. Bizi öldürecekler."

Faris yıpranan sinirlerine hâkim olmayarak bağırdı. Sanki kendisi bunu istemiyordu. Lakin buradan çıkmanın imkânsız olduğunu çok iyi biliyordu.

"Farah sürekli bunu söylemeyi kes artık!"

Farah artık gözyaşlarına hâkim olamıyordu. Ölmek istemiyordu. Daha çok gençti. Hayatın tadını tam manasıyla çıkaramamıştı bile.

"Ölmek istemiyorum!"

Faris yanında hüngür hüngür ağlayan kadına içi acıyarak baktı. En az kendisi kadar işkenceye maruz kalmıştı. Tabi uğradığı tacizlerin yanında çektiği acı bir hiçti. Onunla güzel bir hayat kurmayı isterdi. Fakat başlarındaki bela buna izin vermeyecekti. Farah'a döndü ve kadının dayaktan morarmış yüzünü acıyla izledi.

"Hiç bulaşmamamız gereken bir adama bulaştık Farah. Şimdi de bu aptallığımızın bedelini ödüyoruz."

Farah bu sözler üzerine bir kelam edemedi. Tüm sözcükler kifayetsiz kalmıştı. Bu duruma gelmelerinin nedeni kendi hırslarıydı. Para uğruna canlarından olacaklardı. Vücudunu sarıp sarmalayan ağrıya dayanmaya çalışırken odanın kapısının açılmasıyla korkuyla gözleri açıldı. Yine gelmişlerdi. Faris'in de ondan bir farkı yoktu. Adım sesleri git gide yaklaştığında ikisi de aynı anda yutkundu. İşkence tekrar başlayacaktı.

Siyah botlar önce Faris'in önünde durdu. Adam bir süre yüzü gözü kan içinde olan Faris'i izledi. Sonra ise botlar hareket etti ve korkuyla titreyen kadının önünde durdu. Adam kadının çenesinden tutup gümüş rengi gözlerine bakmasını sağladı. Farah çenesini adamın elinden kurtarmak için çabaladıkça adam baskısını daha çok arttırıyordu. Nedense adam suskunluğunu bozup konuşmaya başladı.

"Misafirliğinizin sonuna yaklaşıyorsunuz artık. Birbirinizle vedalaşın."

Faris kollarını iplerden kurtarmaya çalışarak çırpındı. Kurtulmak için bu adama yalvarması gerekiyorsa yalvaracaktı.

"Mirşah ne olursun acı bize!"

Mirşah ellerini gri kumaş pantolonun ceplerine koyup karşısında böcek gibi gördüğü erkek ile kadına baktı. Onlara verdiği emri yerine getirememiş üstelik ödediği parayı da geri verememişlerdi. Onları affedecek değildi. Bir kere affederse herkese kendisine kazık atma cesareti verirdi. Tüm düşmanları arasında acımasızlığıyla tanınıyordu. Namına leke çalmalarına izin verecek değildi. Cebinden sigara paketini çıkarıp parmaklarının arasına bir dal aldı ve ateşiyle yaktı. Sigaradan içine çektiği dumanı Faris'in yüzüne üfleyip konuştu. Faris dumandan öksürüklere boğulmuştu.

"Affetmek benim lügatimde yok bilmiyor musun Faris? Bana kazık atmanın bedelini ödeyeceksiniz!"

Faris dumanın yaktığı gözlerini kırpıştırıp kendisini açıklamaya çalıştı.

"Mirşah biz sana kazık atmadık. Evet kadınla kızı kaybettik ama onları bulmak için aramadık yer bırakmadık."

Mirşah başını sıkılmışçasına sallayıp belindeki silahı çıkardı ve Faris'in başına dayadı. Bu iki salaktan sıkılmıştı.
Farah sevdiği adamın başına dayanan silahla seslice ağlayarak Mirşah'a yalvardı.

"Mirşah yalvarırım yapma!"

Mirşah kadına dönüp tek kaşını kaldırarak baktı.

"Çok mu seviyorsunuz birbirinizi?"

Farah ağlamaktan cevap veremiyordu. Faris ise Mirşah'a korku ile bakıyordu. Mirşah onlara sırıtarak baktı.

"Faris! Aşık mısın bu kadına?"

Faris dolan gözlerini kapatıp dudaklarını birbirine bastırdı. Bu soruya cevap veremeyecek kadar korkaktı. Mirşah alayla gülüp Farah'a yaklaştı ve onun başındaki mavi örtüyü tutup çekti. Sonra da onu Faris'in ayaklarının önüne attı. Kadının kumral saçlarına iri ellerini dokundurup yavaş yavaş okşamaya başladı. Farah kafasını sağa sola oynatarak onun kıskacından kurtulmaya çalışsa da başarılı olamayarak daha çok ağladı. Faris kendilerine eziyet etmekten zevk alan adama tekrar yalvardı.

"Mirşah yalvarırım dokunma ona! Bana ne yaparsan yap ama ona zarar verme."

Mirşah onun yalvarmalarına keyifle gülüp büyük nasırlı ellerini Farah'ın saçlarından yüzüne indirdi.

"Güzel kadınmış. Öfkeden gözüm kör olduğu için daha yeni fark ettim."

Faris korkudan titreyen Farah'a acı çekercesine baktı. Onu bu sapığa yem edemezdi. Endişeden kuruyan dudaklarını ıslatıp konuştu.

"Ne istersen yaparım Mirşah! İstersen en tehlikeli görevlere gönder istersen ölüme. Yeter ki ona dokunma."

Mirşah eli kolu bağlı adama tek kaşını kaldırarak sırıttı. Bu kadını gerçekten sevdiğini endişeyle parıldayan kahverengi gözlerinde görebiliyordu. Onun bu sevgisini ve korkusunu hiç düşünmeden kendi çıkarı için kullanacaktı. Eli yavaş hareketlerle kadının bedeninde dolaşırken gözlerini Faris'e dikti ve sert sesiyle konuştu.

"Sana son bir şans vereceğim Faris."

Faris'in gözleri sevinçle ışıldadı ama hala tereddüt kalbinde yerini koruyordu. Biliyordu Mirşah kolay kolay kimseye ikinci bir şans vermezdi.

Mirşah onun rahatlayan gözlerine sinsice sırıtarak ağzındaki baklayı çıkardı.

"Tabii bir şartım var."

Faris yanındaki kadına kısa bir bakış attıktan sonra tekrar Mirşah'a döndü ve sordu.

"Nedir?"

Mirşah keyifle sırıttı.

"Ne olduğunun ne önemi var Faris. Nasıl olsa kabul etmek mecburiyetindesin."

Faris sertçe yutkundu. Stresten tüm kemikleri ağrıyordu. O an alnında biriken terleri silmeyi çok istedi ama bağlı elleri bu isteğini gerçekleştirmesine izin vermiyordu. Çaresizlik onu çepeçevre kuşatmıştı. Bu adama yanlış yapmayacaklardı ama artık çok geçti.

Mirşah susmayı tercih eden Faris'e yaklaşıp tüm heybetiyle önünde durdu. Ona attığı üsten bakışların altında ezilen Faris, buraya getirildiği günden itibaren yaptığı davranışı tekrarlayarak korkuyla yutkundu. Mirşah konuştu ve o buz kesti.

"Bana Hümeyra denen o kadını getireceksin! Eğer bu işte başarılı olursan sevdiğin kadını da alıp çeker gidersin. Fakat eğer yine başarılı olamazsan kadınına veda edersin! Ona neler yapabileceğimi iyi biliyorsun değil mi Faris?"

Faris korkakça başını salladı. Ne yazık ki biliyordu. Farah'a acımayacaktı. Kendisine ise hiç acımayacaktı. El mecbur kabul etti. Başka çaresi yoktu. Kurtulmanın bir yolu varken elinin tersiyle itip ölüme gidemezdi.

"Bu sefer o kadını sana getireceğim. Lakin bana biraz zaman ver. Vücudum toparlansın."

Mirşah parmağındaki yüzükle oynayıp keyifle parıldayan gri gözlerini Faris'in gözlerine dikti.

"Tamam kendini toparla bakalım. Bu işin sonucunu çok merak ediyorum Faris! Emin ol ki her iki ihtimalde de benim kaybedeceğim bir şey yok. Lakin senin kaybedecek iki tane canın var!"

Faris derin bir iç çekip yorgunlukla başını salladı. Ne pahasına olursa olsun Farah'ı da kendisini de bu caninin elinden kurtaracaktı.

Mirşah her ikisine de eğlenen gözlerle bakıp dışarıdaki adamına seslendi. Demir kapı açıldı ve iri yarı bir adam odaya girdi. Mirşah onu eliyle çağırıp talimatlarını sıraladı.

"Bu adama bir ev verin. İyileşene kadar orada kalacak. İyileştiğinde ise ona bir araba ve silah verin!"

Adam başını sadakatle salladı. Mirşah gözlerini Faris'in üzerinden çekip Farah'ın korku dolu gözlerine kitledi.
Yüzünde beliren sapkın gülüşü çekinmeden ona sunup konuştu.

"Kadınla alakalı da bir planım var. Bana Türkmen doktoru getirin!"

Adamı hızla kafasını sallayıp hızlı adımlarla yanından uzaklaşırken Faris endişeyle bağırdı.

"Hani ona dokunmayacaktın!"

Mirşah sigara paketini çıkarıp bir sigara daha yaktı. İçine çektiği dumanı tekrar dışarı verirken küçülmüş gri gözleri keyifle parıldıyordu.

"Korkma yemeyeceğim kadınını! Tabi şimdilik."

Faris hızla çarpan yüreğini dizginlemeye çalışıp korkuyla sordu.

"Onu neden benimle aynı eve gönder miyorsun?"

Mirşah elindeki sigaradan bir nefes daha çekip konuştu.

"Sen işi bitirene kadar kadını bir daha göremeyeceksin. O yüzden şimdi saçma sapan erkeklik taslayacağına sevdiğin kadınla vedalaş. En nihayetinde bir daha görememe ihtimalin var!"

Faris yanında sessizce ağlayan kadına dönüp özür dilercesine baktı. Onu bu işe hiç sokmamalıydı. Para hırsı gözünü kör etmeseydi bu sefil durumu yaşamayacaklardı.
Kuruyan boğazının acısına katlanarak konuştu. Belki bu Farah'ı son görüşüydü.

"İkimizi de kurtaracağım buradan. O zamana kadar sabırla beni bekle."

Farah, bu sözlerle kızaran gözlerini kapatıp başını sallıyordu. Hâlâ çok korkuyordu. Mirşah denen adama güven olmayacağını biliyordu ama başka kurtuluş yolları da yoktu.

Mirşah sessizce gözleriyle veda eden çifte kumrulara sırıtarak bakıyordu. Bakalım bu sefer o kadını kendisine getirmeyi başarabilecekler miydi?

Odanın kapısının açılmasıyla üçünün de gözleri o tarafa döndü. Mirşah'ın az önce görev verip gönderdiği adamı geri dönmüştü. Adamın kocaman vücudunun arkasında birisi daha vardı ama tam olarak kim olduğu seçilemiyordu. O kişinin kim olduğunu yalnızca Mirşah biliyordu. Sonunda adam önünden çekildi ve ortaya bir kadın çıktı. Kumral saçları omuzlarından aşağıya salınıyor, ela gözleri nefretle Mirşah'a bakıyordu. Üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Ayak uçlarına kadar geliyordu. Mirşah kadını baştan aşağıya süzdü. En sonunda gözlerini kadının güzel ela gözlerinde son buldurdu. Bu kadının en çok gözlerini severdi. Kendisine her ne kadar nefretle baksalar bile. Uzun zamandır yanındaydı. Bırakmaya da niyeti yoktu.

Kadına birkaç adım yaklaşıp keyifle güldü.

"Doktor Hanım hoş geldiniz."

Kadın tiksinircesine baktı karşısındaki adama. Hayatını mahvetmişti. Ailesinden koparmış kendisine olan tüm saygısını elinden acımasızca almıştı. Ama hâlâ utanmadan karşısına geçip sırıtabiliyordu.

Omuzlarını daha da dikleştirip tersçe baktı adama.

"Ne istiyorsun yine!"

Mirşah güldü. Ölüyordu bu kadının şu hallerine.

"Seninle ufak bir işimiz var."

Kadın soğuk bakışlarını Farah ve Faris'e çevirdi. Bu adam yine kendisinden ne tür bir pisliklik yapmasını istiyordu.

"Bu sefer benden onları mı öldürmemi istiyorsun?"

Mirşah ellerini gri pantolonun cebine koyup dişlerini göstererek keyifle sırıttı.

"Hayır bu sefer senden yaşatmanı isteyeceğim."

Kadın omuzlarına yük gibi binen ağırlıktan kurtulup derin bir nefes verdi. Artık kimsenin ölümüne sebep olmak istemiyordu.
Mirşah'a anlamsızca baktı. Onu görmek tüylerini diken diken ediyordu. Adamın kendisine daha çok yaklaşmasıyla geriye adımlamamak için büyük bir direnç gösterdi.

"Adamla kadının tüm yaralarını sar! Onlar bana sağ lazım."

Kadın başını sallayıp Faris ve Farah'a doğru adımladığında Mirşah onu kolundan tutup durdurdu. Kulağına eğildi ve fısıldadı.

"İşin bitince odama gel!"

Kadın derince yutkundu. Dolan gözlerini kırpıştırdı. Celladına dönüp bakmadı. Ona bir kelam da etmedi. Sadece kolunu onun kanlı pis ellerinden kurtarıp yürüdü. Genzi yanıyordu. Kendisini içten içe telkin etti. Bugün de dayanacaktı. Bugün de akıl ve kalp sağlığını koruyacaktı.

Kendisini buraya getiren adama dönüp konuştu.

"Kadınla adamın iplerini çöz!"

Adam, Mirşah'a baktı. Mirşah gözleriyle yap deyince Faris ile Farah'ı çözdü.

Doktor yaralarına şöyle bir baktıktan sonra donuk ela gözlerini Mirşah'a çevirdi.

"Bunların iyileşmesi biraz zaman alacaktır. Adamın yaraları derin."

Mirşah sıkılmışçasına omzunu silkti.

"Kadın ile adamı sağlık evine götürsünler. Sen de ne yapman gerekiyorsa yap! Bu ikisi benim için önemli. Ne kadar erken iyileşirlerse o kadar iyi."

Doktor umursamazca baktı hırpalanmış kadınla adama. Kim bilir Mirşah bunları hangi pis emelleri için kullanacaktı. Kadın nereden bilecekti çocukluk arkadaşını kendisi gibi karanlığa çekeceklerini.

İri adam Faris'i kolundan tutup kaldırdı ve onu odadan çıkarttı. Farah korkuyla, götürülen Faris'e baktı. Onun yanında olması kendisine ayrı bir güç veriyordu ama şimdi yanında yoktu. Çökük omuzları daha da çöktü. Ürkek gözlerini karşısında duran güzel kadına çevirdi. Kadının ela gözleri kendisine öyle soğuk bakıyordu ki ürpermeden edemedi. Kadının gözlerinde hiçlikten başka hiçbir duyguyu seçmek mümkün değildi. Yanına yaklaşıp kendisini ayağa kaldırdığında ona direnmedi.

Doktor onu Mirşah'ın önünden geçirip kapıya doğru ilerletirken Farah ayakta zor duruyordu. Doktor, kadının kolunu daha sıkı tutup ona yardımcı olmaya çalışırken Mirşah'ın sesiyle adımları durdu.

"Kadının yaralarını sardıktan sonra diğer kadınların yanına gönder!"

Doktor arkasını dönüp Mirşah'a tiksintiyle baktı. Bu kadının da hayatını mahvedecekti. Öfkesini yutup önüne döndü ve Farah ile odadan çıktı. Mirşah ikisi çıkana kadar gözlerini onlardan bir saniye olsun çekmemişti. Keyfi yerindeydi. Küçük(!) haremine bir güzel daha katılmıştı. Faris ile yaptığı anlaşmanın çok da bir hükmü yoktu. Nasıl olsa Hümeyra denen o elmaların sultanını buraya getiremeyecekti.

Şehzat Asgari'yi iyi tanırdı. Bir daha karısını kaybetmeyi göze alacağını zannetmiyordu ama Faris'in denemesinden bir şey çıkmazdı. Başarılı olursa iyi olurdu. Olmaz ise kaybedecek bir şeyi yoktu.

Pantolonunun cebinden sigara paketini çıkarıp bir dal daha yaktı. Sigara onun için vazgeçilmezdi.

✨✨✨✨✨✨

Asil'den:

Hâlâ Hafsa'nın çiftlik evinde olmadığına inanamıyordu. Kendi gözleriyle görmüştü kapıdan içeri girdiğini. Ağrıyan başını iki eliyle ovaladı Asil. Aklından birçok şey geçiyor ama hiçbirinin kendisine bir faydası olmuyordu. Şehzat Asgari'nin dediği eğer doğruysa ve kendisi yanılıyorsa Hafsa'nın başı büyük bir beladaydı. Kızın başını belaya soktuğu için içi içini yiyordu.
Asgarilerin çiftliğinden geldiğinden beri odasından hiç çıkmamıştı. Hafsa'yı aklından bir türlü atamıyordu. Endişe tüm kalbini esareti altına almıştı. Hafsa'yı karşı bir duygusu olduğu için değildi bu endişe. Masum bir kızın hayatını tehlikeye attığı için suçluluk duyuyordu sadece.

Oturduğu koltuktan sıkıntıyla kalktı ve temiz hava alabilmek için pencereyi açtı. Yüzüne vuran sıcak havayla yüzünü buruşturup pencereyi geri kapattı. Başı artık çatlayacak dereceye gelmişti. Küçük ilaç dolabını açıp bir ağrı kesici aldı ve yuttu. Biraz da olsa işe yaramasını umuyordu. Gözlerini dinlendirmeyi faydalı gördü ve yatağına uzandı. Uyuyabileceğini zannetmiyordu ama deneyecekti. Tam gözlerini kapatmış uyumak için hazırlanmıştı ki odanın kapısının sertçe açılmasıyla neye uğradığını şaşırıp gözlerini tekrar açmak zorunda kaldı.

Gelen kişi burnundan soluyan babaannesinden başkası değildi. Neden geldiğini de az buçuk tahmin edebiliyordu. Sıkıntıyla iç çekip yatağında oturur pozisyona geldi. Aynı zamanda da babaannesine neden geldiğimi sordu.

"Hayırdır babaanne?"

Şehnaz yüzünü öfkeyle buruşturup konuştu.

"Hayır mı bıraktın da soruyorsun bir de. Senin yüzünden düştüğümüz durumlara bak! Kızı kaybettiğimiz yetmemiş gibi bir de Şehzat Asgari denen o adama da rezil olduk."

Asil ağrıyan başından dolayı yüzünü ekşitti. Babaannesi gelecek başka bir zaman bulamamıştı sanki.

"Rezillik bir durum yok babaanne! Ettiğimizi bulduk işte. Kızı ölü gösterip ailesinden uzakta yaşamasına sebep olan sizlersiniz."

Şehnaz torununun bu sözleriyle sinirlerine hâkim olamayıp yüzüne bir tokat yapıştırdı. Kadın sinirden adeta titriyordu. Asil ise yüzüne yediği tokadın acısını dindirmek için yanağını sıvazlıyordu. Artık bıkmıştı bu muameleden. Babaannesine arkasını dönüp telefonunu ve cüzdanını alıp çıktı odadan.
Arkasında bıraktığı kadının kendisine seslenmesine kulaklarını tıkayıp hızla uzaklaşmıştı. Bu evde kalmak istemiyordu. Çünkü huzur yoktu. Annesi öldüğünden beri bu evde bir türlü huzuru bulamamıştı.

Bölüm sonu

İnşallah beğenirsiniz.

💜 Önceki bölümlerde kalan karakterlerimiz geri geldi. Onlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

💛 Sizce Mirşah'ın yanında zorla tuttuğu doktor kim?

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Bu arada okuyucum olarak kendinizi belli etmeye ne dersiniz?
Yorum kısmına bir kalp bırakarak bunu yapabilirsiniz. ❤️

Diğer bölümlerde görüşmek üzere. Allah'a emanet olun. 💘

Loading...
0%